• Sonuç bulunamadı

T.C. ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI. Hava ARAS DÜNYA DİNLERİNDE MERKEZ SEMBOLİZMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI. Hava ARAS DÜNYA DİNLERİNDE MERKEZ SEMBOLİZMİ"

Copied!
152
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI

Hava ARAS

DÜNYA DİNLERİNDE MERKEZ SEMBOLİZMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ YÖNETİCİSİ Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN

ERZURUM -2011

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

ÖZET... V ABSTRACT ...VI KISALTMALAR ... VII ÖNSÖZ ... VIII

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM SEMBOLİZM ÇEŞİTLERİ 1.1. SAYI ve RAKAMLARIN SEMBOLİZMİ ... 22

1.1.1.“Bir” Sembolizmi ... 23

1.1.2.“İki” Sembolizmi ... 24

1.1.3.Üç Sembolizmi ... 25

1.1.4.“Dört” Sembolizmi ... 26

1.1.5. “Beş” Sembolizmi ... 27

1.1.6. “Altı” Sembolizmi ... 28

1.1.7.“Yedi” Sembolizmi ... 29

1.1.8.“Sekiz” Sembolizmi ... 31

1.1.9.“Dokuz” Sembolizmi ... 32

1.1.10.“On” Sembolizmi ... 34

1.1.11.“Kırk” Sembolizmi ... 34

1.2.RENK SEMBOLİZMİ... 36

1.2.1.“Kırmızı” Sembolizmi ... 36

1.2.2.“Sarı” Sembolizmi ... 38

1.2.3.“Mavi” Sembolizmi ... 39

1.2.4.“Mor” Sembolizmi ... 40

1.2.5. “Yeşil” Sembolizmi ... 41

1.2.6.“Siyah” Sembolizmi ... 43

1.2.7.“Beyaz” Sembolizmi... 44

1.3. HAYVAN SEMBOLİZMİ ... 46

1.3.1. “Balık” Sembolizmi ... 46

1.3.2. “Yılan” Sembolizmi ... 48

(4)

1.3.3. “Kuş” Sembolizmi ... 51

1.3.4. “Kurt” Sembolizmi ... 53

1.3.5. “At” Sembolizmi ... 54

1.4. TABİAT SEMBOLİZMİ ... 55

1.4.1. “Ağaç” Sembolizmi ... 55

1.4.2. “Ateş” Sembolizmi ... 57

1.4.3. “Dağ” Sembolizmi ... 58

1.4.4. “Güneş-Ay-Yıldız” Sembolizmi ... 60

İKİNCİ BÖLÜM DÜNYA DİNLERİNDE MERKEZ SEMBOLİZMİ 2.1. YAHUDİLİKTE MERKEZ SEMBOLİZMİ ... 69

2.1.1. Açık Alanlar ... 69

2.1.1.1. Ağlama Duvarı ... 70

2.1.1.2. Sina Dağı ... 71

2.1.2. Kapalı Alanlar ... 73

1.1.2.1. Sinagog ... 73

2.1.3. Kutsal Şehirler ... 79

2.1.3.1. Kudüs ... 79

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HİNDUİZM’DE MERKEZ SEMBOLİZMİ 3.1. AÇIK ALANLAR ... 83

3.1.1. Meru ... 83

3.1.2. Ganj Nehri: ... 84

3.2. KAPALI ALANLAR ... 86

3.2.1. Mabet ... 86

3.3. KUTSAL ŞEHİRLER ... 86

3.3.1. Benares: ... 87

(5)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BUDİZM’DE MERKEZ SEMBOLİZMİ

4.1.AÇIK ALANLAR ... 88

4.1.1.Adam-Âdem Tepesi ... 88

4.2. KAPALI ALANLAR ... 89

4.2.1. Vihara-Pagoda ... 89

4.3. KUTSAL ŞEHİRLER ... 92

4.3.1. Lumbini ... 93

4.3.2. Bodhgaya ... 93

4.3.3. Sarnath ... 93

4.3.4. Kushinagar ... 94

BEŞİNCİ BÖLÜM HIRİSTİYANLIK’TA MERKEZ SEMBOLİZMİ 5.1. AÇIK ALANLAR ... 95

5.1.1. Zeytin Dağı-Golgotha Tepesi ... 95

5.2. KAPALI ALANLAR ... 96

5.2.1. Kilise ... 97

5.3. KUTSAL ŞEHİRLER ... 100

5.3.1. Beytlehem ... 101

5.3.2. Kudüs ... 102

5.3.3. Roma ... 103

ALTINCI BÖLÜM İSLAM’DA MERKEZ SEMBOLİZMİ 6.1. AÇIK ALANLAR ... 108

6.1.1. Kâbe ... 108

6.1.2. Arafat ... 112

6.1.3. Müzdelife ... 113

6.1.4. Mina ... 114

6.1.5. Hira-Nur Dağı ... 115

6.1.6. Safa-Merve Tepeleri ... 116

6.2. KAPALI ALANLAR ... 118

(6)

6.2.1. Cami ... 118

6.2.2. Türbe ... 123

6.3. KUTSAL ŞEHİRLER ... 124

6.3.1. Mekke ... 124

6.3.2. Medine ... 127

6.3.3. Kudüs ... 129

SONUÇ ... 132

BİBLİYOGRAFYA ... 135

ÖZGEÇMİŞ ... 140

(7)

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DÜNYA DİNLERİNDE MERKEZ SEMBOLİZMİ Hava ARAS

Danışman: Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN 2011-Sayfa: 140+X

Jüri: Prof. Dr. Ali Rafet Özkan Prof. Dr. İsa Çelik

Doç. Dr. Kemal Polat

Bu çalışmada dünya dinleri başlığı altında Yahudilik, Hinduizm, Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet‟te merkez sembolizmi konuları ele alınmıştır.

Çalışma bir giriş ve altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde sembol çeşitleri, diğer bölümlerde ise tarih sahnesine çıkma durumu göz önünde bulundurularak sırasıyla Yahudilik, Hinduizm, Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet‟te merkez sembolizmi konuları işlenmiştir.

Bu çalışmada kutsal kabul edilen yerlerin görünenin ötesinde anlamlara sahip olduğu görüşünden hareket edilmiştir. Adı geçen din mensuplarının kutsal olarak kabul ettikleri mekânlara çeşitli anlamlar yükledikleri ve bu anlamların insanı her anlamda yenilediğine işaret edilmiş, hatta bazen Tanrıyla bir olmak gibi sonuçlarının olduğuna dikkat çekilmiştir.

Elde edilen veriler ışığında sembollerin günlük hayatın içinde kişiyi farkında olsa da olmasa da yönlendirdiği, bazı mekânların bir şekilde kutsanmış olarak kabul edildiği bu nedenle sıradan bir gezi mantığının ötesinde buralara bilinçli bir ziyaretin yapıldığı fikirlerine ulaşılmıştır.

(8)

ABSTRACT MASTERS THESIS

SYMBOLISM OF CENTRE IN WORLD RELIGIONS Hava ARAS

Advisor: Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN 2011-Pages: 139+X

Jury: Prof. Dr. Ali Rafet Özkan Prof. Dr. İsa Çelik

Doç. Dr. Kemal Polat

This study is intended to examine symbolism of centre in Jewishness, Hinduism, Buddhism, Christianity and Islam as world religions.

It is made up of one introductory part and six chapters. The first chapter deals with kinds of symbols, and the remaining chapters are about the symbolism of the centre as found in Jewishness, Hinduism, Buddhism, Christianity and Islam respectively, considering the chronological appearance of these religions in history.

It is aimed to prove that the places considered sacred have meanings beyond what is generally known about them. It is explained that the members of the mentioned religions have attributed various meanings to the places they consider sacred and that these meanings have renewed human being in any sense and even have had such results as being united with God.

In the light of the present data, it is observed that symbols direct people even though they might not be aware of it, and that some places are considered sacred, which leads people to travel towards these places consciously rather than with a sense of ordinary travel.

(9)

KISALTMALAR

a. s. : Aleyhi‟s-Selam A. Ş. : Anonim Şirketi

C : Cilt

C. Ü. : Cumhuriyet Üniversitesi Çev. : Çeviren

Fak. : Fakültesi

Hz. : Hazreti

km. : Kilometre

M. Ö. : Milattan Önce M. S. : Milattan Sonra

m. : Metre

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

OMÜ : On Dokuz Mayıs Üniversitesi

s. : Sayfa

sas : Sallallahu Aleyhi ve‟-Sellem TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Ünv. :Üniversitesi

vb. : ve benzeri vd. : ve diğerleri

y.y : Yüzyıl

yay. : Yayınları

(10)

ÖNSÖZ

İnsanoğlu var olduğu günden beri duygu ve düşüncelerini izah etmek için değişik yollar denemiştir. Düşüncelerini, anlama ve yorumlama kapasitesine göre çeşitli kalıplara sokarak ifade etmeye çalışmıştır. Bazen de zamanla kullanmış olduğu günlük dilin dışında çeşitli işaret ve sembolleri kullanmak suretiyle iletişim kurmaya devam etmiştir.

Genellikle görünmeyen âlemde olup müşahede edilemeyen alana ait yapılan çalışmalarda sembollere ihtiyaç duymuştur. Metafizik alana ait çalışmalarda sözlü anlatımın sınırlarının zorlanacağı tahmin edilirse, sembolik ifadelerin kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Mesela ahiret inancıyla ilgili olarak İslamiyet‟te, insanların iyi amellerinin bir kefesine, kötü amellerinin de bir kefesine konularak, hangi taraf ağır gelirse ona göre kişinin cennete veya cehenneme gideceğini daha iyi ve anlaşılır ifade etmek üzere adalet terazisinden bahsedilmiştir. Aslında soyut kavramlar ve karmaşık kavramlardan bahsedildiği zaman sembolik ifadelerin kaçınılmaz olduğu söylenebilir.

