• Sonuç bulunamadı

Kamu Gelirleri ve Vergileme lkeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kamu Gelirleri ve Vergileme lkeleri"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

137

BLACK 320 C

Kamu harcamalar› ya da kamusal mal ve hizmetlerin finansman›, genellikle ka- mu gelirleriyle karfl›lanmaktad›r. Kamu gelirleri, baflta vergi gelirleri olmak üze- re, ticari gelirler, yönetsel gelirler vb. gibi vergi d›fl› gelirlerden oluflmakta, e¤er kamu gelirleri kamu harcamalar›n›n tamam›n› finanse etmeye yetmezse arada- ki fark borçlanma yoluyla karfl›lanmaktad›r. Bu ünitede devletin gelir yap›s›, ön- ce kamusal mal ve hizmetlerin finansman›nda kullan›lan vergiler, di¤er gelir türleri ve vergilemeye iliflkin kavramlar› içerecek biçimde ele al›nmakta, daha sonra ise maliye biliminin en temel konular› da olan vergileme ilkeleri (fayda il- kesi, ödeme gücü ilkesi ve ay›rma ilkesi) temel özellikleri ve uygulama alanlar›

yönünden incelenmektedir.

137

Kamu Gelirleri ve

Vergileme ‹lkeleri 9

(2)

Amaçlar›m›z

Bu üniteyi tamamlad›¤›m›zda:

Kamu harcamalar›n›n finansman›nda kullan›lan vergi ve vergi d›fl› gelirler ile devlet borçlanmas›n›n rolünü belirleyebilece¤iz.

Vergileme ile ilgili kavramlar›, ekonomik özelliklerini vurgulayarak s›ralayabilece¤iz.

Kamusal mal ve hizmetlerin, adalet ve etkinlik ölçütlerine uygun olarak fi- nansman›n›n sa¤lanmas› amac› ile gelifltirilen fayda, ödeme gücü ve ay›r- ma ilkelerini aç›klayabilece¤iz.

Geliflmifl ülkelerin vergi yap›s›n› ve vergi yükünü inceleyerek, Türkiye’nin durumunu saptayabilece¤iz.

‹çindekiler

KAMU GEL‹RLER‹

Vergi Gelirleri

Vergi D›fl› Gelirler

Devlet Borçlar›

VERG‹LEME ‹LE ‹LG‹L‹ TEMEL KAVRAMLAR

Vergi Taban›/Vergi Matrah›

Vergi Oran›

Ulusal Vergi Yükü

Verginin Gelir Esnekli¤i

Marjinal Vergi E¤ilimi

VERG‹LEME ‹LKELER‹

Fayda ‹lkesi

Ödeme Gücü ‹lkesi

Ay›rma ‹lkesi

ULUSLARARASI VERG‹ YAPISI VE VERG‹ YÜKÜ KARfiILAfiTIRMALARI



 



Anahtar Kavramlar

• Vergi

• Fon

• Ticari gelirler

• Yönetsel gelirler

• Vergi taban›

• Vergi oran›

• Devlet borçlar›

• Fayda ilkesi

• Ödeme gücü ilkesi

• Yatay eflitlik

• Dikey eflitlik

• Ay›rma ilkesi

• Emek gelirleri

• Sermaye gelirleri

(3)

KAMU GEL‹RLER‹

Kamu harcamalar›n›n finansman›nda kullan›lan vergi ve vergi d›- fl› gelirler ile devlet borçlanmas›n›n rolünü belirlemek.

Devlet, günümüzde kamu ekonomisinin kaynak ay›r›m›nda etkinlik, gelir da¤›l›- m›nda adalet ve ekonomik istikrar› sa¤lamaya iliflkin temel fonksiyonlar›n› kamu gelirleriyle finanse etmektedir. Kamu gelirleri, kamu harcamalar›n› finanse etme- de yetersiz oldu¤unda, aradaki fark devlet borçlanmas› ve para basma yoluyla sa¤lanan fonlarla karfl›lan›r. Kamu gelirleri toplam›, bütçenin gelir bölümünde, konsolide bütçe gelirlerini oluflturur. Konsolide bütçe gelirleri, genel bütçe gelir- leri ve katma bütçe gelirleri toplam›ndan meydana gelir. Genel bütçe gelirleri ise, vergi gelirleri ile vergi d›fl› gelirler toplam›ndan oluflur. Literatürde tam kamusal mal ve hizmetlerin finansman kayna¤› olan genel bütçe gelirlerine genel fon ge- lirleri de denilmektedir. Genel bütçe gelirlerinden belli mal ve hizmetlerin finans- man› için kullan›lan k›sm›na ise, özel fon denilmektedir. Özel fon gelirlerine ör- nek olarak ihracat› gelifltirme ve d›fl tan›t›m fonlar› gösterilebilir. Katma bütçe ge- lirleri ise, üniversiteler ve devlet hastaneleri gibi kamu kurulufllar›n›n marjinal ma- liyet fiyatlamas› yoluyla vatandafllara sunduklar› hizmetler karfl›l›¤›nda elde ettik- leri gelirlerdir. Geleneksel uygulamaya göre (kriz y›llar› d›fl›nda) Türkiye’de kon- solide bütçe gelirlerinin % 98,5’i genel bütçe gelirlerinden ve geriye kalan yakla- fl›k % 2,5’i ise, katma bütçeli idarelerin sa¤lad›klar› gelirlerden meydana gelmifltir.

Ancak, son y›llarda devlet borçlar›ndaki önemli art›fl nedeniyle, devlet bütçesinin yap›s› hem vergi gelirleri ve hem de kamu harcamalar›n›n kompozisyonu yönün- den ciddi biçimde bozulmufltur. Tablo 9.1’de yer alan ülkemiz 2002 y›l› bütçesine iliflkin veriler, söz konusu çarp›k yap›y› aç›kça ortaya koymaktad›r.

Tablonun incelenmesinden anlafl›laca¤› gibi, bütçe a盤› ile faiz d›fl› bütçe faz- las›ndan oluflan iç ve d›fl borç faiz ödemelerinin toplam› (39.1+12.8), vergi gelir- lerinin % 87’sini geçmektedir.

Ülkemizde, bu bozuk yap› nedeniyle, kamu ekonomisinin temel ve alt fonksi- yonlar› yerine getirilememektedir. Buna karfl›n, kamu gelirleri, vergi gelirleri ve devlet borçlar› aras›nda tutarl› oransal iliflkilerin geçerli oldu¤u geliflmifl ülkelerde, kamusal mal ve hizmetler yeterli kalitede ve miktarda sunulabilmektedir. Örne¤in, bu ülkelerde konsolide bütçe gelirlerinin yaklafl›k % 60’›ndan fazlas› e¤itim, sa¤-

139

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

1

A M A Ç



Genel fon: Devletin sundu¤u tam kamusal mallar›n finansman› amac›yla bireylerden ald›¤› zorunlu katk› paylar›d›r.

Özel fon: Devletin fayda ilkesine uygun olarak sundu¤u belli hizmetlerin finansman› amac›yla yararlanan bireylerden ald›¤›

katk› paylar›d›r.

Tablo 9.1 Ülkemiz 2002 Y›l›

Bütçesinde Kamu Harcamalar›, Gelirleri ve Bütçe A盤›

KAMU HARCAMALARI 115.5 (katrilyon TL)

Personel giderleri 23.2

Di¤er cari giderler 7.9

Yat›r›m harcamalar› 6.9

Transfer ödemeleri 77.5

Faiz 51.9

KAMU GEL‹RLER‹ 76.4

Vergi 59.6

BÜTÇE AÇI⁄I 39.1

FA‹Z DIfiI FAZLA 12.8

GSMH 232.5

FA‹Z DIfiI FAZLA/ GSMH % 5.5

(4)

l›k, sosyal güvenlik, sosyal konut ve toplu tafl›mac›l›k gibi sosyal hizmetlerin fi- nansman› için harcanmaktad›r. Buna karfl›n, ülkemizde ise sosyal hizmetlere ayr›- lan pay ancak % 20 dolaylar›nda seyretmektedir. Ayr›ca, geliflmifl ülkelerde birey bafl›na e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerinin her biri için birey bafl›na yaklafl›k 2.000 Dolar harcan›rken, ülkemizde her iki hizmet için birey bafl›na yap›lan kamu har- camas› 100-150 Dolar aras›nda de¤iflmektedir. Bu oransal iliflkiler ülkemizde kay- nak ay›r›m›nda etkinlikten ve gelir da¤›l›m› adaletinden niçin ciddi sapmalar oldu-

¤unu aç›kça ortaya koymaktad›r. Bu iki fonksiyon yerine getirilmedi¤i sürece is- tikrar fonksiyonunun enflasyon oran›n› düflürme, tam istihdam› sa¤lama, d›fl öde- meler bilançosu a盤›n› kapatma ve uygun say›lan bir büyüme oran›n› gerçeklefl- tirmeye yönelik alt fonksiyonlar›n›n yerine getirilmesi olana¤› yoktur. Çünkü, söz konusu sosyal hizmetler sadece kamu ekonomisinde istikrar› sa¤lamamakta, ayr›- ca özel sektörde verimlili¤i art›ran olumlu d›flsal ekonomiler de yaymaktad›r.

Bir ülkenin kamu gelirleri, genellikle vergi gelirleri, vergi d›fl› gelirler ve borç- lanma ile sa¤lanan fonlardan oluflmaktad›r. Afla¤›da kamu gelirleri bu ay›r›ma uy- gun olarak ele al›nmakta, önemli vergi türlerinin ayr›nt›l› olarak aç›klanmas› ise daha sonraki ünitelerin konusunu oluflturmaktad›r.

Vergi Gelirleri

Geliflmifl ülkelerde bütçe gelirlerinin yaklafl›k 1/3’ü gelir, kurumlar ve servet ver- gileri gibi dolays›z vergilerden; 1/3’ü tüketim vergilerinden ve yine yaklafl›k 1/3’ü sosyal güvenlik vergilerinden elde edilmektedir. Ülkemizde ise, toplam vergi ge- lirlerinin 2/3’ünü tüketim vergileri olufltururken, sosyal güvenlik vergilerinin ve dolays›z vergilerin pay›, giderek azalmaktad›r. Türk vergi sisteminde Bat›’ da uy- gulanan anlamda servet vergilerinin olmamas›, bütçe d›fl› fonlar›n, kay›t d›fl› eko- nominin giderek artan büyüklü¤ü, denetimsizlik ve vergi kaçakç›l›¤›n›n yayg›nl›-

¤› gibi nedenlerle yukar›daki çarp›k bütçe yap›s› ortaya ç›km›flt›r. Tüketim vergi- lerinin toplam vergi gelirleri içindeki pay›n›n dramatik bir biçimde art›fl› ise, gelir da¤›l›m›n› bozarak, alt ve orta gelir grubundaki ailelerin h›zla yoksullaflmas›na yol açm›flt›r. Vergi yap›s›ndaki optimaliteden sap›ld›¤›nda, vergi türlerine göre kamu ekonomisinin temel fonksiyonlar› farkl› biçimlerde etkilenebilmektedir.

