• Sonuç bulunamadı

Görünmeyen Eller Ýþ Baþýnda

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Görünmeyen Eller Ýþ Baþýnda"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Görünmeyen Eller Ýþ Baþýnda

KORKUDAN SEVGÝYE GEÇEBÝLMEK KORKUDAN SEVGÝYE GEÇEBÝLMEK

Beklentiler Realiteyi Nasýl Deðiþtirir

Beklentiler Realiteyi Nasýl Deðiþtirir

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

P.K: 227 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri:

Ceylan Sk. No: 9/bod.kat Güzelyalý, Pendik/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 75 TL

Yurt Dýþý: 90 TL Cilt: 44 Sayý: 527 Kasým 2012

Korkudan Sevgiye

Geçebilmek ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Görünmeyen Eller

Ýþ Baþýnda ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Think and Thank ... 12

Güngör Özyiðit

Bilim Tanrý’yý Arýyor ... 16

Zuhal Voigt

Rabindranath Tagore ... 23

Derleyen: Nihal Gürsoy

Ýslâm ve Bilim Birbiriyle

Uyuþuyor mu? ... 29

(Ýslâm ve Bilim - ýv)

Yalçýn Kaya

Beklentiler Realiteyi

Nasýl Deðiþtirir? ... 34

(Yaþamýn Yapraklarý)

Nelda Bayraktar

Ortak Sorular ... 38

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

Kapak Resmi: “Sonbahar Perileri”

Cicely Mary Barker

(3)

Sevgili Dostlar

Size buradan zaman zaman insanlarýn içindeki korku ve panik duygularýný körüklemeyi hedefleyen komplo teorilerine karþý nasýl durmamýz gerektiði ile ilgili bazý önerilerde bulunmuþuzdur. Takip edenler bilir, yapýlmasý gereken- leri yapýp elimizden geldiðince tedbirli ama korkusuz ve telâþsýz, korunduðu- muzu bilerek Bizi Sevgisinden Varetmiþ Olan’ýn bizler için ne hazýrladýðýný beklemektir esas olan. Þimdi Aralýk ayý yaklaþýrken tekrar felâket senaryo- larýnýn her yerde uçuþtuðunu belki sizler de farketmiþsinizdir.

Yani 12 2012’de kýyametin kopmasý söylentileri. Öncelikle peþinen söyleye- lim. Bizler, hayrýmýza olmayan hiçbir þeyin meydana gelmeyeceðine inanýyo- ruz. Ayrýca iki hususa dikkatinizi çekmek istiyoruz. 1. Yaradan’ýn bizlerden istediði ve beklediði her þey, bugüne, böyleye ve þimdiye uygun modelde ve metodlarla dünyadaki her insanýn kulaðýna gitti de, onlara bunu duyumsayýp hazmetmeleri, sonra da uygulamalarý için zaman ve fýrsat verildi, ama onlar buna yüz çevirip kötülükte devam ettiler mi de yok edilecekler kýyametle?

Kötülükten ve kötülerden kurtulmak onlarý yok etmekle mümkün olmuyor, karanlýðý ve cehaleti ýþýða, sevgiye ve bilgiye dönüþtürmekle gerçekleþiyor.

Bu dönüþümü yapacak olan yine insandýr ama kendini ýþýkta ve sevgide tutabilen insan. O insan en kötünün bile yok olmasýný dilemez, hele kendini saðlama alýp baþkalarýnýn yok olmasýndan bir beklentisi olamaz. 2.

Yaradan’a sevgiyle gönlünü açýp O’nun merhametini biraz olsun hissede- bilenler, O’nu her nefesinde, her iþinde ananlar ve rýzasýný gözetenler yüzde yüz emindirler ki, O sozsuz seven ve sonsuz verendir. Sevgisinden varettikleri- ni yok etmek istemez. En kötüde olana bile cezayý sabýrla verir, halk ettikleri helâk olsun istemez.

Bunlarý bilenler ve þüphesi olmadan inananlar sadece þuna hazýrlýklý olurlar. Bizler hepimiz insanlýk ailesi olarak çeþitli enkarnasyonlarýmýzda þu ya da bu þekilde pek çok kötülüðün birikmesine sebep olduk. Üzerinde rahatça dolaþtýðýmýz dünyamýz artýk bunlarý saklayýp biriktirmek, bizim hayrýmýza dönüþtürmek sýnýrýný çoktan aþmýþ, bunu taþýyamaz hale gelmiþ olabilir. Hepimizin sorumluluðu olan bu durumu hem sevgi ýþýðýmýzý her yana göndererek hem de dünyamýzýn içindeki aðýrlýklarý çýkarma iþini sükûnet ve bilgelikle izleyerek en zararsýz bir þekilde çözülmesine yardýmcý olabiliriz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Korkudan Sevgiye Geçebilmek

Korkudan sevgiye geçebilmek için, en baþta sevginin iyileþtirici, þifa verici ve yüceltici gücünü iyi bilmek gerekir.

Sonra Yaradaný, insanlarý ve O'nun yarattýðý her þeyi candan sevmenin, korkuyu akýldan ve gönülden uzaklaþtýrdýðýný iyice idrak etmek gerekir.

Eðer sebepli, sebepsiz çok

korkuyorsanýz, biliniz ki kendinize

çok dönüksünüz, baþkalarýný

sevmiyorsunuz, onlarý sevgiyle

düþünmüyorsunuz. Gönlünüz

Yaradan'a ve O'nun yarattýklarý-

na kapalýdýr. Bir yerde siz yal-

nýzsýnýz. Yalnýz olanlar güçsüz

olurlar ve çabuk korkarlar

(5)

KORKULARDAN KURTULABÝLMEK ÝÇÝN

Bazý insanlar çocukluk- tan þanssýzdýrlar. Zalim bir babanýn veya sevgisiz bir annenin elinde, doðuþtan getirdikleri korkularýna yeni yeni korkularý ekle- mektedirler. Küçükten itibaren çocuklarýna baðýran, döven ve söven ana-babalar çocuklarýnýn ruh hallerini, onlarýn ne duruma geleceklerini hiç düþünmüyorlar. Sadece kendi rahatlarýný, kendi arzularýný, kendi sözlerinin tutulmasýný istiyorlar.

Ýstekleri olmayýnca da baðýrýp çaðýrmaya veya dövmeye baþlýyorlar.

Canlarý isteyince de sev- meye kalkýyorlar. Doðal olarak çocuklar o sevgiye pek inanmýyorlar. O gös- terilen þiddetle, hassas olan bazý çocuklar kekeme oluyor, bazýlarý altlarýný ýslatýyor, bazýlarý da kendi- lerine güvenemedikleri için ders çalýþamýyorlar.

Dikkatlerini toplayamýyor- lar. Ders çalýþamadýklarý, okuduklarýný ve dinledik- lerini anlamadýklarý için de anatalarý onlarý yeniden suçluyor veya dövüyorlar.

Bu tarz kötü davranýþlarla

karþýlaþan çocuklar büyüyünce, önce anneleri- ni, sonra babalarýný saymýyorlar. Hattâ bazý erkek çocuklar ana babasý- na vurmaya ve dövmeye baþlýyorlar.

Aslýnda bu tip çocuklar, için için birçok þeyden aþýrý korkmaktadýrlar.

YAÞAMA VE KORUNMA ÝÇGÜDÜSÜ

Ýnsan doðduðu andan itibaren, hattâ ana rah- minde iken bile devamlý bir yaþam mücadelesi ver- mektedir. Canýný korumak, hayatta kalmak, insanýn ilk dileðidir ve en büyük çabasý bunun içindir.

Doðal olarak en büyük korkusu da, canýna zarar geleceði düþüncesinden doðar, insan kendisini güvende gördüðü oranda da huzurlu olur. Can korkusu çeþitli nedenler- den olabilir. Doðal âfetler- den, depremden, sellerden, büyük fýrtýnalardan, okyanus kýyýlarýnda otu- ranlarýn veya açýk deniz- lerde seyahat edenlerin dev dalgalardan kork- malarý hep canlarýnýn tehlikede olduðunu

görmelerinden kay- naklanýr. Marmara Bölgesi'ndeki þiddetli deprem pek çok kiþinin depremden korkmalarýna, canlarýna bir zarar gele- ceði endiþesine, hattâ paniðe kapýlmalarýna yol açmýþtýr. Bu korkan insan- lar ancak, o þiddetle bir depremin 30-40 seneden önce olmayacaðýný öðren- meleriyle yatýþmaya baþlamýþlardýr. Kanunlarýn tam uygulanmadýðý anarþik bir ülkede yaþayanlar veya kanun tanýmaz bir diktatörün keyfi idaresinde yaþýyanlar da her an canlarýna ve mallarýna bir zarar gele- ceði korkusu içindedirler.

Bu korkularýn geçmesi, ülkelerinin þartlarýnýn düzelmesiyle ve güven veren bir hale dönüþme- siyle mümkün olur.

Ýnsan, kendi iradesini ve karþý koyma gücünü aþan olaylar karþýsýnda kendini aciz ve güçsüz görmeye baþlar ve elbette çok korkar. Karþý koyabile- ceðine inandýðý durumlar- da insanlar korku etkeni ile mücadele etmeye baþlarlar. Ayný tehlikeyle karþýlaþan insanlarýn yardýmlaþmalarý, biribirine

(6)

destek olmalarý, cesaret ve moral vermeleri, korkularý büyük ölçüde azaltýr. Ayný kaderi paylaþan insanlar arasýndaki yardýmlaþma, onlarýn gönüllerindeki sevgiyi artýrdýkça korku- larý daha da azalýr.

Biribirini seven, biribirini öncelikle düþünen, biribirine "Önce Sen"

diyen toplumlarda temel korkular hemen hemen hiç kalmaz. Çünkü orada insanlar biribirine çok güvenmekte, sürekli destek olmakta, sevgileri onlara güç vermektedir.

ÝÇGÜDÜYÜ TERBÝYE ETMEK Ýnsanýn beyninde doðuþ- tan itibaren bulunan yaþa- ma ve korunma (veya savunma) içgüdüsünün mutlaka terbiye edilmesi, yani abartýlardan kurtul- masý gerekir. Terbiye edil- mezse, þeytanýn da insanýn aklýna getireceði kuruntu- larýyla gittikçe artar.

Çeþitli ruhsal hastalýklarýn sebebi olur. Onun, nasýl terbiye edileceði konusu üzerinde sonra duralým.

Ýçgüdü baþýboþ kalýrsa korkular gittikçe artar.

Akla mantýða uymaz düþünceler insanýn aklýna gelir, insan olmayacak

þeylerden korkmaya ve kaçmaya baþlar. Meselâ bir tanýdýðý, hattâ taný- madýðý kiþi denizde boðul- muþ olsun. Onun aklýna gelen ilk vesvese; "ya ben de boðulursam!.." olur.

Aklýyla, "Neden boðula- cakmýþým, boðulmam için ne sebep var?" diyerek o kuruntuyu atabilirse ondan kurtulmaya baþlar. Bu akýl yürütmeyi yapamazsa, "ya ben de boðulursam"

vesvesesi gittikçe artar ve

"Ben denizde boðulaca- ðým !..'' hükmüne dönüþür.

