• Sonuç bulunamadı

Başlık: SOSYOLOJİDE FENOMENOLOJİYazar(lar):ERBAŞ, Hayriye Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 159-166 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000110 Yayın Tarihi: 1992 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: SOSYOLOJİDE FENOMENOLOJİYazar(lar):ERBAŞ, Hayriye Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 159-166 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000110 Yayın Tarihi: 1992 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H a y r i y e E R B A Ş *

G İ R İ Ş

T o p l u m bilimlerinin doğa bilimlerinden farklı olduğu düşüncesi­ nin d a h a önceleri başkaları t a r a f ı n d a n savunulmuş olsa bile, ilk kez n e t bir biçimde Yeni R a n t ç ı l a r d a n H. Rickert t a r a f ı n d a n dile getirildiği söylenebilir. R i c k e r t tarihsel olgunun tekil (unique), bireysel (individual) olduğunu, k e n d i b ü t ü n l ü ğ ü içinde (sui generis) nev-i şahsına m ü n h a s ı r bir olgu olarak t a n ı m l a n m a s ı gereğini s a v u n u r . A l m a n T a r i h Okulu ge­ leneği içinde, t a r i h y ö n t e m i n i n ; her dönem v e y a çağı k e n d i bireysellik, tekillik ve b ü t ü n l ü ğ ü içinde ele alıp betimlemeye yönelen bireyselleştirici y ö n t e m mi y o k s a "genel t a r i h y o r u m l a r ı " n a yönelik genelleştirici bir y ö n t e m i n m i olduğu t a r t ı ş m a s ı t o p l u m bilimlerinin t ü m ü n ü etkile­ miştir. Bu gelenek içinde sürdürülen bu t a r t ı ş m a n ı n konusu, günü­ m ü z d e t o p l u m bilimlerinin a n a t a r t ı ş m a k o n u s u o l m a y a d e v a m e t m e k t e ­ dir ve gelecekte de d e v a m edeceğe benzer bir izlenim vermektedir.

H. Rickert t a r i h yöntemi ile ilgili bu t a r t ı ş m a d a n hareketle bilim­ leri " y a s a b i l i m i " ve " k ü l t ü r b i l i m i " olarak ikiye ayırır1. Bu ayrım ile

artık bilimlerin farklılığı net bir biçimde belirtilmiş olmaktadır. Y a s a bi­ limi, incelenen olguların tarihsel tekilliklerini aşan ortak, genellenebilir yasaların olduğunu v a r s a y a r . K ü l t ü r bilimi ise genelleştirici (felsefe) ve bireyselleştirici (tarih) olmak üzere ikiye ayrılır. Rickert genelleştirici k ü l t ü r biliminin olmadığını ancak o n u n yerine geçebilecek bir etkinli­ ğin olduğunu söyler ve b u n u da felsefe ile sınırlar. Bireyselleştirici kül­ t ü r biliminde ise olguların ancak tarihsel tekillikleri içinde kavranabile­ ceğim, b u n l a r ı n incelenmesinin o r t a k yasaların b u l u n m a s ı n a , genelle­ me y a p m a y a u y g u n bilgi veremeyeceğini varsayar.

1 Özlem, Doğan, (1984) Tarih Felsefesi, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ya­ yınları, No. 34.

(2)

Bu t a r t ı ş m a l a r , farklı t o p l u m s a l bilim disiplinleri içinde, inceleme nesneleri olan t o p l u m s a l olgunun bilimsel kavranılabilirliğine ilişkin y ö n t e m k u t u p l a ş m a l a r ı n ı n o l u ş u m u n u d o ğ u r m u ş t u r . B u k u t u p l a ş m a , t o p l u m s a l bilimler için k u r a m s a l inceleme nesnesinin kavranış farklılığı­ na dayanır. Bu kavrayış farklılığı diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi sosyolojide d e ( l ) t o p l u m a yönelen bilgi etkinliklerini " d o ğ a b i l i m " örne­ ğine göre düzenleme; ve(2) t o p l u m a yönelecek bir bilimin " d o ğ a bilimine göre düzenlenemeyeceğini, h e m k o n u h e m de y ö n t e m b a k ı m ı n d a n farklı bir düzenlemeyi s a v u n m a o l m a k üzere iki a n a eğilim görülmektedir. Bu eğilimlerin ilkinde t e k bilim ve bilimin birliği (unifed science), ikinci­ sinde ise "doğal gerçeklik" ve " t o p l u m s a l gerçeklik" farklılığından ha­ reketle iki t ü r bilim değil, t a m a m e n farkı iki ayrı cins bilimin olduğu k a b u l edilmektedir2. Felsefede, kendisini " y e n i d e n şeylere d ö n e l i m "

