• Sonuç bulunamadı

Tovfik h’ikret Bey İÇİNİ) E K İ L E R İslini/ bitıneınişdir Kar çiçekleri [ Edebi tahlil

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tovfik h’ikret Bey İÇİNİ) E K İ L E R İslini/ bitıneınişdir Kar çiçekleri [ Edebi tahlil"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Merhum

Tovfik h’ikret Bey

İ Çİ Nİ ) E K İ L E R

İslini/ bitıneınişdir

Kar çiçekleri [ Edebi tahlil

j

Energie ihtiyacı

Tevlik Fikret

Hayatın Sırrı

f

Kıt‘a ]

Terki teslihal ve •ittifaklar hakkında |

kuruntular

}

Yeni neşriyyat

Dr. Ab. Djevdet

İçtihad

Tevlik Fuat

İçtihad

Alî. Dİ.

G. Le Bon

İçtihad

İsmail Hakkı Matbaası

l-.

-J

EV

(2)

YENİ NEŞRİYYAT

« Lento » in Hayatı

Muhibbimiz Haydar Rif‘at Bey tarafından selis ve nefis bir suretde terceme ve ne^r edilmiş olan bu kitabın mutala‘ası son derecede cazibdir.

Dünyadaki haksızlıkları süpürüp temamen yeni bir âlem nizamı te’sis etmeye kendisini muvazzaf bilen bir adamın dimağındaki kav - veti anlamak için bu kitabı okumak gerekdir. Fakat çok esef olunur , ki bu nevi4 iddi ‘a ile yapılan inkilab darbelerinin neticesi ekseriya isimleri değîşdirmekden ibaret kaldığım fa r­ kına varılmarnakdadır . Za'if çarın oturduğu Kremlen Sarayında şimdi kuvvetli Staliıı otu - ruyur. Ecirler hükümeti naınile ecirlerin yüzde doksanını tam bir diktatörlüğün amansız s kleti altında tutuyor.

14 Temmuzun tahlilini müte‘akib bu kitabın da tahlilini İçtihadın gelecek nüshalarınım yapacağız.

A‘MALIK

SEBEBLEKİ VE KORUNMA YOLLARI Bir kaç ay evvel intişar eden ve nüshası kalmayan bu küçük ve halk için yazılmış Göz hıfzısıhhası» ikinci deha basılmadır » daha ziyade sadeleşdirilmU ve resimleri artırılmışdır. Gayet nefis kâğıd üzerine basılını d ır . Üç renkli iki levha ve müte‘addid resimle kitab kıymetlendirilmiş olduğu halde fı’aıı 20 kuruş tenzihle 30 kuruş konmuşdur. Bu kitabın neşri Ma‘arif Vekâletimiz tarafından himaye buyu rulmuşdur. Köy mektebleri ve halk için yazılan bu risale mu4allimler, müdirler, kaymakamlar, belediye müdirleri, bölük ve tabur komandan- ları velhasıl her gözü olan ve kör olmamak isteyen için elzemuır.

Dr. Yorği Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden ba^ka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır. Telefon : B 4707

GLİSERO FOSFATLI ŞARK

MAL T H U LÂ SA SI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir. Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu

Telefon : 'sianbul: 78

Rafale de Parfums

SONNETS

PAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, P rix : 100 piastres

A p e a h a ın E k s i y a n

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Téléfon : Stamboul • 2827

İctihad nı bulunduğu ba‘/ı yerler

“ İçtihad „ m İstanbulda satıldığı ba‘zı yerler :

Kadı köyünde

Muvekkithane caddesinde Tütüncü

Dikı*au Efendi, Köprü üzerinde

M. Kemal Elendi, Büyük Ada da

İske­ le başında Tütüncü

Niko Efendi, Üsküdar

da

İskele başında Tütüncü

İlhami Efendi

Dükkânları

İSTA N BU L

ÇİNKOGRAFHANESİ

Ankara caddesinde İlhami matbbaası üstünde, her nev‘ çinkograf işleri dikkat ve sür‘atle

(3)

ABONNEMENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

ADRESSE

«Idjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvnème ANNÉE

15 Août 1 9 3 2

İÇTİHAT

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 351

ABONNEMAN

Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye için: 2 1 ,2 , Âdâ kâğıdlısı

5 liradır

ADRES

Cığaloğlunda Içtilıad Evi

Tarihi T e’sisi :

1904 — Genève Yirmi yedinci sene

15 Ağustos 1 9 3 2

İ Ş İ M İ Z B İ T Al E M İ Ş D İ R

Dün akşam , Edebiyat Gazetesi idaresinde

Türk Yurdu , İçtilıad

ve

Sebilülreşad

mecmu aları hakkındaki mutala‘an ben de ba’zı fikirler uyandırdı. Bunları yaziyorum . Senin gibi düşünenler de , benim gibi düşünenler de okusunlar.

Evvelâ senin söylediklerini icmal ve tekrar edeyim : birer cereyan temsil eden bir

Türk

Yurdu),

bir

(İçtilıad),

birde

(Sebilülreşad)

vardı . Türk Yurdu hedefine vardı: Türk ümmetlikden çıkdı milletliğe girdi . ( İçtihad ) asrilik istiyordu bu da oldu . ( Sebilülreşad )ın mudafa‘a etdiği Zühdîlik kaP olundu .

Türk

Yurdu

nun ,

İçtilıad

ııı rolleri hitam bul uıuşdur. Olsa olsa

Sebilülreşad

için mev - cudiyyet hak ve sebebi vardır

İşte bunlara benim cevabım:Tüı*k

Yurdu

nun vazifesinin bitmiş olduğunu zan etmek pek yufka görmekdir. Bunun böyle olduğunu tes - lim etmen için 321 numrulu (îçtihad)m başında

Gazi Paşa Aydın Türk Ocağında

adlı makalemi okumalısın; fakat senin nesildaşların ve senin neslini ta'kib eden neslin yapdıkları gibi sende okunuyorsun, halbuki ben İçtihadı, oldukça muntazam olarak sana gönderiyordum. Menemen hadisesini ta‘kib ve Türk ocaklarının lağv edilmesine tekaddiim eden ayların birinde Ite’isi Cümhur Hz Aydın Türk ocağını ziyaret ediyor, oradaki gençlere : « Efendiler tabi i civarınızdaki köyleri ziyaret etmiş hallerini ,

Peyami Safa Bey oğlumuza

-ihtiyaçlarını, derdlerini öğrenıııişsinizdir, bana anlatın bende öğreneyim, istifade edeyim diyor. Kimsede ses yok . Gazi tekrar soruyor: Buraya en yakın köyün mesafesi ne kadardır? Cevab yok . Tekrar soruyor , içlerinden biri efendim yirmi dakika diyor . Peki anlatın bu köyler ve köylüler ne haldedir , ihtiyaçları ı derdleri, şikâyetleri nelerdir ? diyor , sükût , sükût ! Nihayet Aydın Türk Ocağı Re’isi eğilerek bükülerek : « Efendim köylere gitmek için araba automobil tahsisatımız yok ! »diyor, bunun üzerine Gazi Paşa : « Menemen isyancı şeyhlerinin köy köy dolaşmak için tahsisatları mı vardı ? diyor .

Türk gençleri yirmi dakikalık mesaideki veliyyi ni‘met köyleri ve köylüleri ziyaret etmek için arabaya ve tahsisata ihtiyaç gösterecek kadar « Efféminé », îdéalsiz ve me’alsiz iseler Türk yurdunun vazifesi bitmiş midir ? Türk gencinin akdem ve akdes vazifesi nurlanmak ve nurlatmak değil midir? Türk genci ııurlan - mak isteyor mu ? ve nurlatdırmak aşkı duyu - yor mu? buna müsbet bir cevab verebilir misin?

Yarım milyon nüfuslu koca Istanbulda Türk gençliğinin kaç kulübü , kaç mıitala'a salonu kaç kütüphanesi var ? Seksen bin kadar nü - tuşlu iken son beş altı sene içinde yarısından bir az fazlası Türkiyeyi terk ve sermayelerde beraber harice hicret etmiş olan ve elyevm adedleri 35000 e inen Musevî vatandaşlarımızın

(4)

5780 İ Ç T İ H A T müte'addid ilrnî cem'iyyetleri var ;

Bone

Berith

kulübü nün binası Musevî gençlerinin dir ve- burada mükemmel bir kütüphaneleri vardır.Mevsiminde burada muntazam conférence lar veriliyor .

Dr. G. Le Bon un vefat etdiği ay içinde merhum hakkında bir conférence vermeye beni da'vet etmeyi yalnız bu 35000 nüfuslu Musevî cema'atının gençleri düşündüler, beni evimden mu‘azzezen alıb Öene Berith e götürdüler . Conférence salonunda tek bir boş yer yokdu , salonun dört yüz küsur adam aldığı ma‘lûmdur. Ayakda da elli altmış zat vardı. Sami'lerin yarısından ziyadesi hanımlardı. Büyük i‘tina ve zevk ile dinlediler. Ve ruhanî sürür ve haz- larını canlı ifadelerle izhar etdiler.

