• Sonuç bulunamadı

UlUSl orosı. ~Q[i~ füzil ~ISü~OfQ~ SQm~ozuumu MAYIS KONYA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "UlUSl orosı. ~Q[i~ füzil ~ISü~OfQ~ SQm~ozuumu MAYIS KONYA"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

UlUSl ·orosı

. ~Q[i~ füZil ~ISü~OfQ~

SQm~ozuumu

20-22 .

MAYIS

2013 .

KONYA

(2)

ULUSLARARASI NECİP FAZIL IQSAKÜREK SEMPOZVUMU 20-22 MAYIS 2013 -KONYA/ TüRKİYE

INTERNAT!ONAL NECİP F.A..ZIL KISAKÜREK SYMPOSIUM lV'lAY 20-22, 2013-KONYA j TURKEY

BİLDİRİLER KİTABI/ PROCEEDINGS

KOORDİNATÖR / COORDİNATOR: DR. MüCAHiT SAMi KÜÇÜKTIGLI

EDiTÖRLER

1

EDİTÖRÜ:R: PROF. DR. ALiM GÜR Doç. DR. ALi TEMiZEL

Oıcr. HARUN YILDIZ

EDiTÖR YARDIMCILARI / ASSİSTANT EDİTORS: AR. GÖR. AYSUN EREN

ISBN 978-605-389-128-4

KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYlNLARI/

THE METROPOLITAN MUNICIPALITY OF

AR. GÖR. GAMZE GiZEM ERTAN AR. GÖR. YAşAR KESKİN

KONYA CULTURAL PUBLICATIONS: 228 SERTİFİKA No/ PRODUCER CODE: 21473

BASıa-CiLT / lSSUE-YOLUME: ÜLGUN ÇELİK +90 332 342 3220

FEvzi ÇAI<MA.K MAH.10670 SO K. No:26 KARATAY/KONYA

· ·· YAPİM / PRODUCTION: KÜLTÜR A.Ş.

+90 332 352 8111

KONYA NisAN2014

KONYA

BÜYÜKŞEt:tiR

BELEDIYESI

(3)

DÜSÜNCE DÜNYASINDAKi DEGiSiM NEciP FAZIL'IN SANATINI

.

)

OLUMSUZ MU ETKiLEDi?

Did Necip Fazil Kisal<ürel<'s Philosophical Traıısfoı:rnation lnfluence His Artworl< Negatively?

AlimGÜR

Pl'oJ Dr., Selçuh Üni\'ersitesi, Eclebiy.ıt Fakültesi, Ttirk Dili ıoe Edebiyalı Bölümü.

aliıııgur@gmail.com

MertÖKSÜZ

Arş. Gör., Kanıman<>gl~t Mehmetbey UniM"Sitesi, Edebiyat Fakidtes~ TurltDili ve Edebiyatı Bölimıü mertohuz@lıobıtailcoııı

ÖZET

Cumhuriyet sonrasında şekillenen sanat, edebiyat, fikir ve .kiiltür dünyamızda Necip Fazı! Kısa.kiirek

(1904-1983) kadar etkisi hissedilen pek az şahsiyet vardır. Şair ve mütefekkir kimliğiyle sevenleri tara-

fından üstat olarak kabul edilen KısaJ...iirek, henüz hayattayken sııltmıiiŞ-şuarti unvanına layık görül-

müştür. Buna rağmen ona zaman zaman değişik kesimlerden farklı ithamlar da yöneltilmiştir. Bunlar

arasında özellikle Alıdulhakim Arvaslyi tanunakla birlik'te iç dünyasında başlayan manevi değişimin

sanatuu olwnsuz etkilediği fikri dikkat çekicidir. Bu bağlamda Kısa.kiirek, 1934'ten sonra tercih ettiği İslfuni hayat tarzının sanatını sekteye uğrattığı gerekçesiyle birtakım çevreler tarafından sabık şair ola- rak nitelendirilmiştir. Genelde sanatuu, özelde şürini ideolojisietin esiri yaptığı gerekçesiyle suçlanmış

veya yok sayılmaya çalışılmıştır.

Bildirimizde öncelilde şairin sanat algısını değiştirmesini sağlayan dini tercihleri sebebiyle kendisine yöneltilen terıkitle.re değineceğiz. Ardından bu tenkitlere bizzat sanatçının verdiği cevapları sunaca-

ğız. Son olarak da şairin İslami bir hayat ve anlayışı benimserneden önceki esecleriyle 1934'ten sonra kaleme aldığı çalışmalarını kemiyet ve keyfiyet itibarıyla mukayeseli olarak değerlendireceğiz. Böylece Nedp Fazıl'a yöneltilen terıkitlerin arka planını aydınlatırken aynı zamanda şairin değişen sanat anla-

yışını da ortaya koyacağız.

Anahtar Kelimeler: Necip Fazı/ Kısal.-ılrek, sabık şair, ls/tim, sanat, estetik, değişinı.

AılSTRACT

Tbere are few personalities whose influence on Tu.rkey's post-cepublic lite.rary, cultu.ral and in telleetual spheres was as pronounced as Necip Fazı! Kısaküreks (1904-1983). Necip Fazı!, considered an iistat (ustadlmaster) as a poet andasa thinker, was the recipient of the title of sultmıüŞ-şuara (Sultans of Poets) w hile alive. Stili, he received his fair share of criticism. One of the notable critidsm aimed toward him was the proposition that Necip Fazıl's art was influenced negatively by his spiritual transformatian which developed out of his acquaintance with Abdilihakim A.rvasi. According to this theory, choosing

Ul.USL:...I\.\S.N5CiP FAZIL.ı<JS..:.XÖRE.X SE1.1POZVU:-.:U zc-~J.!.\YI$2013•KC:-I't'AinJJUCiYE

1385

(4)

an lslamic way of life put his art on the back burner. He was even called a scıbık şcıir (former poet) and accused by various cliques who argued that Necip Fazıl's poetry becarne a slave to his ideoloın~

In this paper, we will first mention the criticism directed at Necip Fazı] for his religious preferences that altered his perception of art. Next, we will present the poets response to the criticism he received. Last, we wiU present a comparative review of the poet's pre-Islami c work -before he adopted a religious lifest- yle and philosophical view-and his writings after 1934. Thus, we aim to shed light on the background of the criticism Necip Fazil received, as well as present his changing perception of art.

Key Words: Necip Fcızıl Kıscıkiirek,fomıer poet, ls/cı m, cırt, cıestlıetics, trcınsfomıcıtioıı .

n:rtn·~noıu.L. t:ECiP FA!ıl KISA~liAEK SYt.'.FOSIUM I.".AY~0.2J..2.013 KONYA/TU~KEY

.

"

(5)

Otuz yaşına kadar tıknefes yaşayan ve bir iki şiir kitabından başka bir şey

vererneyen ben, ondan sonra, piyes,ftkir, tetkik, dava, tez; kırk elli ciltlik bir çapa

doğru yükselecektim. Varsm benim "liihik şair" olduğumu görmeyenler bana

"sa k şair" desin, şiir ve san'ata sırt çevirdiğimi sansın ve buna hayıflansın ...

(O ve Ben)

Cumhuriyet sonrasında şekillenen sanat, edebiyat, fikir ve kültür dünyaınııda Necip Fa-

zı! Kısakürek (1904-1983) kadar etkisi hissedilen pek az şahsiyet vardır. Şair ve mütefek- kir kimliğiyle sevenleri tarafından 'üstat' olarak kabul edilen Kısaküre k, henüz hayattayken sultanü'ş-şuara unvanına layık görülmüştür. Buna rağmen ona zaman zaman değişik ke- simlerden farklı ithamlar da yöneltilmiştir. Bunlar arasında özellilde, Abdulhakim Arvasl'yi tanıdıktan sonra iç dünyasında başlayan manevi değişimin sanatını olumsuz etkilediği fikri dikkat çekicidir.

