• Sonuç bulunamadı

ve SU YAPILARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ve SU YAPILARI"

Copied!
149
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Yayını

EKİM - ARALIK 2015 SAYI 70

SU YAPILARI Dosya:

İTÜ’LÜ

SÜLEYMAN DEMİREL

ve

Prof. Dr. Veysel Eroğlu Y. Müh. Dursun Yıldız Y. Müh. Ali Rıza Diniz Prof. Dr. İlhan Avcı Prof. Dr. Atıl Bulu Müh. B. Allı, Müh. C. Karaca, Dr. H. Dulkadiroğlu,

Prof. Dr. S. Sözen, Prof. Dr. D. Orhon Prof. Dr. Mehmet Özdoğan Prof. Dr. Ünal Öziş Prof. Dr. Derya Maktav Prof. Dr. Doğan Altınbilek Prof. Dr. Ayla Ödekan Prof. Dr. Naci Görür Metin Tükenmez

Recai Kutan Nurettin Koçak A. Nihat Gökyiğit Tuğrul Erkin Çetin Gül

Mustafa Özcan Ültanır Esat Kıratlıoğlu Necmettin Cevheri

Feyyaz Berker Ergün Toğrol Şevket Demirel Akad Çukurova Müfit Kulen Akif Özkaldı Aylin Cesur DEMİREl’İ ANlATıYORlAR:

Şarık Tara Erol Üçer Feyyaz Nemlioğlu Turan Alpdemir Olcay Ünver İdris Yamantürk Bülent Tanla Yüksel Erimtan

C M Y CM MY CY CMY K

(2)
(3)

Türkiye’nin Su Politikası: Suyun Ekonomi Politiği Prof. Dr. Veysel Eroğlu

Su Politikaları ve Sürdürülebilir Su Yönetimi Y. Müh. (İnş.) Dursun Yıldız

DSİ: Suya Atılan İmza Y. Müh. Ali Rıza Diniz

Türkiye’deki Hidroelektrik Potansiyelin Değerlendirme Süreci ve Sonuçları Prof. Dr. İlhan AVCI

Hidroelektrik Santrallerin Önemi ve Gerekliliği Prof. Dr. Atıl BULU

Hidroelektrik Santralların Çevresel Boyutu

Müh. Buşra Allı, Müh. Cansu Karaca, Dr. Hakan Dulkadiroğlu, Prof. Dr. Seval Sözen, Prof. Dr. Derin Orhon

Barajlar ve Arkeoloji Prof. Dr. Mehmet Özdoğan

Tarihi Su Yapıları Açısından Türkiye’nin Dünyadaki Önemi Prof. Dr. - Müh. Ünal Öziş

Uzay Teknolojileri ve Yüzey Arkeolojisi Entegrasyonu ile Eski İstanbul’un Roma ve Bizans Su İkmal Hattının Araştırılması

Prof. Dr. Derya Maktav

Mühendislik, Ekonomik ve Sosyal Boyutlarıyla:

Bir Kalkınma Projesi Olarak GAP Prof. Dr. Doğan Altınbilek

İTÜ'lü Süleyman Demirel Demirel'i Anlatıyorlar

Algı-Bilinç-Kültür-Bilgi: Üç Başyapıt Prof. Dr. Ayla Ödekan

1999 Yalova ve Düzce Depremlerinden 16 Yıl Sonra Beklenen Prof. Dr. Naci Görür

Teknokent Dosyası

İTÜ’den Haberler

İTÜ Vakfı’ndan Haberler

Yayınlar

Spor

Briç

EKİM-ARALIK 2015 | SAYI 70

...

12 18 22 28 34 38 43

52 56 49

60 84 109 115 117 120 137 138 144 147

İmtiyaz Sahibi:

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca

Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan

Kenan Çolpan Hatice Yazıcı Şahinli Kenan Mete

Yazı İşleri Müdürü:

Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü:

Kenan Mete

Reklam ve Halkla İlişkiler:

Fahri Sarrafoğlu Grafik Uygulama:

Murat Beşiktaş Katkıda Bulunanlar:

Osman Keskin, Altan Bal, Dr. Aylin Cesur, Müh. Çetin Gül, Gizem Çinik

Yönetim Yeri:

İTÜ Vakfı Merkezi

İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL

Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33

Baskı:

Azra Matbaacılık

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1. Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL

Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27 Yayın Türü:

Yaygın, Süreli

E-posta: basin@ituvakif.org.tr www.ituvakif.org.tr

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.

Dergiyi ve Yayın Kurulu'nu bağlayıcı nitelik taşımaz.

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.

VAKFI DERGİSİ

Marmara Depremi

Fotoğraf:

Keban Barajı

(4)
(5)

İTÜ Vakfı Yayınları Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları

İtuyayinlari.com.tr Online Sipariş: www.1773itu.com Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05

ituvakif@ituvakif.org.tr

“Yunus 2005

Nadi Sosyal Bilimler Araştırması”

Ödülü

Sedat Çetintaş

Yazar: Prof. Dr. Ayla Ödekan ISBN: 975-561-252-1 Basım Yılı: 2004 Boyutlar: 27 x 39 cm

Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölöve föyleri.

Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü ile beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet aydını. O, Selçuklu dönemi ile Erken ve Klasik Dönem

Osmanlı mimarlığı tutkunu bir ‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş, anıtsal yapıtları çizimleriyle günümüze taşımakla kalmamış, yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlılığı sürekli diri tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak. Amacı doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölöve ve restitüsyon üretmiş.

Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş’ın bu arşivde yer alan yapıtlarını toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı ve araştırmaya açmayı hedefliyor. Buna ek olarak, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş’ı yazılarından da okuyarak

‘ülkügider’liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı veriyor. Bu nedenle, kitapta yazar sık sık Çetintaş’ın kendi anlatımlarına yer veriyor. Böylece kendi sözcük ve anlatım dilini okuyucuyla paylaşarak Çetintaş’ın özellikle eski yapıları koruma konusundaki savaşçı kişiliğini açığa çıkarıyor. ‘Sedat Çetintaş’ın inanılmaz rölöveleri karşısısnda insan şaşırıyor.

Şaşırmamız rölövelerin insan emeğinin ürünleri oluşundan.

Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı içinde olduğumuz günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geliyor’ diyor, Prof. Dr. Ayla Ödekan.

(6)
(7)

İTÜ Vakfı Yayınları Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları

İtuyayinlari.com.tr Online Sipariş: www.1773itu.com Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05

ituvakif@ituvakif.org.tr Özel Fiyatı: 35 TL

YENİ

Cisimlerin Mukavemeti

Yenilenmiş 9. Baskı Çıktı…

Prof. Dr. Mustafa İnan

İTÜ Vakfı Yayınları ISBN: 978-975-7463-05-4 618 sayfa, 16.5x23.5 cm Şubat 2015

İTÜ Vakfı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof.

Dr. Mustafa İnan’ın İTÜ’ye ve Türkiye’de mühendislik dünyasına son armağanı olan CİSİMLERİN MUKAVEMETİ kitabının 9. Baskısını yayımlamaktan dolayı onur duymaktadır.

İlk baskısı 1967 yılında yapılan ve tüm mühendislik dallarının temel dersleri arasında yer alan “mukavemet” konusundaki bu eserin, gerek öğrencilerin ve gerekse mühendislerin göstermiş olduğu ilgi ile aranılırlığı gün geçtikçe artmıştır. Konuları ele alışı ve işleyişi açısından alanındaki yeri tartışılmaz olan bu eserin, öğrenci açısından tek kullanım zorluğu yazım dili idi. Doğal olarak 1960’ların “Türkçesi” ile günümüz Türkçesi arasındaki farklar öğrenciyi zorlamaya başladığı için bu baskıda kitabın bütünlüğü bozulmadan diline günümüz Türkçesi uyarlandı ve buna ek olarak birim sistemi bugün uluslararası birim sistemi olarak kabul edilen (SI) sistemine çevrildi. Bundan sonraki baskılarında son yıllarda “mukavemet” dersi kapsamına alınan birkaç konuyu daha katarak ve uygulamaları çoğaltarak bu eseri iki cilt halinde basmayı tasarlıyoruz. Dileğimiz Mustafa Hoca’nın dileği olan, bu kitabın tüm mühendislere ve mühendislik öğrencilerine ışık tutması ve yol gösterici olmasıdır.

Mustafa İnan, akademik hayatı boyunca yayınlamış olduğu makale, bildiri ve kitaplar ile birlikte İTÜ’de mühendislik alanında doktora çalışmalarını başlatmış ve çok sayıda doktora öğrencisi yetiştirmiştir.

Bugün mekanik dalındaki çalışmaları ile tüm bilim dünyasında tanınan bilim insanları yetiştiren Mustafa İnan’a bu çalışmaları nedeniyle vefatının ardında TÜBİTAK tarafından “HİZMET ÖDÜLÜ” verilmiştir.

Bilimsel yaşamının yanı sıra, edebiyattan sanat ve müziğe, tarihten dilbilgisine kadar geniş bir alanı kapsayan genel kültürü ve bu konuda verdiği çeşitli konferanslarla Prof.Dr. Mustafa İnan’ın ünü bilim alanının dışına da taşmıştır. Tüm yaşamı ve başarıları ile gençlere yüreklendirici örnek olması için TÜBİTAK, Mustafa İnan’ın vefatının ardından yaşamının roman şeklinde yazılması için bir proje önermiştir. Bu proje Prof. Dr. Mustafa İnan’ın eşi Prof.Dr Jale İnan’ın yürütücülüğünde, usta yazarımız Oğuz Atay’ın kalemi ile gerçekleştirilmiş ve “Bir Bilim Adamının Romanı, Mustafa İnan” adı altında basılarak yıllar boyu gençlere yol gösteren bir eser olmuştur.

