Ömar Hayyam ve
tasavvuf batisi
Yazan: ULUNAY
Geçen
gün eski dostum O»*man Cemal K aygılı, Ahm et Hâ- j şün hakkında yazdığım bir ma* kalede H ayyam ’ı m utasavvıf o- larak gösterdiğimden dolayı bana târiz ediyor, ön ce H ay- yam ’m tasavvufla, rübaîlerinin de rümuzla hiçbir alâkası yok- muş. Bu büyük şair eserlerimle doğrudan doğruya m ey ve mah- bubu terennüm eden bir kalen- j derdir; felsefesi falan da yok
tur. M ey dediği zaman bildiği miz pıraık, mahbub dediği za man da bildiğimiz canandır. Bu zihniyete çok tesadüf edilmiş tir. Bundan yirm i dört sene ev vel Konyada ikamete memur olduğum sırada H alit Fahri Q- zansoy da Konya lisesine edebi yat muallimi tayin edilm işti Genç şair o zaman Ziya Gök Alpin başmda bulunduğu “ Yeni Mecmua,, ya her hafta bir ma kale gönderiyor v e ekseriya e- debî yazılarım da bana okuyor- ; du. Makalelerinden birinde (Fu
zulî) den, tasavvuftan bahsedi y o r ve şairin riimuz ile hiç alâ kası ohnadtğmı, hocasının kızı na âşık olduğundan dolayı bu yanık şiiri yazdığım iddia edi yordu. Fikrinde bir intibah hu sule getirmek için çok uğraş tım. Evim e kadar giderek Fu- zu,: divanım getirdim ; bazı şiir lerini -aklım erdiği kadar - tah lil ederek anlatmağa çalıştım. Sureta bana hak verir gibi gö ründü. Fakat buna rağmen ma kale yine o zamanki Yeni Mec muada neşrolundu. Bugünkü ol gun HaHt Fahrinin Türklerin büyük mistik şairi hakkında şimdi ne düşündüğünü anlamak isterim.
İkinci misali şu meşhur A fro - dit davasında müdafaa mevkiin de bulunan genç bir meslekta şımda gördüm.
Esat Mahmut Karakurt mü- dafaanamesini okurken sapdığı misaller arasında (N edim ) in hammâmiyesini en basit, en mad
i dî ve en çıplak bir görüşle mu
hakeme ediyordu. Ondaki ru muzu hiç de anlamamıştı. O ka dar anlamamıştı ki tasavvufta “ hammam,, iıı
ne
demek oldu ğunu, “ dîde,. niıı “ hâb„ den “ bîdâr,, olmasının ne mâna ifa de ettiğini, medhettiği mahbub- da asıl hedefin ne olduğunu ne düşünmüş, ne aramış, ne de sormuştu.O da böyle geçti g/ttı.
B ir iki gün evvel Osman Ce mal Kaygılının fik ri de ‘Hay- yam „ bahsinde buna üçüncü bir misal teşkil ediyor.
Hayyam, L â edriyyûun ve ray biyyûn felsefesine sâliktir. Bun lar (vahdeti vücut) felsefesinin şubeleridir. Hayyam m bütün rübaîlerinde yalnız tasavvuf a- ranmaz. Tasavvufa temas etmi- yenler de mevcut olabilir. Za ten bu riibaîlere taklitler de ka rışmıştır. Erbabı halislerini sah- terlerinden pek güzel ayırdede- bilirler.
H ayyam ’m rübaîlerinin bizde henüz terceme edilmediğini id dia edebilirim. Yapılan terce- meler nâkıs hattâ yanlıştır. O s man Cemalin ihticac eylediği tercemelerden Hüseyin Rıfatm - kiler dahi çok sağlam değildir Bu tercemeler rübaî vezninde yapılmadığı gibi vezin, kafiye zarureti için çok defa meâlen yapılmıştır. Halbuki Hayyam fik ir kadar kelimenin ruhunu da gözetmiştir. Büyük mistik’in dört mısraa sığdırdığı en basit bir fikrin nazmen kelime beke- lime ayni vezinle ifadesi imkân sız olduğu için ben manzum ter- cemeleri zaten ihtiyatla telâkki ederim. Hayyam, ancak nesirle terceme edilebilir. Osman Cema lin ,içinde tasavvuf şemmesi görmediği rübailere karşı - mü- saadetlerile- ben de şu rübaîyi kaydediyorum :
Der çeşmi muhakkıkatı çi zibâ vm çi zişt Menzilgehi âşıkan çi dumlı e
b ah is
Puşıydeni bidîtân çi atlas çi pata.-Ziri seri âşıkan çi ImUû i-ü çi
hişt (Muhakkıkiarm nazarında ha güzel, ha çirkin. Aşıkların men zil yerinde ha cennet, ha cehen nem. Gönülsüzlerin kisveleri h;; atlas, ha paçavra. Âşıkların bat larınm altında da ha yastık ha kerpiç olmuş hepsi birdir.)
• * •
Bundan çok seneler evvel Si
nopta bulunduğumuz zamar
Osman Cemal, delişmen bir ho
(Sonu sayfa 5 siftun 7 Ue
Taha Toros Arşivi