Union Française

de de ayni conférence ı tekrar etmeye da‘vet olundum.

Halk

Kvinde verilen ayni «conférence» unda 30 sami‘ ancak bulundu.

Darülfünun

conférence salonun - daki Sami'lerimin nisbeten çokluğu ile müteselli olabildim.Tiirk genci|lıem öğrenmek hem öğretmek

vazifesini müdrik olmuşumdur? Halka gitmek ve halkı yükseltmek en yüksek gaye olmuş mudur? Gaye denince hatırıma geldi : vaktile bir Erkânı Harb Livamız bana şunu hikâye etmişdi : Rum ili « vilâyati sitte » idaresi var iken Jandarma umum kumandanı idim Bulgar çetelerini ta'kib ediyorduk. Bir gün bir Bulgar çetesinin bir Bulgar köyü hocasının evinde gizlendiğini öğrendim , bir müfreze askerle köyü sardım . Ben yanıma yaverimi ve bir iki nefer aldım. Köy hocasının evine gitdim , kapıyı çaldım . Bir temiz hidmetei kız açdı hocayı sordum.Buyurun (Dascalos) efendi şimdi gelir dedi, bizi içeri aldı, bir salona götürdü . Bu geniş salonun her tarafı mükemmel cildli ve cümlesi Almanca ve yüksek mevzu'lu kitab- larla dolu kütüphane id i. Bir bulgar köyünde böyle mükemmel bir kütüphane nasıl bulunu - yor diye hayret etdinı. Ben köy hocası olarak ihtiyar, beli bükük ak sakallı mariz bir adam karşımıza çıkacak sanıyordum. Bir kaç dakika sonra sim siyah sakallı elbisesi sâde fakat temiz beyaz yakalıklı iri yarı, sim siyah saçı

alauıeri-ken iki tarafa taranmış takriben 27 yaşında bir bulgar deli kanlı çıkdı, az Türkçe de söv - liyordu. Fakat kitablarının Almanca olmasından Almanca bildiğini anladım kendisile Almanca konuşmaya başladık. Heidelberg Darülfünunun dan felsefe doktoru olarak çıkmış olduğunu, ve Bulgar gençleri için en yüksek gayenin ikmali tahsil eder etmez bir bulgar köyünde köy hocası olmak, bulgar köylülerini aydınlat­ mak olduğunu söyledi .»Bir Türk Erkânı Harb Livasının bana anlatdığı vakıanın hikâyesine bir kelime ilâve etmedim .

Şu hikâyeyi de sabık Şurâyı Devlet Re’isi Mustafa Arif Bey anlatdı . Selânikde miidde’i'i umumî olduğum sırada, Osmanlı hükümetine muhalefet ve bulgar istiklâline hidınet etmek cürmile yakalanan bir çok bulgar gençleri tevkif ve lıabs edilmişdi . Bir daha hükümeti Osmaniyyeye sadakatden ayrılmayacaklarına yemin etmeleri şartile afv ve tahliye olunma - larına da’ir bir irâde geldi, bunlardan biri afvı istihkar ve böyle bir yeınirı etmekden imtina' etdi. Ben mahbesdeıı çıkar çıkmaz bulgarları Osmanlı Hükümetinin elinden kurtarmaya ça - lışmaya devam edeceğim , tutmayacağım bir va'idde bulunamam . İster habs edin, ister asın , Bulgar genci için bulgar istiklâli, bulgar hiirriyyeti yolunda merdane ölmekden yüksek bir ııi'ınet yokdur» dedi, bulgar gencini mahbese i'ade ve keyfiyyeti saraya arz etdik . Bu iki vakı'amn dersi tefsire muhtaç değildir sanırım.

Türk gencinin yüreği Türk köylüsünün derdi için sızlayormu? Bu gün her yirmi haneli bir bulgar köyünün küçük bir hasta hanesi ve mutlaka (Praticien) ya‘ni her hastalığa ibtidaiyyen

bakar bir sihhiyye ıııe’muru vardır.

Daha bundan iki buçuk üç sene evvel D e ğ in ile n D e re d e bir kudurmuş boğa bir köylü Türkün karnını bir boynuz darbesile delmiş ve bağırsaklarını dışarıya dökmüşdii . Bu bed baht köylü bağırsaklar kucağında îzmite kadar götürülmeye mecburiyyet hasıl olmuş ve mahallinde en ibtida’î sıhhi bir temiz­ lik yapacak kimse bulunmaması yüzünden zavallı vatandaş yolda ölmüşdü . Bu facı'ayı

(5)

I Ç T t l I A T 5781 mecınu‘asında yazmış olan Ahmed Ihsan Bey

şimdi ıueb'us ve, galiba, Zonguldak mebbısudur. Ben S e r v e t i

Fiililin

dan bunu iktibas ve ( içti had ) a, o zaman, dere etmişdim. Köylü , sıtmadan, trahhomdan , firenğiden, veremden ve en büyük derd olan e haletden muztarihdir. Hükümet tarafından yapılan yardım ve ihtimam bertaraf, Türk ınilliyyet uyanıklığının , Türk gençleri elile yakdığı bir hay ir varımdır? Biz okumuş yazmış kimseler bir yüksek da! , bir çiçek ve yaprak ve meyve olab iliriz, fakat bizim kökümüz köylülerdir > bizim kökümüz lıalkdır. Kökü gıdasız ve hasta olan bir ağaç nasıl mağrurlanabilir? toprak, çamur . gübre içindeki köklerini ağaç nasıl düşünmeye bilir? Vaktile yazdım ve söyledim >

Sofya

da bir değil, on veremle mücadele cemMyyeti var . Bulgaristanda veremle mücadele ınevzuTıııda tam on beş aded mecmu'a çıkıyor . Bunları bulgar gençliği yapıyor ve yaşatıyor . Bizim gençlik yalnız

Galata Saray

ve

Fener

Bağçe

maçları münasebetile ortaya çıkıyorlar. Günlük gazetelerin ilk sahifesini bu oyunların işgal etmesine hayret ve hiddet etmemek pey­ gamber sabrına malik olmakla ınıimkindir . Sport olmasın demem , fakat birinci sahifede ve birinci sal'da olacak şeyler pek çokdur . Bu sözümden gençler ınünfeMl olacakmış fakat bunu düşünmek benim vazifemle te’lif kabul etmez. 349 numrulu İçtihadı okudunsa gör - müşündir , ki

ben hoşa gitmeyi değil işe

gitmeyi isterim.

Rusyanın Romanya hududuna yakın köy - leriııden bir kafile köylü Rus Communiste mezaliminden kurtulmak için yurdlarını terk ederek canlarını Romanya toprağına atmışlar ; fakat Rus hudud karakolları bunların üzerine yaylını ateşi açmış, bir kaç yüz zavallı köylüyü çocuklarile kadmlarile Romanya topraklarında yere sermiş. Bunu Istanbulun günlük gazete - leri yazdı. Okudum , çok mıite’essir oldum . Bu isyan ve nefret hissiyyatımı bir mektubla

İstiklal

gazetesine yazdım. Bu gazete Berlin de Resul zade tarafından neşr ediliyor Bunu gören muharrir gençlerimizden biri bana :

« S i/ iıı ilk d e f‘;ı b ir m a k a le ııi/ i b e ğ e n m e d im : R e s u l Z a d e y e y a z d ığ ın ız m e k tu b u . !?*z sizi lıo r i le r i h a r a k e t iıı ile r is in d e b u lu n u r b ilir iz , kan am alınız ini m e rk e z d e o ls a h ile b u ö tı y a z m a k d o ğ ru d e ğ il, n iç in g e n ç liğ in « S y m - p a tlı i e » sin i g a ’ib e d e s in iz ? g e n ç liğ in

te m a y ü lü m a lû m . »

demişdi . Bunun ma‘ııasını tefsir etdim: Hulâ­ sası şudur. Gençlikde Comuıütıistlik temayülü var, gençlikde musa'afa yok. Ya‘ni İçtihada, vicdan hiirriyyetine hürmet yok. Gençlik mas­ keli olmayı tavsiye ediyor . İnsana, i‘ tikadıııı saklamayı ve hoşa gitmeye bakmayı tavsiye ediyor. Gençlik ruhunun istikameti ve derekesi bu olursa T ü r k Y u rd u ııun vazifesi bitmek şöyle dursun başlamamış olduğu anlaşılmazım? T ü r k Y u rd u nu te’sis eden Yusuf Akçura Bey braderimiz Meb'us oldu , Mu'alliuı oldu , Kongra Re’isi oldu. Fakat Türk Yurdu te’s i - sinde gaye bunları olmak elbette değildi .