O kuþkularý ve kuruntularý sürekli olarak þeytanýn körüklediðini söylemiþtim.

Öyle bir an gelir ki, týpta 'Fobiler' denilen mantýksýz korkulardan birisi onun aklýna ve sonra gönlüne yerleþir. Her an "öleceðim, boðulacaðým" diye korkar durur. Öyle hasta olmuþ kiþiler, kendi çabalarý ile o korkulardan kurtulamazlar.

Çoðu kez yakýnlarýnýn ve hekimlerin "Bunda korka- cak birþey yok!.." telkin- leri de faydasýz olur. Bu durumdaki hastalara hip- noz içinde yapýlan güçlü telkinler faydalý olabilir.

Bunda ilk yapýlacak þey, hastanýn aklýna ve man- týðýna güvenmeye baþla- masýný saðlamaktýr. Sonra aklýný ve mantýðýný doðru

esaslara uydurmaya çalýþ- maktýr. Üçüncü olarak, doðru esaslarýn bilimle ve tecrübelerle doðrulandý- ðýný, onaylandýðýný sürekli göstermektir. Dördüncü olarak, akla, mantýða, tecrübelere ve bilime uymayan düþünceleri akýl- da tutmamak, onlar üzerinde doðruymuþ gibi tekrar tekrar düþünmeyi kesin terketmek gerekir.

Kiþinin kendi kendine sürekli olarak bu saçma þeyleri düþünmeyeceðini, bunlarýn asla gerçekleþme- yeceðini telkin etmesi ge- rekir. Burada bir hekimin veya psikologun bilgili yardýmlarý istenebilir.

Demek ki, ilk yapýlmasý gereken aklýn doðru yolda kullanýlmasýdýr. Bilime, tecrübelere ve akla uyma- yan þeyleri daha baþtan kafadan atmak gerekir.

Saçma fikirler üzerinde asla durulmamak ve düþünülmemelidir. Ýkinci olarak sevgi gücünü, sevgi enerjisini kullanmalýdýr.

Ýnsan kendini, sevdiði bir kimseyi, çocuðunu veya iþini daha çok severse düþünceleri o sevdiði kim- seyle veya konu ile daha çok meþgul olmaya baþlar.

Sevdiðine yararlý olmayý, onun sevgisini daha çok

(7)

kazanmayý sürekli ister.

Ýþini severek düþünüyorsa, o iþi daha çok geliþtirmeyi düþünür. Korku düþünce- lerine yer kalmaz onun zihninde.

KORKUDAN SEVGÝYE

GEÇEBÝLMEK ÝÇÝN Ýnsanýn canýný, özünü oluþturan enerjinin, Sevgi Enerjisi olduðunu bilmek lâzýmdýr. Özümüz

Yaradan'ýn sevgi özünden oluþmuþtur. Ve özümüz sürekli olarak O'ndan gelen sevgi enerjisiyle beslenmektedir. Biz Yaradan'ýn kullarýndan veya yarattýðý canlý cansýz þeylerden ne kadar çoðunu seversek, o kadar çok seviliriz. Yani onlardan o kadar çok Sevgi Enerjisi alýrýz. Sevgi alýþveriþi içinde olan akýllar ve gönüller korkulara, kurun- tulara sevgilerinin büyük- lüðü oranýnda kapalý olurlar. Ne kadar çok var- lýðý, çiçeði, hayvaný, insaný seversek, korku bizden o kadar çok uzak olur.

Sevgi, korkuya karþý en büyük settir, en büyük engeldir. Bunun tersi de çok doðrudur. Sevgiye engel olan da korkudur.

Demek ki korkuyla sevgi

karþýlýklý iki zýt kuvvettir.

Bunlardan birisine sýký sarýlmak diðerine engel olmaktadýr. Korkuya çok sarýlan sevgiyi bulamaz.

Sevgiye sýký sarýlan da korkuyu hiç görmez.

Korkunun tedavisinde doðru, bilgili ve tecrü- belere uygun düþüncelerin yanýnda, hattâ baþýnda sevgi enerjisini alýp ver- menin, yani gittikçe daha çok sevmenin ve sevil- menin gereði büyüktür.

Korkudan sevgiye geçe- bilmek için, en baþta sevginin iyileþtirici, þifa verici ve yüceltici gücünü iyi bilmek gerekir. Sonra Yaradaný, insanlarý ve O'nun yarattýðý her þeyi candan sevmenin, korkuyu akýldan ve gönülden uzak- laþtýrdýðýný iyice idrak et- mek gerekir. Eðer sebepli, sebepsiz çok korkuyor- sanýz, biliniz ki kendinize çok dönüksünüz, baþka- larýný sevmiyorsunuz, onlarý sevgiyle düþünmü- yorsunuz. Gönlünüz Yaradan'a ve O'nun yarat- týklarýna kapalýdýr. Bir yerde siz yalnýzsýnýz.

Yalnýz olanlar güçsüz olurlar ve çabuk korkarlar.

Korkudan sevgiye geçe- bilmek yalnýz

olmadýðýnýzý, Yaradan'ýn sizinle olduðunu, tüm insanlarýn kardeþiniz olduðunu, onlarla sevgi alýþveriþinde bulunmanýz gerektiðini bilmekle baþlar. Sonra bitkilerden, hayvanlardan, hattâ cansýz dediðiniz maddelerden bile sevgi alýp verebile- ceðinizi idrak ederek her þeye sevgi gözüyle bak- malýsýnýz Sizinle Yaradan arasýnda ve sizinle tüm canlýlar ve varlýklar arasýn- da sevgi alýþveriþi veya SEVGÝ DOLAÞIMI baþlayýnca aklýnýzda ve gönlünüzde korkudan eser kalmaz Þeytan, vesvese veren sizin aklýnýza ve gönlünüze girecek kanal bulamaz. Özet olarak diyoruz ki: korkularýn ka- ranlýk dehlizlerinden ve mahzenlerinden kurtulup sevginin ferahlýk ve mut- luluk dolu yemyeþil vadi- lerine geçebilmek için, önce tek bir þeyi çok sevmeye baþlamanýz gerekir. Aklýnýz ve gön- lünüz sevgi suyu ile hele bir yýkanmaya baþlasýn Onun için seveceðiniz insanýn, canlýnýn veya var- lýðýn güzel ve deðerli yön- lerini düþünmeye baþlayýn önce. Çünkü sevgi

düþüncelerden güç alýr...

(8)

vrim kuramýnýn 150 yýl kadar önce, doða bilginleri Darwin ve Wallace tarafýndan ortaya konduðunu hepi- miz biliyoruz. Kurama göre dünyamýzda can- lýlýk, en basit tek hücreden baþlayýp, türden türe geçip geliþerek en sonunda biz insanlarýn ortaya çýkmasýyla noktalanmýþtýr. Darwin, evrimde bir zekâ ve tasarýmýn varlýðýný kabul etmez. Wallace ise canlýlarda bu evrimsel geliþme kuralýný kullanan bir zekâ ve hünerin yani tanrýsal bir elin varlýðýný açýkca savunur.

Geçen sayýmýzda prokaryot ilkel hücrelerden, geliþmiþ ökaryot hücrelerin oluþmasýndaki

"Evrimsel Sýçrama" da Yaradan'ýn doðaya planlý, bilgili, hünerli bir müdahalesinin mut-

laka hesaba katýlmasý üzerinde durmuþtuk.

Ayrýca 600 milyon yýl önce, 10 milyon gibi jeolojik olarak çok kýsa bir zaman diliminde, ökaryot hücreler ve omurgalýlar dahil geliþmiþ organize canlýlarýn birdenbire nasýl ortaya çýkýverdiðini etraflýca tartýþmýþtýk. Bu arada çaðdaþýmýz en güvenilir, Darwinist biyoloji bilginlerinin kitaplarýndan, "Kambriyen Patlamasý" denen bu dönemle ilgili önemli bil- giler aktarmýþtým. Bu patlamada da ilâhi âlemin hünerli ellerinin, ayný þimdi gen mühendislerimizin yaptýklarýna benzer müda- halelerle, evrimsel patlamayý saðlamýþ olmalarý gerektiðini ifade etmiþtim.

Görünmeyen Eller Ýþ Baþýnda

E

Resim: 9 Haziran 2012 Woodborough Hill, Wiltshire’de oluþturulan ekin çemberi Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

(9)

Geliþmiþ ruhsal varlýklarýn, meleklerin ve tekâmül ederek meleklik düzeyine ulaþmýþ insan ruhlarýnýn, Yaradan'ýn koyduðu kanun- larý kullanarak maddeye etki yapabildiðini, parapsikoloji tarihinden net olarak biliyoruz.

19. Yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, bir yandan evrim kuramý ortaya konurken, öte yandan Nobel ödüllü bilginler dahil, dünyanýn en tanýnmýþ büyük zekâlarý biraraya gelip dernekler kurarak, olaðanüstü parapsikolojik deneyler yapmýþlardý. Ve elde ettikleri sonuçlarý, yorumlarý yazýlarýnda, kitaplarýnda açýkca ve içtenlikle çaðdaþlarýyla paylaþmýþlardý. El dokunmadan melodili olarak çalan müzik alet- leri, havalanan eþyalar hattâ aðýr masalar, ruh- sal varlýklarýn maddeye bilinçli etkiler yapa- bildiðinin, bilginlerin tam da anlayacaklarý dilden yani bilimsel metodlarla ispatý olmuþtu.

Bizler de geçmiþte yaptýðýmýz parapsikolojik deneylerde ayný sonuçlara varmakta gecik- memiþtik.

EKÝN ÇEMBERLERÝ

Medyum aracýlýðýyla yapýlan parapsikolojik deneylerde, ruhsal âlemin maddeye etkisi böylece açýkca ortaya konmakla beraber;

þimdi tamamen baþka bir oluþumda da benzer etkiler dünyamýzda sergilenip durmaktadýr. Ýlk defa 46 yýl önce Ýngiltere'de görülmüþ olan Ekin Çemberlerinden söz ediyorum. Yani tar- lalardaki geniþ alanlarda, çoðunlukla gece saatlerinde oluþturulmuþ çok karmaþýk, gizem- li geometrik þekiller... Sabahleyin tarlasýna gelen çiftçi birdenbire bunlarla karþýlaþýnca hayretten hayrete düþüyor. Ortada ne bir ayak izi ne de artýk bir malzeme var. Üstelik ekinler kýrýlmadan eðilip bükülerek, ürüne de zarar vermeden yapýlýyor bu geometrik þekiller.

Bazen o kadar geniþ bir alaný kapsýyor ki, 280 metre uzunluðunda 10 dönümlük büyüklüðe bile ulaþabiliyor.

Ýlk önce 1966 da Ýngiltere'deki bir kasabada rastlanan bu oluþumlar, biraz ara verildikten sonra 1972 yeniden baþlayýp diðer ülkelere de hýzla yayýldýðýndan ciddi araþtýrmacýlarýn dikkatini çekti. Fotoðraflanýp, þekiller üzerinde detaylý çalýþmalar yapýlýp enstitüler bile kuruldu. Günümüzde de ekin mevsim- lerinde neredeyse hemen her gün bu gizemli þekiller tarlalarda oluþturulup duruluyor. "Ekin Çemberleri" diye internete girdiðinizde bun- larýn hepsine anýnda ulaþabilirsiniz. Þekiller genelde tarlalarda oluþturulmakla beraber, nadiren de olsa sebzelik, aðaçlýk bölgelerde, hattâ kumlarda, kar üzerlerinde bile görülebilmektedir.

