• Sonuç bulunamadı

Doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye'deki ticaret hadleri üzerine Singer-Prebisch hipotezi bağlamında etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye'deki ticaret hadleri üzerine Singer-Prebisch hipotezi bağlamında etkileri"

Copied!
91
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

NĠĞDE ÖMER HALĠSDEMĠR ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

ĠKTĠSAT ANABĠLĠM DALI

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELĠġMEKTE OLAN ÜLKELER VE TÜRKĠYE’DEKĠ TĠCARET HADLERĠ ÜZERĠNE

SINGER-PREBISCH HĠPOTEZĠ BAĞLAMINDA ETKĠLERĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Burcu ALTINÖZ

Niğde Mart, 2019

(2)
(3)

T.C.

NĠĞDE ÖMER HALĠSDEMĠR ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

ĠKTĠSAT ANABĠLĠM DALI

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELĠġMEKTE OLAN ÜLKELER VE TÜRKĠYE’DEKĠ TĠCARET HADLERĠ ÜZERĠNE

SINGER-PREBISCH HĠPOTEZĠ BAĞLAMINDA ETKĠLERĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Burcu ALTINÖZ

DanıĢman: Dr. Öğr. Üyesi Ayberk Nuri BERKMAN Üye : Dr. Öğr. Üyesi Kerem GÖKTEN

Üye : Dr. Öğr. Üyesi Orhan ġĠMġEK

Niğde Mart, 2019

(4)
(5)
(6)

iii ÖNSÖZ

Doğrudan yabancı yatırımlar özellikle sermaye yetersizliğiyle bilinen gelişmekte olan ülkelerin ekonomik gelişme ve kalkınma düzeyinin artmasında önemli rol üstlenmektedir. Bu noktada Türkiye ve gelişmekte olan her ülke dış piyasalardan kaynak tahsisine önem vermişlerdir. Ev sahibi ülkeye transfer olan bu dış kaynaklar ekonomi içerisinde pek çok alanda etkili olmaktadır. Bu kapsamda çalışmada dış ticaret içerisinde önemli bir yer tutan ticaret haddi üzerinde doğrudan yabancı yatırımların etkisi araştırılmıştır. Araştırmanın bulguları ise Singer-Prebisch hipotezi çerçevesinde yorumlanmıştır.

Yüksek lisans tez çalışmam boyunca bilgilerinden yararlandığım, çalışmanın her aşamasında emeğini ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen değerli hocam ve tez danışmanım Dr. Öğretim Üyesi Ayberk Nuri BERKMAN‟a, tez aşamasına gelmemde katkıları olan İktisat Bölümü hocalarıma ve tezimin analiz aşamasında büyük katkıları olan ve bu tezi hazırlamamda beni teşvik eden kardeşim Buket ALTINÖZ‟e teşekkür ederim.

Son olarak hayatımın her aşamasında maddi ve manevi destekleri ile yanımda olan aileme teşekkürü bir borç bilirim.

Burcu ALTINÖZ Mart 2019

(7)

iv ÖZET

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELĠġMEKTE OLAN ÜLKELER VE TÜRKĠYE’DEKĠ TĠCARET HADLERĠ ÜZERĠNE SINGER-PREBISCH

HĠPOTEZĠ BAĞLAMINDA ETKĠLERĠ ALTINÖZ, Burcu

Ġktisat Anabilim Dalı

Tez DanıĢmanı: Dr. Öğr. Üyesi Ayberk Nuri BERKMAN Mart 2019, 77 Sayfa

Bu tezin amacı doğrudan yabancı yatırımların ticaret hadleri üzerindeki etkisini hem Türkiye hem de gelişmekte olan ülkeler açısından incelemektir. Bu amaç doğrultusunda çalışmada iki ayrı analiz yapılmıştır. İlk analizde 1980-2017 yılları arasında Türkiye‟de doğrudan yabancı yatırım girişlerinin ticaret hadleri üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla ARDL sınır testi yaklaşımı ve Granger nedensellik analizleri uygulanmıştır. Yapılan analiz sonucunda seriler arasında eşbütünleşme ilişkisi olduğu ve doğrudan yabancı yatırımların uzun dönemde ticaret hadlerini artıcı etkisinin varlığı tespit edilmiştir. Granger nedensellik analizine göre ticaret hadlerinden doğrudan yabancı yatırımlara tek yönlü nedensellik ilişkisinin mevcut olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İkinci analizde ise 2000-2017 dönemi verileri kullanılarak 73 gelişmekte olan ülkeye ait panel veri setinden yararlanılarak, doğrudan yabancı yatırımların ticaret hadlerine etkisi panel eşbütünleşme testleri ve panel katsayı tahmin yöntemlerinden FMOLS ve DOLS metotları ile araştırılmıştır.

Elde edilen sonuçlar uzun dönemde değişkenler arasında eşbütünleşme ilişkisine işaret ederken, aynı zamanda Türkiye için ulaşılan sonuçla benzer doğrultuda doğrudan yabancı yatırımların ticaret haddi üzerinde pozitif yönlü etkisi kanıtlanmıştır. Her iki sonuç, doğrudan yabancı yatırımların bu ülkelerde katma değeri yüksek sanayi ürünleri ihracatına katkıda bulunarak, Singer-Prebisch tezinin dayandığı sanayi ürünleri ihracatçısı ülkelerde ticaret hadlerinin bu ülkeler lehine gelişeceği görüşünü desteklemektedir.

Anahtar Kelimeler: Ticaret Haddi, Doğrudan Yabancı Yatırımlar, Singer-Prebisch Tezi, ARDL, FMOLS, DOLS, nedensellik.

(8)

v ABSTRACT

POSTGRADUATE THESIS

THE IMPACTS OF FOREIGN DIRECT INVESTMENT ON TERMS OF TRADE IN DEVELOPING COUNTRIES AND TURKEY IN THE CONTEXT

FROM SINGER-PREBISH HYPOTHESIS ALTINÖZ, Burcu

Department of Economics

Supervisor: Ass. Prof. Ayberk Nuri BERKMAN March 2019, 77 pages

The aim of this thesis is to investigate the impact of foreign direct investment on terms of trade for both Turkey and developing countries. For this purpose, two different analyzes is performed. In the first analysis, it is applied the ARDL boundary testing approach and Granger causality analysis for investigate the effect of Turkey‟s foreign direct investment inflow on terms of trade in 1980-2017 data period. As a result of the analysis, it is determined that there is a cointegration relationship between the series, and the positive impact of foreign direct investment on terms of trade in the long run. According to Granger causality analysis, it is concluded that there is a unidirectional causality from terms of trade to foreign direct investment. In the second analysis, it is investigated the effect of foreign direct investment on terms of trade in 73 developing countries for the period from 2000 to 2017, by using panel cointegration tests and panel coefficient estimation methods FMOLS and DOLS. The obtained results while pointing to the relationship between the variables in the long run, but also foreign direct investment has a positive impact on terms of trade as seen in Turkey‟s results. Both results contribute to be exportation of high value added industrial products in these countries, thus supporting the view that the terms of trade in the countries of industrial products with which Singer-Prebisch thesis is based will be developed in favor of these countries.

Keywords: Terms of Trade, Foreign Direct Investment, Singer-Prebisch Thesis, ARDL, FMOLS, DOLS, Causality.

(9)

vi

ĠÇĠNDEKĠLER

YEMĠN METNĠ………... .. i

ONAY SAYFASI………... ii

ÖNSÖZ……….. iii

ÖZET……….. .. iv

ABSTRACT……… .. v

ĠÇĠNDEKĠLER……….. .. vi

TABLOLAR LĠSTESĠ………. ... ix

ġEKĠLLER LĠSTESĠ………. .. x

GĠRĠġ………. 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM TĠCARET HADDĠ KAVRAMI, ÖNEMĠ, HESAPLANMA YÖNTEMLERĠ VE TĠCARET HADLERĠNE YÖNELĠK FARKLI YAKLAġIMLAR 1.1. Ticaret Haddi Tanımı………... 3

1.2. Ticaret Hadlerinin Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Önemi……… 5

1.3. Ticaret Hadlerinin Hesaplanma Yöntemleri……… 7

1.3.1. Laspeyres Yöntemi………... 7

1.3.2. Paasche Yöntemi……….. 8

1.3.3. Fisher Yöntemi………. 9

1.3.4.Zincirli Endeks Yöntemi………. 10

1.4. Dış Ticaret Hadlerine Yönelik Literatürde Yer Alan Farklı Yaklaşımlar………. 11

1.4.1. Klasik Yaklaşım………. 11

1.4.1.1. Adam Smith……… . 12

1.4.1.2. David Ricardo……….. 13

1.4.1.3. John Stuart Mill………... 15

1.4.2. Neo-Klasik Yaklaşım………. 17

1.4.2.1. Eli Heckscher ve Bertil Ohlin………. 17

1.4.2.2. Alfred Marshall ve Francis Ysidro Edgeworth……… 19

(10)

vii

1.4.2.3. Wolfgang Stolper ve Paul Samuelson………. 20

1.4.3. Yapısalcı Görüş……….. 21

1.4.3.1. Gunnar Myrdal……… 21

1.4.3.2. Hans Singer ve Raul Prebisch………..22

1.4.3.2.1. Hans W. Singer Görüşü………..22

1.4.3.2.2. Raul Prebisch Görüşü……….24

1.4.3.2.3. Singer-Prebisch Tezi……….……..26

1.4.3.2.4. Singer-Prebisch Tezine Yönelik Eleştiriler………28

ĠKĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL VE TEORĠK ÇERÇEVEDE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR 2.1. Doğrudan Yabancı Yatırımların Tanımı……… 31