sloganı ile, kullanılan temel k a v r a m l a r ı n yeniden irdelenmesi gereğini v u r g u l a y a r a k seslendiren fenomenolojinin etkisi ile sosyolojide o r t a y a çıkan fenomenolojik sosyoloji, bu yazıda söz k o n u s u edilen iki a n a eğilim çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Fenomenoloji

Fenomenoloji bir felsefi sistem değil, şeyler'in içinde gizli öz'ün bil­ gisine ulaşmaya çalışan bir y ö n t e m olarak ileri s ü r ü l m ü ş t ü r . Bu y ö n t e m temelde askılama (suspention) ve ayraç içine a l m a y a (bracketing) daya­ n ı r3. İnceleme nesnesi d o ğ r u d a n nesnel realite değil fakat insanın bu rea­

lite ile ilişkiye girerken kullandığı bilinç sürecidir. Bu süreç doğal bi­ limler ile a y n ı y ö n t e m kullanılarak k a v r a n a m a z ; ve bu sürece ilişkin bilgiler t ü m benzer d u r u m l a r için yasalar halinde genellenemez.

Bilimsel y ö n t e m insan bilincinin dışında (bir o u t there) inceleme nes­ nesinin olduğunu v a r s a y a r . Oysa, t o p l u m s a l düşüncenin inceleme nesnesi olan, ve insan bilincini y a p ı l a n d ı r a n y a ş a m dünyası (life world), insan için dışsal (external), dışarıda (out there) değildir. Bilinç sürecinin irde­ lenmesini önemli kılan gerçek b u d u r . Askılama, bilinç süreci içinde kul­ lanılan temel k a v r a m l a r ı n , şeylerin k e n d i tekillikleri içinde değerlendi­ rilmesini anlatır. Şey'lere ilişkin k a v r a m l a r ayraç içine alınır, t a n ı m l a ­ y a n alışılmış y a r g ı l a r d a n y a d a geleneksel şey t a n ı m l a r ı n d a n , geleneksel bilinç biçimlerinin yüklemelerinden arındırılarak irdelenir.

2 Sunar, İlkay, (1986) Düşün ve Toplum, Ankara, s. 15.

3 Soloman, Robert C, (1972) From Rationalism to Existentialism, Landon: Herper and Row, pp. 143-150.

(3)

Bilinç biçimlerinin, ve onların fenomenolojik çözümlenişinin sosyo­ loji için önemini v u r g u l a y a n l a r d a n biri de S c h u t z ' d u r . Schutz, Weber'in insan eyleminin öznel a n l a m l a r c a belirlendiği yargısına dayanır. Eylem­ cinin (actor) gerçekleştirdiği eyleme (action) ilişkin iki t ü r a n l a m l a r d ı r m a (meaning) sözkonusudur.(l) Yorumlayıcının zihninde gerçekleşen nesnel a n l a m l a n d ı r m a ; ve(2) eylemcinin zihninde olan öznel a n l a m l a n d ı r m a . Öznel a n l a m l a n d ı r m a çoğunlukla sağ d u y u y a (comman sense) dayanır. Schultz eylemcinin k e n d i eyleminin anlamını kendisi yükleyerek y a r a t ­ tığı d ü n y a y a saf deneyimin orijinal dünyası (original world of p u r e ex-perince) adını; başkalarının değer yargılarına göre gerçekleşen eylem alanına da gündelik y a ş a m dünyası (world of everyday life) adını veri­ yor. Sosyoloji için sorun, h e m bu süreçlerin hem de farklı kişilerce sağ d u y u dünyasının nasıl gerçekleştirildiğinin bilinmesidir. Diğer bir deyiş­ le, sorun dışımızdaki d ü n y a h a k k ı n d a k i bilinç ü r e t m e biçiminin değil fakat k e n d i başına saf zihniyetin (pure m i n d ) , bilinç ü r e t m e işleminin nasıl gerçekleştiğini veya bilincin soyut kurallarını b u l m a k t ı r4.