Bunlarýn nasýl da çabucak yapýldýðýnýn çarpýcý bir örneðiyle, 1996 Temmuzunda Ýngiltere'de karþýlaþýlmýþtýr. Ünlü Stonehenge üzerinde uçan ve yerde olaðandýþý herhangi bir þekle rastlamayan bir pilot, yaklaþýk 45 dakika sonra ayný yerden geçerken geometrik olarak kusursuz, devasa bir þeklin ortaya çýktýðýný hayretle görmüþtür.Birdenbire 151 daireden oluþturulmuþ 115 metrelik bu þeklin insan eliyle yapýlmasýnýn mümkün olmadýðý, yapýlsa bile bunun günler alacaðý kesindir.

Ekin Çemberleri hakkýnda kitaplar da yayýn- lanmýþ olup konu üzerinde daha çok konuþula- bilir. Bunlardan sadece birini, çemberlerde nasýl geometrik mucizeler yapýldýðýnýn ve bun- larýn insanüstü güçler tarafýndan yüce bir amaçla uzaktan ruhsal etkilerle sergilendiðinin çok çarpýcý bilimsel bir kanýtýný 6 yýl önceki yazýmdan aktarýyorum:

EKÝN ÇEMBERLERÝ BÝLÝM ÝLE MANEVÝYATI BÝRLEÞTÝRÝYOR

Bilimsel delillere daha çok önem verenler için 1996 yýlýnda ekin çemberleriyle ilgili çok çarpýcý bir matematik olayý yaþanmýþtýr. Ýngiliz

(10)

fizik ve matematikçisi, Boston Üniversitesi Astronomi profesörü bir bilim adamýnýn, fark- lý tipteki çemberleri derinliðine inceleyerek yeni bir geometri teoremine ulaþmasý insanlýða verilmek istenen mesajýn artýk anlaþýlmaya baþlandýðýný gösteriyordu. Þimdi artýk papatya falýna bakar gibi "Biz mi yapýyoruz, onlar mý?!.." kýsýr döngüsünün çok ötesinde yararlý bir alanda düþünce üretilmeye baþlanmýþtý.

Çemberleri oluþturan bu hünerli ellerin ayrý- ca telepati gibi yüksek ruhsal yeteneklere sahip olduklarýný görmekteyiz. Geceleyin tar- lalarýn civarýndaki tepelerde el ele tutuþarak belli þekillerin oluþmasýný dileyen insanlara, hemen o gece tam da istedikleri motifleri önlerindeki tarlalarda oluþturarak cevap ver- meleri, onlarýn telepati yoluyla düþünce ve dileklerden haberdar olmalarýyla açýklanabilir.

Çok yönlü bir bilim adamý olan Profesör Gerald Hawkins (1928-2003) uzmanlýk alanýndaki kitaplarýyla zaten uluslararasý bir þöhrete sahipti. Özellikle Güney Ýngiltere'de Salisburg düzlüklerinde 3 metre boyunda ve mevsim deðiþikliklerini, güneþ tutulmalarýný saptayacak þekilde teþkil edilmiþ 4000 yýllýk 30 kadar iri taþýn astronomik ve arkeolojik incelemelerini yaptýðý "Stonehenge Decoded"

kitabý ve Peru'daki Nazca düzlüklerinde gizemli þerit yollarla ilgili araþtýrmasý ününe ün katmýþtý. Ekin tarlalarýyla ilgilenmeye, bu konunun en büyük araþtýrmacýlarýndan mühendis Colin Andrews'in kitabýndan aþýrý derecede etkilenmesiyle baþladý. Her ciddi bilim adamýnýn yapacaðý gibi önce hile ve þar- latanlýk olasýlýðý üzerinde durdu. Ancak ileri bir matematik kültürüne sahipti ve tarlalardaki þekillerde büyük bir geometri ustalýðý sergilendiðini görmekte gecikmedi. Çember- lerde, hile ve þarlatanlýk þöyle dursun, ilk bakýþta farkedilmeyen, ancak dikkatle incele-

nince açýða çýkan çok ince geometrik sýrlar, iliþkiler ve teoremler gizliydi. Örneðin Andrews Kataloðundaki T 448 dairelerinin ortasýnda yer alan hilâl þeklindeki üç ay nice geometrik inceliklerle yerlerine konmuþtu.

Örneðin hilâl uçlarý birleþtirilerek oluþturu- lan þekil herhangi bir üçgen deðildi. Tam tamý- na ADE eþkenar üçgeniydi elde edilen.

Üçgenin köþeleri ise hilâl dairelerinin merkeziydi. Ýç daire ile hilâllerin tam orta nok- tada kesiþmesinden meydana gelen ABC de bir eþkenar üçgen olup AC'nin ortasý 0 noktasý ayný zamanda ADE üçgeninin aðýrlýk

T 448, Andrews Kataloðu

(11)

merkeziydi. Bunlar en basitleri. Daha nice eþitlikler ve anlamlý oranlar var. Öyle tek gecede alelacele yapýlan karikatür þekillerle uzaktan yakýndan hiçbir ilgisi yok bunlarýn.

Geometriye meraklý olanlar internetten bu baðýntýlarý görmekten ve hattâ bizzat hesapla- maktan eminim büyük keyif duyacaklardýr.

Ýþte Profesör Hawkins böylece tarlalardaki þekilleri tek tek inceleyerek, hem de deðiþik þekiller arasýndaki gizli iliþkileri gece gündüz demeden aralýksýz inceleyerek çok müthiþ bir sonuca ulaþtý. Zamanýmýzdan 2300 yýl önce yazdýðý kitapla, hepimizin bin bir güçlükle öðrendiði, sýnavlarda ter döktüðü geometrinin temel prensiplerini ortaya koyan Euclid (Öklid) kitabýnda dört teorem üzerinde dur- muþtu. Ýþte Profesör Hawkins'in "Ekin Çem- berleri"nden ürettiði teorem, bunlara bir yenisini, beþinci teoremi ekliyordu; üstelik en genel olanýný. Öklid'in dört teoremi; teðet, üçgen, kare, düzgün altýgen teoremleri diye anýlýr. Yeni ortaya konulan beþinci teorem ise bunlarýn hepsini kapsýyor.

Ýçiçe çizilen daireler ve bunlara teðet olarak ustalýkla çizilen bir üçgen ile diðer dört teore- mi tek bir þekilde birleþtiriyordu.

Matematikçilerin en hoþlandýðý þey de bu deðil midir? Yani genelleþtirilmiþ formüllerle sonu- ca en kýsa yoldan gidebilmek!.. Öðrencilerin merakýný kamçýlamak, bilenlerin belleklerini tazelemek için Öklid'in bu teoremlerinden üçünü kýsaca aktaralým: Bir eþkenar üçgenin iç ve dýþ daireleri çizilerek oluþturulan geometrik þekilde dýþ daire alanýnýn, içtekinin 4 katý olduðu Öklid'in ikinci teoremiydi. Ayný iþlem, kare için yapýlýnca bu oran 2; düzgün altýgen için yapýlýnca 4/3 oluyordu ki, bunlar da üçüncü ve dördüncü teoremlerin esasýný oluþ- turuyordu. Her neyse, iþte profesörün buluþu, 2300 yýl boyunca kimsenin aklýna gelmeyen daha kapsamlý bir beþinci teoremdi.

MATEMATÝKÇÝLERE KIÞKIRTICI DAVET

Profesör Hawkins, buluþunu ekin çember- lerindeki ipuçlarýyla yaptýðýný ortaya koymak- la kalmýyor, ayný zamanda matematik dünyasýný da er meydanýna davet ediyordu.

IQ'su yüksek 250 000 okuyucuya sahip bilim dergisi "Science News" deki yazýsýnda, matematikçileri Öklid'in dört teoremini kap- sayan beþinci teoremi bulmalarý konusunda kýþkýrtýcý bir çalýþmaya davet ediyordu. Hiçbir yanýt alamadý. Beþ yýl boyunca yanýt için bek- ledi. En sonunda ekin tarlalarýndaki þekiller- den yararlanarak bulduðunu açýkça belirterek ayný dergiye kendi 5. teoremini göndermek zorunda kaldý. Böylece hem sonucu heyecanla bekleyen okuyucularýn merakýný gidermiþ, hem de yýllardýr binlerce tarlaya geometrik þifreler yollayan varlýklara: "Oh çok þükür me- sajýmýzý anlayanlar da var ve çoðalýyor, emek- lerimiz boþa gitmiyor"un sevincini yaþatmýþtý.

KRYON ÇEMBERLERLE ÝLGÝLÝ NE DÝYOR?

18 Mart 1995'de Arizona, Sedona'da yapýlan Kryon celsesinde, varlýk bilimsel konulardan konuþurken sözü kendiliðinden Ekin Çember- lerine getirdi. Çemberlerin kimler tarafýndan, hangi yöntemlerle ve ne amaçla yapýldýðý konusunda önemli bilgiler verdi. Kryon'un üçüncü kitabýnda sayfa 317'den itibaren bu bil- gilerin önemli bölümlerini Kryon aðzýndan dinleyelim:

"... Þimdi bu þekiller Ruh tarafýndan dolaylý bir tarzda yapýlmaktadýr; çünkü onlar aslýnda yakýnda karþýlaþacaðýnýz varlýklar tarafýndan yapýlmaktadýr...

"... Sevgili varlýklar, bir gün karþýlaþacaðýnýz

(12)

bu yeni varlýklar size matematik alanýnda mesajlar yollamaktadýrlar ki siz bulmacanýn parçalarýný biraraya getirip iletiþime hazýr ola- bilmeniz için evrensel geometri kodunu anlayabilesiniz. Neden geometri? Geometri tüm evrenin ortak matematiðidir. Þekiller için- deki matematik, evrensel bir hesaplama içerir ve mutlaktýr...Taklit edilen bir þekil olup olmadýðýný "damgalama" yönteminin baþaklar üzerindeki etkisini saptayarak bulabilirsiniz;

gerçek yöntem baþaklarý eðmez, kýrar. Bu þekilleri yapmakta olanlar onlara "enerji damgalarý" derler. Bu þekiller herhangi türde bir uzay gemisi tarafýndan deðil, uzak bir mesafeden yapýlmaktadýr. Onlarýn size sunul- masýnýn tüm nedeni gelecekte iletiþim ile ilgili ihtiyacýnýz olacak bilgiyi ayýrt etmenizi saðla- maktýr. (s:317)

"Þimdi tarlalardaki þekillerin akrabalardan mektuplar almaya çok benzediðini söylemek isterim. Biz "Önce mektuplar gelir sonra da akrabalar" dediðimizde bazýlarýnýz bunu tam olarak anlayacaklar... Tarlalardaki þekilleri görmezden gelenlerin ise "akrabalar geldik- lerinde" akýllarý baþlarýna gelecek. (s:318)

"Þimdi tarlalardaki bu þekillere üç farklý tepki gösterilmektedir. Ýlk tepki, bu þekillerin kesinlikle baþka insanlar tarafýndan yaratýldýk- larýna sýký bir biçimde inananlardan gelmekte- dir. Onlar bu þekillere bakar ve hiç etkilen- meden yollarýna devam ederler. Ýkinci tepki tehlikeli bir tepkidir. Çünkü bunlar öfkeli olan- lardýr. Onlar bu þekilleri insanlýða yapýlan bir oyun, bir düzenbazlýk olarak görmektedirler.