(8)
(9)

Merkez : Ayazağa Kampüsü İTÜ Merkezi Derslik Binası giriş katı Maslak 212 276 58 92 İTÜ Vakfı kuruluşu olan

(10)

İÇeRİk: İTÜ Vakfı Dergisi her sayıda özel bir "Dosya Konusu"nun yanısıra, özgün bilimsel makale, araştırma yazıları ve derlemelere;

İTÜ’deki tüm disiplinler ve disiplinlerarası konularda güncel bilimsel makalelere;

bilimsel ve teknolojik gelişmeler ve yeniliklerle ilgili haberlere; İTÜ öğretim elemanlarının akademik başarı, yenilikçi proje ve buluş, yayın haberlerine ilişkin metin ve görsel malzeme katkılarına açıktır.

Yazı BoYutu: İTÜ Vakfı Dergisi’ne gönderilecek makaleler 4 sayfa; 1850 sözcük (15 bin karakter) sınırını aşmamalıdır. Dipnotlar ve kaynaklar bu sınırlamaya dahildir.

Metİn YazıM ÖzellİkleRİ: Dergiye gönderilecek metin, Microsoft Word programıyla yazılmalı, yazıda 12 punto boyutu kullanılmalı, yazı karakteri olarak Times New Roman veya Arial tercih edilmelidir.

GÖRSel MalzeMe: Gönderilen yazıda kullanılacak fotoğraf, şekil, tablo vb. görsel malzemenin sayısı

makaleler için 5’i, haberler için 1’i aşmamalıdır. Görsel malzeme, kesinlikle metin içine yerleştirilmemeli, ayrıca iletilmelidir. Renkli, siyah-beyaz fotoğraf görsel gönderilebilir. Görsel malzemenin dijital imaj dosyası olarak JPG, TIFF, PSD formatlarında sunulmalı ve

çözünürlükleri 300 DPI’dan düşük olmamalıdır.

YazaR İSMİ: Gönderilen makale, haber vb. metinlerde yazar ismi, unvanı ve çalıştığı kurum/görevi belirtilmelidir.

Metİn Başlığı:

Makalelerde başlık bulunmalıdır.

Dİpnot: Dipnotlar sayfa altında değil, metnin sonunda yer almalıdır. Metin içinde dipnot göndermeleri yer alacaksa, sıra numarası ile belirtilmeli ve metin sonunda da aynı sıra numarası ile yazılmalıdır.

kaYnaklaR: Metin sonunda yer almalı ve sıra numarası verilmelidir. Metin içinde kaynaklara gönderme varsa, parantez içinde gösterilmelidir. Kaynakça yazım düzeni; yazar soyadı, adı, basım tarihi, yayın adı, çevirmen adı-soyadı, yayınevi, basım yeri şeklinde olmalıdır.

Metin ve görsel malzeme elektronik ortamda e-posta ile veya CD’ye kayıtlı olarak, aşağıdaki iletişim adresimize gönderilmelidir.

hyazici@ituvakif.org.tr veya basin@ituvakif.org.tr tel. 0212 291 34 75 – 230 73 71

EĞİTİM

Doç. Dr. Selçuk Şirin Prof. Dr. Emine Erktin Prof. Dr. Güngör Evren Prof. Dr. Gülsün Sağlamer Prof. Dr. Lerzan Özkale Prof. Dr. Mehmet Karaca Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu Prof. Dr. Ergün Toğrol Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok Bülent Yalazı Zeynep Afşeören Mevlude Bakır İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı

Yayını NİSAN - HAZİRAN 2015 SAYI 68

5 kıtada 60 ülkeye yayılan ihracatı ve ABD’deki üretimiyle

globalleşen bir yıldız

Bakır İhracatında Lideriz.

Sarkuysan, 2014 yılında da İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri tarafından verilen “İhracatın Yıldızları Ödülleri”nde “Bakır Teller ve Örme Halatlar İhracatı”

kategorisinde 1. sırada yer aldı.

www.sarkuysan.com

Şirketler Topluluğumuz

(11)

Sevgili Okurlar,

70. sayımızın, aramızdan ayrılan Sayın Süleyman Demirel’e ithaf edileceğini bir önceki sayımızda bildirmiştik. Dergimizin kapak dosyasının Su Yapıları olarak belirlenmesi, Türkiye’de su yapıları deyince ilk akla gelen kişinin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demi- rel'in olması çok doğal bir yaklaşım oldu.

Sayın Demirel’in bir İTÜ mezunu olarak üniversitemizle ilişkisini hiç kesmemiş olması ve üniversitenin gelişmesindeki katkıları saygıyla karşılanmaktadır. Kapak dosyasını “Su Yapıları ve İTÜ’lü Süleyman Demirel” başlığı ile adlandırarak, ona teşekkürlerimizi sunmak istedik. Okul arkadaşları, aile bireyleri, dostları tarafın- dan gönderilen yazılar onun çeşitli zamanlardaki hayatını anlatı- yor. Bu arada, onu anmak isteyen daha bir çok kişinin olduğunu biliyoruz. Ancak, çoktan aşmış olduğumuz dergi kapasitesi daha fazla zorlanamayacağı için bir noktada durmak gerektiğini söyle- mek zorundayız.

Dergimizin Su Yapıları bölümü, konuya farklı açılardan bakan uz- manların yazılarını içeriyor. Ülkelerin yaşam mücadelesinde çok önemli bir yer tutan, kavga ve savaşlara neden olan, medeniyet- lerin vazgeçilemez unsuru suyun sağlanması, sürdürülebilirliği, çevre üzerindeki etkileri ve su yapılarının tarihi ve güncel gelişimi, konunun ne kadar çok boyutlu olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu bölümde; Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu konuya, “Türkiye’nin Su Politikası”nı ele alarak kaynakların doğru değerlendirilmesi için neler yapılabileceğini ve özellikle ihtiyaca uygun yeni barajlar yapımının ve su yönetiminin önemine değiniyor.

Su yönetimi konusunda bir başka yazı Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız tarafından “Su Politikaları ve Sürdürülebilir Su Yönetimi” başlığı altında uluslararası sular hukuku, su yöneti- minde yeni paradigmaların çıkışı ve 1970’li yıllardaki havza yöne- timi anlayışının yetersiz kaldığını anlatıyor.

Türkiye’de su yapılarının ve su ile ilgili projelerin sahibi olan DSİ’nin çalışmaları, kurumun Genel Müdürü Ali Rıza Diniz tara- fından sunuluyor.

Anadolu, tarihi su yapıları açısından zengin bir ülke. Prof. Dr. Ünal Öziş, bu zenginliği M.Ö.2000 yılından başlatarak günümüze ka- dar çeşitli örnekleriyle tanıtıyor ve Türkiye’nin dünyanın en önde gelen açıkhava müzelerinden biri olduğuna işaret ediyor.

Su yapılarının tarihi üzerine eğilen bir diğer yazı, İstanbul’daki Roma ve Bizans su ikmal hattı konusunda uzay teknolojileri ve yüzey arkeolojisi entegrasyonu ile araştırma yapan Prof. Dr. Derya Maktav’ın makalesi.

Son yıllarda çok tartışılan bir konu olan Hidroelektrik Santrallerin çevre üzerindeki etkileri ENVİS Çevre ve Enerji Sistemleri Ar-Ge şirketi elemanları tarafından ayrıntılı olarak anlatılıyor ve Türki- ye’deki yanlış uygulamalar üzerinde duruluyor.

Hidroelektrik enerji konusunda bir başka yazı ise Prof. Dr. İlhan Avcı’nın “Türkiye’deki Hidroelektrik Potansiyelin Değerlendir- me Süreci ve Sonuçları” başlığı altında inceleniyor.

Prof. Dr. Atıl Bulu ise “Hidroelektrik Santrallerin Önemi ve Ge- rekliliği” konusundaki yazısında; HES’lerin doğal çevreyi boz- mayan, dışa bağımlı olmayan, temiz ve yenilenebilir elektrik üreticileri olduğu görüşünü açıklıyor.

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan “Barajlar ve Arkeoloji” konulu yazı- sının girişinde, çağdaş yatırımların kültür varlıklarını yok etme- den gerçekleşmesi için envanterlerin tamamlanması ve ulus- lararası sözleşmelerin öngördüğü kavramların yasalarımıza girmesine dikkatimizi çektikten sonra, konuyu ayrıntılı olarak inceliyor.

Su Yapıları dosyası “Mühendislik Ekonomik ve Sosyal Boyut- larıyla Bir Kalkınma Projesi Olarak GAP” Prof. Dr. Altınbilek’in yazısıyla kapanıyor.

İTÜ’lü Süleyman Demirel dosyası “İslamköy’de Başlayan Ya- şam Öyküsü" ile Sayın Demirel’i çocukluğundan alarak 10 Ma- yıs 2008 de 60. Yıl Plaket törenine kadar getiriyor. Daha son- raki sayfalarda yakınlarının anılarını ve/veya görüşlerini içeren söyleşiler yer alıyor.

Bu sayımızda, Kapak Dosyası dışında Mimarlık, Deprem ve Spor konularında üç yazı bulunuyor. Prof. Dr. Ayla Ödekan

“Algı- Bilinç- Kültür-Bilgi: Üç Başyapıt” adlı yazısında Panteon, Ayasofya ve Sinan’ın Sultan Camileri'ni başlıkta yer alan kav- ramlar üzerinden inceliyor.

Prof. Dr. Naci Görür “1999 Yalova ve Düzce Depremlerinden 16 yıl Sonra Beklenen Marmara Depremi” yazısında, İTÜ Ge- nel Jeoloji Grubu’nca yürütülen araştırmaları ve sonuçları an- latarak, özellikle Marmara Denizi’nin tabanında İstanbul dahil tüm Marmara Bölgesini tehdit eden aktif bir fay sisteminin var- lığına işaret ediyor.

“Güzel Oyun Futbolun Doğuşu” başlıklı yazısı ile Metin Tü- kenmez, topla oynanan oyunların tarihine ilgi çekici bir giriş yapıyor.

İTÜ ARI Teknokent’in yurt dışındaki ve yurt içindeki başarılı girişimleri, İTÜ öğrencilerinin gerçekleştirdikleri projeler, Sa- vunma Sanayii ile işbirliği, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin kazandığı ödüller dergimizin İTÜ’den Haberler sayfalarında önemle tanıtılıyor.