2.2. Doğrudan Yabancı Yatırım Türleri………32

2.2.1. Sermaye Hareketlerine Göre Doğrudan Yabancı Yarımlar……… 33

2.2.2. Kaynak Ülke Açısından Doğrudan Yabancı Yatırımlar……… 33

2.2.3. Ev Sahibi Ülke Açısından Doğrudan Yabancı Yatırımlar………. 35

2.2.4. Kuruluş Amaçlarına Göre Doğrudan Yabancı Yatırımlar………. 35

2.3. Doğrudan Yabancı Yatırımlara Yönelik Teorik Yaklaşımlar………36

2.3.1. Ürün Dönemleri Teorisi……….. 37

2.3.2. Endüstriyel Organizasyon Yaklaşımı (Tekelci Rekabet Kuramı)………. . 38

2.3.3. İçselleştirme Teorisi………...38

2.3.4. Eklektik Paradigma (OLI Paradigması)………. 40

2.3.5. Oligopolistik Tepki Yaklaşımı………41

2.3.6. Hirsch Modeli………. 42

2.3.7. Döviz Kuruna Dayalı Teori……… 43

2.4. Doğrudan Yabancı Yatırımların Ekonomik Etkileri………. 44

2.4.1. Genel Ekonomik Etkiler………. 44

2.4.2. Ticaret Hadlerine Etkisi……….. 47

(11)

viii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN GELĠġMEKTE OLAN ÜLKELERDE TĠCARET HADLERĠNE ETKĠSĠ

3.1. Türkiye‟de ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Doğrudan Yabancı Yatırımların ve Ticaret

Hadlerinin Gelişim Süreci……… ... 49

3.2. Literatür İncelemesi………... 52

3.3. Doğrudan Yabancı Yatırımların Ticaret Haddi Üzerindeki Etkisinin Singer-Prebisch Hipotezi Bağlamında İncelenmesi……… 54

3.3.1. Doğrudan Yabancı Yatırımların Türkiye‟de Ticaret Hadlerine Etkisi: ARDL Yaklaşımı………. 55

3.3.1.1. Model ve Veri Seti……….. 55

3.3.1.2. Metodoloji……… 56

3.3.1.3. Bulgular………... 57

3.3.2. Doğrudan Yabancı Yatırımların Gelişmekte Olan Ülkelerde Ticaret Hadleri Üzerine Etkileri: FMOLS, DOLS Yöntemleri……….. . 62

3.3.2.1. Model ve Veri Seti……….. 62

3.3.2.2. Metodoloji……… 63

3.3.2.3. Bulgular………... 63

SONUÇ……… 66

KAYNAKÇA……… .. 69

ÖZGEÇMĠġ………. ... 77

(12)

ix

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1. Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ticaret Hadleri ve DYY Girişleri

(2000-2016)... 50

Tablo 2. Uygulamalı Literatür Araştırması ... 53

Tablo 3. Çalışmada Kullanılan Değişkenler ... 55

Tablo 4. ADF Birim Kök Testi Sonuçları ... 57

Tablo 5. ARDL (4,4,4,4,0) Tahmin Sonuçları ... 59

Tablo 6. VEC Granger Causality/Bloc Exogeneity Wald Test Sonuçları ... 61

Tablo 7. Çalışmada Kullanılan Değişkenler (2000-2017) ... 62

Tablo 8. LLC Birim Kök Testi Sonuçları ... 64

Tablo 9. Eşbütünleşme Testi Sonuçları, Bağımlı Değişken: log_nbtt ... 64

Tablo 10. FMOLS ve DOLS Katsayı Tahmin Sonuçları (Bağımlı Değişken: log_nbtt) ... 65

(13)

x

ġEKĠLLER LĠSTESĠ

Şekil 1. Türkiye'de Doğrudan Yabancı Yatırımlar ile Ticaret Haddinin Seyri ... 51 Şekil 2. Gelişmekte Olan Ülkelerde Doğrudan Yabancı Yatırımlar ile Ticaret

Haddinin Seyri ... 52 Şekil 3. Uygun Model Seçimi ... 58 Şekil 4. CUSUM ve CUSUMQ Test Sonuçları ... 60

(14)

1 GĠRĠġ

Çokuluslu şirketler tarafından gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımlar, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özelliklerine en uygun sermaye akış biçimidir.

Aynı zamanda sermaye girişlerinin en etkin şekli olarak görülmektedir ve büyümenin destekleyicisi olduğuna inanılmaktadır. Bununla birlikte, doğrudan yabancı yatırımların yapıldığı ülke ekonomisinde üretim miktarında meydana gelen artışla beraber milli gelirin artmasına katkı sağladığı söylenebilir. Üretimde meydana gelen artış ihracat miktarının artmasına zemin hazırlayarak, ev sahibi ülkede üretilen hammadde ve ürünlerin dış pazara açılmasına ve dış pazarda yer edinmesine olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte milli gelirdeki artışa paralel olarak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ödemeler dengesi üzerinde olumlu etkileri görülmektedir.

Doğrudan yabancı sermaye girişleri ile ev sahibi ülkelerde sermayenin yanı sıra özellikle yeni teknoloji, yeni üretim teknikleri ve istihdam olanaklarının geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu nedenle ev sahibi ülkenin mevcut kaynaklarıyla gerçekleştiremediği birçok yeniliği doğrudan yabancı yatırımlarla geliştirmesi bu durumun en önemli nedenini oluştururken ülkeler dış piyasalardan kaynak sağlamak amacıyla çeşitli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Çokuluslu şirketlerin yanı sıra hükümetler de doğrudan yabancı yatırımları teşvik edici politikalar izleyerek bu durumu destekleyici tutum sergilemektedirler.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde kalkınma ekonomistleri gelişmekte olan ülkelerin ticaret hadleri konusunda endişe duyuyorlardı. Bu ekonomistler içerisinde Prebisch (1950) ve Singer (1950) eş zamanlı olarak yayınladıkları çalışmalarda, ticaret hadlerinde meydana gelecek bozulmanın gelişmekte olan ülkelerin ticaretten elde edilecek kazancı ortadan kaldıracağını ve böylelikle ihracatın alım gücünü azaltacağı görüşünü savunmuşlardır. Ayrıca ticaret hadlerinin bozulması bir ekonominin reel gelirinin düşmesine neden olacak ve gerekli yatırım mallarının ithal fiyatını artıracaktır. Bu nedenle uzun vadede ekonomik büyümenin gerilemesi durumu kaçınılmaz olacaktır (Wacker, 2016: 1974). Dış ticaret hadlerinde meydana gelecek bir bozulma ithalata konu olan malların fiyatlarının artmasına, ihracata konu olan malların fiyatlarının azalmasına neden olacaktır. Böylece ticaret hadlerinde ortaya çıkan bir artış ev sahibi ülkenin refah düzeyinde azalışa sebep olurken ticaret

(15)

2

hadlerinde ortaya çıkan olumlu bir gelişme ev sahibi ülkenin refah düzeyinin artması sağlamaktadır.

Bu çalışmada hem Türkiye hem de gelişmekte olan ülkeler için doğrudan yabancı yatırımların ticaret hadlerine etkisi araştırılmış olup değişkenler arasında etki incelenirken enflasyon oranı, toplam ticaret ve dolar kuru kontrol değişkeni olarak analizde yer almıştır. Çalışmanın sınırları Türkiye için yapılan zaman serisi analizinde 1980-2017 dönemi olarak belirlenirken; 73 gelişmekte olan ülkenin yer aldığı model için yapılan panel veri analizi 2000-2017 dönemini kapsamaktadır. Bu kapsamda çalışma iki teorik ve bir uygulama olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde, ticaret haddi kavramı tanımlanmış, gelişmekte olan ülkeler için ticaret haddinin önemi açıklanmış, ticaret hadlerini hesaplamaya yönelik literatürde yer alan birtakım yöntemlerden bahsedilmiştir. Son olarak, farklı iktisadi yaklaşımlar göz önüne alınarak ticaret hadlerinin bu yaklaşımlar içerisindeki yeri ifade edilmiştir.

İkinci bölümünde, doğrudan yabancı yatırımların tanımı yapılarak türleri incelenmiş; ardından mikro ve makro çerçevede doğrudan yabancı yatırım teorilerinden bahsedilmiştir. Ayrıca doğrudan yabancı yatımların genel ekonomik etkileri ve ticaret haddi üzerindeki etkileri açıklanmıştır.

Üçüncü bölümde ise Türkiye‟de ve gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatırımların ve ticaret hadlerinin gelişim süreci açıklanmış, Türkiye için doğrudan yabancı yatırımların ticaret haddine etkisi ARDL sınır testi yaklaşımı ve Granger nedensellik yöntemi ile incelenmiş ve gelişmekte olan ülkeler için doğrudan yabancı yatırımların ticaret hadlerine etkisini araştırmak için Pedroni, Kao ve Fisher eşbütünleşme testleri ile FMOLS ve DOLS panel katsayı tahmin yöntemlerinden faydalanılmıştır.