Sosyolojide fenemenolojik yaklaşımın etkili iki temsilcisi P e t e r Ber-ger ve T h o m a s L u c k m a n n ' d ı r . S c h u t z ' u n görüşlerinden önemli etkiler ve t a b i i ki, benzerlikler v a r d ı r . Berger Alfred S c h u t z ' u n öğrencisi olmuş ve o n u n çalışmalarından önemli o r a n d a etkilenmiştir. Luck-m a n n ' ı n ise Schutz'la o r t a k çalışLuck-ması v a r d ı r5. Bu yazı Berger ve

L u c k m a n n ' ı n yöntembilimsel görüşleri ile sınırlandırılmıştır. Sosyolojide Fenomenoloji

Sosyolojiye ve o n u n y ö n t e m i n e ilişkin görüşlerini I n v i t a t i o n to Sociology'de o r t a y a k o y a n Berger (1963) bu görüşlerini d a h a sonraları L u c k m a n n ile birlikte kaleme aldığı T h e Social Construction of Reality

(Gerçekliğin T o p l u m s a l inşaası) (1966) adlı k i t a b ı n d a olgunlaştırır. Bu eserde yazarlar gündelik y a ş a m gerçekliğinin, d a h a kesin bir deyişle gündelik yaşamı yönlendiren bilginin çözümlenmesi s o r u n u n u t e m e l ilgi alanı olarak alırlar6. Bu çözümlemeyi y a p a r k e n gündelik yaşamı,

insan-4 Wolf, Kurt, (1979) insan-4;Phenomenology and Sockiologyinsan-4;, in Tom Bottomore and Robert Nisbet (eds.) A History of Sociological Analysis, London: Heinemann Educational Books, s. 499-556. Turner, Jonathan H., (1978) The Structure of Scoiological Theory, Homewood: the Dorsey Press, s. 393-423.

5 Schutz, Alfred and Luckmann, Thomass, (1973) The Structure of Life World, Evanston: Northwestern University Press.

6 Berger, Peter, Thomas Luckmann, (1967) The Social Construction of Reality, New York: Anchor Books.

(4)

larca y o r u m l a n a n ve onlar için subjektif a n l a m t a ş ı y a n bir d ü n y a ola­ r a k aldıklarını ve b u n u y a p a r k e n de onu herhangi bir obje gibi değer­ lendirdiklerini ileri sürerler. D a h a sonra biraz ayrıntılı değinildiğinde görüleceği gibi, bu n o k t a d a D u r k h e i m i a n a n l a m d a bir toplumsal ger­ çeklik anlayışını, a n c a k bu gerçekliğin subjektif y ö n ü n ü de (Weberyen a n l a m d a ) aynı derecede v u r g u l a m a k t a d ı r l a r . Bu iki anlayışın uç nok­ t a s ı n a denk düşen pozitivist ve h u m a n i s t i k sosyolojinin t e m e l varsa­ yımlarının b i r b i r i n i t a m a m e n dışlaması gerekmediğini, bir başka deyişle gerçekliğin objektif ve subjektif y ö n ü n ü n b i r b i r i n e karşıt olma­ dığını s a v u n u r l a r .

Objektif bir gerçeklik olarak gündelik y a ş a m , diğer insanlarla pay­ laşılan, ve diğer insanlarla etkileşimde b u l u n u l a n bir d ü n y a d ı r . Bu ger­ çeklik "şu a n d a " ve " b u r a d a " varlığımla şekillenen, zamansal (temporal) ve m e k a n s a l (spatial) olarak y a p ı l a n a n bir gerçekliktir. Bireyin yaşamı bu dışsal olarak y a p ı l m a k t a olan z a m a n seli içinde bir b ö l ü m d ü r7. Ay­

nı zamansal y a p ı , birey üzerinde bir baskı u n s u r u özelliği göstermekte, bu yönüyle de o gündelik y a ş a m içinde bireyin d u r u m u n u belirleyen tarihsel gerçeklik k o n u m u n d a d ı r .