Sonuç olarak bu sayımızın hazırlanmasında katkıda bulunan herkese teşekkür ettiğimizi belirtmekten mutluluk duyduğu- muzu bilginize sunuyoruz.

Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey

(12)

D O S YA

SU YAPILARI İTÜ'LÜ SÜLEYMAN

DEMİREL

ve

(13)

B

ilinen bir gerçek vardır ki; o da su- suz gelişmenin ve kalkınmanın mümkün olmadığıdır. Tarih defteri- nin yaprakları, medeniyetlerin kurulmasın- da, gelişmesinde ve hatta bazen de yok olmasında suyun çok önemli bir rol oyna- dığını yazmaktadır.

Mezopotamya’dan Eski Mısır’a, Hindis- tan’dan Güney Amerika’ya kadar pek çok kültür ve uygarlık, su kenarında kurulmuş- tur. Su; medeniyetin hem kurucusu, hem taşıyıcısıdır. Yüzyıllar önce bu konuya işaret eden Türk devlet adamı Yusuf Has Hacib

“Ev almak istersen komşunu sor, yer almak istersen suyunu sor.” demiştir.

Hayatın suyla başladığı, susuz hayatın olamayacağı, geçmişte bütün büyük me- deniyetlerin su kenarında kurulmuş olduğu hepimizin bildiği, dünyanın da kabul ettiği

bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bütün bu ifadeler, suyun dünyamızın yapısı ve canlıların hayatı için ne kadar önemli ol- duğunu göstermektedir.

İnsanın vücudunun 2/3’nü su teşkil et- mektedir. Su, bu sebeple insan hayatı için vazgeçilmez bir ihtiyaç maddesi olmakla birlikte diğer canlılar için de hayat kayna- ğıdır. Diğer taraftan canlılar için gıda ihti- yacının karşılanabilmesi de yine suya bağlı bulunmaktadır. Zirai üretimden enerji üre- timine, ulaşımdan sanayi üretimine kadar suya ihtiyaç duyulmaktadır.

Buna karşılık kontrol edilmediğinde su- ların taşkına, kuraklığa, salgın hastalıklara, arazinin tuzlanmasına, rüsubat taşınma- sına ve erozyona sebep olma gibi birçok olumsuz tarafı da vardır. Bu sebeple suyun bir taraftan faydalı kullanımını sağlarken,

SU DOSY

Bakanlık ve DSİ Genel Müdürlüğü olarak çalışmalarımızı uzun vadeli olarak sürdürmekteyiz. Bu çerçevede uygulamaya koyduğumuz Entegre Su Yönetimi çalışması, içme suyu ve sulamaya yönelik olarak hazırladığımız acil eylem planları, sulamada modern sistemlerin kullanılmaya başlaması, hidroelektrik enerji üretiminde önemli adımların atılması, GAP, KOP, DAP, Trakya Gelişim Projesi (TRAGEP), EGEGEP gibi bölgesel projelerin tamamlanması ülkemizin su politikalarına ne kadar önem verdiğinin göstergesidir. Bölgeleri için büyük önem taşıyan bu projeler ile ülkemiz sulama ve ziraatte suyun ekonomi politiği anlamında büyük atılım gerçekleştirecektir…

Prof. Dr. Veysel Eroğlu

Orman ve Su İşleri Bakanı

Türkiye’nin Su Politikası

Suyun

Ekonomi

Politiği

(14)

Su olmadan hayatın var olamayaca- ğı düşünüldüğünde su kaynaklarının çok daha dikkatli kullanılmasının önemi kendili- ğinden ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında su kaynaklarını tehdit eden ciddi mesele- ler de bulunmaktadır. Dünya nüfusu arttık- ça su tüketimi de artmakta, sanayileşme ve artan nüfus dünyadaki su kaynaklarını kirleterek bu kaynaklar üzerindeki baskıyı arttırmaktadır.

Özellikle son yıllarda kendini gösterme- ye başlayan küresel ısınma ve buna bağlı değişen iklim şartları da buna eklendiğin- de dünyadaki su kaynakları üzerindeki mevcut baskı daha da artmaktadır.

Kaynaklar ne kadar fazla olursa olsun planlı bir su yönetimi sergilenmediği sü- rece sıkıntı yaşanması kaçınılmazdır. Bu anlayışla su potansiyelimizden teknik ve diğer taraftan seller gibi suyun zarar veren

taraflarının kontrol edilmesi gerekmektedir.

Bu maksatla su politikası belirlemede plan- lama, projelendirme, tatbikat, izleme, de- netim, yaptırım, işletme safhalarının birlikte düşünülmesi büyük önem arz etmektedir.

Bununla beraber su, yerküredeki en bol yenilenebilir tabii kaynaklardan biri olmasına mukabil, gezegenimizdeki su miktarı değiş- memektedir. Malum olduğu üzere, yerküre- deki suyun %97,5’nin tuzlu olması sebebiyle insanoğlunun faydalı kullanımı için uygun değildir. Geriye kalan %2,5 oranındaki tatlı suyun neredeyse üçte ikisi kutuplarda bulun- makta ve nihayetinde sadece üçte biri yüzey ve yeraltı suyu kaynakları olarak kullanıma müsaittir. Diğer bir ifadeyle, bütün insanların kullanımına uygun tatlı su miktarı yerküredeki toplam suyun ancak %1’i kadardır.

ekonomik şartlar çerçevesinde optimum düzeyde faydalanmaya çalışmaktayız.

İçme, kullanma ve sanayi suyu temini, zirai sulama, taşkın zararlarından korunma ve hidroelektrik enerji üretimi konularında kaynakların dikkatli kullanımı ve sağlana- cak denge muhtemel bir su sıkıntısı riskini asgari düzeye indirmektedir.

Su kaynaklarımızın son damlasına ka- dar değerlendirilmesi adına bütün kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyon içe- risinde yürüttüğü titiz çalışmalar devam etmektedir. Ancak kaynakların maksimum düzeyde kullanımı yalınızca kamunun ala- cağı tedbirlerle sağlanamayacaktır. Bunu için sivil toplum kuruluşlarının ve basının üzerine de büyük görevler düşmektedir.

Türkiye su zengini bir ülke değildir.

Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre

(15)

netimi elzem hale gelmiştir. Ülkemizde su ile alakalı mes’ul kurum Orman ve Su İşleri Bakanlığı’dır. Ülkemiz, özellikle suyun en iyi şekilde değerlendirilmesi ve Türkiye’nin su politikalarını doğru belirlemek maksadıyla 2011 yılında sudan sorumlu kurumlar üze- rinde yapılanmaya gitmiştir.

Bakanlığa bağlı DSİ Genel Müdürlüğü, Türkiye’deki su yatırımlarının planlanması, projelendirilmesi, inşası, bakımı ve onarımı ile işletme faaliyetlerinin koordinasyonun- dan mes’uldür. Yıllık 10 milyar TL’yi aşan bütçesi ile Türkiye’nin en büyük yatırımcı kamu kurumları arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Bakanlığımız, gerek su politikası, ge- rekse su kalitesi çalışmalarına da özel önem vermektedir. Bu maksatla 2011 yı- ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konu-

mundadır. Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarının çok iyi korunup, akılcı kul- lanılması gerekmektedir. Herkes bu bilinçle hareket edip, suyu tasarruflu kullanmalıdır.

Suyun, tabiatta alternatifi olmayan tek kay- nak olduğu unutulmamalı ve vatandaş olarak üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz.

Ülkemizin su politikasında önceliği mil- li kaynağı olan suyun son damlasına kadar kullanılması ve kaynak israfının önlenmesidir.

Yani bir yandan suya yatırım yaparak arzı art- tırmak, bir yandan israfı ve gereksiz su kulla- nımını önleyerek talebi azaltmak.

Bütün bu saydıklarımızdan hareketle suyun daha verimli ve sürdürülebilir bir şe- kilde kullanılması için suyun tek elden yö-

lında, Bakanlık bünyesinde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü; havza, taşkın ve kuraklık yönetim planlarını hazırlayıp uygulanmala- rını takip etme, Türkiye’nin Avrupa Birliği Su Sektörü uyum faaliyetlerini koordine etme, su kalite izleme çalışmalarını planlama ve koordine etme, havza ölçeğinde alıcı ortam esaslı deşarj standartlarını geliştirme, su mevzuatı çıkarma, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerini belirleyerek uyum politikası geliştirme, su ile alakalı kurumlar arası koordinasyonu sağlama gibi vazifeleri yürütmektedir.

Yine 2011 yılı içinde Orman ve Su İş- leri Bakanlığı’na bağlı, merkezi İstanbul’da olan, Türkiye Su Enstitüsü kurulmuştur.

Türkiye Su Enstitüsü; ülkemizin uluslarara-

(16)

layısıyla kişi başına düşen yıllık su miktarı 1,435 m3’tür. Bu değer ülkemizin su zengini olmadığını ve su sıkıntısı etkisini hisseden ülkeler arasında telakki edileceğini, kay- naklarını akıllıca ve en yüksek verim ile kul- lanması durumunda kendi kendine yetece- ği anlamına gelmektedir.

Türkiye’de kullanılabilir yıllık 112 milyar m3 suyun şu anda 44 milyar m3’ünü kul- lanabiliyoruz. Bu suyun 32 milyar m3’ünü (%73) sulamada, 7 milyar m3’ünü (%16) içme ve kullanma suyu olarak, 5 milyar m3’ünü de (%11) sanayide kullanıyoruz.

Yani suyumuzun yaklaşık dörtte üçünü su- lamada kullandığımız için bu alanda yapı- lacak tasarruf çok önemli hale gelmektedir.

Yakın zamana kadar su tahsisleri mün- feriden yapılmakta iken artık tahsisler havza bazında bütüncül bir yaklaşımla karşılan- makta ve yine ihtiyaçlar incelenmektedir.

Suyun yönetiminde, kaynak yönetiminden havza yönetimine geçilmektedir. Bu yöne- tim tarzında havzadaki bütün ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak ihtiyaç duyulması halinde kaynak geliştirilmesine gidilmekte, bunun mümkün olmaması halinde havzalar arası su aktarımı yapılmak suretiyle ihtiyaçla- rın zamanında karşılanması sağlanmaktadır.

