• Sonuç bulunamadı

Bir kültür savaşçısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir kültür savaşçısı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2

-7 T- ££rO(30£)

• • • •

BIR KULTUR SAVAŞÇISI

Hıfzı Veldet VELİDEDEOCUJ

B

üyük k ü ltü r adamı, büyük sanatçı, büyük düşünür, Sayın M uhsin E rtu ğ ru l’dan sözçt- m ek istiyorum . Aslında onun için en yerin­ de nitelem e «Yılmayan k ü ltü r sa v a şç ısıd ır. Çünkü M uhsin E rtuğrul, çok kişinin sandığı gi­ b i, yalnız b ir tiyatro ve sinema yöneticisi, yal­ nız b ir a rtist, yalnız güçlü b ir yazar ve çevir­ m en değil, b ir düşünür, kendisini T ürk k ü ltü rü ­ n ü n yükselmesine adam ış b ir ülkücü, b ir kül- t r savaşçısıdır. îç i halk ve insan sevgisiyle dolu , b ir savaşçı.

Gençliğin Sırrı

K ültürü ve insan sevgisini geniş yığınlara yaym anın yolunu M uhsin E rtuğrul, haklı olarak, tiyatro ve kısm en sinem ada aram ış, bulm uş, bu yolda her tü rlü engeli aşarak, hiç yılmadan, um u ­ dunu ve yürekliliğini yitirm eden bugünkü doruk noktasına erişm iştir. T ürk tiyatrosuna yaptığı hizm etlerden ötürü, 60. sanat yılında (1970’te) T ü rk sanat ve k ü ltü r m ensupları kendisine ya­ kışan saygı ve sevgiyi b ir jübilede gösterdiier. Ama ne yazık ki, o jübile sırasında, kendisi ak­ tif b ir görev başında değildi.

Bugün sevinçle biliyoruz ki, bu büyük in ­ san, 1966 yılından beri uzak kaldığı Şehir Ti- y atro ları’nm başına yeniden getirildi. Yeni Be­ lediye Başkanı Sayın lsvan’ı bunun için ne den­ li kutlasak azdır. 1966’da politik nedenler yüzün­ den bu görevden - kadrosunu kaldırm a yoluyle - ayrılm aya zorlanıp 1974’e kadar yaklaşık olarak sekiz yıl onun Ş ehir Tiyatrolarından uzak kal­ m ası olayı için de ne k adar üzülsek yine azdır. B irçok kazançtan yoksun kaldı ve çok şey yitirdi tiyatrom uz bu yüzden.

Ben, M uhsin E rtu ğ ru l’u kişisel olarak yakın­ dan tanım ak m utluluğuna erm edim . Çalışma alanlarım ız ayrıydı, fırsat olmadı. Ama onu her T ürk aydını gibi ben de tanıyorum . Çalışm alarını, kendisini durm adan yetiştirip geliştirm esini ve kendi kendini aşm asını, gerilikle savaşmasını hep uzaktan izlem işim dir. Onun adını ilk kez duyduğum ve b ir dergide, düzenli taranm ış saç­ ları, yakışıklı yüzü ve zeki gözleriyle kendisini yansıtan ilk resm ini gördüğüm zaman 18 yaşın­ daydım. O, herhalde 30 yaşlarında olmalıydı. O çağlarda aradaki on iki yaş farkın önemi büyük oluyor. Bu nedenle sözünü ettiğim resm i - daha o zaman ünlü b ir insan olm ası dolayısiyle ola­ cak - yaşlı ve olgun b ir adam izlenimini uyan­ dırm ıştı bende. Şimdi aradan 52 yıl geçti. Öyle olduğu halde Muhsin E rtu ğ ru l’u ne kadar genç görüyorum. Bu, yalnız aradaki yaş farkının şim ­ di artık b ir anlam taşım am asından ve küçüle küçtile hem en aynı düzeye yaklaşm asından değil, Muhsin E rtu ğ ru l’un kafa ve fizik bakım ından gerçekten genç oluşundandır. B ir ülkü uğruna savaşan kişi h e r zam an genç kalır zaten.

