• Sonuç bulunamadı

Üç Başyapıt

Belgede ve SU YAPILARI (sayfa 110-116)

Kültür yereldir, bu nedenle farklılaşır; ancak bilgi evrenseldir.

Panteon, Ayasofya ve Sinan’ın Sultan Camileri işlevsel olarak

aynı amaca yöneliktirler. Üçü de içinde bulundukları toplumun

ibadet yapılarıdır. Ancak biri pagan toplumuna, ikincisi Hıristiyan

toplumuna ve üçüncüsü Müslüman toplumuna hizmet vermek için

tasarlanmıştır. Her biri hem dinsel hem de dünyevi güçle yüklüdür

ve ait oldukları kültürleri simgeleyecek gücü taşırlar…

Prof. Dr. Ayla Ödekan

İTÜ Mimarlık Fakültesi

MİMARLIK

Resim 1: Panteon, dış görünüş (Tolga Birkandan).

amaca yöneliktirler. Üçü de içinde bulun-dukları toplumun ibadet yapılarıdır. Ancak biri pagan toplumuna, ikincisi Hıristiyan top-lumuna ve üçüncüsü Müslüman toptop-lumuna hizmet vermek için tasarlanmıştır. Her biri hem dinsel hem de dünyevi güçle yüklüdür ve ait oldukları kültürleri simgeleyecek gücü taşırlar.

Dünyevi güç olarak Panteon Hadria-nus’la Roma’nın, Hagia Sophia IüstiniaHadria-nus’la Bizans’ın, Sinan’ın Sultan Camileri Kanuni ve Yavuz Selim’le Osmanlının gücünün sim-geleridir. Yarattıkları motivasyon ve üretikleri

kullanımı hem sağlamlık hem de mekân ta-sarımı açısından çığır açmıştır. Oysa, 43,3 m. Çapında betonarme olmayan kagir kubbe-siyle Panteon’u 19. yüzyıldan önce geçen olmamıştır. Günümüzde de bu özel yerini korur.

Panteon’un tarihçesi belirsizlikler taşır. Birçok konu tartışmaya açıktır. Günümüzdeki yapı üçüncü yapı olarak kabul edilir. Efsa-neye göre ilk yapı Roma kentinin kurucusu Romulus’un göğe uçtuğu yerde, bugünkü ticaret merkezi Campo Marzo’da yapılmıştır. Romulus’un göğe bir kartal yardımıyla çıktığı ve Tanrılarla buluştuğu da belirtilir. Son araş-tırmalarda cephe alınlığında bazı deliklere rastlanmış ve burada bir kartal kabartması olabileceği yorumu yapılmıştır. İlk yapının Roma’nın tanrıları Jupiter, Minerva, Saturn, Mars vb. için yapılan ritüeller ve törenlere ev sahipliği yaptığı anlaşılıyor. Günümüz-deki Panteon’un cephesinde sütun başta-banında yer alan yazıta dayanarak bir grup tarihçi, ilk yapının tasarımını ve inşaatını ger-çekleştirenin Marcus Vipsanius Agrippa (İ.Ö. 63-12) olduğunu ileri sürer. Agrippa, Marcus Antonius ve Kleopatra’ya karşı Actium sava-şında (İ.Ö. 31) kazandığı zaferin ardından imar etkinliklerine girişir. Agrippa Hamamları, Neptune Bazilikası ile birlikte Panteon’u inşa ettirir. O dönem yapısı hakkında fazla bilgi yoktur. T- planlı olduğu düşünülmekte ise de son yapılan araştırmalar daire planlı bir yapı olabileceği üzerinde durmaktadır.