Türkiye, yönetilebilir ölçekte 25 su (ne- hir) havzasına ayrılmıştır. Bunlardan 5 tane- si sınır aşan su havzalarıdır. Ülkemiz Asi ve Meriç havzalarında mansap, Fırat – Dicle, Çoruh ve Aras su havzalarında ise menba konumundadır. Diğer 20 su havzasının ta- mamı kendi topraklarımızda bulunmaktadır.

Ülkemizin ulusal su politikasının ana esaslarını kısaca “su kaynaklarımızı hem kalite hem de miktar olarak korumak ve sularımızın en verimli şekilde kullanılmasını sağlamaktır” şeklinde ifade edebiliriz.

Yarı kurak iklim bölgesinde bulunan ülkemizde, yağışların zaman ve miktar açısından büyük farklılıklar arz etmesi de- polama tesislerinin yapılmasını zaruri hale getirmiştir.

Su probleminin çözüme kavuşturulması yönünde atılacak en önemli adımlardan biri sı seviyede su politikasını geliştirmek, su

ile alakalı uluslararası faaliyetleri izlemek, raporlamak, eğitim vermek, organizasyon yapmak gibi faaliyetleri yürütmek ve aynı zamanda bir düşünce kuruluşu olarak faa- liyet göstermek üzere çalışmalarını sürdür- mektedir.

Ülkemiz coğrafi konumu itibariyle dün- yamızın, yarı kurak iklim bölgesindedir.

Ülkemizde yıllık ortalama yağış miktarı 643 mm olup, bölgelere ve zamana göre farklılıklar göstermektedir. Misal olarak Orta Anadolu’da yıllık ortalama yağış 250 mm iken Karadeniz’de 2.500 mm’ye kadar ulaşmaktadır.

Yıllık ortalama yağış miktarı 501 milyar m3 suya tekabül etmektedir. Toplam kulla- nılabilir su miktarı ise 112 milyar m3’tür. Do-

barajların hızla ve ihtiyaca cevap verecek nispette milletimizin hizmetine sunulmasıdır.

Barajlar yağışların fazla olduğu, tüketimin az olduğu kış aylarında suyu biriktirerek, yağış- ların az olduğu, tüketimin fazla olduğu yaz aylarında suyun kullanımını sağlarlar.

Bu çercevede son 13 yılda işletmeye al- dığımız baraj ve göletlerin çok önemli oldu- ğu kanaatindeyim. DSİ 2003 yılından günü- müze kadar 278’i baraj olmak üzere 2.546 adet tesisi tamamlayarak aziz milletimizin hizmetine sunmuştur. Bu tesisler içerisinde baraj, gölet, sulama tesisi, içmesuyu temin tesisi, taşkın koruma tesisleri gibi su yapıları bulunmaktadır. Ülkemizin 249 metre ile en yüksek barajı olan Deriner Barajı, Ermenek Barajı, Borçka Barajı, Muratlı Barajı, Dala- man Akköprü Barajı, Çine Adnan Menderes Barajı gibi sınıfında dünyada örnek gösteri- len barajlardan bazılarıdır.

Ülkemiz bir ziraat ülkesidir. Dolayısıyla sulama ülkemiz ziraatının gelişmesi için çok önemlidir. Türkiye’de ekilebilir zirai ara- zi büyüklüğü 280 milyon dekardır. Bu ala- nın 85 milyon dekarı ekonomik olarak su- lanabilir durumdadır. Son yıllarda yapmış olduğumuz sulama hamlesi ile 2014 yılı sonu itibariyle bu alanın 61 milyon dekarı- nı sulanabilir hale getirdik. Yani ekonomik sulanabilir arazilerimizin %72’si sulanabil- mektedir. Geriye kalan %28’lik bölüm olan 24 milyon dekarlık bölümde ise inşaat, pro- je ve planlama çalışmaları devam etmek- tedir. Ülkemiz, sulamaya açılan alanların artmasıyla birlikte zirai alanda dünyada 7.

sıraya kadar yükselmiştir.

Ayrıca sulamada önemli ölçüde tasar- ruf sağlayan modern sulama yöntemlerinin ülke genelinde yaygınlaştırılmasına çalışıl- maktadır. Aynı birim suyla, daha fazla zirai alanın sulanmasına imkân veren kapalı yani borulu su iletim sistemleri giderek artan oranda kullanılmaktadır. Geçmiş dönemde iptidai şekilde sulanan alanlar da kapalı sistem sulamaya dönüştürülmektedir.

Türkiye, özellikle son 13 yıldır su poli- tikalarını ve suyun akılcı kullanımı konu- sunda büyük hamleler gerçekleştirmiştir.

Bunlardan biri de bilhassa büyük sulama projelerinin dışında kalan alanları sulayan 1000 Günde 1000 Gölet yani Göl-Su Pro- jesidir. Cumhuriyet tarihimizin en önemli sulama projelerinden biri olan bu proje ma- hiyetinde 1000 günde 1000 adet gölet ve sulama tesisi inşa edilmiştir.

2012-2014 yılları arasında gerçek- leştirilen proje ile 1 milyon 700 bin de-

Türkiye’de kullanılabilir yıllık

112 milyar m3 suyun şu anda 44 milyar m3’ünü kullanabiliyoruz.

Bu suyun 32 milyar m3’ünü (%73) sulamada, 7 milyar m3’ünü (%16) içme ve kullanma suyu olarak, 5 milyar m3’ünü de (%11) sanayide

kullanıyoruz.

(17)

2003 yılında, yılda 26 milyar kiloWatt.

saat olan hidroelektrik enerji üretimimiz şu anda 87,8 milyar kiloWatt.saat’e yükselmiş- tir. Böylece 165 milyar kiloWatt.saat potan- siyelimizin %53’ü işletmeye alınmıştır. He- defimiz 2023 yılına kadar bu potansiyelin tamamını devreye almaktır.

Öncelikle Bakanlık ve DSİ Genel Mü- dürlüğü olarak çalışmalarımızı uzun vadeli olarak sürdürmekteyiz. Bu çerçevede uy- gulamaya koyduğumuz Entegre Su Yöneti- mi çalışması, içmesuyu ve sulamaya yöne- lik olarak hazırladığımız acil eylem planları, sulamada modern sistemlerin kullanılmaya başlanılması, hidroelektrik enerji üretimin- de önemli adımların atılması, GAP, KOP, DAP, Trakya Gelişim Projesi (TRAGEP), EGEGEP gibi bölgesel projelerin tamam- lanması ülkemizin su politikalarına ne ka- dar önem verildiğinin göstergesidir. Bölge- leri için büyük önem taşıyan bu projeler ile ülkemiz sulama ve ziraatte suyun ekonomi politiği anlamında büyük atılım gerçekleş- tirecektir.

Bir yandan artan nüfus sebebiyle kişi başına düşen su ihtiyacı hızla artmakta diğer yandan, ülkeler ekonomik olarak kul- lanıma sunulabilecek suları geliştirdikten sonra, artan talebe cevap verebilmek için geleneksel olarak başvurulan kullanım bi- çimlerinin dışına çıkmak zorunda kalmak- tadır.

Nüfusun ve çeşitli insan etkinliklerinin art- ması neticesinde yerüstü ve yeraltı su kay- nakları kirlilik tehdidi altına girmektedir. Temiz iken sonradan kirlenen su kaynaklarının yeni- den temizlenmesi ise yüksek maliyetler ge- tirmektedir. Bu tehdidi zararsız hale getirmek için yerleşim yerlerinin atıksuyu arıtılarak alıcı ortam standardına getirilerek deşarj edilme- si için gerekli çalışmalar yapılmakta, sanayi tesisleri organize sanayi bölgelerinde topla- kar arazi suya kavuşturulmuştur. 450.000

kişiye istihdam imkânı sağlayan proje ile yılda 1,7 milyar TL zirai gelir artışı sağla- nacaktır.

81 ilimiz için hazırladığımız içme suyu eylem planları ile şehirlerimizin 2040, 2050 hatta 2071 yılına kadar olan içmesuyu ihti- yacını planladık. Yaptığımız ilmi çalışmalar neticesinde özellikle 2014 yılında yaşadı- ğımız büyük kuraklıkta dahi şehirlerimizi susuz bırakmadık. İşletmeye aldığımız 77 adet içmesuyu projesi ile 41 milyon vatan- daşımıza ilave içmesuyu temin ettik.

İstanbul’da Istranca Barajları, Yeşilçay ve Melen Projesi ile şehre kesintisiz su ve- riyoruz, İzmir’e Gördes Barajı'ndan suyu ilettik, Ankara’da Gerede Sistemi inşaatı hızla devam ediyor, Kars’a, Siirt’e, Mardin’e, Balıkesir’e, Bursa’ya, Sinop’a, Antalya’ya, Konya’ya ve daha pek çok şehrimize içme- suyu sağladık. Günü kurtarmak için değil, ta 2050 yıllarına kadar olan içme suyu ih- tiyacını hesaplayarak, ihtiyacı karşılayacak projeleri hayata geçirdik.

Dünyada bir ilke imza atarak, ülkemiz- den KKTC’ye yılda 75 milyon m3 içme suyu sağlayacak, KKTC İçme Suyu Temin Pro- jesini hayata geçiriyoruz. Türkiye tarafında Anamur’daki Alaköprü ve KKTC tarafında Geçitköy Barajları tamamlanmış olup, deniz geçiş hattının son borusu da 2015 Ağustos ayında denize indirilmiştir. Deniz yüzeyinin 250 metre altından askıda borularla suyu yavru vatana iletmek üzere tecrübe çalış- maları başlatılmış ve 28 Ekim’de açılış me- rasimi yapılmıştır.

Boşa akan su kaynaklarımızdan hidroe- lektrik enerji üretimi için faydalanmak üze- re önemli adımlar attık. Ülkemizin teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir hidrolik potansiyeli 165 milyar kiloWatt.saat olarak hesaplanmıştır. Ancak yapılan yeni çalış- malar, gelişen teknoloji ve maliyetlerin düş- mesi neticesinde bu potansiyelin 180–200 milyar kiloWatt.saate çıkabileceğine işaret etmektedir.