Türk Yurdunun vazifesi Y u rd d a m ü r e ffe h v e m u 'a ın m e r T ü r k v e T ü r k d e m e s 'ııd v e ın a 'm u r y ıırd görmek ve bunların esbabını uzun yıllar çalışarak hazırlanıakdı. Aydın Türk ocağında Gazi Paşanın su’âli ve aldığı cevab, işin bir « Parodie » mahiyyetiııi geçememiş olduğunu göstermezini ? Yirmi dakikalık bir köye gitmek için araba ve automobil tahsisatı istenince Türk gençliği henüz doğmamış ve yahud çokdan ihtiyar olmuş değilmidir?

Bir gün Samsun - Sivas demir yolu müheıı - dişlerinden ve vaktile İsviçre de îçtihad mat­ baasının rniirettibi olmuş olan mühendis Remzi Bey beni ziyarete gelmişdi. Ö d e m iş de Türk ocağına uğramışdım orada ocağa ilıda etdiğiniz îçtihad nüshalarının daha sargısı açılmamış oldğu halde yığılub kalmış gördüm . Diğer bir çok mecmu1 a ve gazetelerin de sargısı açıl - marnış ve ( îçtihad) la beraber duruyordu. Türk ocaklarında ahlâk yaniyor , Türk ocaklarında bol bol rakı içiliyor , kumar oynanıyor . » demişdi , ifadesini o zaman ( Îçtihad ) a koy - dum . Bir hafta sonra Hamdullah Subhi Beyin Türk ocaklarında kumar ve işretin men'

(6)

5782 İ Ç T İ HA T edilmiş olduğuna da’ir bir ta‘ mimini okudum .

(Içtihad) ın neşriyyatının te’siri hemen görüldü, içkiyi ve kumarı ahlâk ve

Culture

men' etmeli , kanunun ve zimamdarın uıen‘ etdiği seyyi’eler bilkuvve mevcuddur.

Sıhhati Umûmiyye işlerinde, Ma'arit'i Umû- miyye işlerinde Türk gencinin şahsî teşebbiisile küçük bir hayat göstermesini istiyoruz . Üç dört sene evvel " Türk ocağının bir odasında Fahrettin Kerim Bey oğlumuz fanı bir Gençler Kulübü yapmışdı . Tıramvayda genç Doktora rast geldim, bundan balıs ederken Hükümetin yardım etmemesinden şikâyetle söze başladı . O zaman « Ah, gençlik Hükûmetden mu'ave- net almak değil Hükümete mu'avenet etmek vaz'iyyeti ruhiyyesinde olmalı dedim .

Londra da hükümetin budcesile yaşayan ilk mektebler haricinde gençlerin ihya ve idame etdikleri ibtida’î

tahsile yalnız Lon­ dra Ular her sene 12 milyon Ingiliz lirası verirler .

Görüyorsun, ki evlâdım , Türk yurdu nun vazi - fesi, tekrar edi

-yorum , başlamış olmakdan da uzakdır . Şimdi geçelim ( Içtihad ) mecmu asına : (Içtihad) asrîliği istiyordu, işte şapka, giyildi, . kadınların peçeleri kaldırıldı, Latin harfi kabul olundu» Dinin dünya işlerine müdahalesi kal - dirildi» Hilâfet, Meşihat ilga olundu diyorsun. Gücenme, benim hulusı ııiyyetime emin oldu - ğuna güvenerek söyliyorum, fakat güceneceğini bilsem de söylieceğim: Eğer İçtihadın 25 mad­ deden teşkkül eden imidir fikirlerini, 27 sene den beri fa‘aliyyetine mihver olan bu umdeleri okumuş olsaydın ( Içtihad ) ın vazifesinin bitdi- ğine htikın edemezdin . Fakat bütün gençlik gibi sen de okumuyorsun , yahud saçları ağar­ mışların yazılarını okumaya gururunuz mani1 oluyor. Aziz ve merhum dostum baban İsmail Safa Bey, sana zenğin bir muhayyile miras bırak - ınışdır. Fakat istediğim kadar irade tevettürii

verememiş.Bana bir gün evime rendesvous verdin gelmedin ertesi gün sana rast geldiğim ve seni mu’ahaza etdiğim zaman bir çürük dişini göstererek «ben kendi kendime verdiğim sözü tutauıiyorum : her gün dişçiye gitmeyi tasmim ediyorum , fakat bu kararımı haftalardan beri yapamıyorum» demişdin. Bu samimî bir i'tiraf idi ki senin alacak hisabına kayd edilmeli • (Içtihad) ın imidir fikirlerini ihtiva eden bir varakayı sana gönderiyorum : Umarım ki bu bir sahifeyi okumak için kendinde sabır , vakit , ve himmet bulursun : bu umdelerin birincisini alalım:

Hiirriyyetlerin en birincisi ve en mukaddesi vicdan hürriyyetidir : « i'tikadını intihab ve i‘tiraf etmekde serbest olmayan kimse ruhunun yarısını ga’ib eder » .

( Içtihad ) ın ilk hedefi olan bu noktaya varılmış mıdır ? Gençlerimizde iç- tihad hiirriyyeti var mı , vicdan hürriyyetiııe hür­ met var mı ? 2 inci madde­ ye geçiyorum :

Şahsi , Ma‘

-seri , Siyasi

İstiklâllerin anası iktisadi istiklâldir .

İktisadî istiklâlimiz feth olunmuş mudur ? Memleketimizin belli başlı sanayı‘ı ; elektir i k , telefonı tıramvay, hava gazi' derkos ve sa’ire hep ecnebi elindedir. Bu şirketlerle sabık ida­ relerin yapmış olduğu mukaveleler bu gün elimizi kolumuzu bağlamışdır. Hiç bir memle - ketdeı şirketin bu kadar lehinde ahkâm konul­ muş mukavele yokdur.

Telefon şirketi' son zamanlarda siibut dere­ cesine vardı ki keyfî fatura çıkarıyor, abone - terinden fazla’i mükâleme bedeli namile para alıyor. Bu sene şubatın 22 sinde ' vaki* su’alim üzerine 10 nisana kadar 25 mükâlemem kal - dığıııı bildiren telefon şirketi 28 şubat tarihli bir makbuzile benden 68 fazla’i mükâleme be­ deli istedi ' bu lıisaba göre 6 gün zarfında 93

mükâleme isti'mal etmiş olmam lâzım geliyordu

?

:

HAYATIN SIRRI

Chaque baiser présage une neuve agonie . P. Valéry

Ahkâmı huzurunda hudavendi hayata

Yok vermenin imkânı hiı* unvanı sezavar;

Her nağmede bir ayrılığın şiveui titreı

Her busede bir ta'mı elem, lalını adem

19 Haziran 1931 Çenğel Köy

i

titrer,

emvar.

(7)

İ Ç T İ H A T 5783 ki muhal ender muhal idi . Red ve Müdde’i’i

umumîliği tahrik etdim . Muhakkak bu faturayı yapan me’mun bana 25 mtikâleme alacaklı ol - duğumu söyleyen me’murenin bana bildirmiş olduğu rakamdan haberdar değildi . Mes’ele Mudde’i’i umumîlikdedir . Belediye Müfettişi Ali Yaver Bey uıes’elesi de ikinci ceza rrıah - kemesindedir. Müdde’i’i umumi mu'avjni Sabri Beyin mahkemede iddi‘ası telefon şirketinin haraketinin gayri müstahak menfa1 at te’mini ha­ reketi olduğu merkezindedir. Tramvay şirke - tine gelince dünyanın hiç bir memleketinde bu kadar ağır ücret yokdur . Bulgaristanda şehr içinde tramvay â'zamî ücreti bizim para ile 6 kuruşdur. Birinci ve ikinci mevki' yok - dur. Bizde üç birinci arabaya bedel bir ikinci var. İkinci gelsinde bine b,leyim diye yarım sa‘at tramvay mavakıflerinde bekleyen halk görüyorum. Hele tramvay arabalarının gayrı sıhhî vaz'iyyetini anlatsam uzun olur .