Mesela Allah‟a karşı olan yönelişlerimiz ve tapınmalarımız da bir nevi sembolik karakterdedir. Dolayısıyla tüm inanç biçimleri için denilebilir ki, Tanrının mahiyeti ve O‟na yönelişlerde daha etkili ve sonradan gelenler açısından daha kalıcı iletilebilmesi için ritüeller ve ibadetler sembolik olarak ifade edilmiştir.

Malumdur ki, bazı yerleşim bölgeleri ve mabetler, dinlerin merkezi sembollerinin başında gelmektedir ve çok önemli bir fonksiyon icra etmektedirler. Bu kavramları ele almamızın nedeni ait oldukları dinler hakkında doğrudan ve kesin bilgi veriyor olmaları, bunların icra ettikleri fonksiyonların çok önemli oluşu ve her yerde genelde aynı manaları taşıyor olmalarıdır. Bu anlamda, bu sembollerin taşıdığı anlamlar sabittir ve hiçbir durumda farklılık arz etmezler.

Çalışmamıza öncelikle sembolizm kavramı üzerinde durarak başladık.

Kavramsal açıklamadan sonra sembolün ve bizi ilgilendiren dini sembollerin evrenselliği ve fonksiyonelliği üzerinde durarak işlenecek olan konunun önemini ortaya koymaya çalıştık. Asıl konumuz olan merkez sembolizmine geçmeden önce ise sembolizm çeşitleri üzerinde durarak aslında, bizler farkında olsak da olmasak da sembollerin hayatımızın birçok alanına hâkim olduklarını ortaya koyduk.

(11)

Çalışmamızın asıl kavramı olan “merkez”, tezahürün yayıldığı prensip, ilk neden, dairenin tohumu, çekirdeği gibi anlamlara gelmektedir. Kabileci, milli ve evrensel dinlerin hepsinde kutsal kabul edilen mekânlar ve bu mekânların ziyareti söz konusudur. Kutsal yerler, bir toplumun dini hayatının merkezi olan, insan hayatına yön veren ve anlam kazandıran yerlerdir. Kişinin dini ne olursa olsun, insan tabiatı böyle yerlere ihtiyaç duymuş ve kutsal duygusu başlangıçtan beri insan tecrübesinin bir parçası olmuştur. İnsan, mabette bu duyguyu herhangi bir yerde olduğundan daha derince hisseder. Çünkü kutsal yerler ilahi âlemle dünyevi âlemin kesiştiği, Tanrı ile insanın bir nevi buluştuğu ve kişinin kendisini ilahi huzurda hissettiği yerlerdir.

Gerek dinler tarihinde gerekse felsefe ve psikoloji gibi alanlarda semboller konusu ele alınmış olmasına rağmen, kutsal mekânların ihtiva ettiği sembolik anlamları tam olarak ortaya koyan derli toplu bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle ele aldığımız beş dinin mukaddes olarak kabul edilen yerlerinin sistematik bir çalışmasını ortaya koymaya gayret ettik.

Tezimizde ortaya koymak istediğimiz şey, hayatımızın birçok alanında karşılaşmış olduğumuz kutsal yerlerin sıradan ve görünenin ötesinde farklı anlam ve işleyişlere sahip olduklarıdır. Gerekli kaynak sayısının yeterli olduğu kanaatine vardıktan sonra fenomonolojik yöntem yanında karşılaştırmalı ve tarihsel yöntemlere de başvurarak konuları yorumlamaya çalıştık. Tezimizi oluştururken Dinler Tarihi‟nin ilişki içerisinde olduğu din sosyolojisi, din psikolojisi ve din felsefesi gibi bilim dallarından da yararlanmayı ihmal etmedik.

Sonuç olarak çalışmamızı, kutsal topraklardaki ziyaret mekânlarının, tarihin derinliklerinden getirdikleri çağrıyı anlamaya yönelik bilgilenme ve düşünme faaliyetine katkıda bulunarak, söz konusu yerleri sıradan bir gezi mantığının ötesinde, gerçek anlamda ziyaret etmeye vesile olması için yaptık. Ayrıca sağlıklı bir tarihi bilgi donanımıyla mukaddes beldelerin kendine özgü manevi ikliminden daha fazla istifade edilmesine katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.

Çalışmamızda gerek tez konumuzun tespiti aşamasında gerekse tezimizin yazım aşamasında yardımlarını esirgemeyen değerli danışman hocam Prof Dr. Ali Rafet ÖZKAN‟a, konumuzla ilgili kaynak kitapları temin etmem aşamasında kütüphanelerinden faydalandığım değerli hocalarım sayın Doç. Dr. Kemal Polat, Prof

(12)

Dr. Hanefi Palabıyık ve Öğretim Görevlisi Zeynep Koyuncu‟ya, desteklerini ve dualarını hiçbir zaman esirgemeyen aileme ve özellikle her anlamda yanımda olan abim Hakkı Aras‟a teşekkürlerimi sunarım.

Hava ARAS Erzurum- 2011

(13)

GİRİŞ

Bu çalışmanın adı her ne kadar dünya dinlerinde merkez sembolizmi ise de yüksek lisans tezinin kapasitesini de göz önüne alarak biz genelde yaygınlık kazanmış, dünyanın her tarafında mensubu bulunan beş büyük dini esas alarak konumuzu işlemeye çalıştık. Çünkü diğer dinlerde bu hususla ilgili konuların aşağı yukarı aynı olduğu kanaatine varılarak söz konusu beş büyük dini incelemekle maksadın hâsıl olacağı düşüncesiyle fazla ayrıntıya girmedik. Ancak bu beş dinin konumuzla ilgili hususlarını mümkün olduğu kadar ayrıntılı işlemeye çalıştık. Bu bağlamda konuya giriş mahiyetinde sembol ve sembolizm kavramlarının açıklamaları, özellik ve fonksiyonları verildikten sonra beş büyük dinde merkez olarak kabul edilen mekânları işledik.

SEMBOL VE SEMBOLİZMİN EVRENSEL DİLİ I. SEMBOL

Sembol, çok farklı branşlarda kullanım alanına sahip bir kelimedir. Nitekim bu kelime, din araştırmaları, psikoloji, sanat, edebiyat, mitoloji, bilim ve mantıktaki gelişmelerle birlikte çok geniş anlamlar için kullanılmıştır. Mesela matematik ve müzik söz konusu olduğunda, bir ilişkiyi, niteliği, niceliği ve öğeyi temsil etmek amacıyla kullanılan yazılı işaret, figür ve kelimelere sembol denilmektedir. Psikolojide ise, duyguları, arzuları ve bastırılmış düşünceleri temsil etmesi için bireyin bilinçsizce kullandığı obje, kelime, ifade ya da çok daha karmaşık kurgular birer sembol sayılmıştır. Dolayısıyla en geniş anlamıyla sembol, bir kelime, ifade, işaret, ses veya renk, nesne, fiil, belli bir mekân ya da zaman dilimi, özel bir olay ya da kişi olabilmektedir.

Sembol kelimesi, İngilizce Symbol; Fransızca Symbole; Almanca Symbol ve Yunanca Symbolom, Sumbolos, Symbolum şeklinde kullanılmaktadır. Bu kelime, remiz, simge, timsal, alamet kelimeleriyle de ifade edilmekte olup, duyu organlarıyla idraki imkânsız olan her hangi bir şeyi, tabii bir münasebet yoluyla hatıra getiren veya belirten her türlü müşahhas şey yahut işareti ifade etmektedir. 1

Tüm işaret, alamet, nişan ve belirtilerle kastedilen şeyleri içine alan sembol, geniş anlamda ele alındığında, kendi dışındaki bir şeye karşılık olmak üzere akla getirilen her hangi bir şeydir. İzafi olarak bilinmeyen ve daha açık ve karakteristik

1 Galip Atasağun, İlahi Dinlerde (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da) Dini Semboller, Sebat Ofset Matbaacılık, Konya 2002, s. 1.

(14)

biçimde isimlendiremediğimiz bir şeyin en iyi figürü olarak da tanımlanabilen sembolik imge, gizli anlamı ortaya çıkaran bir tasvir ve bir gizin tecellisidir. Müşahede olunamayan ve esrarlı bir olgu hakkında bize çok net olmayan bir duygu, his ve izlenim veren, müphemiyet içinde, görülmeyen bir realiteyi yansıtan simge veya maddi bir nesnedir.2

Sembol, eşya âleminden ya da tabiattan alınarak bir toplumun veya kavmin hafızası mesabesinde olan tarihi akış ve birikim içinde özel bir anlam kazanan ve bir duygu ve düşüncenin anlatımında kullanılan işaret yahut sözlerdir. Diğer bir tanımla

“ilişki, çağrışım, gelenek veya benzerlik dolayısıyla bir şeyi bir başka şeyle temsil etme, gösterme ya da ima etme”3 anlamına da gelmektedir.