Ülkemizde cari açığın en büyük sebe- binin enerji ithalatından kaynaklandığını biliyoruz. Dolayısıyla boşa akan sularımızı akılcı ve sürdürülebilir bir politikayla daha verimli kullanmak için 2003 yılında Su Kul- lanım Hakkı Yönetmeliği’ni çıkardık. Dev- let–özel sektör işbirliğini hayata geçirdik.

Yönetmelik hidroelektrik üretimini özel sek- töre açarak, temiz bir enerji kaynağı olan suyun son damlasına kadar kullanılması imkânına hizmet etmektedir.

narak atık sularının arıtılması sağlanmaktadır.

İklim değişikliği de, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki sınırlı miktardaki su kaynakları için önemli bir meseledir. İklim değişikliğinin etkisiyle su kaynaklarının azalması ve yeni problemlerin ortaya çık- ması tahmin edilen gelişmelerdir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu yarı ku- rak iklim kuşağında yağışlarda, buna bağ- lı olarak akışlarda ortaya çıkan dönemsel dengesizlikleri giderebilmek ve istenilen zamanda istenilen miktarda suya ulaşa- bilmek için biriktirme yapıları (barajlar) zorunlu olmaktadır. Biriktirme tesisleri, ya- ğışların ihtiyaçları karşılamaya yetmediği dönemlerde birer emniyet unsuru olarak görev yapmakta ve “su güvenliği”nin de en önemli unsurlarını oluşturmaktadır.

Suyun olmadığı, ya da havza içi ted- birlerin kafi gelmediği veya ekonomik olmadığı yerlerde, ikinci seçenek olarak mümkünse başka bölgelerden su aktarı- mı gündeme gelmektedir.

Bu alanda ülkemiz Konya Ovası Pro- jesi çerçevesinde Akdeniz’e boşa akan

Suyun daha verimli ve

sürdürülebilir bir şekilde kullanılması için suyun tek

elden yönetimi elzem hale gelmiştir. Ülkemizde su ile alakalı

sorumlu kurum Orman ve Su İşleri Bakanlığı’dır. Ülkemiz, özellikle suyun en iyi şekilde değerlendirilmesi ve Türkiye’nin su politikalarını doğru belirlemek

maksadıyla 2011 yılında sudan sorumlu kurumlar üzerinde

yapılanmaya gitmiştir.

(18)

Mevcut mevzuatımızda pek çok ku- rum ve kuruluşa su temin ve kullanım yönünden yetkiler verilmiş olup bu du- rum ise yönetimde kargaşaya ve menfa- at çatışmalarına sebebiyet vermektedir.

Bu olumsuz gidişe son vermek maksadı ile AB Mevzuatı da göz önünde bulun- durularak otoritenin tek olması maksadı ile; paydaş kamu kurumları, üniversite- ler, özel sektör temsilcileri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katkıları da alınmak suretiyle yeni bir Su Kanunu Taslağı ha- zırlanarak meclise sevk edilmek üzere Başbakanlığa gönderilmiştir.

Önümüzdeki dönemde taslağın ka- nunlaşması halinde AB tarafından çevre faslının kapatılması için şart koşulan hu- suslardan biri de yerine getirilmiş olacak- tır. Kanunun çıkması ile, ülkemiz içinde son derece önemli bir ihtiyaç da karşılan- mış olacaktır.

Suyun yerli yerinde kullanılması, ihti- yaçların zamanında yeterli miktar ve ev- safta karşılanması, halkımızın daha rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamasına imkân vereceği gibi zirai mahsul üretiminin art- ması ile gıda güvenliği de sağlanmış ola- caktır.

Enerji açısından konuya yaklaşıldığın- da, enerji ihtiyaçlarımızın bir bölümünün yerli ve yenilenebilir bir kaynak olan su- dan karşılanması ciddi manada bir dö- viz tasarrufu yapmak suretiyle buradan elde edilecek finans kaynağının ülkenin gelişmesi için başka sahalarda kullan- ma fırsatını da bizlere verecektir. Ayrıca güvenli ve güvenilebilir bir su varlığı ise sanayimizin istikrarlı bir şekilde büyüme- sine, ülke ekonomisine katkıda bulunma- sına imkân sağlayacaktır.

Su, tabiatta yok olmayan, şekil de- ğiştiren, gerekli tedbirlerin alınması ha- linde tekrar tekrar kullanılabilecek bir vasfa sahiptir. Gerekli tedbirlerin zama- nında alınması halinde ülkemizin suyu Yukarı Göksu Havzasının suyunu Konya

Kapalı Havzasına aktarmaktadır. Bu proje ile yılda 414 milyon m3 su Konya kapa- lı havzasına aktarılacaktır. 17.034 metre uzunluğundaki Mavi Tünel ve Bağbaşı Barajı hizmete alınmıştır.

Türkiye’nin, su sektöründe karşılaştığı meseleler, dünyada son 20 yılda yaşanan gelişmeleri ve uygulanan yaklaşımları da dikkate alarak, su kaynakları yönetiminde yeni yaklaşımlar geliştirmesini gerektir- mektedir.

Ülkenin ana gayesi, koordineli kalkın- ma ve su kaynakları yönetimi ile verimli, hakkaniyetli ve sürdürülebilir kalkınma sağlamaktır. Bu politika ilke ve hedefleri doğrultusunda, şimdiye kadar pek çok Avrupa Birliği (AB) mevzuatı içselleştiril- miş ve adapte edilmiştir.

Su kullanımında tasarruf sağlanabil- mesi için kullanılan suyun kayıt altına alı- nabilmesi maksadı ile ölçüm sistemleri kurulmaktadır. Ölçme sistemi olmayan kul- lanımlarda suyun istenildiği şekilde yöne- tilmesinin mümkün olmadığı bir gerçektir.

daha uzun yıllar milletimizin ihtiyacını karşılayabilir.

Hayatın başlangıcı olan su; şehirler ve ülkeler arasında yol alırken, akıp geç- tiği yerlerdeki kültürleri, insanları ve me- deniyetleri birbirine taşır ve yakınlaştırır.

Bu noktadan yola çıkıldığında ülke olarak 2009 yılında Hükümetimizin büyük des- teği ile gerçekleştirdiğimiz ve ana teması

“Farklılıkların Suda Yakınlaşması” olan 5.

Dünya Su Forumu ile suyun birleştirici gücünü bir defa daha ispat ettik. Suyun birleştirici gücüne olan inancımızı ortaya koymak için “Suda Medeniyetlerin Buluş- ması” konusu, Forum'un bütün bölgesel toplantılarında ayrı bir başlık olarak ele alınmıştır.

Türkiye, DSİ Genel Müdürlüğü ile TİKA vasıtasıyla Afrika ülkeleri başta olmak üzere bütün dünyada insanla- rın su ihtiyacını karşılamak için işbirliği yapmakta ve çeşitli içme suyu projeleri uygulamaktadır. Şu ana kadar Afrika’da 1,6 milyon kişiye temiz içme suyu sağ- ladık.

Biz suyu; istikrar ve kardeşlik için bir barış vesilesi olarak görüyoruz.

Bu anlayışın bir gereği olarak Türkiye, suyun bütün dünyada istikrarın tesisine yardımcı olacak bir işbirliği vasıtası ha- line gelmesi için elinden gelen gayreti göstermiştir ve göstermeye de devam edecektir.

Su herkesin ortak malıdır. Herkes suya kolayca erişebilmelidir. Genel prensipleri istikametinde su tek elden yönetilmelidir.

Bu vesileyle;

Başta İTÜ Rektörlüğüne, Vakıf yöneti- ci ve çalışanlarına su konusunda hassa- siyet gösterdikleri için suya ve Türkiye su politikasına yön veren Bakanlığım adına teşekkür ediyorum.

Su gibi aziz olunuz…

Su kaynaklarımızın verimini artırmak için gerekli yatırımları zamanında yapılarak halkın hizmetine sokulmalı.

Mevcut su kaynaklarımız kirlilik tehdidine karşı korunmalı ve bu kaynakların sürekli bir şekilde kirlenmeye karşı izlenmeli.

Su israfına sebebiyet

verecek faaliyetler zamanında önlenmeli, bunlar için gerekli tedbirleri alınmalı.

Her kesimin öncelikleri göz önünde bulundurularak hakkaniyetli bir şekilde suya erişebilmeleri sağlanmalı.

Su Politikası ve Suyun Ekonomi Politiği Olarak Yapılması Gerekenler

(19)

2

1. Yüzyıl su, enerji , gıda ve çevre güvenliğinin damgasını vuracağı bir yüzyıl olacaktır. Merkezinde suyun olduğu bu dört güvenlik kavramı ulusla- rarası su politikaları konusunda yapılması gereken çalışmaları artırmıştır.

Su sorunu ve uluslararası su politika- ları 21. yüzyılın politik ve ekonomik an-

Su kaynaklarının yönetimi için yeni metotlar geliştirilirken su politikalarında da bazı değişiklikler yaşanmıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde su kaynakları ticarileşmiş, uluslararasılaşmış ve siyasallaşmıştır. 20. yüzyıl boyunca ekolojik dengeyi çok hırpalayan insanoğlu 21.yüzyıla girerken su kaynakları yönetimi de dahil olmak üzere birçok alanda yeni paradigmalar ve yeni modeller arayışına girmiştir. Bu modellerin uygulamasından istenilen sonuçların elde edilmesi kolay olmayacaktır. Ancak insanoğlu eğer 22. yüzyıla ulaşmak istiyorsa, önünde suyu sürdürülebilir kullanmaktan başka bir yol bulunmamaktadır…

Y. Müh. (İnş.) Dursun Yıldız

Su Politikaları Uzmanı Su Politikaları Derneği Başkanı dyildiz@hidropolitikakademi.org

Su Politikaları ve

Sürdürülebilir Su Yönetimi

lamdaki şekillenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Hızlı nüfus artışı, verimsiz kullanım, kentlere göç, gelişen sanayi ve iklim düzensizlikleri sonucunda ulusal su kaynakları kirli ve yetersiz hale gelmekte- dir. Sınıraşan yüzey ve yeraltı su kaynakla- rının stratejik önemi artmaktadır. Özellikle dünyanın bazı bölgelerinde suyun sosyal

(20)

olmuştur. 20 yüzyıl boyunca dünyada yeni siyasal sınırların belirlenmesiyle 21.

yüzyıla girerken 273 sınıraşan su hav- zası ortaya çıkmıştır. Dünya nüfusunun

%40’ı da bu havzalarda yaşar olmuştur.