Böylece onlar asýl þekillerin kökenini çürüt- mek için tarlalarda kendi þekillerini oluþtur- maya koyulurlar. Onlar bu þekilleri baþarýyla taklit ettikten sonra insanlara dönüp:

"Gördünüz mü, bizimkiler de ayný.

Dolayýsýyla o orijinal denen þekiller de sahte-

dir" demektedirler. Bakýn bunu mantýðý saðlýk- sýz ve geçersizdir. Onlar: "Biz bu þekilleri tak- lit edebildiðimize göre, bunlarýn orijinalleri de diðer insanlar tarafýndan yapýlmýþ olmalý"

demektedirler. Eðer bir þeyi kopya edebiliyor- sanýz, o zaman onun orijinalinin de bir orijinal olmadýðýný söyleyen bu bildirimde mantýk nerededir? Bu hiçbir mantýk içermediði halde insanlar ona iki elle sarýlýp bunun böyle olmasý gerektiðini kabul etmiþlerdir. Üçüncü grup ise yeni bir paradigmanýn baþlangýcýný görmekte olduklarýný bilenlerden oluþmaktadýr. Bizim saygý duyduðumuz da bu varlýklardýr, çünkü bunlar tüm gezegen için bir fark yaratacak- lardýr (s:319)"

ÇEMBERLERLE VERÝLEN ÝPUÇLARI

"Evet geometriden söz ediyoruz. Sevgili varlýklar, size evrenin matematiðinin geo- metrik matematik olduðunu söylemiþtik. O, þekiller ve þekillerin çevresindeki enerjilerle ilgilidir. Biz size bu konuda ortak geometrik matematiksel problemlerin çözümleri çevre- sindeki mecazi sembolizme bakmanýzý söyle- mekten daha önemli bir mesaj veremeyiz. Ma- tematiksel kafaya sahip olanlarýnýz ve geomet- riyi kullananlarýnýz tekrarlanan altýlarýn, üçle- rin, dokuzlarýn güzelliðini anlayacaklardýr..."

Kryon, "Ekin Çemberleri"nin þu anda deðiþik keþif dürtüleriyle dünyamýzý ziyaret eden ve zaman zaman adam kaçýrma gibi yan- lýþlar yapan uzay varlýklarýnca deðil; ilerde dünya barýþý için deðiþik maddi formlara bürünecek tekâmülce ilerlemiþ üstün ruhsal varlýklar tarafýndan yapýlmakta olduðunu söylemektedir. Bunlar bir ön iletiþim, bir ön hazýrlýk için ve evrenin ortak dili geometride ilerlememiz için verilmektedir.

(13)

"Geometri aslýnda evrenin dilidir... Ve küre- sel geometri evrenin geometresidir. O ayrýca tüm boyutluluðu temsil eder. O gerçekten basit formunu çok aþan bir güzellikle doludur. Ve o tümüyle temel-12'dir. (s:321)"

EKÝN ÇEMBERLERÝ GEOMETRÝSÝ KRYON'I DOÐRULUYOR

Sedona Celsesinden 1,5 yýl sonra bilimsel dergi Science News'de Gerald Hawkins'in Ekin Çemberlerinden yararlanarak Öklid'in 5.

Teoremini bulmasýyla ilgili yazýyý okuyan Kryon'ýn medyumu Lee Carroll havalara uçmuþtur. Hem Kryon'ýn geometriyle ilgili öngörülerinin sonradan pozitif bilimlerce de aynen onaylanmasý, hem de tarlalardaki þekil- lerin, tahta, çivi ve iplerle oluþturulmuþ insan yapýsý bir þarlatanlýk eseri olamayacaðýnýn bilim dergisinde açýkça ortaya konmasýdýr medyumu böyle sevinçlere boðan.

Manevi bilgilerle; pozitif bilimlerin kýlavuz kaptaný ve en gerçeði olan matematik ve geometrinin bu muhteþem buluþmasýnýn coþkusuyla Lee Carroll; Kryon'un 4. kitabýnýn 391 nci sayfasýna, Science News'ün 12. 10.

1996 sayýsýndaki bu yazýnýn bir kýsmýný aynen alýntýlamýþtýr. Ben de dergideki "Crop Circles:

Theorems in Wheat Fields" (Ekin Çemberleri:

Buðday Tarlalarýndaki Teorem) baþlýklý bu yazýdan alýntýlarla yazýmý noktalamak istiyo- rum. Böylece bilimsel görüþe sahip en ciddi duruþlu kiþilerin bile Ekin Çemberlerinde sergilenen zekâyý onaylamaktan baþka çare- lerinin olmadýðý gün gibi ortaya çýkmaktadýr:

"Birkaç yýl önce Boston Üniversite- si'nden astronom Gerald S. Hawkins Ekin Tarlalarýnda beliren görsel olarak en çarpýcý þekillerden bazýla-

rýnýn, bu þekilleri oluþturan çeþitli dai- reler, üçgenler vesaire arasýnda belli sayýsal iliþkileri ifade eden geometrik teoremler içerdiklerini fark etti. Haw- kins bu þekillerde resmedilen üçgenler ve daireler arasýndaki iliþkilerden çýkarýlan 4 teoremi kanýtlamak için Öklid geometrisinin prensiplerini kul- lanabileceðini gördü. O ayrýca (kendi baþýna) ondan diðer dördünü çýkara- bileceði beþinci ve daha genel bir teo- rem de keþfetti. "Ancak Hawkins, Ök- lid'in çalýþmalarýnda ve baþvurduðu diðer kitaplarda böyle bir teoreme bir gönderme bulamadý. O, Science News ve Mathematics Teacher'ýn okurlarýna teoremin dört çeþitlemesini sunarak, onlarý yayýnlamadýðý beþinci teoremi bulmaya davet etti, ancak kimse baþarýlý olmadý."

"Ancak geçen yaz Hawkins: Ekin tarlalarýndaki þekilleri yaratanlarýn bu beþinci teoremi sergilediklerini bildirdi. Ýngiltere'nin ekin tarlalarýnda gizlice oluþturulan düzinelerce þekil arasýnda en azýndan bir þekil Haw- kins'in teoremine uyuyordu. Bu eski tip matematiksel hünerden sorumlu kiþi- lerin kim olduklarý hâlâ bilinmiyor.

Onlar Öklid geometrisiyle olaðanüstü bir hüner sergiliyor ve tarlalara fark edilmeden girip baþaklarý kýrmadan eðme ve karanlýkta tahminen tahta, çivi ve iplerden daha baþka gereçler kullanarak karmaþýk ve kusursuz þekiller çizme konusunda þaþýrtýcý bir yetenek gösteriyorlar."

(Science News 12.10.1996)

(14)

Think and Thank

Güngör Özyiðit, Psikolog

“Sevenlerin sedasý yalnýz þükür ve yalnýz sevinçtir, imdat ve feryat deðil.”

Bizim celselerimiz

(15)

Michelangelo'nun

"Âdem'in Yaratýlýþý" tablo- sunda, Âdem, Tanrý'ya öyle bir bakar ki, gözlerinde, kendisine hayat bahþeden Tanrý'sýna þükür okunur.

Ýnsan varoluþun minnetini ancak her þeye þükrederek, þükrün gereðini bilerek ve onu usulünce yerine geti- rerek ödeyebilir. Þükür gerçekten gereklidir. Çünkü Yaradan, bizi sevgisinden varetti. Yaþayýp yükselme- miz için gereken her þeyi yine hayrýmýza verdi.

Derin düþündüðümüzde, her þeyi- mizle, tepeden týrnaða O'na borçluyuz.

Öyleyse O'nun önünde küçüklüðümüzü bilip, her þeyin O'ndan geldiðini ve hayrýmýza olduðunu idrak ederek O'na gönül dolusu þükretmeli, sevgi ve saygýmýzý sunmalýyýz.

Herkesin mutlu olmak için þükran duymaya gereksinimi vardýr.

Þükretmek, Yaradan'ýn bize ulaþan nimetlerinin farkýna varmak ve

teþekkür etmek demektir. Bize bir bar- dak çay verene teþekkür ediyoruz da, bize varlýðýmýz dahil her þeyi veren Yaradan'a þükretmeyi unutuyoruz.

Bunun nedeni de insanlarýn, pek az düþünmesidir.

Ýngilizcede think (düþünme) ve thank (teþekkür etme) sözcükleri ayný kökün iki türevidir. Çünkü þükür, derinleme-

sine düþünmenin sonucu olarak ortaya çýkar.

Borçlu olduðunu hissedip, gönlü þükürle dolan insan, bunu ödemenin yolunu arar. Ne yapýp edip, bunca aldýklarýna karþýlýk sevdiðine, Yaradan'ýna bir þeyler vermeyi diler.

Ancak Yaradan eksiksiz ve tam

olduðundan, O'nun hiç bir þeye ihtiyacý yoktur. O halde bu borcu ödemenin bir tek yolu kalýyor: Bizim gibi ihtiyacý olan kardeþlerimize aldýðýmýz iyi þeylerden vermek, onlara iyilik yap- mak. Zira O'na olan borcumuzu birbi- rimize iyi verdiklerimizle ve iyi yaptýk- larýmýzla ödeyebiliriz.

Yaþama sevincini duymak ve yaþa- maktan memnun olmak da þükrün bir belirtisidir. Çünkü saðlýklý insan nimet- ten zevk alýr. Hasta olup dilimiz paslandýðýnda yediðimizden tad ala- mayýz. Ýþte insan, ruh saðlýðý yerinde olarak, doðuda ve iyide oldukça, yaþa-

(16)

ma sevincini ta içinde duyar ve varoluþun o þen kahkahasýna ulaþýr.

Öylelerinin yalnýz yüzleri deðil, gözleri de güler.

Mademki, her þey Allah'tan ve bizim hayrýmýza, baþýmýza gelen iyi de kötü de olsa yine þükretmek gerek. Horasan erlerinden biri, vardýðý diyardaki yol erlerine sorar: "Hal ve gidiþiniz nasýl?"

Onlar da: "Bulunca þükrediyor, bula- mayýnca sabrediyoruz" derler. Bunun üzerine ermiþ: "O kadarýný Horasan'ýn köpekleri de yapýyor. Biz bulunca veriyor, þükrediyor, bulamayýnca sýnandýðýmýzý, baþka bir hayra hazýr- landýðýmýzý bilip, yine þükrediyoruz"

der.