Agrippa’nın yaptırdığı yapının 80 yılında yanmasının ardından ikinci yapı İmparator Domitianus tarafından yenilenir. O da 110 yılında yanar. Yapı günümüzdeki şeklini Pub-lius AePub-lius Hadrianus (118-126) zamanında alır ve tapınak tüm tanrılara adanır (Pan-the-os). (Resim 1) Tanrı heykelleri iç mekânda duvarda açılmış nişlerin içine yerleştirilmiş-tir. Tanrılara kurban edilen hayvanların du-manları ise kubbenin merkezinde oculus işlev-strüktür-malzeme çözümleriyle bu üç

iddialı yapı aynı zamanda bir diğeri için bil-gi kaynağı olmuş ve mimarlığın gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

Tüm Tanrıların Tapınağı PANTEON (126)

Son yapılan araştırmalara göre, bazı çat-laklar saptanmış olmasına karşın Panteon, ibadet yapısı olarak, 2. yüzyıldan günümüze işlevini sürekli koruyabilmiş bir yapıdır. Özel-likle bu boyutlarda bir yapının inşaat tekniği günümüz mühendislerinin ilgisini çeken bir konudur. 19. yüzyılda mimarlıkta betonarme

Resim 2: Panteon, plan-kesit, Edmund Thomas,

Monumentality and the Roman Empire. Architecture in the Antonine Age, Oxford University Press, 2007.

Resim 3: Panteon, strüktür malzeme katmanları. (Martin Thorpe, Roma Mimarlığı Çev. Rıfat Akbulut, Homer Kitabevi, İstanbul, 2002).

Resim 4: Panteon, iç mekân (Tolga Birkandan)

Resim 5: Panteon, oculus, iç mekâna süzülen ışık (Tolga Birkandan) .

olarak adlandırılan açıklıktan göğe Tanrılar mekânına karışır. Baş tabanda bulunan kü-çük bir yazıtta Panteon’un 202 yılında Sep-timius Severus (145–211) ve oğlu Caracalla (188-217) tarafından onarıldığı yazılıdır. 312 yılında Roma İmparatorluğu’nda Hıristiyanlı-ğın kabul edilmesinden sonra kullanılmayan yapı 609 yılında Bizans İmparatoru Phocas tarafından Papa IV. Boniface’ye verilmesiyle bu kez kiliseye dönüştürülerek Hıristiyan di-ninin kullanımına açılan ilk Roma tapınağı ol-muş ve Bakire Meryem ve Havariler’e (Santa Maria ad Martyres) adanmıştır. Rönesanstan sonra da ressam Raphael Sanzio ve Anni-bale Carracci, heykeltraş Arcangelo Corelli, mimar Baldassare Perruzi gibi birçok ünlü-nün mezarlarını da barındırmaktadır.

Panteon bataklık bir alanda inşa edilmiş-tir. Judland arkeoloji Enstitüsü’nün inceleme-sinden anlaşıldığı kadarıyla zemin mavimsi bir nehir kilidir. Bu sorun yaratmıştır; o ne-denle temelin yapım sürecinin sonuna doğru kuzey-güney eksende çatlamalar oluşmuştur. Ayrıca tapınağın oturduğu zemin de düz de-ğildir. Temeli sağlamlaştırmak için Romalı us-talar bir ikinci kuşak oluşturmuşlardır ve temel bir kaya kadar sert duruma getirilmiştir.

de kullanılan malzemelerle de yükseldikçe ağırlık azalır. En sonda oculus açıklığı kubbe yükünü tamamen hafifletmiş olur. (Resim 3) Payelerin aralarında diagonallerde dikdört-gen planlı, giriş dışında eksenlerde ise ya-rım yuvarlak planlı nişler vardır. (Resim 4) Girişteki niş kare planlıdır. Nişlerin önlerinde ikişer sütun bulunur. Kubbeden gelen yükler ayrıca duvar içinde dizilen kemerlerle aşağı-ya doğru dağıtılmıştır. Kubbe 28 kemer ve 5 dizi yatay çemberden oluşan kare kasetlerle bezelidir. Genelde duvar ve döşemede daire ve kareler iç tasarımın bezeme düzenini kur-gular. (Resim 5)

Kutsal Bilgelik: AYASOFYA (532-537)

Günümüzdeki yapı Bizans döneminde yapıl-mış üçüncü kilisedir. Konstantius tarafından yapılan ilk Kilise (360), Büyük Kilise (Megale Ekklesia) diye anılmaktaydı. Birinci Ayasofya sütunlu bazilika planlı, ahşap çatılıdır. 404 is-yanı sırasında yakılarak tahrip olmuştur.