Vergiler genelde kamusal mal ve hizmetlerin finansman› amac›yla toplanmas›- na karfl›n, baz› vergiler mali amaçlar d›fl›nda düzenleyici amaçlarla da kullan›l- maktad›r. Kaynaklar›n prodüktif kullan›m› ve bir mal ya da hizmetin tüketimini kontrol alt›nda tutmak gibi mikro ekonomik amaçlarla kullan›lan vergilere düzen- leyici vergiler (regulatory taxes) denilmektedir. Örne¤in, gaz, alkollü içkiler ya da tütün gibi mallar›n tüketimini k›s›tlay›c› vergiler (sumptuary taxes) günümüzde yayg›n olarak kullan›lmaktad›r. Kaynak ay›r›m›nda etkinli¤i sa¤lamak amac›yla kullan›lan bu gruptaki düzenleyici vergilere genellikle düzeltici vergiler (correc- tive taxes) de denilmektedir.

Makroekonomik amaçlarla istikrar› sa¤lama fonksiyonunun etkinli¤ini art›rmak için, gelir vergisi de düzenleyici bir mali araç olarak kullan›labilmektedir. Bu ne- denle günümüzde vergiler sadece mali amaçlarla ya da hazineye gelir sa¤lama amac›yla de¤il, ayr›ca makroekonomik ve mikroekonomik amaçlarlarla da bir tür düzenleyici vergi olarak kullan›lmaktad›r. Örne¤in,% 2 gibi standart bir oranla uy- gulanan servet vergilerinin mali amaçla hazineye önemli bir gelir getirmesi söz ko- nusu olmad›¤› halde, at›l kaynaklar›n daha prodüktif olarak ekonomiye kazand›r›l- mas›nda ve gelir da¤›l›m› adaletinin sa¤lanmas›nda önemli bir rol oynamaktad›r.

(5)

Vergi D›fl› Gelirler

Vergi d›fl› gelirler, kamu kurulufllar›n›n ürünlerinin sat›fl›ndan elde edilen ticari ge- lirler ile parafiskal ya da vergi benzeri denilen yönetsel gelirlerden oluflmaktad›r.

Kamunun Ticari Gelirleri

Kamunun ticari gelirleri, konsolide bütçeye ba¤l› katma bütçeli idarelerin, iktisa- di devlet teflekküllerinin ve yerel yönetimlerin sunduklar› mal ve hizmetler karfl›- l›¤›nda tüketicilerden al›nan bedellerdir. Bu tür mal ve hizmetler marjinal maliyet fiyatlamas›na uygun olarak kamunun sundu¤u mal ve hizmetler karfl›l›¤›nda tüke- ticilere sat›l›r. Bunlara örnek olarak PTT, e¤itim, sa¤l›k, demiryolu tafl›mac›l›¤›, üniversiteler ve belediyeler gibi çok say›da kuruluflun sunduklar› hizmetler karfl›- l›¤› al›nan bedelleri gösterebiliriz. Devletin yar› özel mal niteli¤indeki mal ve hiz- metlerin tüketicilere sat›fl› sonunda elde etti¤i bu bedellere ticari gelirler de de- nilmektedir. Bu tür hizmetlerin temel mal ve hizmet niteli¤i tafl›malar› nedeniyle, yaratt›klar› sosyal fayda (olumlu d›flsall›klar)n›n bedeli, kurulufllara genellikle gö- rev zarar› ad› alt›nda genel bütçeden ödenirken; tüketicinin elde etti¤i ve marjinal faydas›na eflit olan maliyeti ise, ödeyece¤i fiyatlarla karfl›lan›r. Ünite 14’de görece-

¤imiz gibi, marjinal maliyet fiyatlamas›n›n uyguland›¤› bu durumda, toplum refa- h› maksimize edilirken, ayr›ca kaynak ay›r›m›nda etkinlik de sa¤lan›r. Ancak, ika- mesi olmayan bu tür mal ve hizmetlerin talep esnekli¤i 1’den düflük oldu¤undan, hükümetler bu mallara ve hizmetlere zam yaparak bütçe aç›klar›n› karfl›lamaya çal›fl›rlar. Bu nedenle, Türkiye’de elektrik, iletiflim ve çok say›da temel mal ve hiz- metlerin fiyat› geliflmifl ülkelere göre daha yüksektir.

Yönetsel Gelirler ya da Vergi Benzeri (Parafiskal) Gelirler

Yönetsel gelirler ya da vergi benzeri (parafiskal) gelirler, belli bir ticari ve sanat- sal etkinli¤in firmalar ya da bireyler taraf›ndan yap›lmas›na verilen izin karfl›l›¤›n- da, yetkili yönetimlerce al›nan kamu gelirleridir. Bu tür gelirler toplam kamu ge- lirleri içinde önemli bir büyüklü¤e eriflmedi¤i halde, kaynak ay›r›m›nda etkinli¤i sa¤lama yönünden önemli olabilmektedir. Yönetsel gelirler, kamu yönetiminin normal fonksiyonlar› s›ras›nda ortaya ç›kan ve baz› bireylerin sa¤layacaklar› özel faydalar karfl›l›¤›nda al›nan bedellerdir. Ancak, burada ticari gelirler ya da belli bir amaca ayr›lan vergiler gibi yönetsel gelirler ile bireylerin sa¤lad›klar› yarar aras›n- da bir iliflki bulunmamaktad›r. Yönetsel gelirlerin önemlilerini flöyle s›ralayabiliriz.

Lisanslar: Bir bireye ya da firmaya belli bir ifli yapabilmesi için verilen izin kar- fl›l›¤›nda al›nan bedeldir. Örne¤in, futbol oynama lisans› ya da bal›k tutma lisans›

gibi oldukça yayg›n bir uygulama alan› vard›r.

Ruhsatname: Belli bir yetkiyi kullanma için verilen izin karfl›l›¤›nda ödenilen bedeldir. Silah tafl›ma izni karfl›l›¤›nda verilen ruhsat gibi çok say›da örnekleri bulunmaktad›r.

Harçlar: E¤itim, sa¤l›k ve benzeri hizmetleri sunma karfl›l›¤›nda yetkili kamu kurulufllar›n›n ald›¤› gelirlerdir. Mahkeme, pasaport, e¤itim ve diploma harçlar› gi- bi oldukça yayg›n bir uygulamas› bulunmaktad›r.

Para cezalar›: Bireylerin yasalara ayk›r› davran›fllar›n›n cezaland›r›lmas› nede- niyle sa¤lanan gelirlerdir. Trafik yasalar›na ayk›r› hareket edenlerden al›nan ceza- lar ve mahkemelerin verdikleri para cezalar› en önemli önekleridir.

Devlete kalan miras: Yasal mirasç›s› olmad›¤›ndan devlete kalan bu tür gelir- ler geliflmifl ülkelerde daha önemli bir gelir kayna¤›n› oluflturmaktad›r.

141

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

Ticari gelirler: Devletin bölünebilir ve pazarlanabilir nitelikte sundu¤u mal ve hizmetlerin sat›fl›ndan elde etti¤i vergi d›fl› gelirleridir.

(6)

fierefiye gelirleri: Kamuca yap›lan bay›nd›rl›k hizmetleri nedeniyle tafl›nmazla- r›n de¤erinde ortaya ç›kan art›fl üzerinden al›nan bedellerdir.

El koyma: Parasal olmayan bir finansman biçimi olup, devletin savafl gibi ola-

¤anüstü durumlarda vatandafllar›n fabrika, lokanta ve otel gibi mülklerini askeri amaçlarla kullanmas›d›r.

Di¤er gelirler: ‹ktisadi devlet teflekküllerinin ürünlerinin sat›fl›ndan elde edilen gelirler, PPT gelirleri, milli piyango, spor toto, at yar›fllar› ve benzeri flans oyunla- r› gelirleri gibi çok say›da etkinlikten elde edilmektedir.

Para Basma: Günümüzde devlet bütçe a盤›n› kapatabilmek için baz› durum- larda para basarak, vergi gelirinin yetersizli¤inin yol açt›¤› finansman sorunlar›n›

çözer. Ancak, para basman›n en olumsuz ekonomik etkisi istikrar fonksiyonu üzerinde, enflasyonu yükseltmesi biçiminde ortaya ç›kmaktad›r.

Devlet Borçlar›

Normal koflullarda devlet borçlanmas›, kamu gelirlerinin kamu harcamalar›n› kar- fl›lamamas› durumunda aradaki fark›n bireylerden, yerli ve yabanc› mali kurulufl- lardan ve ülkelerden borçlanarak kapat›ld›¤› bir finansman biçimidir. Bu amaçla, devlet vatandafllara, Merkez Bankas›’na, uluslar aras› finansal kurulufllara ve ülke- lere borçlanmaktad›r. Ayr›ca, makroekonomik kamu ekonomisi hedeflerine ulafl- ma yönünden de devlet borçlanmas› etkin bir araç olarak kullan›labilmektedir.

Al›nan borçlarla prodüktif yat›r›mlar finanse edilerek, prodüktivite art›fl›n›n borç faizinden daha yüksek oldu¤u refah art›r›c› etkilerinden yararlan›labilir. Bu tür borçlanma ile ülke refah›n›n yükselmesi, borçlar›n kald›raç etkisi ’ nin ortaya ç›k- mas›yla sa¤lanabilmektedir. Örne¤in, ABD bile geçen yüzy›lda Kanada’dan ald›¤›

borçlarla ekonomik kalk›nmas›n› finanse etmifltir. Günümüzde de bir çok ülke ulusal gelirlerinden daha fazla borç alarak, kamu ekonomisinin fonksiyonlar›n›

yerine getirmeye çal›fl›rlar. Örne¤in, ‹talya, Yunanistan ve Belçika’n›n devlet borç- lar› ulusal gelirlerini aflmaktad›r. Ne var ki, bu ülkelerde afl›r› borçlanman›n olum- suz ekonomik etkileri pek görülmemektedir. fiöyle ki, bu ülkelerde borç faizi ile reel faiz aras›ndaki fark oldukça düflük düzeyde olup, ayr›ca, devlet borç faizleri üzerinden % 40lara varan sermaye kazançlar› vergisi alarak, borç yükünü olduk- ça düflürebilmektedir.

