• Sonuç bulunamadı

Altan'ı yarın toprağa veriyoruz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Altan'ı yarın toprağa veriyoruz"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Altan'ı yarın toprağa veriyoruz

MİLLİYET HABER MERKEZİ

ÜRK basınının, tiyatro, sinema ve spor dünyasının ünlü

ismi

Altan Erbulak’ı

yarın toprağa veriyoruz.

Geçirdiği bir kalp krizi sonucu 59 yaşında kaybettiğimiz Er-

bulak’ın

ani ölümü, tüm yurtta üzüntüyle karşılandı.

Erbulak için yarın ilk tören saat 10.00’da Sıraselviler’deki Ali

Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda düzenlenecek. Buradan Cağaloğlu'na

Milliyet gazetesi önüne getirilecek olan Altan Erbulak’m cenaze­

si, düzenlenecek törenden sonra Gazeteciler Cemiyeti’ne götürüle­

cek.

Erbulak’ın

cenazesi, yarın öğleyin Şişli Camii’nde kılınacak

öğle namazım takiben Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

m

Boş odanın

eşiğinde...

• Ahmet OKTAY

A P I Y A letrasetle yazmış adını: Altan Erbulak.

Tek b ir kişi m i bu, bir kişilikler toplamı mı? Oyun­ culuktan karikatüristliğe, sunuculuktan bilgisayarcılığa, el attığı her uğraşta daima ortalamanın üzerine çıkmayı başarmış b ir ad.

Kapının ortasında, T V ’nin çizgi-adam’ı Bay M erak­ lı 'nın bir karikatürü yapıştırılmış. Başına gelen tüm f e ­ laketlere, sık sık kapıldığı umutsuzluk ve öfke nöbetleri­ ne rağmen gülebilmeyi başaran Bay M eraklı burada da makaraları koyvermiş durumda. Gelgelelim, üzerine kır­ mızıyla bir çarpı çekilmiş.

Tüm yaşamınca güldüren ’in bir uyarısı bu. Usulca kapıyı itiy or ve içeri giriyorum :

İlk dikkat çeken, masasının ön yüzüne karşıdan görü­ lebilecek biçimde yapıştırılmış bir kâğıt: “ Enseye tokat - Goethe fin g e r ” . Bu ibaredeki sözcük oyunu, hem ar­ gonun acımasız mizahına götürüyor insanı nem de G o- eth e’nin adı dolayısıyla amiyane ile kültür arasında çe­ lişkiye dayalı b ir ilişki kuruyor.

Masanın solundaki panoda yayınlanmış ve yayımlan­ mamış karikatürlerinin eskisizleri, orijinalleri. Fotoğraf­ lar. B iri özellikle dikkati çekiyor: Fesli bir Altan bu. Cum­ huriyet’in özbeöz çocuğu, besbelli k i bazı eğilim leri sa­ rakaya alıyor. Tüm yaşamı böyle algılamadı m ı zaten? Karşıtlar yoluyla. D oğru ile yanlış, güzel ile çirkin, sağ­ lıklı ile hastalıklı, hep bir arada, yanyana, birbirine dö- nüşüverecekmiş g ib i göründü onun çizgisinde.

Dergilerin, dosyaların yığıldığı kitaplığın yan yüzeyinde M u z ır Yasası ’nı alaya alan b ir k ola j (yapıştırma) çalış­ ması. A m a sadece A N A P ’ı hedef alm ıyor bu kolaj. " M e ­ raklı turşucuları” da orayı burayı karıştıran işgüzarları da amansızca yeriyor. Herkesin tersini yapacağını bildi­ ğ i halde A ltan, kolajın bir yerine b ir kapak yerleştirmiş ve şöyle yazmış: " Burayı kaldırmayın. ”

Masasının üstünde yarım kalmış b ir çalışma: Kâğıdın sağ üst köşesinde Demirel. Yüzeyin ortasında solda bir öğrenci "O k u m a k istiyorum ” diyor. Sağda belki b ir öğ­ retim üyesi, “ Ben de yanıtını veriyor. N asıl b ir karika­ tür olacaktı acaba? H iç bilemeyeceğiz artık.