Kilisenin tahrip olmasının ardından, İmparator II. Theodosius bugünkü Ayasof-ya’nın yerine, ikinci Ayasofya’yı yaptırmıştır (415). Bu kilise de bazilika planlı, beş nefli ve ahşap çatılı bir yapı idi. Bu yapıda 532’de Günümüz Panteon’una ön cephesindeki

üç dizi korent başlıklı granit sütunla oluştu-rulmuş portico’dan geçilerek girilir. Eski yapı-dan kalan bu bölümde 3. dizinin en önünde 8, diğer iki dizide 4’er sütun vardır. 3. yüzyıl yapısından günümüze bazı tahripler olmuş-tur. Yapının dışındaki mermer parçaları ek-silmiştir. Sütun başlıklarından bazıları British Museum’da sergilenmektedir. 17. yüzyılda VIII. Urban (1623-1644) portico’nun bronz tavanını söktürmüş ve bronzların bir bölümü Castel Sant’Angelo surunda kullanılmıştır. Alınlıkta kabartmaların olduğu izlerden an-laşılmaktadır. Kabartmada bir kartal figürü belirir.

Portico’dan geçtikten sonra 43,3 m. ça-pında bir yarım küreyle sonlanan daire plan-lı bir rotundoya geçilir. (Resim 2) 21,65 m. yükseklikte olan rotundoyla kubbe arasında-ki ilişarasında-ki çok etarasında-kilidir. Kubbe merkezinden 43,3 m. olan iç mekânın yüksekliği kubbe çapına eşittir. Böylece, iç mekânda bir küre tasar-lanmıştır.

4,535 metrik ton ağırlığında kagir kub-benin yükleri 6,4 m. genişlikteki kasnaktan 8 payeye aktarılır. Kubbenin kalınlığı taban-da 6,4 m. den oculus’ta 1,2 m. iner.

Nike ayaklanmasında yakılmıştır.

Üçüncü Ayasofya’nın inşasına ise kısa bir süre sonra İmprator Justinianus emriyle yeniden başlanmıştır. (Resim 6) Görkemli bir kilise yapımı hedeflenen üçüncü Ayasof-ya’da kilisenin inşası için Milet’li matematikçi İsodorus ile Tralles’li fizikçi Anthemius görev-lendirilir. Ordodoks dininin en büyük kilisesi olan yapı aynı zamanda imparatorların taç giyme törenlerindede kullanılmıştır.

Yapımına 532’de başlanan üçüncü Ayasofya 537’de tamamlanmıştır ve Kutsal Bilgelik’e (Hagia Sophia) adanmıştır. İnşa-atta kullanılacak malzemeyi üretmek yerine imparatorluk topraklarında bulunan yapı-lardan yararlanılmıştır. Kısa sürede inşaa-tın tamamlanmış olmasının nedeni olarak hazır malzemelerden yararlanılmış olması düşünülmektedir. Örneğin, Efes’teki Arte-mis Tapınağı, Mısır’daki Güneş Tapınağı, Lübnan’daki Baalbek Tapınağı. Kaplama ve sütunlarda kullanılan taşlar kırmızı porfir Mısır, yeşil porfir Yunanistan, beyaz mermer Marmara Adası, sarı taş Suriye. kara taş İs-tanbul kökenlidir.

558 tarihindeki depremde kilisenin ana kubbesi ve doğu bölümü etkilenir. Ona-rım çalışması Miletli İsodorus’un yeğeni genç İsodorus’a verilir. Bu çalışmalarda depremin etkisi dikkate alınarak önlemler alınmıştır. Kubbe eğrisi kubbe tabanından başladığı için yük dağılımı zayıf olan kubbe bu kez 6.25 m. yükseltilmiş ve hafif mal-zemelerle çözümlenmiştir. Ayrıca kubbe-nin dışa doğru itme gücünü karşılayacak kuzey ve güney duvarları dikleştirilmiştir; onarım 562 yılında tamamlanmıştır. Ancak önemli bir deprem bölgesinde olan Aya-sofya, 869 ve 989 depremlerinden de etki-lenmiş, İmparator II. Basil Agine ve Ani’de-ki büyük Ani’de-kiliseleri inşaa eden Ermeni mimar Trdat’a katedrali onartmıştır. Ayasofya 6 yıl süren onarım çalışmasından sonra yeniden 994’te açılmıştır.

Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Venedik Cumhuriyeti’nin Doçu Henricus Dandolo ko-mutasındaki Haçlılar Konstantinopolis’i ele geçirip kiliseyi yağmalamışlardır. Bu olayın ardından Ayasofya Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı bir katedrale dönüşmüştür (1204-1261). Konstantinopolisi 1261’de Bizans ele geçirince Ayasofya Ortodoks dinine hizmet etmeye başlamıştır. Ancak yapı çok harap durumdadır. Bu nedenle, 1317’de imparator II. Andronikos Palaiologos imparator olduk-tan sonra onarım çalışmalarını başlatmıştır. Kuzey ve doğu kısımlarına 4 adet destek

beyi merkezde egemen kılmak istemişler ve bazilikal şema ile merkezi mekânı birleş-tirerek kubbeli bazilika diye tanımlanacak bir Bizans kilise şemasını oluşturmuşlardır. (Resim 7) Orta nefin örtüsü kubbe ve yarım kubbe olmuştur. Orta nef ayrıca çeyrek kub-belerle örtülü exedralarla diagonallerde ge-nişletilmiştir. Yan neflerde ise çapraz tonozlu mekân birimleri dizilidir.Kubbe ile örtülü orta nef imparator ve din adamlarına aittir ve tö-renler burada geçekleştirilir. Yan nefler ve galeri izleyicilere ayrılmıştır.

İç mekânda kubbeyle örtülü merkezi birim kubbe kasnağındaki 24 adet pencere-den gelen ışıkla aydınlanır. (Resim 8) Ayrı-ca kuzey ve güneyde kubbeyi taşıyan ana kemer yayının içini örten duvar yüzeyinde dizilen pencereler de merkezi birimdeki ışık kaynağına katkıda bulunur.

Toplanma, Bir Araya Gelme/Namaz Kılma Mekânı: ŞEHZADE CAMİSİ (1543-48)

Şehzade Mehmed, Kanuni Sultan Süley-man ile Hürrem Sultan’ın ilk erkek çocuğu-dur. Şiirlerinden anlaşılacağı gibi en sevdiği çocuğudur. (Resim 9) Bir şehzadeye cami yaptırmak Osmanlı tarihinde görülmemiş bir durumdur. Osmanlı devlet mantığı içinde bir şehzadeye bu büyüklükte bir cami yapılma-sının uygun olmadığı vurguluyan D. Kuban külliyeyi Kanuni’nin kendisi için yapımına başlatmış olabileceği olasılığını düşünmek-te ve yapım sürecinde Şehzade Mehmed’in ölümü üzerine çok sevdiği oğluna adamış olabileceğini bir varsayım olarak belirtmek-tedir.2 Caminin yapımı için Tezkiretü’l Bünyan 1543 tarihini verir. Kıble kapısındaki yazıtta ise yapımına 1544’te başlandığı ve 1548’de bittiği görülür.

Külliyenin içinde avlu ve ibadet mekâ-nı eşit iki kareden oluşur. (Resim 10) Plana kare ve dikdörtgenlerden oluşan kesin bir geometrik kurgu egemendir ve iç mekânın ana öğesi kubbedir. Kubbe dört ayak tarafın-dan taşınır. (Resim 11) Ortadaki kare planlı hacım yarım kubbeler ve çeyrek kubbelerle örtülü dikdörtgen planlı hacimlerle dört yöne doğru açılmaktadır. Kare alanın köşeleri de küçük kubbelerle geçilmiştir. Böylece iç mekân boşluğu dört ayakla kesintiye uğra-maktadır. Tüm ibadet mekânı zemine kadar inen pencere dizileriyla aydınlanır. İç mekân dış mekândan kopartılmamıştır. Belli bir dü-zeye kadar pencere aralarında kalan duvar yüzeyi çini panolarla bezelidir. Üst yapıda kalemişi bezeme kullanılmıştır.