Türkiye’de ise, 1980’li y›llardan beri uygulanmakta olan, vergi alma yerine borçlanmay› ye¤leme biçimindeki politikalar olumsuz etkisini, kamu ekonomisi- nin temel fonksiyonlar›ndan sapmalara yol açarak, üretimin düflmesi biçiminde göstermifl ve ekonomik kriz ortam›n›n yarat›lmas›na yol açm›flt›r. Çünkü devlet borçlar› artt›kça, çevrilmesi de sorun oldu¤undan borç faizleri giderek artm›fl ve devletin son derece yüksek oranlarda reel faiz ödemesine yol açm›flt›r. Böylece, yüksek reel faizden yararlanmay› ye¤leyen çok say›da iflletme yat›r›m yapma ye- rine vergisiz ve risksiz olan devlet tahvili ve hisse senedi sat›n alm›fllard›r. Devlet ise, toplad›¤› vergilerin önemli bir bölümünü üst gelir grubundakilere faiz ödeme- leri biçiminde transfer ederek, gelir da¤›l›m›n›n afl›r› derecede bozulmas›na yol açm›flt›r. Öte yandan, devletin kaynak ay›r›m› fonksiyonu da borçlanma sorunu nedeniyle, kendili¤inden ve afl›r› derecede bozulmufltur. fiöyle ki, devlet yeterli miktarda ve kalitede kamusal mal üretemedi¤inden, bir yandan toplum refah›

önemli ölçüde düflerken, öte yandan özel sektöre d›flsal ekonomiler yayma potan- siyelinde olan kamu projeleri ve alt yap› harcamalar› da yap›lamam›flt›r.

(7)

Türkiye’de devletin d›fl kaynaklardan borçlanmas› da önemli sosyal sorunlara yol açm›flt›r. Al›nan borçlar prodüktif yat›r›mlarda kullan›lmad›¤›ndan, önemli bir borç yükü sorunu ile karfl›lafl›lm›flt›r. Karfl›lafl›lan afl›r› borç yükü, borç faizinin borçlanma ile finanse edilen yat›r›mlar›n prodüktivitesinden daha yüksek olmas›

nedeniyle ortaya ç›kmaktad›r. Bunun anlam›, Türkiye d›flar›ya sadece faiz öde- mekle kalmay›p, ayr›ca borç faizi ile prodüktivite aras›ndaki fark kadar ulusal ge- lirden bir kaynak transferi de yapmaktad›r.

Türkiye’de iç ve d›fl borçlar yönünden bir fayda maliyet analizi yap›lmad›¤›n- dan, borç faizi ve ana para ödemeleri geometrik dizi biçiminde artm›flt›r. Bu ne- denle, 1983 y›l›nda 27 milyar Dolar olan borçlar toplam›, 2003 y›l› bafllar›nda 225 milyar Dolara yükselerek, ulusal gelirin 1.5 kat›na ulaflm›flt›r. Ne var ki, büyüme oran›n›n borç faizi ödemelerinin çok alt›nda kalmas› nedeniyle, ciddi bir kamu fi- nansman› sorunu ortaya ç›km›flt›r. fiöyle ki, iç ve d›fl borçlar›n›n önemli bir bölü- mü k›sa vadeli oldu¤undan, borçlar›n çevrilmesi sorunu ortaya ç›km›fl, faiz oran- lar› giderek yükselmifltir. Türkiye’nin en çok borçland›¤› yabanc› finansal kaynak- lar›n bafl›nda IMF baflta gelmektedir.

IMF kredilerinin faiz oran›n›n % 10-14 aras›nda de¤iflti¤i ve Türkiye’de büyü- me oran›n›n baz› y›llar için negatif büyüklükte oldu¤u göz önünde bulunduruldu-

¤unda, borç faizi ödemelerinin ulusal gelir art›fl›n›n çok üstünde gerçekleflti¤i söy- lenebilir. Afl›r› borç yükündeki bu art›fl Türkiye’de birey bafl›na düflen ulusal geli- rin son iki y›lda 3.l50 Dolardan, 2.100 Dolara düflmesine yol açarak, kamu eko- nomisinin temel fonksiyonlar›ndan ciddi biçimde sapmalara ve halk›n yoksullafl- mas›na nas›l yol açt›¤›n› aç›kça ortaya koymaktad›r.

De¤iflik kamu gelir kaynaklar›ndan birer örnek alarak karfl›laflt›r›n›z, benzerlik ve fark- l›l›klar› vurgulay›n›z.

VERG‹LEME ‹LE ‹LG‹L‹ TEMEL KAVRAMLAR

Vergileme ile ilgili kavramlar› ekonomik özelliklerini vurgulaya- rak s›ralamak.

Afla¤›da vergilemeye iliflkin önemli kavramlar ekonomik özellikleri vurgulanarak aç›klanmaktad›r.

Vergi Taban›/Vergi Matrah›

Vergi taban› ya da matrah›, verginin üzerinden al›nd›¤› nesne olup, uygulama- da vergiler dört tür vergi taban› üzerinden al›nmaktad›r. Bunlar gelir, servet, sat›fl- lar ya da ifllemler ile insan›n kendisidir. Bazen, bunlar›n de¤iflik bileflimleri de ver- gi taban› olabilmektedir. Bilindi¤i gibi; gelir, maafl, ücret, kâr, kira, royalti ve faiz ödemeleri gibi faktör kazançlar›, sat›fllar ya da ifllemler, piyasadaki mal ve kaynak- lar›n al›n›p sat›lmas› sonucu oluflan fiyatlar, servet ise toprak, bina ve menkul k›y- metler gibi varl›klard›r. Ayr›ca, bireyler de kendi bafllar›na verginin taban›n› olufl- turur. Baz› vergilerin taban› ise yukar›da ad› geçen vergi tabanlar›n›n bileflimlerin- den oluflur. Örne¤in, istihdam (payroll) vergisinin taban›n›, iflgücünün toplam ge- liri de¤il, istihdam edenlerin yapt›klar› ücret ödemeleri oluflturmaktad›r.

Vergi taban›n›n özelli¤i yönünden de vergiler s›n›fland›r›labilmektedir. Bunlar:

• Gelir taban› üzerinden al›nan vergiler: Bireysel gelir vergisi, kurumlar gelir vergisi, bireysel tüketim vergisi, bireysel harcama vergisi,

143

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

SIRA S‹ZDE

2

A M A Ç



Vergi taban› (vergi matrah›): Verginin üzerinden al›nd›¤› nesnedir.

(8)

• Servet taban› üzerinden al›nan vergiler: Mülkiyet vergisi, miras vergisi , bireysel servet vergisi, öz sermaye vergisi.,

• Sat›fl ve ifllemler üzerinden al›nan vergiler: Perakende sat›fl vergileri, katma de¤er vergisi, muamele vergisi, gider vergisi,

• Bireysel taban üzerine konulan vergiler: götürü vergiler ve kelle vergileridir.

Vergi taban› genifl kapsaml› ve dar kapsaml› olabilmektedir. Genifl kapsaml›

bir vergi gelirin bütün unsurlar›n›n matraha sokuldu¤u durumda oldu¤u gibi çok yayg›n bir tabana uygulan›r. Buna karfl›n, dar kapsaml› bir vergi ise, oldukça s›- n›rl› tutulan bir tabana uygulanmaktad›r. Örne¤in, katma de¤er vergisinin muafi- yet ve istisnalar›n›n ço¤alt›lmas› durumunda oldu¤u gibi verginin taban› son de- rece daralt›labilir.

Vergi Oran›

Vergi oran›, birim matrah üzerinden al›nan verginin gelire olan oran›d›r. Vergi oran› mükellefin vergi borcunun vergilendirilebilir gelirine bölünmesiyle elde edilir.

Vergi oranlar› yasal vergi oran› ya da efektif vergi oran› olmak üzere iki farkl›

biçimde uygulanmaktad›r. Yasal vergi oran›, vergi yasalar› taraf›ndan belirlenmifl olup, ço¤u kez fiili vergi oran›ndan daha büyüktür. Efektif vergi oran› ya da fiili vergi oran› ise, ödenen verginin vergi matrah›na (taban›na) olan oran›d›r. Net ge- lir ise, brüt gelir ile gelirin elde edilmesi için yap›lan giderler aras›ndaki farkt›r.

Böylece, net gelirden çeflitli muafiyet ve harcamalar ç›kar›ld›ktan ve gider say›l- mayan masraf unsurlar› eklendikten sonra, vergilendirilebilir gelir elde edilir. Ver- gilendirilebilir gelire ya da vergi matrah›na yasal vergi oran› uygulanarak, mükel- lefin vergi borcu bulunur. Böylece mükellef için hesaplanan vergi borcu devlet için vergi alaca¤›n› oluflturur.

Uygulamada vergi oranlar› artan, düz ve azalan oranl› tarifeler biçiminde dü- zenlenmekte ve teorik olarak bir verginin oransal yap›s›n› bulmada marjinal ve or- talama vergi oranlar› aras›ndaki iliflkilerden yararlan›lmaktad›r. Ortalama vergi oran› ödenilen verginin vergi matrah›na bölünmesiyle elde edilir. Marjinal vergi oran› ise, vergi borcundaki de¤iflmenin vergi matrah›ndaki de¤iflmeye olan ora- n›d›r. Bu iki oran aras›ndaki iliflkinin vergi yap›s›n› nas›l etkilemekte oldu¤u üç vergi oran› yönünden flöyle aç›klanabilir.

• Artan oranl› vergi tarifesine göre, vergi matrah› artt›kça vergi oran› da gide- rek artmaktad›r. Bu nedenle, gelir skalas›nda üst dilimlere geçildikçe, mar- jinal vergi oran› ile ortalama vergi oran› aras›ndaki fark da artmaktad›r. Ör- ne¤in, vergi matrah› 500 milyon TL den 1 milyar TL ye yükselirken, vergi borcunun da 100 milyon TL’dan 300 milyon TL’ya ç›kt›¤›n› düflünelim. Bu durumda marjinal vergi oran› (300-100)/(l000-500) = % 40 olup, ortalama vergi oran› ise, (300/1000) = % 30’dur.