(16)

3

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

TĠCARET HADDĠ KAVRAMI, ÖNEMĠ, HESAPLANMA YÖNTEMLERĠ VE TĠCARET HADLERĠNE YÖNELĠK FARKLI YAKLAġIMLAR

1.1. Ticaret Haddi Tanımı

Tarihsel süreç içerisinde dış ticaret kavramının temelleri ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra atılmıştır. Bu dönemde dış ticaret kavramı klasik iktisatçılar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Klasik iktisatçılara göre serbest dış ticaret varsayımının gerçekleştiği durumda dış ticaret söz konusu ülkelere kazanç sağlayacaktır. Klasik iktisatçılar içerisinde Adam Smith ve David Ricardo dış ticaret haddi kavramına değinmişlerdir. A. Smith dış ticaret kavramını mutlak üstünlükler teorisi ile açıklarken, D. Ricardo karşılaştırmalı üstünlükler teorisi ile açıklamıştır.

Neo-klasik iktisatçılar içerisinde ise Alfred Marshall dış ticaret haddi kavramını bugünkü anlamıyla ifade etmiştir. A. Marshall‟a göre dış ticaret haddi kavramı mübadele oranı şeklinde tanımlanmaktadır.

Bir ülkenin ticaret haddi, ortalama ihracat fiyat endeksinin ortalama ithalat fiyat endeksine oranı şeklinde tanımlanmaktadır. Ticaret haddi hesaplamaları yapılırken belirli bir ülkenin ihracat ve ithalatında önemli yere sahip ürün sepeti kullanılır. Ticaret haddinin belirli bir seviyedeki ithalat miktarını karşılamak için gerekli olan ihracat miktarını ifade etmesi nedeniyle genellikle ülkeler ticaret hadlerini iyileştirmek istemektedir (Witkowska, 2016: 95). Zira bunun anlamı ülkenin ihracata ağırlık vererek dış piyasalarda önemli rekabet gücü elde edebilmesidir.

Dolayısıyla ticaret haddi kavramının dış ticaretin ortaya çıkması ile eş zamanlı olarak geliştiği söylenebilir.

(17)

4

Ticaret haddi yüzyılı aşkın süredir ekonomistler tarafından kullanılan bir terimdir ve temel olarak ülkelerin uluslararası ticarete konu olan mallarının değişim fiyatını ifade etmektedir. Erken dönem tartışmalarda ticaret haddi kavramına farklı açılardan yaklaşılmış ve bu kavrama ilişkin literatürde farklı gruplandırmalar yapılmıştır (Deardorff, 2016: 1). Bu gruplandırmalar ise, mal, faktör ve fayda konuları çerçevesinde oluşturulmuştur. Mal değişimi dikkate alınarak yapılan gruplandırma kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır ve bunlar, net değişim ticaret hadleri, gayrisafi değişim ticaret hadleri ve gelir ticaret hadleridir. Değişim ticaret hadleri dikkate alınarak net değişim ticaret hadleri ve gayrisafi değişim ticaret hadleri ayrımı ilk olarak Taussing tarafından yapılmıştır. Net değişim ticaret hadleri, ihracat fiyatının ithalat fiyatına oranı (Px/Pm) şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre, ihracat fiyatları sabitken ithalat fiyatının düşmesi, ithalat fiyatları sabitken ihracat fiyatlarının artması durumunda her iki fiyat endeksinde artış söz konusu olsa bile ihracat fiyatındaki artışın ithalat fiyatındaki artıştan büyük olması net değişim ticaret hadlerinin ülkenin lehine bir sonuç doğuracağını göstermektedir. Öte yandan, net değişim ticaret hadlerinin ülkenin aleyhine dönmesi durumunda söz konusu ülke dış ticaretten kazanç kaybına uğrayacaktır ve bu ülke belirli bir başlangıç yılına göre bir birim ithal malı elde edebilmek için daha fazla miktarda ihraç malı vermek zorunda kalacaktır. Diğer bir tanım olan gayrisafi değişim ticaret hadleri ise ithalat hacim endeksinin ihracat hacim endeksine oranı (Qm/Qx) şeklinde ifade edilmektedir. Bu oranda ortaya çıkacak bir artış, ülkenin belirli bir hacimdeki ihracatı karşılığında daha fazla ithalat yapabileceğini göstermektedir. Eğer iki ülkeli teklif eğrileri analizinde belirtildiği gibi, ülkeler arasında yalnızca mal hareketlerini içeren bir dış ticaret gerçekleştiriliyorsa ve bu durumun sonucu olarak ihracat ve ithalat arasında eşitlik söz konusu oluyorsa net değişim ticaret hadleri ile gayrisafi değişim ticaret hadlerinin birbirlerine eşit olduğu söylenebilir. Ancak dış ticaret içerisinde mal ve hizmet hareketlerinin yanında uluslararası sermaye hareketlerinin de mevcut olması bu eşitliğin ortadan kalkmasının bir nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelir ticaret hadleri net değişim ticaret hadleri ile ihracat hacim endeksinin çarpımı [(Px/Pm).Qx]

ve ihracat değer endeksinin ithalat değer endeksine oranı (Dx/Dm) şeklinde ifade edilebilir. Gelir ticaret hadleri, ülkenin ithalat kapasitesini ihracat yoluyla açıkladığından dolayı ihracatın satın alam gününü göstermektedir. Mal değişimlerine dayalı ticaret hadleri tanımları verimlilik değişimlerini dikkate almamaktadır (Aslan ve Yörük, 2008: 36-37).

(18)

5

Bir diğer gruplandırma olan faktör değişimini dikkate alan ticaret hadleri ise, tek faktörlü ticaret hadleri ve çift faktörlü ticaret hadleridir. Tek faktörlü ticaret hadleri, net değişim hadlerinin ihracat kesimindeki verimlilik endeksi ile çarpımı [(Px/Pm)*Vx] ile elde edilir. Tek faktörlü ticaret hadlerinde meydana gelen bir artış, ihracat sektöründe kullanılan bir birim girdi karşılığında daha fazla ithalat yapılabileceğini gösterir. Çift yönlü ticaret hadleri ise, net değişim ticaret hadlerinin ihracat kesimindeki verimlilik endeksinin ihracat kesimindeki verimlilik endeksine oranı [(Px/Pm)*(Vm/Vx)] ile çarpılması şeklinde ifade edilebilir. Çift yönlü ticaret hadlerindeki bir artış ihracat kesiminde kullanılan bir birim girdinin daha fazla yabancı girdiyle ikame edilebileceğini göstermektedir (Aslan ve Yörük, 2008: 38-39).

Faktör ticaret hadlerine göre ihracat kesimindeki verim arttıkça dış ticaret hadlerinde iyileşme gerçekleşecektir. Bu iyileşmenin sonucunda ise ülkelerin dış ticaret kazançlarında bir artış gerçekleşecektir (Oktar ve Dalyancı, 2012: 2-3). Ancak uygulamada verimlilik endeksinin hesaplanmasında karşılaşılan güçlükler tek ve çift yönlü ticaret hadleri hesaplamasını imkansız kılmaktadır.

Ticaret hadleri tanımının üçüncü grubu ise fayda analizi dikkate alınarak oluşturulan, reel maliyet ticaret hadleri ve fayda ticaret hadleri kavramlarıdır. Reel maliyet ticaret hadleri, tek faktörlü ticaret hadleri endeksi ile ihracat katsayılarının faydasızlık katsayıları endeksi ile çarpımı sonucunda elde edilirken fayda ticaret hadleri ise reel maliyet ticaret hadleri endeksinin ithal edilebilir mallar ve vazgeçilen yurtiçi malların nispi faydalılık endeksi ile çarpılmasıyla hesaplanır (Aslan ve Yörük, 2008: 39-40). Ancak uygulamada ithalat ve ihracat teknik katsayılarını ölçmek mümkün olmadığından bu hesaplamalar tercih edilmemektedir.

1.2. Ticaret Hadlerinin GeliĢmekte Olan Ülkeler Ġçin Önemi

Ekonomik büyüme ve kalkınmanın temel öncelik olarak kabul edildiği gelişmekte olan ülkeler, sürekli ve kalıcı bir büyüme sağlamak için özellikle sanayi üretimini artırma çabası içindedir. Bu çaba söz konusu ülkeleri başta ara mal ithal edilmesi dolayısı ile dışa bağımlı bir hale getirirken, ithalatın karşılanmasında en güvenilir finansman kaynağı olan ihracat gelirlerinin ve böylece ticaret hadlerinin önemini gündeme getirmektedir.

(19)

6

Genel olarak ticaret hadlerinin gelişmekte olan ülkeler aleyhine oluştuğu görülmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri gelişmekte olan ülkelerin yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu ülkelerin yapısal özellikleri incelendiğinde üretim yapılarının yoğunlukla birincil mal üretimine dayandığı görülmektedir. Katma değeri düşük mal üreten söz konusu ülkelerin serbest ticaret yapması durumunda karşılaştırmalı üstünlükleri birincil mallara dayandığından yapılan dış ticaret sanayi gelişimini olumsuz etkileyecektir. Aynı zamanda birincil mal talebinin fiyat ve gelir esnekliği düşüktür. Bu durum ise gelişmekte olan ülkelerin ihracat gelirlerinde de bir azalmaya yol açacaktır (Uzay, 2000: 38). Sonuçta söz konusu nedenlerden dolayı ihracat gelirlerindeki bu azalış gelişmekte olan ülkelerde ticaret hadlerinin kötü gidişatını açıklar niteliktedir.