Necip Fazı!' ın fikir ve maneviyat planında yaşadığı değişimin sanaana etkisini, elimiz- den geldiğince sağlıklı bir şekilde tespit etmek için meseleyi iki açıdan değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz·. İlki n tenkit, edebiyat ve eğitim çevrelerinin her iki dönemiyle Ne- cip Fazılsanan hakkındaki fikirlerini ve farklı bakış açılarını ele alacağız. Ardından sanatçı­

nın manevi değişiminden önceki ve sonraki eserlerini kemiyetve keyfiyetbakımından tahlil edip sanat hakkındaki fikirlerini değeriendireceğiz. Böylece hem zaman ve muhit hem de eser ve edebi metin açısından sorumuza cevap arayacağız.

Tenkidin öznelliği, Edebi Alan ve Kan on İnşası

Edebiyat ve sanat camiasında bir eserin değeri ve sanatçının kıymeti, her zaman objektif ve estetik ölçülere tabi tutulmaz. Hükümler; yazar, eleştirmen ve akademisyenlerden mey- dana gelmiş bir edebi çevre tarafından verilir. Bunların, çoğu zaman nesnel mahiyette olma- dığı bir gerçektir. Edebi esere şahsi bir kıyınet atfeden eleştirmen, mesleğinin tabiatı gereği nesnel davranamaz. Çünkü N urullah Ataç'm da işaret ettiği gibi kıyınet hükmü vermek için muhakkak bir 'sujet' yani özneye ihtiyaç vardır. (Özçelik, 2003: 262) Dikkat etmemiz gere- ken diğer bir noktaysa edebi alanı şekillendiren sanat ve kültür adamlarının şahsi ilişkile­

ridir. Şahıslar ve eserler hakiondaki değerlendirmelerde; sosyal ilişkiler, siyasi çevreler ve ideolojik yaklaşımlar -çoğu zaman dile getirilmese de- pay sahibidir.

· Tenkit ve edebiyat camiasında kıymetlerin tespiti ve edebi alanın şekillenmesi üzerine özellikle son on yıl içinde bazı çalışmalar yapıldığı dikkati çekmektedir. Edebiyatın hem teo- ri kısmında hem de sosyoloji ile alakası içinde ele alınabilecek bu incelemelerin tamamında

'kanon'1 tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Dilimizdeki kanun kelimesiyle aynı kökü pay- laşan Latince 'kanon' tabirinin edebiyattaki işlevi, Gregory Jusdanis tarafından şöyle açık­

lanmaktadır: "Edebiyat kanonları bazı metinlerin otoritesini pekiştirirken, kabul edilebilir

olanı kabul edilmez olandan, edebi olanı edebi olmayandan ayırır." Qusdanis, 1998: 94) Ka-

Edebiyat kanonlannın şekillenmesi ve edebi alan haklanda şu çalışmalara başvuru labilir: John Guillory, Cultural Capital The Problem of Literary Can on Formation, Chicago: University of Chicago Press, ı 994., Gregoıy Jusdanis, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür: Milli Edebiyann icat Edilişi, (Çev. Tuncay Birkan),lstanbul: Metis Yayın­

ları, ı 998 .• Pierre Bourdieu, Sanann Kuralları, Yazınsal Alanın Oluşumu ve Yapısı, (Çev. Necmettin Kamil Sevil), Istanbul: YKY, ı 999 .. Kitap-lık (Dosya: Edebiyat Kanonu), S. 68, 2004., Selçuk Çıkla, "Türk Edebiyannda Kan on ve

lnkılap Kanonu': Muhafazakar Düşünce, S. ı3-ı4, 2007, ss. 47-68., Pasaj Dergisi (Dosya: Edebiyat ve Kanon), S.

6, 2008., Turgay Anar. "Türk Edebiyatında Edebiyat Kanonu: Ka non, Kanona Girmek ve Kanona Müdahale" FSM Ilmi Araştırmalar. S. ı. 20ı3 .. ss. 40-78.

UIISIHISI

nım mn maınıvı

SViH61VDIH

(6)

ll l l f l l l l t l ! l

~YIIIPOSiH~

DWP f4lilliS!IUIQi

non açısından bakıldığında eaebf kıymet, "metinlerin, üsluplann ve yaklaşımların edebi ola- rak adiandınidığı ve böylece dikkat görmeye layık hale geldiği ya da kenarlara itildiği, hatta yok olmasına izin verildiği bir sınıflandırma süreci elir:' Qusdanis, 1998: 99) Sınıflandırmayı

yapan da çoğu zaman eleştirmen ve yazariard ır. Nitekim Murat Belge, kanonu oluşturan ilk merciin; toplumda edebiyat işleriyle uğraşan her çeşitten yazarlar; aydınlar; öğretmenler,

gazeteler vb. yayınlar olduğunu ifade eder. Ona göre bu şahıslar; mezatçılar, kuyumcular, simsariara benzer bir role sahiptir. Neyin kanon olup olmayacağına bunlar karar verirler.

(Belge, 2004: SS) Jale Parla da kanonun inşasında yazarların öncelikli rol oynadığı nokta- sında Murat Belge'yle aynı fikri paylaşır.(Parla, 2004: 52) Bu görüşlerderi yola çıkarak edebi muhitin, sanatçının içinde bulunduğu carrliadaki kon~munu belirlemede sanatı kadar etkili olduğunu ifade edebiliriz. İşte bu sebeple biz de Necip Fazı! sanatının ve eserlerinin önce- siyle ve sonrasıyla yerini tespit edebilmek için dikkatimizi edebi muhite, münekkitlere ve zamana yönelteceğiz.

Babıcili ve Genç Şair

Necip Fazı! Kısakürek sanat hayatına Cumhuriyet'in ilanından hemen önce adımını atar.

Söz konusu devrede Türk fikir ve sanat hayatının asli meselesi Tanzimat'tan bakiye 'me- deniyet krizi' ve değerler karmaşası gibi gözükmektedir."Zira 1908'den sonra devlet Mut- lakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet olmak üzere üç farklı rejimi, darbeler ve savaşlarla ge- çen çok lasa bir süre zarfında tecrübe etmiştir. Bu itibarla zihinler; her zamankinden daha bul~nıktır. Sanat planındaysa milli edebiyatın etkisi, özündeki birtalam nüanslarla beraber devam etmekte, hece vezni, d uru bir Türkçe ve memleket meseleleri şiirde.ki genel unsurlar olarak görülmektedir. (Sazyek, 2006: 29) Özetle II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'in ilk yılla­

rına kadarki dönemde başka bir deyişle 1917-1930 arası gelişen he ce ci şiir; Anadoluculuk temeline oturtulmuş, bir memleketçi sanat kurmuştur. (Gür, 1984: 4275) Yine bu devrede, edebi şöhretlerini Cumhuriyet'in ilanından önce kazanmış saf şiir temsilcileri Ahmet Haşim ile Yahya Kemal de şiirde halen söz sahibidir. Öte yanda ise maddeci dünya görüşünden beslenen bir şiir; 1920'li yılların başından itibaren Nazım Hikmet Ran ve Ercüment Behzat Lav tarafından temsil edilmektedir. Pek çok farklı edebi dilin konuşuiduğu bu muhit genel olarak Babıa!i olarak bilinmektedir.