Bulgaristanda telefon götıiriidür, evler için ücret 1200 leva dır ki bizim para ile 18 lira eder. Ticarethaneler içiıı 2500 levadır , ki bizim para ile 40 lira eder. Bu ücretler mukabilinde abone istediği kadar konuşur . Biz bir kerre 550 mtikâleme için 35 lira veririz,.sonra fazla miikâlemenin mıkdarını şirketin insafı, merha- ,m eti, tayin ediyor . Çiiııki muaddid yok­ dur , bir Kontrol yokdun i‘firaz yokdur. Tele­ fon şirketinin faturasını te’diyede te’ehlıur edersen evvelâ hattı keser , sonra da'va ikame eder . Ha şunu da söyleyim ki Bulgaristanda altı kuruşluk bir tramvay bileti ile ayni istikauıetde, ya‘ni avdet hattı üzerinde olmamak şartile- üç tramvay değişdirebilirsiniz. Meselâ altı kuruşla Edinme kapıdan Şişliye yalıud Maçkaya kadar gide bilirsiniz . Viyana da da öyledir, Berliııde de öyledir ve bunların hiç birinde 1 inci ve 2 inci tramvay arabası yokdur. Démocratie böyle olur. Su, hava gazı, elektirik sa‘atlarının ve

Telefon

cihazının kiraları namile alınan nâ mtitenâhî paralar ye - kûnuııu akıl almaz. Bu sa‘atlarm maliyyetle - rinin iki mislini vererek satın almaya ve kira vermeden kurtulmaya hazırız. Şirketler vaktile

kim bilir ne suretle bu menfa‘atı te’min etmiş­ ler? Her sene sa'atların kirası namile sa'atların bahalarının belki iki mislini bizden alıyorlar . Kira namile bu alınan para ne kadar serma - yenin fa’izi oluyor ? Bunu lıisab etmiş olan kimdir? Derkos kumpanyasının vazifesini bihak­ kın yapmaması yüzünden bir çok yangınların söndürülemeyerek bir çok mal, can, millî ser­ vet yandı kiil oldu . Hülâsa İktisadî istiklâlimiz tam olmak dan çok uzakdır . Bu istiklâli feth etmek vazifesi önündeyiz . Umdelerimizden 5 nuuırolusu şudur:

Tok biı* atlama yapılan

biı* haksızlık umum irin bir tehdid teş­

kil eder.

İçtihadın gayelerinden biri de , bir kimseye yapılan bir haksızlıkdan herkesin mü- te’essir ve müteheyyiç olacak ahlâk mertebe - sine milletinin yükselmiş olduğunu görmekdir. Bu gayeye yaklaşıldığına da’ir bir ernmâre görüyor musunuz ? Vatandaşın felâketinden mîite’essir olmamak umumîdir. « il için yanma nâre , yak çubuğunu bak safane » darbı mese­ limiz maUûmdur . Bir lıakdan vaz geçmek , başkalarının hakkını da tehlikeye düşürrrıekdir; bina’eıı‘aleyh haksız bir mu!ameleye ma‘ruz olan bir adam bu hakkı mudafa'a ve hakka tecâvüz edenle mücadele ederken başkalarının hakkına tecâvüz edilmesine bir ınani'a te’sis etmiş olur. Bunu yapmamanın, aherin hakkına kolayca tecâvüz edile bilmek yolunu açmak olduğu meydandadır.

Bu umdelerin 6 incisi da şudur :

Ta'lim ve terbiye öyle bir istikamet

ta‘kil> etmelidir, ki ferdler istinad nok­

talarını cem aatlerde değil kendi ken­

dilerinde bulsunlar ve zekâdan ziyade

seciyye ııeşv ii nii ma bulsun .

Ta'lim ve terbiye bu istikamete girmiş mi - dirV ve semeresini böylece vermiş midir? istinad noktasını kendi azminde, kendi sa‘yinde arayan ve iiükûmetden istinad ve yardım istemeyerek ayakda durmayı ve yürüye bilmeyi bilen kaç kişiyiz ?

17 inci madde şudur:

Kâmil insan yalnız yapdığı fenalık

dan değil, yapabildiği halde , yapma

-dığı eyilikden de mes’uldür .

(8)

5784 IÇ T I H A T 14 üncü maddesini de zikr edeyim :

B ir m e m le k e tin h a k ik i b ü y ü k lü ğ ü n e n ü fu s u n u n k e s a fe tin d e tlir , n e yeı* a ltı z e n g in liğ in d e , n e a r a z is in in g e n iş ­ liğ in d e , ne H ü k ü m e tin in a s k e r i ş e v k e ­ tin d e ; bu b ü y ü k lü k a n c a k v a ta n d a ş la ­ r ın ın iç tim a " ! k ıy m e t i n d e d ir .

25 Principe den ancak bir kaçını kaydetdim. Bu İdeallere yaklaşılmak şöyle dursun bunlara tam bir âzm ile teveccüh edildiğini görüyor mu­ yuz? Serpuş değişdiruıeyi, kadınların yüzü ör­ tülü çıkmaya mecbur tutulmaları gibi şeyleri asriliğin hatimesi ad etmek bizden uzakdır . Biz serpuşdan ziyade serlerin değişmesini iste­ dik. Serpuş tebdiline Tarih olarak bir Şa‘ir:

« Serpuşlar deyişdi fakat ser değişmedi »

MısraTnı söylemişdi. Başımızda şapka, heykel­ lerin başına takılan şapkalar gibi kaldıkdaıı son­ ra ne işe yarar. Biz bununlamı İlmî mücahedeye hitam verilmek lâzım geldiğine ve asrîliğin feth edilmiş olduğuna hiikm edeceğiz?

• İstanbulda, günde iki yüz kilo dudak boyası sarf olunuyormuş ■ Bu, kadınlık haysiyyetiniıı protesto edeceği bir şey değilmidirPbevaz sakalını sarıya veya siyaha boyayan göz aldadıcı sahte şimali ba‘zı erkeklerin derekesine düşmek de­ ğil midir? Analık ve ev hanımlığı makamı hor görülüyor, babalık ve ev efendiliği câzib göriil- miyor. Böyle devrde ve böyle diyarda hâlis ve tam birvataııdaşın İlmî ve i manî vazifes1 nasıl bitmiş sayıla bilir ?

Burada bir değil bin İç tih a d m rneveu- diyyet hikmeti vardır. Bu derdler n ba"zıları senin

romanlarında gösterilmişdir. Mütâreke devrinde çıkan nefis ve faci" bir hikâyeni halâ unutmadım; elbette bu hikâye hayatdan almmışdı.Senin iki satır lık sözün bana on iki varak dolduran sözler söyletdı. Senin gibi düşünen gençler çok olsa gerekdir. Onun için bu cevabımın onlar tarafından da okunmasını temin etmek için bu satırların ııeşr olunması şıkkını kabul et : Baki « evliyayi ihlâs için havf ve hlizn yokdur »sevgili evladım.

24 Temmuz 1932 İçtihad Evi D r . A b . D jC V C İe t

EDEBİ TAHLİL

KAR ÇİÇEKLERİ

l

L e s F l e u r s D eg en erees den sonra K a r Ç iç e k le r i geldi. Ebubekir Mazim Bey Efendi üstadımız . muhayyilemde, ayrı ayrı her dalına bir meyve acılanmış ve her dalında a rı ayrı renk ve letafetde çiçekler açan ve her dalında ayrı ta‘rn ü lezzetde meyveler yeti-en bir ağaç mtıba‘ı uyandırıyor . Üstad , mükemmel bir « Paysagiste » , muvaffak bir « Muşicien » dir, Fransızca da , Türkçe de nefis manzumeler yazar. Bunların her halde cümlesinin fevkinde, Midlıat Paşa mektebinde bir idare recültidür . Osmaıılı İrnperatorluğunuıı yirmi küsur vilâye­ tinde Valilik etmiş ve bu vilâyetler ahalisinin tabayPindeki geniş farklara rağmen bunları kanun ve ‘ iffet da’iresiııde bir siyakda idare ve Devlete , rulıan , rabt etmek dirayetini göster - rnişdir .

Geçen gün Dr. Mazlıar Osman Bey brade - rrimiz , Dede agaçda Mazim Bey Efendinin , Mutasarrıflığı esnasında vücude getirdiği nafi‘ ve muhalled eserleri sayıyor ve ez cümle miişa- rün’ileyhin yapdırmış olduğu hastahane ve kış­ lanın ne büyük himmet ve hatniyyet eseri ol - dıığunu anlatıyordu . H u q u o s L e r o u t «La poésie n’est grande que lorsqu’elle complète le rêve par l'idée et l’idée par l’actin» yahıi şi‘ir ancak hayali iikr ile ve fikrî fi‘l ile itmam et- diği vakit büyiikdür » derdi . Bundan daha doğru bir şey olamaz. Şa'irin Energie si yalnız hayal ve fikir sahasında değil, fi‘il ve icra sa - hasında da ayni intizam ve âlıenk ile işle - melidir.