Ticaret haddi oranı ihracat fiyatları endeksinin ithalat fiyatları endeksine oranı şeklindedir. Bu orana göre gelişmekte olan ülkelerde ihracat kalemleri endeksinin büyüklüğü, ödemeler dengesi bilançosunun lehine; tersi bir durumda ise aleyhine sonuç meydana getirmektedir. Eğer gerçekleşen durumda ödemeler dengesi bilançosu açık veriyorsa, böyle bir durumda ülkenin dış ticaret hadlerinin olumsuzluğuna ilişkin döviz ihtiyacının artması ve ithalatı azaltması gibi çözümler aranacaktır ve ithalatın hızla düşmesi sağlanmış olacaktır. Buna bağlı olarak esnek kur ve serbest döviz rejimi uygulaması çerçevesinde döviz stoklarında da hızlı bir şekilde azalma yaşanacaktır.

Böyle bir durumda hem döviz stoklarında hem de ithalat miktarlarında azalış gerçekleşecektir (Özker, 2000: 73-74).

Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapılarının kırılgan olması nedeniyle küresel krizlerin de dış ticaret hadlerine dolaylı bir etkisinden bahsedilebilir. Dünya genelinde 1970‟li yıllarda yaşanan petrol krizlerine bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret hadlerinde düşüş gözlenmiştir. Uluslararası dışsallıklardan etkilenen gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret hadlerinde meydana gelen bu olumsuz durum yine ödemeler dengesi bilançosu açığına yol açmaktadır (Özker, 2000: 74).

Gelişmekte olan ülkelerde ticaretin dış ticaret hadleri üzerindeki olumsuz etkisinin yanı sıra bu ülkelere sağladığı bir takım avantajlar da mevcuttur.

Karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ülkeler kaynak dağılımı yoluyla dış ticaret sonucunda kazanımlar elde ederler. Elde edilen kazanımlar ise ölçek ekonomilerinin kullanılması ve kapasite kullanımının artması, teknolojik gelişmeler, yurtiçi tasarruflardaki artış ve buna bağlı olarak doğrudan yabancı yatırımların artması ve istihdam artışı şeklinde

(20)

7

karşımıza çıkmaktadır (Balassa, 1987: 1). Dış ticaretin gelişmekte olan ülkelere sağladığı bu avantajların söz konusu ülkelerin ticaret hadlerinde iyileşme sağlaması beklenir.

Uluslararası ticaret içerisinde bulunmak gelişmekte olan ülkelere hem ekonomik gelişme düzeyi sağlarken hem de yabancı teknolojilerin ülke içerisine gelmesine olanak sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkenin sağladığı bu avantajı yurtiçi üretim artışı ve rekabet ortamı oluşturarak en azından tüketim malları ithalatında bir azalışa gitmesi arzu edilen bir durumdur.

1.3. Ticaret Hadlerinin Hesaplanma Yöntemleri

Bu başlık altında ticaret hadleri hesaplama yöntemlerinden Laspeyres yöntemi, Paasche yöntemi, Fisher yöntemi ve zincirli endeks yöntemi açıklanmıştır.

1.3.1. Laspeyres Yöntemi

Laspeyres endeksi ticaret fiyat endeksleri literatürde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Laspeyres endeksi her malın referans yılın işlem gören değerindeki payı ile ağırlıklandırılan (wk,0) birim değer oranlarının aritmetik bir ortalaması (pk,t/pk,0) olarak oluşturulur ve şu şekilde formüle edilir (Gaulier vd., 2008: 11):

(1) Formülde

olarak ifade edilebilir. Ayrıca k herhangi bir malı, bu malın t dönemindeki fiyatını, malın işlem göre miktarını ve mal akışının değerini ifade eder. Sonuçta fiyat oranı 0 ile t dönemi arasında k malının fiyat değişimlerini ölçer.

Laspeyres endeksi istatistik kurumları tarafından göreli fiyat (baz yıla göre fiyat değişimi) ve ticaret değer payı (baz yıl) formatında uygulanmaktadır. Bu şekilde Laspeyres endeksi, endekste yer alan kalemlerin baz yıl ticaret değerindeki paylarının malın göreli fiyatının çarpımı olarak ifade edilebilir. Ancak ne yazık ki, uygulama

(21)

8

endeksin hesaplanması göründüğü gibi basit olmamakla birlikte uygulamada bir takım problemlerle karşılaşılabilir. Problemlere çözüm olarak bir takım teorik yaklaşımlar getirilmiştir. Bunlar; i. Mal toplamının en uygun seviyeye geldiği baz yıl için doğru bir ticaret değer payı her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle kurumlar baz yıl ticaret değer ağırlıklarını arzu edilen toplam düzeyinden daha yüksek bir seviyeye çıkarma konusunda bir karar vermeleri için zorlanmaktadır. ii. Seçilen mal kategorisi toplamlarının her biri için kurumlar her olası işlemi saymak yerine spesifik işlemler için bir temsilci fiyat örneklemi toplarlar. Bunun için de eşit ağırlıklı endeks formülleri veya birim değer endeksleri kullanırlar (IMF, 2009: xvii).

1.3.2. Paasche Yöntemi

Laspeyres endeksi ile karşılaştırıldığında Paasche endeksi, fiyat değişimlerini cari yıl ağırlıklarını kullanarak toplar. Böylece ticaret yapısındaki değişimler daha iyi anlaşılır. Bu endeks her bir ürünün cari yıldaki işlem gören değerindeki payıyla ağırlıklandırılan temel endekslerin harmonik ortalamasıdır ve şu şekilde hesaplanır (Gaulier vd., 2008: 12):

∑⁄

(2)

Denklemde yer alan

t zamandaki k malının ağırlığıdır.

Hem Laspeyres hem de Paasche endeksleri, etkin fiyat gelişmelerini iki temel nedenden ötürü sistematik bir hata ile ölçmektedir. İlk neden bu endekslerin ikame etkisini hesaba katmadan tek bir yılda ticaretin yapısına dayanan bir ağırlıklandırma şeması kullanarak iki yıllık fiyat gelişmelerini ölçmesi ile bağlantılıdır. Laspeyres endeksi, referans yıldaki ağırlık matrisini kullandığından gerçek fiyat değişmelerini olduğundan fazla gösterme eğilimi sergiler: Fiyatlar yükseldiğinde, tüketiciler tüketimlerini nispeten daha ucuz mallara yöneltirler ve dolayısıyla dönemin sonunda tüketilen miktarları azaltırlar. Laspeyres endeksi ise ikame etkileri olmayan bir dünyayı yansıtır ve böylece gerçek fiyat artışının ötesindedir. Aksine Paasche endeksi, göreli fiyatlardaki bir düşüş ile tüketimi artan ürünlere daha fazla ağırlık vererek fiyat gelişimlerini hafife alma eğilimindedir. Böylece Laspeyres endeksinin Paasche endeksinden yüksek çıkması beklenen bir durumdur (Gaulier vd., 2008: 12).

(22)

9 1.3.3. Fisher Yöntemi

Dış ticarette ülkelerin ihraç ettikleri malların fiyatlarında meydana gelen bir artışa karşılık ithal ettiği malların fiyatlarının sabit kalması, çok düşük oranda artması ya da azalması durumunda ülkelerin ticaret hadlerinin olumsuz gelişmesi anlaşılmaktadır. Bu durumda ülkeler ithal mallar için daha az ihraç malı ödeyecek duruma gelmektedir. Laspeyres endeksi, fiyat artışlarını olduğundan fazla göstermesine karşılık, Paasche endeksi, fiyat artışlarını olduğundan az gösterdiği için sistematik hataya yol açmaktadır. Genel olarak, temel yıla göre fiyatı yükselen malların talebi azalırken fiyatı düşen malların talebi artmaktadır. Laspeyres yöntemi hesabında temel yıl miktarı baz alındığından temel yıla göre fiyatları yükselen mallara olduğundan fazla fiyatları düşen mallara olduğundan az ağırlık verilmiş olur. Buna göre Laspeyres endeksi, fiyat yükselmesine bağlı olarak artan bir sistematik hata içermektedir. Paasche endeksi hesabında ise temel yıla göre fiyatı yükselen mallar olduğundan az, fiyatı yükselen mallar olduğundan fazla ağırlıklandırılmış olur ve Paasche endeksinin aşağıya doğru sistematik hata göstermesine yol açar (Hepaktan ve Karakayalı, 2009: 192-193).

Laspeyres ve Paasche endekslerinin içerdiği bu sistematik hataları bertaraf etme nedeniyle Irwing Fischer tarafından yeni bir endeks geliştirilmiştir. Geliştirilen Fischer endeksinin gerçeği daha iyi temsil etmesi beklenmektedir.