Bir anlam, nitelik, soyutlama ya da nesneyi göstermek, ifade etmek için kullanılan sözcük, işaret ya da mimik olarak sembol, kendisine ortak bir sözleşme, anlaşma, uzlaşma ya da gelenek aracılığıyla belli bir anlam aktarılan uzlaşımsal işareti, belirli bir nesne, süreç veya işlemi ima etmeye yarayan şeyi tanımlar. 4

Charles Morcie‟e göre sembol “duygularımızı uyandıran, bizi içinde bulunduğumuz zaman ve mekânın dışına götüren muhayyile mahsulü bir yaratış, ruhumuzu nesillerle birleştiren” şeydir. 5

Sembol, somut bir şekilde kavranılamayan, görülemeyen, algılanamayan ve üzerinde müşahhas yorumlar yapılması oldukça güç olan değerlerin zihinde berraklaşabilmesi veya diğer bir ifadeyle kodlanabilmesi için kullanılan her türlü işaretlerdir. Bu bağlamda sembol, müphemiyet içinde, görülmeyen bir realiteyi yansıtan bir simge ya da maddi bir nesnedir.6

Semboller ilminin ortaya çıkmasında belirli filozofların, bilim teorisyenlerinin ve dilcilerin önemli bir payı vardır. Çünkü bunlar, dilin sembol karakterleri haricinde, insan zihninin, rit ve mitlerden, sanat ve bilime kadar varan diğer bütün hareketlerini de

2 Temel Yeşilyurt, “Teolojik Söylemde Sembolik Öğelerin Yeri”, İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 4, 1999, s.

48.

3 Turan Karataş, “Sembol”, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yayıncılık, Ankara 2007, s.

413.

4Ahmet Cevizci, “Sembol”, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2000, s. 840.

5 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayıncılık, İstanbul 1990, s. 510.

6 Kenan Has, Sembolizm ve Haç, Avrasya Yayıncılık, Ankara 2005, s. 15.

(15)

göstermeye gayret etmişlerdir. İnsan sembol üretme gücüne sahip olduğu için, insanın ortaya koyduğu her şey semboliktir diyebiliriz. 7

Semboller konusunda önemli araştırmalar yapan isimlerin başında E. Cassirer gelmektedir. Ernest Cassirer, Aristo‟dan beri hâkim olan “insan, akıllı bir hayvandır”

tanımlamasını; “insan, sembolleştiren hayvandır” şeklinde yorumlayarak başka bir algı şekli ortaya atmıştır. Aynı yazara göre, insanoğlunun ayrılmaz bir parçasını teşkil eden dil, din, mitoloji, tarih ve sanat gibi alanların tamamında semboller kullanılmaktadır.

Ernest Cassirer böyle bir değerlendirmeyi yaparken insanın antropolojik boyutunu kendisine hareket noktası olarak seçmektedir. 8

Din, metafizik, dini tecrübe ve mistisizm gibi alanlarda ise, bir bütünün anlaşılmasını sağlayan, bütünden bir parça olan, o olmaksızın “bütün” den hiçbir şekilde bahsedilmeyen, “bütünün varlığının bilgisini ona borçlu olunduğu” ve bütünü ifşa eden anlamında kullanılan her şey birer semboldür. Bu bağlamda, “Özgürlük” ün kendisini ifade ettiği her fenomene sembol denilmektedir.

Sembol kelimesi, anlamını öz itibariyle yitirmemenin yanında dini alanda ve din dilinde yeni anlamlar kazanmıştır. Buna göre sembol, dini inancın zorunlu olan temel prensiplerini, iddialarını ve bu inancın ifade edildiği birtakım araçları, dini törenlerde kullanılan kutsal objeleri ve eylemleri gösterir. Hıristiyanlığın doğmasından sonra, kelime, dini törenleri ve kültürel paganları belirtmek için de kullanılmıştır. Mesela baptizm; ölümü, yeniden dirilmeyi, arınmayı ve ruhun Tanrıya yükselmesinin ilk aşamasını; su ve yağ, su ve şarap gibi tören ve ayinleri, aydınlanmayı ve yükselmenin ikinci aşamasını temsil eden semboller olarak kabul etmiştir. Diğer taraftan yine Hıristiyanlıkta haç, “imanın sembolü” denilen temel bir sembol sayılmıştır. “İmanın sembolü” ifadesi, inananlar arasında, bir araya gelmenin ve kabul görmenin işareti, inancın temel hakikatlerinin bir özeti ve aynı zamanda Hıristiyan olanları Hıristiyan olmayanlardan ayıran bir işaret sayılmıştır.9

Farklı şartlar, “semboller” konusunun bugün çok tercih edilen bir konuma gelmesine sebep olmuştur. İlk sırada derinlik psikolojisinin keşif ve bulguları zikredilmelidir. Özellikle sembolün, şekil ve modellerin yorumu vasıtasıyla, bilinçsiz

7 Mircea Eliade, Dinlerdeki Sembollerin Araştırılması Konusunda Metodolojik Düşünceler, Din Bilimleri Yayınları, Konya 2003, s. 104.

8Ahmet Çaycı, Selçuklularda Egemenlik Sembolleri, İz Yayınları, İstanbul 2008, s. 32.

9 Latif Tokat, Dinde Sembolizm, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2005, s. 10, 12.

(16)

hareketlerin kavranmasına imkân veren bir realite olduğu da ilk sıralarda zikredilmelidir. Sembollerin, göründükleri gibi algılanması yanlıştır. Bunlar daha ziyade durum ve tipler için bilincin ya kavramak istemediği veya kavrayamadığı “şifreler”

olarak kullanılmaktadır.

Yaygın din bilimleri terminolojisinde “sembol” deyimi, genelde dini fenomenler için kullanılmaktadır; onların sembol karakteri, açık ve sarihtir. Bu bakımdan mesela teker, güneş sembolü olarak; yılan da seksüel veya matem sembolü olarak zikredilmektedir.10

G. Mensching‟e göre her şey sembol olabilir, ama hiçbir şey kendiliğinden sembol olamaz. Sembol, bir insanın yahut bir cemiyetin tesis ettiği bir şeydir. Her sembolün iki unsuru vardır ki, onlardan biri; sembolleştirilen veya sembol olarak kabul edilen madde, ötekisi de bu maddenin temsil ettiği manevi hakikattir. Bu iki unsurun işbirliğinden dolayı ortaya çıkan sembol, hayatın her sahasına ait olabilir. Mensching, her sembolün dile getirdiği bir hakikatin olduğunu söyleyerek, sembolün, temsil ettiği hakikat ile karıştırılmaması gerektiğini ısrarla belirtmektedir. Şayet buna dikkat edilmezse, sembol kendi mahiyetini kaybeder ve dile getirdiği gerçek hakikat de gizlenmiş olur.11

A. N. Whitehead, insanın varlık olarak kendisini ve çevresini tanımlarken sürekli sembollere yöneldiğini belirtmektedir. Bu algılama doğrudan olabileceği gibi dolaylı yollardan da sembolik unsurlar vasıtasıyla gerçekleşmiş olacaktır. Doğrudan algılama, bizzat eşya veya basit duyu ile zihinde tasarlandığı gibi mevcut görünmektedir. Dolaylı algılama, bilinç ortamında var olmayan fakat en geniş anlamıyla sunulan imge durumundadır.12

O halde, insan, iki farklı sembolleştirme faaliyeti gerçekleştirmektedir: İlki, zihnin doğrudan algıladığı fakat düşünürken, algılanan şeyin yerine kullandığı “sembol”

dür. Bu tür sembollere “zihinsel semboller” denilebilir. Matematik ve mantıkta kullanılan “işaret” ve “sembol”ler bunun en açık örneğidir. Diğeri ise, zihinsel bir gereklilik nedeniyle değil de, ya bir amaç nedeniyle, ya da bir tecrübeyi veya yaşantıyı

10 Eliade, s. 103, 113.

11 Atasağun, s. 372.

12 Çaycı, s. 33.

(17)

ifade etmek için kullanılan “sembol”dür. Bunlara ise “temsili semboller” denilebilir.

Dil, din, sanat ve mitoloji bu tür sembolik yapıların başlıcasıdır.13

Zihnin dolaylı algılayış tarzına bağlı olarak, sembollerin somut ve soyut olmak üzere iki yönünden bahsetmemiz mümkündür. Soyut yönü, zihnin doğrudan algılayamadığı ahlaki ve manevi alana ait gerçeklik ve anlamdır. Somut yönü ise, zihnin söz konusu gerçekliği ifade etmek için ulaşabildiği tasvirler ve kavramlardan oluşan beşeri tecrübedir. Sembol ile sembolize edilen anlam ve gerçeklik arasında sembolün somut yönü de soyut yönü de sınırsızca açıktırlar. Soyut yönü açıktır; çünkü zaten zihnin doğrudan ulaşamadığı bir alandır ve zihinden zihne aynı gerçekliğin farklı sembollerle sembolize edilmesi mümkündür. Somut yönü de açıktır; çünkü somut yönü ifade eden kısmı, genişleyerek çeşitli niteliklere gönderme yapabilmektedir. Mesela

“su” bazen üretme ve yaratma gücünü sembolize ederken, bazen de yıkıcılık ve kötü niyet gerçekliğini sembolize edebilmektedir. Böyle çift yönlü bir yaygınlığa ve esnekliğe sahip olan sembol, tecelli ettiği figür üzerinde sürekli olarak kendini yinelemektedir. Bu tekrarlamanın sayesinde, sembol ile sembolize edilen şey arasındaki temel eşitsizliği (uygunsuzluğu) kapamayı başarabilmektedir. 14

Görünmez âlem ile görünür âlem arasında köprü kuran semboller soyut kavramları hissedilir hale, anlaşılması güç kavramları da sade ve basit hale getirirler.

Evrensel bir yöntem olan sembolizmin öğretilerde kullanılma nedenlerinden biri de, bu yöntemin insanın anlaması, kavraması çok güç olan veya hayal edemeyeceği bazı kavramların ve hakikatlerin ifade edilebilmesini kolaylaştırmasıdır. Acaba insanlar niçin sembollere dayalı bir anlatım yolunu tercih etmiştir? Tarihsel perspektif içerisinde sembolik ifadelerin, yalın olarak anlatılmak istenenin hakiki değeri ile anlaşılamayacağı endişesiyle meydana getirildiği şeklinde düşünülmekle beraber bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Kimi hakikatlerin o hakikatleri öğrenme liyakatine ulaşmamış kimselerden gizlenilmesi gereği.