Masanın sağ ve sol uçlarında, son yıllarda bir çocuk merakıyla sardırdığı bilgisayar ve ekranı. Yaratıcı imge­ lemin karşıtı olarak görmüyordu teknolojiyi. Bilgisayarla mucizeler yaratabileceğine inanmıştı. Belki karikatür çiz­ dirmeyi deniyordu zamane icadına.

En son verdiği program ne üzerineydi acaba? Soldaki panoda Orsan bakıyor; siyah çerçeve içinden: 1938-1987.

Gazeteden çıkıp gitmeden önce, son kez onunla mı söy- leşmişti yoksa? Çünkü gülümsüyor Orsan da. Yaşamın sonsuz akışı gibi.

M izah, her zaman acıya bitişiktir. B ir komedyenin ya da bir karikatüristin kahkaha tufanları yaratan b ir m i­ miğinin, bir çizgisinin bedeli, sanıldığından çok daha pa­ halıdır. G ülm e’nin varoluş şartı ağlama’dır çünkü. M u t­ suzluğun negatifidir gülme, acının panzehiridir. A m a şu­ rası kesin: A cıyla ikizdir. Atasözü bu karmaşık olguyu bilgece açıklar: "G ü le riz ağlanacak halim ize” . H er ger­ çek sanatçı, adına yaraşır her yaratıcı acıyla büyür ve acıyı tersine çevirmeyi başarır.

A ltan, böyle b ir sanatçıydı.

G özü ve fırçası, alabildiğine eleştirildi. A m a bu eleşti­ rellik, bize yalnızca insanca olanı, mutluluğu ve sevinci anımsatıyor. Yaşamı, özgürlüğü, barışı çağrıştırıyor.

Kapısının üstündeki o çarpı çekilmiş gülen adamın de­ diğini anlıyor gibiyim : Gülm e b ir amaç değil, anlamak için b ir araçtır.

Bir A ltan

vardı...

MAGAZİN SERVİSİ

A Z A R günü kalp krizi nede­

niyle yaşama gözlerini kapa­

yan Ahan Erbulak, şimdi hiç

yapmadığı bir şeyi yapıyor ve her­

kesi ağlatıyor. Onu seven herkes — İd

sevmeyeni olduğunu hiç sanmıyo­ ruz— üzülüyor, gözyaşı döküyor.

Gazetedeki çalışma odası bırak­

tığı gibi duruyor Altan Erbuiak’m.

Peki ya evi nasıl

Altan Erbu- lak’ın. Eşi Füsun Erbulak, küçük kı­

zı Sevinç ve ilk eşinden olan büyük

kızı Ayşe

ne yapıyor?..

Mecidiyeköy’deki evinde herkes

perişan vaziyette oturuyordu Altan

Erbuiak’m... Füsun Erbulak kıpkır­

mızı olmuş gözleriyle sinir krizleri ge­

çiriyor, Ayşe, “'Konuşamayacağım.

Bu sabah öğrendim” diyordu.

Füsnn Erbulak,

sesi titreyerek

şunları anlatıyordu:

“ 1962 yılından beri beraberdik. 1964’te evlendik. 84’te iki ay ayrı kaldık. Sonra yeniden evlendik. 6i ve 69’da iki oğlumuz oldu ama ya­ şamadı. 1975’te de Sevinç doğdu. Ölüm haberini Ferhan Şensoy’da

‘Don Juan’ı izlerken aldım. Altan,

angaryalar kadar sevinçlerini de paylaşmasını bilirdi. Benimle ilişki­ sinde müthiş uygardı. En iyi babay­ dı. İki kızı da onu kaybettiği için gerçekten çok şanssa. 0 modeli, ha­ yatları boyunca arayacaklar. Keş­ ke ölürken yanında olsaydım...” TELEFONLAR, TELGRAFLAR

Altan Erbuiak’m ölüm haberi te­

levizyondan verildikten sonra M il­

liyet telefon yağmuruna tutuluyor,

santral görevlileri yanıt vermek ko­

nusunda zorluk çekiyorlardı. Kim­

ler yoktu ki arayanlar arasında...