Bu durum işbirliği olanağı yaratmasının yanısıra daha çok çatışma potansiyelini arttırmıştır. Dünyadaki bu gerek işbirliği gerek çatışma potansiyeli, Hidropolitik ve strateji konularında disiplinlerarası araştırma çalışmaları yapılmasını gerekli kılmıştır.

20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana özellikle az gelişmiş ülkelerin bütçeleri- nin yetersizliği, büyük dış borçları gibi nedenlerle artan finansman sorunları su talebinin karşılanmasında aksamalara neden olmuştur. Bu durum üzerinden hareket edilerek küresel ölçekte özel sektörün su hizmetlerinde gerek yatırım gerekse işletme aşamalarında yer alma- sını sağlayacak modeller oluşturulmuş- tur. Bu politikaların uygulanmasıyla su yönetiminin kamu mülkiyeti ve kamu iş- letmeciliğine dayanan yapısı uluslararası su politikaları doğrultusunda özel mülki- yet ve işletmeciliğe dayanan bir su yöne- timi yapısına dönüşmektedir. 20.yüzyılın son çeyreğinden bu yana su hizmetleri yönetimi anlayışında yaşanan değişimle su kaynakları ticarileşmiş, su politikaları uluslararasılaşmış ve siyasileşmiştir.

Uluslararası Sular Hukuku ve Hidropolitik

20. yüzyıla girerken yaklaşık 50 olan ülke sayısı 21. yüzyıla girerken 190 olmuş ve 273 sınıraşan su havzası ortaya çıkmış- tır. Dünya nüfusu geçen yüzyılda üç kat artmış ve bu nüfusun %40'ı sınıraşan su havzalarında yaşar olmuştur.

Bu gelişme, 20. yüzyıl ortasından bu yana, su konusundaki uyuşmazlıkları giderebilecek ve uzlaşma ortamı yara- tabilecek bir hukuk oluşturulması için çalışmaları başlatmış ancak halen tea- mül hukuku ve genel hukuk ilkeleri bağ- lamında evrensel düzeyde tüm ülkeleri bağlayıcı nitelikte kesin hükümler içeren bir kurallar sistemi oluşturulamamıştır.

Bu konuda en ileri adım olan BM‘nin Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımı Sözleşmesi 1997’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ya- pılan oylama sonucunda kabul edilmiş ve 35 ülkenin onaylaması ile 2014 yılın- da yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme gibi ve ekonomik gelişmedeki sınırlayıcı etki-

sinin artması problemleri bir üst boyuta taşımaktadır. Bu durum suyun ulusal ve uluslararası kullanım politikalarını (Hidro- politikaları) geçmişten çok daha önemli kılmaktadır.

Sanayi devrimi ile birlikte uygulanan sınırsız büyüme modeli, su kaynaklarının kirlenmesi, artan nüfus ve artan tüke- tim baskısı, suyun zaman ve mekânda- ki eşitsiz dağılımı, artan iklim değişimi etkileri, artan su, enerji ve gıda ilişkisi dünya çapında su yönetimini uluslarara- sı gündemin ön sıralarına çıkartmış, suyu da stratejik ve jeopolitik bir kaynak duru- muna getirmiştir.

Tüm bu gelişmeler ulusal ve ulusla- rarası hidropolitikayı öne çıkartmış ve sürdürülebilir su yönetimi modelleri üze- rindeki çalışmaları artırmıştır.

Özetle; 20. yüzyılın son çeyreğinde su kaynakları ticarileşmiş, uluslararası- laşmış ve siyasileşmiştir. 20. yüzyıl bo- yunca ekolojik dengeyi çok hırpalayan insanoğlu, 21.yüzyıla girerken su kay- nakları yönetimi de dahil olmak üzere birçok alanda yeni paradigmalar oluştur- muş ve yeni modeller geliştirmiştir.

Su Politikaları ve Su Yönetimi

Su politikaları (water politics) 20 .yüzyılın son çeyreğinde farklılaşarak ulusal ve uluslararası ölçekte yeni formlar almıştır.

Su kaynakları yönetiminde su politikaları daha şeffaf ve katılımcı olurken, su hiz- metleri yönetimindeki su politikaları suyu daha çok bir ekonomik mal olarak gören bir çizgiye kaymıştır. Uluslararası ölçekte ise Hidropolitik adlı yeni multidisipliner bir bilim alanı ortaya çıkmıştır.

Hidropolitik; ülkeler arasında su kay- naklarının kullanımı nedeniyle ortaya çıkan çıkar ilişkilerini değerlendirerek, sudan yararlanmaya dönük sosyo-e- konomik, politik ve hukuki önlemlerin alınmasına yönelik politikaları inceleyen multidisipliner bir bilim alanıdır. Tüm dünyada hızla artan nüfus, kirlilik, hızlı kentleşme ve verimsiz kullanım su kay- nakları üzerindeki baskıyı arttırmakta- dır. Suyun kısıtlı olduğu bölgelerde bu durum sınıraşan sular üzerinde ülkeler arasında anlaşmazlıklara ve gerginlikle- re neden olmaktadır. 21. yüzyılda suyun artan stratejik ve ekonomik önemi bu do- ğal kaynağın uluslararası politikada bir enstrüman olarak kullanılmasına neden

Helsinki Sözleşmesi, Ramsar Sözleşme- si, Espoo ve Aarush gibi sözleşmeler ile bazı AB direktifleri kabul edilse de, ev- rensel düzeyde tüm ülkelerin veya ülke- lerin büyük bölümünden kabul gören bir kurallar sistemi oluşturulamamıştır.

Su Yönetiminde Yeni Paradigmalar 1970‘li yılların ortalarında geçilmeye ça- lışılan havza yönetim anlayışından önce, su talebinin en yakın noktadan bir an önce ve tek amaçlı projelerle karşılan- masına çalışılmaktaydı. Sanayi devrimi, hızlı nüfus artışı, kentleşme ile birlikte hızla artan su talebi ve kirlenme su yö- netimini zorlamaya başlamıştır. Bu zor- luklar suyu daha etkin bir şekilde kulla- nabilmek için havzanın bir bütün olarak ele alınması ve su kaynaklarının bir ge- nel planlama anlayışı ile geliştirilmesinin önemini ortaya çıkartmıştır.

Havza teriminin coğrafi kullanımı çok eski olmasına rağmen su kaynakları planlanmasında bir yönetim birimi olarak ele alınması oldukça yenidir1.

Su kaynaklarının havza ölçeğinde klasik planlanmasına ABD’de 1900’lü yılların başında başlanmış, bu planlama anlayışı 1950’li yıllardan itibaren de daha fazla uygulanır olmuştur.

20. yüzyılın son çeyreğinde su yö- netiminde çevre duyarlılığı, katılımcılık, şeffaflık ile su, enerji gıda ve çevrenin birbirleriyle olan ilişkisi ön plana çıkmış- tır. Bütüncül su kaynakları yönetimi ve uyumlaştırılmış su yönetimi, geliştirilen iki yeni kurumsal ve yönetsel paradigma olup su yönetimi sistemindeki eksiklikleri ortaya koymaları açısından önemlidir.

20. yüzyılın başından bu yana uygu- lanan temel “klasik havza yönetimi” an- layışına karşı eleştiriler 1970’li yılların ortalarından itibaren başlamıştır. Artan su talebi ve azalan su kalitesi nedeniy- le son dönemde Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi (BSKY)ve Uyumlaştırılmış Su Kaynakları Yönetimi modelleri geliştiril- miştir.

Son 40 yılda geleneksel su yönetimi anlayışından, havza ölçeğinde bütün- cül bir su yönetim anlayışında radikal bir paradigma değişimi olmuştur. Daha yakın geçmişte ise buna benzer bir deği- şim “uyumlaştırılmış su yönetimi“ modeli şeklinde ortaya çıkmıştır. Su Kaynakları yönetiminde “Uyumlaştırılmış Su Yöne- timi”nin öne çıkma nedenleri, küresel

(21)

amaçlamaktadır. Kavramdaki “bütüncül”

terimi pek çok amaç arasındaki ilişkiye atıfta bulunmaktadır. Ancak bu amaçlar zaman zaman birbiri ile çatışabilir. Bu çatışma sektörler arasındaki su tahsisi ve doğal çevre yaşamı için gerekli su miktarı gibi alanlarda büyüyecektir. Kısa- ca neyi elde etmek için neden vazgeçil- mesi kararı karmaşık bir sorun olup BS- KY’nin gündemini çok meşgul edecektir.

Su yönetim sisteminin bütüncül bir ni- telik kazanması için, birden fazla sistem arasındaki karşılıklı etkileşimin dikkate alınması gerekir. Şekil 1’de üç temel sistem arasındaki ilişkiler oklarla temsil edilmiştir3. Bunlar; doğal su kaynakları ve insan faaliyetlerini içeren sistemler ile su yönetim sistemidir.

Etkili bir Bütüncül Su Kaynakları Yö- netimi için, havza içinde kullanıcı bütün sektörlerin ve toplulukların gereksinimle- ri gözönünde bulundurulmalıdır. Bu bağ- lamda, önemli bir husus da, suyun rolü- nün hidrolojik, ekolojik, ekonomik, ticari ve sosyo-politik boyutlarıyla ele alındığı iklim değişimi, sosyo-ekolojik sistemin

dinamik özellikleri gibi birçok neden- le su yönetimi ile ilişkili konuların, suyu baskılayan unsurların ve karmaşanın art- masıdır.