Mazim Bey efendinin Fransız lisanında da manzumeler yazmasını yaıı gözle görenler ve

(9)

İ Ç T İ H A T 5785 bunu gayri ciddî bulanlar var . Böyle gören

ve böyle bulanlara şunu hatırlatmak isterim, ki bizim divan şairlerimizin iik safında bulunan Nei'î,

Nedim , Yavuz Sultan Selim , N âbî, Fuzulî, hep Farisî manzumeler yazını ve garib görünür ki Acem dilile yazdıkları manzumelerde , kendi dillerinde yazdıkları manzumeletde olduğundan pek fazla yükselmişlerdir. Meselâ Yavuz Sultan Selim in :

U Yi'UU 3 j-m ^ ¿U 3 jâ- |>_1 U --V * JT. Matta‘ iJe başlayan ve

¿ı-T y'' - j#~c t ‘"ti L-î 3^j J U j 'jZi

beyti gibi hakikaten yüksek bir Energie li ve kuvvet i bir idéalisme terennüm edeıı sanihalar ana dil nde yazdıklatında nâdirdir.

O gün, Farisî manzume yazman n h kmeti neidi.se> bu gün Fransız lisan ve edebiyatile, Fransız eş4ar ve güftarile ülfeti çok olanların Fraıi'i/.ca yazmalarının hikmeti de odur .

Hazini Bey Efendinin 327 nıımrulu (İçtihat) d i K Ji'u rs DéHéaéJ’ées ııiıı intişarı miinâse- betile , ikinci def'a ne.şr etdiğimiz j usines à quand ce carnage? adlı manzumesi yalnız lisan noktasından değil ahenk , insicam ve kendisini teliyle etmiş olan yüksek sulh perverlik i‘tiba - rilede çok yüksekdir . Bunda , bir meydan harbi gününün gurubu tasvir olunuyor , Hilâli Alımerciler her iki tarafın ölülerini ayırd edi - yorlar. Bunlardan küçük yapılı zarif genç bir Türk neferi le , iri yapılı ve ma’î gözlü ve ayni yaşda bir İngiliz neferinin, vazifeten, birbirle­ rini öldürmeye uğra, dik dan sonra yarı ölü ve muiıtazir olarak yan yana yatdıklarıııı görü - yorlar . Bu gençlerin kanı kırmızı bir kaytan gîbi akıyor ve susuz kum, bu kanları ayni hara­ retle emiyor. Buradan aşağısını aynen alıyorum:

Ces deux malheureux fils d’Adam ne savaient pas La raison qui les pousse à ces sanglants combats .

Qelle fatalité , quel prestige invincible ,

Les ont donc fait lutter , d’une rage indicible , Les appelant ainci du nord et du midi , Pour arroser de sang ce désert si maudit ; On enleva d’abord le T u rc, par préférence, Car il râlait, et l’autre , à l’horrible apparence , Gisait inanimé , sur le dos étendu ,

Les grands yeux bleus béants et l’un des bras tordu . Le Turc en entr’ouvrant les yeux , dans l’agonie , - Comme un désir suprême , avec mélancolie - Dit : « Enlevez - le donc aussi s’il est vivant . » Et mourut à l’instant , sur le sable mouvant .

İşte bu satırların tercemesi : Hazreti Adem Aleybisslâm m bu iki bedbaht oğlu > kentlerini bu kanlı boğuşmaya sevk eden sebebi bilini - yorlardı. Hangi şe'amet, lıaııği yenilmez sihir, bu mel'un çölü kanlarile sulamak için şimalden ve ceııubdaıı kendilerini celb ederek böyle gırtlak gırtlağa getirdi. Evvelâ, tercihen , Türkü kaldırdılar, çünki can çekişiyordu ve feci4 man­ zaralı İngiliz çocuğu, büyük nravî gözleri açık ve bir kolu kopmuş olduğu halde sırtı üstü cansız yatıyordu. Türk neferi, intizar halinde gözleıini açarak, ve son bir arzu olarak mah- zunaııe, « Eğer henüz hayatda ise onuda kal - dirin » dedi ve bu sözü söyler söylemez , mü- teh rrik kumun üzerinde teslimi ruh etdi.

Ben şu son satırları yazdığım , kalemimden kâğıd üzerine mürekkep akıtdığım şı< ânda gözlerimden mebzul ve kaynar göz vaslarının da kâğıda ve elimin üstüne dökülmekde oldu­ ğunu i‘tiraf ederim. İnsandan böyle merhamet ve hissi insaniyyetie göz yaşlan dökdürebiieıı kimse şa‘irdir ve böyle bir şa'ire yalnız kendi milleti değil bütün insanlık ta‘zim etmezse şayanı ta'zim olmazlar. [ Tahlile gelecek nüs­ ha da devam olunacak ] .

(10)

5786

ENERGIE İHTİYACI

i ç t i h a t

Kendi kendime itirafa mecburum : hem yaş­ larım hep kara fikirler , ümitsizlik , bedbinlik içinde uyuşup gidiyorlar. Asrımızın çok meşak­ katli yaşayış şartları, hergüıı daha fazla vaha­ met kesb eden malî, İktisadî buhran herkesin belini büküyor, herkesi bedbinliğe sürüklüyor . itiraf ederim ki neslimiz çok ağır ahval tahtında hayatını geçirmek mecburiyetinde. Fakat neden ( Energie ) ile bedbinliği yenmeğe uğraşmıyoruz ? Çiinki bedbinliğin uyuşturucu, bunaltıca ümitsizliğe sürükleyen esaslarına bel bağlıyarak istikbalden korkup yılan, kendi nef­ sine itimadı kalmayan bir gençlik kümesi teşkil ediyoruz .

İçimizde korku, tereddüt uyandıran , bizi yıldıran iki sual var :

Ne olacağız?... Ne yapacağız ?...

Bu iki istifhamın, ruhlarda uyandırdığı karar­ sızlık, korku, müphemiyet bütün kuvvet ve kudretimizi kırıp parçalıyor. Bu hususta mila­ dın 66 senesinde ölen büyük filosoflardan Se ñeque demişti ki :

«istikbalden endişe eden herkimse bedbahttır.» Jean Jacques Rosseau aynı nazariyeyi or - taya koyuyordu, ve :

« Yarının endişesi daima bizi , kendimizden uzaklaştırır ve ekseriya vasıl olamıyacağımız yerlere sevk eder, işte felâketlerimizin hakikî

ıııenbaı .»

İstikbalden korkmak zihnimizde mevhum hayaller kurmaktan başka neye yaryabilir • Ekseriya kuruntularımızın boş ve çok kerre tasavvurlarımızın fevkinde hakikat bulduğunu görürüz . Meşhur bedbin Schopenhauer bile istikbale a’it bahsinde diyor ki:

«Çok insanlar vardır ki, lüzumundan fazla hali hazır içinde yaşarlar bunlar hafif meşrep­

lerdir ; bazıları da fazla istikbal içinde yaşarlar bunlar korkaklar ve endişe eden kimselerdir . Makul haddi muhafaza edenler nadirdir» .

Aynı bahsin birkaç satır aşağısında: «Bunlar hali hazırı ihmal ederek kaçırırlar» diyor.

istikbalden korkmak kuvvetimizi azaltır , maneviyatımızı baltalar ve neticede felâket lerin daha elim bir surette tecelli etmesine hizmet eder . Bu söylediklerim yanlış tefsir edilmesin. İstikbalden korkmaktan bahs ediyo­ rum. İstikbalden korkmamak istikbali düşün - memek değildir. Bilaks, mutayakkızane kork madan çalışmak, çabalamak hakkını bağırmak, ve onu elde etmek için atılmak cenkleşmek gerektir. Eyi bir tarzda sarf edilen kuvvetimiz çok parlak neticeler verir. Bizi yere vurmak isteyen kalıîr tesadüf ve kuvvetlere, yenilmez bir metanetle karşı gelmemiz lâzımdır.

Bunu neden yapmıyoruz?...

Harpten sonra yetişen bu günün gençleri , yani bizler, hep o harpten sonraki coşğun zevk, sefahet seylanının dalgaları içinde gıda aldık ve büyüdük ve son senelerde, İktisadî buhra­ nın istilasına maruz kaldık.

Pozitivizm, materializm, realizm mevhum - la m a anlamadan ifade ettikleri manaları kav­ ramadan tapındık. Bu idealleri güttük , bun - lara tapındık fakat ne olduklarını bilmedik . Koştuk hep o bize çok uzak olan rnefküreye yanlış yollar alarak , şaşırarak koştuk yorul duk ve durduk.

El’an garbın adalını benimsemeden , hattâ anlamadan kabul ediyoruz ve örnek alıyoruz, maymunlaşarak, papağanlaşarak taklid ediyo­ ruz fakat öyle düşüıımiyoruz, öyle hareket etmiyoruz.

