TÜRKİYE SİYASAL HAYATI VE KURUMLARI
12. HAFTA: 2000’Lİ YILLAR
Ekonomik ve toplumsal koşullar
3 Kasım 2002’de gerçekleşen
genel seçimlerin Türkiye siyasi tarihi açısından bir kırılma noktasını teşkil ettiği rahatlıkla ifade edilebilir. AKP’yi tek başına iktidara taşıyan bu seçimler yalnızca 1990’lı
yıllar boyunca devam eden koalisyonlar döneminin sona ermesi ve yeni bir siyasi partinin iş başı yapması anlamına gelmedi. Bu seçimler bugüne kadar yaşanan ve halen
devam eden siyasal ve ideolojik dönüşüm sürecinin önünü açtı.
Ekonomik ve toplumsal koşullar
2002’de iktidara gelen AKP’nin iktisat alanındaki ilk önemli icraatı, 2001 krizi sonrası IMF gözetiminde gerçekleştirilen ve Derviş programı olarak bilinen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı büyük bir sadakatle uygulaması olmuştur. 2008 yılına kadar fiilen yürürlükte olan bu program AKP döneminin iktisat politikalarının özünü oluşturmuş, AKP’nin yerli ve yabancı sermaye çevreleri nezdinde “güven ve istikrar unsuru” olarak görülmesinin yolunu açmıştır. Bu dönemde, AKP iktidarlarının iktisadi politikalarına genel olarak sermaye lehine reformların damga vurduğu bir neoliberalleşme gündemi hâkimdir.
Ekonomik ve toplumsal koşullar
AKP iktidarı bir yandan IMF programı uyarınca
sosyal güvenlik alanında devletin payını azaltıp bu alanı piyasaya açarken bir yandan da toplumun en yoksul kesimlerine yardım amaçlı mekanizmaları devreye sokmuştur.
Siyasal gelişmeler
AKP’yi 1980’den beri neoliberal ortodoksiye sıkıca bağlı diğer sistem
partilerinden ayıran en önemli şey bu partinin bizzat kendi devam ett irdiği politikalarla yoksullaşmış kesimlerin kısa vadeli yaşamsal beklentilerine cevap verecek bazı “hizmet” ve
“hayırseverlik” politikalarını devreye sokmasıydı.
Siyasal gelişmeler
AKP muhafazakârlığındaki dinsel öğelerin baskınlığını gösteren diğer bir olgu ise parti
kadrolarının muhafaza etmeye çalıştığı kurum veya değerlerin ideal biçimlerinin İslam üzerinden içeriklendirmesiydi.
Siyasal gelişmeler
AKP’nin bu ideolojik çerçevesinin oluşumunda partinin iktidarının ilk yıllarında başbakanlık
baş danışmanı, daha sonra Dışişleri Bakanı ve 2014’ten itibaren de başbakan olmuş akademisyen Ahmet Davutoğlu’nun etkisi büyüktü. Davutoğlu’nun uluslararası ilişkilere yönelik
yaklaşımları bir yandan bahsett iğimiz İslami muhafazakâr milliyetçilikten beslenirken, aynı
zamanda bu yönde benimsenen dış politika söylemi bu ideolojinin “resmîleşerek”, yani devletin ideolojisi haline getirilerek güçlendirilmesi ve yeniden üretilmesi anlamına geliyordu.
Siyasal gelişmeler
AKP’nin ilk döneminde kendi iktidarının meşruiyet zemini olarak demokratikleşme
doğrultusunda bir yenilenme söylemine yaslanması ve AB entegrasyon sürecine destek vermesi resmî ideolojinin ve onun Kemalist içeriğinin liberal bir doğrultuda eleştirisinin önünü açıyordu.
AKP’nin özellikle devlet erki içerisindeki devletçi-milliyetçi güç merkezleri ile gün geçtikçe
biriken gerilim ve çelişkileri ile yolunda devam etmesi güç gözüküyor ama tarafl arın birbirlerinin gücünü sınayıp strateji geliştirebilecekleri gerçek bir karşılaşma ve hesaplaşma bağlamı
da ortaya çıkmıyordu.
Dünyayla ilişkiler
Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumunu nitelemek
için kullanılan ve ülkenin Ortadoğu’da etkili küresel aktörlerden biri olduğunu/olması
gerektiğini ima eden “merkez ülke” nosyonu Türkiye ile çevre ülkeler arasında hiyerarşik bir ilişkinin tasavvur edildiğine, bir üstünlük duygusunun varlığına delalet ediyordu.