Berger ve L u c k m a n n ' a göre, gündelik y a ş a m ı n objektif gerçeklik k o n u m u n d a k i yönü, insanın gerçekleştirdiği objeleştirme etkinliği sonucu oluşur. Gündelik y a ş a m ı n gerçekliği a n c a k objeleştirme ile ola­ naklıdır. " İ f a d e l e n d i r m e " (signification) yoluyla dil bu y a ş a m d a çok önemli bir araç olarak değerlendirilir. Gündelik y a ş a m ı n diğerleri ile paylaşılan o r t a k objeleştirmeleri dilsel ifadeleştirme yoluyla gerçekleşir. Yalnızca yüz-yüze d u r u m l a r d a değil, dil a y n ı z a m a n d a deneyim ve an­ lam birikiminin sonraki k u ş a k l a r a objektif bir hazine olarak geçmesini sağlama kapasitesine de sahiptir. Dilin objeleşmesi sonucu gündelik y a ş a m d a bir toplumsal bilgi stoku (social stock of knowledge) oluşur. Birey en azından bu bilgi s t o k u n u n bir b ö l ü m ü n ü n başkaları t a r a f ı n d a n paylaşıldığının bilincindedir. Bu d u r u m d a gündelik y a ş a m d a etkileşim bu bilgi s t o k u n u n etkisi a l t ı n d a gerçekleşir. Açıklayamayacağı herhangi bir sorun o r t a y a çıkıncaya k a d a r , bireyin gündelik yaşam bilgisinin geçerliliği birey ve diğerleri t a r a f ı n d a n k a b u l görür8.

7 "All my existence in this world is continiously orderd by its time, is indeed enveloped by it. My own life is an episode in the externally factitious stream of time. It was there before I was born and it will be there after I die. The knowledge of my inevitable death makes this time finite for me" (s. 27).

(5)

T a r t ı ş ı l a n bu düşünceler çerçevesinde, Berger ve L u c k m a n n ' ı n özel­ likle y a ş a m ı n s o m u t , paylaşılan gerçekliğini, bir diğer deyişle objektif y ö n ü n ü vurguladığı açık bir biçimde görülmektedir. Çalışmanın ileriki bölümlerinde gündelik y a ş a m gerçekliğinin diğer boyutları da vurgulan­ m a k t a d ı r . Bu çok boyutluluk onların t o p l u m a ilişkin görüşlerinde de sergilenir. T o p l u m d a insan, çevresi ile etkileşim halindedir. Kuşkusuz bu çevre sadece doğal değil aynı z a m a n d a önemsenen diğerleri (significant others) aracılığıyla işleyen belirli bir t o p l u m s a l ve kültürel düzeni de kapsar. İ ç i n d e yer alınan bu t o p l u m s a l çerçeve (social context) sor-gulanmaksızın kişi anlaşılamaz. B u n d a n b a ş k a insanlar sosyo-kültürel ve psikollojik formasyonlar bütünselliğini k a p s a y a n insanal çevre y a r a t ı r . Böylece, insan varlığı empirik olarak düzenin, yönelimin ve durağanlı­ ğın olduğu bir çerçeve içinde yer alır9. İ ş t e t a m da bu n o k t a d a , düze­