• Düz oranl› vergi tarifesine göre, vergi matrah›n›n de¤iflmesine karfl›n vergi oran› de¤iflmeden ayn› oranda kalmaktad›r. Bu durumda herhangi bir gelir ve tüketim düzeyinde, vergi oran› ayn›d›r. Örne¤in, vergi matrah› 500 mil- yon TL’dan 1 milyar TL’ya yükselirken, vergi borcu da 100 milyon TL’den 200 milyon TL’ya yükselirse, marjinal vergi oran› (200-100) / (1000-500) =

% 20 olup, ortalama vergi oran› da (200/1000)= % 20’dir.

• Azalan oranl› vergi tarifesine göre, vergi matrah›n›n artmas›na karfl›n, vergi oran› giderek azalmaktad›r. Gelir düzeyi artt›kça, ortalama vergi oran› hep

Vergi oran›: Birim matrah üzerinden al›nan verginin gelire oran›d›r.

(9)

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

marjinal vergi oran›ndan daha yüksek olmaktad›r. Örne¤in, vergi matrah›

500 milyon TL’dan 1 milyar TL’ya ç›kt›¤›nda vergi borcunun 100 milyon TL’dan 150 milyon TL’ya yükseldi¤ini varsayal›m. Bu durumda, ortalama vergi oran›, (150/1000) = % 15 olup, marjinal vergi oran› ise, (150-100)/(1000- 500) = % 10 olmaktad›r.

Ulusal Vergi Yükü

Ulusal vergi yükü, toplam vergi gelirlerinin ulusal gelire bölünmesiyle elde edilen orand›r. Söz konusu oran yönünden Türkiye ile Avrupa Birli¤i ülkeleri yönünden yap›lacak bir karfl›laflt›rma, oldukça çarp›c› sonuçlar vermektedir. 15 Avrupa Birli-

¤i ülkelerinde toplam vergi gelirlerinin ulusal gelire oran› ortalamas› 1960’l› y›llar- da % 28; 1980’li y›llarda % 36; 1990’l› y›llarda % 40 ve 2000’li y›llarda ise, %45 ola- rak gerçekleflmifltir. Buna karfl›n, ayn› y›llarda Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin ulusal gelire oran›, 1960’l› y›llarda % 10.6; 1970’li y›llarda % 12.5; 1980’li y›llarda

% 15.4; 1990’l› y›llarda % 25 ve 2000’li y›llar›n bafl›nda ise, % 32 ortalamas›na yük- selmifltir. Ancak, faiz d›fl› bütçe fazlas› göz önünde bulunduruldu¤unda, Türki- ye’de gerçek vergi yükünün % 20’ler dolay›nda oldu¤u görülür.

Verginin Gelir Esnekli¤i

Verginin gelir esnekli¤i, vergi gelirindeki de¤iflme oran›n›n, gelir düzeyindeki de-

¤iflme oran›na bölünmesiyle bulunan de¤erdir. Buna göre, verginin gelir esnekli-

¤i olan (Yt),

Yt = D T/ To: D Y/ Yo

olarak yaz›labilir. Formüldeki (To) artan oranl› tarife uygulanmadan ya da yüksel- tilmeden önceki vergi gelirini; (Yo) ise, yine artan oranl› vergi tarifesi uygulama- ya konulmadan önceki gelir düzeyini göstermektedir.

Verginin gelir esnekli¤i farkl› vergi türlerine göre de¤iflik de¤erlere ulaflabil- mektedir. Ancak, artan oranl› bir vergi yap›s› için, (Yt > 1); azalan oranl› bir vergi yap›s› için (Yt < 1); düz oranl› bir vergi yap›s› için ise, (Yt = 1) olarak yaz›labilir.

Marjinal Vergi E¤ilimi

Marjinal vergi e¤ilimi, vergi gelirlerindeki de¤iflmenin gelir matrah›ndaki de¤iflme- ye olan oran›d›r. Artan oranl› vergi tarifesinin otomatik istikrar sa¤lay›c› etkisinin ortaya ç›kabilmesi için, marjinal vergi e¤iliminin de yüksek olmas› gerekmektedir.

Marjinal vergi e¤ilimi (Mpt) ise;

Mpt = D T / D Y

formülüyle hesaplanmaktad›r Formüldeki T devletin vergi gelirini, Y ise, ulusal gelir düzeyini göstermektedir.

Bir gelir vergisi beyanname örne¤i bulunuz. Buradan vergi matrah›n›n ve artan oranl› ver- gi tarifesine göre vergi borcunun nas›l hesapland›¤›n› inceleyiniz.

145

SIRA S‹ZDE

(10)

VERG‹LEME ‹LKELER‹

Kamusal mal ve hizmetlerin adalet ve etkinlik ölçütlerine uygun olarak finansman›n›n sa¤lanmas› amac› ile gelifltirilen fayda, öde- me gücü ve ay›rma ilkesini aç›klamak.

Kamusal mal ve hizmetlerin etkinlik ve adalet ölçütlerine uygun biçimde finans- man›n›n sa¤lanmas›na yönelik olarak çeflitli vergileme ilkeleri gelifltirilmifltir. Bun- lardan fayda ilkesine göre, bireyler kamusal ve hizmetlerden elde ettikleri faydaya uygun bir biçimde vergilendirilmelidir. Daha yayg›n olarak uygulanan ödeme gü- cü ilkesine göre ise bireyler, kamusal mal ve hizmetlerden elde ettikleri faydaya göre de¤il, mali güçleriyle orant›l› bir biçimde vergilendirilmelidirler. Bu ilkelerden fayda ilkesi, kamu ekonomisinde etkinli¤in sa¤lanmas› yönünden önem tafl›rken, ödeme gücü ilkesi adaletin sa¤lanmas›nda önemli rol oynamaktad›r. Ayr›ca, emek gelirinin sermaye gelirlerine göre daha hafif vergilendirilmesi gerekti¤ine iliflkin ay›rma ilkesi de uzun zamandan beri savunulmaktad›r. Afla¤›da bu vergileme ilke- lerinin temel özellikleri, uygulama alanlar› ayr›nt›l› olarak incelenmektedir.

Fayda ‹lkesi

Fayda ilkesi, bireylerin kamu hizmetlerinden elde ettikleri faydan›n bedeline eflit vergi ödemeleri biçiminde tan›mlan›r. Fayda ilkesine göre, kamu hizmetlerinden az yarar sa¤layanlar daha az vergi öderlerken, daha çok fayda sa¤layanlar ise, da- ha çok vergi ödemek durumundad›rlar. Buna karfl›n, kamusal mal ve hizmetleri tüketmedikleri için, hiçbir yarar sa¤layamayanlar›n ise, vergi ödememeleri gerek- mektedir. Bu anlat›lan özelliklerine göre, fayda ilkesinin uygulanmas›yla, piyasa- da fiyat mekanizmas›n›n iflleyifli aras›nda herhangi bir fark bulunmamaktad›r.

Fayda ilkesi kamusal mal ve hizmetlerin d›fllama ilkesine tabi olanlar› için ge- çerli oldu¤undan, bütün vergi türlerine uygulanamaz. fiöyle ki, d›fllama ilkesine tabi kamusal mal ve hizmetler kolayca pazarlanabildiklerinden, tüketicilerin elde edecekleri fayda belli olmaktad›r. Buna karfl›n, d›fllayamama ilkesine tabi olan tam kamusal mal ve hizmetler için fayda ilkesi de¤il, ödeme gücü ilkesi uygulan- maktad›r. Örne¤in, savafla karfl› oldu¤u için savunma hizmetlerinden yararlanmak istemeyen bir kimsenin fayda ilkesine göre vergi ödememesi gerekmektedir. An- cak, savunma hizmetlerinin sunumu s›ras›nda d›fllama ilkesi uygulanamad›¤›ndan, bu birey ödeme gücü ilkesine uygun olarak savunma hizmetinin finansman›na kat›lmak zorundad›r. Devletin genellikle d›fllama ilkesinin uygulanamad›¤› kamu- sal mal ve hizmetler sunmas› nedeniyle, fayda ilkesinin uygulama alan› oldukça dard›r. Buna karfl›n, bu ilke ekonominin genelinde ve kamu sektöründe etkinli¤in sa¤lanmas› yönünden oldukça önemlidir. Çünkü, bu ilkeye göre finanse edilen bir çok mal ve hizmet piyasa ekonomisinde firmalar taraf›ndan temel girdi olarak kullan›lmaktad›r.

Fayda ‹lkesinin Tarihsel Geliflimi

Fayda ilkesi ilk kez daha 17 ve 18. yüzy›llarda Sosyal Kontrat yaklafl›m›n› formü- le eden Locke, Hobbes ve Rousseau gibi filozoflar taraf›ndan formüle edildi. On- lara göre vergi, devletin korumas› karfl›l›¤›nda bireylerin ödedikleri bir bedel ya da insanlar›n organize olmufl bir topluma girmeleri karfl›l›¤›nda ödemek zorunda kald›klar› bir bedeldir. Adam Smith ve onu etkileyen Bentham ise, devletin eko-

3

A M A Ç



Fayda ilkesi: Bireylerin kamu hizmetlerinden elde ettikleri faydaya göre vergi ödemelerini öngören vergileme ilkesidir.

(11)

nomiye kar›flmad›¤› bir ortamda fayda ilkesine göre al›nan vergileri, bireylerin el- de edecekleri refah›n bir bedeli olarak yorumlad›lar. John Stuart Mill ise, bu ilke- yi, bireylerin elde ettikleri bir fleyin faydas› ile eflit olan baflka bir fleyi (quid pro quid) takas etmeleri olarak formüle etti. Mill’e göre bireyler kamusal mal ve hiz- metlerin faydas›na eflit bir bedel ödemelidirler.

Fayda ilkesinin ekonomide etkinli¤i sa¤layan önemli bir faktör oldu¤u görüflü, 19. yüzy›lda ‹talyan ekonomistleri taraf›ndan da savunuldu. Bunlardan Italyan Pantaleoni, de Viti ve Mazzola ile Avusturyal› Sax kamu harcamalar›nda etkinli¤in sa¤lanmas›na iliflkin olarak fayda ilkesini yeniden yorumlad›lar. ‹sveçli Wicksel ise, bu ilkeden yararlanarak kamu harcamalar›nda etkinli¤in sa¤lanmas›yla ilgili önemli yorumlar yapt›.

Bu ilkenin günümüzdeki yorumu ise, Bowen, Lindhal ve Samuelson gibi eko- nomistler taraf›ndan, refah ekonomisiyle iliflki kurularak yap›ld›. Böylece, d›fllama ilkesine tabi olup da devlet taraf›ndan üretilen ve bölünebilir nitelikteki kamusal mal ve hizmetler için uygun çözümler ortaya konuldu. Bowen ortaya koydu¤u model ile kamu harcamalar›n›n vergi gelirleriyle f›nansman› aras›nda fayda ilkesi- ne uygun bir formülasyon gelifltirdi. Samuelson ise, Sosyal Refah yaklafl›m› ad› al- t›nda fayda ilkesini kamusal mal ve hizmetlere uygulayarak, adil gelir da¤›l›m› du- rumundan ortaya ç›kacak olan sapmalar› anlaml› bir biçimde aç›klad›.