Su yöneticileri, bir dönem yerel ve katılımcı entegre su yönetimi modelini sürdürülebilir su yönetiminin başarılabil- mesi için en uygun model olarak gör- müştür. Ancak bütüncül su kaynakları yönetimi yerelleşme veya entegrasyonun sağlanmasında başarılı olamamıştır. Bu nedenle çalışmalar “Yöneterek öğren- me-Öğrenerek yönetme“ye dayanan

“Bütüncül Uyumlaştırılmış Su Yönetimi”

modeli üzerinde yoğunlaşmıştır.

Bu yeni su yönetimi paradigmaları, bir geçiş dönemi içinde olan Türkiye’nin su yönetimini de doğrudan ilgilendir- mektedir.

Suyun Sürdürülebilir Yönetimi

Sürdürülebilir kalkınma hedefi, ilk kez 1992’de Rio Dünya Zirvesi’nde ortaya konmuş ve daha sonra çeşitli platform- larda genişletilerek ele alınmıştır. En genel anlamıyla sürdürülebilir kalkınma

“Bugünün hedef ve ihtiyaçlarının, gele- cek jenerasyonların hedef ve taleplerini tehlikeye sokmadan karşılanması; kal- kınmanın bu felsefe içinde gerçekleşti- rilmesi” şeklinde tanımlanır. Sürdürülebi- lirlik: “ekonomik”, “sosyal” ve “çevresel”

olmak üzere üç kriter açısından değer- lendirilir. Bu kapsamda sürdürülebilir su yönetimi de ekonomik açıdan verimli, sosyal açıdan eşitliği gözeten (hakça), çevre açısından sağlıklı” kararların alın- dığı, çevresel, ekonomik ve sosyal he- defler arasında dengenin kurulduğu bir yönetim olmalıdır.

1970’li yılların ortalarından itibaren klasik havza yöne- timi anlayışı, hızla artan talebin karşılanmasında yetersiz kaldığı, talep yönetimini dikkate alma- dığı, ekosistemi koruma- dığı, katılmcı olmadığı ve durağan bir nitelik taşıdığı için eleştirilmeye başlanmıştır.

BSKY2 aslında su kay- naklarını geliştirirken eko- sistemlere zarar verilmemesi- ni, sürdürülebilir sosyo-ekonomik ve çevresel kalkınmanın sağlanmasını

bir çerçeve içinde değerlendirilmesine olan ihtiyaçtır4. İşte tüm bu kavramı bir arada ele alıp birbirleriyle olan ilişkile- rini sağlayarak birçok amacın bir arada gerçekleşmesini yönetebilmek çok kolay değildir, hatta bazı uzmanlar bunun ola- naksız olduğunu ileri sürmektedir.

Bazı su uzmanları BSKY’inin gerçek yaşamla ilgili olmayacak derecede soyut olduğunu, amaçlar ve değerlerle ilgili (normatif) ögeler içerdiğini ileri sürmek- tedir5. Bunun yanı sıra bu kavramın çok yaygın kullanılan bir kavram olmasına rağmen bazı çekici sözcüklerin birleş- tirilmesinden meydana gelen bir söy- lemden öteye bir anlam taşımadığı ve BSKY’nin uygulanmasından sağlanacak faydaların gözlemlerle teyit edilmediği, hayata geçirilmesinin çok güç olduğu savunulmaktadır.

Bunlardan dünyaca ünlü su uzmanı Prof. Biswas ise bu tanımda “ekonomik ve sosyal refah” içinde ne gibi unsurların yer aldığını, “hakkaniyet” ilkesinin işlev- sel yönden kim tarafından nasıl sağlana- cağını, “hayati önemi haiz” ve “haiz ol- mayan” ekosistemlerin nasıl ayrılacağını sorgulamaktadır6.

Tüm bu eleştiriler ve değerlendir- meler dikkate alındığında, Bütüncü Su Kaynakları Yönetimi’nin birbirini izleyen kararlardan oluşan bir süreç anlamında olup açıkça tanımlanmış bir hedefe yö- nelik eylem olmadığı görülmektedir. Bu- nunla birlikte nasıl uygulanacağına ilişkin üzerinde uzlaşılmış yöntem ve kurallar da bulunmamaktadır. Odendaal’a göre;

su kaynakları yönetiminde sürdürülebilir- liğin sağlanması bir amaç olup, BSKY bu

amaca ulaşmak için araç yani; strate- jidir. Pahl-Wostl ise, BSKY’nin bir

hedef ortaya koyduğunu ve bu hedefe ulaşmakta “ulusal ve bölgesel koşullara uyan

su yönetimi”nin (adapti- ve management) araç

olması gerektiğini ileri sürmüştür7.

Uyumlaştırılmış Su Yönetimi (Adaptive Management)

Belirtilen kavramsal sorun- lar uyumlaştırılmış su yönetimi (adaptive management) anlayışı- nın benimsenmesi gerektiği savının ortaya atılmasına neden olmuştur. Bu Su yönetim

sistemi

İnsan faaliyetleri sistemi Taşkın

Kirlilik Su kaynakları

sistemi

Su kalitesinin iyileştirilmesi

Su çevrimi Su talebi

Su ihtiyacının karşılanması

Şekil 1: Bütüncü Su kaynakları Yönetim Sistemi

21. yüzyıl uluslararası su politikalarının ve sürdürülebilir su yönetimine yönelik uygulamaların çok belirleyici olacağı bir yüzyıl olacaktır. Bunun en temel nedeni

sadece iklim değişikliğinin su

kaynakları üzerindeki olumsuz

etkileri değil su, enerji, gıda ve

çevre arasında artan ilişkidir.

(22)

getirmiştir; bir diğer deyişle 20. yüzyılda- ki güvenlik paradigmasını değiştirmiştir.

Bu gelişmeler uluslararası alanda Hidropolitika kavramını, ulusal alanda ise Sürdürülebilir Su Yönetimi Kavramı'nı öne çıkartmıştır.

Su kaynakları artan nüfus, kentlere hızlı göç, kirlenme gibi tehditlerin baskısı altındadır Ancak bütün bunların dışında gerek ulusal gerek uluslararası su yö- netiminin önündeki en büyük tehdit ani olarak değişmesi beklenen iklim koşulla- rıdır. Bu değişime adaptasyon için bazı ülkeler çalışmalara başlamıştır. Ancak su sektöründe iklim değişikliğine adap- tasyon planlaması kolay olmayıp aksine çok detaylı bir planlamadır. Çünkü su kaynaklarındaki bir değişiklik tarım, sağ- lık, enerji ve altyapı gibi diğer sektörleri de etkileyecektir. Su yönetimi sisteminin bu konudaki belirsizliklerden en düşük seviyede etkilenmesi için bu belirsizlikle- ri azaltacak araştırma çalışmalarına bü- yük ihtiyaç vardır.

Bu durum sürdürülebilir su yönetimi- nin önüne, bu belirsizliklerin en aza indi- rilmesi gibi güç bir görev de koymaktadır.

Yapılan çalışmalar ve elde edilen deneyimler sonunda, suyun sürdürülebi- lir yönetimi için bütüncül su kaynakları yönetimi anlayışından uyumlaştırılmış su yönetimine doğru bir eğilim göze çarp- maktadır. Uyumlaştırılmış Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi olarak ifade edilen bu yeni metod, kendi içinde sürekli geli- şen bir döngüye dayanmaktadır. Bu yö- netim metodunun en belirleyici özelliği savı destekleyenlere göre; artık

bütüncül su yönetiminin ne ol- duğu tartışmaları yerine, mevcut sistemin nasıl işlemekte olduğu sorusu önem kazanmaya başla- mıştır. Birçok uzmana göre yöne- terek öğrenmemiz ve öğrenerek yönetme sürecine geçmemiz ge- rekmektedir.

Bu süreç kaçınılmaz olarak su yönetim deneyimlerinin ge- liştirilmesi, belirsizliklerin daha iyi anlaşılabilmesi için bilgi top- lanması, su yönetiminde lüzum- lu değişiklikleri yapabilmek için sürekli izleme sisteminin gelişti- rilmesini gerektirmektedir. Şekil 2’de verilen ve bu çalışmaları kapsayan uyumlaştırılmış su yönetimi ise birbirini takip eden ancak sürekli gelişen döngüsel bir sis- temdir.

Özellikle küresel iklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde yaratacağı et- kilerin belirsizliği su yönetimdeki belir- sizlikleri de artırmıştır. Bu belirsizliklerin azaltılması için matematik modeller ile su kaynaklarının miktar ve kalite deği- şimlerinin araştırılması, bu sonuçların pilot projeler üzerinde test edilmesi, izlenmesi ve Şekil 2’de belirtilen dön- güye göre, en uygun önlemlerin araştı- rılması suyun sürdürülebilir kullanımına önemli katkılar sağlayacaktır. Ancak, bir matematiksel model kapsamında ele alınabilecek değişkenler sınırlı olduğu için modeller temsil ettikleri toplumsal ve fiziksel olayların basitleştirilmiş şe- killeri olup sonuçlarının su yönetiminde deneyim kazanmış bir kurumsal yapı tarafından yorumlanması gerekir. Bu da sürdürülebilir bir su yönetimi için ku- rumsal hafıza ve deneyimli insan kayna- ğı gücünün önemini ortaya çıkarmak- tadır8.