Bu gereğin üç temel nedeni şunlardır:

a. Tekâmül düzeyi geri, dogmatik bağnaz insanların hakikatlere ait bilgileri açıklayan hikmet (bilgelik) sahiplerine karşı tehlikeli, tutucu tepkiler göstermeleri.

13 Tokat, s.24, 25.

14 Ömer Faruk Yavuz, Kur’an’da Sembolik Dil, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006, s. 243, 244.

(18)

b. Hakikatlere ait bilgilerin o bilgilere ihtiyacı olmayanlardan, yani gelişim düzeyleri gereği tekâmül ihtiyaçları henüz bu yolda olmayanlardan ve o bilgilerin taşıdığı enerjiyi kaldıramayacak olanlardan saklı tutulması düşüncesi. Çünkü hakikatlere ait bilgiler bir tür enerji gibidir. Kapasiteleri uygun olmayanlar bu enerji yükünü kaldıramazlar ve bu yük onlara yarar değil zarar getirir. Dolayısıyla kimi hakikatlere ait bilgiler bu enerji yüklerini henüz kaldırabilecek kapasitede olmayanlardan, sembollere büründürülerek gizlenmiştir.

c. Hakikatlere ait kimi bilgilerin ehil olmayan ellere geçme tehlikesi. Bu bilgilerin bir tür silah gibi olduğu, ehil ve iyi niyetli olmayan ellere geçmemesi gerektiği düşüncesi.

2. Hakikatlere ait bilgilerin avam-ı beşer tarafından bilinmesi gereken kısmının, onların anlayabilmesi için, daha sade ve basit kalıplara indirgenmesidir.15

Allah‟ı, etrafındaki eşya ve yaratıklar arasında arayan, duygu ve düşüncesini yoğun maddi kavramlardan kurtaramayan insanların hikmet erbabına karşı gösterdikleri tutucu tepkiler, her hakikatin bütün açıklığıyla söylenebilmesine izin vermemiştir. İşte bunun sonucu eski hikmet sahipleri, öğretilerini zamanın gereklerine göre birtakım sembolik kılıklara sokarak, daha maddi ve kolay anlaşılır biçimlerde yaymışlardı. 16

Soyut kavramlar ve karmaşık kalıplar söz konusu olduğunda, sembolik dilden kaçış yolu yoktur. Örneğin Tanrıya olan yöneliş, tavır ve tapınmalar sembolik karakterdedir. Bu açıdan dini olan sembolik ifade insanı daha yüksek, tabiatüstü ilahi güçlerle temasa geçirebilir.

II. SEMBOLİZM

İnsanoğlu kadar eski olan sembolizm hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Bilerek veya bilmeyerek birçok şeyi semboller aracılığıyla sağlarız. Yani bir nevi semboller âleminde yaşadığımızı söyleyebiliriz.

Almanca Symbolismus; Fransızca Symbolisme; İngilizce Symbolism, şeklinde kullanılan sembolizm, timsaliyye, remziyye, tasvir-i rumuz; bir şeyi sembolü aracılığıyla anlatma veya gösterme, birtakım eylem ya da duyguya sembolik fonksiyon

15Alparslan Salt, “Sembolizm”, Neo-Spiritüalist Yaklaşımlarla Ezoterik Bilgilerin Işığında Semboller, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 2006, s. 293, 294.

16 Yeşilyurt, s. 49.

(19)

verilmesi işidir, denilmiştir. Bir başka tarifte ise, sembolizm; sembollerle anlatma işlemi veya anlatım aracı olarak sembolleri kullanma; vakıaları yorumlama ve inançları dile getirmeye yarayan semboller sistemidir, diye tarif edilmiştir. 17

Sembolizm, gerçeklik bilgisine ve sonsuza sembollerle varılabileceğini, bilinen dünyayı aşmanın yani “aşkın âlem”e adım atmanın ancak simgesel düşünmeyle ve simgeler yardımıyla mümkün olabileceğini savunan ve bunu amaç edinen sanat akımıdır.18

Sembolizm, dini metinleri ve sanatsal eserleri, duygu ve düşüncenin sembolik ifadeleri olarak yorumlayan ekollere verilen addır. Teolojik sembolizm, enerji sembolizmi, felsefe sembolizmi ve edebiyatta sembolizm gibi. Mesela sembolizmi savunan edebiyatçılar şiirin, manası açık olarak anlaşılabilen ve kolaylıkla izahı yapılabilen bir sanat türü olmayıp, doğrudan sözle anlatılamayan derin ve karmaşık duyguların, sembolik ifadelerin yardımıyla gerçekleştirilen bir anlatım türü olduğunu düşünmektedirler. Dolayısıyla şiirde sembolizm, insanın ruhunda ve kalbinde kelimelerle anlatılması mümkün olmayan şeyleri sembolik kelimelerle anlatma metodudur.

Sembolizmin kullanım alanı, bütün şekilleri algılanır olmayan, yani bilinçdışı, metafizik, tabiatüstü ve gerçeküstü alan olarak kabul edilmiştir. Bu, mevcut olmayan, önümüzde durmayan veya algılanması imkânsız olan şeyler, tanımları gereği bizzat metafiziğin, sanatın, dinin, mitolojinin ve tarihin konusudur. İlk neden, nihai olan, ruh ve Tanrı gibi kavramlar, sembolizmin konuları arasında yer alır. 19

Sembolizm, nesnelerin, olgu ve olayların genellikle dini, felsefi ve estetik açıdan yorumunu yapan, anlam yüklenilen simgelerle izah eden bir sistemdir. Bu açıdan ele alındığında sembolizmin temel hedefi, olgu, nesne vb. şeyleri duygu ve düşüncenin simgesel ve soyut ürünü şeklinde tanıtmak ve yansıtmaktır. Diğer bir ifadeyle, insanların algılanım sahalarına giren, onların hayal dünyalarında karşılığı olan varlıkların insanlar tarafından betimlenerek ifade edilmesi ve mitsel evrende yer alması açısından değer atfedilmesidir. Birtakım kavramlardan yola çıkarak bunlar etrafında

17 Atasağun, s. 381.

18 Karataş, s. 414.

19 Tokat, s.34.

(20)

oluşan olaylar örgüsünü, dikkati çeken ve göze hitap eden simgelerle, dolaylı olarak ifade ettiğinden dolayı, anlatım metodu olarak tanımlanabilir.20

Sembolizmi; mücerret ve sosyolojik anlamda olmak üzere ikiye ayırabiliriz:

a. Mücerret Anlamda Sembolizm: Başka bir şeyi sembolize eden, yani duyular veya hayal gücüyle sezilir bir tarzda onu temsil eden şeyin karakteri bir bakıma mücerret sembolizmi ifade eder. Nitekim bu anlamda olmak üzere, dumanın ateşin, renklerin sembolizmi söz konusudur. Giyilen elbise, siyasi ve hukuki sembolizmde önemli bir rol oynar. Cebirde kullanılan sembolizm oldukça manidardır. Tamamen matematiksel bir anlamı olan bir problemi, ancak onun sembolizmini bilmek suretiyle çözebiliriz. Birçok kimya denklemini, ilgili sembolleri bilmek suretiyle anlayabilir, manalandırabiliriz. Dil de bir semboller sistemi olup, insan düşüncesinin ve duygularının sesli bir sembolizmidir.

b. Sosyolojik Anlamda Sembolizm: Toplum hayatı; duygu, düşünce ve eylem tarzından ibaret olduğu için, onlardan her birinin çeşitli kültür çevrelerinde ayrı ayrı sembolizmleri vardır. Her şeyden önce dil; kelime ve kaideleri ile topluma ait bir sembolizm sistemidir. Bu sistem, dil ve kültür ailelerine göre değişir. Dil ve din, sembolizmin gelenek köklerine bağlı olmak üzere, subjektifleşmiş ve şahıslaşmış sembolizm şeklinde sanatta görünür. İleri toplumlarda bu muşahhaslaşma daha belirgin bir durum arz eder.21

Sembolü, herhangi bir fikrin ya da metafizik olguların algılama dünyasına çekilebilmesi için simgeleştirilmesi olarak kabul ettiğimizde, sembolizmi de bu fikir veya metafizik olguların işaretleri olarak oluşturulan ve dilin sadece basit bir özel durumunu oluşturduğu biçimlerin ya da imgelerin kullanımı olarak ifade edebiliriz.

Bizim dış dünyayı algılamamız, çevremizdeki fiziksel varlıkların temel karakteristiklerini belirleyici mahiyette olan duyumlarımızı yansıtmamız yoluyla günümüz dünyasının doğrudan sunuluşudur. Bu açıdan semboller, tarihsel süreç içerisinde gerek ontolojik ve gerekse epistemolojik yönden büyük öneme sahip görünmektedir.

20 Has, s. 16.

21 Atasağun, s. 382, 383.

(21)

III. DİNÎ SEMBOLİZM

Bilindiği üzere gerek kişisel ve gerekse toplumsal düşünce tarzlarımızın oluşmasında ve bunların eylem platformuna taşınmasında din en üst düzeyde belirleyici ve yönlendirici faktör olma özelliğine sahiptir. Bu özelliğe sahip oluşunda din kavramının kendi içerisinde inanç, ibadet ve cemaat boyutlarını kuşatır olması şüphesiz en önemli etkendir. Bu bağlamda semboller, dini bir kültürü tanımlayan ve onun özelliklerini günlük hayatta sürekli vurgulayan unsurlardır. Böylece o kültüre mensup insanlar hem kendi kültürlerinin temel dinamiklerini belirleyerek sağlamlaştırırlar ve hem de diğer kültürlerden oluşabilecek yozlaşmaya karşı kendi kültürlerini ve değer yargılarını muhafaza altına almış olurlar.