Herkes televizyondan yayınlandığı

halde, bir umutla

“ Doğru mu?” , “ Ne zaman?” , “ Nasd?” , “ Daha önce de rahatsızlığı var mıydı?” gi­

bi sorular soruyor, “ Maalesef doğ­

ru. Altan Erbulak’ı kaybettik” ya­

nıtı alınca da kahroluyordu.

İlk gün telaşı içinde telefonla ara­

yanların bir listesini almak kimsenin

aklına gelmiyordu. Dün ise erken sa­

atte arayan ve başsağlığı dileyerek

üzüntülerini dile getiren SHP Genel

Başkam Erdal İnönü, kaydedilen ilk

kişi oluyordu.

Öte yandan Milliyet yöneticile­

rine başsağlığı telgrafları yağıyor,

herkes üzüntüsünü dile getiriyordu.

Gelen telgraflardan bazıları şöyle sı­

ralanıyordu:

Başbakan Turgut Özal, Başba­

kan Danışmanı Can Pulak,

Devlet

Bakanı Başbakan Yardımcısı Kaya

Erdem, İstanbul Valisi Cahit Bayar,

Beden Terbiyesi ve Spor Genel Mü­

dürü

Kemal Kamiloğlu, İzmir Ga­

zeteciler Cemiyeti Başkanı

İsmail Sivri,

Emekli Büyükelçilerimizden

Semih Günver,

Boğaziçi Üniversi­

tesi Rektörü Prof. Dr.

Ergün Toğ-

rol, Türkiye Jokey Kulübü Başkam

Özdemir Ataman, Gündüz Turna, Yddız Kenter-Şükran Güngör, M e­ tin Toker, Gökşin Sipahioğlu, Ufuk Yddıztekin, Tunca Yunuk, Turgut Özakman,

Eyüp Belediye Başkanı

Eyüp Uçak, İsmet Sezgin, Yeni Asır

gazetesi çalışanları, Türkiye Spor

Yazarları Demeği İzmir Şubesi Y ö­

netim Kurulu, Yeni Asır Gazetesi

Genel Müdür Yardımcısı Mitat To-

paç.

ShOİ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Derviş Mehmed’ iıı halı gelirinden çok uaha helâl olan bu para ile yola çıktım.. P î r gibi kendimden bü­ yükler değil, dünyaya gel­ melerine vesile

Bunu yaparken esas amacının, kah­ ve ve kahvehanelerden öte çağdaş Yunanlılar'ın ırkçılığına karşı çıkmak olduğunu vurgulayan Petropoulos, Yunanis­ tan'da

Ayrıca kist du- varında normal tiroid dokusunun yanında geniş papiller yapılar oluşturan, vakuole sitoplazmalı, veziküle, geniş ve oluklu nükleusları olan atipik

-‹yot, atom numaras› yüksek ve di¤er atom nu- maras› yüksek maddelere göre toksisitesi düflük oldu¤u, ek olarak da suda çözünebildi¤i için ço- ¤unlukla

In this descriptive study based on literature review, a research is conducted for the students who study in high schools that have high GPA, medium GPA and low GPA,

Amerika’da, C apone ve diğer ünlü gangsterler hak­ kında yazılan kitaplann, yapılan filmlerin sayısı, Abra­ ham Lincoln, T hom as Jefferson veya F.D.Roosevelt

Doğup büyüdüğü evin önünden arabayla geçen Madam Marika’ya “A da çok değişmiş m i” diye soruyo­ rum.. “ Bu yaşadığım sokaklar dara­ cık

Topkapı Sarayı’nda felsefe, tarih, coğrafya gibi konularda İslam dünyasının Arapça, Farsça, Türkçe yazılmış önemli eserlerini, sarayın kitap hâzinesi için