nin o r t a y a nasıl çıktığı sorunu çerçevesinde toplumsal gerçekliğin sub­ jektif yönü devreye girdirilmektedir. Toplumsal düzen bir insan ü r ü n ü , d a h a doğrusu süregitmekte, o l u ş m a k t a olan bir i n s a n ü r ü n ü olarak değerlendirilmektedir. Toplumsal düzenin üretilmesi bir dışsallaştırma (externalization) süreci içinde gerçekleşir. Bu düzenin o r t a y a çıkışı, sürdürülmesi ve sonraki kuşaklara aktarılması bir k u r u m s a l l a ş m a k u r a ­ mı içinde anlaşılabilir. K u r u m s a l l a ş m a (institutionalization) süreci insan etkinliklerinin alışkanlığa uğraması süreci ile ilintilidir. Alışkanlıklar belli bir t o p l u m s a l g r u b u n b ü t ü n üyeleri için sözkonusudur. Toplum­ sal k u r u m l a r tarihsellik özelliği gösterir ve belli k o n t r o l gücüne sahip­ tir. Bu nedenle de oluştuğu tarihsel süreci sorgulamadan herhangi bir k u r u m u doğru olarak anlayabilmek olanaklı değildir. Kurumsallaşmış bir d ü n y a objektif bir gerçeklik d u r u m u n d a d ı r . Tarihsel ve objektif bir gerçeklik olarak k u r u m l a r , bireyin dışında, onu çevreleyen ve kontrol m e k a n i z m a l a r ı aracılığıyla ona baskıda b u l u n a n gerçekliklerdir. Bu gerçekliği ü r e t e n i n s a n ile t o p l u m s a l d ü n y a , -insanın ü r ü n ü - arasındaki ilişki " d i y a l e k t i k " bir ilişkidir. Toplumsal d ü n y a Berger ve L u c k m a n n t a r a f ı n d a n olmuş bitmiş bir gerçeklik olarak değil süregitmekte olan, o l m a k t a olan bir gerçeklik olarak k a v r a n m a k t a d ı r . Dışsallaştırma (ex-ternalization) ve objeleştirme (objectification) insan ve y a r a t t ı ğ ı t o p ­ lumsal d ü n y a arasında süregiden diyalektik süreç içinde u ğ r a k l a r (mo-m e n t s ) d ı r . Bu süreç içinde yer alan diğer bir u ğ r a k ( (mo-m o (mo-m e n t ) d a sosyal­ leşme yoluyla gerçekleşen içselleştirme (internalization)'dir1 0. Birey

t o p l u m d a oynadığı roller aracılığıyla toplumsal d ü n y a y a katılır ve

9 Berger, Lucmann, age., s. 51. 10 Berger, Lucmann, age, s. 52-61.

(6)

bireyin davranışına baskı y a p a n ve böylelikle yönlendiren k u r u m l a r , bireyin davranışında somutlaşır. Bu, d ü n y a n ı n birincil ve ikincil sosyallaşmel1 1 süreci içinde içselleştirilmesi, aynı d ü n y a n ı n o birey için

subjektif gerçekliğine n e d e n olur.

T o p l u m s a l gerçekliğin objektif ve subjektif y ö n ü n ü v u r g u l a m a k için Berger ve L u c k m a n n her bir bireyin toplumsal gerçekliğin yansı­ m a l a r ı n ı n değişik versiyonlarına sahip olduğunu söylemekte ve t o p ­ lumsal d ü n y a m ı z d a k i çoklu gerçeklikleri v u r g u l a m a k t a d ı r l a r . Alt-sınıf-t a n biri sadece bu sınıfın perspekAlt-sınıf-tifinden eAlt-sınıf-tkilenmeyip, aynı z a m a n d a ebeveyinlerince verilen özellikleri de alır. Sınıf, ı r k din vb. değişkenler objektif gerçekliğin göstergeleri olabilirler, fakat herhangi bir g r u p t a sosyalleşme süreci t ı p a t ı p b i r b i r i n i n aynı olan iki kişi b u l u n a m a z . Aynı sınıfa ait iki kişide b ü y ü k o r a n d a benzerlikler bulunabildiği gibi farklılıklar d a b u l u n m a k t a d ı r1 2.