Kısakürek, sözünü ettiğimiz çevrenin halini -biraz da keskin bir üslupla- tasvir etmek için alal hastanesi benzetmesine başvurur: "Btibıtili, eski aşk ve alıengin i kayb~tmiş düşkün

bir cemiyette, türlü tezatların hazin ruh haletini yaşatı cı, doktoru, giilltibicisi, i/acı olmayan bir trmarhanedir." (Kısakürek, 1994: 15) Üslubu biraz seft bulmakla birlikte fikir noktasın­

da şairin haklı olduğu kanaatindeyiz. Zira edebiyatçılarımizın ~u devre haklandaki tespit- lerinde benzer bir bakış açısının mevcut olduğu dikkat çeker. Örneğin Reşat Nuri Gün tekin, Yaşar N abi'ye verdiği bir mülakatın cevabında Cumhuriyet'in ilk yıliarindaki sanat ve edebi- yat çevrelerinden bahis açarken değerler karmaŞasının altını çizmekten kendini alamaz: " ...

bu n es/in doğuşuyalnız bizde değil bütün dünyada, bizim eskilerin dediği gibi hartay1 pusulayı şaş1rtan bir müesseseler kırım I ve bir müessese değerler değişimi devresine rast/ar. Her şey

yılantı ve çöküntü halinde yerde yatıyor, moral, sosyal, -estetik vesair değerler bir yana, ayakta durabilmek için ayağımz1 dayarnanız lazım gelen en sabit, maddf, zarurftemeller; vezin, kafi- ye, dil, dilin kelime/eri, hatttiyazı,yazınm harfleriyerde serili yatıyor." (Güntekin, 1976: 29)

Görüldüğü gibi Babıali farklı, zengin ve çeşitli bir edebi tablo izlerrimi vermesine rağmen fikir ve estetik planında denge ve istikrar sağlamaktan oldukça uzaktadır.

~~ITEF.r.t.:.TI::>:ıAL t:ECiP FA2ıl Kts.\KOME.K s·a.t~OSIW.~

J.~;.,y ıo-22. 201:1 • KON'(A i'i'iJ"RKEY

(7)

Necip Fazı), bu sanat camiasma Yeni Mecmua'da yayımlanan şiirleriyle adım atar. ilk şiir kitabı Örümcek Ağı'nı2 ise ı 925 yılında yayımlar ve tenkit çevrelerinde ciddi bir yan lo uyan-

dırmasa da takdirle karşılanır. Eser çevresinde dikkatimizi çeken ilk tespit, Nev-Yunanilik cereyanın temsilcilerinden Salih Zeki Aktay'ın. içtihad mecmuasında kaleme aldığı takdir

yazısıdır. Aktay, genç şairin kalbine ilhamın coşkun bir şelale gibi döküldüğünü ifade edip Örümcek Ağı'na 'temiz lisanın ilk kitabı' sıfatını uygun görür. (Aktay, ı983: 3ı-32) Genç

şair, ikinci eseri Kaldınmlar? ı928'de yayımlar ve dönemin önemli eleştirmenleri tarafın­

dan methiyelerle karşılanır. Artık o, edebiyat çevrelerinin nitelemelerine göre 'kaldırımlar şairi' dir. Bu kitap çerçevesinde, Peyarn i Sa fa, N ecip Fazıl'ı 'Yeni Türk Şiirinin Şairi' olarak tak- dim ederken onun her mısraının bir şiir mecmuası sayılabileceğini ifade eder. (Safa, ı983:

39) Reşat Nuri de Kaldırımlar'ın sihirli bir cazibe taşıdığı (Güntekin, ı983: 42) fikrindedir.

Ziya Osman özellikle kitaptaki "Otel Odalan" ve "Sayıklama" manzumelerini edebiyatımıı­

da -Ahmet Haşim'in eserleri istisna edilirse-telkin kuvveti en yoğun şiirler olarak gösterir.

(Saha, ı 983: SO) Kaldırımlar'dan sonra şairin üçüncü şiir kitabı Ben ve Ötesi4 ile nesiderini

topladığı Birkaç Hikaye Birkaç Tah li fS arka arkaya yayımlanır. Ahmet Harndi Tanpınaı~ Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil hakionda kaleme aldığı beğeni yazısında Kısakürek'i biraz da şiiriyle

beraber yorumlar ve onun ihtimalin son haddini zorlayan, ayaklarını imkansızın denizinde

yıkayan, bu sebeple de başı bulutlara değen bir yazar olduğunu ifade eder. (Tan pınar, 2005:

390)

N esir kitabı bir yana özellikle Ben ve Ötesi'nin şairin ününü pekiştirdiği görülmektedir.

Örneğin Ziya Osman Saha, bazı tenkitlerine rağmen Ben ve Ötesi'ni Türk edebiyatındaki en kuvvetli şiir kitabı olarak kabul eder. (Saha, ı 983b: 32) Ben ve Ötesi hakionda N urullah

Ataç'ın Milliyet gazetesinde kaleme aldığı bir yazıysa, Necip Fazı!' ın yeni Türk şiiri içinde tenkit çevrelerince yerleştirildiği mevki i daha açık bir şekilde özetlemektedir. Ataç yazısın­

da 1932 yılındaki en önemli edebi meseleyi Necip Fazıl'ın kitap yayımlaması olarak kabul ederken gerekçesini Ahmet Haşim'le Yahya Kemal'in artık edebi camiada yer almaması ola- rak gösterir. Bu tespitinin ardından da Necip Fazıl ve Nazım Hikmet gibi o devrin genç isim- lerini hakiki şairlerimiz olarak sayar.

Bu makale çeşitli tespitlerle devam eder; sonu da dikkat çekicidir. Yazı, Necip Fazıl'ın

popüler olmayan şiirlerini beğenebilirseniz bizdensiniz yoksa o "poete maudit" yi/lanetli

şairi6 bırakın çünkü sizi sevindirecek nice şairler vardır ifadesiyle sonlanır. (Ataç, ı983: 56- 58) Ataç, Necip Fazı! sanatını ha'lktan uzaklaştırarak tabiri caizse parnasse dağının zirvesine

t9şımaktadır. Bizce bu makale, modern Türk şiirini Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'le başlatıp

Necip Fazıl ve Nazım Hikmet üzerinden ilerleten bir edebi görüşün henüz o yıllarda nasıl inşa edildiğini de göstermektedir. Edebi camianın Necip Fazıl'ı kişiliğiyle ve sanatıyla yük- sek bir mevkiye, bir fildişi kuleye yerleştirdiğini farklı yazılarda da görmekteyiz. Örneğin

Örümcek A~.lstanbul: Necm·i istikbal Matbaası, 1925.

Kaldınmlar.lstanbul: Numune Matbaası, 1928.

Ben ve Ötesi, Istanbul: Sühulet Kütüpanesi,1932.

Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil, istanbul: Hakimiyeti Milliye Matbaası, 1933.

Görülüyor ki lanetli şair ifadesi, Necip Fazı! hakkında açık bir methiyedir. Zira bu tabir. şöyle tarif ediliyor: "La·

netli Şair (Fransızca): Modem toplumun hakim sınıfı tarafından, ruhi boşluklar haldondaki keskin ve tesirli tes- pitlerinden korkulduğu için cemiyetın dışına itllmiş/dışlanmış şair. Bu tabir Ilk defa Paul Verlaine tarafından Les Poetes Maudiı:s (1884) adlı inceleme kitabında kullanılmışbr.1884'te yayımlanan eser. o zamanlarda pek az bilinen SembolistşairlerTristan Corbiere, Stephane Mallerme ve Arthur Rimbaud'ya dair biyografik ve eleştirel

tespitlerden oluşur. Aynı eserin 1888'de yayımlanan genişletilmiş ildnci baskısında Mareeline Oesbordes-Val- more, Auguste Villiers de i'lsle·Adam ve Vedaine'ın kendisine dair bilgiler de öncekilerin yanına eklenir. Verla·

ine, poete mauditflanetli şair tabirini muhtemelen Baudelaire'in Elem Çiçekleri kitabındaki 'Takdis' şiirinden almıştır." (Merrianı-Webster. 1995: 892)

aıusıuni oınP fOlil 11mmı

SUiPOIUIJill

ULUStAP .ASI t:ECIP FAZit Kıs;.K\)FEI\EE!.~~OZ'fW.~U Z0..22MAYtS:013• KO::VAITÜ~·::;