Hakikaten O'nun sýnamasýný azap sayýp sýkýlmamak daha çok yakýþýr insana. Çünkü O, sevdiðini biran önce arýtmak ve yüceltmek için daha çok sýnar ve silkeler. O yüzden sýkýntýnýn, darlýðýn altýndaki gizli hayrý ve güzel- liði görüp, yine þükretmek lâzýmdýr.

Demek ki, þükrün kapsamý içine, her þeyin O'ndan ve hayrýmýza olduðunu görmek, O'nun önünde küçüklüðümüzü bilmek, yaþamaktan ve O'nun kulu olmaktan memnun ve sevinçli bulun- mak ve gönül hoþluðu ile O'na ve kullarýna kulluk etme konularý giriyor.

Biz böylesine þükür içinde olur ve yaþamamýzý bir þükür þarkýsý haline çevirebilirsek, daha büyük nimetlere (iyiliklere) ve yüceliklere hak kazanmýþ oluruz.

Kur'anda denildiði gibi Tanrý, þükre- denlerin nimetini arttýrýr. Þükür nimetin sürekliliðine Saðlar ve yeni nimetlere yol açar. Yani geniþ anlamda Tanrý aldýðýnýn deðerini bilip, verenlere daha çok verir. Çünkü kanun böyledir.

Verene verilir ve veren el açýk kalmaz.

Böyle vererek gerçek þükredenler O'nun eli olurlar bir bakýma. Zira biz, birbirimize O'nun hayrýný taþýyan vasý- talarýz aslýnda. Þükürle dilemesini bilene O, her zaman her istediðini verendir. O'nun hazinesi tükenmez. Ve O, vermek için bahane arar. Yeter ki, alacak el bulunsun.

Þükretmenin rýzkýmýzýn artýp

eksilmesi ile olan ilgisi Rehber Varlýðýn þu kýssasý ile iyice belirgin hale gelir:

“Hani bir gün, çok çalýþtýðý halde kazancýný az görüp de sebebini araþtýran adam vardý ya, aðabeyleri ile hiç geçine- meyen. Ve hani bir gün sebebi bulmak için, öyle istedi, diledi de meçhul bir yere alýndý ve gösterildi ona üç çeþme.

Birincisinde gürül gürül sular akmaktaydý.

“Ve ona denildi ki: "Ýþte bu senin kardeþlerinin en

büyüðünün hissesidir." Ýkinci- den de gürül gürül su akmak- taydý. Ve ona denildi ki: "Ýþte bu senin kardeþlerinin ikin- cisinindir."

(17)

“Üçüncüden ip inceliðinden su akýyordu ve sordu: "Bu kimindir?" "Senindir" dediler.

Dedi ki: "Ben çok çalýþýyorum ya, Onlar, benden az çalýþýyor- lar. Bu hak mýdýr?"

“Bir ses geldi kulaðýna: "Sus þimdi o da kesilecek; çünkü sen þükretmiyorsun.”

Görüldüðü gibi O'nu anmak, þükürle dilemek, hayýrlarý üstümüze çekmek demektir. Rehber Varlýk bu hususu da belirterek þöyle demiþtir: "O'nu anýn, O'na þükredin. Bu size, sizin hayrýnýza bir dilektir. Bu sizin için, sizin

namýnýza yakarmadýr."

Tanrýnýn her an bizi korumasý ve dur- madan baðýþlamasý karþýsýnda ise, yine ne kadar þükretsek azdýr. Zira

Yaradan'ýn baðýþlamasý olmasaydý, kimse günahlarýnýn yükü altýndan kolay kolay kalkamazdý. Eðer O'nun koru- masý olmasa, bir an bile varolamazdýk.

Yaradan'ýn verdiði nimetlerin sonsuz- luðu yanýnda, insanýn þükrü denizde damla gibi kalýr. Kur'an'da "Tanrý'nýn nimetlerini saysanýz, saymaya

kalkýþsanýz" der ve "Sayamazsýnýz ki!"

diye bitirir. O nedenle eskiler tam þükrü "þükürden aczi itiraftýr" diye tanýmlarlar.

Bu kadar nimete karþýn, yine de insanlar içinde þükredenler pek azdýr.

Öyleyse þükredenlerin bir görevi de, þükredenlerin sayýsýný artýr- mak, gönüller yaparak, yüzler güldürerek, baþkalarýnýn da þükretmesine vesile olmaktýr.

Resim: “Angelus” Jean Francois Millet

(18)

Uyuþturucu Yardýmýyla Tanrý'nýn Ýzinde

Bundan elli sene önce, Paskalya yortusunun hemen öncesindeki cuma günü, Boston'da bir kilisede, Psikolog Walter Pahnke'nin yöneti- minde, on teoloji öðrencisi, bir deneme için biraraya geldiler ve içinde beyaz bir toz bulu- nan birer kapsül yuttular. Bu toz, halüsinas- yonlara sebebolan bir mantarýn öðütülmesiyle elde edilmiþti. Teoloji öðrencileri bu ilaçlarý yuttuktan sonra, müzik dinleyerek, dua ederek, meditasyon yaparak ve ayni zamanda

bir papazýn o esnada verdiði bir vaazý dinle- yerek, iki saat geçirdiler.

Bu deneme, günümüzde bilim adamlarýnýn ciddi bir biçimde Tanrý'yý aramaya baþla- malarýnýn ilk adýmýydý.

Denemeden sonra, öðrencilerden hiçbiri, papazýn verdiði vaazdan tek bir kelime bile hatýrlamýyordu. Buna karþýlýk, içlerinden bazýlarý deneme esnasýnda gaipten gelen sesler duymuþ, bazýlarý renklerin birbirine karýþtýðý sihirli bir ortamda bulunmuþ, bazýlarý

Bilim Tanrý’yý Arýyor

Zuhal Voigt

Eskiden Ýnsanlara Göre Tanrý Gökteydi,

Þimdiki Araþtýrmacýlar O'nu Kafamýzýn Ýçinde Arýyorlar

(19)

da kendilerini tüm evrenle bir olmuþ hissetmiþti. Öðrenciler içlerinde duyduklarý büyük sevgi ve sevinçten, sonsuz bir huzur hissinden ve hattâ ulaþtýklarý kutsallýk izlenimin- den bahsediyorlardý.

Olaydan 25 sene sonra, Psikolog Rick Doblin, dene- meye katýlmýþ olan öðrenci- lerle tekrar görüþtü. Hepsi de, o zaman yaþadýklarý bu olayýn, yaþamlarýndaki en derin ve en etkileyici dini tecrübe olduðunu ve kendi- lerinde kalýcý izler býraktýðýný teyid ettiler.

Bilim adamlarýnýn bundan çýkardýðý sonuç, uyuþturucu etkenler vasýtasýyla, mistik dene- yimler yaþanmasýnýn mümkün olduðu idi. O zaman acaba "Tanrý" düþüncesi, beynimizin ve sinir sistemimizin, bazý maddeler yardýmýyla harekete geçirilebilen maddi bir özelliðinden kaynaklanan bir hayali miydi?

Daha sonralarý, uyuþturucu maddelerle deneyler yapýlmasý hukuki açýdan artýk mümkün olmadý ama, bilim adamlarý "Tanrý"

düþüncesi ve inancýnýn nereden geldiði, ne olduðu konusundaki merakýnýn peþinde, çeþitli araþtýrma metodlarýyla konuyu deþ- meye ve cevaplar bulmaya çalýþmaya devam etti ve etmekte. Bu yeni araþtýrma alanýna

"Din Nörobiyolojisi" deniyor.

Tanrý Kaský ve Tanrý Müziði

Bu araþtýrmalar arasýnda, bilim adamlarýnýn, yardýmýyla Tanrý'nýn izlerine ulaþmayý

denedikleri, deðiþikliðe uðratýlmýþ bir moto- siklet kaskýnýn kullanýldýðý denemeler var.

Kaskýn içinde sekiz adet manyetik makara bulunmakta. " Tanrý Kaský" adýyla anýlan bu kask, bu manyetik makaralarla, kendisini giyen deneðin beyin kabuðunun ön kortek- sine, zayýf çapta elektronik dalgalar gönderi- yor. Bu dalgalar, yeryüzü elektromanyetik alanýnýn otuzda biri kuvvetindeler ve gönde- rildikleri beyinde vizyonlar yaratýyorlar.

Sudbury/Kanada'daki Laurentian Üniver- sitesi Amerikalý Beyin Araþtýrmacýsý Michael Persinger, beynin sol ön temporal lobunun, aranan "Tanrý Modülü" olduðunu düþünüyor ve yaptýðý denemeyi þöyle açýklýyor: " Beyni amplifikatör (yükseltici) olarak kullanabiliriz ve bunun için daha önceden EEG ile kaydet- tiðimiz beyin dalgalarý örneðini, beyne geri gönderebiliriz." Persinger, bu þekilde, beynin mistik duygu ve düþüncelerinin kaynaðý olarak betimlediði bölgesini, ayni cinsten dal- galarý göndererek uyarabileceðini ve tabiri caizse, "bir düðmeye basarak Tanrý'yý çaðýra- bileceðini" ifade etmiþ oluyor.

(20)

Persinger kasklý denemesini binden fazla kiþide tatbik etmiþ ve bu rakkamýn yüzde sek- seni, bulunduklarý ortamda, sanki daha baþka biri daha varmýþ gibi gizemli bir mevcudiyet hissettiklerini ifade etmiþler. Bazý kiþiler, Persinger'in laboratuvarýnda koruyucu melek- leriyle, bazýlarý doðaüstü varlýklarla, bazýlarý uzaylýlarla ve hattâ bazýlarý bizzat Tanrý'yla karþýlaþtýklarýný söylemiþler.

Bazý araþtýrmacýlar ise baþka bir yoldan giderek, araþtýrdýklarý nesnelerde Tanrý'nýn bir görüntüsünü bulduklarýný söylüyorlar. Onlara göre, dünyayý ve evreni araþtýrmak, Tanrý'nýn düþüncelerini okumakla bir ve Tanrý kendisi- ni, doðadaki güzelliklerde ve hattâ doðanýn þaþmaz matematiðinde gösteriyor.

Bu ekolden biri olan Ýngiliz fizikçisi ve rahip John Polkinghorne, kuantum

mekaniðinde ve relativite teorisinde Tanrý'nýn izlerini buluyor. Kendisi, matematiðin doða bilimlerine hükmettiðini hayranlýkla ifade ediyor. Ona göre doða güzelliði yalnýzca yük- sek bir gücün eliyle meydana gelmiþ olabilir.

Örneðin, atom çekirdeðini inþa eden proton- lar, olduðundan yalnýzca birazcýk daha aðýr olsalardý, hiçbir þey birarada kalamazdý ve onlarsýz da hiçbir planet, hiçbir yaþam, kýsaca

hiçbir þey meydana gelemezdi. Örneðin sadece protonlarýn tam da bu aðýrlýkta olmasý Polkinghorne'a göre, Tanrý'nýn iradesinin ve niyetinin gözle görülür halidir.

Yine baþka bir yoldan giderek Tanrý'ya varanlardan diðer ikisi de, Amerikalý Astrofizikçi John Carlstrom ve Amerikalý Nobel ödüllü Astrofizikçi George Smoot.