İkame etkilerini tespit etmenin en etkin yollarından biri toplam fiyatların bir aritmetik ortalaması yerine geometrik ortalamasının kullanılmasıdır. Geometrik ortalama, ürünler arasındaki üniter bir ikame elastikiyetini ifade eder. Çoğu ürün için, basit Laspeyres ve Paasche endekslerinde örtük olarak kabul edilen ikame etkisinin olamamasından dolayı Fisher endeksi daha kullanışlı bir hipotezdir. Geometrik Laspeyres (3) ve Paasche (4) endeksleri için denklemler şu şekildedir (Gaulier vd., 2008: 12):

∏ (

)

(3) ∏ (

)

(4)

(23)

10

Denklemlerde ortalamaların istatistiksel özellikleri incelendiğinde Laspeyres endeksinin, geometrik Laspeyres endeksinden her zaman daha yüksek gerçekleşmesine karşın geometrik Paasche endeksinin daima basit Paasche endeksinden daha yüksek gerçekleştiği görülür.

Laspeyres ve Paasche endekslerinin geometrik ortalamasından yola çıkarak oluşturulan Fisher denklemi aşağıdaki gibidir:

( ) (5)

: Paasche endeksi

: Laspeyres endeksi

1.3.4.Zincirli Endeks Yöntemi

Zincir endeksinde referans yılın zaman içinde değiştiği görülmektedir. Bu endeks tüketim sepetine giren her bir ürünün ağırlığındaki değişimleri yansıttığından dolayı ticareti yapılan mal sepetlerinin bileşimindeki değişikliklerin açıklanmasını sağlar. Zincirli endeksler gecikmeli olmasına rağmen işlem gören mal dizilimindeki değişiklikleri de kapsamaktadır. Bu yöntemde t döneminde görünen bir ürün, t+1 dönemindeki endekse entegre edilmektedir ki bu husus sabit baz yıl endeksi tarafından ihmal edilmektedir. Nihai olarak zincirli Laspeyres ve Paasche endeksleri aşağıdaki şekilde oluşturulacaktır (Gaulier vd., 2008: 13):

(6) ∏ (7)

Burada ( ) , i-1‟deki bir baz yılı için Laspeyres (Paasche) endeksidir. Zincirli ve sabit bazlı endeksler arasındaki seçim pratikte önemli bir sorundur. Her iki endeks karşılaştırıldığında zincir endeksin daha hassastır. Ancak eğer seriler yüksek volatiliteye sahipse, ölçülen fiyat serilerinde kayma yaratacağından bu yöntemden kaçınılmalıdır ve bunun yerine geometrik zincir endeksi kullanılması önerilmektedir. Geometrik zincir yöntemi aşağıda formülleştirilmiştir:

(8)

(24)

11

(9)

Denklemde yer alan ( ) i-1‟deki bir baz yıl için Laspeyres (Paasche) endeksidir.

Yüksek volatiliteye sahip olmayan serilerde ise zincir endeksi şu şekilde hesaplanmaktadır:

( ) (10)

1.4. DıĢ Ticaret Hadlerine Yönelik Literatürde Yer Alan Farklı YaklaĢımlar

1.4.1. Klasik YaklaĢım

Klasik iktisatçılar, dış ticaret teorisinin temellerini bir takım sorulara cevap vererek oluşturmuşlardır. Bu sorular „uluslararası ticaretin yönü ne şekilde oluşur?‟,

„dış ticaretten sağlanan kar ne kadardır?‟ ve „dış ticaret haddi nasıl belirlenir?‟

şeklinde ifade edilmiştir. Bu üç soru ayrı ayrı belirtilmiş olsa da aslında birbirini tamamlar nitelikte olup, ithal ve ihraç edilen malların ticaret haddi oranına bağlıdır.

Klasik teoride ilk iki soru cevaplanırken, her ülkenin diğer ülkeler karşısında nispi olarak ucuza ürettiği mallar üzerinde uzmanlaşması savunulmakta ve tüketiminden fazla üretilen malların ihtiyaç duyulan diğer mallarla değiştirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu durumda ise ülkelerin ucuza ürettiği mallarda uzmanlaşması pahalı üreteceği malı dış ticaret aracılığıyla dış piyasalardan daha ucuza temin etmesi yoluyla kaynaklarını hem etkin kullanmış olup hem de oluşan ticaret sonucunda kazançlı çıkacağı söylenir. Son sorunun cevabına göre klasik teoride denge ticaret haddinin uluslararası arz ve talep ilişkilerine bağlı olması, ülkelerin dış ticaret sonucunda ortaya çıkan kazançlarının ne yönde olduğunu açıklamaktadır. Bu temel dış ticaret düşünceleri etrafında oluşan Klasik yaklaşımın dış ticaret konusundaki görüşleri, bu başlık altında Adam Smith, David Ricardo ve John Stuart Mill kapsamında incelenmiştir.

(25)

12 1.4.1.1. Adam Smith

Adam Smith modern iktisadın kurucusu olarak kabul edilmektedir. Smith serbest ticaret lehine tartışan ilk ve en önemli düşünürlerden biri olmasına rağmen uluslararası ticaret teorisine yönelik görüşleri az bilinir. Klasik iktisatçılar içerisinde serbest ticaretin kazanımı ve yönü hakkında yazan ilk iktisatçıdır. Yazdıkları ağırlıklı olarak merkantil düşünceye karşı normatif ifadeler içerirken aynı zamanda uluslararası ticaret teorileri içerisinde daha az olumlu teori olarak kabul edilmiştir.

Smith‟in amacı serbest ticaretin ve kapitalizmin genel egemen miras sisteminden ve feodal mirasından daha üstün olduğunu göstermektir. Bu doğrultuda Smith‟in 1776 yılında yayınlanan ekonomik çalışması, merkantilistlere karşı bir tepki olarak yazılmıştır (Schumacher, 2016: 13).

Dış ticaret teorisinin temelleri Smith‟in „Ulusların Zenginliği‟ adlı çalışmasında atılmıştır. Smith çalışmasında serbest dış ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın önemi üzerinde durmuştur. Bu doğrultuda „mutlak üstünlükler teorisini‟ geliştirmiştir. Bu teoriye göre ülkelerin, düşük maliyetle ürettikleri mallar üzerinde uzmanlaşıp yüksek maliyetle ürettikleri malları ithal etmeleri gerekmektedir.

Uluslararası ticaretin sıfır toplamlı bir oyun olmadığı ve aslında tek yönlü bir ihracata olan bağımlılığın verimsiz olduğu fikrini ilk ifade eden ilk kişi Smith‟tir.

Smith farklı ülkelerin aynı malları üretmek için farklı miktarlarda kaynak kullanacaklarını açıklamıştır. Bu nedenle her ülke en az kaynakla üretebileceği malların üretimine yönelir ve böylece küresel çapta üretim maksimize edilir. Bu durumda yapılan serbest ticaret her ticaret ülkesine eskisinden daha fazla mal bulma imkânı sağlar (Langdana ve Murphy; 2014: 8).

Smith‟in dış ticaret kavramına en önemli katkısı, pazar ölçeği kavramını uluslararası ticaretin bir nedeni olarak görmesidir. Smith‟e göre serbest ticaret ilkesi, sadece uzmanlaşma ve iş bölümü ilkesinin küresel bir ölçeğe uygulanmasıdır. Bu doğrultuda yurt içinde yapılan ticaretle dış ticaret arasında bir fark görmemiş ve pazarın darlığını üretken kapasitenin fazlalığının bir nedeni olarak açıklamıştır. Aynı zamanda aşırı kapasite sonucu ortaya çıkan üretimin yurtiçinde talep edilmeyen kısmının dışarıya satılması ve pazarın büyütülmesi neticesinde iş bölümü geliştirilerek ulusun verimlilik düzeyi artırılmalıdır. Eğer oluşan bu kapasite fazlalığı dış ticaret

(26)

13

aracılığıyla kullanılmazsa üretim faktörlerinin eksik istihdamına neden olacaktır (Kibritçioğlu, 2007: 3).

Smith ülkelerin ticaret politikalarının içerisinde uluslararası ticaretin yer alması gerektiğini savunmuştur. Dış ticaret yapan ülkelerin elde ettikleri kazançların tam olarak ne olacağı sorusuna yanıt aramıştır. Bu kazanımlar Smith‟in uluslararası ticaret teorisinin normatif kısmında yer alır ve „zevklerin artması‟ ve „endüstrinin güçlendirilmesi‟nden oluşur. Smith uluslararası ticaret yapmanın ülkelere iki ayrı avantaj sağladığını ifade etmektedir: Öncelikle serbest ticaret yurtiçindeki fazla üretimin yurtdışında üretilen mallarla değiş tokuşu ile toplumsal refahı artıracaktır.

Bunun yanı sıra geniş bir pazar imkânı sağlayarak özellikle emeğin üretkenliği artacak ve yıllık ürünleri maksimum seviyeye ulaşarak toplumun reel gelir ve servet düzeyini artıracaktır (Schumacher, 2016: 16).

Sonuç olarak Smith dış ticaretin ülkeler açısından önemini eserlerinde açıklamıştır. Ancak zamanla Smith‟in dış ticaret teorisinin eksik yönlerinin varlığı söz konusu olmuştur. Ortaya çıkan bu eksik yönler David Ricardo‟nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ile giderilmeye çalışılmıştır.