1389

(8)

llllll lllilli

BIHO.SiU

mtı ftlilliSiiUIU

Fikret Adil de Necip Fazırın birtakım ahlak telakkilerine bağlı, dar burjuva zihniyetiyle an-

laşılamayacağı fikrindedir. (ı988: 69-70)

Sanatının ilk devresinde Necip Fazı! hakionda dikkati çeken tek yergi, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Ben ve Ötesi kitabıyla alakalı olarak 1934'te Fikir Hareketleri dergisinde yayımla­

nan yazısı dır. Yalçın burada, Necip Fazıl'ın on sene zarfın~a yayımladığı kitapları göz önüne

alırsak gençşairipek de ve lut bir sanatçı sayamayacağımızı ileri sürer. Ona göre senede dört

beş manzum mahsul veren bir şairin 'sanatkar bir üslup'a sahip olması gerekir; fakat şairde

üsluba karşı bir düşkünlük de mevcut değildir. (Yalçın, 1983: 59) Bu yazı üzerine N urullah Ataç, Milliyet gazetesindeki sütununda, Hüseyin Cahit'i 'durmuş bir adam' olarak niteler ve onu -zamanın gerisinde kaldığı gerekÇe~iyle-Necip Fazı! şiirini anlayamamakla itharn eder.

(Ataç, 1983: 66) Vasfi Ma h ir Kocatürk de Var! tk dergisindeki yazısında Hüseyin Cahit'i eleş­

tirir. (Kocatürk, ı935) Necip Fazırın aktardığına göre bu yazıya Peyami Safa tarafından da cevap verilmiştir.7 (Kısakürek, ıQ94: 22ı)

·

.... ,

1934 Sonrasında Necip Fazıl Haklandaki Tenkitler

Necip Fazı! Kısakürek, 1934 yılında sanat ve edebiyatın zirvesindeyken Nakşlbendi Şey­

hi Seyyid Abdülhakim Arvasi ile tanışır. O ve Ben adlı otobiyografik eserde ayrıntılarıyla an-

latılan bu tanışma, genç şairin düşünce dünyasında ve manevi hayatında meydana gelecek bir değişimin başlangıcıdır. Burada ifade etmeliyiz ki Necip Fazı!, Abülhakim Arvasi'yi tanı­

makla beraber bir anda köklü bir değişim geçirmemiştir. Bazı kaynaklarda (Urgan, 1998:

97) anlatıldığı gibi bir hafta içinde farklı bir şahsiyet haline gelmediği çok açıktır. Bizce en

sağlıklı tespit, 1934 yılının gerek fikri gerek estetik planda sınırları ya':'aş yavaş belirecek yeni bir halin başlangıcı olduğudur.

Buna paralel olarak Necip Fazı! hakkındaki değerlendirmelerin de bir anda değil, yavaş yavaş değiştiği görülmektedir. Örneğin Kısakürek, Abdilihakim Arvasl ile tanışmasından bir süre sonra Kaldtrtmlar şairi yerine Mistik şair sıfatını taşımaya başlar. Usta sanatkarın aktardığına göre bu tabir; ilk kez Nurullah Ataç tarafından kullanılmış (Kısakürek, 1994:

212) ve kendisi ı 940'ların başına kadar mistik şair olarak anılmıştır. Mistik şair sıfatının

özü itibariyle estetik bir çöküşü i.şaret etmediği açıktır. Bu ifade, teıik.it çevrelerinin Necip

Fazıl'ın değişen sanat ve fikir dünyasına kendileri açısından değer verme çabasını işaret

etmektedir. Örneğin 21 Kanun-iSani ı941 tarihli Yedigün'de Necip Fazıl'ın sanatı hakkın­

daki bir ankete Va la Nureddin şöyle bir cevap verir:" Gayetgüzel bir çeşnisi va_r; Maveradan bahsediyor: Necib'in 'Ben ve Ötem' şiirini hatirlarsak, şairin kendi ötesinden bahsediyor. Dün- yada Mistisizm kalma dt. Bu, Neo-mistisizm yapıyor." (Va-Nu, ı 94 ı: ı6) Fakat ı 940'lı yılların

başından itibaren ve Büyük Doğu'nun yayın hayatına atıldığı 1943'le beraber Necip Fazıl'ın sanatkar kişiliği hakkındaki değerlendirmelerde ciddi değişimierin ortaya çıktığına şahit

oluruz. 1934 öncesinde Necip Fazıl'ın şiirlerinde "tutulmayan, sabah' rüyalanmızdan hattr-

layamadtğtmız, içiere serin bir temizlik akıtan, t~elli edici bir elem" in mevcut olduğunu dü-

şünen Fikret Adil, 988: 69-70) artık onu sa b ık şair olarak adlandırmaya başlar. (Kısa kü- rek, 1994: 24) 'Sabık Şair' sıfatı, daha sonraları gerek aynen gerekse mealen bazı yazılarda

da kullanılmıştır. Bu niteleme Necip Fazıl'ın sanat liayatı boyunca aldığı tenkitlerio özeti gibi gözükmektedir. Örneğin Orhan Veli, bu ifadeye başvururken (Kamk, 1975: 114) şair

Necip Faııl, Hüseyin Cahit'e verilen cevaplann tamamını Babılili'de özetleyerek aktanr: "Kafası ve kültürü ih- tiyar politikacı! Sen ne anlarsın şiirden, şiir dilinden ve ahenkten i... Küçümsediğin ve kumaşındaki örgüyü

göremediğin şair. tek mısraiyle bir millete şeref verecek bir sanatkirdır.· (Kısakürek, 1994: 221)

I:."Te.R".:.:..T.O:~o\L :~€CtP F.;.zn.. ~ÜRE.C S'it,•FCS:·:·:

UAY C0·2Z. ~013 • KO::VA/1\IFUC.e:Y

(9)

hakkındaki tenkitlerini de onun fikir; siyaset ve sanattaki çöküşü çevresinde şekillendirir:

"Necip Fazı/, yani 'Nan Beyza Mucidi: bir zamanlar iyi kötü bir şairdi. Ne diyeyolunu şaşırdı

da böyle siyasf dava/ara kalkıştı? Kırdığı potlara doğrusuya ondan çok biz üzülüyoruz." (Ka- mk, 1975: 62)

Baki Süha Ediboğlu da Bizim Kuşak ve Ötekiler adlı kitabında·-Orhan Veli'nin görüşüne benzer şekilde-Necip Fazıl'ın kendine yazık ettiğini savunur. Ediboğlu, sabık şair tabirine

başvurmasa da tenkirlinin merkezindeki fikir; Necip Fazı!' ın sanatını yok yere harcadığıdır:

"Türk edebiyatı na Örümcek Ağı, Kaldınmlar, Ben ve Ötesi gibi ölümsüz şiir kitap/an; Tohum,

Bir Adam Yaratmak, Künye, Sabır Taşı, Para, Nam ı Diğer Parmaksız Salih gibigüzel ve unutul- maz piyesler kazandıran Necip Fazı/ Krsaküre~ ne yazık ki, sanki adlarını saydığım o şiir ki-

taplarını, o güzelim piyeslerini kendisi yazma m ış gibi, siyasf, mistik akıntılara kapılmış ve bizi

şair Necip Fazı/'dan mahrum bırakmıştır." (Ediboğlu, 1968: 61) Ediboğlu'nun tenkirlinde dikkat çekici bir nokta da tamamı 1935-ı 949 yılları arasında kaleme alınmış tiyatro eserle- rinin takdirle karşılanmasıdır. Bilindiği gibi bu eserler de Necip Fazıl'ın fikir dünyasındaki değişimle birlikte -Ediboğlu'nun tabiriyle-mistik akıntılara kapılmasının başında veya de-

vamında yazılmıştır.

