• Sonuç bulunamadı

Yaşamın Güç İstencine Göre Değerlendirilmesi

Bir önceki bölümde, Nietzsche’nin temel kavramları olan ve birbirleriyle anlam ilişkisi bakımından bağımlı olarak görülen soybilim-kuvvet, etkin-tepkisel ve hiyerarşi kavramları izah edilmeye çalışıldı. Bu bölümde ise, tüm bu kavramların ve gerçek bir değerlendirme ediminin tamamlayıcısı olan Nietzsche’nin istenç felsefesi; yani “güç istenci” kavramı anlatılacaktır.

Güç istenci, Nietzsche düşüncesinin kilit kavramlarından birisidir. Özellikle nihilizm eleştirisinin anlaşılması için Nietzsche’nin güç istenci olarak bahsettiği olgunun doğru anlaşılması gerekmektedir. Bu anlamda onun varlık yahut yaşamla ilgili düşünceleri de bilinmelidir. Ona göre şeyler dünyasında sadece güç vardır. “Diğer bir deyişle, var olan her şey ya bir güç parçası ya da bu parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir birlik, yani bir güç odağıdır. Her bir güç odağı, bir güç istenci olarak, gücünü artırmaya çalışır.”36 Bu bağlamda Nietzsche’ye göre, güç mücadelesinde olmayan bir varlıktan söz edilemez. Ölümünden sonra kız kardeşinin ortaya çıkardığı notlardan derlenerek basılan “güç istenci” kitabının son paragrafında şunları söylemektedir:

Ve “dünya” benim için nedir biliyor musunuz? Bu dünya: başlangıçsız, sonsuz bir enerji canavarıdır; artmayan ya da azalmayan, genişlemeyen ancak kendini dönüştüren, katı, emirden bir güç miktarı; […] birlikte dalgalanan ve köpüren, sonsuza dek değişen, sonsuza dek yeniden canlanan, çok uzun yıllar boyunca yinelenen, biçimlerinin bir geri çekildiği bir taştığı

36 Soner Soysal, Güç İstenci ve Yorum, Tabularasa Dergisi, yıl: 8, mayıs-aralık, 2008, s.126

17

bir güçler denizidir; […] bu dünya için bir isim ister misiniz? Onun tüm muammaları için bir çözüm? Sizler için de bir ışık, en iyi gizlenmiş, en güçlü, en cesur, en karanlık insanlar?—Bu dünya güç istencidir—127 başka bir şey değil! Ve sizler kendiniz de bu güç istencisiniz—başka bir şey değil!37

Önceki bölümde anlatılan kuvvetler kavramı ve güç istenci arasındaki bağın daha açık bir şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Kuvvetler ve güç istenci arasında dışsal olmayan bir ilişki mevcuttur. Bu anlamda birbirlerinden ayrı iki nesne, birisi ötekinin temsili vs. gibi görülmemelidir. Bu yaklaşım, güç istenci ve kuvvetler ilişkisini, Nietzsche’nin eleştirisinde sıkça karşılaşılan kendide şey ve fenomen gibi ikilikler şeklinde anlamaya götürecektir ve bu anlamda oldukça yanıltıcı olacaktır. Nietzsche’ye göre, soybilimsel öğe olarak kuvvetler, değerlendirme için kendi başlarına yeterli itkiye sahip değildirler, bu bakımdan onlara bir istenç gereklidir. Daha evvel de belirtildiği gibi, şeylerin anlamı ve değeri gönderimde bulundukları kuvvetlerden oluşmaktaydı. Ancak Nietzsche, bunun da gerisinde esas olarak anlamların anlamının ve değerlerin değerinin türediği oluşumsal öğe olarak, “güç istencinin”

bulunduğunu söylemektedir.

Fizikçilerimizin, sayesinde Tanrı’yı ve evreni yarattıkları şu muzaffer kuvvet kavramının tamamlanmaya ihtiyacı vardır: Ona benim ‘güç istenci’

dediğim içsel bir istenç atfetmek gerekir.38

Nietzsche’nin kuvvet kavramına dâhil ettiği güç istenci bir nesneye dışarıdan eklenmiş yeni bir şey olarak görülmemelidir. Güç istenci, kuvvetlerin tamamlayıcısı ve içsel bir şey olarak her şeyi öncelemektedir. Bu anlamda kuvvetler güç istencinden doğarlar. Esasen Nietzsche, bu anlamda yaşamın kendisini “isteme”den başka bir şey olarak görmemektedir:

37 Nietzsche, Gİ, 1067.

38 Nietzsche, Gİ, II, 309.

18

Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde bu düşüncesini şöyle ifade eder: “Ancak hayat olan yerde, isteme de olur: hayatı isteme değil ama −öğrettiğim benim sana, −gücü isteme!”39

“Nerede canlı bulduysam, orada Güç İstencini de buldum; ve hizmet edenin istencinde bile efendi olma istencine rastladım.”40

Güç istencinin, Soybilim ve kuvvetlerle ilişkisini daha iyi anlamak için Deleuze’un güç istenci kavramına dair tanımına bakmak gerekir: Deleuze’e göre Güç istenci, kuvvetlerin diferansiyel öğesidir, yani ilişkide olduğu varsayılan iki ya da daha fazla kuvvet arasındaki nicelik farkının üretiminin öğesi olarak açıklanmaktadır. Güç istenci kuvvetlerin oluşumsal öğesi, yani bu ilişkideki her kuvvete düşen niteliğin üretici öğesi olarak görülür. 41 Özet olarak güç istenci kavramı Deleuze tarafından, kuvvetin kuvvetle ilişkisini belirleyen, kuvvetin niteliğini üreten diferansiyel ve soybilimsel öğe olarak tanımlanmaktadır. Kuvvetin niteliğinin kendisinden doğduğu öğedir güç istenci. “O halde bir kuvvet, her zaman güç istenci sayesinde öteki kuvvetlere galip gelir, onlar üzerinde egemenlik kurar ya da onları yönetir. Daha da fazlası: Bir ilişkide bir kuvvetin itaat etmesini sağlayan da güç istencidir.”42

Güç istenci kavramının anlaşılmasında yaygın olarak yapılan bir hata: güç istenci=gücü isteme anlayışı. Yüzeysel Nietzsche okuyucusu, güç istenci kavramıyla, gücü bir nesne olarak isteyen öznenin kast edildiğini anlama eğilimi taşımaktadır. Bu çok yaygın ve bir o kadar tehlikeli bir yaklaşımdır. Güç burada bir temsil nesnesi olarak ele alınır ve sanki güç istencin istediği şeymiş gibi anlaşılır. Hâlbuki bu istenç felsefesinin yanlış anlaşılmasının bir sonucudur. Deleuze, bu yaklaşımın kölenin adlandırıcılığından yani nihilizmden kaynaklandığını söylemektedir. Gücü bir temsil nesnesi olarak algıladığımız zaman onu tanıma ölçütü olarak belirli kurulu değerleri kullanmak zorundasınızdır. İşte asıl problem

39 Nietzsche, Zerdüşt Böyle Diyordu, Çev: Osman Derinsu, Varlık Yayınları, İstanbul, 2002, s. 96

40 Nietzsche, Z, II. Kendini Aşma Üzerines.154

41 Deleuze, NVF, s.76

42 Deleuze, NVF, s.74

19

burada ortaya çıkmaktadır: Kurulu değerlerin adlandırılması tepkisel kuvvetlerin, yani kölelerin ortaya koyduğu bir durum olduğundan dolayı, gücün burada ortaya çıkan anlamı, onların gücü simgeleyen değerleri olan para, ödüller, iktidar, şöhret vb. gibi değerlerde görünür olmaktadır. Bu bağlamda güç istenci, gücü simgeleyen bu gibi nesnelerin ele geçirilmesi olarak anlaşılmıştır. Bundan kurtulmanın yolu değerlerin oluşumunda kökensel bazı değişikliklere gitmektir.

Nietzsche’nin nihilizmi aşmak için önerisi, basit anlamda değerlerin yer değiştirilmesi değildir, onun önerisi, kökensel bir boyutu taşıyan değerlerin değerinin türediği öğenin kendisinde bir değişimi gerçekleştirmektir. Deleuze, bunun yolunu şöyle ifade etmektedir:

“Değersizleştirme yerine değer katma, güç istenci olarak olumlama, olumlayıcı istenç olarak istenç. Olumsuz öğede kalındığı sürece, değerlerin değiştirilmesi ya da silinip atılmaları, Tanrı’nın öldürülmesi hiçbir işe yaramaz: Yer boş bırakılmış ve yüklem atfedilmemiş olsa bile, Tanrı’nın yeri ve öznitelikleri korunur, kutsal ve tanrısal olan saklanır. Fakat öğe değiştirildiği zaman, ve ancak o zaman, bugüne dek bilinen ve bilinebilecek bütün değerlerin devrildiği söylenebilir.”43 Bu haliyle nihilizm yenilmiş olacaktır.

Nihilizmin yenilmesinde güç istencinin önemini biraz olsun anlatmaya çalıştık. Şimdi ise, nihilizmin aşılmasında son bir aşama olarak görülebilecek güç istencinin iki önemli niteliği olan olumlama ve olumsuzlama konusu anlatılacaktır.

43 Deleuze, NVF, s.218

20 1.2.2. Olumlama ve Olumsuzlama

Olumlama ve olumsuzlama kavramları ilk bakışta anlaşılması zor ve hatta güç istenciyle nasıl bir bağıntısı olduğu bakımından muğlâk görülüyor olabilir. Üstelik Nietzsche’nin serbest yazma üslubu bu iki niteliğin anlaşılmasını kendi içerisinde daha bir zorlaştırmaktadır. Ancak Deleuze’un sistematik yaklaşımı güç istencinin en önemli niteliği olan olumlama ve olumsuzlama kavramlarının anlaşılmasında yeterli açıklığı sağlamaktadır. Bu yüzden Deleuze’cu terminolojide ifade edecek olursak:

Olumlama ve olumsuzlamanın, etkinlik ve tepkisellikle arasındaki bağıntı, güç istenci ve kuvvetler arasındaki ilişkiye çok benzemektedir. Bunun böyle olması doğal bir olgu olarak fark edilmelidir; zira hatırlanacak olursa, olumlama ve olumsuzlama güç istencinin bir niteliği, etkinlik ve tepkisellik ise kuvvetlerin bir niteliği olarak daha evvel ifade edilmişti. Bu ikili arasındaki benzerlik bununla sınırlı değildir: Tıpkı kuvvetin güç istencinin bir belirtisi olması gibi, etkinlik ve tepkisellik de olumlama ve olumsuzlamanın belirtileri olarak görülmelidir.

Belirti olma özelliği, Nietzsche düşüncesi bağlamında ele alınırken numen-fenomen ayrımından farklı bir şey olduğu unutulmamalıdır. Buradaki belirti ilişkisi bu tip ikilikler üzerinden düşünülmemelidir.

Etkinin ve tepkinin, kendilerini önceleyen bir şey olarak olumlamaya ve olumsuzlamaya ihtiyaçları vardır, onlar sayesinde amaçlarına ulaşırlar. Onların bu özellikleri, olumlayan ve yadsıyan güç istenci için birer araç olduklarını gösterir. “Son olarak ve daha derin biçimde, olumlama ve olumsuzlama etkiden ve tepkiden dışarı taşarlar, çünkü oluşun kendisinin dolaysız nitelikleridirler: Olumlama etkinlik değil, etkin oluşun gücüdür, etkin-oluşun kişileşmesidir; olumsuzlama basit bir tepki değil, tepkisel-oluştur. Her şey, sanki olumlama ve olumsuzlama etkiye ve tepkiye hem içkin hem de aşkınmışlar gibi gerçekleşir; kuvvetlerin

21

örgüsüyle oluşun zincirini oluştururlar.”44 Nietzsche’nin soykütüğü, Hiyerarşi, kuvvet, güç istenci ve olumlama olumsuzlama kavramları arasındaki bu ilişki daha çok Deleuze’un yorumlarında sergilediği sistematik anlatımdan faydalanılarak oluşturulduğu için meselenin anlaşılması için öncesinden anlatılmış olan kavramların ve aralarındaki ilişkilerin bilinmesi gerekmektedir.

Nietzsche düşüncesinde güç istencinin anlatılmaya çalışıldığı bu bölümün amacı nihilizm eleştirisinin gerisinde bulunan düşünceyi göstermektir. Nihilizm, Nietzsche tarafından değerleri yanlış değerlendirilmesi olarak tanımlanmaktaydı. Değerlendirme ve adlandırma edimi hiçbir zaman bunu gerçekleştiren kişinin bakış açısından soyutlanarak oluşturamayacağından, Nietzsche’nin nihilizme yönelttiği esas eleştirinin değerlerin yanlış yerden bakılarak oluşturulması yönünde olduğu ortaya çıkmaktadır. İşte burada yer kavramı olarak geçen şeyle tepkisel kuvvetlerin etkisinde oluşturulan değerler kastedilmektedir.

Herhangi bir şeyin yanlış olduğunun bilinmesi en azından bir doğruyu bilmeyi gerektireceğinden, Nietzsche’nin değerlendirme edimini etkin kuvvetlerin bakış açısından hareketle yerine getirilmesi gerektiği tezi artık daha iyi anlaşılıyor olmalıdır. Bu anlamda Güç istencinin olumlayıcı niteliğinin ortaya çıkarttığı etkin kuvvetlerin değerlerin değerini belirleyecek olması, Nietzsche’nin doğru adlandırma olarak gördüğü tavrın mahiyetini göstermektedir.

Güç istencinin Nietzsche düşüncesindeki önemi artık daha iyi görülecektir. Anlamın anlamlandırılması ve değerlerin değerlendirilmesi, soybilimsel öğe olarak güç istencinden türerler. Değerlerin ve anlamların oluşturulmasında bir yöntem olarak sunduğu “yorumlama”

ve “değerlendirme” de bunu ifade etmektedir. Yorumlamak, şeye bir anlam veren kuvveti

44 Deleuze, NVF, s.77

22

belirlemektir. Değerlendirmek ise, şeye bir değer veren güç istencini belirlemektir. Deleuze’un bu konuda yapmış olduğu özet niteliğindeki yorumuyla bu bölüme son verilecektir:

Anlamın anlamlandırılışı, şeyde ifade bulan kuvvetin niteliğindedir: Ama bu kuvvet etkin mi, yoksa tepkisel midir? Ve hangi ince farklarla? Bir değerin değeri, tekabül eden şeyde ifade edilen güç istencinin niteliğindedir: Güç istenci burada olumlu mu, yoksa olumsuz mudur? Ve hangi ince farklarla? Bu yorum ve değerlendirme sorunları birbirine gönderme yaptıkça ve birbirini derinleştirdikçe, felsefe sanatı da daha karmaşık hale gelir. Nietzsche soylu, yüksek, efendi diye adlandırdığı, kimi zaman etkin kuvvet kimi zamanda olumlu istençtir. Alçak, bayağı, köle diye adlandırdığı da kimi zaman tepkisel kuvvet, kimi zamanda olumsuz istençtir. Her zaman bir değerin bizi inanmaya, hissetmeye ve düşünmeye çağırdığı şeyin soyluluğunun ya da alçaklığının bağlı olduğu bir soybilim vardır.45

45 Deleuze, NVF, s.78

23

İkinci Bölüm

Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci

Nihilizm, yüksek değer yaratımının ortaya çıkarttığı halleri, o hallerin yaygın olduğu dönemi yahut yüksek değerlerin değersizleştirilerek hiçleşmesini ifade etmek gibi çeşitli kullanımlara haiz bir kavramdır. Nietzsche, nihilizmi birden fazla anlamda kullanmakla beraber, en genel ve kestirme olacak şekilde ifade edecek olursak; hayatın kendisinin olumsuzlanması ve onun reddedilmesi anlamında kullanmaktadır.46 Oluşu sürekli dondurmak ve yüksek değerler yaratarak ondan kaçmaya çalışmak nihilizmin en bilinen özelliğidir.

Nihilizmin değer yaratması demek; kendinde, değişmez değerlere sahip olmayan şeylere;

kutsal anlamlar yüklemek suretiyle hayatı anlamlandırmayı ifade etmektir. Yaşamı kurgulayarak oluşturulan böylesi “töreler” insanın kendine yabancılaşmasını ortaya çıkartmaktadır. İşte! Budur; dekadansın telkinleri. Böylece tüm “töre” (özellikle Hıristiyanlık) nihilizmin en büyük aracı olarak kendini gösterecektir. Oluşun kendisini dondurmak için sürekli bir gayret içerisinde bulunan insanın bu hüsranını insanlık tarihinde pek az sanatçı47 böylesi güçlü bir üslupla ifade edebilmiştir.

Bu bölüm giriş bölümünde nihilizmle ilgili anlatılan genel çerçevenin ayrıntılarını anlatmayı hedeflemektedir. Hatırlanacağı üzere nihilizm sınıflandırması en genelde iki türe ayrılmıştı: Olumsuz nihilizm ve Tepkisel nihilizm. Bu bölümün planı da bizim sınıflandırmamızda olduğu haliyle iki tür nihilizmin oluşturduğu iki bölümden oluşmaktadır.

46 Burada hayat veya yaşam derken neyin kast edildiği önemli bir mevzudur; ancak şimdilik ona "Oluş" demekle yetinelim. Oluş, yaşamın bir anlamını ifade eder; asla tam olarak karşılık geldiği düşünülmemelidir.

47 Nietzsche’nin ifadesine göre bunu yapabilen tek ruh bilimcisi kendisidir: “…Benden önce filozoflar arasında

“yüksek” dolandırıcı, “idealist” değil de, onların tam tersi ruhbilimci olan var mıydı? Ruhbilim yoktu benden önce…” (ecce homo s.120)

24 2.1. Olumsuz Nihilizm

Olumsuz nihilizm, Putların Alacakaranlığı’ndaki hakikat masalında gördüğümüz ilk üç aşamayı içermektedir. Bu aşamaları kısaca hatırlatmak gerekirse;

1. Sokrates-Platon felsefesi ve etkisi, 2. Hıristiyanlık ve etkisi,

3. Kant felsefesi ve etkisi,

Şeklinde oluşmaktaydı. Nietzsche, olumsuz nihilizmi, Platon, Hıristiyanlık ve Kant felsefelerini dikkate alarak onlar üzerinden betimlemiştir. Bu sebeple olumsuz nihilizm, söylem düzeyinde farklılaştıkları görünmekle birlikte özlerinde aynı nitelikleri barındıran üç farklı dönem olarak ele alınmaktadır.48 Nedir peki olumsuz nihilizmin nihil'ini oluşturan bu kavramlar: "Öte", "Tanrı", "Kurtuluş", "Nirvana" “Kendinde şey” ya da "Hakiki Hayat"

Nietzsche’nin ilk eseri Tragedya’nın Doğuşu, Tragedya sorununu Sokrates öncesi Yunanistan için bir altın çağ olarak gösteriyordu. Ancak Sokrates’in ortaya çıkışı, apolloncu akılsallığın hâkimiyeti, her şeyi dümdüz etmekteydi. Bundan böyle yaşamın, “hakikat istenci”nin bir sonucu olarak kurgulanması ve değersizleştirilmesi gündeme gelmektedir. Bu tablonun en belirgin tarafı ise, son iki bin yıldır Batıda egemen düşünce olan Platonik-Hıristiyan-Apollocu dünya görüşünün hiçleştirici felsefesinin hâkim olduğunu göstermesidir.

Böylesi bir yıkım “Tanrının ölümüne” kadar etkisini sürdürecektir; hatta bir başka açıdan belki günümüze değin sürdürmektedir.

Olumsuz nihilizmin en büyük göstergesi olarak giriş bölümünde “töre”yi işaret etmiştik. Töre’nin en temel özelliği yarattığı değerlerle ahlaki dekadansın belirtisi olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum ahlakın başlı başına nihilizmin anlaşılmasında nasıl bir öneme

48 Bu ayrım “Hakiki Dünya” masalının 1, 2 ve 3. maddeleri dikkate alınarak yapılmaktadır.

25

haiz olduğunu göstermektedir. Bu yüzden Nietzsche, ahlakın oluşumunu basit psikolojik etkiler olarak değil, bizim genel olarak varoluşu düşünme ve yorumlama biçimimizi ifade eden esaslı bir gösterge olarak tarif etmektedir. O halde nihilizmin anlaşılması, hakikat istencinin sonucu olmasının yanında ahlakın mahiyetinin de ortaya konmasını gerektirecektir.

Bu sebeple soruşturmamız, bizi, Nietzsche’nin yaptığı haliyle ahlakın soy-kütüğünü inceleyeme götürecektir.

Bu bölümün planı bahsettiğimiz soruşturmayı Nietzsche’nin son dönem eserlerinden biri olan “Ahlakın Soy Kütüğü” kitabının çerçevesini dikkate alarak yapmaktır. Bu eserin önemi, nihilizmin kökenini, yani -insanca pek insanca- özümüzde bulunan tepkiselliğin çalışma mekanizmalarını, adım adım ortaya koyuyor olmasıdır. Ahlakın soykütüğü’nün, temsiliyet açısından nihilizmin tamamını kapsayacak imkânlar taşıması, bize, böylesi bir imkânı dikkate alma fırsatı sunmaktadır.

Ahlakın soy kütüğü, ister bilgi sosyolojisi bağlamında, ister tarihsel bir araştırma, ister biyolojik bir inceleme, ister politik bir perspektifle, ister de içgüdüleri temel alan psikolojik bir inceleme olarak ele alınsın, her halükarda Nietzsche’nin dehasını ve nihilizmin ortaya çıkışının kökenlerini göstermesi bakımından oldukça mühim bir eser olarak görülmektedir.

Nietzsche bu eserinde esas olarak “hakikat istenci”nin nihilizm olarak nasıl göründüğünü sunmaktadır. Peter Berkowitz, Bir Ahlak Karşıtının Etiği eserinde Nietzsche’ye göre hakikat istenci ve ahlakın anlamı arasındaki ilişkiyi şöyle ifade etmektedir:

Rakipleri hakkında bir soykütüğü araştırması yaparak soykütüğü tanıtan Nietzsche, ahlakın anlamının ortadan kaldırmaz veya hakikati entelektüel sorgulamanın hedefi olarak reddetmez. Bilakis: Nietzsche ahlak üzerine yürütülen bilimsel incelemenin kökeninin dayandığı ahlaki amaçlara dikkat çekerken, iğrenç güdüler ve takdire değer güdüler arasındaki ayrımı keskin

26

çizgilerle belirler ve kendini çirkin, ahlak-karşıtı hakikatlerle yüzleşmeye kayıtsız şartsız adamayı saygıdeğer soykütüğün merkezine yerleştirir.49

“Hakikat istenci” aynı zamanda bir tepkisel tipi ifade etmektedir. O, tepkisel tiplerin en belirgin özelliğidir. Bu bakımdan Ahlakın Soy-kütüğünün bir diğer özelliği de tepkisel tiplerin anlatısını sunmasıdır. “Tepkisel tipi, tepkisel kuvvetlerin zafer kazanma biçimlerini ve ilkesini ayrıntılarıyla incelemektedir.” 50 Bu tipin hiyerarşiyi ters çeviren özelliği, Nietzsche’nin sunduğu yorumlama ve değerlendirme yöntemini ortadan kaldırmaktadır. Tüm bu sebeplerden ötürü, yani Nietzsche’nin projesindeki eleştirel yönü ayrıntılarıyla ortaya koyması bakımdan, nihilizmin anlatılmasında Ahlakın soy-kütüğü eserini tercih edilmiştir.

Nietzsche’nin alışık olmadığımız derecede sistematik olarak ele aldığı, ahlakın köklerine ilişkin bir soruşturma mahiyeti taşıyan bu eser, şu üç bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölüm “hayali bir intikamı” betimleyen “hınç”ı inceler, ikinci bölüm kendine karşı dönen kuvveti ifade eden “vicdan azabını”. Üçüncü bölüm ise, yüksek ideallerin ve sorumluluğun kurulduğu “çileci idealdir”. Nietzsche’nin bu eserdeki temel tezi şöyledir:

“Hınç, vicdan azabı ve çileci ideal tepkisel kuvvetlerin zaferi ve nihilizmin biçimleridirler.”51

2.1.1. Hınç Duygusu

Hınç durumunu anlamak için Nietzsche’nin dikey bir hiyerarşi olarak gördüğü efendi ahlakı ve köle ahlakı arasındaki ilişkiyi doğru anlamamız gerekmektedir. Nietzsche, efendi ve köleyi kuvvetler ilişkisinin olduğu her yerde görmektedir. Efendi etkin kuvvetlerin, köle ise, tepkisel kuvvetlerin hâkim olduğu yerde bulunur. Esasında yaşamın kendisi bunlardan başka

49Peter Berkowitz, Nietzsche: Bir Ahlak Karşıtının Etiği, Çev: Ertürk Demirel, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2003, s.116

50 Deleuze, N v F, s.116

51 Deleuze, NVF, s. 116

27

bir şey yoktur. Bu durum değer verme yetisine sahip insan yapısının hangi biçim ve motivasyonlarda çalıştığını ortaya koymayı gerektirir.

Nietzsche, insan zihninin -Freud’un topik varsayımında olduğu gibi- bilinç ve bilinçdışı olmak üzere ikili sistemden meydana geldiğini düşünmekteydi. Bilinçdışı, anlık uyarımları uzun süreli izlere dönüştüren sistem, bilinç ise, algılanabilir uyarımları alma maharetini gösteren fakat bunları kendinde saklayacak bir belleğe sahip olmayan sistem olarak tanımlanmaktadır.

Nietzsche, nihilizmin ortaya çıkışının temelinde yatan hınç durumunu iki şekilden düşünmekteydi: Bunlardan ilkini, zihin yapısındaki sistemde bilinç’e yerleştirilen bellek ve izleri tepkisel kuvvetlerin ele geçirmesiyle açıklamaktadır. “Hınç, tepkisel kuvvetlerin etkin kuvvetlere üstün geldikleri bir tipi ifade eder.”52 (Tepkisel kuvvetlerin yer değiştirmesi, bilincin izler belleği tarafından ele geçirilmesi).

Nietzsche, hıncın ikinci türü olan intikamı, kuvvetler çatışmasında tepkisel kuvvetlerin zaferiyle sonuçlanan bilinç durumunun ortaya çıkarttığı tepkisel tipler olarak açıklamaktadır.

(İzlerin belleği intikam ruhunu canlandırdığı ve sürekli bir suçlama yürüttüğü için tipsel bir özelliğe dönüşmesi). Deleuze, Nietzscheci bir tipi, kuvvetler çatışmasında ortaya çıkan

“biyolojik, psişik, tarihsel, toplumsal ve politik bir gerçeklik olarak tanımlamaktadır.” Tipler iki farklı şekilde oluşurlar: Etkin tip, etkin kuvvetlerin hâkimiyetinin olduğu “normal”

durumu, tepkisel tip ise, tepkisel kuvvetlerin etkin kuvvetleri yapabildiklerinden ayırarak zafer kazandığı hastalık halindeki durumu ifade eder.

Hınçlı insanın en önemli özelliği bilincin belleksel izlerce işgal edilmesi, belleğin bilinci ele geçirmesidir. Bilincin hatıralarla kirletilmesi ve unutuşun yasaklanması tepkisel kuvvetlerin en büyük mahareti olarak görülmektedir. Bu bağlamda unutkanlığı ortadan

Hınçlı insanın en önemli özelliği bilincin belleksel izlerce işgal edilmesi, belleğin bilinci ele geçirmesidir. Bilincin hatıralarla kirletilmesi ve unutuşun yasaklanması tepkisel kuvvetlerin en büyük mahareti olarak görülmektedir. Bu bağlamda unutkanlığı ortadan

Benzer Belgeler