1.4.1.2. David Ricardo

David Ricardo on dokuzuncu yüzyılın başında ekonomiye önemli katkılarda bulunmuştur. Ricardo‟nun katkılarının başında Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi gelmektedir. Smith Mutlak Üstünlükler Teorisi ile aynı ülkenin mutlak olarak birden fazla malı daha düşük maliyetle üretmesi durumunda serbest ticareti açıklamakta yetersiz kalmıştır. Bu nedenle Ricardo, Smith‟in dış ticaret teorisindeki eksikleri bertaraf edecek olan Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisini geliştirmiştir. Bu teoriye göre bir ülkenin diğer ülkeden birden fazla malın üretiminde daha verimli olması durumunda hangi malın üretimini göreli olarak daha düşük maliyetle gerçekleştiriyorsa o malın üretiminde uzmanlaşması gerektiği üzerinde durmuştur.

Ricardo, uluslararası ticaretin temelini karşılaştırmalı maliyet avantajına dayandırmış ve bu şekilde uzmanlaşmanın, dış ticareti ve büyümeye pozitif yönde etkileyeceğini ifade etmiştir (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011: 200).

(27)

14

Ricardo‟nun 1817 yılında yayınlanan „Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri‟ adlı eserinde dış ticaretin genişlemesi ülkedeki meta kütlesinin artmasına bu nedenle tüketim hacminin büyümesine önemli katkılar sağlarken ülkedeki değer miktarında herhangi bir artış hemen gözlenemeyecektir. Yabancı malların değeri, bu mallar karşılığında kendi toprak ve emeğimizle ürettiğimiz mal miktarı ile belirlenir.

Bu nedenle yeni keşfedilen bir pazara sunulan ürünler karşılığında yabancı mal miktarında artış görülse bile fazla bir değer elde edilmesi mümkün olmamaktadır (Ricardo, 2007: 133).

Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi ve uluslararası ticaretten elde edilen kazanımlar Ricardo‟nun ticaret teorisi temeline dayanmaktadır. Bu teoride uluslararası ticaret modellerini açıklamak için kullanılan en önemli değişken teknoloji olarak ele alınmıştır. Teori, üretimin karşılaştırmalı maliyetlerindeki bir farkın, uluslararası ticaretin varlığı için gerekli ön koşul olduğunu savunmaktadır. Fakat bu fark üretim tekniklerindeki farklılıkları yansıtır. Teoriye göre, ülkeler arasındaki teknolojik farklılıklar uluslararası iş bölümü, tüketim ve ticaret modellerini belirlemektedir. Belirlenen model, ticaretin tüm katılımcı ülkelere faydalı olduğunu ifade etmektedir (Zhang, 2008: 25-26).

Ricardian modeli, üretim maliyetlerinin faktör fiyatlarından ve çıktı bileşiminden bağımsız olduğunu varsaymaktadır. Model, tüm sektörlerde eşit oranda kullanılan tek bir değişken faktörü veya çoklu değişken faktörü varsaydığından gelirin iç dağılımıyla ilgili konulara açıklık getirmez. Bu teoriden yalnızca ticaret hadlerinin sınırları belirlenir. Teori ticaret hadlerinin limitler içinde nasıl ve ne kadar belirleneceğini açıklayamaz. Bu durum teorinin eksik bir yönü olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bir ticaret teorisi yalnızca ticaretin nedenini ve yönlerini açıklayamaz aynı zamanda ticaret hadlerini de belirleyebilir (Zhang, 2008: 33).

Ricardo‟nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre uluslararası ticaret, ülkelerden birinin bütün malları diğer ülkelerden daha ucuza üretebilmesi durumunda dahi karşılıklı olarak ülkelere kar sağlamaktadır. Her ülkenin nispi verimlilik açısından en iyi nispi avantaja sahip olduğu üründe uzmanlaşması gerekmektedir. Bu nedenle iki ülke arasında ticaret gerçekleştiğinde, ticaret hadleri ticaretten önce iç fiyat oranları tarafından belirlenen sınırlar içinde gerçekleşmesi normal bir durumdur ve karşılıklı ticaret yapan her iki ülke için de bu kural geçerlidir.

(28)

15

Klasik uluslararası serbest ticaret teorisi ile karşılaştırmalı üstünlükler teorisi arasında önemli fark bulunmamaktadır. Serbest dış ticaret, ülkelerin ucuza ürettikleri malların üretiminde uzmanlaşmaları gerektiği üzerinde dururken maliyeti yüksek olan malların uluslararası pazardan temin edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu sebeple, ülke içerisinde bol miktarda bulunan üretim faktörlerini kullanarak üretimi yapılan malların ihraç edilmesi, kıt üretim faktörleri kullanımı gerektiren malların ithal edilmesi gerekliliği belirtilmiştir. İş bölümü ve dış ticaretin gerçekleşmesiyle ticaret yapan ülkelerin hızla gelişme sağlayacağı kaçınılmaz bir durumdur. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi ile gelişmekte olan ülkeler, kalkınmaları için gerekli olan makine ve techizat, ham, yarı mamul ve mamul alma imkânı elde ederler. Ayrıca dış ticaret ile gelişmekte olan ülkelere dış sermaye girişlerinin gerçekleşmesiyle rekabet ortamının doğması beklenir (Karluk, 1974: 225).

1.4.1.3. John Stuart Mill

Dış ticaret teorileri içerisinde J.S. Mill „Karşılıklı Talep Kanunu‟ çalışmasıyla ilk defa talep koşullarına yer vermiştir. Teori dış ticarette denge fiyatlarının, iki ülkeli modelde, ülkelerden birinin diğerinin mallarına olan talebinin şiddetine bağlı olarak oluşacağını ifade etmektedir. Ayrıca bir ülkenin karşılıklı talebi, kendi mallarından vereceği bir birim için dış ticaret içerisinde yer alan diğer ülkelerin mallarından talep edeceği miktarla ölçülmektedir (Topuz ve Coşkun, 2018: 683).

Mill‟in denemelerinde, uluslararası ticaret iki teori çerçevesinde analiz edilmektedir. Bu teorilerin ilki karşılıklı talep teorisi diğeri ise arz ve talep teorisidir.

Mill uluslararası ticarette fiyatların karşılıklı talep kanununa göre belirlendiğini ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden satın aldıkları tarımsal ürünlere olan talepleri yoğun olduğundan tarımsal ürün fiyatlarının endüstri mal fiyatlarına göre daha yüksek olduğunu söylemektedir. Bu nedenle endüstriyel mal ihracatçısı olan gelişmiş ülkeler, tarımsal ürün ihracatçısı olan gelişmekte olan ülkelerle yaptıkları ticarette dış ticaret hadleri gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olacaktır. Ticaret hadleri uzun dönemde gelişmekte olan ülkelerin lehine gelişecektir. Buna bağlı olarak fiyat endeksleri endüstri mallarının kalitesinde meydana gelen değişiklikleri de yansıtacak ve bu durum tarımsal ürün ihracatçısı ülkeler lehine gelişecektir (Hepaktan ve

(29)

16

Karakayalı, 2009: 195). Ayrıca Mill karşılıklı talep yoluyla dış ticaret hadlerinin değişebileceğini ifade etmiştir. Buna göre ihracatçı ülkede ihraç malına yönelik bir vergi uygulanması, ithalatçı ülkenin bu mala olan talep esnekliğine göre farklı etkiler ortaya çıkaracaktır.

Mill ticaret hadlerine ilişkin oluşturduğu modeli ilk olarak ihracat vergilerine uygulamıştır. Ulaştığı sonuç ise bu vergilerin vergiye tabi ülkenin ticaret hadlerini vergiden daha fazla ya da daha az miktarda artırma eğiliminde olmasıdır. Bu sonucun nedenini ihracata yönelik dış talep esnekliğinin 1‟e eşit, 1‟den küçük veya 1‟den büyük olması ile ilişkilendirmektedir. Mill bunu açıklarken İngiltere‟nin keten kumaş ihracatçısı, Almanya‟nın ithalatçı olduğu bir örnek kullanmıştır. Örnekte İngiltere Almanya‟ya yaptığı ihracat için bir vergi öder. Bu durumda maliyeti sabit olan kumaşın Almanya‟ya satış fiyatı vergi miktarı kadar yükselir. Almanya‟nın kumaş talep esnekliğinin 1‟e eşit olduğu şartıyla, yani vergiden sonraki fiyat karşısında Almanya‟nın ödemeler dengesinde herhangi bir bozulma meydana gelmez. Bu durumda İngiltere‟ye yapılan kumaş ödemeleri vergi öncesi seviyesinin üzerinde kalmaktadır. Sonuçta birim esnek Alman talebi ticaret hadlerini İngiltere lehine geliştirecektir. Almanya‟nın bu mala yönelik talep esnekliği 1‟den küçük olduğunda ödemeler dengesi açığı ile karşı karşıya kalacaktır. Talebin esnekliği yüksek olduğu durumda ise vergilendirme ile bu mala yönelik harcama azalacak ve Almanya‟nın ithalat harcamaları azalarak ödemeler dengesinde bir fazlalık ortaya çıkacaktır (Humphrey, 1987: 22).