Bu nedenle dinlerin kendi müntesiplerine kazandırdığı semboller, o insanların dünyayı ve üzerinde yoğunlaştıkları farklı boyutlara sahip konuları daha özel gözlüklerle müşahede edebilmelerinde kavramsal bir görüş imkânı sağlamaktadır. Bu imkânı değerlendirebilen din mensupları da semboller aracılığıyla kendi iç dünyalarından çıkmakta ve diğer insanlarla kendisine özgü birliktelik biçimleri oluşturabilmektedir. 22

Sembollerin kullanımının, sembolizmin tarihsel akış içerisinde yoğun bir şekilde insanların Tanrı anlayışlarına yansıdığını görmekteyiz. Tanrı kendisine inanılmasını ve ibadet edilmesini emrediyorsa, bir şekilde onların algı alanına inmek durumundadır.

Tanrılığın doğası, Tanrının beşeri düzleme inmesine izin vermediğinden, bu aracılık işini yapacak olan sembollerdir. Burada semboller, Tanrının emirlerini ulaştıran duyusal ve imgesel işaretlerdir. Semboller, somut olmakla insan tarafından algılanabilmektedir.

Böylece, Tanrının aşkınlığına halel getirmeden Tanrı ile insanlar arasında bir köprü işlevi görürler. 23

Dini semboller, çok daha kompleks gerçekleri, dolaylı yollardan anlatarak kesin olarak tanımlanmasına rehberlik eder. Yine dini semboller, bizim bazı olayları bir kalıp içerisine sokmamamızı ve onu gördüğümüzde o olayı hatırlamamızı sağlar. Mesela, Hıristiyanlar için haç, bu çeşit bir semboldür.

Dini hayatta sembollerin kullanılmasını reddetmenin dini hayata bir hizmeti yoktur; çünkü bazı semboller olmadan ne insan hayatının ne de fiziksel dünyanın bir yorumu yapılabilir. Mesela cenneti tasvir ederken, dünyevi sembollerden faydalanmanın

22 Has, s. 61, 62.

23 Tahir Uluç, İbn Arabî’de Sembolizm, İnsan Yayınları, İstanbul 2007, s. 57.

(22)

veya sembollerin kullanılmasının bir sakıncası olmamalıdır. Bunların kullanılmalarından maksat, insanların bildikleri şeylerden hareket ederek, bilmediği şeyleri daha iyi anlamalarını sağlamaktır. 24

Dini sembollerin oluşumunda, insanın kendi bilincinin farkındalığının ya da belirli temel tecrübeler karşısında insan zihninin cevap formlarının etkin olduğunu söyleyebiliriz. Belirli tecrübe anlarında zihnin bu cevapları sayesinde insan, aşkınla ilişkisini idrak eder ve dolaylı olarak da bizzat aşkının tabiatını kavrar. Aslında bu cevap ya da tepkilerde insan, kendi yaşam gücünün ötesindeki, “tamamen öteki” olan ancak kendisini derinden ilgilendiren bir şeyin sınırına gelir dayanır. Bu sınıra gelip dayanma ruhun yaratıcılığını tetikler ve hakikatin ifşa olmasına tanık olur. 25

Dini sembolleri diğerlerinden ayıran bazı özellikler vardır. Bunları ortaya koymak için dini sembollerle din dışı sembolleri, başka ifadelerin bunların yerine geçip geçemeyeceği ve sembol ile sembolize edilen şey arasındaki ilişkinin niteliği açısından olmak üzere iki yönden karşılaştırmak mümkündür. 26

Birincisine göre, dini sembolleri diğer sembollerden ayıran şey, onun herhangi bir şarta bağlı olmaksızın kavramsal alanın ötesindeki bir şeyi tasvir etmeleri, simgelemeleridir. Bu semboller dini faaliyet içerisinde nihai, sonsuz gerçekliğe işaret ederler. Bu noktada dinlerin varlıklarını devam ettirme sürecinde taşıdıkları sembollerin yeri önemlidir. Bizler de semboller aracılığıyla dini değerleri ve geçmişin kültürünü algılarız. Buna paralel şekilde dinlerin geleceği de sembollerle ilişkilidir. Semboller gücünü yitirdiğinde veya anlam kaymasına uğradığında dini gelenekler pasifize olmaktan kurtulamazlar.

Din dışı sembolizm ile dini semboller arasındaki diğer bir fark; din dışı sembolizmde sembolle, temsil ettiği şey arasındaki ilişki bir “anlam” ilişkisi olduğu halde, dini sembolizmde bu bir “çağrışım” dır. Bir başka ifadeyle, bu anlamda din dili, bir tecrübe ve yaşantı anlamına gelmez, sadece yaşantıyı çağrıştırır. 27 Aşkı temsil eden kalp ile aşk gerçekliği arasında daha çok bir anlam ilişkisi bulunurken, Tanrının hükümranlığını temsil eden “melik” (kral) ile Tanrının hükümranlığı gerçekliği arasında, anlamsal bir bağlantıdan daha ziyade, bir çağrışım ilişkisi vardır. Çünkü aşk

24 Atasağun, s. 383, 384.

25 Aliye Çınar, Din Dili: Dini Sembol ve Ritüel, Dindarlık Olgusu Sempozyum Tebliğ ve Müzakereleri, Kurav Yayıncılık, Bursa 2006, s. 330.

26 Yavuz, s. 252.

27 Has, s. 63, 64.

(23)

gerçekliği insanın duygularıyla ihata edebildiği bir durum olduğu halde, Tanrının hükümranlığı insanın duyu alanı dışındadır ve ancak çağrışım yoluyla algılayabileceği bir gerçeklik, dini bir tecrübedir. Buna göre, dini sembollerle din dışı sembolleri belirleyen unsurun, sembolize edilen gerçekliğin ait olduğu alan olduğunu söyleyebiliriz. Yani sembol, genellikle dünyevi bir tecrübe ile fiziki alanla ilgili bir gerçekliği yansıtıyorsa dindışı, fiziki alandaki anlamına ek olarak Tanrıya ait alanla ilgili bir gerçekliği temsil ediyorsa dini bir semboldür. Dini sembolü, dindışı söylem düzeyinde kavramak imkânsızdır. Sembollere bu açıdan bakıldığında, sembolize ettikleri şeye tekabüliyetleri yönünden ikiye ayırmak mümkündür:

1. Arkası görülebilen semboller: Bunlar, bir gerçekliği başka dil ve terimlerle olduğundan daha açık bir biçimde temsil eden sembollerdir. Yukarıda dindışı semboller olarak nitelendirdiğimiz semboller, bu gruba girmektedir.

2. Arkası görülemeyen semboller: Yukarıda dini semboller olarak açıkladığımız, Tanrıya ait varlık alanı hakkında kullanılan her tür sembol de bu gruba girmektedir. 28

Sembollerin işaret ettiği gerçekliği temsil gücü yönünden de “açıklamacı” ve

“yorumlamacı” olmak üzere iki yaklaşımdan söz edilmektedir.

1.Açıklamacı Yaklaşım: Açıklamacı dini sembolizm anlayışı, sembollerin ne kastettiklerinin açık hale getirilebileceğini, doğrudan ifade edilebileceğini, sadeleştirilebileceğini veya bir şeye indirgenebileceğini iddia etmektedir.

Spinoza‟ya göre dinler ve kutsal kitaplar, mecaz, temsil, sembol ve benzetmeler kullanarak ruhsal şeyleri duyusal bir dille ve halkın anlayabileceği şekilde ifade ederler.

Yine O‟ na göre felsefenin bilgilenme yoluyla ulaştırdığı mutluluğa, din, semboller yoluyla ulaştırmaktadır. Dolayısıyla bütün dini sembollerin amacı, Tanrı‟nın bilgisini insanlara gerek dilsel gerekse nesnel semboller kullanarak ulaştırmaktadır.

İbn Tufeyl‟e göre, “müşahede” yoluyla ulaşılan gerçekliğin sıradan halka anlatılması mümkün değildir. Bu yüzden din, namaz, oruç, hac ve zekât gibi yükümlülükler yoluyla bunu yapmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bütün dini sembollerin varlık nedeni, sıradan halkı, Tanrı‟yı “müşahede makamına”

ulaştırmaktır.29

Sonuç olarak, açıklamacı anlayış dini sembollerin kastettiği şeyin ne olduğunun açıklanabileceğini, sadeleştirilebileceğini, dini sembollerle kastedilenin başka bir yolla

28 Yavuz, s. 253.

29 Tokat, s. 40-60.

(24)

ifade edilebileceğini savunmuştur. Bu anlayışa göre dini semboller bir zorunluluk nedeniyle değil, bir amaca yönelik olarak vardır. Dolayısıyla, dini semboller bilgi verici bir yöne sahip olmakla birlikte, onlarla ifade edilen şeye, insani çaba yoluyla da ulaşılabilir. Oysa yorumlamacı yaklaşım her iki noktada da farklı düşünmektedir.

2. Yorumlamacı Yaklaşım: Yorumlamacı dini sembolizm anlayışının temel karakteri, dini sembollerin kasıtlarının asla açık hale getirilemeyeceği, kavramsallaştırılamayacağı, tek bir kasta indirgenemeyeceği veya anlamlarının bütünüyle tüketilemeyeceği düşüncesidir.

Dini sembolizm konusunda yorumlamacılığın belli başlı temsilcileri mistikler, dini tecrübeciler ve romantik felsefelerdir. Yeni-Kantçı Cassirer, varoluşçu teolog Tillich, yorum bilimci Ricoeur, psikolog Jung, dinler tarihçisi Eliade ve mistik eğilimleri olan Gazali‟nin birleştikleri nokta, dini sembollerin çok anlamlı ve tecrübi bir fenomen olduğunu düşünmeleridir.