John Carlstrom'a göre, evreni yaratmýþ olan Büyük Patlama'dan bugün geride kalan kozmik arka plan radyasyonu, bir çeþit "Tanrý Müziði" dir. Bu radyasyondaki titreþimler ve düzensizlikler bir cins müzik oluþturmaktadýr:

Carlstrom" Günümüzün büyük haberi, evrenin de harmoni içinde ses vermekte olmasýdýr." diyor. Kozmik arka plan radyas- yonu ilk defa ölçüldüðünde ve Büyük Patlama olayý böylece ispatlanmýþ olduðunda, Kaliforniya Üniversitesi Astrofizikçisi Gerorge Smoot ise, " Sanki Tanrý'yla yüz yüze geldik!" diye haykýrmýþtý.

Kimya dalýnda Nobel ödülü almýþ olan Roald Hoffmann "Bilim ve Sanattaki Yüce Unsur" adlý kitabýnda, araþtýrýcýnýn bilim çalýþmalarý sýrasýnda, duygularýný ifade etmekten yoksun kaldýðý nice olguyla karþýlaþtýðýný anlatýyor: “Örneðin, þimdiye kadar mevcut olmayan bir molekülü ilk olarak sentezleyebilen bir kimyacý, böyle bir anda uçar. Kendisini o molekülle ve tüm evren ile bir olmuþ hisseder.”

Genler ve

Tomografik Araþtýrmalar

Birçok araþtýrmacý, Tanrý'ya, dolaylý olarak varýlabileceðini kavramýþ durumda. Yani, eserlerinden yola çýkýlarak, O'na giden yolda yürümek gerektiðini.

(21)

Amerikalý Genetik Uzmaný Dean Hamer, Tanrý düþüncesini baþka bir açýdan açýklayan bir baþka bilim adamý. Hamer 2000 kiþi üzerinde yaptýðý genetik araþtýrmalarýndan sonra, yüksek bir ruhsallýk ve dine baðlýlýk gösteren insanlarda ortak bir gen bulun- duðunu keþfetmiþ. Hamer'a göre, "Tanrý Geni" adýný verdiði VMAT2 geni, beyindeki Dopamin seviyesini ayarlýyarak, ruhsallýk derecemizi etkiliyormuþ. Bu sonuca göre de,

"Tanrý" fikri, beynimizin bir ürünüymüþ.

Birçok baþka bilim adamý, Hamer ile ayni fikirde olmayýp, "Tanrý" düþüncesinin sadece herhangi bir genle izah edilemiyeceðini düþünüyor ve bu sýrrý çözebilmek için, genetikçilerle beyin araþtýrmacýlarýnýn, çeþitli metodlarý kullanarak beraber çalýþmalarý gerektiðini savunuyorlar.

Tanrý fikrinin peþinde koþan bilim adamlarýndan, beyin araþtýrmacýsý Andrew Newberg ve psikiyatr Richard Davidson, bu konuda rahibeler ve keþiþlerle deneyler yapý- yorlar. Newberg, bu amaçla Franziskaner rahibelerinin ve Tibetli rahiplerinin beyin- lerinin, dua ve meditasyonlarý esnasýnda manyetik rezonans tomografilerini çekti. Elde ettiði sonuçlarda, dua ve meditasyon esnasýn- da, dýþa yönelik aktiviteleri yöneten bölüm- lerdeki faaliyetin azaldýðý, "ben" ile "dýþ dünya" arasýndaki sýnýrlarýn bulanýklaþtýðý görüldü. Kiþilerde bu yüzden, bu esnada diðer tüm varlýklar ve evrenle birlik olma duygusu belirdiði anlaþýldý.

Davidson ise, uzun yýllar yoðun meditasyon yapmýþ olan sekiz Tibetli rahiple yaptýðý deneylerde, mutluluk hissedilmesinden sorumlu olan beynin sol ön temporal lobunda olaðanüsü bir elektrik aktivitesi tesbit ediyor.

Ayni zamanda da, nöronlarýn Gamma dal- galarý üretiminde çok yüksek bir artýþ olduðunu görüyor. Gamma dalgalarýnýn bu denli yüksek bir artýþ göstermesi aslýnda, ancak büyük dikkatle çok konstantre olduðu- muz zamanlarda meydana gelmekte. Bu durum, meditasyon halinde olan kiþilerin, dýþ- tan bakýldýðýnda tamamen içine dönmüþ ve uyur halde görünmesine raðmen, kendilerini aþýrý uyanýk olarak tasvir etmelerinin açýkla- masý oluyor.

Beyin araþtýrmalarýnda ortaya çýkan baþka bir ilginç husus da, dindarlýk ve ruhsallýðýn ayni þeyler olmadýðý ve beyinde birbirinden farklý bölgelerde izler býraktýðý gerçeði.

Dindar bir kiþi dua eder ve Tanrý ile adeta konuþurken, beyinde herþeyden önce sosyal alýþ-veriþ ve deneyimle ilgili bölgeler aktif hale geliyor. Ruhsal deneyimler ve meditas- yon ise, bambaþka bir bölgede etkili oluyor ve tepe lobunun arka tarafýnda, "ben" olgusu- nun oluþup kendisini geri kalan dünyadan ayýrdýðý yerdeki aktiviteyi kýsýtlýyor. Baþka bir deyiþle, "ben" ve "geri kalanlar" arasýnda- ki sýnýrlarý kaldýrýp, "her þeyle bir olma"

algýsýnýn oluþmasýný saðlýyor.

Ýnsanoðlunun

Tanrý'yý Arama Macerasý

Tanrý'yý arayýþ, insanoðlunun bu yeryüzü üzerinde yürümeye baþladýðý en ilk zamanlar- dan beri süregelen bir uðraþ.

Herhalde insanoðlu, kendisi ve yaþamý üzerine ilk düþünceleri üretmeye baþladýðý andan itibaren, Tanrý'yý arama iþine de girmiþ oldu. Belki, karþýlaþtýðý herþeyi yapan baþka bir þeyin bulunmasý gerektiði konusundaki düþünceleri, belki kendi küçüklüðünü ve çare-

(22)

sizliðini farkediþi, belki kendinden güçlü olanlar ve doða karþýsýnda duyduðu korkular, onu bu arayýþa ve ayarýp bulmak istediði o kudrete sýðýnma arzusuna, o kudreti, kurban- lar ve hediyeler ve çeþitli ritueller yoluyla kendi tarafýna çekme isteðine götürdü. Bazý bilim adamlarý Tanrý arayýþýnýn baþlangýçla- rýný, Neandertal insanýnýn beyninin büyüme- siyle birlikte, alnýnýn geniþlemesi ve alýn böl- gesindeki beyninin geliþmesine baðlýyorlar.

Belki bütün bu sayabildiklerimizin hepsi bir- likte oldu, beynin büyümesiyle birlikte, beynin ruhsallýk ve farkýndalýk olgularýyla iliþkili bölümleri ve bunun neticesinde, gördüklerini ve karþýlaþtýklarýný sorgulama yeteneði de geliþti. Belki bilmediðimiz baþka faktörler de iþe karýþtý. Önceleri her þeyin bir Tanrýsý olduðu kanýsýyla, birçok Tanrý bulun- duðu düþüncesine inandý, sonralarý algýsý ve düþünceleri deðiþip geliþtikçe, tek bir Tanrý olmasý gereðine karar verdi. Bu arada, kiþileþmiþ tek bir Tanrý bulunmadýðýna, Yaradan'ýn her yerde ve her þeyde tecelli ettiðine inanan düþünce akýmlarý ve inanýþlar da geliþti.

Tanrý inancý öyle birþeydir ki, her birimizin içinde, derinde bir yerlerde mevcuttur, zaman zaman onu inkâr etsek ve tam aksine

düþünsek bile, her hangi bir anda o kendisini yine de bize belli eder. Her insan, hatta ateist olduðunu iddia eden biri bile; hayati bir tehlike ile karþýlaþtýðýnda veya çok zor durumlarda baþý sýkýþtýðýnda, kýsa bir an için bile olsa, sýðýnacak, kendisine kurtuluþ ve iyi- lik getirecek, kendinden üstün bir kudrete, bir yüceliðe baþvurmak arzusunu duymaz mý?

Bu fenomeni, yüzyýllar önce Roma Ýmpara- torluðu zamanýnda yaþamýþ olan Filozof Seneca, þu sözlerle ifade ediyor: " Allah inancý, bütün insanlarýn kalbine ekilmiþ bir

tohumdur. Allah'ýn varlýðýna inanmadýklarýný söyleyenler, yalan konuþurlar. Çünkü gecenin karanlýðýnda yapayalnýz kaldýklarýnda, kendi ifadelerinden kendileri þüpheye düþerler."

Belki yaþamý boyunca kesintisiz olarak Tanrý'nýn varlýðýný reddetmiþ olanlar da vardýr, bu konuda yapýlmýþ istatistikler bulun- madýðýndan ve olmasý da imkân dahilinde olmadýðýndan, bilemiyoruz. Ama bir yaþam boyu Tanrý'yý reddetmiþ olmak da, dünyaya yalnýzca bir kere gelmediðimiz düþünülürse, zamanýn bir yerinde tam tersini düþünebilecek hale gelinmesine engel deðildir.

Bazen de, baþýmýza veya yakýnlarýmýzýn baþýna gelenlerin aðýrlýðý altýnda çöktüðümüz- den, bize bunlarý reva gören bir Tanrý'ya inan- mayý reddederiz. Bulunduðumuz yerden, bütünün yalnýzca minicik bir parçasýný göre- bildiðimizden, görebildiðimiz kadarýyla bu hükme varýrýz. Çevremizdeki ve dünyadaki olaylara baktýðýmýzda da, yine görüþ ve muhakeme sahamýzýn kýtlýðýndan, olaylarýn baþlangýç ve sonuçlarýný bilemediðimizden ve ne gibi bir hedefe yönelmiþ olduklarýný tayin edemediðimizden, yine yanlýþ kararlara varýr, yine bütün bunlarýn olmasýna geçit veren bir Tanrý'nýn mevcut olamýyacaðýný düþünürüz.

Ama bunun tersini de sýkça yaþar, aklýmýzýn ve kavrama yeteneðimizin parlak bir anýnda, yaþadýðýmýz hangi olaylarýn bizi hangi sonuçlara getirdiðini ve bunun ne için öyle olmasý gerektiðini anlayýveririz. Ýþte o zaman belki yüreðimizden bir minnet duygusu yük- selir Yaradan'a doðru ve belki bir þükür kelimesi dökülür dudaklarýmýzdan. Ýnsanýz, her birimiz durmadan zirvelere yükselip, dur- madan uçurumlara düþerek, bata çýka geçiri- riz yaþamlarýmýzý. Öðrenmemiz için gerekli olan çizgidir, kiþisel deneyim yollarý.

(23)

Düþünürsek, hemen her birimizin yaþamýn- da da çok özel anlar olmuþtur mutlaka, yaþamýmýza ve kaderimize bir yardým elinin deðdiðini, yol gösteren bir parmaðýn hedefi iþaret ettiðini, bir gücün kolumuzdan tutarak karanlýktan ýþýða çýkmamýzý saðladýðýný kuvvetle hissettiðimiz anlar. Hatta bu bazen birden iç gözümüzün önünde beliren bir viz- yon, yanýbaþýmýzda duyduðumuz bir ses, içimize aniden doðan bir düþünce veya duygu, bazen gerçek kadar etkili bir rüya, bazen bizi terkedip diðer âleme geçmiþ bir insaný çok yakýnýmýzda hissetmemiz, hattâ onu görüp sesini duymamýz bile olabilir.