İngiltere‟nin ihracat vergilerinin ticaret hadleri üzerindeki etkilerini inceleyen Mill daha sonra ithalat vergilerini incelemiştir. Mill Alman ketenleri için tamamen esnek olmayan bir İngiliz talebinin tekil durumu dışında, ticaret hadlerinin sürekli olarak iyileştiğini ifade etmiştir. Ancak İngiltere‟nin talebinin sıfır esneklikten daha fazla olması halinde tarife fiyatı arttıkça talep edilen ithalat miktarı düşmektedir. Sabit maliyet şartları altında üreten Alman ihracatçılar, eski fiyatın altındaki miktarına eşit bir miktar alırsa, İngiltere‟nin ithalat faturasının düştüğü görülür. Yapılan dış ticaret sonucunda Almanya‟dan İngiltere‟ye gerçekleşen altın akışı, ketenlerin arz fiyatını düşürmekte ve kumaş fiyatını yükselterek İngiltere‟nin ticaret hadlerini iyileştirmektedir. Bununla birlikte İngiltere‟nin ithalat talebi, tarife fiyatı yükseldiğinde İngiltere tarafından talep edilen keten miktarının değişmeyeceği şeklinde bir esneklik sağlanmazsa böyle bir gelişme meydana gelmemektedir. Talep

(30)

17

edilen miktarda değişiklik olmazsa altın akışı sonucu ödemeler dengesinde bir bozulma oluşmayacaktır (Humphrey, 1987: 23).

1.4.2. Neo-Klasik YaklaĢım

Tarihsel süreç içerisinde ilk zamanlar ticaret hadlerini belirlemek için yalnızca üretici tarafı dikkate alınırdı. Bu durum üzerinde çalışmalar yapan iktisatçılar, ticaret hadlerini açıklarken talep tarafının da ticaret teorileri inşa ederken dikkate alınması gerektiğini ifade etmişlerdir. Neo-klasik teori de, ticaret modelinin belirleyicilerinin, teknolojiler, faktör yeterlilikleri ve farklı ülkelerin zevkleri arasında eş zamanlı olarak farklılıkların bulunacağı görüşüne inanılmaktadır. Tercihler, teknolojiler ve faktör zenginlikleri ülkeler arasında tamamen aynı olsa dahi uluslararası ticaretin varlığına işaret eder. Neo-klasik ticaret teorisi Mill‟in ticaret dengesi problemini nasıl çözdüğünü ve bu sorunun modern analitik araçlar yardımıyla nasıl çözüleceğini göstermektedir.

1.4.2.1. Eli Heckscher ve Bertil Ohlin

Klasik Teori‟nin uluslararası ticareti açıklamakta yetersiz kaldığı birçok nokta vardır. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin eksikliklerini gidermek için Eli Heckscher ve Bertil Ohlin Faktör Donanım Teorisini geliştirmişlerdir. Teori, bir ülkenin bir malın üretiminde maliyet üstünlüğünü belirleyen unsurun ülkenin sahip olduğu faktör donanımı olduğunu varsayımına dayanmaktadır. Buna göre bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse o faktörü daha yoğun bir şekilde kullanacağı malların üretimine ağırlık vermelidir. Böylece karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olan ülke ürettiği malı diğer ülkelere kıyasla daha ucuza üretir. Bu nedenle ülkelerin kaynaklarını yoğun olarak kullanabileceği malların üretiminde uzmanlaşması kaçınılmaz bir durumdur (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011: 200). Bir başka ifadeyle teori, ülkelerin üretiminde görece bol ve ucuz olan faktörlerin kullanımıyla üretilen malların ihracatına ağırlık verilmesini savunurken, üretiminde görece kıt ve pahalı olan faktörlerin yoğun olarak kullanılmasıyla elde edilen malların ithal

(31)

18

edilmesi gerektiği görüşünü desteklemektedir. Aynı zamanda teori ülkeler arasında oluşan faktör fiyatlarındaki farklılıkların dış ticaretle giderileceğini ifade etmektedir (Aslan ve Terzi, 2006: 2). Böylece ülkeler arasındaki uluslararası ticaret fiyat eşitliği sağlanmış olacaktır.

Heckscher-Ohlin modeli iki yönüyle Ricardian modelden ayrılmaktadır. İlk olarak, Ricardian modelde üretim faktörü olarak yalnızca emek faktörü kullanılırken Heckscher-Ohlin modelinde emek faktörünün yanı sıra sermaye faktörüne de yer verilmektedir. Modelin bu yönü Ricardian modelden daha gerçekçi olduğunu göstermektedir. İkinci olarak ise Heckscher-Ohlin modelinde karşılaştırmalı avantajın, teknolojik farklılıklar yerine ülkelerin sahip oldukları faktör zenginlikleri arasındaki farklar tarafından belirlenmesidir. Heckscher-Ohlin modeli ülkelerin aynı üretim teknolojilerine sahip olduğu varsayımı geçerli iken Ricardian modelde ülkeler arasında üretim teknolojilerinde farklılıklar olduğu görüşü benimsenmiştir.

Ticaret maliyetlerinin Heckscher-Ohlin teorisi için önemli olmasının en önemli nedeni farklı ürünlerin nispi ticaret maliyetlerinin göreli üretim maliyetlerinden bağımsız olmasıdır. Bir malın bir ülkeden diğer ülkeye göre daha ucuz üretilmesi, örneğin nakliye için daha ucuz olması anlamına gelmez. Sonuç olarak, ülkeler arasında denge halinin ve eşit üretim maliyetlerinin söz konusu olduğu durumda, alıcıların ürünler için ödediği üretim maliyetleri ve ticaret maliyetlerinin toplamı olan göreli fiyatların ülkeler arasında ve zaman içinde değişmesiyle üreticilerin kendileri için aldığı görece fiyatlardan daha azdır. Bu nedenle talebin üretici fiyatlarına göre esnekliği, ticari maliyetlerin büyüklüğüne bağlı olarak alıcı fiyatlarına göre esneklik derecesi bir dereceye kadar daha düşüktür (Wood, 2009: 2- 3).

Ülkeler arasında dış ticaretin gerçekleşmesi için, ticaret faaliyetinde bulunacak ülkelerin iç fiyat oranlarının farklı olması gerekmektedir. Heckscher-Ohlin teorisine göre, her ülke farklı faktör donatımına sahiptir. Farklı faktör donatımına sahip olan A ve B ülkesinin mevcut olduğunu ve bu ülkelerin E ve S mallarını ürettiklerini ve A ülkesinde emek faktörünün, B ülkesinde ise sermaye faktörünün nispeten daha bol olduğunu varsayalım. Bu durumda A ülkesi emek yoğun E malında B ülkesi ise sermaye yoğun S malında uzmanlaşacaktır. Uluslararası fiyatlar iç fiyatlardan farklı olduğu sürece A ülkesi E malında uzmanlaşıp, S malını ithal ederek, B ülkesi S malında uzmanlaşıp, E malını ithal ederek dış ticaretten kazançlı çıkacaktır.

(32)

19

Uluslararası fiyatlar dış ticaret hadlerini vermektedir. Uluslararası fiyatların A ülkesinin iç fiyatları ile aynı olması halinde tüm dış ticaret kazancı B ülkesine gidecektir. Bu durumda dış ticaret hadleri A ülkesinin aleyhine, B ülkesinin ise lehine gerçekleşmiş olacaktır.

1.4.2.2. Alfred Marshall ve Francis Ysidro Edgeworth

Alfred Marshall ticaret haddi kavramını günümüz anlamıyla kullanan ilk iktisatçıdır. Marshall, teklif eğrileri aracılığıyla iki ticaret ülkesinin, karşılıklı talep analizi ve ticaret hadlerinin belirlenmesini grafiksel olarak ifade etmesiyle uluslararası ticaret teorisine katkı sağlamıştır. Daha sonra her ülkenin mukayeseli bir üstünlüğe sahip olduğu malın ne kadarının, ithalat miktarının alternatif tutarları karşılığında ihraç etmeye istekli olduğunu göstermiştir. Teklif eğrisi analizi, Edgeworth tarafından daha detaylı olarak geliştirilmiştir. Bu analize göre, Edgeworth, iki ülkenin karşılaştırmalı maliyet oranlarını teklif eğrilerinde birleştirmiş ve ticaret hadlerini şematik olarak göstermiştir. Ayrıca hem Marshall hem de Edgeworth, bir tarifenin ticaret hadlerine etkisini göstermek ve bir ticaret dengesinin istikrarını araştırmak için teklif eğrilerinden yararlanmıştır (Hepaktan ve Karakayalı, 2009: 182-183).

Sidgwick‟ in analizi ise Marshall‟ın ticaret teorisi ile paralellik göstermektedir.

Sidgwick özellikle Marshall‟ın daha önce çalışmasında yer verdiği üç nokta üzerinde vurgu yapmıştır. Birincisi monopson gücün ticaret hadlerinin iyileşmesi açısından önemidir. Bu görüş doğrultusunda Sidgwick ülkelerin vergilendirilmiş yabancı ürünlere yönelik tüm talebin önemli bir kısmını sağlamadığı sürece, ticaret hadlerini tarife yoluyla iyileştirmeyi bekleyemeyeceğini ifade etmiştir. İkincisi bir tarife karşılıklı talepler üzerindeki etkisi aracılığıyla ticaret hadlerini etkiler. A ve B olmak üzere iki ülke düşünelim. Özellikle A‟nın tarifesi, B‟nin malına olan talebini azaltarak dünya arzının fazlasıyla üretilmesine neden olmaktadır. Bu aşırı arz ancak B‟nin ticaret hadlerindeki bir bozulma ile ortadan kaldırılır. Üçüncü olarak ise A‟nın tarifesinin etkinliği, B‟nin teklif eğrisinin esnekliğine bağlıdır. Eğer bu eğri esnek değilse A‟nın ticaret haddindeki bir iyileşme ihracat hacminde bir küçülme pahasına gerçekleşir. Eğer B‟nin teklif eğrisi esnekse, A‟nın uyguladığı tarife A„nın reel ticaret hacmini düşürmekten başka hiçbir etkisi olmayacaktır (Humphrey, 1987: 24).