SONUÇ

Berger ve L u c k m a n n ' ı n çalışması, sosyolojide süregelmekte olan bir t a r t ı ş m a -inceleme nesnesinin ne olduğu tartışması- çerçevesindedir. Özellikle, A m e r i k a n sosyolojisi dendiğinde akla gelen kuramcılarca göz ardı edilen bazı temel n o k t a l a r ı , onların çalışmasında görebilmek sosyo­ loji açısından sevindiricidir. Herşeyden evvel t o p l u m s a l gerçekliği ele alıp ayrıntılı bir biçimde çözümlemeye çalışmaları önemli bir ç a b a ola­ r a k değerlendirilebilinir. Bu sorun sosyolojide belki de ilk kez böylesine ayrıntılı bir biçimde o r t a y a k o n m a k t a d ı r . Onların bu çabası şüphesiz k a b u l etmiş oldukları fenomenolojik " y ö n t e m " d e n k a y n a k l a n m a k t a d ı r . H e r h a n g i bir k u r a m ı n toplumsal gerçeklik, bir diğer deyişle sosyo­ lojinin inceleme nesnesine ilişkin görüşü, o k u r a m ı n bu nesneyi inceleme biçimini de vermektedir. Dolayısıyla Berger ve L u c k m a n n ' a göre, sosyoloji ve y ö n t e m i n i n ne olduğu onların bu k o n u d a k i görüşlerinden çıkarsanabilir. A m e r i k a n sosyolojisinde bir t a r a f t a n D u r k h e i m ve C o m t e ' u n etkisiyle t o p l u m s a l gerçekliği t a m a m e n nesnel gerçeklikle özdeş sayan k u r a m l a r ı n , diğer t a r a f t a n t o p l u m s a l gerçekliği nesnel y a n ı n ı y o k sayıp öznel değerlendirmelere indirgeyen ve gerçekte sos­ yolojinin inceleme nesnesini sorgulama gereği d u y m a y a n iki eğilimin

11 Berger, Lucmann, age., s. 129-171.

l2 Aktaran Poloma, Margret, (1979) Contemporary Sociological Theory, New York: Macmillan Publishing Co., Inc. s. 196.

(7)

e t k i n olduğu bir o r t a m d a , böylesine bir ç a b a şüphesiz d a h a anlamlı o l m a k t a d ı r .

Berger ve L u c k m a n n ' ı n varsaydığı t o p l u m s a l gerçeklik ne t a m a m e n objektif ne de t a m a m e n subjektif bir gerçekliktir. Sosyolojide a n c a k bu gerçekliğin objektif ve subjektif yönleri birlikte ele alındığında doğru bir çözümleme yapılmış olacaktır. Bu gerçekliğin özellikle k u r u m s a l l a ş m a aşamasında, h e m e n h e m e n doğal gerçeklikle özdeşliği v a r s a y ı l m a k t a , böylece t o p l u m s a l gerçekliğin bu yönlerinin t a m a m e n çözümlenebilirliği k a b u l edilmektedir. B u r a d a süz konusu olan u z u n v a d e d e insanın y a r a t ­ tığı, kısa v a d e d e ise insanı yönlendiren iki yönlü bir gerçekliktir. İ n s a n ı n bu gerçekliğin yaratıcısı olarak değerlendirilmesi, objektif koşullar ya­ n ı n d a i n s a n ı n subjektif değerlendirmelerinin ve bu subjektif değerlen­ dirmelerin de gündelik y a ş a m gerçekliğinin oluşturucuları olarak k a b u l edilmesi, t o p l u m s a l gerçekliğin kendine has y ö n ü n ü n -öznelliğinin- de k a b u l edilmesi a n l a m ı n ı taşır. Berger ve L u k m a n n ' ı n k u r a m ı n ı n sosyo­ lojinin inceleme nesnesinin salt objektif ve de salt subjektif bir gerçeklik şeklinde alan diğer k u r a m l a r d a n farkı işte bu n o k t a d a o r t a y a çıkmakta­ dır. Belki de bu, sosyolojinin bilim olma özelliğini k o r u m a çabasını sür­ d ü r m e y e temel o l u ş t u r a n n o k t a d ı r . T o p l u m s a l gerçekliğin subjektif yö­ n ü n ü n v u r g u l a n m a s ı p a h a s ı n a , objektif y ö n ü n ü n yok sayılması, sosyo­ lojinin gelişmesine k e t v u r m a a n l a m ı n a gelir. Bu önemli n o k t a , değişik t o p l u m l a r ı n , grupların benzer y a n l a r ı m , a r t ı farklı yanlarını çözümle­ m e y e y a r a y a c a k araçlar geliştirmeye u y g u n bir sosyolojinin oluşumunu olanaklı kılacaktır.