duvarı yapılır. 1344 depreminde kubbede çatlaklar belirir, 1346 depreminde de çeşit-li bölümler çöker. Bu kez mimar Astras ve Peralta tarafından onarıma başlanır (1354). 1453 yılında İstanbul Osmanlıların eline ge-çince Ayasofya camiye çevrilir. 1935 yılında müze olana kadar cami olarak kullanılır. Os-manlı ve cumhuriyet dönemlerinde de ona-rımlara devam edilmiştir.

Hıristiyan mimarisinde ibadet mekânı-nın planı olarak bazilikal plan seçilmiştir. Bazilikal plan şeması orta ve yan neflerden oluşur ve bu tür kiliselerde örtü eğik çatıdır. Ayasofya mimarları bu plan şemasında

kub-Resim 7: Ayasofya, plan ( Heinz Kahler, Hagia

Sophia, Frederick A. Praeger, Publishers, New

York, 1967 )

Resim 8: Ayasofya, iç mekândan görünüş (Ödekan Arşivi)

Değerlendirme

Konumuzun üç yapısı üç ayrı çağın sıradışı başyapıtlarıdır. Panteon Antik Çağ’ın, Ayasof-ya Ortaçağ’ın, Şehzade Camisi Rönesans Çağı’na aittir. Genelde, özellikle Ayasofya ile Sultan Camileri, boyutsal ve etki açısından yarıştırılırlar. Bu tür yargılar, yaratıldıkları zama-nın olanakları ve deneylerden elde edilen bilgi birikimi düşünülmeden yalnızca kişisel etki-lenmeler sonucunda varılan kararlardır. Pan-teon’un (126) öncüleri görkemli antik çağ ya-pıtlarıdır. Hadrianus imparator olduktan sonra imparatorluğun hemen hemen tüm eyaletlerini dolaşmıştır. Bu onun geniş bir anıtsal mimarlık kültürüne sahip olduğunu gösterir. Çok yönlü entelektüel bir kişi olduğu söylenir. Özellikle bir philhellenism tutkunu ve mimarlığa özel ilgi duyan bir imparatormuş ve Roma’yı Atina’ya benzetmek istediği için kentte imar etkinlikleri-ni başlatmış ve Panteon’un tasarımına da kat-kıda bulunmuştu. Rönesans mimarı Michelan-gelo Panteon için duyduğu hayranlığı “insan yapımı olamaz, melekler tarafından yapılmış olmalı” cümlesiyle tanımlamıştır.

Hadrianus’un adını ölümsüzleştiren ve za-manında ve sonraki yıllarda ününü korumuş bu anıt, kuşkusuz 6. Yüzyılda Roma’dan sonra

Anlam ve biçim ilişkisi başarıyla kurulmuş-tu ama o günkü tasarımcılar depremle ilgili bilimsel verilerden yoksundular. Toplum dep-remin oluş nedenini yaygın olarak “İnsanların günahlarından dolayı Tanrı’nın ilahi adaleti ile insanları cezalandırması” olarak algılıyordu3.

Şehzade Camisi, Sinan’ın anıtsal nitelik-te mekân araştırması deneylerinden ilkidir. Kuşkusuz hem anlamsal hem de strüktürel olarak anıtsal yapı örneği karşısında durmak-tadır. Ayrıca da, Ayasofya cami olarak kulla-nılmaya başlandığı için, içinde de yaşayarak mekânın anlamsal etkisini sürekli algılamıştır. Yapının görkemini yalnızca duyumsamamış, ayrıca ayrıntılarda dolanıp tasarımının ussal çözümlemesini kavramıştır. Uyarlama yeti-si16.yüzyıl tasarımcısı olarak güçlü ve zayıf noktalarını analiz ederek değerlendirdiği Şehzade Camisi’ni izleyen yapılarında üretti-ği çözümlerde de izlenmektedir. İlk Beyazıd Camisi’nde (1506) denenen Ayasofya’nın kubbe-yarım kubbe ilişkisinin uyarlaması-nı Süleymaniye Camisi’nde denemiştir. En son denemesi Selimiye’de 8 ayağa oturan tek kubbeyle örtülü hacımdır. İç mekânın bütünlüğünü bozan desteklerden arınmış, duvarlara alınmış 8 destekli kubbe strüktü-tüm Akdeniz İmparatorluğunu elde eden