Hakkı Süha Gezgin'in Yeni Mecmua'da kaleme aldığı tenkit yazısında da Necip Fazıl'ın sanatına yazık ettiği görüşü savunulur. Bu makalenin başında Necip Fazıl'm başka alemiere

kayıp mistik iklimierin havasını aldığı söylenerek iç akışının değiştiği ifade edilir. Gezgin'e göre artık Necip Fazı!' ın terazisinde 'kemmiyet' ve 'keyfiyet'in ayrı tartılan mevcuttur. Yazı­

nın devamında Kısakürek'in günlük fıkralarından yola çıkarakşairin Süleymaniye Camii'nin minareleri boyunda bir saka! istediği yolundatariz yüklü bir şaka yapan Gezgin, şairin uzun süreden beri üzerinde çalıştığı "Senfoni" şiirinde büyütecek bir kudretin mevcut olmadığını

ekler. O, Necip Fazıl'ın kendini yok yere harcadığı düşüncesindedir. Yazının sonlarındaysa şu cümle yer alır: "Yetenekli şairlerin hakları gibi vazifeleri de vardır ve bunlar karşılıklı

muhakeme edilir:' (Gezgin, 1983: 63-64) Özellikle bu metinden aldığımız son ifade, Necip

Fazıl'ı daha önceleri takdir eden edebi camianın, düşünce dünyasındaki değişimin ardından şaire yönelttiği bir uyarı olarak da değerl~ndirilebilir.

Oktay Akbal da Necip Fazı! sanatının 1934'ten sonra olumsuz etkilendiği görüşünde­

dir. Bir süre Büyük Doğu dergisinin yazar kadrosunda da yer alan Akbal, farklı zamanlarda (Akbal; 1983, 1993, 1999) Necip Fazı! sanatının şairin İslami bir hayat tarzını benimse- rnesiyle beraber ortadan kalktığını savunan ve çoğu birbirini tekrar eden yazılar yayımla­

mıştır. Bunları özetlernesi açısından şu cümleleri aktarmak yararlı olacaktır: Naleşibendi tarikatının önce bir müridi, sonra da mürşiti olarak ülkemizde gericilik akımını başlatan Ne- cip Fazı/'a, gerçek bir şairi yok eden bir insan gözüyle bakıyorum.(. .. ) Necip Fazı/ Kısakürek'i

kendini ziyan etmiş bir insan sayıyorum." (Akbal, 1999: 138-139) Akbal, Necip Fazıl'ın ilk dönem eserlerinin farklı değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir: "Kimse o dize/erin şairi­

ni Abdülhtikfm Efendi'nin müridi, sonra da şeyh i olarak ortaya çıkan bir başka Necip Fazı/'la özdeşleştiremez." (Akbal, 1999: 139) Görüldüğü gibi bu ifadelerde de daha öncekilerine benzer tenkitler dile getirilmektedir.

Konumuz dahilinde aktardığımız fikirlerio yanında dikkati çeken diğer bir husus da bazı

edebiyat ve basın çevrelerinin Necip Fazıl'ı değersizleştirilmeye çabalamasıdır. Bu amaç- la kendisi mizahl bir nitelemeyle Süper Mürşit:B olaral< adlandırılmıştır. Şüphesiz bu tabir;

Oktay Akbal, bu sıfann Necip Fazıl'a Nadir Nadi tarafından taloldı~nı ifade etmek-tedir. (Akbal,l999: 138) Lakap

vasıtasıyla bir değersizleştirme süreci oluşturulduğu göz ardı edilemez. Bu tenkitlere Necip Fazı! Müdafaalanm

IliSlifiSI

nırı9 ftlP.

sm m

SOiiVIllilill

UlUSI..AAASI t..ECIP FAllt KlSAY.ÖREX S~J.'..?OZ'ı!U!.~U 20.221.1AYlS 20J3- KONY.;/niRKiYE

(10)

Illifiiliilli

SVIilPISiUIIl OQriP f4lil lil!IDfll

konumuzia yalandan ilgili değildir; fakat bazı çevrelerin, değişiminden sonra şaire bakışı­

özetlemektedir. Nitekim Mina Urgan'ın; "Ben de, bütün arkadaşlarım da 1940'tan sonra onunla selamı sabahı kesmiştik Süper-Mürşit olarak parlak kariyerini, hayretler içinde uzak- tan izledik ancak:' (Urgan, 1998: 97) cümleleri de bu açıdan ilginçtir. Mina Urgan'ın sözleri Necip Fazıl'ın düşünce dünyasındaki değişimle beraber, özellikle eskiden içinde olduğu bir muhit tarafından ne ölçüde dışlandığını da açıkça göstermektedir.

Okul Kitaplannda Necip Fazıl Kısakürek

Edebi muhitlerin sanatçıya balaş açısını takip edebileceğimiz önemli bir kaynak da isim- leri geniş kitlelere tanı ta cak ders kitap)arı ve tanitım yazılarıdır. Tanıtım ve eleştiri yazıları­

nı önceden ana hatlarıyla da olsa aktardığı m ız için burada ağırlıklı olarak Necip Fazıl'ın ders

kitaplarındaki yerine göz atmak istiyoruz.

Tespit edebildiğimiz kadan~la.Necip Fazı! Kısakürek ismi, lise edebiyat kitaplarında ilk

'

kez 1931 yılında geçer. 27 yaşındaki genç şair, İsmail Habib Sevük'ün Edebi Yenifiğimiz adlı çalışmasında şu satırlarla ele alınmaktadır: ''Kaldırımlar şairi Necip Fazıl'a gelince: Nazım

Hikmet'in sanatını tersine çevirin iz, ve o san'atin bütün güzelliğin i tebellür ettiriniz, bundan Necip Fazıl'ın san'ati çıkar: Q haykırıyordu, bu, inler. O dışa bakıyordu, bu içine gömülüdür."

(Sevük, 1931: SOO) Şairin yer aldığı ikinci ders kitabıysa 1934'te yayımlanan Metinlerle

Muasır Türk Edebiyatı Tarihi' dir. Mustafa Nihat, edebiyat tarihinde, Necip Fazıl'ı seyyal ve ahenkli manzumeler yazan şairlerden biri olarak göstermiş (Özön, 1934: 142) ve kitabın örnek metinleri içinde "Otel Odalarında': ·~çıklarda", ·~am': "Gurbet" ve "Köroğlu" şiirle­

rine yer vermiştir. Aynı eserin 1941 haslosında da şaire rastlayabiliyo~uz. 1941'den 1975'e kadar geçen süre zarfında ise Necip Fazıliise edebiyat kitaplarında yoktur. 1975'teyse mer- hum Mehmet Kaplan, Necip Fazıl'ı tekrar müfredata dahil eder. Kaplan, lise birinci sınıflar

için hazırlanan kitaba şairin "Köroğlu'; 1977'de hazırlanan ikinci ~ınıfkitabına "Zaman" şi­

irini ve "Tohum" piyesinden bir parça alır. Aynı yıl yayımlanan üçüncü sınıf kitabındaysa

"Kaldınmlar" şiirinin ayrıntılı bir incelemesi bulunmaktadır. (Baki, 2010: 113-114)

Şairin otuz yıldan fazla bir süre lise kitaplannda yer almayışını açıklayacak en uygun kelimenin boykot olduğu fikrindeyiz. Sezai Karakoç da gerek devlet eğitim sisteminde ge-·

rekse birtakım görüşlere sahip edebiyatçılar gözünde onun bir tabuya dönüştürüldüğünü ve edebiyat planında boykota tabi turulduğunu belirtir. (Karakoç, 1983: 128) Sözünü etti- ğimiz engelleme ve yok sayma çabaları okul kitaplarıyla sınırlı kalmamıştır. Örneğin Necip

Fazıl'ın hikayeleri haklanda 1940-1970 yılları arasında hiçbir yazı yayımianma mıştır. Bu itibarla 1970'te Diriliş dergisinde, Mustafa Yakup'un (İsmail Kıllıoğlu), Hikdyelerim kitabı için kaleme aldığı yazıysa bir ilktir. (Berki, 2004: 180) '

-

..

.,

Kemiyyet Itibarıyla Necip Fazıl Sanatımn Oneesi ve Sonrası

Necip Fazı}, her ne kadar genç yaşında ve bo hem bir hayatın içindeyken eserleriyle geniş

takdir toplamışsa da kendisini velut bir isim olarak değerlendirmek mümkün değildir. Za- ten bu durum hem kendisi hem de Hüseyin Cahit tarafından dile getirilmiştir.

adlı eserinde detaylı cevap .vermiştir. Bunlar için bkz.: (Kısakürek, 2008: 128-129) Bu sıfann dönemin süreli yayınlannda da kullanıldığı .görülmektedir. Gazete arşivlerinden tespit ettiğimiz bazı başlıkları, fikir vermesi açı·

sından buraya almayı uygun gördük: "Süper Mürşit Necip Fazı! NihayetTevkif Edildi", Cumhuriyet, 31. 03.1951.,

"Süper mürşit nihayet teslim oldu': Cumhuriyet, 13. 12. 1952., "Süper Mürşide Telgraf Çekenlerin Evi Arandı", Milliyet,l.l.l953., "Süper Mürşid Hapisanede, Necip Fazı! Cezaevine Tıkıldı": Milliyet,l3. 12. 1952.

ll.t'TE.ANATIOtL\L U!C!P F;.%1L KJSAK0R!K S'!L!..:O;.. U::

~'1'20<22.. ~13·KO:IYA/TURXEY

(11)

Bu dönemde Kısakürek'in sanatında bilhassa üretkenlik noktasındaki mevcut eksikliğin

önemli bir sebebiyse onun bohem hayatıdır. Henry Murger, La Bohem kitabında bu haya-

tın varabiieceği noktaları; "Bohemlik sanatçı hayatının bir aşamasıdır: Fransız Akademisi'ne, hastaneye ya da morga çıkar." (Murger, 2004: 24) şeklinde açıklar. Bo hemlik bir yönüyle sa-

natçının öz varlığıyla hesaplaşmasını ve sorgulan sonucunda meydana Çlkan duyuşla, edebi üretimi besleyebilir. Öte yandan kişiyi akli ve ruhi açıdan da tüketmektedir. Nitekim genç

şair sanat hayatının ilk on sene zarfında üç şiir kitabı bir de hikaye ve denemelerinden mey- dana gelmiş n esir kitabı yayımlayabilmiştir. Sanatının ikinci dönemindeyse edebiyatımızın

üretken isimleri arasında sayılabilir. O ve Ben adlı eserinde sanatçı kendi bohem hayatı ve

sonrasını ayrıca kemiyyet itibariyle sanatına dair şu isabetli değerlendirmeleri yapar: "Otuz yaşına kadar tıknefes yaşayan ve bir iki şiir kitabından başka bir şey vererneyen ben, ondan sonra, piyes, fikir, tetkik, dava, tez; kırk elli ciltlik bir çapa doğru yükselecektim. Varsın benim 'lah ik şair' olduğumu görmeyenler bana 'sabık şair' desin, şiir ve san'ata sırtçevirdiği mi sansın

ve buna hayıjlansin. .. " (Kısakürek, 2009: 130) Kısakürek'in düşünce dünyasındaki değişimle

beraber kaleme ·aldığı eserleri şöyle sıralayabiliriz: Çoğunda eski ve yeni şiirleri iç içe bu- lunan 6 şiir ki.tabı, tamamı Abdilihakim Arvasl'yi tanımasından sonra kaleme alınmış 15 tiyatro eseri, 4 hikaye ve roman, 22 tane tarihi, edebi, kültürel ve siyasi inceleme kitabı, 12 tane dini-tasavvufi dairede kaleme alınmış eser.

Bu rakamlan göz önüne aldığımızda_1934 sonrasındaki hayatının ve düşünce dünyası­

nın Necip Fazıl'ın sanatına kemiyyet itibariyle katkı yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sanaonda Keyfiyet İtibarıyla Necip Fazıl

Keyfiyet açısından Necip Fazı!' ın sanatını daha sağlıklı ve geniş değerlendirebilmek için meseleyi şu alt başlıklar çerçevesinde ele almak yararlı olacakb.r:

Poetika ve Necip Faz1l

Edebiyat ve tenkit tarihimizde sanat ve şiir hakkında teorik ve felsefi çalışmaların pek de fazla olmadığı dikkat çeker. Şiireve estetik değerlere dair kaleme alınan po eti ka yazılarırun9

önemli kısmıysa, tepki ya da cevap mahiyetinde olup tutarlı ve sistemli bir fikir örgüsü n ün

parçası değildir. Bizce Mehmet Kaplan'ın "Bir Türk felsefesi yoktur fakat bir Türk edebiyatı vardır." sözü de edebiyatımızdaki felsefi eksikliği işaret eder gibidir.

Necip Fazıl'ın edebiyat ve şiir üzerine görüşlerini dile getirdiği poetikası, sözünü ettiği­

m!z eksikliği dolduran ender metinlerden biridir. Kaplan'ın işaret ettiği eksikliğin tersine Necip Faztl, 1934'ten sonra yürümeye başladığı istikamette sanatıyla illiili tefekkür içinde

olmuştur. O, değişen düşünce dünyasıyla beraber sadece gündelik tartışmalar çerçevesinde sanata ve şiire dair tespitlerini dile getirmerniştir. Nitekim poetikayı· meydana getiren ya- zılar, ilk kez 1946 yılında Büyük Doğu dergisinde "İdeolocya Örgüsü" başlığı altında kısım kısım yayımlanmıştır. Kısakürek, ideolaeya Örgüsü hakkında "Ben, annın peteğini hendese- ieştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek içinyaratıldım." (Karadeniz, 2005:

16) tespitinde bulunmaktadır. Onun kendi içinde tutarlı bir düşünce sistemi geliştirme ça- bası dikkat çekicidir. Orhan O kay da Necip Fazıl'a ait po etikanın "bir tepki karakteri taşıma­

yan, disiplinli ve programh tek poetika" (Okay. 1987: 57) olduğu fikrindedir.

Buradan hareketle şairin İslami bir hayatı benimsernesiyle beraber; sanatı üzerine dü-

şünmeyi de kendine bir görev addettiği sonucunu çıkarabiliriz. Bu açıdan denebilir ki sa-

Türk edebiyatında poetikanın serüveniyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz.: (Gür, Koçakoğlu; 2009)

OliSlHtsl

nıtiP lt lll UIS~ROfVR

SVIHOZVUII

(12)

ll t IHI t 1 Illi

5YIIIP051Uill

mıP ıoııı vısııuroı

natçı, düşünce dünyasındaki değişimle birlikte sadece hisse değil fikre de değer vermeye

başlamıştır. Çile'nin girişindeki "sanat ve hayat, sanat ve hakikat üzerinde fikri olmayan, fikir tasas1 çekmeyen şair; bence, kuyruğu k1stınlmca ağlayan bir hayvanciktan farksız'' dır (Kısa­

kürek, 1995: 10).ifadesi de sözünü ettiğimiz değişimi örneklemektedir. Vefa Taşdelen, Necip

Fazıl'ın poetik yönelişini yalnız şair kimliğiyle değil düşünür kimliğiyle de yaptığını ifade ederek bunun sadece şairlik değil aynı zamanda filozofluk olduğu görüşündedir. (Taşdelen,

2005: 217)

Özetle düşünce dünyasındaki değişimin ardından Necip Fazı!' ın sanatı ve edebiyatı üze- rine sistemli düşünmeye başlayan bir şahsiyet ol_duğunu ifade edebiliriz.

Cemiyete Yönelme ve Sanatta Tebliğ/Telkin Aynmı

Necip Fazı!, sanatının ikinci devresinde sosyal meselelere karşı derin bir alaka sahibidir.

Diyebiliriz ki 1934'ten sonra, adım adım 'dava'sı olan bir şair haline gelir. Onun 1934'ten önce yayımladığı şiirlerindeki veRim, korku ve ölüm gibi baslon unsurlar, şairin henüz ço-

cukluğundan itibaren hissettiği gerilim psikolojisinden besienirken Abdilihakim Arvasi'yi

tanıdıktan sonra dahil olduğu yeni ınanevi dünya ise ona farklı bir istikamet gösterir. Bu is- tikamet sonucunda ilidişi kulesinden inerek cemiyetin arasına katılır .. Şiirleriyle ifade eder- sek, o, "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında" (Kısakürek, 1928: S) diyen şairden "Durun

kalabalıklar; bu cadde ç1kmaz sokak!/Haykırsam, kollartml ma kas gibi açarak:" (~akürek,

1995: 406) dizeleriyle h ayioran bir şair haline gelmiştir.

Sosyal meseleler için kaygıianma ve içtimaileşme, N.Fazıl'ın sanatında birtalom deği­

şimleri de beraberinde getirir. Henüz Büyük Doğu, yayın hayatına başlamadan 1941 yılında

Yedigün dergisinde yayımlanan bir mülakatta fikir planındaki değişimin sanatına yansıma­

sından şöyle bahsetmektedir: "Daha evvel cemiyetçi değildim. Şiiri, en büyük zeka, akıl ve irade problemi olarak kabul etsem de, sanatkarm, doğrudan doğruya cemiyete müdalıalesini,

cemiyet şekilleri üzerinde, ideal dünya cenneti üzerinde rey sahibi olarak kabul etmiyordu m.

Bu tamamen bende değişti. (..) Zamanmda, hayatımı dahi bu uğurda vererek, davamı örgüt-

leştİnneye çalışacağım. Bunu bitirdikten sonra kendimi saf şii re vereceğim. Kendi ruhumun ve kafa m ın iklimini kurduktan sonra, yalnız onun duygularını ten:ısil eden şii re çalışmaktan başka gaye m yok!" (Kısakürek, 1941: 8-9) Buradan da anlaşılacağı üzere Necip Fazı!, artık tebliğ vazifesini bir yükümlülük olarak kabul eder. Fakat bu dönemde şairin ne manzum eserlerinde ne de poetikasmda şiirde tebliğin ve sosyal meselelerin ilk sırada yer aldığını

iddia etmek kolay değildir. O, edebiyatta tebliğ ve telkin noktasında bir ~engenin mevcut

olması gerektiğine inanmaktadır. Poetikasını düzenli olarak yayımlamasından önce henüz 1940'ta sanatta telkinin ve tebliğin dengesi üzerine _şu tespitlerde bulunur: "Yalnız derin bir telkin hünerinin kozasmda kapalı kalmış, ondan bir tebliğ örgüsü örememiş, böylece dünya-

sını inşa edemem bir sanatkar; hakiki sanatkdrlığma rağmen nas1l yan m bir varlık temsil ederse yalmz kuvvedi bir tebliğ planında gezinen bir id rak camba~ı da hazır/ap ve üstünkörü bir dünyanın basit faydalanndan ileriye geçerneyecek bir yanm/ık belirtir." (Kısakürek, 1940:

151) Benzer bir şekilde poetikasında da his ve fikir dengesine dikkat ettiği açıktır. Ona göre

"his, fikir olmaya, fikir de his olmaya doğru kıvnmlaşmaya başlaymca" (Kısakürek, 1995:

4 78) sanat ortaya çıkmaktadır. Sanatta tebliğ! e telkinin his ile fikri n imtizacının asıl mesel e

olduğunu belirten Kısakürek, nesrin tebliğe nazmm ise telkine daha uygun olduğunu ifade eder. Zihniyetindeki değişimle beraber nesre ayrıca önem vermesi bundandır.

Bu arada belirmek gerekir ki Necip Fazıl'a tebliğe yönelmesinden dolayı h ücum edenle-

ı:nERı:AlıO:ı~ Nt:CıP FAZrL KISAA0REI\ S'I'1.~POS:uı.!

MAV 20.22. 2-!)tl· KO:IVA/lURf(!Y

(13)

ri n, başta Nazım Hikmet olmak üzere Sosyalist şiirin diğer önemli isimlerinin eserlerindeki top! umcu gerçekçi yaklaşımı takdirle karşılamaları ciddi bir çelişkidir.

Meseleye şiir açısından yaklaştığımızdaysa, Necip Fazı! şiirinde telkinin, sanat ve söyle- yiş kaygısının her daim var olduğu görülmektedir. ifade etmeliyiz ki bu nokta:da farklı gö-

rüşler de mevcuttur. Mesela Hilmi Yavuz, sanatçının 1934 sonrası şiirini bu açıdan şöyle

yorumlar: "1934'e kadar Necip Fazı/, büyük ve sahih bir şairdir. 1934'ten sonra şiirini ağır

ve tumturaklı bir be/agate teslim etmiş olması, yazdıklarını düzyazısal kılmıştır. Söylediğim şudur: Üstad'ın şiirinin bir güzelliği varsa, bu 1934'ten sonra, bir 'düzyazısal güzellik'tir (beaute prosaique)." (Yavuz, 2005) Hilmi Yavuz, Necip Fazı! şiirinin histen, üsh1bajsöyleyişe yöneldiği tespitinde bulunurken bu yeni birleşimin yine de estetik ve güzel bir öz taşıdığı­

na işaret etmektedir. Orhan Okay ise Necip Fazı!' ın içtimal-islami temalı şiirlerinde zaman zaman didaktizme düşse bile şairin aslında lirik şiirin peşinde olduğunu düşünüı: (Okay, 1990: 14) Mehmet Can Doğan da Necip Fazı! şiirinde telkin edici bir yön bulunduğunu onu Sezai Karakoç'la karşılaştırarak ifade eder: "Sezai Karakoç günü, İslami birtakım düşünce­

ler/e yorumlarken burada çözüm üretmemiz gerektiğini hissettirmektedir. Necip Fazı/'ın ise olaya göre telkin edici bir üsluba sahip olduğunu belirtmek gerekir." (Doğan, 1994: 21) Meh- met Kaplan ise onun şiirlerinin düzyazıya yaklaştığı görüşünün tersine bir tespitte bulunur.

Kısakürek'in şairlik yönünün düzyazı eserlerine ve fikirlerine etki ettiğini, didaktik duruşu­

nun şiirinden nesrine geçtiğini başka b!r deyişle hissin fikre zaman zaman baskın geldiği­

ni belirtir: "Kıymetli şfıirin birçok yıllan nı hapiste geçirmesinin sebebi, şiir ilenesir arasında

bir farkgözetmemesi, soğukkanlı olarak ele alması gereken meseleleri sübjektifbir zaviyeden mütalaa etmesidir. Bu bakımdan onun durumu, şii re nesre has fikirleri sokan didaktik şair/ere

tam bir tezad teşkil eder." (Kaplan, 1990: 60) Necip Fazı!, sanatının ilk döneminde yalruıca

kendi'ben'ini şiirleştirirken 1934 sonrasındacemiyetiiçin haykıran bir şairdir. Fakat şair

ikinci devresinde dahi ideolojiden beslenen veya angaje bir şiire yönelmemiş ve sanatının değişmez ögeleri gibi duran psikolojik ve metafizik derinlikten vazgeçmemiştir. Bu bakım­

dan onun, düşünce dünyasındaki değişimle beraber Orhan O kay'ın tabiriyle cemiyet mistiği

haline geldiğini söylemek mümkündür. (O kay, 1990: 13) Nitekim aşağıda da görüleceği üze- re ferdi ve içtimal düşünce planlarında Necip Faz ıl şiirinin değişmeyen birtakım unsurları Okay'ın bu tespitini haklı çıkarmaktadır.