Böylece, sosyolojik açıklama incelenen t o p l u m s a l gerçekliği, kendi oluşum süreci, tarihselliği ve mekansallığı ile kavrayabilir. Tarihsellik t o p l u m s a l gerçekliğin, özgünlüklerinin ve benzerliklerinin o r t a y a çıkar­ tılmasını sağlar. A b r a m s bu nedenle, tarihsel sosyolojinin sosyolojinin özü olduğunu söyler1 3.

Berger ve L u c k m a n n sosyolojinin inceleme nesnesinin ne olması ge­ rektiği k o n u s u n u ayrıntılı v e r m e y e çalışıyor. F a k a t sosyolojinin inceleme nesnesinin ne olduğunu bilmek o n u değişik yönleriyle nasıl inceleyece­ ğimizi sağlamaz. Berger ve L u c k m a n n s o r u n u sadece felsefi açıdan ele a l m a k l a yetinmişe benziyorlar. En a z ı n d a n bazı s o m u t t o p l u m s a l ger­ çeklikler çerçevesinde sorunu t a r t ı ş m a k böyle bir çalışma için olanaklı olabilirdi. B u , sosyolojide acil o l a r a k t a m a m l a n m a s ı gereken eksik­ lerden biri olarak ö n ü m ü z d e d u r m a k t a d ı r .

(8)

Kaynakça

Abrams, Philip, (1982) Historical Sociology, Somerset: Open Books Publishing L t d .

Berger, Peter, L. (1963) I n v i t a t i o n to Sociology: A H u m a n i s t i c Perspec-tive, H a r m o n d s w o r t h : P e n g u i n Books.

Berger, Peter, L., Luckmann, Thomas, (1967) T h e Social Construction of Reality, New Y o r k : Anchor Books.

Connerton, Paul, (ed.) (1976) Critical Sociology: Selected Readings, H a r m o n d s w o r t h : P e n g u i n Books.

Özlem, Doğan, (1984) T a r i h Felsefesi, İ z m i r : Ege Üniversitesi, E d e b i y a t Fakültesi yayını.

Poloma, Margaret. (1979) C o m t e m p o r a r y Sociological Theory, New York: Macmillan Publishers.

Rıtzer, George. (1981) T o w a r d an I n t e g r a t e d Sociological P a t a d i g n m , B o s t o n : Allyn a n d Bacon.

Schutz, Alfred, Luckmann, Thomass, (1973) The S t r u c t u r e of Life World, E v a n s t o n : N o r t h w e s t e r n University Press.

Solomon, Robert C. (1972) F r o m Rationalism to Existentialism, L o n d o n : H e r p e r a n d Row.

Sunar, İlkay, (1986) D ü ş ü n ve T o p l u m , A n k a r a : Birey ve T o p l u m Ya­ yınları.

Wolf, Kurt (1979) " P h e n o m e n o l o g y a n d Sociology", in T o m B o t t o m o r e a n d R o b e r t Nisbet (eds.) A History of Sociological Analysis. Lon­ d o n : H e i n n e m a n E d u c a t i o n a l Books.

Referanslar

Benzer Belgeler

İşlerini anlamlı bulan, işleri ile ilgili gerekli bilgi ve beceriye sahip, işi ile ilgili konularda insiyatif kullanabilen ve işler üzerinde bir etkiye sahip olduğunu

For example, if we have two identical machines, each having 15 feeder locations and if we are trying to assign 30 component types to these machines using CUBU1a algorithm, it

The systematic uncertainty from the efficiency (shown in the “Efficiency” column) in- cludes two terms: the efficiency parameterization and the difference between data and MC.

The effect of the remaining misreconstructed back- grounds on the results is studied by performing a closure test, in which the mass independent amplitude analysis is performed on

Now, using the working region for auxiliary parameters and other input parameters, we would like to discuss the behavior of the strong coupling constants in terms of q 2. The

In this thesis, a microstrip patch-type WiMAX antenna with a parasitic radiator, two metallic side walls and an upper dielectric layer have been analyzed,

According to the Turkish Association of Travel Agencies research, more than 86% of domestic tourism activity is characterised by sun and sea type of tourism, with the main push

The results of strong Granger causality determined that, in Albania, Bulgaria and Romania, there was evidence to reject the null hypothesis for bidirectional causality between