Cassirer‟e göre, sembolik temsil insan bilincinin temel fonksiyonudur ve sadece bilimin yapısını anlamamız için değil, aynı zamanda mitoloji, din, dil, sanat ve tarihin yapısını anlamamız için de bir temel sağlar. Çünkü insan sembolleştiren bir canlıdır.

Ricoeur‟a göre, bütün sembollerde olduğu gibi dini semboller de, “hep çifte bir anlama sahiptir ve genel olarak kabul edilen kültürel anlamının ötesinde bir anlamı vardır, yani sembol, kutsalı (yüceltilmişi) gündelik kültürel kullanışlarla birleştirmektedir. Dolayısıyla, dini sembolleri, mesela Freud‟un yaptığı gibi tek bir nedene indirgemek yanlıştır. Diğer bir ifadeyle, dini sembolleri daima içinde bulunulan kültürel yapıya göre yorumlamaktan ve yeniden anlamaktan başka çare yoktur.

Yorumlamacı yaklaşımın diğer bir temsilcisi Jung‟tur. Jung sembolün klasik tanımını kabul etmektedir. Buna göre sembol, çok anlamlı, hatta kapalı bir yapıdadır.

Dolayısıyla sembol son bir nedene indirgenemez. O, bir şeye gönderme yapar, ya da kasteder ama bu kasıt asla tek bir şeye indirgenemez.

Yorumlamacı anlayışın en önemli temsilcilerinden biri Tillich‟tir. Rasyonalist bir filozof olarak Farabi, açıklamacı ya da indirgemeci anlayışı; dini tecrübeci bir filozof olarak Tillich ise, yorumlamacı anlayışı savunuyor denilebilir. Tillich‟e göre, dini semboller bize aksi halde bütünüyle kapalı kalacak olan bir realite veya ruh boyutunu açar. Dolayısıyla dini semboller, kastettikleri alan hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz tek anlatım tarzıdır. Bu yüzden dini semboller zorunludur. Dahası,

(25)

semboller, “sadece sembol” değil, sembolize edilene iştirak etme ve onun bu görüngüsü olma anlamında birer temsildir. Dini sembollerin kastı, Farabi açısından “en yüksek mutluluk”, Tillich açısından ise “varlığın kendisidir”. 30

Sonuç olarak, dinlerin varlıklarının etkinliğini semboller aracılığıyla sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Semboller, ilahi gerçekleri temsil etmek amacıyla düzenlenmişlerdir. Onların görevi dini değerlerin daha kolay algılanmalarını sağlamaktır. Dinsel semboller, duygu, düşünce ve eylem yüklü olup genellikle ibadet maksadıyla kullanılırlar. Yüce Allah karşısında insanda duygu, düşünce ve itaati çağrıştıran herhangi bir şey sembol olarak kullanılabilir.

İbadetler sırasında kullanılan dini semboller, insanların inançlarına güç katar ve devamlılık kazandırır. İnanılan değerlere uyma bilincini diri tutarlar. İbadetlerde sürekli tekrar edilen dini semboller, değerleri ve duyguları eyleme çevirirler. Dini semboller insanın ilgisini Yüce Allah‟a yöneltir. İnsan, Allah ile ilişki kurma ihtiyacını pratikte semboller aracılığıyla karşılar ve Allah‟a karşı duyduğu sonsuz saygıyı sembollerle dile getirir.

IV. SEMBOLLERİN ÖZELLİKLERİ

Sembollerin taşıdıkları birtakım karakteristik özellikler vardır. Sembolün temel özelliklerine değinmek bu kavramın iyice anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Sembolün en köklü karakteri, kendisinin ötesinde bir şeye gönderme yapmasıdır. Sembol, gösterdiği şeyle asli bir bağ içerisinde olmamakla beraber, işarette olduğu gibi bütünüyle uzlaşımsal ya da keyfi değildir. Mesela, Hıristiyanlar için son derece önemli olan haç, özgürlüğü temsil eden beyaz güvercin rastgele seçilmiş değildir. Haç, şekliyle bir olaya gönderme yapmaktadır.31Üzerinde İsa‟nın resmi veya heykelciği bulunan haça sadakat ve bağlanış, gerçekten Golgota direğindeki çarmıha gerilme olayına yöneliştir ve burada adanmışlık durumu ise gerçekte Tanrının kurtarıcı, bağışlayıcı fiiline, sıfatına olan yönelmenin sembolik ifadesidir.32 Beyaz güvercin ise,

“beyaz”lığı ve “uçma yeteneği” nedeniyle barışı ve özgürlüğü ifade etmek için kabul görmüş olan bir semboldür. Sembolle gösterdiği şey arasında uzlaşımsal bir ilişki olmamakla birlikte, sembol, toplumsal anlamda “kabul edilebilirlilik” e, sembolize

30 Tokat, s. 40- 80.

31 Tokat, s. 17, 18.

32 Has, s. 29.

(26)

ettiği şeyi ifade edecek “yapısal güç”e ve onun sembol olarak ortaya çıkmasını sağlayan bir “ayırıcı özellik” e sahip olmalıdır. Din, sanat, mitoloji ve dil gibi kültürel yaşam formlarında yer alan sembollerin anlamı, önemi ve değeri, içinde yer aldığı kültürel bağlama göre oluşur.

2. Semboller çok anlamlı, çok yönlü, esnek, belirsiz ve değişken bir yapıdadır.

Sembolle sembolize edilen arasında “birden-çoğa” ilişkisi söz konusudur. Bir sembolün sembol olarak ortaya çıkmasının önemli nedenlerinden biri, bu anlam genişliği ve çok yönlülüğün, birebir ve başka türlü ifade edilememesidir. Dolayısıyla semboller tüketilemez bir anlam zenginliğine sahiptir, bir defada ve tamamıyla açıklanamaz. Yani sembolü bütüncül bir anlama oturtmak, ya da tek bir anlama indirgemek mümkün değildir.33Psikolojik yaşamımız üzerindeki sembollerin önemi konusundaki çalışmalarıyla tanınan Carl Gustav Jung‟a göre sembol, son bir “neden”e indirgenen bir etkiyle bütünleşemez. Sembol, bir şeye gönderme yapar; fakat tek bir şeye indirgenemez. 34Mesela önemli sembolik malzemelerden biri olan “su”, Mısır ve Filistinliler için yaratıcı tabiatın sembolü iken, Babylonian için yıkıcılığın sembolü olmuştur.

3. Semboller gerçekliğin bize kapalı olan yönlerini açar. Çünkü sembol genel olarak hayatın ve tabiatın takdim ettiğinden daha fazla olan bir şeyi açığa vurur. Her türlü sanat ve edebiyattaki sembolik anlatımlar, hakikatin başka yollardan elde edilmesi mümkün olmayan boyut ve unsurlarını bize açma girişimi olarak görülebilir. Öte yandan sembol, ruhumuzun gerçekliğin bu boyutu ve unsurlarına tekabül eden yönlerini de açığa çıkarır.35O halde sembolize edilen şey görülemez, algılanamaz ve doğaüstüdür.

Sembol, daima tarih üstü kalan görülemez bir gerçekliğe gönderme yapar veya onu ifşa eder. Böyle bir gerçeklik alanı, sembol, mecaz, kinaye gibi şeylerle gösterilebilir.

Sembol, insanı, kendisinin ötesinde bir şeye yöneltir, “öte” hakkında konuşur, ifade edilemez olan bir şeyi ifade etmeyi amaçlar. Bu yüzden, bir sembol, görülebilir, kolay ulaşılır, son derece anlamlı, belirli bir sosyal grup tarafından kabul edilmiş ve yaşantıyla ilişkili olmalıdır. Büyük sembollerin en bilinen malzemelerden seçilmiş olması bu amaçladır. Sembol sadece zihinsel planda kalmamalı, insanın veya bir grubun tecrübî, algısal, duygusal, manevi ve psikolojik yönlerine hitap etmelidir.

33 Tokat, s. 19.

34 Has, s. 19.

35 Atasağun, s. 380.

(27)

4. Sembolün diğer bir özelliği ise, işaret ettiği şeye katılmasıdır. İşte bu sebeple de, isteğe bağlı olarak değiştirilmeleri mümkün değildir. Bayrak, temsil ettiği milletin gücü, itibarı vs. ye katılmaktadır. Bu sebeple de sembolize ettiği milletin gerçekliğini değiştiren tarihi bir felaket olmaksızın, o da değiştirilemez. Bayrağa yapılan saldırı, onun temsil ettiği grubun itibarına yapılan bir saldırı olarak nitelendirilmektedir.

Denilebilir ki, sembol bir düşünce ve anlayışa tekabül eden bir şeydir. İşaret ettiği gerçekliğe o derece iştirak eder ki, o gerçeklik ruhunu sembol vasıtasıyla açığa vurur.36 Tillich‟in de özellikle üzerinde durduğu noktalardan birisi “iştirak” kavramıdır.

Sembolde soyutla somut, dini semboller söz konusu olduğunda “mutlak”la “sonlu olan”

birleşmiştir. 37 Bu sebeple diyebiliriz ki, sembol, her hangi bir işaret, ses, jest veya bir imajdan daha fazla bir şeydir ya da telkin ettiği tasavvurla birlikte bunlardan herhangi birisidir. Semboller, sembolize ettikleri şeyle olan içsel ve karşılıklı referansları bağlamında anlaşabilir. Onları gerçek dışı ve salt bir yanılsama tezahürleri olarak görmek doğru değildir.