Bi-zans İmparatoru Justinianus’un hayalinde de erişilmesi gereken bir örnek olarak varlığını ko-ruyordu. Her ne kadar imparatorlukta çok tan-rılı inanç terk edilerek tek tantan-rılı din kabul edil-mişse de, o da Roma geleneklerini sürdüren bir liderdi. Ataları Doğu Roma İmparatorlarıydı. Tanrının yeryüzünde vekili niteliğini 6. yüzyılda da korumaktaydı. O nedenle, zamanının iki büyük bilim insanına bu görevi verdi. Tralles'li fizikçi Anthemius ve Milet'li matematikçi İsido-rus 6. yüzyılın strüktür ve teknik bilgilerini zor-layarak, hıristiyan dininin uzunlamasına iba-det mekânına, tıpkı Panteon’da olduğu gibi, Tanrısal mekânı simgeleyen kubbeyle örtülü hacmı yerleştirerek ikinci Akdeniz İmparator-luğunun anıtsal yapısını gerçekleştirdiler. İba-det mekânında İmparator halkıyla birlikte aynı kilisede bulunuyor ve dinsel törene katlıyordu, ama bazilikal planlı kilisenin orta nefi impara-tor ve mahiyetine ayrılmıştı ve orta nefte ilahi güçle dünyevi güç bütünleşiyordu. Bu anlamlı mekâna katılan mermer ve mozaik bezeme de bütünleşmeye katkıda bulunuyordu. Kubbenin merkezinde Pantokrator İsa mozaiği, daha aşağılarda havarilerle ilgili mozaikler bu soyut mekânda yerlerini almışlardı.

rüyle Selimiye, Ayasofya’dan çok, Panteon’la karşılaştırılacak bir başyapıttır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın onu Şehzade Camisi’nin yapımı için görevlendirdiğinde Üçüncü Akdeniz İmparatorluğunun Sultanı için, tıpkı İkinci Akdeniz İmparatorluğunun önderi Justinianus'da olduğu gibi, bir baş-yapıt üretmesi gerektiğinin farkındaydı ve doğal olarak onun da hesaplaşacağı örnek Ayasofya olacaktı. İlk anıtsal yapı deneme-sinde bunu başarıyla denemiş ve Şehzade Camisi’ni izleyen Süleymaniye ve Selimi-ye’de deneylerini doruk noktasına taşımıştır. Ayasofya’nın Şehzade Camisi’nde en önemli etkisi mekân çözümlemesinde gö-rülür. Hıristiyan ibadet biçiminde gereken alt yapıda uzunlamasına mekâna üst yapıdaki merkezi mekânın oturtulması Ayasofya ya-pımında ve onarımlarında çalışan mimarlar için önemli bir sorundu. Anthemius ve İso-dorus’un yaptığı kubbe tabanı dolaysız ana kemerlere oturmaktaydı ve bu nedenle ku-zey-güney ekseni üzerinde itme gücünü kar-şılayacak destekleme zayıf kalıyordu. Kubbe her yönden aynı derecede destek görmesi gereken bir örtü öğesidir. Bu nedenle, genç İsodorus kubbe biçiminde değişiklik yapıp kubbeyi 6.5 m. yükselterek itme gücünü dü-şeye almaya çalışmıştı. Sonraki depremler-de depremler-de zarar gören yapıya bu kez payandalar eklemek gerekti.