(33)

20

1.4.2.3. Wolfgang Stolper ve Paul Samuelson

Paul Samuelson‟ un ticaret teorisine ve uluslararası ekonomiye yaptığı katkılar önemlidir. Yaptığı katkıların başında faktör-fiyat eşitlemesi olarak bilinen Stolper- Samuelson teoremi gelmektedir.

Teorem, sermaye yoğun malların fiyatının yükseldiği durumda sermayenin fiyatının yükseldiğini ve emeğin fiyatının düştüğünü belirtir. Stolper-Samuelson teoreminin bir sonucu olarak, bir ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu ürünün fiyatının yükselmesi uluslararası ticaretin bir ülkenin zengin faktörüne fayda sağlaması ve kıt faktörüne zarar vermesi durumunu ortaya çıkarmaktadır. Benzer şekilde uluslararası ticarette uygulanan bir tarife ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğünün nispi fiyatını düşürdüğü için ülkenin kıt faktörüne fayda sağlamaktadır (Cheng vd., 2000: 8).

Stolper-Samuelson teoremine göre ticaret hadlerini iyileştirmek, ihracatçı ülkelerin ithalatçı ülkelere göre işgücü gerektiren tekniklerle üretimin gerçekleştirilmesi durumunda emeğin gerçek ücretinin artmasıyla mümkün olmaktadır. Bununla birlikte modelde ihracatçı ülkelerin faktör oranları ithalatçı ülkelerle rekabet ortamının oluşmamasına bağlı olarak karşılaştırılamaz. Ancak karşılaştırma ticaret dışı sektörlerle yapılmalıdır. Örneğin ihracatçı ülkelerin ticaret dışı sektöre göre emek yoğun olduğu ve ticaret hadlerinin Px/Pm olduğunu varsayalım. Ülkenin ithalatçı ülkelere olan talep esnekliği birlikten daha az ise reel ücretler düşebilir. Dolayısıyla ihracatçı ülkelerin geleneksel mal fiyatlarına göre geleneksel olmayan mal fiyatları düşmüş olacaktır. Bu nominal ücret oranının ihracatçı ülke fiyatına göre düşmesini sağlayabilir ancak mutlak anlamda düşebilir veya düşmeyebilir. Eğer ihracatçı ülkelerin faktör oranları ve geleneksel olmayan mal fiyat oranları benzerlik gösterirse, nominal ücretin düşmesi, reel ücret oranının net bir şekilde düştüğü anlamına gelir (Jones ve Marjit, 2009: 167).

(34)

21 1.4.3. Yapısalcı GörüĢ

Yapısalcı görüş içerisinde Singer-Prebisch tezinin önemli bir yere sahip olduğu bilinen bir gerçekliktir. Her iki iktisatçı da eş zamanlı olarak yayınladıkları çalışmalarında gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki ticaret hadlerinin birincil mallar ihraç eden azgelişmiş ülkeler aleyhine geliştiğini savunmaktadırlar.

Yapılan çalışmalarda teknik ilerlemenin ve verimliliğin sanayi malları üretiminde daha hızlı artışa yol açarak bunun bir sonucu olarak fiyatlarda görülecek olası bir düşüşün birincil mal üreticilerine herhangi bir fayda sağlamayacağı görüşünü vurgulamaktadır. Buna paralel olarak gelişmiş ülkeler hem sanayi mallarında gerçekleşen verimlilik artışına bağı olarak kazanç sağlamaları hem de birincil malların fiyatlarında ortaya çıkan azalış neticesinde avantaj elde etmişlerdir. Tek taraflı elde edilen bu avantaj ise, gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasında ekonomik açıdan büyük farklılıkların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir.

1.4.3.1. Gunnar Myrdal

Gunnar Mrydal, uluslararası ticaretin uluslararası eşitsizliğin mekanizması olarak daha sistematik bir teori geliştirmiştir. Uluslararası ticarette denge teorisinin öne sürdüğü gibi, piyasa güçlerinin oyunu bir eşitlik sağlamaktan ziyade üretim faktörlerine verilen ücretlerde ve gelirlerde eşitsizliğe yol açmaktadır. Nitekim uluslararası ticaret sanayi ülkelerini güçlendirirken azgelişmiş ülkelerin geleneksel sanayileri ucuz ithalat ile bozulup üretim kabiliyetlerinde de gerileme söz konusu olmuştur. Uluslararası ticaret birincil ürünlerin üretimini teşvik etmiştir ancak bu ürünler esnek olmayan talep ve aşırı fiyat dalgalanmalarıyla karşı karşıya oldukları için genel ekonomiyi tam olarak teşvik edememişlerdir. Bu şartlar altında piyasadaki güçler kümülatif bir şekilde, ülkeler arasında ekonomik kalkınma düzeyine ve kişi başına düşen milli gelire bağlı olarak daha büyük bir uluslararası eşitsizliğe yol açmaktadır (Arndt, 1987: 376). Bu durum kutuplaşma teorisi adıyla literatürde yer almaktadır ve bu teoriye göre uluslararası ticaret gelişmiş ülkelere kazanç sağlarken gelişmekte olan ülkeler ile azgelişmiş ülkelerin ekonomileri üzerinde bir takım olumsuz gelişmelere yol açmaktadır.

(35)

22

Gelişmekte olan ülkelerin genel ekonomik yapısına bakıldığında ihraç ettikleri ürünler arasında ilkel malların yer aldığı görülmektedir. Söz konusu ülkelerde nispeten bol ve fiyatı düşük olan faktörlerin kullanıldığı alanlara olan ilkel mal üretiminde uzmanlaşması kaçınılmaz bir durumdur ve dış ticaret içerisinde ülkeyi dezavantajlı bir duruma getirmektedir. Bu durum ülkelerin dış piyasada rekabet gücünü azaltmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin mevcut kaynakları arasında yer almayan ara ve yatırım mallarını ithal etmesi zorunlu bir durumdur. İhraç edilen ürünlerin ülkeye getirisinin ithal edilen ürünler için ödenen döviz miktarını karşılamada yetersiz kalması dış ticaret haddinde bozulmaya neden olmaktadır.

Ülkelerin bozulan ticaret haddi dengesini sağlaması için ihracat gelirlerini artıracak üretim alanlarına geçilmesi önerilmekte ve ithalat miktarının azaltılmasına yönelik uygulamalar teşvik edilmelidir (Taban ve Kar, 2014: 179).

1.4.3.2. Hans Singer ve Raul Prebisch

1.4.3.2.1. Hans W. Singer GörüĢü

Singer‟in görüşlerinin temelleri 1950 yılında yayınlanan „The Distribution of Gains between Investing and Borrowing Countries‟ başlıklı çalışma ile atılmıştır.

Singer çalışmasına, uluslararası ticaretteki üç temel mantıksal karışıklığı ortaya koyarak başlamıştır. İlk olarak ekonomistler arasında yaygın bir şekilde savunulan, dış ticaretin az gelişmiş ülkeler için sanayileşmiş ülkelere kıyasla daha az önemli olduğu görüşüne değinmiştir. Bu görüşün temelinde yatan mantıksal karışıklık ise dış ticaretin mutlak değeri ile dış ticaretin milli gelire oranı arasındaki ilişkiye bağlanmıştır. Buna göre milli gelirin en düşük olduğu az gelişmiş ülkelerde dış ticaretin milli gelire oranı artacak ve böylece ticaret önemli bir hale gelecektir.

İkincisi ise dış ticaret hacmindeki ve dış ticaretin mutlak değerindeki dalgalanmaların gelişmiş ülkelerde az gelişmiş ülkelere kıyasla daha şiddetli olması görüşüdür. Son olarak dış ticaretteki dalgalanmalar, az gelişmiş ülkelerdeki ihracatın daha çok tüketim mallarına bağlı olması nedeniyle daha önemli olma eğilimde olmasıdır (Singer, 1950: 473). Böylece Singer çalışmasını bu üç çelişkili görüş üzerine inşa

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Şehit Binbaşı Hamit Bey’le merhume Esma Hanım’ın oğ­ lu, Emekli Albay Kâmil Pamukçu, Vefika Tuncay, merhum Emekli Albay Vefik Pamukçu’nun ağabeyleri, Avukat

'Bu kitap ile, kimi ciddi şairler gibi tükenmediğimi kanıtladım0. eni şairliğim ortaya çıktıktan sonra en çok rahatsız eden

sinde örülen efsaneler dışında, şiirin büyük ölçüde yükünü taşıyan ve estetik değer yükleyen birtakım yineleme dizeleri/nakaratları ve aynı bentle açılıp

Sonuç olarak yaptığımız retrospektif çalışmada; radius distal uç kırıklarının eksternal fiksatör ile tedavisinde tek başına eksternal fiksatörün (Grup

Çocukların anlatımında, genel iktisadi ölçülere göre yoksul kabul edilecek bir ailenin algılanması, kendi Çingene/Roman toplumundaki katmanlaşma derecesine göre

The two highest mean scores related with spiritual care were obtained by item 14; ‘I believe nurses can provide spiritual care by having respect for privacy, dignity as well