Bunlar, aslýnda tabiri caizse, bizi diðer âlem- lerden ayýran madde perdesinde açýlan küçük deliklerdir. Bu deliklerden, aslýnda her zaman içiçe olduðumuz ama maddi beden yapýmýz dolayýsile varlýðýný algýlayamadýðýmýz diðer âlemlerle haberleþir, oralarla duygu, düþünce, hattâ görüntü veya ses alýþveriþinde

bulunuruz.

Bugün bilim dünyasý buna "mistik dene- yim" adýný veriyor.

Günümüzde yapýlan araþtýrmalar, insanlarýn yüzde yirmisekizi ila yüzde ellisinin, dini veya mistik anlamda kiþisel deneyimler yap- mýþ olduklarýný ortaya koyuyorlar.

Psikiyatrlar, mistik deneyimlerin, bir insanýn yaþamýnda karþýlaþabileceði en güçlü dene- yimler olduðunu söylüyorlar. Hattâ bazen böyle tek bir deneyim, bir insanýn tüm yaþamýný kökten deðiþtirmeye bile yetebili- yor. Vizyonlar, haberci rüyalar, ölüm ötesi deneyimleri (týbben ölü sayýldýktan sonra, bedene geri dönmek), OBE's ve Astral seya- hatler (yaþarken beden dýþýna çýkmak) gaipten haber almak, kahinlik gibi olaylar "mistik deneyim"den sayýlýyor.

Bilim Tanrý'yý Bulabilir mi?

Yazýmýzýn baþýnda sözünü ettiðimiz ve bilim adamlarýnýn "Tanrý Modülü" adýný verdikleri beynin sol ön temporal lobu, yapýlan çeþitli deneylerde mistik deneyimlerin çýkýþ noktasý olarak belirlendiðinden, þu anda bilimin araþtýrma fokusunda bulunmakta.

Bilim adamlarý heyecanla, beynin özellikle bu bölümünü kurcalýyor ve "Tanrý" düþüncesine burada bir cevap bulacaklarýný ümidediyorlar.

Beynin bu bölümü çeþitli biçimlerde ve çeþitli araç ve gereçlerle ya da dalgalarla uyarýldýðýndan mý kafamýzda "Tanrý" fikri oluþuyor, yoksa "Tanrý" ya veya "Manevi Âlem" e giden gizli yollarýn kapýsý burada da, kapýyý kurcaladýðýmýzda o yollarý mý açmýþ oluyoruz?

Örneðin kullandýðýnýz kompüterin fiþini prize soktuðunuzda, ekranýnýzda internet görüntüsünü elde ediyorsunuz ama ekrandaki görüntünün fiþten veya prizden kaynaklan- madýðýný, abone olduðunuz provider vasý- tasýyla, bambaþka yerlerde depolanmýþ bil- gilere ulaþtýðýnýzý biliyorsunuz. Bunu ve elek- tronik ile ilgili daha bir sürü þeyi bilmeseydi- niz, Afrika'nýn ücra bir köþesindeki bir doða kavminden gelip doðrudan kompüterin baþýna otursaydýnýz, ekrandaki görüntülerin kay- naðýnýn fiþ ya da priz olduðunu düþünmeniz en tabii þey olmaz mýydý?

Bilindiði gibi, Ýsviçre'nin Cenevre þehrine yakýn "Cern" laboratuvarýnda, tüm dünyadan gelen bilim adamlarý yýllardýr, atomun içinde- ki þimdiye kadar ulaþýlabilen en küçük parçacýk olan ve kitlenin ana maddesi olduðunu düþündükleri " Higgs Parçacýðý"

diðer adýyla "Tanrý Parçacýðý" ný aradýlar. Bu

(24)

sene temmuz ayýnda ise Cern araþtýrmacýlarý büyük bir sevinçle bu parçacýðý bulduklarýný ilan ettiler ama tam emin olmak için daha fazla bilgi toplamak gerektiðini de ilave etti- ler. Kendi adýný taþýyan bu parçacýðýn var- lýðýný þu anda 83 yaþýnda olan Ýngiliz Fizikçisi Peter Higgs, daha 1964 senesinde, önceden haber vermiþti. Bu bilgiye,

parçacýðýn kendisini herhangi bir þekilde tes- bit ettiðinden deðil, ancak býraktýðý izlerden ve kendi yaptýðý hesaplardan yola çýkarak, var olmasý gerektiðini düþündüðünden varmýþtý.

Yani bu maddi bir araþtýrma deðildi, adeta eserlerinden yola çýkýlarak, izlerini takibe- derek ortaya konmuþ bir bilgiydi. Varýlan sonuçlara bakýlýrsa da, tamamen doðru bir bil- giydi yani "Higgs Parçasý" kendisi henüz hiçbir araç veya gereçle ölçülememiþ olsa da mevcuttu ve kitlenin, dolayýsýyla maddenin özünü teþkil ediyordu. Cern araþtýrmacýlarý herhalde ilerleyen zamanda, bu parçayý gerçekten bulup bulmadýklarýný dünyaya bildirecekler ama bununla bilim dünyasý yepyeni bir metodla çalýþmýþ olacak ve her- halde daha sonra da çalýþacak . Bu metod da, maddeten ortada olmadýðý halde, yalnýzca izlerinden hareket edilerek, herhangi bir þeyi aramak metodu.

Cern' de olup bitenler bize bilim adamlarýnýn, Tanrý'yý insan beyninin sol ön temporal lobunda bulup bulamýyacaklarý konusunda da bazý ipuçlarý veriyor aslýnda.

Aslýnda yapýlacak þey, Tanrý'yý maddenin kendisinde deðil, madde üzerinde býraktýðý izlerinden yola çýkarak aramak gerektiði gerçeðini kavramaktýr. Bunu da, hemen söyleyebileceðimiz gibi, her þeyi maddeden ibaret olarak kabul eden bir bilim hiçbir zaman yapamaz.

Evrenin madde ötesine taþtýðýný, maddenin sýnýrlarý ötesinde araþtýrýlýp keþfedilecek son- suz bilgi kaynaklarýnýn bulunduðunu; bunlara ulaþmak için de kendi metod ve görüþlerini deðiþtirmesi gerektiðini kabul eden bir bilim ise, insanlýðý çok daha ötelere taþýyacaktýr hiç þüphesiz. Kuantum Fiziði böyle bir bilim anlayýþýnýn temellerini atmakta ve gelecekteki bilim dünyasýnýn, eski kalýplarý alt üst edecek bulgularýnýn hazýrlýðýný yapmaktadýr yavaþ yavaþ.

ABD Baltimor'daki John Hopkins Üniver- sitesi Davranýþ Araþtýrmacýsý Roland Griffiths, bilimin günümüzdeki Tanrý Arayýþýna þu yorumla katýlýyor: "Bu, bilin- cimizin temelinde yaratýlýþtan inþa edilmiþ olan en büyük sýrdýr. Bu, kim olduðumuzu anlamak için gösterdiðimiz büyük çabadýr."

Demek ki, Tanrý'yý anlamaya giden yolda yapmamýz gereken en önemli þey, bir bilim adamýnýn aðzýndan, ilk önce kendi kendimizi anlamaya çalýþmamýzdýr. Çünkü Tanrý bizdedir, bizim içimizdedir, çünkü biz ve tüm varlýklar ve tüm evren O'ndan bir parçadýr.

Kendimizi ve evreni anlamak ve çözmek çabasý, Tanrý'yý anlamak ve çözmek çabasýdýr.

Ancak, bu yolda gerçekten ilerleyebilmek için, yukarýda deðindiðimiz tarzda bir bilim anlayýþý elzemdir.

Bu noktada daire tamamlanmakta, çeþitli din ve inanýþlarda ve düþünce akýmlarýnda da bulunan böyle bir Tanrý anlayýþý, bilimle el ele vererek, insanoðluna gideceði yolu iþaret etmektedir.

Alýntýlar: P.M. Bilim Dergisi, Eylül 2012 sayýsý /Hubert Filser

(25)

intli bir þair ve bilge olan Rabindranath Tagore, Kalküta þehrinde 6 Mayýs 1861 yýlýnda dünyaya geldi. Bengal dili olan Bengalce'de ismi "Soylu kiþi-efendi" anlamýna gelmekte olan "Thakûr" sözcüðünün Ýngilizceleþtirilmiþ biçimidir.

Ailesi dinine son derece baðlý olarak tanýnýyordu, babasý Maharashi Devendranath, uygar ve olgunluktan yana bir dini önderdir.

Büyükbabasý ise soylu bir prens olan Dvarkanath Tagore'du. Ailenin en küçük çocuðu olan Tagore'un ilk eðitimi yine aile arasýnda ve oldukça özeldi.

Rabindranath Tagore

Hayatý,

Felsefesi ve Þiirleri

Derleyen: Nihal Gürsoy

H

(26)

1877 yýlýnda 17 yaþýndayken Ýngiltere'nin baþkenti Londra'ya hukuk eðitimi için gitti.

Burada Ýngiliz edebiyatýyla ilgilenmeye baþladý ve þiirin büyülü dünyasýna kendini kaptýrdý. Tagore bir süre sonra kendisine anlamsýz gelen hukuk eðitimini yarýda býraktý.

Yeniden Hindistan'a döndüðünde ise

babasýnýn ýsrarýyla, aile mülkünün yönetimini ele almakla birlikte, Bengalce yazý yazmaya baþladý. Bu sýrada henüz 19 yaþýndaydý ve ilk romanýný bitirmiþ ve yayýnlamýþtý ayrýca çeþitli dergilerde de yazýlarý birbirini izli- yordu.

Evlendiðinde yirmi üç yaþýndaydý, mutlu bir evliliði vardý karýsýný seviyordu ama aralýklarla karýsýný, kýzýný ve oðlunu kaybetti.

Bu arada Tagore 40 yaþýna ulaþmýþtý ve bu devrede yaþadýklarýnýn da getirdiði duygu ve ilham yoðunluðuyla pek çok kitap yazdý.

Öyle ki hemen her türde eserler verdi, roman- hikâye-çocuk þiirleri ve büyük bir ustalýkla yazýlmýþ aþk þiirleri bu çeþitliliðe örnek teþkil eder.

Tagore hikâyelerinde ve romanlarýnda Bengal halkýnýn karakteristik özelliklerini gerçekçi bir biçimde olduðu kadar romantiz- mi de kullanarak sadece kendisine özgü bir ifade þekliyle dile getiriyordu. Hindistan o yýllarda Büyük Britanya Ýmparatorluðu'nun sömürgesiydi ve Ýngilizler halkýn ilkel ve cahil kalmasý için ellerinden geleni yapýyor- lardý. Aydýnlar bile Ýngiliz'lerin kurallarýna uygun olarak yetiþtiriliyorlardý, sömürgeciliðe karþý çýkmak söz konusu bile deðildi. Bengal

halký da, kendi kabuðuna çekilmiþ, çatýþma ve isyandan uzak, kaderine teslim olmuþ, ger- çeklere boyun eðmiþ bir biçimde yaþýyordu.