Fayda ‹lkesi Vergileri

Uygulamada fayda ilkesine tabi olan vergileri, ödeme gücüne göre al›nan vergile- rin d›fl›nda kalan vergiler oluflturmaktad›r. Öte yandan, vergi olmamas›na karfl›n yerel yönetimlerin sunduklar› elektrik su, havagaz› ve toplu tafl›mac›l›k hizmetle- rine ödenilen fiyatlar da literatürde fayda ilkesine uygun vergi benzerleri ya da parafiskal gelirler olarak gösterilmektedir. Gerçekten, bu tür mal ve hizmetlerin bedeli piyasa koflullar›ndan daha çok kamuca saptanmaktad›r. Çünkü, bu tür mal- lar›n belli bir düzeyin üstünde tüketilmesi istenildi¤inden, bir tür kamusall›k özel- li¤i kazan›rlar. Parafiskal gelirlerin di¤er türleri ise resimler, ruhsatlar ve harçlar gi- bi fayda ilkesine göre al›nan bedellerdir. Bu say›lan türdeki vergi benzerleri ile ödenen bedeller aras›nda do¤rudan bir iliflki oldu¤undan fayda vergisinin örnek- leri olarak gösterilirler. Ancak, devlet bütçesindeki bu tür parafiskal gelirler önem- li bir paya sahip olmad›¤›ndan afla¤›da, fayda ilkesine göre al›nan dört önemli vergi türü aç›klanmaktad›r.

Fayda ilkesinin en önemli özelli¤i, elde edilen vergi gelirlerinin sadece belli hizmetlerin finansman› amac›yla kullan›lmas›d›r. fiöyle ki, fayda ilkesine göre al›- nan vergilerle tam kamusal mallar finanse edilmemektedir. Bu özelli¤i nedeniyle, fayda ilkesi kaynak ay›r›m›nda etkinli¤i kolayca sa¤layabilmektedir. Buna karfl›n ödeme gücüne uygun olarak al›nan vergiler ise, kaynak ay›r›m›nda etkinli¤i sa¤- lamazken, gelir da¤›l›m›n› iyilefltirmede daha etkindir. Çünkü, fayda ilkesine göre al›nan vergiler toplumsal yarar sa¤layan hizmetler yerine genellikle bireylere fay- da sa¤layan hizmetlerin finansman› için kullan›lmaktad›r. Afla¤›da bu vergiler aç›klanmaktad›r.

• Otomativ vergileri: Baz› geliflmifl ülkelerin uygulamalar›na göre, otomativ vergileri, fayda ilkesine göre al›nan tipik bir vergi türüdür. Tüketilen akar- yak›t ve otomobil büyüklü¤ü gibi kriterlerin otoyola olan talebi yans›tt›¤›

görüflüne dayan›larak bu vergiler al›nmaktad›r. Ço¤u kez silindir say›s› da fayda ilkesinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu kriterlere uy- gun olarak toplanan vergiler bir karayolu tröst fonunda toplanarak, karayo-

147

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

Parafiskal gelirler:

Bölünebilir nitelikte olmalar›na karfl›n, kamusall›k özelli¤i tafl›yan kamu hizmetlerinin sunumu karfl›l›¤›nda kamu yönetimlerinin elde ettikleri vergi ve benzeri gelirlerdir.

(12)

lu hizmetlerinin finansman›nda kullan›l›r. Böylece, kara yolu tröst fonunda toplanan fonlar›n baflka bir kamusal hizmetin finansman›nda kullan›lmas›

olana¤› bulunmamaktad›r.

• Gayrimenkul k›ymet art›fl› vergisi: Bu vergi, devletin ve yerel yönetimlerin sunduklar› hizmetler ya da yap›lan bir bay›nd›rl›k projesi nedeniyle de¤eri artan gayri menkullerin yükselen de¤erleri üzerinden al›nmaktad›r. Bu uy- gulamaya göre, devletin sundu¤u hizmetlerin d›flsall›klar› baz› bireylerin sa- hip olduklar› gayri menkullerin de¤erini art›rmaktad›r. De¤eri artan gayri menkuller üzerine konulan bu vergi, artan de¤ere eflit olacak biçimde uy- gulan›r. Buna göre, de¤eri daha çok artan gayri menkuller daha çok vergi- ye tabi tutulurken, de¤eri az artanlar ise daha düflük bir gayrimenkul k›y- met art›fl› vergisine ya da flerefiye vergisine tabi tutulur. Bu vergi uygulan- d›¤›nda spekülatif türdeki gayrimenkul kazançlar› önlenece¤inden, gelir da¤›l›m› iyilefltirilmektedir. Öte yandan, yine geliflmifl ülkelerdeki uygula- maya göre, gayrimenkul k›ymet art›fl› vergilerinden sa¤lanan gelir kentlerin güzellefltirilmesine yönelik projeleri finanse etmede kullan›ld›¤›ndan, kay- nak ay›r›m›nda etkinlik de sa¤lanmaktad›r.

• Çal›flanlar›n sosyal sigorta fonuna yapt›klar› katk›lar: Çal›flanlar›n sosyal sigorta fonunun finansman› için yapt›klar› katk›lar, fayda ilkesine göre al›- nan önemli bir vergi türüdür. Bilindi¤i gibi, çal›flanlar›n sosyal güvenlik hiz- metlerinden ileride emekli olduklar›nda elde edecekleri ç›karlar karfl›l›¤›n- da ödedikleri primler ya da aidatlar, tipik bir fayda ilkesi vergisidir. Ancak, sosyal güvenlik sisteminin geliflti¤i ülkelerde, devlet bu sisteme genelde ça- l›flanlardan daha fazla sosyal transferler biçiminde katk›da bulunmaktad›r.

Bu durumda, geliflmifl ülkelerde çal›flanlar›n elde edecekleri sa¤l›k hizmet- leri gibi ekstra hizmetler yönünden fayda ile prim aras›ndaki iliflki zay›fla- maktad›r. Buna karfl›n, ödenilen aidat ile emekli maafl› aras›nda kesin bir iliflki oldu¤unu söyleyebiliriz. Uygulamada çal›flmakta olanlar›n flimdiki emeklilerin finansman› için prim ödemeleri “pay as you go” yöntemine da- yand›¤›ndan, söz konusu iliflki daha da zay›flamaktad›r. ‹flverenlerin sosyal güvenlik hizmetlerinin finansman› için ödedikleri paylar ise, fayda ilkesi vergisi say›lmamaktad›r. Çünkü iflverenlerin, ödedikleri sosyal güvenlik ver- gileri ile belli bir sosyal güvenlik hizmetinden yarar sa¤lamalar› sözkonusu olmamakta, bu vergiler ödeme gücü ilkesine göre ödenmektedir.

• Kilise vergileri: Demokrasinin geliflti¤i geliflmifl ülkelerde, bizdeki uygula- man›n aksine, kilise üyelerinin, kilise vergisi ad› alt›nda ödedikleri vergiler- le finanse edilir. Bu tür bir vergileme ile bir ülkedeki farkl› din ve mezhep- ler aras›nda vergilemede adaleti bozucu antidemokratik uygulamalara da kolayca son verilebilmektedir. Böyle bir vergilemenin temelinde, inanmad›-

¤› için kiliseden bir fayda sa¤lamayan bireylerin zorunlu olarak ödenilen vergilemenin olumsuz etkilerinden kurtar›lmas› yatmaktad›r. Bu durumda, kilise örgütü bir dernek gibi de¤erlendirilerek, üyelerinin ödedikleri aidat- larla finanse edilmektedir. Baz› ülkelerde ise, devlet bu vergileri sadece ki- lise üyelerinden toplamada arac› olmakta olup, toplanan vergi gelirlerini ki- liselere vermektedir. Görülmektedir ki, geliflmifl ülkelerde devlet din hiz- metlerinin finansman›na ayr›ca katk›da bulunmamaktad›r. Böylece din hür- riyeti daha anlaml› bir biçimde ve kaynak ay›r›m›nda etkinli¤i sa¤layacak biçimde finanse edilmektedir.

(13)

Son y›llarda ülkemizde fayda ilkesine göre vergilendirilebilir e¤itim ve sa¤l›k gibi hizmetlerin serbestlefltirme (deregulation) yoluyla, fiyatlar karfl›l›¤›nda tüketi- cilere sat›lmas› biçiminde bir uygulama bafllat›lm›flt›r. Ne var ki, bu tür hizmetle- rin piyasa mekanizmas›na tabi tutulabilmesi için devletin düflük gelir gruplar›na transfer ödemeleri yaparak, bu tür mal ve hizmetleri talep edebilmeleri olana¤›n›n yarat›lmas› gerekmektedir. Örne¤in, düflük gelir grubundaki ailelerin çocuklar›n›n e¤itim hizmetlerinden yararlanabilmeleri için, ö¤rencilere verilen makbuzla okul ücretleri devlet taraf›ndan ödenilmelidir. E¤er, böyle bir uygulama yap›lmazsa, ka- musal mal ve hizmetlerin yayacaklar› potansiyel d›flsall›klar ortaya ç›kmayacakt›r.

Ödeme Gücü ‹lkesi

Fayda ilkesi ekonomide kaynak ay›r›m›nda etkinli¤in sa¤lanmas› amac›yla kulla- n›l›rken; ödeme gücü ilkesi, gelir da¤›l›m› adaletini sa¤lamak amac›yla kullan›l- maktad›r. Ödeme gücü ilkesine göre, bireyler sahip olduklar› mali olanaklar›na göre vergilendirirler. Düflük gelir grubundakiler daha az vergi öderlerken, yüksek gelir grubundakiler ise, daha fazla vergi ödeme durumundad›rlar. Ne var ki, fay- da ilkesine göre de, bireyler kamu hizmetleri için, uygulamada, gelir düzeylerine göre bir vergi öderler. Ancak, fayda ilkesinde gelir düzeyi düflük olanlar›n daha az mal ve hizmet talep etmeleri söz konusudur. Buna karfl›n, ödeme gücü ilkesi- ne göre ise, bireyler gelir düzeylerinden ba¤›ms›z olarak, eflit miktarda kamusal mal ve hizmet tüketme durumundad›rlar. Bu nedenle, kamusal mal ve hizmeti tü- ketmek istemeseler bile, yine de gelir düzeylerine ba¤l› olarak bir vergi ödeme zorunda kalmaktad›rlar.