Sinan’ın anıtsal nitelikte bir cami inşa ederken ilk düşünmesi gereken konu çok sayıda insanın saflar halinde kıble duvarı-na paralel dizilerek duvarı-namaz kılabileceği bir

hem motivasyon kaynağı hem de bilgi kay-nağı olarak varlıklarını korumaktadırlar. Pan-teon, San Pietro ve Paris Panteon gibi Avru-pa mimarisini gelişmesini sürekli etkilemiştir. Ayasofya Bizans mimarlığında tek örnek olarak kalmıştır. Bunun temel nedeni kültürel farklılaşmadır. Justinianus dönemi Bizans’ın Altın Çağı diye anılır. Bu durum hıristiyan kültürü içinde Roma sivil iktidar güçünün ağırlıklı olduğu bir dönemdir. 6. Yüzyılı iz-leyen yüzyıllarda Bizans İmparatorluğunda toplumda ağırlık Hıristiyan kültürünün ege-menliğine doğru kaymıştır. Sivil iktidar gücü-nün yerini kilise almıştır. Bu nedenle, tasarım anlayışı farklılaşmış ve kilise mimarlığında İsa simgesi taşıyan yunan haçı planlı şema kullanılır olmuştur. Yapılan kiliseler de küçük boyutlu yapılardır. Ayasofya’nın yinelenme-sine gerek kalmamıştır. Sinan’ın Sultan Ca-mileri’nin Osmanlı mimarlığı gelişme çizgisi içinde özellikle tek kubbeyle örtülü mekân çözümlemesine katkısı olmuştur. Batılılaşma dönemi yapısı Nuruosmaniye’de de bunu görmek olasıdır. Ne yazık ki Sultan Camileri, günümüz cami tasarımında kaynak değil, taşıdığı değerler kavranmadan “kopya”la-nacak örnekler olarak durmaktadır.

Kaynaklar

1) tdk.gov.tr

2) D.Kuban, Osmanlı Mimarisi,Yem Yayın, 2007, 270-73

3) M. Bakır, “Doğa Olayı mı, Tanrı’nın Gazabı mı: Bizanslılar Depremi Nasıl Algıladılar?” Eğitim, İTÜ Vakfı Yayını, 68, 2015, 58-60

4) M. Ahunbay-Z.Ahunbay, “Structural Influence of Hagia Sophia on Ottoman Architecture,”Hagia

Sophia from the Age of Justinian to the Present,

Cambridge University Press, Cambridge, 1992, 179-194.

mekânın tasarımıdır. Anadolu Türk mimar-lığında 11. Yüzyıldan itibaren kubbe, örtü öğesi olarak giderek önem kazanmış ve Os-manlıda da mekânın ana öğesi olarak geliş-me göstermiştir. Üç Şerefeli, Fatih ve Beya-zıd Camileri Şehzade Camisi’nden önceki denemelerdir. Sinan Şehzade Camisi’nde özgün bir denemeyi gerçekleştirmiştir. Dört yönde yarım kubbelerle destekleyerek kub-benin eğrisel örtüsünü dış duvarlara kadar taşımıştır. İç mekânda yalnızca ana kubbe-yi destekleyen dört ayak kalmıştır. Böylece içerde etkili bir iç mekân birliği yaratılmıştır. Pencere dizileri sayıca çoğalır ve zemine kadar iner. Aydınlık iç mekân dış mekâna açılır. Çini ve kalemişi duvar yüzeylerini an-lamlandırır. Kubbe merkezineceli sülüs hat kullanılarak "Besmele” ile başlayarak “Fa-tiha Suresi” yazılmıştır. Mekânda mistisizm kaybolmuştur ama kutsallık egemendir. Sinan Ayasofya’da kubbe ve yarım kub-be ilişkisini yorumladığı gibi geçiş öğeleri, galeriler, uçan payandalar ve kuleler gibi öğeleri de değerlendirmesini bilmiş onları cami tasarımına uyarlamaya çalışmıştır. 4 İç mekândaki bu geometrik kurgu dış yapının dengeli plastik yapısına da yansır. Dışarda revaklarla hafifletilmiş, ancak sağlam bir kütle görünümü kazanır.

Şehzade Camisi’nde mekân düzenle-mesi ve plastik değerler konusunda

Belgede ve SU YAPILARI (sayfa 110-116)