5. Sembollerin hem yapıcı, birleştirici ve bütünleştirici gücü, hem de yıkıcı ve bölücü gücü vardır. Bir sembol, lafzi anlamıyla veya formel haliyle alınır ve sembolün bizzat kendisi gösterdiği gerçekliğin yerine geçirilirse sembol yıkıcı ve bölücü bir güç olarak fonksiyon görmeye başlar. Mesela Tanrı hakkında kullanılan “kral” ve “çoban”

sembolleri, lâfzî anlamlarıyla anlaşılırsa, despotik bir Tanrı anlayışı ortaya çıkar.

Böylece sembol, bir put halini alır. 38

6. Toplumsal bir işlevi olan sembollerin belli bir toplumda ortaya çıkışları, o toplum tarafından farkında olunmaksızın meydana getirilmeleri ya da en azından kabul edilmeleriyle olur.39Semboller zaman kavramına bağlı olarak doğar, gelişir ve ortadan kalkar. Sembollerin doğması için belli evrelerin geçmesi gerekmektedir. Çünkü her sembolün ortaya çıkışının arkasında öncelikle zorunluluk olması gerekmektedir. Bu zorunluluk belli birikimlerden destek almak suretiyle yeni oluşuma destek verecektir.

Sonraki süreçte bu oluşum gelenekselleşerek nesiller arasındaki bağlantı unsuru olarak devam eder. Ne zaman ki rağbet göremez bir hale gelirse, o aşamada yok olma süreci başlamış demektir.40 Semboller keyfi olarak ortaya çıkmadığı için, istenildiği zaman

36 Yavuz, s. 246, 247.

37 Tokat, s. 18.

38 Tokat, s. 20, 21.

39 Yavuz, s. 248.

40 Çaycı, s. 33.

(28)

“değiştirilebilen” , “üretilebilen” veya ortadan kaldırılabilen bir yapı arz etmez. Onlar zaman içinde, kültürel ortama bağlı olarak ortaya çıkar ve süreleri dolduğunda yerlerini başka sembollere bırakır. Bu anlamda bazı semboller canlı birer fenomen olarak kendiliğinden doğar, büyür ve ölürler. Sembolün içeriği, ya da sembolize edilen konu başka formlarda kendisini yeniden sunar. Bununla birlikte içerik değişmez, değişen sadece formdur.41

7. Sembollerin bir diğer özelliği de aslında altıncı özelliği ile yakından alakalı bir özelliktir. O da sembollerin isteğe bağlı olarak meydana gelmedikleri gibi, icat edilmesinin de mümkün olmadığı gerçeğidir. Bu sebeple, toplumun semboller karşısında edilgen bir durumda olduğu söylenebilir. Bunlar sipariş üzere değil, uygun ortamlarda canlı organizmalar gibi doğar ve gelişirler. Ortam değişince ve toplumda artık bir karşılık bulamadıklarında, ölüp giderler. Bu sebeple kalıcı ve genel geçer olduklarını söylemek mümkün değildir. Tillich, buna da “kral” sembolünü örnek vermekte ve bu sembolün tarihin özel bir döneminde gelişmiş olduğunu ve artık günümüzde dünyanın çoğu bölgesinde ölmüş olduğunu belirtmektedir.42

V. SEMBOLLERİN FONKSİYONLARI

Bir kültürü tanımlayan sembollerin gerek günlük gerekse dini hayatta çeşitli şekillerde karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bu anlamda kullanıldığı alanlara göre farklı anlamlar ihtiva eden sembollerin fonksiyonlarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Semboller, müşahede olunamayan esrarlı bir olgu hakkında bize çok net olmayan bir duygu, his ve izlenim vermektedir. Sembolün anlamı onun maddi şekilleri aracılığıyla görünür ve anlaşılır. Bir yerde semboller bir kimse ya da grup için belli bir anlam ya da anlamlar taşıyan tasvir, ifade veya herhangi bir şey olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bunların anlam ve değerleri fonksiyon icra ettiği toplum, çevre ya da kültürel bağlamlarla bir yerde sınırlı kalmak durumundadır. Dolayısıyla sembolleri, ifade ettikleri şeyle olan içsel ve karşılıklı referansları bağlamında anlamamız mümkündür.

2. Semboller, insanların dünyaya açılmasında, birtakım hakikatleri yakalamasında önemli bir fonksiyon icra eder. Semboller sayesinde zihinde canlandırılan düşüncelerin daha anlaşılır hale getirilmesi sağlanmış olur. Böylece

41 Tokat, s. 18.

42 Yavuz, s. 248.

(29)

sembol, bol seçenekli şeffaf bir birikim imkânı sunar. Sembol, insan belleğindeki bilgileri bir araya getirmesine yardımcı olarak topyekûn tarzda kullanılmasını temin eder; karmaşaya mahal vermemek için belli kategorilere dönüştürerek onları sınıflandırmış olur.

Sembollerin muhtevasına göre siyasal, sosyal, ekonomik şartlardan bağımsız kalması mümkün değildir; siyasi iktidarların tercihi olduğu kadar halk kitlelerinin temayülleri ve ekonomik şartların baskısı altında şekillenmektedir.43

3. Semboller davranışlarımız üzerinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak etkili olurken, görülmeyen bir âlemin nesnel işaretleri olarak insan ruhunun derinliklerinde ve şuur altında oluşan düşünce ve duygularında da etkinliğini devam ettirirler. Semboller birden çok kimsenin paylaştığı bir toplum haritası oluşturur. Böylece onların kullanılması ve başkalarının eylemlerine anlam verme arayışı insanların etkileşimine aracılık etmektedir.

4. Sembollerin anlamı üzerinde toplum içinde bir anlaşma olduğu için bunlar ortak bir anlaşma sağlarlar. Toplumun ortak yaşantısı içinde tarihsel bir süreklilik içinde anlam kazanmış farklı sembolik değerler aynı zamanda toplumun kültürel yapısının kodlarını oluştururlar. Çocuk büyütmeden görgü kurallarına, ekonomik faaliyetlerden eğitime kadar sembollerin ifade edildiği, kompleks bir ilişkiler alanı vardır ki, bunların her biri kendi içinde toplumun bireyleri için anlam ifade eden bir sistem bütünlüğü oluştururlar. Çağdaş insan eski çağların hatırlanması mümkün olmayan mirasının her zaman bilincinde olmasa da, dünyaya ilişkin sembolik kavrayışıyla ilgili bir şeyler tavır ve davranışlarında halen devam etmektedir. Tarihsel süreklilik içinde eskinin sembolik değerleri çok fazla değişikliğe uğramamaktadır. Her yeni devir kendisine has koşullarla sembollerin değerlerine bazı ilaveler yapmaktadır, ancak sembolün fonksiyonu çoğunlukla eskinin formlarıyla fazlaca farklılaşmadan kalabilmektedir. 44

5. Muhtelif muhitlere ait semboller, sahip oldukları özel bir kuvvetle, insanları, bu sembolün ifade ettiği tasavvuru gerçekleştirmeye yöneltir. Mesela, haç işaretini gören Hıristiyan bir kimsenin bedeni üzerinde haç işareti çıkarması, Hz. İsa‟nın çekmiş olduğu acı ve kefaret olma durumunu tasavvur etmesini bir an olsun hatırlatmaktadır ki

43 Çaycı, s. 32.

44 Erkan Perşembe, “Dinde Sembolün Fonksiyonu ve İslam‟da Sembolik Değerlerin Bugünü”, OMÜ İlahiyat Fak. Dergisi, S: 10, Samsun 1998, OMÜ Mat. s. 92.

(30)

bu sembolün insan üzerinde icra etmiş olduğu bir fonksiyondur. 45 Bunun yanında, dinle bağlantı içindeki insan, kendi dünyasında günlük hayatın bütün olaylarını kendi bakış açısına göre değerlendirerek kendisine yeni bir çevre kurar. Birey dini öğrenme ile yani dini sembollerle kendisine ait bir kimlik tanımlaması yapabilmekte, bu kimlik sembolleştirmesi ile de her türlü eylem ya da davranışını temellendirebileceği bir güdülenme sistemi oluşturabilmektedir. Böylece dini sembollerin rolleri ve anlamları, toplumsal ilişkiler alanında da işlevsel olabilmektedir.46

6. Sembol olarak tasavvur edilen şey, tek insan ve bütün milletlerin adet ve fikirlerini teşkil edici, normatif bir kuvvete haizdir. Yaşayan bir sembol vasıtasıyla insan eski ve bu sembole muhalif olan adetlerini değiştirir. Ortaçağda büyük kilise ve katedrallerin ihtişamlı şekilleri, yalnız dini sembollerin kullanılmasından anlaşılabilir. O zamanki ustalar Hıristiyanlığın teslise dair akidelerine dayanarak kiliseleri üçlüğün ve başka derin manalı şekillerin ahenkli kompozisyonları üzerinde bina etmişlerdir. Burada da sembolün (çünkü teslis de bir semboldür ) faal ve şekil verici fonksiyonu göze çarpar. 47

7. Toplumun kültürel yapısının, fonksiyonel olarak varlığını devam ettirmesinde de semboller önemini korumaktadır. Kültürün en önemli dayanağı olarak din kurumunun ifade ettiği anlamların kendi içinde ve diğer toplumsal yapılar üzerinde oluşturduğu etkileşimler de bu çerçevede değerlendirilebilir. Çünkü kültürel bir sistem olarak din, sembolik ifade biçimleriyle inananlarını motive eder ve toplumsal gerçeklik alanında sembollerle belirginleşir. Sembolün dünyevi anlamı ve topluluk üzerindeki anlaşılma biçimleri yoruma bağlı olarak farklılaşabilmektedir. Dinin ifade ettiği kutsalla ilgili yorumların sembolik ifade şekilleri yanında, topluluk üyelerinin zamanla kutsallık atfettiği herhangi bir eşya, davranış vb. dini anlam kazanarak dinin kutsal sembolik değeri olarak algılanabilmektedir. Ancak bir sembolün dini olup olmadığı onun fonksiyonuna ve kullanılışına bağlıdır. 48

8. Kişi semboller yoluyla uyandırılır ve tecrübelerini ifade etmesi de semboller yoluyla gerçekleşir. Semboller, eşyanın tabiatı içinde bulunan gerçekliklerdir.