Ödeme gücü ilkesinin uyguland›¤› vergi türlerine göre, bireylerin kamusal mal ve hizmetlerin maliyetine ne ölçüde kat›lacaklar› farkl› kriterlere göre saptanm›fl- t›r. Örne¤in, ödeme gücü ilkesinin en çok uyguland›¤› gelir vergisi uygulamas›n- da, genellikle artan oranl› tarifelere göre vergi al›nmaktad›r. Buna karfl›n, kurum- lar vergisi ve servet vergisi uygulamalar›nda ise, düz oranl› vergi tarifeleri uygula- n›r. Bu vergiler baz› ülkelerde artan oranl› tarifelerle de uygulanmaktad›r.

Ödeme gücü ilkesine göre al›nan vergiler genellikle, tam kamusal mal ve hiz- metlerin finansman› için kullan›l›rlar. Bu bak›mdan, bireyin kamusal mal ve hiz- metten bir fayda sa¤lay›p sa¤lamad›¤›n›n hiç bir önemi yoktur. Bu nedenle, öde- me gücü ilkesine uygun olarak al›nan vergiler zorunlu bir nitelik tafl›rlar.

Tarihsel Geliflimi

Ödeme gücü ilkesi fayda ilkesinden daha önce, çok say›da düflünür taraf›ndan önemle ele al›nd›. Bunlardan ‹talyan Guicciadini ödeme gücü ilkesini artan oran- l› vergilemenin bir gere¤i olarak formüle etmeye çal›flt›. Sonraki y›llarda ise, özel- likle sol görüfllü ekonomistler bu ilkeyi vergi adaletinin savunulmas›yla ilgili ola- rak ele ald›lar. Ayr›ca çok say›da filozof ödeme gücü ilkesini sosyal adaletin sa¤- lanmas› yönünden savundular. Örne¤in, kiliseden Bodin, hümanist Rausseau, ütopist Sismondi, liberal Mill ve Say ile New Deal’ci Roosvelt ödeme gücü ilkesi- nin sosyal adaleti sa¤laman›n bir gere¤i oldu¤unu vurgulad›lar. Bunlardan, John S. Mill, vergilemede eflitlik kavram›n› vergi ödemekle mükelleflerin katland›klar›

özveride eflitlik anlam›nda kullanm›flt›r. John Stuart Mill’in bu yaklafl›m› günümüz- de Pigou ve Dalton taraf›ndan, refah ekonomisinin ilkeleri yönünden de¤erlendi- rilerek daha da anlaml› bir biçimde yorumlanm›flt›r.

149

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

Ödeme gücü ilkesi:

Bireylerin kamusal mallar›n finansman›na gelir, tüketim ve servet düzeylerince belirlenen mali güçleriyle artan oranl› bir biçimde katk›da bulunmalar›n›

öngören vergileme ilkesidir.

(14)

Ödeme Gücünün Göstergesi

Ülkelerin içinde bulunduklar› ekonomik yap› ve kalk›nma sürecine ba¤l› olarak, ödeme gücü kriteri farkl› biçimlerde saptanm›flt›r. Örne¤in, tar›m toplumlar›nda ödeme gücünün dayana¤› olarak, sahip olunan arazi, ev ya da hayvan say›s› te- mel al›nm›flt›r. Buna karfl›n, endüstri toplumlar›nda ise, gelir, tüketim ve servet düzeyi ödeme gücünün göstergesi olarak kabul edilmifltir. Ça¤dafl geliflmifl top- lumlarda da gelir, servet ve tüketim düzeyinin her biri ödeme gücünün dayana¤›

olarak kabul edilmifltir. Gerçekten, bu üç unsuru birlikte vergi matrah›na sokma- dan vergilemede adaletin sa¤lanmas› olana¤› yok gibidir. Bu nedenle geliflmifl ül- kelerde vergi sisteminin temelini bireysel gelir, bireysel servet ve bireysel harca- ma vergilerinin oluflturmas› için yo¤un çabalar sarf edilmektedir. Her üç vergi tü- rünün matrah› saptan›rken, bireysel muafiyet ve istisnalar indirildikten sonra ver- gi matrah› bulunmaktad›r. Bu vergiler d›fl›nda kalan ancak ödeme gücü vergile- rinden di¤eri olan kurumlar vergisi ise, kurum kazançlar› üzerinden al›nmaktad›r.

Vergilemede Eflitlik ‹lkeleri

Vergilemede adaletin sa¤lanmas›nda artan oranl› vergi tarifesinin önemli bir rolü bulunmaktad›r. fiöyle ki, artan oranl› tarife uygulanarak, bir yandan gelir da¤›l›m›

iyilefltirilebilirken, di¤er taraftan ise, vergilemede adalet sa¤lanabilmektedir. Ne var ki, tek bafl›na artan oranl› vergi tarifesiyle bir ekonomide bu iki amaca birlik- te ulafl›labilmesi pek kolay olmayabilir. Çünkü, vergilemede yatay ve dikey eflitli-

¤in sa¤lanmas›na iliflkin bütün düzenlemelerin de yap›lmas› gerekir.

Vergilemede yatay eflitlik, ödeme gücü yönünden eflit durumda olanlar›n ayn› miktarda vergi ödemeleri olarak tan›mlanmaktad›r. Buna göre, ayn› düzeyde gelir elde eden vergi mükelleflerinin ayn› vergiyi ödemeleri gerekmektedir. Bu il- kenin geçerli olabilmesi için vergi matrah› gelirin bütün unsurlar›n› içerecek bi- çimde saptanmal›d›r. Örne¤in, gelirin parasal ya da parasal olmayan; maddi ya da maddi olmayan; gerçekleflmifl ya da gerçekleflmemifl olup olmad›¤›na bak›lmaks›- z›n, vergi matrah›na sokulmas› gerekmektedir. Böylece, gelir ekonomik anlamda tan›mland›ktan sonra, istisna ve muafiyetler yönünden de mükellefler aras›nda bir ay›r›m yap›lmamal›d›r.

Vergilemede dikey eflitlik, ödeme gücü yönünden farkl› durumda olanlar›n farkl› vergi ödemeleri olarak tan›mlanabilir. Di¤er bir deyiflle, farkl› düzeyde gelir elde eden vergi mükellefleri farkl› miktarda vergi ödemelidirler. Bu ilkeye göre, gelir düzeyi yüksek olan bir kimsenin gelir düzeyi daha düflük olan bir mükelle- fe göre daha fazla vergi ödemesi gerekmektedir.

Dikey eflitlik ilkesi de yatay eflitlik ilkesi gibi vergilemede adaletin sa¤lanmas›

yönünden son derece anlaml› görülebilir. Ne var ki, uygulamada daha az gelir el- de eden bir vergi mükellefi, daha çok gelir elde eden bir vergi mükellefine göre daha fazla vergi ödeyebilmektedir. Örne¤in, 500 milyar TL tutar›ndaki gelirinin ta- mam›n› devlet tahviline ya da hazine bonosuna yat›ran bir vergi mükellefi hiç ver- gi ödemezken, asgari ücretle çal›flan bir iflçi gelirinin önemli bir bölümünü çeflitli vergiler ad› alt›nda devlete ödemektedir. Benzer çarp›kl›k yatay eflitli¤in sa¤lan- mas› yönünden de ortaya ç›kabilmektedir. Örne¤in, ikisi de ayn› düzeyde gelir el- de eden iki mükelleften birisi vergisel teflvik önlemlerinden daha fazla yararlana- bildi¤inde, yatay eflitlik ilkesi kolayca bozulabilmektedir. Türk vergi sistemindeki bu tür örneklerin say›s› her y›l daha da artt›¤›ndan, gelir da¤›l›m› h›zla bozulmak- tad›r. Yatay eflitlik kamu sektöründeki uygulamalarla da bozulmaktad›r. Örne¤in, ayn› geliri elde ettikleri halde, birisi ucuz lojmanda oturan bir memur di¤er me-

Yatay eflitlik: Ödeme gücü yönünden benzer durumda olan vergi mükelleflerinin eflit vergi ödemelerini öngören eflitlik kural›d›r.

Dikey eflitlik: Ödeme gücü yönünden farkl› durumda olan vergi mükelleflerinin farkl› miktarda vergi ödemelerini öngören eflitlik kural›d›r.

(15)

mura göre reel anlamda daha az gelir vergisi ödemifl olmaktad›r. fiöyle ki, her iki memurun maafl› eflit oldu¤u halde, vergi sonras› harcanabilir gelirleri birbirinden farkl›d›r. fiöyle ki, kirada oturan memurun ödedi¤i kira ile lojman kiras› aras›nda- ki fark kadar, di¤er memurun net geliri artm›fl oldu¤undan, yatay eflitlik kural›n- dan sap›lm›fl olunmaktad›r.

Uygulamada yatay ve dikey eflitli¤i bozan durumlardan birisi de, varsay›lan gelir ile ilgili bulunmaktad›r. Örne¤in, bir çiftçi ailesinin tarlas›nda yetifltirdi¤i üründen yapt›¤› kendi tüketimi, ekonomik anlamada gelir say›lmas›na karfl›n, ver- gi yasalar›na göre gelir say›lmamaktad›r. Böylece, uygulamada vergilemede yatay ve dikey eflitlik ilkelerinden birlikte sap›lmaktad›r. Böyle bir adaletsizli¤i önlemek için, örne¤in ‹sveç’te evinde ev iflleri gören bir kad›n›n yapt›¤› hizmetlerin bedeli vergi matrah›ndan düflülerek, vergilemede adalet sa¤lanmaya çal›fl›lmaktad›r. fiöy- le ki, ev han›m›n›n yapt›¤› ev hizmetleri e¤er baflka bir hizmetçiye yapt›r›lsayd›

ödenecek olan ücret, vergi harcamas› say›larak vergiden düflülmektedir. Böylece gelir ve harcama emsal de¤erleriyle hesaplanarak, gelirin ekonomik tan›m›na yak- laflma olana¤› bulunmaktad›r. Bu anlat›lan biçimlerde gelir ekonomik anlamda ta- n›mlanmad›kça, artan oranl› tarifelerle vergilemede adaletin sa¤lanmas› olana¤›

oldukça azd›r.