Her şeyde olduğu gibi fena şevki tabi’imi- zin bertaraf edilmesi , fikrimizin fena bir meylinin düzeltilmesi, doğrulması daima iradî bir kuvvet sarfile olur. Büyük hakim Gııstave Le Bon bunu şu suretle izah ediyor:

«Akvam şevki tabi’îlerin ¡zaptetmeğe ıııuk- « tedir oldukları nisbette yani kesbi iradeten ve « binaen aleyh kendi kendileri üzerine hakimiyet « peyda ettikçe, tertip ve nizamın ehemmiyetini « ve bir ideale, bir mefkûreye, bir caııanei ma- « nevîye hasr ve fedayi ııefs ederek medenî - « yetin mertebei âliyesine kadar itilânın liizu - « munu takdir etmişlerdir . tarihte akvamın

(11)

İÇTİHAT

5787 « seviyei medeniyelerini tahmin etmek lâzım

« gelseydi, mizan olarak, ilcaatı tav’iye ( Irn- « pulsioiı reflexe ) lerini zaptu, idare hususunda « gösterdikleri mertebei suhuleti almakta te - « reddiit etmezdim • »■

Şu fıkradan anlaşılacağı veçhle evvelâ içi­ mizi saran bedbinliği sıyırıp atmak , ilcaatı tav'iyemizin dizginlerini elimize almak daima nefsi iktidarını gösterdikten sonra çalışıp, canla başla çalışıp çabalamamız lâzımdır . Bu .günün, başı hoş , avare , ham, mefkureli, maneviyatı tavsamış, korkak, mütereddit, kuvvetsiz, iti - matsız ferdlerile hiç bir zaman çıplak hayat ¿abasını baştan başa mahrumiyetlere katlanarak geçebilmek imkân haricindedir . Bu biiytik gayret için lâzım.olaıı manevî, ilmi, ruhî, fikrî gıdaları alamıyoruz ve alabilecek muhitler çok mahdut. Gençliği hazırlamak* beslemek, yetiş­ tirmek lâzımdır. İstidat ve kabiliyetleri teşvik ve tahrik etmek, heT kısım kendi sahasında , kendi iktidar ve kabiliyeti dahilinde eğrilmez sağlam bir metanetle çalışabilmesi için muhitler yerler hazırlamak lâzım. Her şeyi hükümetten beklemiyelinı. Şahsî teşebbüsler daima parlak muvaffakiyetler elde etmişlerdir. Ekseri mah- fellerin , klüplerin , toplantı verlerinin ademi muvaffakiyetleri kabiliyet ve sınıf tefrik vt taksimi layıkı veçhle yapılmadığından ileri gelmiştir. Ekseri gayri mütecanis bir kitle ha - ünde çalışmak istenmiştir ki buda daima ferd- lerin müsait mnhitler bulamamasından dolayı az zaman zarfında tavsamıştır.

Hülasa olarak malî, İktisadî buhran önü - müze sed çekmemelidir . Bu iki afetin esiri olmamalıyız . Hayat güçlüğü bizi vazife yolundan çevirmemeli * ümitlerimizi parçala - manialı, daha fazla bir gayretle çalışmamız , bize yaşamak hakkını daha fazla verir. Ve bu hakkı daima kuvvetimize katıp emellerimizin temel taşlarını sağlamlaştırmağa hasr etmeliyiz. Gayretimiz hiç bir zaman heba olmaz, ve ol maz. İlmî, fikrî kabiliyetlerimiz her gün biraz daha inkişaf etm eli. Her gün bir yenilik fakat eyi yolda bir yenilik göstermeliyiz. Fikrimizden bedbinlik pasını söküp kazıp atmalıyız. Himmet ve hamiyyetimize tevdi edilen vatan daima

fikren, ilmen ve elhasıl her cihetçe bizden yük­ sek muasır kuvvetlerin pençesi altında izmih - lale uğraması zarudidir . Maal esef bu gün , vatan, millet vâzifesini üstünden atıp kendisini kıyıya atan b r çok gençlerden müteşekkil dö - küntti alayı vardır . Bu mefkûresiz tufeyliler güruhuna kapılmayalım., uyumayalım . Bunlar kendi içlerine sarılmış teşbih böceklerine b e n ­ zerler. Vatanın, milletin refahı demek onu teş­ kil eden ferdleriıı refahı demektir. Gayesiz , emelsiz yaşamak bir hayvan yaşayışından farkı yoktur. Bu gün şahsî, ferdî mukadderatımızdan, daha mühim milletinin vatanın mukadderatı bize tevdi ve emanet, edilmiştir. Bunu sui istimal etmeyelim . Fikrimizden , yolumuzu karartan ve göstermeyen kara bulutları sıyırıp atalım . Daima yüksek emeller, yüksek gayeler peşinden koşalım daima ve her vakit çalışalım, çalışalım ve çalıştıralım , Müttehit kuvvetler her şeyi yener .

Bedbinlik uyuşturur, bunaltır, ümitleri ezer. Nikbinlik daima bir hareket bir çalışma zenbe- regi kurup gayreti tahrik eder . Namık Kemal merhumun şu sözlerini tekrar etmek isterim :

Atalet mevtin küçük kardeşidir.

Amerikada, halkı gayrete getirmek ve daima nikbinliği aşılamak için her sabah radiyoda şen parçalar çalınır , konferanslar verilir. Böylece halk daima güler yüzle, sevinçle işine başlar . Bizim içimizde kökleşmiş uyuşukluğun en bariz misali mahallelerimizdir . Bir türk mahallesi daima durğundur. Akşamın saat yedisinden sonra el ayak çekilir, bir mezar sessizliği , bir hayat sönüklüğü yayılır. Halbuki buna mukabil ecnebî semtleri daima ziya , neş’e ve hareket içindedir.

Hayat esasen bir harekettir. Hareketin çok­ luğu hayatın mizanıdır . Az hareket az hayat demektir .

Daima ziyaya ve neş’eye içimizi açalım. Te­ sadüfler, hayatımızın ağır evsafı bizi yıldırmasın. Biz daima öne doğru, ileriye atılalım , bütün manileri aşalım , yegâne halâsımızı temin ede - cek ancak gayret ve çalışmak , çalşmak daima

(12)

5788 i ç t i h a t

TEVFİK FİKRET

Bu ayın 1 9 u Tevfik Fikretin ölüm

yılı dönmüdür. Her senenin bu gü

-nünde mezarının başına gitmek ve

orada o büyük Türk şa‘iı* ve mütefek­

kirini sevenleri toplamak vefakâr

dost Filorinalı Nâzım Beyin mukaddes

bir vazifesi olmuşdur . Tevfik Fikret

belki büyük bir şa‘ir olmamışdıı* fakat

muhakkak büyük haysiyyetli, münev­

ver bir vatandaş olmuşdur. Nurlu ve

haysiyyetli olmak aşkını çok neşr

et-mişdir . Ez cümle şark , bu iki şi‘ara

uzun asırlar esnasında uzak

tutulmuş-dur. Asırlarca, sıkleti altında

göksii-müzü ezen istibdad, ruhumuzda derin

yaralar açmışdır ve ruhumuzu nâ

tii-van düşürmüşdür, «Culture»

mes’elesini asıl bu rii’yet zaviyesinden gör

-mek lâzımdır. İstanbul Halk Evi nin

bir Culture mecmu'ası neşr edeceği

hakkında bir tahmini elimizde bulun­

duğundan «Culture» kelimesi burada

dilimize geldi.

Tevfik Fikret, Namık Kemal,

Şem-seddin Sami gibi büyük ölüler ru h u ­

muzda kuvvetle yaşadığı vakit biz

kuvvetli , mu‘ammer ve «Culture» lü

olacağız.

Çok eyi insan ve şa‘iı* olan Nâzım

Reyin müteheyyiç hayranlığını teren­

nüm eden manzumeyi teberrüken ve

müteşekkireıı yazıyoruz.

MEZARI BAŞINDA ..

- Tevfik Fikret - e f*]

Devrana hayret veren - kos koca bir varlıkla- Ey kara topraklara göç eden - şanlı yolcu - ! Girdiğin derinlikde, - gittiğin yolun ucu - Hâlâmı görüıımiyor ? bize bir Haber yolla!

[”] 19 Ağustos 932 ye müsadif 17 inci ölüm yıl dö­ nümü münasebetile ..

İsler bunu , ruhunun parıltısile anlat ! İstersen de rüzgârın - uğultulu sesile - .. Hâlâ mı enginlere açılmak hevesile

Yürüyüp gidiyorsun?., vaz geç, dön, bize kol a t! Esrarlı bir cihanın aydınlığına bürün ,

Sisleri yırtıp, açan - yeni bir hamle - göster! Seni özüyen gönül, bu - tecelliyi - ister •. Yine, gökleri saran bir - güneş gibi - görün! Ah bir daha canlanıp , yeniden karşımızda; - Şahlanan gururunla - yükselmeğe kalkışsan ! Dünya, bizim olurdu., ne olur bir - kımıldan-! Her gece hayalini görürüz bir - yıldız - da !.. Ufuklara sıkdığın - yumrukların - nerede ? Tunçları parçalıyan - bazuların - toprak mı ?! Gözümüzden gidişin , bizi başdan atmak mı ? Ateş saçan benliğin simdi hangi - küre - de?! Ölümleri titreten heybetli huzurunda ,

Örpeı üp taş kesilen - kalbimizde - yasın var ! Sihirli cazibenin güzellikleri parlar :

Sonu yok bir âlemde - dalgalanan nurunda - ! Oazablı bakışının - salgın kıvılcımları - î jmt Karanlıkları yaran şimşekleri kaplamış ! Vekarlı bir sükûnla duruşunda bir - yarış - , Ne yaman fırlayışsın bir alta , bir yukarı ! Tufanlardan üstün bir çalkanışa benziyen - Ma'neviyetin - , bize: - fırtınalı bir derya - ! - Eyübün sularında - her gece doğan ziya : Bizlere giilümsiyen bir - hayâletmi - senden ?! ( Ebediyet) denilen - hiç bitmiyen bir yarın - , - Hududsuz heyecanla - , gizler seni - derinde -! Ne çalımlı edâ var sönmiyen haşmetinde , Kabrinde baş eğdiği görülür aslanların !..