Ailesini kaybettikten sonra kýrk yaþlarýnda tekrar Ýngiltere'ye gitti, fakat orada fazla kalmadý. Bu süre içinde "Gitanjali" ismiyle Ýngilizce'ye çevirdiði dinsel konularý iþleyen þiirlerini yayýnladý. Oradan Amerika Birleþik

(27)

Devletleri'ne geçti. Tagore'un þiirleri vasý- tasýyla Batý, deðiþik bir yaþama ve felsefe biçimi olarak Doðu'yu keþfetmeye baþlamýþtý.

Tagore yeniden ülkesine döndüðünde babasý Devendranath'ýn "Düþkünler Evi" açtýðý bölgede kendisi de "Evrensel Ses" adý altýnda bir okul kurdu. Doðayla baðlantýlý el iþleri, bedensel ve düþünsel geliþimle, ahlâki iler- lemeleri esas alan bu okul, þairin halkýyla içli dýþlý olmasýna, onlarý daha yakýndan tanýmasý- na neden oluyordu. Köyleri dolaþmaya, köylülerle sohbet etmeye baþlamasýna rað- men, herhangi bir toplumsal atýlýmda bulun- muyordu. Nihayet Gandhi'nin ortaya çýkýþýn- dan bir müddet sonra Tagore'da da bir bilinçli uyanýþ dönemi baþladý.

1913 yýlýnda henüz 50 yaþýndayken Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldý. Ardýndan yine büyük bir geziye çýktý. Uzakdoðu ülkeleri, Japonya, Kuzey ve Güney Amerika'yý, halklarýný daha yakýndan tanýmak üzere dolaþtý. Japonya'da 18 Haziran 1916 günü yaptýðý savaþý ve mil- liyetçiliði yeren ünlü söylevi, dünya tarihinde bir dönüm noktasý oldu. 1925 yýlýnda Ýtalya'ya gitti. 1926 yýlýnda Oxford'da konfe- ranslar verdi ve bu konferanslar 1931 yýlýnda kitap haline getirildi.

Giderek siyasal hayatýn içinde yer almakla birlikte, toplumsal ve siyasal baðnazlýklar nedeniyle pek çok sorun yaþýyordu ve bunlar daha sonra siyasi hayattan çekilmesine neden olacaktý. Gandhi'den sonra ulusal kurtuluþ ve özgürlük hareketinin tek manevi önderiydi.

Gandhi siyasi alanda mücadele ederken, Tagore da manevi alanda mücadele ediyordu.

Aralýksýz yazmaya ve eser vermeye devam ediyorken 1915 yýlýnda, Majestelerinin kendi- sine uygun gördüðü Sir'lük unvanýný almazlýk etmedi çünkü her þeye raðmen kendisini Ýngiliz'lere yakýn hissediyordu. Ancak 1919

yýlýnda Pencap'ta bir parkta çok sayýda savun- masýz Hintli'nin herkesin gözü önünde Ýngiliz'ler tarafýndan öldürülmesi üzerine Tagore, olayý protesto eden bir mektupla bir- likte Sir'lüðü de Ýngiltere Kralý'na iade etti.

Halkýnýn vahþice öldürülmesine karþý takýndýðý bu tavýr Tagore'un hayatýnda bir dönüm noktasý oldu ve artýk tüm gücüyle, eserleri yoluyla kurtuluþ savaþýnda halkýnýn ve Gandhi'nin yanýnda oldu. Gandhi de onun çabalarýný her zaman yüceltmiþ ve kendisine

"Guride -Büyük Üstad" demiþtir.

On bir kez dünya gezisine çýkmýþ olan Tagore "türlü ülkelerin halklarý arasýnda dostluk ve düþünce alýþveriþi saðlanmadýkça dünyamýzda barýþ ve huzuru saðlamak mümkün olmayacaktýr" demiþtir. Tagore 1941 yýlýnýn 7 Aðustos günü, Kalküta'da evinde öldü. Öldüðünde seksen yaþýndaydý.

ESERLERÝ

Çok çeþitli eserler veren Tagore, þarký ki- taplarý, felsefe, din üzerine yazdýðý gibi, roman, hikâye, tiyatro oyunlarý, eleþtiri ve siyasi yazýlar da yazmýþtýr. Bütün yazdýklarýn- da kendi ana dili olan Bengalce'yi kullanýyor- du. Eserlerinin Ýngilizce'ye çevirisini yine kendisi yapmýþtýr. Eserleri arasýnda

"Gitanjali"den sonra en ünlüleri þöylece sýralanabilir:

"Bahçývan" (1914) - Aþk türküleri

“Meyve Zamaný” (1913-1915) ve

"Büyüyen Ay" (1915) þiir ve düzyazý ustalýðýnýn doruða çýktýðý eserleridir.

"En Büyük Amacýn Gerçekleþtirilmesi"

(1913) - Ýnsanýn Tanrý ve doða karþýsýndaki durumunu ve bununla ilgili görüþlerini anlatýr.

(28)

"Raca" ve "Posta" adlý eserleri yaygýn bir ün kazanmýþ olup, 1912 yýlýnda yayýnlanan

"Anýlarým" adlý otobiyografisi 1917 yýlýnda yayýnlanmýþtýr ve hayatýnýn bir bölümünü konu etmiþ olmasýyla birlikte büyük önem taþýmaktadýr.

Tiyatro oyunlarý ise genelde Tanrý'ya ve evrenin bilinmezliðine duyduðu inancýn göstergesidir. Ayrýca:

“Bengal Hayatý Üzerine Çizgiler” (Küçük hikâyeler - 1913)

“Sadhana” (Denemeler-Konferanslar - 1913)

“Milliyetçilik” (Denemeler - 1917)

“Kiþilik” (ABD Konferanslarý - 1917)

“Yurt ve Dünya” (Roman - 1919)

“Daha Büyük Bir Hindistan” (Denemeler 1921)

“Yaratýcý Birlik” (Denemeler - Konferanslar - 1922)

“Ýnsanýn Dini” (Konferanslar - 1931) Þiirler (1942)

“Hoþçakal Dostum” (Roman 1949)

“Kuðular” (Þiirler 1955)

“Suamali” (Þiirler 1965)

“Evrenimiz” (1958)

“Ölümün Kanatlarý” (Þiirler - 1960) Eserlerinin sadece bazýlarýdýr. Tagore, di- limize en çok çevrilmiþ Hindistan'lý yazardýr.

Þiirlerinin büyük çoðunluðu Ýbrahim Hoyi, Bülent Ecevit, Sebati Ataman, Ýrfan Konur, Tarýk Dursun K. ve Sahir Ergin'in Türkçesi ile çevrilmiþ ve çeþitli yýllarda yayýnlanmýþtýr.

SANATI VE

ÝNSAN ANLAYIÞI ÜZERÝNE

Dünya durdukça Tagore'un eserleri ve þiir- leri insanlýðý derinden etkilemeye devam ede- cektir, nedenine gelince Tagore Hintli'dir fakat eserleri büyüklüðünü ulusal ve yerel

özellikler taþýmasýnýn yanýnda, onun tüm dünyaya seslenen evrenselliðinden alýr. Ýnsaný aþka, sevgiye ve dostluða çaðýran þair, baþarýnýn deðerini servet, kudret ve ünle ölçmez. Bireyin, iyilik, güzellik ve doðruluk- la sevgi ve aþkla yoðrulmuþ asýl varlýðýna deðer verir. Ýnsanda, zekâdan, akýldan ve bedenden daha derin bir mevcudiyet olduðu- na inanýr ve bu varlýða eriþmenin dinlerin de amacý olduðunu vurgular. Temiz bir inançla ve aþkla çalýþarak insanýn kendisini varlýk amacýna uygun olarak biçimlendirme gayreti neticesinde ruh yüceliðine ulaþacaðýný ve yaþamýn ancak bu þekilde anlam kazanacaðýný pek çok eserinde ve þiirlerinde dile getirir.

Biz onda Hindistan'ýn kaderin türlü cilve- sine tarihsel deneyimlerine raðmen yine de ruhunu canlý tutabilmiþ sesini ve yakarýþýný duyuyoruz. Tagore'a göre, son yüzyýllarda bilimsel buluþlarla ve teknolojik ilerlemelerle refah düzeyi yükseldi, kýtlýklar çoðunlukla ortadan kalktý, nüfus arttý, salgýn hastalýklar azaldý, sosyal düzene güven duygusu yük- seldikçe bu zaferlere duyduðumuz ilgi öyle bir seviyeye ulaþtý ki ruhun geliþiminden ve onun için gerekli olan aþktan, güzellikten, fedakârlýk ve ahlâki yücelikten eser kalmadý.

Ýnsanýn teknik ustalýk ve iþbilirlik elde etmesi yeterli görüldü. Dünya kýsa zamanda

büyüsünden, gizeminden çok þey kaybetti.

Sert, kýrýcý ve uzlaþmasýz bir bilim, bir sanayi anlayýþý karþýmýza çýktý. Kuþkuculuk,

Agnostizm çaðdaþ zekânýn iplerini ele geçir- di. Evrenin ötesinde bir þey bulunabileceðine akýl erdiremeyen kuþkucular agnostiklerle, asýl gerçeðin evrenin ötesinde olduðuna par- mak basan manevi pozitivistler arasýndaki çekiþme zihinleri karýþtýrýrken Rabindranath, manevi pozitivistlerin yanýný seçti. Çünkü beden saðlýðý ve zihin yetkinliðinin yanýnda toplumsal refahýn en üst seviyeye ulaþmasýnýn

Referanslar

Benzer Belgeler

100 000 000 000 (yüz milyar !) tane portakal Aralarındaki ortalama uzaklık biraz önce.. bulduğumuz

Bu satırlarda sık sık tarım politikalarımızın hatal ı olduğundan, daha doğrusu tarım politikamız olmadığından söz ediyorum.. Benim gibi kırklı yaşlarını sürmekte

Bir süre önce AKP’ye yak ın isimlere ‘Kentsel Dönüşüm’ konutlarının satıldığı iddiasıyla gündeme gelen Sulukule’de dün de y ıkım vardı. Daha önce yüzde

Ülke genelinde köylü sendikalarının kurduğu koordinasyon komitesi ile dün bir araya gelen Tarım Bakanı Sotiris Hac ıgakis üreticilere toplam 500 milyon avro civarında yardım

30 yıl önce Enerji Bakanımız, uluslararası dev petrol şirketlerine çağrı yapar: "Gelin ülkemizde petrol arayın." Onlar ın yanıtı açık: "Topraklarınızın 5

MMO İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu, eylemde yaptığı konuşmada, toplandıkları yerin Kalam ış Antik Kenti’nin bir parçası olduğunu belirterek, Kadıköy’de

Halk sa ğlığını hiçe sayan ve uluslararası GDO’lu ürün ve tohum patenti tekellerinin güdümünde olduğu aşikâr olan AKP hükümeti, tar ım alanında yürürlüğe soktuğu

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu