• Sonuç bulunamadı

BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE *

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE *"

Copied!
63
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE*

Atilla SANDIKLI**

Ali SEMİN***

Arap dünyası, 2011 yılından itibaren otoriter iktidar yapılarına karşı gelişen halk hareketleriyle birlikte siyasi bir dönüşüm sürecine girmiştir. Arap halkla- rı, demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini sokak yürüyüşleriyle dile getirmeye, otoriter iktidar yapılarına itiraz etmeye başlamıştır. Tek adam ve aile yönetimlerinin tahakkümüne, sıkıyönetim uygulamalarına başkaldıran Arap toplumları insan haklarının korunması, siyasi özgürlüklerin sağlanması, gelirlerin adil paylaşılması ve işsizliğin giderilmesi için değişim istemektedir.

Reform taleplerinin seslendirildiği gösteri yürüyüşleri ile başlayan ve bazı ül- kelerde silahlı isyan hareketlerine dönüşen Arap uyanışı Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de iktidarların devrilmesine yol açmıştır. Yönetimin değişmediği Arap ülkelerinde ise halkın taleplerinin ayaklanmaya dönüşmesini engelle- mek maksadıyla iktidarlar, siyasi reformlara ve ekonomik destek seçenekleri- ne yönelmiştir.

Arap uyanışı sürecinin 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed El-Buazizi’in kendini yakmasıyla başlayan gösteri yürüyüşleriyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Tunus’ta başlayan gösteriler neticesinde Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011 tarihin- de 23 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kalmıştır. Mısır halkının Kahire’de

* Bu makale BİLGESAM tarafından 2012 yılında aynı başlıkla Bilge Adamlar Kurulu Raporu olarak yayımlanan çalışmanın gözden geçirilmiş şeklidir.

** Doç. Dr., BİLGESAM Başkanı, Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi

*** BİLGESAM Orta Doğu Araştırmaları Uzmanı

(2)

Tahrir Meydanı’ndaki gösterileriyle 30 sene Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek, 11 Şubat 2011’de istifa etmiştir. Libya’da Muammer Kaddafi iktidarına karşı başlayan halk hareketi silahlı isyana dönüşmüş, NATO öncülüğündeki ulus- lararası koalisyon güçlerinin müdahalesi neticesinde Kaddafi Ekim 2011’de devrilmiştir. Yemen’deki halk hareketi Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i, 23 Kasım 2011 tarihinde Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) barış planı çer- çevesinde Riyad’da yetkilerini devretmeye mecbur bırakmıştır.

Demokratikleşme istikametinde müspet bir gelişme olarak değerlendirildiği için çoğunlukla “Arap baharı” ifadesiyle isimlendirilen süreç, Orta Doğu’da aynı zamanda istikrarsız bir döneme yol açabilecek dinamikler ortaya çıkar- mıştır. Dini, mezhepsel ve etnik farklılıklar temelinde beliren bu dinamikler, bölgede yeni çatışma alanlarına zemin hazırlarken bölge dışı aktörlerin de Orta Doğu’daki gelişmeleri yönlendirebileceği bir konjonktür meydana getir- miştir. Tunus ve Mısır’daki olumlu süreçlerin aksine Arap devriminin çıkmaza girdiği Suriye krizi bu açıdan kritik bir örnektir. Rusya’nın Akdeniz’deki tek askeri üssüne ev sahipliği yapan, İran’ın Arap dünyasındaki tek müttefiki olan Suriye’deki süreç Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.

Suriye’de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yürüyüşlerle başlamış, iktidarın muhalefeti şiddetle bastırma yoluna gitmesiy- le silahlı isyana dönüşmüştür. Beşşar Esed iktidarının muhalefet gösterilerini bastırma hedefiyle halka karşı şiddete başvurması, yerleşim yerlerini bom- balaması 10 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, 100 binlerce vatandaşın ise ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması ve Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin mukavemetini nispeten koruması ile de kriz bir iç savaş halini almıştır. Dış aktörlerin gerek Esed rejimi gerekse muhale- fet tarafında müdahil oldukları kriz ülke çapında bir sıcak çatışma alanı do- ğururken, Suriye üzerinde bölgesel ve küresel düzeyde bir nüfuz mücadelesi başlatmıştır.

Bu makalede; Suriye krizinin seyri, diğer Arap devletlerindeki değişim süreç- lerinden ayrılan yönleri ve sonuçları değerlendirilmekte, Esed rejimine karşı gelişen muhalefet hareketi silahlı gücü ile birlikte incelenmektedir. Raporda kriz, bölgesel ve küresel ölçekte ele alınmakta, krizin Türkiye’ye etkileri de- ğerlendirilmekte ve krizin seyrine ilişkin senaryolar geliştirilmektedir.

(3)

1. Suriye Krizi

Türkiye, Irak, Ürdün, İsrail ve Lübnan’la sınırı, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulu- nan Suriye, Orta Doğu bölgesinde ve Arap dünyasında stratejik bir konuma sahiptir. İsrail-Filistin çatışma alanına yakınlığı, Şii jeopolitiği hattında İran- Irak-Hizbullah irtibatındaki işlevi ve Türkiye ile oldukça uzun bir sınıra sahip olması Suriye’yi Tel Aviv, Tahran ve Ankara için önemli kılmaktadır. Türkiye ve İsrail’in güvenliği ve İran’ın dış politika hedefleri için hassas bir coğrafi konumda yer alan Suriye, Lübnan’daki istikrarı da doğrudan etkileyebilecek bir aktör statüsündedir.

Esed yönetimi Arap ülkelerindeki halk hareketlerinin ortaya çıktığı ilk dö- nemde bu değişim rüzgârının Suriye’yi etkileyeceğini hesap etmemiştir. Beş- şar Esed, 31 Ocak 2011 tarihinde Wall Street Journal gazetesine verdiği röpor- tajda Mısır, Tunus ve Yemen’deki protesto gösterilerinin, Orta Doğu’da “yeni bir çağa öncülük ettiğini” ve Arap yöneticilerin halkın siyasi ve ekonomik

(4)

isteklerini yerine getirmek için daha fazlasını yapması gerekeceğini ifade et- miştir.1 Ancak gösteri ve yürüyüşlerin 2011 yılının Şubat ayında Der’a şeh- rinde başlaması ve 15 Mart’tan itibaren ülkenin diğer bölgelerine yayılması Arap uyanışı sürecinin Suriye’yi de etkisi altına aldığını göstermiştir. Esed iktidarına bağlı güvenlik güçleri, ilk etapta silahsız kitle gösterileri şeklinde ortaya çıkan muhalefet hareketini bastırmak için ateş açmaya başlamış, böyle- ce kriz büyümüştür. Güvenlik güçlerinin muhalif gösterileri şiddet ve baskı ile engelleme teşebbüsü, ülkedeki halk hareketinin Şam, Halep, Hama ve Humus gibi Suriye’nin diğer kentlerine yayılmasına yol açmıştır.

Suriye’de halkı sokaklarda kitlesel yürüyüş eylemleri yapmaya sevk eden te- mel neden, Esed iktidarının reform yapması yönündeki taleplerdi. Suriye hal- kının talep ettiği reformlar dört başlık altında değerlendirilebilir:

• 8 Mart 1963 tarihinden beri ülkede uygulanan olağanüstü halin kaldırılması,

• İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere, çeşitli hükümet kurumlarının sivilleşti- rilmesi, güvenlik birimlerinin görev alanlarının yeniden tanımlanması, yasa- ma, yürütme ve yargı organlarının yapılandırılması ve yargının bağımsızlaş- tırılması,

• Bireysel hakların tanımlanması (Suriye kimliği olmayan Kürtlere vatandaş- lık hakkı tanınması) ve ülkedeki gelir dağılımında adaletin tesis edilmesi,

• Siyasi partiler yasasında değişiklik yapılması ve iktidardaki Baas Partisi’nin gücünün sınırlandırılması.2

Bu talepler karşısında Esed iktidarı, ağırdan alarak da olsa bazı reformlar yap- maya başlamıştır. 29 Mart 2011 tarihinde görevdeki hükümet istifa etmiş, 14 Nisan 2011 tarihinde bir önceki hükümette Tarım Bakanı olan Adil Safer baş-

1 Interview With Syrian President Bashar al-Assad, Wall Street Journal, http://online. wsj.

com/article/SB10001424052748703833204576114712441122894.html, Erişim:

10.08.2012

2 Cevad El-Beşiti, Surye Yu-hadr el-Tadahurat Be-Mucab Elgah El-Tawary, (Suriye Gösterileri Olağanüstü Hali Kaldırarak Yasaklıyor), http://www.middle-east-online. com/?id=108817, Erişim: 25.06.2012

(5)

kanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur.3 Şam’da kurulan yeni hükümette Dışişleri Bakanı Velid Muallim ve Savunma Bakanı Ali Habib yerini koru- muştur. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, 16 Nisan’da kurulan yeni hü- kümetten, ülkede 48 yıldan beri uygulanan “olağanüstü hal” durumunun bir hafta içinde kaldırılmasını talep etmiştir.4 Suriye’deki olağanüstü hal durumu Esed’in isteği doğrultusunda yeni hükümet tarafından kaldırılmıştır. Yurttaşlık hakkına sahip olmayan ve büyük çoğunluğu ülkenin kuzeydoğusunda yaşa- yan yaklaşık 300 bin Kürt kökenli Suriyeliye kimlik verilmiştir.

Esed yönetimi, muhalefetin reform talepleri üzerine yasal çerçevede bazı dü- zenlemeler gerçekleştirdiyse de bu reformları hayata geçirmemiş, iktidarının devamını sağlayacak tedbirlere yönelmiş ve gösteri yürüyüşlerine şiddetle mukabele etmeye devam etmiştir. Mesela, 2014 yılındaki devlet başkanlığı seçimleri için adil ve serbest bir seçim vaat eden Esed, diğer taraftan reform adı altında gerçekleştirdiği anayasa değişikliği ile iktidarda kalabileceği sü- reyi 2028’e kadar uzatmıştır. Esed rejimi, olağanüstü hal uygulamasına son verdikten sonra “toplu cezalandırma” yaklaşımıyla muhalefetin güçlü olduğu yerleşim yerlerine dönük saldırıları artırmış, 10 binlerce sivilin ölümüne yol açmıştır. Vatandaşlık kimliği verilen Kürtler ardından askere alınmış, Kürt kökenli Suriyelilerin muhalefet saflarına katılmasını engellemek maksadıyla ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda PKK/KCK terör örgütü ve PYD ile işbir- liğine gidilmiştir. Suriye’de halk hareketi bu nedenle süreç içinde hem hedef değiştirmiş hem de farklı bir nitelik kazanmıştır.

Başlangıçta reform isteyen halk kitleleri, iktidarın baskısına maruz kalınca Esed iktidarının devrilmesini talep etmeye başlamıştır. Esed iktidarına bağlı güvenlik güçlerinin gösterilerin sona ermesi ve muhalefetin bastırılması ama- cıyla halka karşı silahlı güç kullanması, Suriye’deki Baas rejimi ile halk ara- sındaki ilişkilerin kopmasına yol açmıştır. Nitekim gelinen aşamada Suriye

3 Esed Yakbal Estekalet El-Hukuma El-Suriye We Alef Yeddaherun Damen Lahu

(Esed Suriye Hükümetinin İstifasını Kabul Etti ve Binlerce Kişi Esed’e Destek İçin Gösteri Düzenledi), http://www.alarabiya.net/articles/2011/03/29/143407.html, Erişim: 12.07.2012 4 Beşşar Esed’in 16.04.2011 tarihinde Yeni Hükümetin Kabine Toplantısında Yaptığı Konuş- ma Metni için bakınız: http://www.syria-news.com/readnews.php?sy_seq=131477

(6)

halkı Beşşar Esed’in devrilmesini yeterli görmemekte, Esed’in ve katliamlar- dan sorumlu Baas mensuplarının cezalandırılmasını istemektedir.

Esed iktidarının reform taleplerini dikkate almaması, halk kitlelerinin muhale- fetine şiddetle karşılık vermesi Suriye’deki sürecin niteliğini de değiştirmiştir.

Esed yönetimine bağlı güvenlik güçlerinin (polis, ordu ve istihbarat) gösterile- re şiddetle mukabelede bulunmasıyla muhalif unsurlar silahlı mücadeleye yö- nelmiştir. Kitle yürüyüşleri biçiminde ortaya çıkan muhalefet hareketi böylece Baas rejimine karşı silahlı bir ayaklanmaya dönüşmüş ve taraflar arasındaki çatışma süreç içinde ülke geneline yayılarak iç savaş halini almıştır. Güvenlik güçlerinin muhalefet hareketini bastırmak için uyguladığı şiddet ve müteaki- ben başlayan çatışmalar sonucunda 10 binlerce Suriyeli hayatını kaybetmiş ve yaralanmış, 10 milyondan fazla vatandaş yurtiçinde yerlerinden edilmiş ve 100 binlerce kişi ülkeyi terk etmiştir.

Suriye’de iç savaşa dönüşen kriz ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Kriz; bölgesel ve küresel bir anlaşmazlığa sebep olmuş, Orta Doğu’da Şii-Sünni gerilimine zemin hazırlamış, Suriyeli sığınmacılar soru- nunu doğurmuş, PKK/KCK terör örgütüne farklı bir hareket alanı sağlamış ve böylece Türkiye’yi güneyde meşgul edecek bir istikrarsızlık meydana ge- tirmiştir.

Ulusal ölçekteki çatışmanın bölgesel ve küresel bir anlaşmazlık halini aldığı Suriye krizi üç düzeyde değerlendirilebilir. Ulusal düzeyde otoriter Baas yö- netimiyle ayaklanan ve silahlanan halk arasında iç savaşa dönüşen bir çatışma vardır. Bölgesel düzeyde, ayaklanan halk lehinde tutum geliştiren ülkelerle Şam’da yönetim değişikliğine karşı çıkarak Esed rejimini destekleyen İran arasında bir nüfuz mücadelesi söz konusudur. Türkiye ve genel olarak Arap dünyası, Suriye halkının demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini desteklemekte, Baas iktidarı tekelinin son bulması gerektiğini beyan etmek- tedir. Tahran ise Suriye’de Nusayri azınlığın etkili olduğu mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi gerektiğini savunmaktadır. İran, Suriye’de Esed iktidarı çözülürse kendi rejiminin tehlikeye girebileceğini, bölgedeki rejim değişikliği dalgasında sıranın kendisine gelebileceğini değerlendirmektedir. Tahran, Esed iktidarının devrilmesiyle Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı Şii hilali projesinin de akamete uğrayacağını hesap etmektedir.

(7)

Küresel düzeyde ise demokratikleşme hareketlerini destekleyen aktörlerle otoriter yönetimleri destekleyen aktörler arasında bir mücadeleden bahsedile- bilir. Suriye krizi, Rusya ve Çin’i yakın gelecekte kendi iç işlerine karışılabi- leceği yönünde endişelendirmektedir. Rus ve Çinli karar mercileri, Suriye’de bir dış müdahale ile Esed rejiminin devrilmesinden sonra sıranın gelecekte kendilerine de gelebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmaktadır. BM Gü- venlik Konseyi daimi üyesi bu iki ülkenin Suriye’ye uluslararası müdahaleye mesnet teşkil edebilecek kararları engellemesi ve Rusya’nın iktidar değişimini önlemek için Esed rejimine sağladığı destek böyle bir mücadelenin yansıması olarak değerlendirilebilir. Nitekim otoriter yönetimleri destekleyen aktörlerle demokratik dinamikleri destekleyen aktörler arasındaki ayrışma Suriye’deki krizle sınırlı değildir. Irak’ta otoriterleşme eğilimleri göstermeye başlayan Maliki iktidarının Rusya’ya yaklaşması da küresel düzeydeki bu ayrışmaya örnek verilebilir.

Uluslararası ilişkilerde ülkelere dış müdahale konusunda iki farklı trendin ön plana çıktığı, bu trendlerin Suriye krizinin küresel düzeyde bir anlaşmaz- lık haline gelmesinde etkili olduğu ifade edilebilir. Rusya ve Çin gibi ülke- ler tarafından benimsenen birinci trend, Vestfalyan egemenliği savunmakta, devletlerin iç işlerine müdahaleye itiraz etmektedir. Batılı ülkeler tarafından geliştirilen ikinci trend ise devletlerin egemenlik ilkesini tanımakla birlikte, planlı insan hakları ihlallerinin büyük boyutlara ulaşması durumunda dış mü- dahalenin gerçekleştirilebileceği görüşünü savunmaktadır Soğuk Savaş son- rası dönemde BM sistemi ve NATO vasıtasıyla Batılı devletlerin öncülüğünde çeşitli kriz bölgelerinde gerçekleştirilen dış müdahaleler iki farklı trendin be- lirginleşmesine yol açmıştır. Suriye krizinde ise iki trend karşı karşıya gel- miş, krizi çözüme kavuşturabilecek adımlar konusunda küresel düzeyde tesis edilebilecek bir mutabakatı imkânsız kılmıştır. Nitekim bu konu halen Devlet Hukukunun tartışmalı konuları arasında yer almaya devam etmektedir.

Kriz nedeniyle Suriyeliler evini terk ederek yurtiçinde farklı bölgelere ve yurtdışına (Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a) göç etmek zorunda kalmakta- dır. Türkiye’ye giriş yapan sığınmacı sayısı 2012 Ekim ayı içinde Ankara’nın

“psikolojik sınır” olarak belirlediği 100 bini geçmiş ve katlanarak artmıştır.

Türkiye’ye giriş yapan sığınmacı sayısındaki artışa bağlı olarak Suriye’nin

(8)

kuzeyinde bir tampon bölge kurulması böylece daha sık gündeme gelebilir.

Suriye’deki iç savaşın hâlihazırdaki seyri devam ederse yurtiçinde yerinden edilmiş ve yurtdışına çıkan toplam sığınmacıların sayısının yakın zamanda 4 milyonu geçebileceği tahmin edilmektedir.

Suriye krizinde Esed rejiminin, kuzey ve kuzeydoğudaki Kürt nüfusun muha- lefete katılmasını engellemek amacıyla PKK/KCK terör örgütü ve aynı çizgi- deki PYD ile birlikte hareket etmeye başladığı yönünde basın yayın organla- rında haberler yer almaktadır. Kriz başlayınca Esed rejiminin Kürtleri kendi tarafına çekmek maksadıyla PYD’yi kullanmaya başladığı ve PKK/KCK’yı kullanarak Türkiye’ye karşı komplo içinde olduğu yönünde duyumlar vardır.

Türkiye PKK/KCK terör örgütü ve PYD’nin bölgedeki faaliyetlerini teyak- kuzla takip etmelidir. Ancak Suriye Kürtleri arasında birlik olmadığı, bölün- meler ortaya çıktığı ve bütün Kürtlerin PYD’ye sempati duymadığı dikkate alınmalıdır. Türkiye ve Suriye’de sınıra yakın yerleşim birimlerinde yaşayan Kürtler arasında akrabalık bağlarının da olduğu bilinmektedir. Türkiye, bu ne- denle PYD konusundaki hassasiyetinin bölgedeki Kürtlerde kaygılara neden olmasına fırsat vermemeli, Suriye Kürtleri ile iyi ilişkiler içinde olmalıdır.

Suriye krizi, krizin sebep olduğu bölgesel ve küresel anlaşmazlık, bölgede Şii-Sünni geriliminin belirginleşmesi, sığınmacılar sorunu ve PKK/KCK terör örgütünün Orta Doğu’da yeni bir hareket alanına kavuşması Türkiye’nin gü- neyinde istikrarsızlığa yol açmaktadır. Suriye krizi bu bağlamda Ankara’nın Orta Doğu’daki girişimlerini kesintiye uğratabilecek, Türkiye’nin bölgedeki artan nüfuzunu sınırlandırabilecek bir çatışma zemini doğurmaktadır.

Suriye’deki halk hareketi, diğer Arap ülkelerindeki başarılı süreçlere nazaran kısa sürede olumlu bir sonuca gidememiştir. Tunus ve Mısır’da iktidardaki liderlerin devrildiği aylarda Suriye’de kitlesel gösteriler başlamış ancak yak- laşık üç yıl geçmesine rağmen Esed rejimi varlığını korumaya devam etmiştir.

İktidar değişikliğinin gerçekleştiği Arap ülkelerinden farklı olarak Suriye’de Esed rejiminin varlığını sürdürmesine imkân tanıyan ve muhalefet hareketinin muvaffak olmasını engelleyen bazı şartlar belirleyici olmuştur.

Suriye’de nüfus Tunus, Mısır ve Libya’dan farklı olarak homojen değildir ve iktidar büyük bölümünü Nusayri azınlığın oluşturduğu Baas ideolojisine sahip

(9)

geniş bir çıkar grubunun denetimindedir. Suriye’de muhalefet hareketi başla- yınca Esed rejimi Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek iktidarlarının aksine güçlü bir dış destek almıştır. Suriye’de ortaya çıkan muhalefet zayıf kalmış, kendi için- de birlik sağlayamamış ve silahlanma aşamasına erken geçerek Esed rejiminin elini güçlendirmiştir. Batılı ülkeler Suriye krizinde Libya’dakinden farklı bir tutum sergilemiş, Türkiye krize müdahil oldukça geri çekilmiş, söylemde halk hareketini desteklerken eylemde çekimser kalmıştır.

Suriye’de Beşşar Esed’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurum- larında etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.

Suriye’de Esed rejiminden çıkar sağlayan geniş bir kitlenin varlığı rejimin devrilmesini zorlaştırmış, bu kitle bir varoluş mücadelesi vererek iktidar deği- şimine karşı direnç göstermiştir.

Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hare- keti ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu Esed iktidarından ayrılmamıştır. Bazı politikacı, diplomat ve askerler muhalif saflarda yer alsa da, muhalefet cephesine katılım düzeyi Esed rejiminin gü- cünü ve etkisini büyük ölçüde kıramamıştır. Ordu komutasının Nusayri su- bayların elinde olması, Esed iktidarına muhalefet hareketine silahlı kuvvetle karşılık verme imkânını tanımış ve ordunun saf değiştirme ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Nusayrilerin Suriye silahlı kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti Şeb- bihaların (Esed ailesine yakın korumalık yapan silahlı askerler) kısa sürede devreye girmesini kolaylaştırmış, Esed rejiminin göstericilere müdahalesini hızlandırmıştır.

Esed rejiminin muhalefet hareketine karşı aldığı dış destek, rejimin bugüne kadar ayakta kalmasına önemli katkı sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi da- imi üyesi Rusya, Suriye’de rejim değişikliğine karşı çıkmış, Esed rejimini kınayan karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. Suriye’ye yaptırım ve uluslararası müdahaleyi mümkün kılabilecek karar tasarılarının Konsey tara- fından kabul edilmesini engelleyen Moskova, Esed rejimine silah ve mühim-

(10)

mat temin etmektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Mısır’da bir ga- zeteye verdiği röportajda konu ile ilgili olarak Moskova-Şam arasındaki silah ticareti anlaşmalarının Sovyet dönemine dayandığını, Rusya’nın bu çerçeve- de Suriye’ye silah ihraç etmeye devam ettiğini ifade etmiştir. Suriye’ye sadece 2011 yılında 1 milyar dolar değerinde silah satan Rusya, bu satışı Suriye’yi dış tehditlere karşı koruma amacıyla gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.5

Rusya’nın yanı sıra Esed rejimine sağlanan dış desteğin önemli kısmının İran’dan geldiği gözlemlenmiştir. İran, Suriye’de halk hareketi kitlesel gös- teriler şeklinde ortaya çıktıktan sonra Esed rejiminin yıkılmasını önlemek amacıyla tüm imkânlarını seferber etmiştir. Tahran, uluslararası platformlarda Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkmış, Suriye krizinin Güvenlik Konseyi’ne taşınmasına itiraz etmiştir. Esed iktidarına gösterilerin bastırılmasına yönelik profesyonel danışmanlık desteği veren ve istihbarat sistemleri tedarik eden İran, Suriye’de çatışmalar başlayınca bu ülkeye askeri teçhizat ve mühim- mat sağlamaya başlamış, Devrim Muhafızları’nı göndermiştir. İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi 16 Eylül 2012 tarihinde yaptı- ğı açıklamada Devrim Muhafızlarının ve Kudüs Tugaylarının Esed rejiminin ayaklanmayı bastırmasına destek olmak için Suriye’de bulunduğunu teyit et- miştir.6 Irak’ta Maliki iktidarı da Esed rejiminin varlığını sürdürmesine destek sağlamış, Arap Birliği’nin Suriye aleyhinde aldığı yaptırım kararlarını uygu- lamamıştır.

Muhalefetin zayıf kalması, muhalif unsurlar arasındaki birlik sorunu ve Öz- gür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) erken kurulması, Suriye’deki halk hareketinin muvaffak olmasını engellemiştir. Suriye muhalefeti gerek ülke içinde gerekse uluslararası düzeyde Esed rejiminin ardından iktidarı devralabilecek kabili- yette olduğunu göstermekte yetersiz kalmıştır. Suriye Ulusal Konseyi bünye- sinde devam eden görüş ayrılıkları Konsey’in temsil niteliğinin nispeten zayıf

5   “Russia Supplying Arms to Syria Under Old Contracts- Lavrov”, Ahram Online, 5 Kasım 2012, http://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/8/57187/World/Region/Russia-supplying- arms-to-Syria-under-old-contracts.aspx , Erişim: 08.11.2012

6 “Iran Confirms It Has Forces in Syria and Will Take Military Action If Pushed”, The Guar- dian, 16 Eylül 2012, http://www.guardian.co.uk/world/2012/sep/16/iran- middleeast, Erişim:

08.11.2012

(11)

kalmasına neden olmuştur. Suriye Kürtleri Konsey’e tamamen dâhil edileme- miştir. Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun erken kurulması ironik biçim- de Esed rejiminin elini güçlendirmiş, rejim muhalefet aleyhinde propaganda malzemesine kavuşmuştur. Muhalif unsurların silahlı mücadele aşamasına birlik ve koordinasyon tesis etmeden ve gerekli ağır silahları tedarik etmeden geçmesi dağınık ve birbirinden kopuk silahlı gruplar ortaya çıkarmış, Esed re- jimine karşı hedeflenen askeri üstünlük sağlanamamıştır. Diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması uluslararası toplumun sorumluluğunu azaltmış, Esed rejimine karşı insani müdahalenin önünü dolaylı olarak tıkamıştır.

Batılı ülkelerin tutumu da Suriye’deki halk hareketinin netice alamamasında etkilidir. Süreç içinde Türkiye Suriye krizine müdahil oldukça Batı geri çe- kilmiştir. Libya’daki krizde halkına ateş açan Kaddafi iktidarına müdahalede oldukça hızlı hareket eden bazı batılı devletler Suriye krizinde sadece Esed rejimi aleyhindeki söylemlerle yetinmiştir. Bu devletlerin Suriye krizinin sü- rüncemede bırakılması yönünde irade gösterdiği gözlemlenmiştir. Özellikle Türkiye’nin Orta Doğu’da artan etkinliğinden rahatsız olan bazı batılı devlet- lerin Suriye krizinin uzamasını hedeflediği, böylece krizin Türkiye’yi yıprat- maya devam etmesini istediği değerlendirilebilir.

2. Suriye Muhalefetinin Yapısı

Suriye krizinde Esed rejiminin gösteri yürüyüşlerini silahlı kuvvet kullana- rak bastırmaya çalışması, muhalefet hareketinin uluslararası düzeyde tanın- masına zemin hazırlamıştır. Uluslararası destek sayesinde muhalefet hareketi Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmaya, muhalif unsurlar da tek çatı altında birleşmeye başlamıştır.

Suriyeli muhalif grupların bir araya getirilmesine dönük sürdürülen çalışma- lar kapsamında “Suriye Halkının Dostları” ismi ile uluslararası bir grup teşkil edilmiştir. Grup, Beşşar Esed’in iktidardan ayrılmasını sağlamak için ulus- lararası kamuoyunu harekete geçirebilmek amacıyla kurulmuştur. Seksenden fazla ülkeden oluşan Suriye Halkının Dostları grubu bugüne dek dört kez top- lanmıştır.

Grubun ilk toplantısı 24 Şubat 2012 tarihinde Tunus’ta gerçekleştirilmiştir.

(12)

Toplantıdan “İnsani Yardım Forumu” oluşturulması yönünde bir karar çıkmış- tır. Grubun ikinci toplantısı 1 Nisan 2012’de İstanbul’da yapılmıştır. İstanbul toplantısının ardından açıklanan bildirinin 10. maddesinde Suriye Halkının Dostları grubu, Suriye Ulusal Konseyi’ni bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi ve Suriyeli muhalif grupların altında toplandığı çatı örgüt olarak tanıdığını beyan etmiştir. Grubun üçüncü toplantısı 19 Nisan 2012 tarihinde Paris’te gerçekleştirilmiştir. 6 Temmuz 2012 tarihinde dördüncü kez tekrar Paris’te toplanan grup, beşinci toplantısını 2013 yılının Şubat ayında Roma’da düzen- lemiştir.

Suriye Halkının Dostları toplantıları Suriye krizinde küresel düzeyde devam eden anlaşmazlığı göstermiştir. Rusya ve Çin toplantılara katılmamıştır. 6 Temmuz 2012’de Paris’te gerçekleştirilen dördüncü toplantıda dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye’ye yaptırım kararı alınması için BM Güvenlik Konseyi’ne çağrı yapmış, Esed rejimine destek vermeye devam eden Rusya ve Çin’in üzerinde baskı kurulması gerektiğini ifade etmiştir.

Clinton, Suriye krizindeki sorumluluklarından dolayı Rusya ve Çin’in bedel ödemesi gerektiğini beyan etmiştir.7

2.1. Siyasi Yapılanma

Suriye krizinde muhalefet ilk kez 1 Haziran 2011 tarihinde Antalya’da

“Suriye’de Değişim Konferansı”nda bir araya gelmiştir. Daha sonra 23 Ağus- tos 2011 tarihinde Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) ilk çekirdeği İstanbul’da teşkil edilmiştir. 310 üyeli olarak tasarlanan Konsey, Suriye halkının istekle- rini yerine getirerek Esed rejimini devirmek, daha sonra tüm Suriye halkını temsil eden bir yönetim kurma hedefiyle çalışmalarına başlamıştır. 2 Ekim 2011 tarihinde tekrar İstanbul’da bir araya gelen Suriye muhalefeti Konsey’in kuruluşunu ilan etmiştir. Bu toplantı Esed iktidarı aleyhinde gösterilerin baş- lamasından ancak yedi ay sonra gerçekleştiği için geç kalmış bir girişim ola- rak görülmüşse de Konsey kısa süre içinde uluslararası ölçekte Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmaya başlamıştır. Konsey’in ilk Başkanı Burhan Galyon, 17 Mayıs 2012 tarihinde istifa edince yerine Abdulbasit Seyda seçil- miştir.

7 Baskı Artırılsın Çağrısı, Anadolu Ajansı, http://www.aa.com.tr/tr/tag/62915---quot- suriye- halkinin-dostlari-quot--toplandi

(13)

Suriye Ulusal Konseyi’nin çatısı altında yer alan muhalif oluşumlar:

• Müslüman Kardeşler ve Destekçileri

• Şam Deklarasyonu

• Suriye Yerel Koordinasyon Komiteleri

• Suriye Yüksek Devrim Konseyi

• Bağımsız Liberaller Kitlesi

• Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu

• Suriye Devrim Genel Komisyonu

• Şam Baharı (Rabii El-Demaşk)

• Ulusalcı Şahsiyetler8

Konsey çatısı alında gerçekleştirilen birlikteliğe rağmen Suriye muhalefe- ti içindeki görüş ayrılıkları devam etmiştir. Suriye Ulusal Konseyi’ni teşkil eden dini eğilimli gruplar, laikler, liberaller ve Kürtler arasında ortak bir tutum sağlanamamış, Konsey’de Müslüman Kardeşler’in çoğunlukta olması eleşti- rilmiştir. Konsey içindeki fikir ayrılıkları ve takip edilecek strateji konusunda- ki yaklaşım farklılıkları Esed iktidarının elini güçlendirmiştir. Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içindeki birlik sorunu ve anlaşmaz- lıklar, uluslararası toplumda Konsey’in Esed sonrası süreci yönetebileceği izlenimi oluşmasını engellemiştir. Suriye muhalefetinin içerisinde yer alan gruplar Esed iktidarının devrilmesinde izlenecek yöntem konusunda anlaş- mazlık yaşamıştır. Suriye Ulusal Konseyi çizgisindeki unsurlar Esed rejimi- nin dış müdahaleyle sona erdirilmesini hedeflerken, Suriye içerisinde Esed yönetimiyle birebir çarpışan muhalifler Baas rejiminin dış müdahale olmadan kendi güçleriyle devrilebileceğini öngörmüştür.

Diğer taraftan yurtdışındaki muhalefetle Suriye halkı arasında bir koordinas- yon eksikliği yaşanmıştır. Suriye Ulusal Konseyi üyeleri uzun süredir yurtdı-

8 Heykeliye El- Meclis El-Watany El-Sury (Suriye Ulusal Konseyi’nin Oluşumu), http://

ar.syriancouncil.org/structure.html, Erişim: 15.07.2012

(14)

şında bulunduğundan dolayı halk ile doğrudan bağlantı kurmakta ve halkın isteklerini anlamakta güçlük çekmiştir. Suriye’de halkın talebi sadece özgür- lük ve demokrasi ile sınırlı değildir. Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yüksel- tilmesini beklemektedir. Halk, Esed rejiminin devrilmesiyle ülkedeki devlet kurumlarının yıkılmaması gerektiğine inanmakta, Irak’taki sürecin Suriye’de tekerrür etmesini istememektedir.

Suriye Ulusal Konseyi, Suriye’deki süreçle ilgili dünya kamuoyunu yönlen- dirmede zayıf kalmıştır. Konsey, halka karşı şiddete başvurmasından dolayı Esed’in iktidarı bırakması gerektiği mesajını uluslararası topluma yeterince ulaştıramamış, Esed rejiminin muhalefet aleyhinde yürüttüğü propagandaya karşılık aynı düzeyde bilgilendirme kampanyası gerçekleştirememiştir. Suri- ye Ulusal Konseyi başta Türkiye olmak üzere ABD, Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından Suriye’nin tek muhalif temsilcisi olarak resmen tanınmış olsa da, Konsey’in Esed sonrası döneme geçiş sürecini yönetebilecek düzeyde etkili olduğunu uluslararası kamuoyuna ifade edemediği gözlemlenmiştir.

Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içinde ortaya çıkan bölünmüşlüğün uluslararası toplumun Suriye krizi ile ilgili net bir tavır alama- masında etkili olduğu ifade edilebilir. Suriye’ye askeri müdahale, insani yar- dım koridoru, tampon bölge oluşturma ve diğer seçenekler konusunda dünya kamuoyundaki mevcut kararsızlık kısmen muhalefet hareketi içindeki birlik sorunuyla ilişkilendirilebilir. Nitekim muhalefeti yönlendiren güçlü bir liderin olmayışı da dünya kamuoyunun bu kararsızlığını pekiştirmiş, muhalefete bir bakıma kuşkuyla bakılmasına yol açmıştır.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2 Kasım 2012 tarihindeki Hırvatistan gezisi sırasında yaptığı açıklamada, Suriye Ulusal Konseyi’nin tek başına Suriye’yi temsil etmediğini, Kürtlerin ve Nusayrilerin de temsil edildiği geniş katılımlı bir muhalefet yapısı oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir. Clinton ülke içinde Esed rejimine karşı savaşan insanları temsil edebilecek daha etkili bir muhalefet cephesinin teşkil edilmesi gerektiğini, bu kapsamda Suriye Ulu- sal Konseyi’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini beyan etmiştir.

Suriye Ulusal Konseyi böyle bir gündemle 4-7 Kasım 2012 tarihleri arasında yeni başkanını ve yönetim kurulunu seçmek ve üye sayısını artırarak tem-

(15)

sil niteliğini güçlendirmek amacıyla Doha’da bir kongre gerçekleştirmiştir.

Katar’ın teşebbüsüyle düzenlenen Doha Kongresi’nde ilk aşamada Suri- ye Ulusal Konseyi başkanlığına Hıristiyan asıllı George Sabra seçilmiştir.

Kongre’de daha sonra Konsey’in kapsamının genişletilmesi ve uluslararası toplumun desteğinin daha çok sağlanması hedefi gündeme alınmıştır. Toplantı sonucunda muhalefet kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıkların ve çekişmelerin kısmen de olsa üstesinden gelmiş ve 11 Kasım’da “Suriye Devrimi ve Mu- halefet Güçleri Ulusal Koalisyonu” adı altında Suriye’deki tüm kesimlerden oluşan yeni bir muhalefet çatısı kurulmuştur.9

Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu (SMDK) başkanlı- ğına din adamı Ahmed Miaz El-Hatib, başkan yardımcılığına Riyad Seyf ve Sehir Atasi getirilmiştir. Koalisyon’da Suriye Ulusal Konseyi dışında Suri- yeli Türkmenler ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin üçer üye ile temsili sağ- lanmış ve kadınların %15 oranında temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Yeni Koalisyon’da ayrıca Suriye’nin on dört vilayetinden yerel temsilcilerin bu- lunması, iç ve dış muhalefet arasındaki koordinasyon eksikliğinin giderilmesi açısından önem arz etmektedir. Koalisyon, Suriye’deki devrim hareketinden

%33, siyasi oluşumlar ve kitlelerden %45 oranında katılım sağlayarak top- lamda 400 üyeye ulaşmıştır.10

Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu, kuruluşunun ardın- dan bir bildiri yayımlamış, Koalisyon’un çatısı altındaki muhalif gruplar ara- sında sağlanan uzlaşmayı dünya kamuoyuna duyurmuştur. Uzlaşma sağlanan hususlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.

• Doha toplantısında hazır bulunan Suriye Ulusal Konseyi ve diğer muhalif gruplar Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun teşkil edilmesi konusunda anlaşmıştır. Koalisyon’un üyeliği bütün Suriyeli muhale- fet gruplarına açıktır.

9 İtilaful-Muaraza El-Suryye Kad Yahdar El-İctima Al-Arabi (Suriye Muhalefeti Koalisyonu Arap Birliği Toplantısında Hazır Bulunacak), http://arabic.cnn. com/2012/syria.2011/11/12/

syria.newCouncil/index.html, Erişim: 12.11.2012

10 Al-Watani Sury Ya-len Heykeliye El-Cedide (Suriye Ulusal Konseyi Yeni Teşkilatını İlan Etti), http://www.aljazeera.net/news/pages/46fe127f-8c7c-433c-8ac4-46c2a2b5ab66 , Erişim:

10.11.2012

(16)

• Koalisyon, herhangi bir şekilde rejimle diyaloga girmeyecektir.

• Koalisyon, devrimin ortak askeri konseylerini destekleyecektir.

• Koalisyon uluslararası arenada tanındıktan sonra Geçici Suriye Hükümeti’ni kuracaktır.11

Koalisyon, kuruluşunun ardından Türkiye, Körfez ülkeleri, Arap Birliği, ABD, Fransa ve İngiltere tarafından Suriye’nin meşru temsilcisi olarak ta- nınmıştır. Koalisyon’un Konsey’in durumuna düşmemesi için önümüzdeki süreçte ülke içinde Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren unsurların gü- venini kazanması önem arz etmektedir. Ülke içindeki silahlı unsurların tek çatı altında toplanması ile Suriye muhalefeti, uluslararası toplumun güvenini kazanabilecek ve Batılı ülkelerin desteğini temin edebilecek konuma gelebilir.

Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Koalisyon Esed sonrası dönem için ortak bir politik vizyon üzerinde mutabakata varmazsa yeniden parçalanma riskin- den kurtulamayacak ve dolayısıyla Koalisyon’un etkili bir muhalefet gerçek- leştirmesi mümkün olamayacaktır.

Mart 2013’te Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu baş- kanlığından istifa eden El-Hatib’in yerine George Sabra getirilmiş, Koalisyon üyeleri Geçici Hükümeti kurmak için İstanbul’da bir araya gelmiştir. 62 koa- lisyon üyesinin oy kullandığı seçimlerde Gassan Hito, 35 üyenin oyunu alarak Geçici Hükümetin Başbakanı olmuş, Koalisyon’un sözcüsü ve muhalefetin önde gelen isimlerinden Velid Bunni ise dış güçlerin Hito’yu kendilerine da- yattığını ifade etmiştir.12 8 Temmuz 2013 tarihinde Gassan Hito görevinden istifa ettiğini açıklamış, İstanbul’da tekrar bir araya gelen Koalisyon üyeleri Ahmet Asi El-Carba’yı yeni lider olarak seçmiştir.

11 Nas İttifak El-Doha Lİ-İnşaa El-İtilaf El-Watani Li-Kuwa EL-Tawre Wel- Muarada El-Suryye (Doha’da Kurulan Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun Anlaşma Metni),

http://new-syria.com/formainpage/ analytics/15665, Erişim: 12.11.2012 12 “Koalisyon Sözcüsü Bunni: Gassan Hito Bize Dayatıldı,”

http://www.ydh.com.tr/HD11621_koalisyon-sozcusu-bunni--gassan-hito-bize-dayatildi.html

(17)

2.1.1. Suriye Kürt Ulusal Konseyi

Esed iktidarı kriz sırasında ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Kürt nüfusun muhalefet hareketine katılmasını önlemek maksadıyla 7 Nisan 2011 tarihinde 300 bin civarında kimliksiz Suriyeli Kürt’e vatandaşlık vermiştir.

Esed rejiminin bu adımı, Suriyeli Kürtlerin halk hareketine katılıp katılmama konusunda tereddüt etmesine yol açmış, Kürtler muhalefet içinde yer almak konusunda fikir ayrılıkları yaşamıştır. Böyle bir konjonktürde Kürt aktivistler, Suriye Ulusal Konseyi’nin Kürtlerin taleplerini göz ardı ettiği gerekçesiyle Kürt Ulusal Konseyi adlı farklı bir yapılanmaya gitmiştir. Suriye Kürt Ulu- sal Konseyi, Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında 26 Ekim 2011 tarihinde Erbil’de Mesud Barzani’nin desteği ile kurulmuştur.13

Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi ça- tısına dâhil olmamıştır. Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıt- makta zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi bir özerklik kazanma arzusudur. Ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda ya- şayan Kürtlerin Suriye nüfusu içindeki oranı %8-10 civarındadır. Kürtler, Nu- sayrilerden sonra ülkenin en büyük azınlığı konumundadır. Kuzey Irak’taki yapıya benzer bir özerklik fikrine sıcak bakan Suriyeli Kürtler, bu nedenlerle Suriye Ulusal Konseyi ile aynı çatı altında Esed yönetimine karşı mücadele vermeyi kabul etmemiş, Konsey’in toplantılarına katılmamıştır. Dolayısıyla Suriye’deki krizin belirsizliği de göz önünde bulundurulduğunda Kürtlerin di- ğer muhalif unsurlarla tek çatı altında toplanması beklenmemektedir.

Bütün bu gelişmeler ışığında Erbil’de Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne Mayıs 2012’de Suriyeli Kürt partiler de katıl- maya başlamıştır. Konsey’e ilk etapta katılan Suriyeli Kürt partiler ve liderleri aşağıda sıralanmıştır.

13 El-Meclis El-Watany Kurdy Fi-Surye (Suriye Kürt Ulusal Konseyi), http://carnegie-mec.org/publications/?fa=48504 , Erişim: 20.05.2012

(18)

• Suriye Kürt Demokratik Partisi - Dr. Abdulhekim Beşar

• Kürt Demokratik Partisi - Nasrettin İbrahim

• Suriye Kürt Demokratik Ulusal Partisi - Tahir Safok

• Kürt Demokratik Eşitlik Partisi - Aziz Davud

• Kürt Demokratik İlerleme Partisi - Hamit Derviş

• Kürt Demokratik Birlik Partisi - Şeyh Ali

• Suriye Kürt Birlik Partisi - İsmail Hamu

• Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Osu

• Suriye Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Cuma

• Suriye Demokratik Kürt Partisi - Şeyh Cemal

• Kürt Solcu Partisi - Muhammed Musa

• Kürdistan Birliği Partisi - Abdulbasıt Hamo

• Kürt Demokratik Partisi - Abdurrahman Aluci

• Kürdistan Demokratik Partisi - Yusuf Faysal

• Kürt Demokratik Uzlaşı Partisi - Neşat Muhammed

• Suriye Kürt Solcu Partisi - Salih Cadu14

2003 yılında Suriye’nin kuzeyinde PKK tarafından kurulan PYD, 11 Temmuz 2012 tarihinde Mesud Barzani liderliğinde kuzey Irak’ın Erbil kentinde top- lanan Suriyeli Kürt muhalefet partileriyle anlaşarak Kürt Ulusal Konseyi’ne katılmıştır. PYD, Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdis- tan hedefiyle faaliyet gösteren PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu olarak hareket etmektedir. Esed yönetimi, Türkiye’nin Suriyeli muhalefete destek vermesine karşılık Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürtlerin yoğun ola-

14 A.g.e.

(19)

rak yaşadığı bölgeleri çatışmaya girmeden PKK/KCK terör örgütü güdümün- deki PYD’ye bırakmıştır. Terör örgütü Esed rejiminin sağladığı serbestlikle PYD’yi Suriye’nin kuzeyinde etkili bir aktöre dönüştürmüş, Halkçı Koruma Birlikleri adı altında PYD’nin askeri kanadı statüsünde silahlı bir yapı teş- kil etmiştir. PYD, PKK/KCK’nın bölgesel hedefleri çerçevesinde Suriye’deki Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını engellemeye çalışmış, Esed iktida- rına karşı gösteri düzenleyen Kürtleri şiddet kullanarak bastırma yoluna git- miştir. Silahlı gücü sayesinde diğer Kürt partilerine göre ülkenin kuzeyinde baskın konuma gelen PYD’nin Baas rejimine muhalefet eden Suriyeli Kürt aşiret liderlerine de saldırılar düzenlediği basına yansımıştır.

2.2. Askeri Yapılanma

Suriye’deki halk hareketi, Esed rejimine karşı ilk etapta tamamen silahsız ve reformcu bir halk kitlesinin girişimi olarak başlamıştır. Halk Cuma namazla- rından sonra “Özgür Suriye” sloganını atarak Esed’in reform yapması için so- kaklara dökülmüş, kitlesel gösteriler düzenlemiştir. Ancak Suriyeli gösterici- ler, Esed rejimine bağlı güvenlik güçlerinin şiddetli saldırısına maruz kalınca ve her gün onlarca Suriye vatandaşı hayatını kaybedince Suriye’deki kriz ni- telik değiştirmiştir. Ülkedeki halk hareketi başlangıçta sivil nitelikli iken Esed rejiminin şiddete tevessül etmesiyle muhalefet silahlı mücadeleye girişmiştir.

Esed’in halkın taleplerine kulak vermeyip reform adı altında sadece yasal çer- çevede bazı adımlarla yetinmesi, siyasi otoritenin Baas Partisi’nin tekelinden çıkması için somut bir düzenlemeye gidilmemesi krizin tırmanmasına yol aç- mıştır. Neticede kriz ülke çapına yayılan bir sıcak çatışmaya dönüşmüş ve iç savaş halini almıştır.

Suriye’de Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren ve savaşçı sayısı bakı- mından çeşitlilik arz eden onlarca grup ortaya çıkmıştır. Baas iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanma safhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır. Kriz süresinde bölge- ler arasındaki kopukluk da farklı kentlerde farklı silahlı grupların birbirinden bağımsız olarak hareket etmesine sebep olmuştur. Her silahlı grubun isminde Şam, Halep, Hama, İdlib vs.. geçmesi Suriye muhalefetindeki parçalanmışlığı gözler önüne sermektedir. Bu parçalanmışlık, Esed sonrası Suriye’de etnik-

(20)

dini ve mezhepsel bölünmüşlüğün yanında bölgeler arasında da bir çatışma doğurma ihtimalini canlı tutmaktadır.

Suriye’de halk hareketi başladıktan dört ay sonra muhalefet silahlı güç kul- lanma seçeneğine yönelmiş, bu yönde teşkilatlanmaya başlamıştır. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye Hava Kuvvetleri’nden albay rütbesinde istifa eden Riyad El-Esad ve ordudan ayrılan bir grup asker tarafından 29 Temmuz 2011 tarihinde kurulmuştur.15 ÖSO, Esed rejimini silahlı kuvvet kullanarak devirmek hedefiyle ve muhalif silahlı unsurları tek çatı altında birleştirmek amacıyla tesis edilmiştir. Kuruluş evresini yurtdışında tamamlayan ÖSO, 22 Eylül 2012 tarihinde karargâhını Suriye’deki kurtarılmış bölgelere taşıdığını açıklamıştır. 2012 yılının sonlarına doğru ÖSO, askeri kanadı tek bir komuta sisteminde toplamak, Esed sonrası dönemde düzenli orduya geçişi mümkün kılmak ve muhalefete yapılan silah yardımlarının tek kanaldan teminini sağ- lamak için daha profesyonel bir teşkilatlanma geliştirmeye başlamıştır. ÖSO bu kapsamda 8 Aralık 2012 tarihinde Tuğgeneral Selim İdris’i Genelkurmay Başkanı olarak seçmiştir. ÖSO bünyesinde hâlihazırda 100 binden fazla asker olduğu tahmin edilmektedir

Suriye krizi sürecinde muhalefet hareketinin silahlı mücadele aşamasına er- ken geçtiği ve ÖSO’nun kuruluşunda acele edildiği ifade edilebilir. ÖSO’nun erken kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispeten ha- fiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hare- ketiyle de ilişkilendirilmesinin önünü açmış ve muhalefetin silahlı mücadele- de zayıf kalması sonucunu doğurmuştur.

Suriye halkının barışçıl gösterilerinin daha uzun süre devam etmesi durumun- da Esed rejiminin halka karşı şiddete başvurması, uluslararası toplumun tep- kisini daha fazla çekebilirdi. Ancak ÖSO’nun kuruluşu Suriye’deki süreci, ayaklanan halka şiddet uygulayan iktidar krizinden iki taraf arasında silahlı çatışmanın cereyan ettiği bir iç savaşa dönüştürmüştür. Suriye’de ÖSO’nun kuruluşundan itibaren eşit olmasa da birbiriyle mücadele eden iki taraftan

15 El-Jeyshel Sury El-Hur (Özgür Suriye Ordusu), http://ar.wikipedia.org , Erişim:

15.07.2012

(21)

bahsedilebilir ve çatışmanın iç savaşa dönüşmesinin uluslararası insani müda- hale imkânını zayıflattığı öne sürülebilir.

ÖSO’nun kurulması ülkedeki yıkım ve ölümlerden muhalefet hareketinin de sorumlu olduğu yönünde bir algı oluşmasına sebep olmuş, Esed rejiminin işlediği insanlık suçları nispeten gölgede kalmıştır. Suriye’de iktidara bağlı güvenlik güçleri tarafından işlenen ve BM İnsan Hakları Konseyi tarafından tespit edilen insanlık suçları gündemden düşmüş, Esed rejimi ve destekçileri- nin ÖSO aleyhindeki propagandası uluslararası kamuoyunda muhalefete kuş- kuyla bakılmasına zemin hazırlamıştır.

ÖSO’nun erken kurulması ortak hareket etme konusunda silahlı muhaliflerin zorluk yaşamasına neden olmuştur. Tek çatı altında birleşemeyen silahlı mu- halifler arasında koordinasyon eksikliği bulunduğu için Esed rejimine karşı etkin bir mücadele verilememiş, Suriye ordusuna karşı koordineli saldırılar gerçekleştirilememiştir. ÖSO, tank ve savaş uçaklarını etkisiz hale getirebile- cek ağır silah sistemlerine sahip olmadığı için denetimini ele geçirdiği bölge- leri muhafaza etmekte güçlük çekmiştir.

Öte yandan, ÖSO’nun Suriye topraklarında Esed rejimine karşı verdiği silahlı mücadelenin yanında adam kaçırıp fidye isteme gibi muhalefet hareketinin hedefiyle ilgili olmayan eylemlere yöneldiği görülmüştür. ÖSO’nun bu tür eylemlere başvurması süreç içinde Suriye’deki halkın mücadelesine gölge dü- şürebilir. Kaçırma eylemleri muhalefet hareketinin halk nezdindeki itibarını zedeleyebilir. ÖSO’nun kaçırma eylemlerinde özellikle Şii mezhebine men- sup kişileri tercih etmesi ülkedeki mezhepsel kutuplaşmayı artırabilir. Suriye muhalefeti kendi içinde bölünmüşse de ÖSO’da ideolojik, dini ve siyasi ayrış- maların önlenmesinde fayda vardır. Suriye muhalefeti arasında olası bir silahlı çatışma Esed rejiminin elini kuvvetlendirecektir.

Muhalefet hareketinin silahlandığı süreçte Suriye’nin çeşitli bölgelerinde et- nik ve mezhepsel unsurlar ÖSO’dan bağımsız olarak farklı silahlı birlikler oluşturmuştur.16 Etnik kimliğin veya dini eğilimin belirgin olduğu bu birlikler

16 Kendilerini genelde Tabur veya Tugay olarak tanıtan bu silahlı birliklerin milis sayılarında bir standart yoktur. Silahlı birliklerin milis sayıları 10-15 ile 1000 arasında değişmektedir.

(22)

ÖSO’ya bağlı olmadıklarını beyan etmekte ancak Esed rejimine karşı ÖSO ile birlikte mücadele etmektedir. Şam ve çevresindeki bölgelerde faaliyet gös- teren Ensar El-Rasul birliği, Humus’ta Faruk Tugayları, Der Ez-zur Devrim Konseyi ve Suriyeli Kürtlerden oluşan Sukur El-Kurd Tugayı bu birliklerden bazılarıdır.17

Muhalefetin silahlanmasıyla Suriye’deki Türkmenler de silahlı birlikler oluş- turmuş, Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli birlikleri teşkil ede- rek Esed rejimine karşı ÖSO ile birlikte hareket etmiştir. Halep’te Ali Beşir komutasında kurulan Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli iki birlikte yaklaşık 2 bin milis olduğu tahmin edilmektedir.18 Suriye’deki Türk- men tugayları (Zahir Beypars Tugayı, Türkmen Şehitleri Tugayı, Türkmen Kılıçları Tugayı, Şükrü Kuvvetli Tugayı, Allah’ın Özgür Adamları Tugayı, Kutuz Tugayı, Hamza Torunları Tugayı, Osman Bin Affan Tugayı, Yusuf Azma Tugayı ve Türkmen Alparslan Tugayı) 22 Eylül 2012 tarihinde Fatihin Torunları birliği çatısı altında birleştiklerini ilan etmiştir.19

Suriye’deki kriz ÖSO’dan bağımsız olarak dini eğilimli silahlı birlikler de or- taya çıkarmıştır. İntikam hissiyle hareket edebilen bu birliklerin Esed rejimine bağlı güvenlik güçleriyle mücadele sırasında zaman zaman kaçırma, öldürme ve intihar gibi eylemler yaptığı basına yansımaktadır. Bu tür eylemler ÖSO’ya mal edilebilmekte ve Suriye muhalefetinin itibarına zarar vermektedir.

Suriye’de ortaya çıkan dini eğilimli silahlı birlikler büyük ölçüde Vehhabi- Selefi çizgidedir. Bu birliklerin başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri tarafından yönlendirildiği ve desteklendiği değerlendirilmektedir. Su- riye’deki önemli Selefi silahlı birlikler aşağıda belirtilmektedir.

Şam Kurtuluş Tugayları-ŞKT (Ahrar El-Şam Tugayları): Esed rejimine karşı silahlı mücadele gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş olan Şam Kurtu-

17 Men Hiye El-Camaat El-Musllaha Ellety Tukateel Fi Surye (Suriye’de Savaşan Silahlı Gruplar Kimdir), http://arabic.rt.com/news_all_news/analytics/69084/

18 Türkmen Muhaliflerden Birleşme Çağrısı, http://www.haber7.com/dunya/haber/915003- turkmen-muhaliflerden-birlesme-cagrisi,Erişim, Erişim: 01.11.2012

19 Suriye Türkmen Ordusu Halep’teki Türkmen Komutanları Birleştirmeleri, http://www.

youtube.com/watch?v=ON3zcwQUTEg , Erişim: 25.09.2012

(23)

luş Tugayları, Selefi Cihad’ın Suriye’deki önde gelen çatı örgütlerindendir.

Yayımladığı bildirilerde Özgür Suriye Ordusu’nun yanında savaştığını ancak komutasında olmadığını beyan eden ŞKT, tamamen bağımsız hareket etmek- tedir. ŞKT’ye bağlı askerler Suriye’nin genel olarak tüm bölgelerine dağılmış durumdadır. Ancak en güçlü oldukları bölge İdlib’dir. Tugay ilk etapta Suriye Ordusu ile girdiği çatışmalardan ele geçirdiği silah ve mühimmatlarla müca- delesini yürütmüştür. Şimdi ise Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkelerinde- ki zenginlerden yardım almaktadır. ŞKT çatısı altında birçok tugay bulunmak- tadır. Bunlar, Ariha bölgesinde faaliyet gösteren Abbad El-Rahman Tugayı, Cebel-i Zaviye bölgesinde mücadele eden Sariyet El-Cebel Tugayı, Hama’da yer alan Selahaddin Tugayı, Cunud El-Hak Tugayı ve Furkan Tugayı’dır.20 Şam Kartalları Tugayı (Sukurul Şam Tugayı): Şam Kartalları Tugayı’nın Komutanı Cebel El-Zaviyeli Selefi olan Ahmet İsa el-Şeyh’tir. Şam Kartalları Tugayı, İdlib bölgesinde Suriye Ordusu’na yönelik bombalı eylemler gerçek- leştirmektedir. Sukuru El-Şam Tugayı’nın hem fikri hem de altyapı bakımın- dan Şam Kurtuluş Tugaylarına benzerliği vardır. Şam Kartalları Tugayı’nın merkezi İdlib olmakla birlikte bu grubun İdlib dışında da birlikleri bulunmak- tadır. Şam Kartalları’na bağlı olarak Halep’te Şüheda Birliği ve Şam’da Am- mar Bin Yasir Birliği oluşturulmuştur. Tugayın 3 binden fazla savaşçısı vardır.

Şam Kartalları Tugayı, siyasi ve askeri yardımlarını Kuveyt, Suudi Arabistan ve Bahreyn’den almaktadır.21

3. Krizin Bölgesel Etkileri

Suriye’de iç savaş halini alan kriz, ülke sınırlarının ötesinde sonuçlar doğur- maya başlamış, Orta Doğu’da bölgesel düzeyde bir anlaşmazlığa ve nüfuz mücadelesine dönüşmüştür. Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden, Lübnan’ın istikrarını zedeleyen kriz, Körfez ülkelerinin İran kaynaklı kaygılarını artırır- ken, Tahran’ı Arap dünyasındaki tek müttefikini kaybetme olasılığı ile karşı karşıya bırakmıştır. Esed rejiminin Türkiye topraklarına yönelik kaza olarak

20   Ahrar El-Şam Tugayları , http://www.ahraralsham.com/?page=pages&id=3 , Eri- şim:15.09.2012

21 Sukurul-Şam Tugayı’nın Resmi Sitesi, http://www.shamfalcons.net/ar/page/about- sham- falcons.php, Erişim: 23.09.2012

(24)

değerlendirilen saldırıları, PKK/KCK terör örgütüne ülkenin kuzeyinde hare- ket alanı açması ve Suriye’nin parçalanma ihtimali Ankara’yı tedirgin etmek- tedir. Esed iktidarının krizi ülke sınırları dışına taşıma gayesiyle Lübnan’daki hassas dengeleri bozabilecek kışkırtıcı eylemlere yönelmesi Beyrut’ta endişe uyandırmaktadır. İran’ın Bağdat-Şam-Hizbullah hattındaki Şii jeopolitiği stra- tejisi doğrultusunda krize Esed rejimi yanında müdahil olması Körfez ülkele- rini rahatsız etmiştir. Suriye’nin İran’ın tek müttefiki olması ve Tahran’ın Esed rejimini koşulsuz desteklemeye devam etmesi ise krizi bölgesel düzeyde bir anlaşmazlığa mahkûm etmiştir. Suriye’de çıkmaza giren kriz, Orta Doğu’da Esed iktidarının devamı ve sona ermesi yönünde iki yaklaşımın öne çıkmasına yol açmış, bu yaklaşımları savunan devletler arasında rekabet doğurmuştur.

Suriye krizinin sona ermesi için Esed rejiminin devamını gerekli gören ve Suriye’deki ayaklanmaya terörizm nazarıyla bakan birinci yaklaşımı temel- de İran desteklemektedir. Esed rejiminin ayakta kalması için siyasi, ekono- mik ve askeri imkânlarını seferber eden İran, Irak’taki Maliki iktidarını ve Hizbullah’ı aynı doğrultuda yönlendirmektedir. Tahran, Suriye’deki silahlı isyan hareketini (Esed iktidarı ile birlikte) terörizm olarak nitelemekte ve mu- halif unsurlara destek sağlayan devletleri tehdit etmektedir. Kriz sürecinde İran’ın tutumunun giderek sertleştiği, muhalefet hareketine destek sağlayan ülkelere yönelik örtülü mücadelelere yöneldiği ve Esed rejimine daha güç- lü destek verdiği gözlemlenmiştir. İran Türkiye’ye karşı PKK/KCK terör ör- gütünü tekrar desteklemeye, üst düzey askeri ve siyasi yetkililerin demeçleri aracılığıyla Türkiye’yi tehdit etmeye, Bağdat yönetimini Ankara aleyhinde yönlendirmeye, Suudi Arabistan ve Bahreyn’deki Şii nüfusu da ayaklanmaları için tahrik etmeye başlamıştır. Kriz sürecinde Esed rejimine bu denli güçlü ve riskli biçimde destek vermesi İran’ın Orta Doğu stratejisinde Suriye’yi mer- kezi bir konuma yerleştirdiğini ve müttefiki Baas iktidarının ayakta kalmasını kendi rejiminin bekasıyla ilişkilendirdiğini göstermektedir.

İran, bölgede kurmaya çabaladığı Şii jeopolitiği hattında Nusayri azınlığın de- netimindeki Suriye’nin hayati bir aktör olduğunu değerlendirmekte, Şam’da Sünni ağırlıklı bir hükümetin iktidara gelmesi durumunda Şii hilali projesinin başarısız olacağını öngörmektedir. İranlı karar mercileri, Esed rejiminin dev- rilmesiyle Tahran’ın İsrail’e karşı başvurabileceği dinamiklerin önemli ölçüde

(25)

zayıflayacağını değerlendirmektedir. Esed iktidarının devrilme ihtimali aynı zamanda İran’daki mevcut rejimin beka kaygısını artırmakta, Tahran’da, böl- gedeki rejim değişikliklerinde sıranın İran’a geldiği yönünde bir tedirginlik hâsıl etmektedir.

İran’ın Suriye’deki krize Esed rejimi lehinde müdahil olması, Tahran’ın Şii hilali projesi bağlamında değerlendirilmelidir. Nüfuz alanını Şiilik vasıtasıyla genişletmeye çalışan İran, Orta Doğu ülkelerindeki Şii topluluklar üzerinde özellikle eğitim yoluyla etki sahibi olmaya çabalamaktadır. Saddam sonrası Irak üzerinde nüfuz sahibi olan İran’ın Bağdat-Şam-Hizbullah eksenindeki Şii unsurlardan bir stratejik hat meydana getirmeye çalıştığı gözlemlenmektedir.

Nitekim Suriye krizinde Esed rejimine sağlanan destekte İran-Irak-Hizbullah eşgüdümü Şii hattının Tahran’ın yönlendirmesiyle birlikte hareket edebile- ceğini göstermiştir. Nusayri azınlığın denetiminde ve Baas iktidarının teke- lindeki Suriye bu hatta kritik bir konumda yer almakta, İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’la bağlantısında koridor işlevi görmektedir. Dolayısıyla, Esed reji- minin devrilmesi Tahran’ın Bağdat-Şam-Hizbullah hattındaki Şii hilali proje- sinin başarısızlığa uğraması anlamına gelmektedir.

İran’ın Esed rejimine sağladığı destek, Tahran’ın İsrail’e karşı harekete geçi- rebileceği dinamikleri muhafaza etme hedefiyle de açıklanabilir. Suriye’nin İsrail ve Filistin’e coğrafi yakınlığı bu ülkeyi İran nezdinde değerli kılmakta- dır. İran, İsrail’e karşı desteklediği Hizbullah’a tedarik ettiği askeri malzeme- leri Suriye üzerinden Lübnan’a ulaştırmaktadır. Tahran, İsrail’e karşı müca- dele eden Filistinli unsurlarla Suriye topraklarında irtibat sağlamakta, ABD- İsrail cephesine karşı “direniş cephesi”ne önderlik etmeye çalışmaktadır. İran böylece İsrail’e karşı harekete geçirebileceği dinamikler elde etmekte, Orta Doğu’da İsrail karşıtlığına dayalı dış politika çizgisinden temin ettiği itibarı korumaktadır. Esed rejiminin devrilmesi, İran’ın İsrail karşısındaki ve İsrail- Filistin ihtilafındaki konumunun zayıflaması sonucunu doğurabilir.

Suriye’de Esed iktidarına karşı ortaya çıkan muhalefet hareketi, İran’daki mevcut rejimin beka kaygısının nüksetmesine yol açmıştır. Tahran, Suriye krizi kullanılarak İran’ın yıpratılmaya çalışıldığını ve nihai hedefin aslında İran olduğunu iddia ederek Esed rejiminin geleceğiyle İran’daki rejimin akı-

(26)

beti arasında bağlantı kurmaktadır. Nükleer programından dolayı uluslararası yaptırımlara ve tecride maruz kalan İran, bölgedeki tek müttefiki Suriye’de muhtemel bir iktidar değişimini kendi rejiminin bekasıyla ilişkilendirmekte- dir. İran, dış politika ufkuna yön veren “kendisine karşı dış müdahale korku- sunun” da etkisiyle Esed rejiminin devrilmesinin ardından sıranın kendisine gelebileceği yönünde ciddi kaygılar beslemektedir.

Orta Doğu’da İran dışında Lübnan’daki Hizbullah’ın ve Irak’taki Maliki ik- tidarının Esed rejiminin devamını savunan aktörler olduğu gözlemlenmekte- dir. Hizbullah, Suriye’deki muhalefet hareketinin büyük bir komplo olduğunu ve Esed iktidarının ülkedeki halk ayaklanmasıyla mücadele ederken aslında ABD ve İsrail’e karşı bir savaş yürüttüğünü iddia etmektedir. Hizbullah, Su- riye krizinde muhalefet hareketine karşı İran’la birlikte Baas rejimine somut destek vermektedir. Esed rejimine bağlı paramiliter birliklere eğitim sağlayan Hizbullah militanları, rejimle eşgüdüm sağlayarak muhalif unsurların bulun- duğu hedeflere saldırılar düzenlemiştir.

Irak’taki Maliki iktidarı ise Suriye’deki halkın taleplerinin dikkate alınması gerektiğini beyan etmekle birlikte krizin sona ermesine dönük bir dış müda- haleye itiraz etmektedir. Bağdat, Arap Birliği’nin Suriye’nin üyeliğini askıya aldığı kararda çekimser kalmış, Suriye’ye karşı başlatılan ekonomik yaptırım- lara karşı çıkmıştır. İran’ın Suriye’ye silah sevkiyatına da Irak hava sahasını açan22 Bağdat, Esed rejiminin devamını zımnen desteklemektedir. Maliki ik- tidarının krizin ilk dönemlerinde Suriye halkının reform taleplerine olumlu bakışı öne çıkarken, daha sonra giderek Esed rejimi yanlısı çizgiye yaklaşma- sının İran’ın etkisiyle olduğu değerlendirilmektedir.

Bölgede Suriye krizinin çözümlenmesi için Esed rejiminin son bulması yö- nündeki ikinci yaklaşımı başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Kör- fez ülkeleri, Arap devletlerinin çoğunluğu ve Türkiye savunmaktadır. İkinci yaklaşımı savunan bölge ülkelerinin farklı nedenlerle bu tercihe yöneldiği ve Esed rejiminin devrilmesi yönünde değişik düzeylerde destek verdiği belir-

22 Michael R. Gordon, Iran Supplying Syrian Military via Iraqi Airspace, 4 Eylül 2012, http://www.nytimes.com/2012/09/05/world/middleeast/iran-supplying-syrian-military-via- iraq-airspace.html?pagewanted=all&_r=0, Erişim: 29.10.2012

(27)

tilmelidir. Suudi Arabistan ve Katar, krizde Esed rejimine nispeten hızlı bir şekilde karşı tavır almış, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) aracılığıyla ve Arap Birliği nezdinde diplomatik girişimlerde bulunmuş ve muhalefetin silahlandı- rılmasında önemli rol oynamıştır. Diğer Arap devletleri ise Suriye’deki halk hareketini ve Esed rejiminin devrilmesini desteklemekle birlikte, bu istika- mette daha çok diplomatik yöntemlerin işletilmesinden yana tutum geliştir- miştir. Türkiye ise krizin ilk aylarında reform çağrıları yaptıktan sonra Suriye muhalefetinin tanınmasına zemin hazırlamış, Esed rejiminin sona ermesi yö- nünde irade göstermeye başlamıştır.