Semboller hem ilahi aşkınlığı hem de ilahi içkinliği yansıtır; bunlar hem yaratılışın

45 Atasağun, s.378.

46 Perşembe, s. 93.

47 Annemarie Schimmel, “Dinde Sembolün Fonksiyonu Nedir?” , Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 3-4, Ankara 1964, s. 67, 68.

48 Perşembe, s. 93.

(31)

evrensel yönüne, hem de geleneğin özel yönüne göndermede bulunur. 49Dini tecrübe ilk anda açık ve seçik biçimde anlatımını bulmamaktadır; bununla birlikte bu tecrübenin büründüğü şekiller sayesindedir ki, onun özelliğini tam anlamıyla anlamak mümkün olmaktadır. Dinlerin, kişilerin çevrelerini tanımlamalarına, hislerini ifade etmelerine yardımcı olan bir inanç, sembol ve değerler yapısı vardır. Dinin anlamı bu çerçevede, sembollerle insanların bir grubunun veya dünyanın özel bir grubunun dünyayla ilişkilerinde bireyleri özel anlam dünyalarını kurmaya sevk eder.

9. Dinler, semboller aracılığıyla varlıklarını devam ettirirler ve bizler de semboller aracılığıyla dini değerleri ve geçmişin kültürünü algılarız. Dini törenler ve semboller, toplumsal yaşayış alanında gerekli ve yararlı mantıklı bir işlev sağlar, grubun bütünlüğünün ve dayanışmasının muhafaza edilmesine ve sürdürülmesine yardım ederler. Bu nedenle “objektif olarak” gerçek olsun ya da olmasın dini semboller sosyal sistemin kendi kendisini düzenlemesinde mantıklı bir maksada hizmet ederler. Dinlerin geleceği sembollerle ilişkilidir. Semboller gücünü yitirdiğinde veya anlam sapmasına uğradığında dini gelenekler canlılığını koruyamazlar. Geertz‟e göre, insan toplumsal varlığının anlamını dini sembollerin canlılığıyla bulmaktadır. Bu bakımdan insanların sembollere bağlılığı onların yaşantılarındaki ilişkilerin anlam kazanması için önemlidir.

Dini bir sembol, o bütünselliği içinde bilinçli olarak algılamasa bile onun mesajını aktarmaktadır. Çünkü sembol yalnızca insan aklına değil aynı zamanda bütünsel insani varlığa hitap etmektedir. Her dini sembolün kendisine özgü varoluş biçimi, kutsalın veya kutsalla ilişkilendirilen dini içerikli formların özel bir yapısını ve buna bağlı maddi tasvirlerini, davranış biçimlerini aksettirir.50

10. Dini semboller, doğrudan tecrübe alanında açıklığı olmayan gerçeklikleri veya dünya strüktürlerini açıklamayı hedeflemektedir. Hayatın yapısına atıfta bulunan dini semboller, güncel hayatımızda alışık olduğumuz tecrübeden daha derin ve daha esrarengiz olan hayata bakışa imkân vermektedir. Dini semboller, özellikle hayatın ifade edilemeyen yönünü ve aynı zamanda insan hayatının sakramental boyutunu meydana çıkarmaktadır. 51

49Lale Bahtiyar, Sufi Tasavvufi Arayışın Dışavurumu, (Çev. Mehmed Temelli), İz Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 33.

50 Perşembe, s. 94.

51 Eliade, s. 116.

(32)

11. Dinlerin inananlarına kazandırdığı semboller, onların yaşadıkları dünyayı daha özel gözlüklerle müşahede edebilmelerinde kavramsal bir görüş imkânı sağlamaktadır. Böylece insan semboller sayesinde kendi özel konumundan çıkmakta ve diğer insanlarla kendine özgü birliktelik biçimleri oluşturmaktadır. Dini inancın ifadesi ve dini ritüellerle ilgili kavrayış biçimleri çoğunlukla birtakım sembollerle ifade edilir.

Kutsalla iletişimin dinsel birtakım seremoni ve ritüel formları, dini tavrı ve düşünceyi ifade eden değişik görünümlerle karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda inancın canlılık ve anlamını ifade eden dini törenler, ibadetler ve bunların icra edildiği zamanlar, mekânlar ve şekiller sembolik bazı görünümler içermektedir.

Bunun yanında, insanın dünyevi tavır ve davranışlarının içeriğinde bile kutsalla ilişkilendirilebilecek bazı ifade biçimleri, sembolik görünümler her zaman gözlenebilir.

Giyilen her hangi bir kıyafetin, saç, sakal biçimlerinin, yeme içme kültürünün, kısacası insanın etrafında onun yaşantısını anlamlı kılan her türlü eşyayla onun ilgisinde dini sembollerin anlaşılan veya anlaşılmayan ifade biçimleri vardır. 52

12. Dini sembollerin belki de en önemli fonksiyonu paradoks durumları ifade edebilme kabiliyetidir veya nihai hakikatin tamamen ifade edilemeyen belirli strüktürlerini ifade edebilme kabiliyetidir. Burada söz konusu olan, bir varoluş şeklinden bir başkasına olan geçişteki paradokstur. Burada bu dünyadan başka bir dünyaya, dünyadan cennet veya cehenneme veya dünyevi bir varoluş şeklinden spiritüel bir varoluş şekline geçiş mevzubahistir. Bu geçiş ancak manevi olarak tasavvur edilebilir ki, bu ifadeye arkaik toplumlarda alabileceği bütün anlamlar ilave olunmaktadır. Yani bu manevi geçişe tecessüm etmemiş bir varoluş biçiminin, dünyanın hayali varoluş şeklinin veya fikirler dünyasının anlamı ilave olunmaktadır.

13. Dini sembol, insana dünyayı bütüncül bir birlik içinde keşfetmeye imkân vermektedir. Yani sembolün insanı bir gerçeğe veya insanı kendi varoluşuna bağlayan bir durumu hedeflediği bilinmelidir. Sembolleri kavramlardan ayıran da özellikle bu boyuttur. Semboller, hayatın derin temelleriyle olan ilişkilerini muhafaza eder. Dini sembol, sadece gerçeğin bir yapısını veya varoluşun (egzistansın) bir boyutunu meydana çıkarmakla kalmamakta, aynı zamanda da insani varoluşa bir anlam vermektedir. Bundan dolayı bu anlamla olan ilişkisiyle nihai hakikate yönelik semboller, bizzat sembollerin mesajlarını deşifre eden insanın varlığının açıklamasıdır.

52 Perşembe, s. 94.

(33)

14. Dini sembol, insani durumları kozmolojik kavramlara ve tersine (kozmolojik kavramları insani durumlara) aktarmaktadır; daha doğrusu, dini semboller, insani varlığın yapıları ve kozmik yapılar arasındaki ilişkiyi açıklayarak, meydana çıkarmaktadır. Sembolü anlayan kişi sadece objektif dünyaya açılmakla kalmayıp, kendi özel durumundan çıkıp evrensel olanın idrakine ulaştığı sonucu çıkmaktadır. Böylelikle sembol sayesinde ferdi tecrübe “uyandırılmakta” ve manevi bir fiile dönüştürülmektedir. Bir sembolü “yaşamak” ve onun muhtevasını doğru bir şekilde deşifre etmek demek, kendini ruha açmak ve nihai olarak evrensel olana giriş demektir.53

Sonuç olarak semboller, karmaşık gösterge türleri olduğu için birbirlerinden farklı özellikleri ve fonksiyonları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla sembolleri, kendi aralarında farklı kılacak genel özellikler de bulunmaktadır.

53 Eliade, s. 121.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hem alandaki hem de başka arkeolojik alana ait buluntuların sergilendiği müzeler; arkeolojik kalıntı üzerine inşa edilmiş farklı arkeolojik alanlardan çıkarılan çömlek,

Sosyal çekişmenin ve klan rekabetinin dinmek bilmediği bir ortamda Benû Ümeyye Mekke’nin idaresinde daha güçlü bir konum elde etmek için bu sefer şehirdeki en güçlü

Araştırmada Kutadgu Bilig’de anlatılan İslamiyet etkisinde Türk toplumunda kadınların toplumsal statüleri sorgulanmakta, toplumsal yaşamda ne gibi bir işlevi ve

Sosyal hizmetler bakımından çok ileri durumda olan Almanya'da son yıl- larda klinik, hastane, bakımevleri gibi pek çok sağlık binaları inşa edilmiştir.. Son yıllarda

Nato Yüksek şahsiyetlerinden biri Brüksel sergisini gezerken Türk paviyonunda gördüğü bir mozaik pano- nun Paristeki daimî merkeze taşınarak kurulması fikrini

16: Edirne belediye binası birinci kat meclis salonu genel görünümü (E. Kolay) Yığma kargir teknikle inşa edilmiş olan Edirne belediye binası, sahip olduğu cephe tasarımı

Mültimedya sanatçısı Sinan Bökesoy tarafından üretilen 1 Şehir 1001 Titreşim [“1 City 1001 Vibrations”] başlıklı ses yerleştirmesi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti

Meşhûr İranlı şair Firdevsî’nin Şehnâme’si (Şafak, 1971) ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si (Dankoff, 2004) için hazırlanan sözlükler metin sözlüklerine