Ülkemizde gelir bütün unsurlar›n› içerecek biçimde vergi matrah›na sokulma- d›¤› gibi, ayr›ca vergi kaçakç›l›¤› ve kay›t d›fl› ekonomi de son derece büyük bo- yutlara eriflmifltir. Öte yandan, afl›r› teflvik önlemleri, flirketlere tan›nan vergi har- camalar› ve yan ödeme indirimleri de hesaba kat›ld›¤›nda; vergilemede adaletin sa¤lanamad›¤› aç›kça görülmektedir. Bu nedenlerle, vergilemede adaletin sa¤la- nabilmesi için yukar›da aç›klanan ve uygulamadan kaynaklanan çarp›kl›klara ay- r›ca, kamu harcamalar› ve vergilerin yans›mas› gibi faktörler de eklenerek gelir, reel anlamda karfl›laflt›r›lmal›d›r.

Ay›rma ‹lkesi

Emek gelirinin sermaye gelirlerine göre daha hafif vergilendirilmesi gerekti¤ini ileri süren ay›rma ilkesi uzun zamandan beri savunulmaktad›r. Kamu ekonomi- si alan›nda ise, emek gelirleri sermaye gelirlerine göre daha zor elde edildi¤inden, vergilemede emek geliri lehine ay›r›m yap›lmas› görüflü benimsenmektedir. Çeflit- li ülke uygulamalar› aras›nda oldukça farkl›l›klar olmas›na karfl›n, bu ilke, ülkele- rin sosyal de¤er yarg›lar›na ba¤l› olarak özellikle 1980’li y›llardan önce oldukça önem kazanm›flt›r. Türkiye’de de ay›rma ilkesine iliflkin olarak yasal düzenleme- ler yap›lm›fl olmas›na karfl›n, uygulamada biçimsellikten öteye gidilememifltir.

Ay›rma ilkesi, yatay ve dikey eflitli¤in sa¤lanmas›na iliflkin vergileme ilkelerinin tek istisnas›d›r. Böyle bir istisnan›n amac›, emek geliri elde edenler lehine avantaj sa¤lamak için, sermaye gelirinin daha a¤›r bir biçimde vergilendirilmesidir. Böyle- ce, vergilemenin yatay ve dikey eflitlik ilkelerinden bilinçli bir biçimde sap›lmak- tad›r. Ancak, ülkelerin sosyal de¤er yarg›lar›n›n farkl›l›¤› nedeniyle ay›rma ilkesi farkl› biçimlerde uygulanm›flt›r. ‹lk kez 1907 y›l›nda ‹ngiltere’de uygulamaya ko- nulan ay›rma ilkesinin giderek bir çok ülkede yayg›nlaflm›fl olmas›na karfl›n lehin- de ve aleyhinde ileri sürülen birtak›m görüfller sözkonusudur. Örne¤in, vergile- mede adaletin sa¤lanmas›na önem veren ekonomistler, ay›rma ilkesini önemle desteklerken, vergilemede etkinli¤i savunan ekonomistler ise, bu ilkeye karfl› bir tutum sergilerler. Ne var ki, özellikle geliflmekte olan ülkelerde uygulanacak olan vergi politikas›n› genellikle üst gelir grubundaki sermayeyi temsil eden mükellef- ler belirledi¤inden, ay›rma ilkesinin uygulanmas› oldukça güçleflmektedir.

151

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

Ay›rma ilkesi: Elde edilmesi sermaye gelirine göre zah- metli olmas› nedeniyle emek gelirinin sermaye gelirlerine göre daha hafif

vergilendirilmesi gerekti¤ini ileri süren vergileme ilkesidir.

(16)

Ay›rma ilkesi, genellikle geliflmifl ülkelerde farkl›laflt›r›lm›fl oranlar biçiminde uygulan›r. 1970’li y›llardaki bu uygulamaya göre,örne¤in, ABD’nde üst gelir dilim- lerinde marjinal vergi oran› sermaye geliri sahipleri için % 72 olarak uygulan›rken, emek gelirleri için gelir düzeyi ne olursa olsun, en fazla % 50 olarak uygulanm›fl- t›r. Türkiye’de ise, 2002 y›l›nda farkl›laflt›r›lm›fl gelir vergisi oran› son gelir dilimi için, sermaye geliri sahiplerine, % 45, emek geliri sahiplerine ise % 40 oran›nda uygulan›rken; ilk gelir dilimi için emek geliri sahiplerine % 15, sermaye gelirine ise % 20 oran›nda uygulanmaktad›r. Ancak, asgari ücretin tamam›n›n vergiye tabi tutulmas› nedeniyle, söz konusu farkl›laflt›r›lm›fl gelir vergisi oranlar›n›n emek ge- liri yönünden olumlu etkisi son derece yüzeysel düzeyde kalmaktad›r.

ABD’ndeki baflka bir uygulamaya göre, emek gelirinin bir bölümü emek geliri indirimi ad› alt›nda vergi matrah›ndan indirilmifltir. Ne var ki, 1980’li y›llardaki vergi reformu ile bu uygulama yumuflat›lm›flt›r. Buna karfl›n, sermaye geliri lehine olan bütün teflvik önlemlerinin sa¤lad›¤› avantajlara karfl›, dengenin sa¤lanmas›

için, beyan edilen sermaye gelirinin % 21’i oran›nda matrah›n artt›r›lmas› biçimin- de en az vergi denilen bir uygulama getirilmifltir.

Ülkemizde, sermaye gelirinde devaml›l›k sa¤layan amortisman uygulamas›n›n emek geliri aleyhine yaratt›¤› önemli sak›ncay› gidermek için uygulanan özel in- dirim tutar› (2002 y›l›nda y›ll›k 360 milyon TL) sembolik düzeyde kalm›flt›r. Buna karfl›n, sermaye gelirleri olan hazine bonosu, devlet tahvili ve B tipi yat›r›m fon- lar› faiz gelirleri gibi unsurlar vergiya tabi tutulmamaktad›r. Öte yandan, uzun bir süre boyunca vergilendirilmemifl olan faiz gelirlerine iliflkin son y›llardaki vergi oran› ise, emek gelirinin ilk gelir dilimlerine uygulanan oranlar›n bile çok alt›nda kalmaktad›r. Faiz gelirinin önemli bir bölümü ise, örne¤in 2002 y›l›nda oldu¤u gi- bi, enflasyondan ar›nd›rma amac›yla % 53.3 oran›nda uygulanan yeniden de¤er- lendirme oran› nedeniyle vergilendirilmemektedir. Ayr›ca sermaye kazançlar›n›n da¤›t›lmad›¤› sürece vergilendirilmemesi, hiçbir ülkede uygulanmad›¤› biçimde % 100 oran›nda yat›r›m indirimi ve h›zland›r›lm›fl amortisman yöntemleri gibi, serma- ye geliri lehine uygulanan ayr›cal›klar nedeniyle, Türkiye’de ay›rma ilkesinin ter- sine uyguland›¤›n› bile söyleyebiliriz.Bunlara karfl›n, yukar›daki karfl›laflt›rmalar›- m›z, ABD’nin bile Türkiye’ye göre ay›rma ilkesini emek geliri lehine nas›l uygula- d›¤›n› göstermektedir. Ay›rma ilkesi, geliflmifl Avrupa ülkelerinde emek geliri lehi- ne daha da kapsaml› bir biçimde uygulanmaktad›r.

“Fayda ilkesi kamu ekonomisinde etkinli¤in sa¤lanmas› yönünden önem tafl›rken, ödeme gücü ilkesi adaletin sa¤lanmas›nda önemli rol oynamaktad›r” ifadesinden ne anl›yorsunuz?

ULUSLARARASI VERG‹ YAPISI VE VERG‹ YÜKÜ KARfiILAfiTIRMALARI

Geliflmifl ülkelerin vergi yap›s›n› ve vergi yükünü inceleyerek Türkiye’nin durumunu saptamak.

Uluslararas› düzeyde vergi yap›s› karfl›laflt›rmalar›nda ülkelerin kalk›nm›fll›k dü- zeyleri, kamu harcamalar›n›n bileflimi ve ulusal gelirin büyüklü¤ü gibi çeflitli fak- törler göz önünde bulundurulmal›d›r. Geliflmifl ülkelerde gelir, kurumlar ve servet vergilerinin konsolide bütçe gelirleri içindeki pay› % 40, tüketim vergilerinin kon- solide bütçe gelirleri içindeki pay› % 30, sosyal güvenlik vergilerinin pay› ise yine

SIRA S‹ZDE

4

A M A Ç



(17)

% 30 kadard›r. Böylece, geliflmifl ülkelerde dolays›z vergilerin toplam bütçe gelir- leri içindeki pay› % 70lere yaklafl›rken, tüketim vergilerinin pay› ise, % 30’lara ka- dar inmektedir. Türkiye’de ise dolayl› vergilerin toplam bütçe gelirlerine olan ora- n› 2001 y›l›nda, % 60, dolays›z vergi gelirlerinin ise % 40 oldu¤u görülmektedir.

Bu oran artmakta olan devlet borçlar›n›n finansman› sorunu nedeniyle, giderek h›zla dolayl› vergiler lehine yükselmektedir. Öte yandan, Türkiye’de uygulanmak- ta olan vergi sistemi ve vergi oranlar› giderek Avrupa Birli¤i ortalamas›na yaklafl- maktad›r. Ne var ki, ülkemizde vergi yap›s›n›n bozuklu¤u nedeniyle, vergi gelir- lerinde reel art›fl sa¤lanamamaktad›r. fiöyle ki, kay›t d›fl› ekonominin büyüklü¤ü- nün resmi ekonominin yar›s›na ulaflmas› nedeniyle, benzer vergi yap›s› uygulan- d›¤› halde, Avrupa Birli¤i ülkelerinin toplam vergi gelirlerinin oransal olarak yar›- s›ndan daha az bir vergi geliri elde edilebilmektedir.

Toplam vergi gelirlerinin ulusal gelire bölünmesiyle elde edilen ulusal vergi yükü karfl›laflt›rmalar› yönünden ise, yine farkl› bir vergi yap›s› ile karfl›lafl›lmakta- d›r. Geliflmifl AB ülkelerinde vergi gelirlerinin ulusal gelire oran› ortalama genel- de % 45 iken bu oran ülkemizde % 20 dolaylar›ndad›r.