İran-Suriye arasında 1979 Devrimi sonrasında gelişen ve 2000’li yıllarda itti- fak niteliği kazanan ilişkiler başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap devletle- rinin tepkisini çekmiş, Suriye’nin Arap dünyası ile münasebetleri genel olarak soğuk seyretmiştir. Tahran yanlısı dış politikasından ötürü Arap dünyasının Şam yönetimine karşı sürdüre geldiği tepkisel tutum, Arap devletlerinin Suri- ye krizindeki tutumunun anlaşılmasında dikkate alınmalıdır. Nükleer progra- mının tedirginlik doğurduğu bir dönemde İran’ın Orta Doğu’daki Şii unsurlar üzerinden bölgesel bir nüfuz stratejisine yönelmesi, Arap devletlerinin Esed rejimi aleyhindeki halk hareketine bakışında etkili olmuştur. Esed iktidarına karşı gelişen muhalefet hareketi Arap dünyasında olumlu karşılanmış, Suri- ye’deki mevcut rejimin değişmesi gerektiği yönündeki yaklaşım, özellikle Körfez ülkeleri tarafından belirgin biçimde desteklenmiştir. Nitekim Esed re- jiminin devrilmesiyle İran’ın Suriye ve Lübnan üzerindeki nüfuzunun önemli ölçüde zayıflayacağı ve Suriye’nin Arap dünyasıyla yakınlaşacağı öngörül- mektedir.

Suriye krizi sürecinde Körfez ülkelerinin tutumu iki aşamada değerlendirile- bilir. Ortak bir tutumun henüz geliştirilmediği birinci aşamada Körfez ülke- leri Esed iktidarına reform çağrıları yapmış, krizin çözümüne yönelik destek sözleri vermiştir. 2011 yılının Mayıs ayı içinde Suudi Arabistan Kralı, Kuveyt Emiri ve Bahreyn Emiri Esed’i bizzat arayarak ülkedeki krizi çözmek için destek olacaklarını bildirmişlerdir. İktidarlar tarafından gerçekleştirilen bu çağrılarla aynı dönemde El-Cezire ve El-Arabiye gibi Körfez merkezli tele- vizyonlar Suriye’de halkın talep ve beklentilerini dünya kamuoyuna duyur- muştur. Körfez ülkelerinin Suriye halkının demokratik hak ve özgürlük ta-

(28)

leplerine cevap verilmesi gerektiği yönündeki çağrısı, Esed rejiminin kitlesel gösterileri silahlı kuvvetle bastırma yoluna gitmesiyle değişmeye başlamıştır.

İran ve Hizbullah’ın krize Esed rejimi lehinde müdahale etmesi Suriye kri- zinin Körfez ülkeleri tarafından mezhepsel bir mücadele olarak algılanma- sı sonucunu doğurmuştur. Suriye ordusunun 31 Temmuz 2011 tarihinde 139 kişinin ölümüne yol açan Hama saldırısının ardından Körfez ülkeleri Beşşar Esed’in iktidarı terk etmesi gerektiğini aleni biçimde zikretmeye başlamıştır.23 2011 yılının Ağustos ayından itibaren Körfez ülkelerinin Suriye krizine yakla- şımında ikinci aşamaya girildiği ifade edilebilir. İkinci aşamada Esed rejimine karşı ortak bir tavır geliştirilmiş, Suriye krizinin bir Arap Gücü müdahalesiyle çözülebileceği ve muhalefetin desteklenmesi gerektiği savunulmuştur. Bu dö- nemde Katar’ın açıkladığı önerilerin Körfez ülkelerinin ortak tavrında etkili olduğu belirtilmelidir. Arap Gücü’nün Suriye’ye gönderilmesini teklif eden Katar, Suriye’de yardımların gerekli yerlere ulaştırılması, güvenli bölge oluş- turulması ve taraflar arasında ateşkesin takip edilebilmesi için Arap devletle- rinin teşkil edeceği askeri bir görev gücünün elzem olduğunu beyan etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’deki insan hakları ihlallerini kınayan ve şiddetin sona erdirilmesi çağrısında bulunan ilk karar tasarısının Rusya ve Çin tarafından veto edilmesinin ardından da Katar, uluslararası topluma Suriye muhalefetine silah desteği vermesi için çağrıda bulunmuştur.24

Körfez ülkeleri, Esed rejiminin sona ermesi gerektiği yönündeki yaklaşımı Körfez İşbirliği Konseyi aracılığıyla Arap Birliğine taşımış, diğer Arap ülke- leriyle ortak hareket etmeyi hedeflemiştir. Bu girişim neticesinde Arap Birliği Esed rejimine karşı ortak bir tavır geliştirmiş, Suriye krizini çözüme kavuş- turabilecek bir plan hazırlamıştır. Beş maddeden oluşan çözüm planı; taraf- lar arasında derhal ateşkes ilan edilmesini ve Suriye ordusunun kentlerden çekilmesini, tutukluların serbest bırakılmasını, anayasa düzenlemelerini de kapsayan siyasi reformların yapılmasını, Esed rejimi ile muhalifler arasında

23 Tanklar Hama’ya Girdi, http://video.cnnturk.com/2011/haber/7/31/tanklar- hamaya-girdi , Erişim: 10.10.2011

24 Emir Katary Şeyh Hamed Le-Kanat CBS Yaktarih İrsal Kuwat El-Arabiye İla Surye (Katar Emiri Şeyh Hamed, CBS Kanalında Arap Gücünün Suriye’ye Gönderilmesini Öneriyor), http://www.jaridatak.com/ChildPages/Political/elnashra/ Ar5324.htm, Erişim: 24.02.2012

(29)

ulusal diyalog görüşmelerinin başlatılmasını ve Arap Birliği’nin çözüm planı sürecini incelemek üzere Şam’da temsilci bulundurmasını şart koşmuştur. Ha- zırlanan çözüm planını gündeme alarak 16 Ekim 2011’de Mısır’da toplanan Arap dışişleri bakanları, planın uygulanması için Esed iktidarına ilk etapta 15 gün süre tanımış, Arap Birliği içinde Katar başkanlığında Suriye meselesiyle ilgilenecek bir komisyon oluşturulmasını kararlaştırmıştır.25

16 Ekim toplantısının ardından, Arap Birliği’nin tayin ettiği Katar başkanlı- ğındaki heyet Beşşar Esed’le bir görüşme gerçekleştirmiş, 30 Ekim’de Suriye, Birliğin çözüm planına riayet edeceğini taahhüt etmiştir. 2 Kasım 2011 tarihin- de ise Arap Birliği ve Suriye’nin imzaladığı anlaşma ile Esed rejimi şiddetin sona erdirilmesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve ordunun kentlerden çekilmesini kabul etmiştir. Ancak Esed rejiminin taahhüt ettiği halde çözüm planını uygulamaması ve kitlesel muhalefet gösterilerine karşı silahlı kuvvet kullanmaya devam etmesi Birliğin politikasını değiştirmiştir. Arap Birliği, Esed rejimine karşı siyasi ve ekonomik yaptırımları tartışmaya başlamış ve 12 Kasım 2011 tarihinde Suriye’nin üyeliğini askıya almıştır. Lübnan, Suriye ve Yemen’in ret oyu kullandığı, Irak’ın ise çekimser kaldığı oylamada karar, lehte kullanılan 18 oy ile kabul edilmiş, 16 Kasım’da yürürlüğe girmiştir.

Arap Birliği, 27 Kasım’da çözüm planına söz verdiği halde riayet etmeyen ve Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması kararına rağmen işbirliğine yanaşmayan Esed rejimine karşı siyasi ve ekonomik yaptırım kararı almıştır. Yaptırım ka- rarının ardından Birlik, Suriye’ye Arap gözlemciler gönderilmesi için yeni bir girişim başlatmış, Irak’ın arabuluculuğunda Esed rejimiyle Kahire’de bir pro- tokol imzalamıştır. İmzalanan protokol uyarınca Suriye’ye gönderilen Arap gözlemcilerin sadece Esed rejiminin müsaade ettiği bölgelere gidebilmesi ve dünya kamuoyuna rejim yanlısı mesajlar vermesi bu girişimden de netice alın- masını engellemiştir. Suudi Arabistan’ın gözlem görevinden finansal desteği- ni çekmesinin ardından diğer Körfez ülkeleri de Suriye’deki gözlemcilerini geri çekmiş, Birliğin gözlemci girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

25 El-Jamia EL-Arabiye Taduu Le-Muatemar Hiwar Beynel El-Nidam-UL Sury wel-Muarada Hilal 15 Yawum (Arap Birliği Suriye Rejimini ve Muhalefeti 15 Gün İçerisinde Diyaloga Çağırdı), http://www.radiosawa.com/content/article/21379.html , Erişim: 15.03.2012

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden

PD]OXPODUÕQ ]DOLPOHUH NDUúÕ KDNOÕ PFDGHOHOHULQL GQ\DQÕQ QHUHVLQGH ROXUVD ROVXQ KLPD\HHGHU´28 Anayasa¶QÕQ bu PDGGHVLQGH DoÕNoD EHOLUWLOGL÷L JLEL øUDQ 0VOPDQ

Ayrıca PYD/YPG, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin resmi dilinin Arapça olmasına rağmen, başta Haseke olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde kontrolü altındaki bölgelerde eğitim

Çalışmanın bu kısmında, ilk olarak küreselleşme ile beraber ortaya çıkan finansal derinleşme ve ticari serbestleşmenin yoksulluk üzerindeki etkileri analiz edilecek,

13 İtilaful-Muaraza El-Suryye Kad Yahdar El-İctima Al-Arabi (Suriye Muhalefeti Koalisyonu Arap Birliği.. Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Ko- alisyonu başkanlığına

Gene riva­ yete göre bu adam Harunurreşid devrin­ de - beş altı yüz kişilik bir kafile ile - elçi olarak îstanbula gelmiş, İmparator Birinci Nikiforos ile

Şiirini ne kadar baş­ ka bir ifade, renk renk teşbih ve istiarelerle işlese, ayni hıç­. kırığın asırlar boyunca

Şayet neden olan primer hastalık klinik muayenelerle saptanamazsa veya tanısı konulan primer hastalığın tecrübelere göre tedavisinden başarılı sonuç alınamayacaksa,