Özaürlük Ruhu

Dünyanın belli başlı k ü ltü r ve tiyatro m er­ kezlerinde, tü rlü çiçeklerden bal toplayan arılar gibi, çalışan ve topladığı balı kendi anayurduna, Türkiye’ye getiren bu büyük adam, sırf güçlü b ir kişilik sahibi olduğu, küçük çıkarlara âlet olm a­ dığı, ülküsünden asla ödün (taviz) vermediği için

gerici politikacılara ve sözüm ona aydın geçinen gerici yazarlara b ir tü rlü yaranam adı ve yarana­ maz da. Şim di de onun yeniden göreve getiril­ mesini çekem iyorlar bunlar. Efendim , bu atam a­ nın nedeni sırf «ideolojiknmiş. Bu cahil gerici­ lerin kalem inde «ideolojik» sözü, örtülü olarak «komünist düşünce taşım a» anlam ına kullanılır. İşte onlar da bunu kastediyorlar zaten. Oysa M uhsin E rtu ğ ru l öyle belirgin b ir kişiliğe, öyle bağımsız ve özgür b ir kafaya sahiptir ki, dikta rejim lerinde yaşayamazdı, serpilip gelişemezdi. Molifere’in ölüm ünün üç yüzüncü yılında bütün dünyada onun için düzenlenen kutlam a törenleri dolayısiyle 9 Ağustos 1973 tarih li Cum huriyet’te yazdığı b ir yazıda Muhsin E rtuğrul şunları söy­ lüyordu:

«Bozuk düzen kurulalı, ileri düşünceli kişi­ ler. geri kafalı ortam tarafından, hiç düşünce özgürlüğüne saygı gösterilm eden, toplum da tek suçlu gibi dam galanr.uşlardır. Uygarlık tarihi böyle binbir örnekle doludur: Descartes yazıla­ rını tam am lam ak için kendini H ollanda’ya s ü r­ m üştü. Spinoza bütün kitaplarım , öz adım kul­ lanm adan, takm a isim altında yayınladı. Leib­ nitz eserlerini bütün öm rü boyunca bastıram a- dı. Geriliğe, k ara kuvvete, zulme savaş açtığı İçin lânetlenen, elli yıl boyunca yuhalanan, sal­ d ırılara uğrayan V ictor Hugo yirm i vıl vatanın­ dan ayrı, F ransa’nın can düşm anı İngiltere’nin vahşi b ir adasına sığınm ıştı. Norveç yazarı İh - sen, yirmi yedi yıl kendi mem leketine giremedi. Strindberg İsveç’te oturam az oldu. N amık Ke­ mal gibi hürriyet âşıkları özgürlük uğruna F ra n ­ sa'ya sığındılar. Almanya’yı, dünyada eşi görül­ m em iş yıkıntıya sürükleyen son savaş rejim in­ de bütün şairler, yazarlar yurtlarından kaçtı. Bu kaçışlar onların suçıı mu. yoksa özgür nefes al­ mayı yasaklayan rejim lerin dayanılmaz baskısı­ nın doğal sonucu m u? Su. balık için neyse, öz­ gürlük de yazar için o! Özgürlük kısıtlandığı gün, o toplum un ileri atılışı engelleniyor, yasa­ lar avakhağı, pranga oluyor, demektir.»

Böyle yazan kişi özgürlüğünü yokedecek r e ­ jim lere ftlet olabilir mi?

Ama cahil kafalara göre, halkı yüceltmeğe, aydınlatm ağa çalışan kişilerin hepsi «sapık ide­ oloji» sahibidirler! Böylelerinin topunun Tanrı belâsını versin, diyesi geliyor insanın. Y üzyıllar­ dan beri T ürk halkını uygarlıktan, gerçek insan­ lıktan bu tü r suçlam alarla uzak tu ttu la r ve onu em ir kulu b ir sürü durum unda bıraktılar. H al­ kın soylu ruhunu k ö r ve yeteneklerini - tm am -ı Gazali yorum lariyle - kötürüm ettiler. Başka ü l­

kelere «ihraç ettiğimiz» beyinlere bakınız; uy­ garlık ve özgürlük ortam ım bulunca - okum uşu da okumam ışı da - kendi mesleğinde ve yetenek­ leri ölçüsünde nasıl da sivriliveriyor. B urada ise gelişmeyi besleyen o özgür uygarlık ortam ı, d ü ­ şünceden yana, sık sık yokediliyor. H ep cücele­ rin ülkesi m i olacak bu m em leket!

Niçin Halka Gitmek?