Uluslararas› vergi yükü karfl›laflt›rmalar›n›n yer ald›¤› Tablo 9.2, seçilmifl gelifl- mifl ülkelerdeki ortalama vergi yükünün düzenli bir art›fl trendine ba¤l› olarak na- s›l yükseldi¤ini göstermektedir:

Kamu ekonomisinin fonksiyonlar› ile vergi yükü ve kamu harcamalar›n›n bü- yüklü¤ü aras›ndaki iliflkileri konu alan araflt›rmalara göre, bir ülkenin sosyoeko- nomik geliflmifllik düzeyi ile toplam vergi yükü aras›nda yak›n bir iliflki oldu¤u görülmektedir. Tablo 9.2’ye göre, vergi yükü en yüksek olan ‹skandinavya ülke- lerinin yüksek refah düzeyleri aras›nda oldukça yak›n bir iliflki oldu¤unu söyle- yebiliriz. fiöyle ki, vergi gelirlerinin yüksekli¤i nedeniyle bu ülkeler sosyoekono- mik nitelikli alt yap›lar›n› kolayca oluflturabilmifllerdir. Buna karfl›n, toplam ver- gi yükünün düflük oldu¤u ABD ise, gelir da¤›l›m› yönünden en kötü durum-

153

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri

Tablo 9.2: De¤iflik Ülkelerin Vergi Yükü Karfl›laflt›r›lmalar›

Kaynak: Europe in Figures, The Economist, London, 2000.

Ülke Ad› 1977 1984 1991 2000

Avusturya 39.1 42.4 42.1 47.5

Belçika 43.8 47.4 44.9 49.8

Danimarka 41.9 47.6 48.3 56.4

Finlandiya 38.2 35.6 37.3 50.4

Fransa 38.7 44.5 44.2 49.6

Almanya 38.2 37.6 39.2 45.6

Yunanistan 28.5 34.9 38.3 47.1

‹talya 27.4 34.9 39.7 45.9

Hollanda 43.0 43.9 47.0 42.8

Norveç 47.3 45.8 47.1 50.3

Portekiz 27.4 32.2 35.6 41.3

‹spanya 21.4 28.8 34.7 37.1

‹sveç 50.2 50.0 53.2 58.5

‹ngiltere 34.7 37.8 36.0 40.3

ABD 29.0 28.0 29.8 34.3

AB (15) 35.8 39.8 41.2 45.2

OECD 36.3 38.5 40.4 41.2

Türkiye 21.7 17.3 29.3 32.0

(18)

dad›r. Öte yandan, Avrupa Birli¤ine girdikten sonra vergi yükleri de artan Yunanis- tan, Portekiz ve ‹spanya’n›n birey bafl›na düflen ulusal gelirleri de h›zla artm›fl bulunmaktad›r.

2000’li y›llarda Türkiye’nin vergi yükünde afl›r› art›fl›n oldu¤u görülmektedir.

Ancak bu art›fl do¤rudan do¤ruya dolayl› vergilerdeki anormal art›fllardan kaynak- land›¤›ndan, vengi yap›s›n› tersine çevirmifltir. Sözkonusu vergi yükü art›fl› devlet borçlar›n›n finansman› sorunu nedeniyle ortaya ç›kt›¤›ndan, geliflmifl ülkelerde ol- du¤u gibi sosyal ve ekonomik alt yap›n›n oluflturulmas›na kanalize edilememifltir.

Böylece, dolayl› vergiler artt›kça refah düzeyi de h›zla düflerek, ekonomik kriz ve yoksullaflma olgular› yaflanmaya bafllanm›flt›r.

Geliflmifl ve geliflmekte olan ülkelerin vergi yap›lar›n›n farkl› olduklar› ifade edilmek- tedir. Bu farkl›l›klar nelerdir? Nas›l bir sonuç do¤urmaktad›r?

SIRA S‹ZDE

M‹LL, John Stuart (1806 - 1875)

F

elsefe, mant›k, politik felsefe ve politik iktisat alanlar›nda birçok önemli eserler veren, ünlü ‹ngiliz iktisatç› ve felsefeci. Ricardo’nun ekonomik görüfllerini devam ettiren Mill’in en önemli eseri Politik ‹ktisad›n ‹lkeleri’dir (Principles of Political Economy).

(19)

Özet

Kamusal mal ve hizmetlerin finansman›nda kullan›lan vergi gelirleri ile ticari gelirler, yö- netsel gelirler ve borçlanma gibi vergi d›fl› gelir- leri tan›mlamak.

Kamusal mal ve hizmetlerin finasman› kamu gelir- leriyle karfl›lanmaktad›r. Kamu gelirleri, baflta birey- sel gelir, kurumlar, tüketim, katma de¤er, bireysel ve genel servet vergileri v.b gibi vergi gelirlerinden oluflmaktad›r. Ayr›ca, devletin ekonomik kurulufl- lar›n›n ürünlerinin sat›fl›ndan elde edilen ticari ge- lirler ile lisanslar, ruhsatnameler, para cezalar›, fle- refiyeler v.b gibi yönetsel gelirleri de sözkonusu- dur. Ancak, e¤er kamu gelirleri kamu harcamalar›- n›n tamam›n› finanse etmeye yetmezse aradaki fark borçlanma ile karfl›lanmaktad›r.

Vergileme ile ilgili kavramlar› ekonomik özellikleri- ni vurgulayarak tan›mlamak.

Vergi taban› ya da matrah› verginin üzerinden al›n- d›¤› nesnedir. Vergi oran› birim matrah üzerinden al›nan verginin gelire olan oran›d›r.

Ulusal vergi yükü, toplam vergi gelirinin ulusal ge- lire bölünmesi ile elde edilen orand›r.

Verginin gelir esnekli¤i, vergi gelirindeki de¤iflme oran›n›n gelir düzeyindeki de¤iflme oran›na bölün- mesiyle bulunan de¤erdir.

Marjinal vergi e¤ilimi, vergi gelirlerindeki de¤iflme- nin gelir matrah›ndaki de¤iflmeye olan oran›d›r.

Kamusal mal ve hizmetlerin adalet ve etkinlik öl- çütlerine uygun olarak finansman›n›n sa¤lanma- s› amac› ile gelifltirilen fayda, ödeme gücü ve ay›rma ilkelerini aç›klamak.

Fayda ilkesine göre, bireyler kamu hizmetlerinden elde ettikleri faydaya göre vergi ödemelidirler. Oto- motiv ve gayrimenkul k›ymet art›fl› vergileri, çal›- flanlar›n sosyal güvenlik hizmetlerinin finansman›- na yapt›klar› katk› paylar› tipik birer fayda vergisi örnekleridir.

Gelir, kurumlar, servet ve özel tüketim vergileri ise, ödeme gücü ilkesine uygun olarak al›nan ver- giler olup, gelir da¤›l›m›nda adaleti sa¤lamada et- kin birer araç olarak kullan›labilirler. Ödeme gücü yönünden adaletin sa¤lanabilmesi için iki temel ilke uygulanmaktad›r. Yatay eflitlik ilkesine göre, ödeme gücü yönünden ayn› durumda olanlar›n eflit vergi ödemeleri, dikey eflitlik ilkesine göre ise, öde- me gücü yönünden de¤iflik durumda olanlar›n fark- l› miktarda vergi ödemeleri gerekmektedir.

Ay›rma ilkesine göre ise, emek gelirinin elde edil- mesi sermaye gelirine göre son derece güç oldu-

¤undan, emek gelirlerinin sermaya gelirlerine göre daha az vergilendirilmesi gerekmektedir.

Geliflmifl ülkelerin vergi yap›s›n› ve vergi yükünü inceleyerek Türkiye’nin durumunu saptamak.

Uluslararas› düzeyde vergi yap›s› karfl›laflt›rmala- r›nda ülkelerin kalk›nm›fll›k düzeyleri, kamu harca- malar›n›n bileflimi ve ulusal gelirin büyüklü¤ü gibi çeflitli faktörler göz önünde bulundurulmal›d›r.

Geliflmifl ülkelerde gelir, kurumlar ve servet vergi- lerinin konsolide bütçe gelirleri içindeki pay› % 40, tüketim vergilerinin konsolide bütçe içindeki pay›

ise % 30, sosyal güvenlik vergilerinin pay› ise yine

% 30 kadard›r. Böylece, geliflmifl ülkelerde dolay- s›z vergilerin toplam bütçe gelirleri içindeki pay› % 70’lere yaklafl›rken, tüketim vergilerinin pay› % 30’lara kadar inmektedir. Türkiye’de ise 2001 y›l›nda dolayl› vergilerin toplam bütçe gelirlerine olan ora- n›n % 60, dolays›z vergi gelirlerinin ise % 40 oldu-

¤u görülmektedir.

Toplam vergi gelirlerinin ulusal gelire bölünmesiy- le elde edilen ulusal vergi yükü karfl›laflt›rmalar›

yönünden ise, yine farkl› bir vergi yap›s› ile karfl›- lafl›lmaktad›r. Geliflmifl AB ülkelerinde vergi gelir- lerinin ulusal gelire oran› ortalama % 45 iken, bu oran ülkemizde % 20 dolaylar›ndad›r.

Ünite 9 - Kamu Gelirleri ve Vergileme ‹lkeleri 155

1

A M A Ç



2

A M A Ç



3

A M A Ç



4

A M A Ç



Referanslar

Benzer Belgeler

Dünya Sağlık Örgütü'nün 2007 raporu ise küçük çaplı salgınların yol açtığı endişe ve felaketlerden çok daha önemli ve geni ş kapsamlı bir tehdit konusunda

İhaleye teklif verecek konsorsiyumların bünyesinde nükleer santral işletmeciliği deneyimi olan şirket veya şirketlerin bulunması; ya da bu tür şirketlerle anlaşma

2020 yılı bütçesinde öngörülen Bütçe Giderlerinin Ocak-Haziran Dönemi gerçekleşmelerine göre Temmuz-Aralık Döneminde başlangıçta öngörülen Bütçe

Mevcut ortak elektronik haberleşme altyapı tesisini kullanacak olan işletmeci öncelikle ilgili tarife pozu referans alınarak hesaplanacak Altyapı Katılım Bedelini

1/1/2006 tarihinden itibaren iktisap edilen menkul kıymetler ve diNer sermaye piyasası araçlarının (her nevi tahvil ve bonoda 1/1/2006 tarihinden itibaren ihraç edilenlerin)

Kavramlar: Devletin Mali Faaliyetleri ve Finansman Teknikleri, Kamu Gelirlerinin Tanımı, Kapsamı ve Niteliği, Kamu Gelirleri-Devlet Gelirleri Ayrımı, Kamu

- Dar anlamda vergiler devletin ya da devredilmiş vergilendirme yetkisine sahip kamu kurumlarının kamu hizmetlerinin finansmanında kullanılmak üzere bireylerden aldığı

Devletin bir tüzel kişi (kamu tüzel kişisi) olarak sahip olduğu fiil ehliyetine (medeni hakları kullanma ehliyeti) dayanarak özel kişiler ile eşit konumda ve