(13)

i ç t i h a t 5789

C İ H A N I N Ş İ M D İ K İ İ N K İ Ş A F I

TERKİ TESLİHAT VE İTTİFAKLAR HARKINDAKİ KURUNTULAR

[ Mabalt]

Bu temamen gayri mümkindir , çünki bu mevadı infilâkıyyenin en müdhişi - meselâ « Nitro-glycerine» ayrı ayrı bulundukları vakit temamen zararsız ve sanayi‘de da’ima müsta‘- mel maddelerin sadece karışdırılmasile hasıl olur. Almanların harb tayyareleri i‘ ınal etmeleri men1 etmek mi düşünülür? Fakat harb tayyaresi hamule olarak ticarî emti'a yerine mevadı infilâkıyye ve yahud toplar konmuş olan bir ticaret tayyaresinden başka bir şey değildir.

Biııa’en‘aleyh temamen bedihidir, ki Alman- yayı silâhdan tecrid etmek asla ümid olunamaz ve fiTen de bütün murakabe komsiyoııları hiç bir şey elde etmiş değillerdir.

Bina’en‘aleyh Almanyayı yahud lâ'aletta'yin bir kavmi silâhdan tecrid etmek projeleri tema­ men vâhîdir.

* * *

İttifaklarla elde edilen bir sulh ümidi de boşdur. Ben ittifakların faydalarının ne kadaJ zayıf olduğunu bir çok kerreler gösterdim . Ve bilhassa o zaman Rusya sefiri olan M. Isvolski nin bir mutala‘asını hatırlatdım. Mıişarün ileyh Ruscaya terceme etmekde olduğu küçük bir vecizeler [1] kitabımdan , fazla bedihî olduğu için, bir vecizeyi tay etmemi bana tavsiye edi yordu; bu vecizede , gösteriyordum , ki ittifak lar , ittifakları tevlid eden menafCin ortadan kalkmasından sonra mu'ammer olmazlar.

Son muharebede, Almanya ile mevcud ittifak muahedesine rağmen, menafi‘i, ordugâh değiş- dirmekdeki faydayı isbateder etmez»

Almanya

nın aleyhine dönen

İtalya

nın hâline müşabih ve yukarıda hatırlatmak istediğim nevi'den hâller pek çok vaki1 olmuşdur .

[1] Bu kitab, tarafımızdan (Asrımızın Nususı Felse- fiyyesi ) unvanile Türkcemize nakl edilmişdir . Çokdan beri nüshası kalmamış olduğundau ikinci tab'ı hazırlan - mışdır ve basılmak özredir . Ab. D j.

ittifak hususunda , kavmlerin menfa'atları yegâne rehberleridir ; bu, ne kadar çok tekrar olunsa azdır.

Ingiliz politikasının menafi'ine muttali1 bulu­ nulunca , pek âşikâr bir suretde görülür » ki emniyyet misakı ile yahud bunsuz,

Büyük

Britanya,

bizzat hücuma ma‘ruz olmak tehdidi karşısında,

Germen

ta‘arruzu halinde, Fransa ile ittifak etmeye mecbur olur . Bina’erCaleyh bir İngiliz ittifakını elde etmek için yapılan müsa'adeler temamen faydasızdı.

* * *

Müte‘addid kongralarda terki teslihatı ve ittifaklarla eınniyyeti bâ kemâli azm , taleb ederek halkın temayülatını tatmin etmekde zimamdarlarımız şüphesiz haklı olmuşlardır , fakat, yekdiğeri karşısında bulunan biribiriııden uzaklaşıcı menfa'atlar ve muhtelif zihniyyetler sebebile, bu kongralar hiç bir amelî neticeye müncer olmıyordu ; yegâne müfid eserleri, hal­ kın bir türlü vaz geçemedikleri arılaşılan boş ümidler yaratmak oldu.

Bu ümidleri muhakkak nazarile görmek pek tehlikeli olur. Eğer, bir çok kerre taleb olunan emniyyet misakı sayesinde kavmler kendilerine sulh te’min olunduğuna kani‘ olurlarsa', kendi­ lerinin mümessilleri olan Mebuslar hidmeti as- keriyyeııin o derece tenkisini isterlerki ordu mevcudumuz, hemen bütün « Milice » 1er gibi zabt ü rabt altında bir orduya karşı aciz«Milice» askeri olur .

Te’min olunmuş bir sulh ü müsalemete kör körüne Ctikadın diğer avakıbı da olur . Hâli hazırda Fransa azaltılamaz kinlerin ve te’lif edilemez emellerin ayırdığı siyasî fırkalara inkisam etmişdir . Bu fırkalar arasında şimdi yine bir parça yegâne amili ittihad, nifakların­ dan istifade edecek olan düşman korkusudur .

Zaten filosoflar te’min altına alınmış bir sulhun bir ni‘met olacağını tasdika cesaret

(14)

5790 İ ÇTİ HAT edemezler. Büyük bir ecnebi mecmuasının şu satırlarında fazla «Paradoxal» [*] hiç bir şey yokdur .

«Filosoflar, kolayca müdafa'a edebilirler , ki hayatın bulunduğu her yerde harb vardır , ve cihan sulhu, an - can bütün insanları boyunduruğu altına sokan bir istib - dad şeklinde tasavvur oluna bilir . »

Zaten böyle bir istibdad vasıtasiledir , ki Roma İmperatorluğu bir çok asırlar sulhu hük- miirân kıldı. Ancak, dünyanın tek bir htida - vendi, tek bir efendisi bulunduğu vakitdır, ki sulh', umumî oldu.

* * *

Sabıkuharz rııes’eleler hakkında meşhur Devlet recüllerinin ve alim Professeur lerin mütalaalarını öğrenmek cazib idi . M. Ludovic Naudeau bunlardan ba‘zılarınııı fikirlerini

La guerre et la paix

ya‘ni «Harb ve Sulh» adlı pek cazib bir kitabda ııeşr etti . Anketi - nin , bir çok fıkralarını iktibas ediyoruz • Bunda görülecekdir , ki zihinlerde âzim bir kararsızlık hüküm siirmekdedir ve mümtaz Professeur lerde bile esassız fikirler galib kalmakdadır.

Anket 1er serisi Sorbonne Darülfünunu sabık Professeur ü M. Aulard la başlar .

Ona nazaren « (Fransa), ancak «Cem'iyyeti Akvam»a dahil bir Avrupa Fédérationunda emniyyet bula bilir . »

Professeur, bu meşkûk Fedérationu te’min etmek çarelerini unutuyor , bunun içindir , ki kendisinin de teslim ettiği veçh ile , cevab ,

« mubhern ve gayri kâfidir, »

Kezâlik Sorbonne Darülfünununda Profes - seur M. Seignobos, daha az vazıhdır. Kendisine irad olunan mes’elelerin istikbale a’id olduğunu nazarı dikkate arz ediyor :

[*) Paradox ; ‘ammenin içtihadına muhalif içtihad demekdt'r. Küre’i arzm hareket ettiği hakkmdaki içtihad uzun müddet « PARADOXAL » bir içtihad olmuşdu .

«Professur diyor : İstikbali keşf etmek, ba‘zı kanun­ lar istilzam e d e r; madamki tedkikinin mevzu‘u olan beşeri inkişaf yalnız bir d e fa husul bulmuşdur, Tarihin kanunları yokdur. » M. Aulard « Esaret ortadan kalk - dığı gibi Harbin de ortadan kalkacağını » iimid ediyor . « Bütün milletleri , harbi arzu etmeye gayri müstabd kılacak Beynelmilel bir ahlakın teşekkülünü mümkin » olarak derpiş ediyor .

Ona nazaren emniyyet mes’elesi « hükümetlerin milletlere karşı harb etmelerine mani1 olma » ya irca1 olunur . Muma’ileyh diyor, ki maksada vasıl olmak için: „ ı _ Harbi istemeye müstabd bulunan bütün büyük Devletleri silâhdan tecrid etmek; 2 - Esliha ¡‘malını umu- miyyetle ilga etmek kifayet eder . »

Görülüyor , bundan daha sade bir şey yok ! Ulûm Akad6mia sı âzasından M. de Launay daha az hayal perest olarak, emniyyeti te’mın etmek için teklif olunan vasıtaları vâhî görü­ yor. O , diyor, k i :

Son derecede çirkinliğine rağmen Harb. bütün zevil- hayatın normal hali olacak görünür . Alî bir insanıyyet yaratılıncaya kadar harb fasılalarile iktifa etmeye ve her ân tehlikeye ma'ruz emniyyeti maddî ve ma‘nevı her vasıta ile masuniyyet altına almaya çalışmalıyız . Öz memleketlerinde vatandaşların arasında kin ve husumetin büyümekde olduğuna şahid olurken umumî kardaşlığın terakkisine nasıl intizar olunur?..

Almanya ile İktisadî ve isti'marî ¡Hilafların tarafdarı olarak kalıyorum.

Mü’ellif şu suretle fikrini icmal ediyor :

Bizde cüz’i ihtiyatkârlık varsa miisellah müdafa a halinde bulunmalıyız.

Fransa Sefirlerinden M. Ponıpart ın dahi

La Haye

Sulh Mahkemesine ve «CenPiyyeti Akvam » a i'timadı za’ifdir .

[ Bitmedi ]

( Müessis sahibi : Dr. AB. Djevdet ) Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

( İsmail Hakkı matbaası ]

(15)

F « Idjtihad »

Ltq, 1 pour chaque 3 centimètres dejiauleur dans les colonnes de Y "Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de I’ “Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, * titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 I tq au minimum, par insertinon .

' Tarif de publicité «ans

‘ A K L Î S E L Î M

Meşhur Ralıib M cslun* nin V o lta ir e ta­ rafından hulasa edilen bu eseri Dr. Abdullah Djevdet. B. tarafından ba'zı mühim haşiyeler ‘ilâvesiîe Tiirkeeye çevri iniş ve basılmışdı,

Aralı harflerinin kaldırılmasından bir az evvel tab'ı hitam bulan bu kitab ilk iki ay zarfında emsalsiz bir siiriatle satılmış ve nus - hası azalımşdı . Bunun üzerine geçen şene ikinci def*a ve yeni Türk harflerde de basıl - mışdır. Kitaba, mütercim, ba‘zı ına'iıidar re - simler ‘ilâve etmişdir ve bunlardan ilk basılış için yapılmış bir darıesini aşağıya koyuyoruz .

' Eski harflerle basılmış nüshalar azalmışdır 528 sahifelidir fi. 1 liradır. Yeni Türk harfle­ rde basılmış nüshalar 135 kuruşdur.

\IovcimJ ki t a li h in :

Kuruş

«İÇ

[

İHAD«Kütübhanesi

Aklı Selim ( Eski batilerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Tiirk harflerde) 135 Rahib “Meslier„nin Vasıyyetnamesi 20

Kulı ul Ekvam (eski harflerle) 274 sahife 100 Dün ve Yarın ( » » ) 254 » 100 İlmi ııılıi ictitraM » » , ) 287 » 50 Adabı md'â.-eıet rehbe i ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150

üiullame Teli 100

Dilui.estı'ı Mevlana ( Eski Dirilerle ) 50. Bir Zekûyi feyyaz (.Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski hurilerle) 25 Karlı Dağdan Ses(AB. Djevdetin Şi*ir!eri)l(X) Harb ve sözde İyilikleri (Eski ha-flerlel

219 sahifelik 100

Asırların Panoraması ( Eski,harflerle < resindi). 246 sahifelik 100 Felsefe'i istibdad ( Eski harf )Atfleı i nin, e; m i 2 72 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Tiirkeeye -terciimeleri.(Eski harflerle)resimii âdi cddlilSO

adâ kâğıdlı, a‘lâ cildli ve imzalı 500 Persefon-Esatiri nefis bir menzııme • 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski ha ilerle) resimli, 708 sahifelik 150• Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50 ‘Ameli Ruhiyyat 223 sahifeli 100

İngiliz Kavm 150

Dimağ ve Melekâti ‘akliye [Resimli] 250

İhtar

: Haricden siparişlere yüzde yirmi nisbetiııde ta‘ahhndlu irsaliyye ücreti zam olunur. Siparişlerle beraber posta havalesi gönderdir. Havalenamenin vüsulu günü iste­ nilen kitab ta'ahhudlu olarak postaya verilir . (İçtihat) abonelerine yüzde 20 nisbetinde iskonto yapılır. Yahut ta‘ ahhiidlıi posta ücreti alınmaz.

Cumhuriyet Mücellithanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz-» ittisalinde . Ki­ taplarını hem metin bir suretde, hem mu'tedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesidir.

(16)

Biitiin « classique » kitaplarla diğer neşriyyatı ve'mektep levazımınız/ almak için İslnııhııldn Beyoğlu İstikIAl raddesinde 4«î> n u m arad a:

LA GR ANDE L İ B R A İ R İ E MONDI AL E

'

Müessesesine ınüraca'at ediniz

Şarki kari hin en büyük ve çeşidlcrl en iyi intihal» edilmiş kilahhaııesıdır.

Telefon: Beyoğlu: 2710

T ü r k iy e SANAYİ' ve M A A D İ N BA NK AS I

Fabrikalarına ait

Y E R L İ M A L L A R P A Z A R I

■v

İstanbul, Bâbçe kupu Bir nci Vakıf han Telefon : İstanbul : 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipekliler ve döşemelikle-, yG i illiler, battaniyeler, kostümlük kuına-,lari, pallar, ipekli mendilleı, ııce v e kalın bezler, me ve zarif bavulu, çanta, kunduralar ve saire topdaıı ve perakende olarak satılır. ^

HEREKE*MENSUCAT FABRİKALARI MA'MULÂTl

Satış m ahalleri:

Yalnız topdaıı, Herekede Fabrika merkezi, İstanbul ve Ankara da

YERLİ MALLAR PAZARLARI

Perakende için İstanbıılda Balıçe kapıda birinci vakıf lum a lt ın d a

YERLİ MALLAR PAZARI

Anknradîi Çocuk Sanıyı raddesinde

Yelli malla: pazı-ile İstanbul ve V -r vilâyetlerdeki »'Hutrum kuma r marazalarından ve terzile:dcıı talep

ediniz-T . <L

E M N İ Y E T

S A N D I Ğ I

Türkiyeniıı en eski milli bir miiessese’i mâliyesidir . Muhtelif müddet ve faizle tevdiat kabul ve Mücevherat ve Altın ve Gümüş ve Emlâk mukabilinde mutedil şeraitle para ikraz

eder. Merkezi idaresi Cafjaloğlunda kâin dairei mahsusadır , Hiç biı yerde şubesi yoktur.

Os ma n l ı B a n k a s ı

K e p h a l g i n e

b a n q u e o t t o m a n e

rafın a y esi 10 milyon İngiliz lirası.

Umumî merkez : Oalata Telefon : B. 36 Türkiyeniıı her şehrinde şu‘beleri vardır.

S A T t E

Her nevi tenvirat ve kuvve’i muharrike te’sisatını, mötörleri, alâtı beytiyyeyi 6 - 18 ay vade ile, veresiye yapar ve satar. Telef. B. 4800 İstanbul 24378 •

Kaşeleri baş ağrısı vt her nevi' ağrı için müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

O x y m e n t h ol

P E R R A U D İ N Pastillerini alınız

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bahadır Kaleağası AB Komisyonu üyeleri ve yöneticileri, Avrupa Parlamenterleri, AB ülkeleri bakanları ve bürokratları, Avrupa Yatırım Bankası yetkilileri, AB nezdinde

TÜSİAD Yönetim Kurulu tarafından Mart ayında gerçekleştirilen Brüksel ziyareti çerçevesinde TÜSİAD Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan heyet

Bunun için mimar; muntazam kereste kullana - mamış orman odununu yuvarlak şeklinde olduğu gibi bırakarak, güzel bir dağ başı evi gösterişi elde etmiştir.. Ev;

[r]

Zararları: Uzun yemek nakliyatı. Büyük hastanelerde bunun elektrik arabaları veya oto- mobillerle yapılması. Ve fazla araziye ihtiyaç olması. Muhtelif büyüklükte

[r]

Uluslararası TURAZ Adli Bilimler, Adli Tıp ve Patoloji Kongresinde &#34;Evalution ps-13 MKEK Yapımı 9x19 mm Parabellum Fişekleri Kullanarak Yapılan Atışlardan

TİHV Tedavi Merkezlerine 2019 içinde yapılan 908 yeni başvuru içinde ülke içinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kalan başvuru sayısının 838,