Muhsin E rtu ğ ru l eskiden olduğu gibi, şim di de kentin kıyı köşe bölgelerine tiyatroyu götür­ m ek ve ayrıca çocuk tiyatroları kurm ak, am a­ cını güttüğünü söylüyor. «Baştan başlam ak lâ ­ zım: ana babaları ancak okuma yazma bilen, ya da hiç bilmeyen ailelerin en az iki üç çocu­ ğu var. Bunlar, ana babalarının tam tersine,

yarin yüksek öğrenim peşinde koşacak b ir genç­ lik kitlesi olacak, mem leketi yönetecekler. On­ ları bugünden tiyatroya alıştırm azsak, bunlar yarının yitirilm iş seyircileri olacak» diyor. Onun tasvir ettiği bu tip ailelerden çoğu gecekondu bölgelerinde oturduğu için, Muhsin E rtu ğ ru l bu bölgelere yöneliyor. G ericiler onu eleştirm ek için şu düşünceyi ileri sürüyorlar: «Gecekondu bölge­ leri halkının yol, su, kanalizasyon gibi bunca ih ­ tiyacı b ir yanda dururken tiy atro nesine. Devlet, hüküm et, belediye önce bu ihtiyaçları düşünüp karşılam alı.»

Pekiyi, sorm ak gerekir onlara: Devlet, h ü ­ küm et, belediye kim? Bunlar senden, benden, ondan, yani birlerden, yani T ürk halkından ayrı b ir şey mi? Millet olm adan b ir devlet, halk ol­ m adan b ir hüküm et veya b ir belediye düşünü­ lebilir mi? Şu- halde halk ne k ad ar bilinçli ne k adar ileri ve uyanık, ne k adar insanca yetişir­ se, onun oluşturduğu devlet, hüküm et, belediye ve bütün k u ru lu şlar o denli ileri, o denli dina­ m ik, y urt ve ulus sevgisiyle, halka hizm et aşkıy­ la o denli dolu olur. H alkı yükseltm ek için her şeyden önce onun ruhunu yüceltmek, bunun için de ona düşünm eyi öğretm ek, onu öte - dünyaya dönük b ir üm m et kalabalığı durum undan çıka­ rıp , bu dünyada büyük devletler kurm uş yüce b ir ulusun evlâtları olduğunun gururu ve bilinci içine sokm ak, kısanın kısası, ona «emir kulla­ rından» değil, «eşit insanlardan» oluşm uş b ir toplum olduğunu öğretm ek gerekir.

İşte tiyatro - konusu bakım ından ister dram , ister trajedi «facia», iste r komedi (güldürü) ol­ sun - gönül acısı, evlât acısı, vatan sevgisi ve acısı, özlem, sevgi, hırs, zulüm, hak, haksızlık,

İşkence, üzüntü, sevinç gibi insan ruhunun ve toplum yaşam ının olum lu, olum suz türlü duygu, yön ve olaylarım seyircinin gözü önüne sererek onu insanca düşünm eğe, insanca eğlenmeğe, in ­ sanca davranm aya alıştırır. T iyatrodan çıkarken seyircilerinden kim isinde doğan övgü, kim isinde doğan eleştiri duygusu da insanca b ir duygudur; çünkü düşünceye dayanır. Tiyatro, seyircinin k a ­ fasını bütün bu konular, tu tu m ve davranışlar üzerinde işleten, sanki olayları kendisi yaşıyor­ m u ş gibi, insanı düşündüren güzel sanat dalıdır. Bu nedenle b ir gecekondu bölgesinin m erkezin­ de b ir tiyatro sahnesi açm ak, örneğin «çağdaş ressam lar sergisi» açm akla b ir değildir. Çünkü resm i anlam ak için belli b ir ön hazırlık gerekir. T iyatro öyle değil. T iyatro halka en yakın olan sanat dalıdır. Çünkü sahnesinde ya toplum ola­ rak halkın, ya da halkı oluşturan bireylerin so­ runlarını, duygularını, güçlü ve zayıf yönlerini dile getirir. Molifere’in yaşadığı çağda bugünkü toplum sorunlarından b ir kısm ı söz konusu ol­ madığı halde, onun yapıtlarının üç yüz yıldan beri her ülkede taptaze ve canlı olarak yaşam ası ve sahneye konm ası, bu yapıtlarda insan ru h u ­ nun - yukarıda sözünü ettiğim - tü rlü yönleri­ nin, olağanüstü b ir zekâ neşteriyle analiz edil­ miş olm asındandır; ayrıca Molifere’in din bağ­ nazlığına, insan söm ürüsüne - o zamanki toplum görüşünü hiçe sayarak - tek başına karşı koy- m asm dandır; Muhsin E rtu ğ ru l’un deyimiyle b ir «kahraman» olm asındandır. Bilim ve teknik iler­ lem iş, toplum lar ve rejim ler değişikliğe uğram ış, fakat insan karakterinin, yücelik, soyluluk, cö­ m ertlik, yüreklilik, doğru özlülük gibi olum lu, ö bür yandan, aşağılık, soysuzluk, cim rilik, k o r­ kaklık, ikiyüzlülük, söm ürücülük, hainlik gibi çirkin ve olumsuz yönleri, oldukları gibi kalm ış­ tır. Molifere’in insan karakterini işleyen, olum lu­ ları öven, olum suzları yerin dibine batıran, k o r­ kaklar, ahm aklar ve kendini beğenmişlerle bol bol alay eden piyeslerinin bugün de canlı kalışı­ nın nedeni budur.