Değişen Fikir Dünyasmda Sabit Kalan Özler: Psikolojik ve Metafizik Derinlik ile Ruhçu Bir Dünya Görüşü

· Necip Fazıl'ın sanatı her ne kadar farklı dönemler altında ele alınsa da şiirinde 1922'den 1983'e kadar değişmeyen unsurların varlığı da dikkat çekicidir. Bu unsurlan genel hatlarıy­

la psikolojik. metafizik derinlik ve spiritüalist bir dünya görüşü olarak sıralayabiliriz. (O kay, 1990: 12)

Necip Faz ıl, şahsiyetini, benliği ni sorgulayan ve varoluşa dair meseleleri olan bir şairdir.

Bu özelliğini hemen ilk şiirlerinde dahi hissetmek mümkündür:

İçlensem iç/ensem bir hayal kursam Göklere yaslanıp çığlık savursa m içimde/d dağ I dağlara vursam

Bu vuruş gönlümü yıkar mı bilmem (Kısakürek, 1925: 30)

Daha ilk kitabı haklandaki bir tespit, şairin ileride Baudelaire tarzı bireyci ve bunalım

psikolojisinden beslenen bir şiir estetiğinin peşinden gideceğine işaret eder. (Aktay, 1983:

o

ı

u s

lH 1

uıoı rezK vımmı

StA,.IIIfll

(14)

illlflllltlll

SUIJISiBfll ftl[iPIU[JimBm

31-34) Şiirindeki psikolojik derinlik ve ruhçu yön de göstermektedir ki, Kısakürek kişiliği

ile sanatı iç içe girmiş bir şairdir. Kaldırım/ar, Çile, Bir Adam Yaratmak gibi eserlerin şairin

ruh hali ve şahsiyeti hakionda O ve Ben kadar malumat verebilmesi, bu durumu açık bir

şekilde özetler:

Sihirbaz, vücudumun görmeden ötesini, Bir macun gibi çekmiş beyni mi havanın dan.

Alnımı yapan dillger; almış kerestesini

Çok eski bir konağın oyma/ı tavanından. (Kısakürek, 1932: 11 7)

Onun isminde şiir ve hayat birbirine o kadar·kenetlenir ki edebi metinlerdeki anlatıcılar

ile insan arasındaki bütün perdeler kal verir. Sanki her eseri, ruhunu potasında erittiği bir kap tır. (Aslan, 2005: 37) Sanatının her döneminde, şiirini kendi varoluşuyl?, hayat gayesiyle ve vehimleriyle beraber örmüştür. Kısa kürek, sanatının ilk döneminde de sufi şairleri n çile- sini, şehirde, kaldırımlarda, otel oöalarında çe km ektedir. Gerek bo hem ve ferdiyetçi, gerekse İslami tefekkür ve aksiyon döneminde ruhun-ağırlığını kendi yalnızlığında hissettiğini inkar etmek mümkün değildir. Nitekim Necip Fazı! hakkında ciddi, ilmi ve objektif çalışmalarıyla tanınan Orhan Okay'ın da bu çerçevedeki görüşleri fikirlerimizi destekler niteliktedir: "Ne- cip Fazı/'ın tüm sanat devreleri 'Kaldırım/ar; 'Çile; 'Sakarya' şiiri grubuna giren şiirleri hepsi

şiir es tetiği bakımmda n çok başarılı şiirler. Ben bunları birbirinden ayıramıyorum. Ayıranlar olmuştur. Umumiyede eski Necip Fazı/'ı tanıyan ve yüceltenler 1940'/ardan sonraki tavrını beğenmezler. Artık onları ideolojik şiirler olarak, estetik değeri kaybolmuş şiirler olarak ni te- ler/er. Halbuki değil:' (Okay, 2013: 131)

Onun şiirdeki gücü birçok şairin görmezlikten gelerek, bastırdıkları ve tehlikelerinden

korundukları bir yalnızlıktan gelmektedir. (Umran, 2004: 103) Çok az sanatçı Tanpınar'ın

ifadesiyle hayatını, ruhunu ve aklını imkansızın sınırlarında gezdirecek cesarettedir. Büyük sanatkar ve sıradan sanatçı arasındaki fark da vehmin ve varlık ateşinin yakiCLlığında şekil­

lenebilmektir. Necip Fazı! kendi cehenneminde yanarken ölüme de bir ma na vermeye çalış­

maktadır. Aslına bakılırsa o, sanatının ilk devresindeki çırpınışlarında da Yaradan'a sığınır:

Bu kalbi mi üşüten acı bir titremeydi,

Karanlıklardan bir el çıkıp ainıma değdi;

Bu kimin eli Rabbim, bu kimin eli Rabbim,

Önümden geçip giden kimin eceli Rabbim? ... (Kısakürek, 1925: 60)

Benzer bir yaklaşımı mistik şairin şu dizelerinde görmek de mümkündür:

Böyle haykırmamı çokgörme bana, içime işleyen aşkındır Allah!

Çektiğim dertleri atmayabana

Derderim başımdan aşkındır Allah! (Kısakürek, 1925: 35)

Şathiyyat söyleyişine yaklaşmasıyla geleneğe yaslanan bu dizelerdeki sesleniş, aslında

Necip Fazıl'ın ruhçu görüşünde değişmeyen cevheri de ortaya koymaktadır. O, varlığın dar hendesesinden kurtulmak ve ruhuyla baş başa kalmak istemektedir:

Söndürün lambaları uzaklara gideyim,

Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim (Kısakürek, 1928: 17)

Peki bu yanış ve yok oluş nereye·kadar devam edecektir? Bu açıdan baloldığında 1934

I~ITERNi\ OOtlAL tliClP FAZiL KJSMÜREK SYJ."POSIU~.' MA'f2ıl--2Z.~13-KO:NA1i\JAK-CV

Referanslar

Benzer Belgeler

Objective: To determine whether the type of informed consent (verbal or written and verbal) influenced the awareness of patients about the risks of lumbar puncture (LP).. Materials

Konu böyle algılandığında nöroradyolojinin hem tanısal hem de girişimsel bölümleri ile nörolojik bilimler içerisinde dahili (nöroloji) ve cerrahi (nöroşirurji)

(B): Temporal BT’de sa¤ mastoid ka- vite ve sa¤ orta kulak bofllu¤unda mukozal hipertrofi ve efüzyon mevcut olup, orta kulak kemikçikleri do¤ald›r ve kemik destrüksiyon

Evlerini Millî Korunma Kanununa göre kiralayanlar, bunların arasında geçimlerini sadece bir iki parça gayrı menkulün gelirine bağlamış olan eski aileler, yetimler,

Son e¸ sitlikte her iki taraf¬n integrali al¬n¬rsa, k¬smi integrasyon formülü. olarak

derece

modem ve mistik temellerle oluşturan şair, insanın bireysel varoluşunu sorgulayarak iç benliğe yönelir. Dış dünyarun kabalaşan biçimi Necip FazıYı kendine ve

The prognosis for patients with localized osteosarcoma has improved considerably with the use of improved surgical techniques for the treatment of the primary site of