Sonuç ve Değerlendirme

21. yüzyıl uluslararası su politikalarının ve sürdürülebilir su yönetimine yönelik uygulamaların çok belirleyici olacağı bir yüzyıl olacaktır. Bunun en temel ne- deni sadece iklim değişikliğinin su kay- nakları üzerindeki olumsuz etkileri değil su, enerji, gıda ve çevre arasında artan ilişkidir. Bu durum su güvenliği, gıda gü- venliği, enerji güvenliği ve çevre güven- liği kavramlarını birbiriyle ilişkili duruma

uygulanabilir özgün çözümler yaratmaktır. Bunun için bölge- ye özgün koşullarla geçmişteki uygulamaların ve sonuçlarının bulunabileceği bir kurumsal hafızaya, deneyimli personele ve hızlı işleyen etkin bir kurum- sal yapıya ihtiyaç duyulmakta- dır

Su kaynaklarının yönetimi için yeni metodlar geliştirilir- ken su politikalarında da bazı değişiklikler yaşanmıştır. 20.

yüzyılın son çeyreğinde su kaynakları ticarileşmiş, ulusla- rarasılaşmış ve siyasallaşmış- tır. 20. yüzyıl boyunca ekolojik dengeyi çok hırpalayan insa- noğlu 21.yüzyıla girerken su kaynakları yönetimi de dahil olmak üzere birçok alanda yeni para- digmalar ve yeni modellerin arayışına girmiştir. Bu modellerin uygulamasından istenilen sonuçların elde edilmesi kolay olmayacaktır. Ancak insanoğlu eğer 22.

yüzyıla ulaşmak istiyorsa, önünde suyu sürdürülebilir kullanmaktan başka bir yol bulunmamaktadır.

Dipnotlar:

1) Özden Bilen “Türkiye’nin Su Gündemi. Su Yö- netimi ve AB Su Politikaları”DSİ Genel Müdürlü- ğü Ankara 2009. s.7.

2) BSKY’nin en sık ilgi verilen tanımı: “Hayati önemi haiz ekosistemlerin sürdürülebilirliğinden ödün vermeden, hakkaniyet ilkesi esas alına- rak, ekonomik ve sosyal refahın en üst düzeye çıkarılması için su, toprak ve ilgili kaynakların eşgüdüm içerisinde geliştirilmesi ve yönetiminin teşvik edilmesi”dir.

3) M. M. Hufschmidt, “Water Policies for Susta- inable Development”, A.K. Biswas, M. Jellau ve G. Stout (der), Water for Sustainable Develop- ment in the 21st Century, Oxford, Oxford Univer- sity Press, 1993, s. 62.

4) Mostert, E. vd, River Basin Management and Planning, International Workshop of River Basin Management, 1999, The Netherlands

5) P. Jeffrey ve M. Gearey, “Integrated Water Re- sources…”, ss.1-8.

6) Asit K. Biswas, “Integrated Water Resources Management: A Reassessment”, Water International, Cilt 29, No 2, Haziran 2004.

7) NeWater, NeWater Report Series No 7…, s. 5 8) Özden Bilen “Türkiye’nin Su Gündemi. Su Yö- netimi ve AB Su Politikaları”DSİ Genel Müdürlü- ğü Ankara 2009. s.30.

Şekil 2: Uyumlaştırılmış Su Yönetimi

Değerlendir

İzle Uyum Sağla

Planla Uygula

(23)

T

ürkiye yarı kurak iklim kuşağında yer alan ve kullanılabilir su miktarı açı- sından bakıldığında su stresi altında olan bir ülkedir. Bu tablo su kaynaklarımızın rasyonel yönetimini ve verimli kullanımını zorunlu kılmaktadır. DSİ Genel Müdürlüğü- müz bu anlayış çerçevesinde geliştirdiği projeler ile suyun bir damlasını dahi boşa harcamayacak şekilde planlanan yatırım- ları milletimizin hizmetine sunmaktadır. DSİ yatırımları; tarım, sanayi, enerji ve hizmet sektörlerinde büyük önem taşımakta, ge- rek gıda güvenliğinin temini gerekse enerji arz güvenliğinin sağlanması hususlarında önemli bir işlev görmektedir. Bu yatırımlar aynı zamanda sel gibi afetlere karşı da vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamaktır. DSİ tarafından hayata geçiri- len yatırımlar yeni iş sahaları ve gelir getiri- ci faaliyetlere zemin hazırlayarak ekonomik ve sosyal yaşama doğrudan ya da dolaylı olarak etki etmektedir.

DSİ, bu ekonomik ve sosyal fonksiyonu- nun yanında çevre sektöründe de etkin ça- lışmalar yürütmektedir. Zira su, içinde bu- lunduğu ekosistemin en önemli parçasını

Suya Atılan İmza

DSİ

DSİ yatırımları; tarım, sanayi, enerji ve hizmet sektörlerinde büyük önem taşımakta, gerek gıda güvenliğinin, gerekse enerji arz güvenliğinin sağlanması hususlarında önemli bir işlev görmektedir. Bu yatırımlar aynı zamanda sel gibi afetlere karşı da vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamaktır. DSİ tarafından hayata geçirilen yatırımlar yeni iş sahaları ve gelir getirici faaliyetlere zemin hazırlayarak ekonomik ve sosyal yaşama doğrudan ya da dolaylı olarak etki etmektedir…

Y. Müh. Ali Rıza Diniz

DSİ Genel Müdürü

Keban Barajı

(24)

teşkil ettiğinden “su”ya yapılacak yatırımla- rın direk olarak çevreyle etkileşime geçme- si kaçınılmazdır. DSİ Genel Müdürlüğümüz bu etkileşimin hem ekonomik hem de çev- resel olarak müspet neticelere vesile olma- sı yönünde çaba harcamaktadır. “Su”yun sağlıklı ve temiz bir çevre ile kirletilmemiş su kaynaklarından elde edilmesinin, hem ekonomik açıdan hem de ekosistemler bakımından önemi büyüktür. Bu açıdan ya- tırımlarımız, koruma-kullanma ilkesi uyarın-

linmektedir. Bu bağlamda geriye dönüp bakıldığında DSİ tarafından 1138 adet ba- raj ve gölet ile 65 adet hidroelektrik santral tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Bu baraj ve hidroelektrik santraller arasında dünyanın en yüksek ve büyük barajları arasına ismini yazdıran Atatürk, Keban, Karakaya, Altınka- ya ve Oymapınar gibi barajlarımız da bulun- maktadır. Son dönemde Deriner, Ermenek ve Çine barajlarımız hizmete alınmış olup bu barajlarımız da dünyanın sayılı büyük ve yüksek barajları arasına girmiştir. Hâlihazırda inşa halinde olan Yusufeli ve Ilısu Barajları- mız da tamamlandıklarında ülkemizin gurur kaynağı olarak üst sıralara yerleşeceklerdir.

Gıda Güvenliğinin Sigortası: DSİ Esasen baraj ve gölet gibi depolama te- sislerimizde biriktirilen sular faaliyetlerimi- zin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Zira bu tesislerde depoladığımız sulardan tarımsal sulama, enerji üretimi, içme, kullanma ve sanayi suyu temini maksadıyla faydalan- dığımız gibi feyezan akımlarının kontrolünü sağlayarak taşkın zararlarından da korun- maktayız.

Depolama tesislerimizde biriktirilen su- larımızın kullanım miktarı 2015 yılı itibariy- le sulama sektöründe 32 milyar m3, içme suyu sektöründe 7 milyar m3, sanayide 5 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Görüldü- ğü üzere su kullanımımızda en büyük ka- lemi tarımsal sulama oluşturmaktadır. DSİ, bu gerçekten yola çıkarak özellikle 2000’li yılların başından itibaren sulamada büyük oranda tasarruf sağlayan modern sulama sistemlerine geçişi hızlandırmıştır.

Mevcut sulamalarda kanal tipleri hiz- met ettikleri alana göre sınıflandırıldığında;

sulamaların % 39 klasik kanal, % 34 ka- nalet ve % 26 borulu şebekeden oluştuğu gözlemlenmektedir. Son yıllarda Kurulu- şumuzca geliştirilen sulama projelerinde, basınçlı borulu şebeke kullanımı arttırılma- ya çalışılmakta ve borulu sistemler tercih edilmektedir. Böylece hem su tasarrufu sağlanmış hem de modern sulama sistem- lerinin kullanımı teşvik edilmiş olmaktadır.

Halen % 26 olan borulu şebeke kulla- nım oranı, yeni yapılacak projeler ve eski şebekelerin rehabilitasyonu ile % 97’ye kadar artabilecektir. Zira klâsik sulama me- totları yerine yağmurlama ve damla sulama metotlarının kullanılması halinde randıman

% 60’tan sırası ile % 80 ve % 90’a çıkarıla- bilmektedir. Bu da % 20 – % 30’luk bir su tasarrufu demektir.

ca insan-doğa-ekonomi dengesinin azami ölçülerde sağlanmasına yöneliktir. DSİ bu minvalde son derece mesuliyetli, faziletli ve bir o kadar da kutsal bir görevi yerine getirmektedir.

Vatandaşlarımız Bizi Baraj Yapan Kuruluş Olarak Bilirler

DSİ 4 sektörde faaliyetlerini sürdürmekte olsa da vatandaşlarımız tarafından daha ziyade baraj inşa eden kuruluş olarak bi-

Karakaya Barajı Atatürk Barajı

Referanslar

Benzer Belgeler

Çeşmeler Sunum içeriği Su Yapılarına Giriş Türk Bahçelerinde Su Yapıları Selsebil Çeşme Teşekkür Şadırvan Havuz Kaynaklar • Meydan Çeşmeleri • Köşe Çeşmeleri

Ancak günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m 3

Birbiri ile temas eden iki cisim arasında sıcaklık dengeleninceye (sıcaklık farkı kalmayıncaya) kadar sıcak cisimden soğuk cisime doğru ısı akışı meydana gelir..

Doç.Dr. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl.,.. • Kuru adiyabatik sıcaklık değişimi her 100 m’de 1 °C dir. Bu

Haziranda Kuzey Yarımküre güneşe doğru eğildiğinde, daha fazla doğrudan güneş ışığı alması ve uzun gündüz saatleri nedeniyle. Aralıkta güneşten uzak tarafa

Ancak vejetasyon tarafından tutulan yağış, yağışın bitişinden sonra, ya tekrar buharlaşır veya damlalar halinde toprağa düşer.. Toprağa düşen yağışın bir kısmı

Ancak vejetasyon tarafından tutulan yağış, yağışın bitişinden sonra, ya tekrar buharlaşır veya damlalar halinde toprağa düşer.. Toprağa düşen yağışın bir kısmı

• İklim değişikliğine uzun vadeli, sürdürülebilir uyum, altyapı, politika ve ekonomik araçların yanı sıra davranış değişikliklerinin ulusal kalkınma