Canlı Anıt

Ulusların yüceliği sıradan politikacıların b a ­ şarı veya başarisizlıklarıyle değil, M uhsin E rtu ğ ­ rul gibi, k ültürün tü rlü alanlarında savaşmış, yükselm iş ve başına hak ettiği zafer çelengini takm ış, kişilik sahibi insanlarının değeriyle ve çokluğuyle ölçülür. Onun, yukarıda sözünü e tti­ ğim 9 Ağustos 1973 tarihli yazısında V ictor H u- go'dan aktarm ış olduğu şu satırlarla kapayayım ben de bugünkü yazımı, kendisine sağlıklı uzun öm ür ve başarı dileyerek:

«Şairler, yazarlar toplum un tem el kurucula­ rıd ır. Devletler, hüküm etler, ordular gelir, geçer, gider, hiç birinin izi kalmaz. Ama şairlerin, ya­ zarların eserleri dim dik ayakta d u ru r. İnsanlığı aydınlatan hu yapıtlardır. Yunanistan deyince karşınıza Eschylus çıkar. İngiltere’ye seslenirse­ niz Shakespeare’i duyarsınız. Fransavı ararsanız V oltaire’de, Molifere’de bulursunuz. Dünyayı ay­ dınlatan ve elleri b ire r m eşale gibi yanan bu ya­ zarlardır. Uygarlık dediğimiz işte bu eserlerdir. U luslararası değerde yazar yetiştirm eyen m illet­ ler. dilsiz çocuklara, cüce sakatlara benzerler. Asıl utanılacak geri kalm ışlık, maddede yoksulluk değil, kafa ürünlerinde verim sizlik, kısırlıktır.»

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tarihi Kadife Ka- lenin eteğinde, meyilli bir terasta, kurulmuş olan bu muazzam antik abidenin topraktan tamamile temiz- lenmesi çok büyük masrafa mütevakkıf olduğundan

[r]

Avrupa ile Türkiye arasındaki yaratıcı diyalog, bugüne dek ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlere odaklanmışken, diğer şehirlerde yürütülen

İzmir sahneleri İzmir’deki tiyatrolara özel bedellerle kiralanabilse, kiralamada bize önce- lik tanınsa, oyunlarımız yerel yönetimlerin duyuru kanallarında daha çok

Tüm bunlarla beraber, bir diğer belirleyici sebep olarak, üç kuruş daha fazla kâr elde etmek adına yeni neslin benimsediği anlayışın on üç yıldır çok severek

Bütün bu düşünceler ve binanın ticari bir müessese ol- ması ve şehir ile olan münasebeti gibi mühim sebepler binanın karakterini az çok tayin etmiş ise de bugün için

Bunları müteakip yapılan münakaşalarda, aralarında sı- kı münasebetler bulunan bu üç güzel sanatın yekdiğerile birleştirilmesi mevzuu bahsolmuş, ve bu çalışma birliği

Reylerin tasfinin neticesinde birinciliği muallim mimar Sedat Hakkının projesi, ikinci- liği mimar İhsanın projesi, üçüncülüğü mimar Hüsnünün projesi, dördüncülüğü mimar