• Sonuç bulunamadı

Amca Hüseyin Paşa Yalısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Amca Hüseyin Paşa Yalısı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

«U'l J.

►ı (

— v

í

k i t

T T -

5

£>l

5C5

Pazartesi

Sohbetleri : ©

Anadoluhisarındak i “Amca Hüseyin paşa,, yalısı, Güzel sanatlar

akademisi

öğrencilerinin, harikulade nefis motiflerini etiid için

sık sık ziyaret ettik leri bu tarihî bina tıpkı kanserli bir insan gibi

damla damla erimektedir. Eski eserleri muhafaza kurumu bu güzel

binayı ayakta tutacak, koruyacak herhaııgi bir tamire izin ver­

memekte, onu restore imkânını da kendinde -bulamamaktadır.

Amca Hüseyin

Paşa yalısı

Vapur Anadolulıisar iskelesinden ayrıldıktan sonra bir takım ahşap

yalıların önünden geçer.,. Bunlar

boğazda toplu kalan son yalılardır;

her gün biraz daha kamburlaşan,

bir parçası çöken, kiremitleri dökü­ len ve günün birinde Mizanca Mu­ rat beyin yalısı gibi yıkıcıya verilen zavallı yalılar. Bun

lar da yerlerimi

taşın ve demirin |

hendeseye uygun 1

veknasak hâkimiye. ■ tinden örnek alan

garip binalara terkedecekler... Tabiat kanunlarına isyan ederek ebediyet hakkı istemeğe binaların hakkı yok galiba!..

Bu yalılar arasında etrafı boş,

boyalı bir yalı vardır. Bütün yalı­ lar gibi ön kısmı denizin yosunlu su­ ları arasına çakılmış sütunlara da.

ya.n,ır. Cephesi, riikûa varmış bir

ihtiyar gibi denize doğru eğilmiştir, vapurun üst katında jseniz damında yeşil yosunlu, reng'i solmuş boş kal­ mış yerler görebilirsiniz. Pencerele­ rinin camları kısmen kırıktır; bo-I ğazdan her gün geçenler bu yalııyn

kışın ve yazrn bomboş olduğunu

görürler. Pencerelerinde hiç bir

insan gölgesi görünmez, boğazın su­

ları yıllardanberl bu yalıdan ne

şakrak bir kahkahanın, ne d« titrek bir ¡nleyişin yükseldiğini işitmişler dir. Yalnız arada sırada Hisarın as­ falt yolu üzerinde ellerinde çanta

-lan. T cetvelleri, mezüreleri ve

planşları ile yürüyen bir takım

gençler, yüksek mühendis ve güzel ¡sanatla.r akademisi talebesinden bir kaç gen,ç bu binanın kapısını vu­ rur.

Burası meşrufa yalı veya daha

doğru ismiyle Amuca Hüseyin

paşa yalısıdır,

Amuca Hüseyin paşa sekizin,

ci asırda yaşamış OsmanlI sadra-zamlanndandır. Köprülü Mehmet paşanın kardeşi Haşan ağanın oğlu dur ve Köprülü Fazıl Ahmet pa­

şanın tam on yedi yıl süren sad­ razamlığı devrinde yetişmiştir. Atım­

ca lakabı da kendisine buradan

kalmıştır.

Dışarıdan bakılınca boğazın öte­

ki yalılarına benzeyen bu yalı,

daha doğrusu bu köşk iç taksimatı itibariyle öteki yalılardan tamamiyU

Yazan;

M U Z A F F E R E S E N

farklıdır. Burası bir ev değil, tek

salondan ibaret bir köşktür. Amuca Hüseyin paşanın selamlık dairesi olan yalı bu binanın Hisara giden tarafında, harem kısmı ise Kanlıca-ya doğru giden sahil kısmı üzerin _ dedir. Bugün bu yalılardan hiçbir eser kalmamıştır. Yalnız harem kıs­

mının bahçesindeki havuzun esas .

kurmasıın teşkil eden taş kısım

yerinde durmaktadır.

Yalının ne zaman yapıldığını bil­

miyoruz. Fakat sadrazam Amuca

Hüseyin paşanın en büyük hayratı olan Saraçhanebaşındaki mescidin, kütüphanesi ve medresesinin yapılış tarihi 1112 olduğuna göre bu yalı­ ların da o sırada veya biraz sonra

yaptırılmış olması kuvvetli bir

ihtimaldir. Şu halde bu yalınım da 240 - 250 yaşında bir- birsa olduğu­ na hiç şüphe yoktur.

Paşa bu tek salondan ibaret,

yalıyı merasim salonu veya eğlence yeri olarak kullanmıştır. Hünkâr i-; 'kelesi muahedesinin müzakeresi sı­

rasında OsmanlI murahhaslarının bu

salonda toplantıklan ve muahede

şartlarını burada tetkik ettikleri

rivayet edilir.

Geçenlerde bir güm. garpte, büyük bir ilim heyetinin bile kolay kolay baraşamıyacağı bir işi üzerine alan İstanbul Ansiklopedisi müellifi, ke­ limenin bütün mânasiyle has dos­ tum Reşat Ekrem Koçu ile beraber

bu yalıyı, bugünkü sahiplerinin

münevver her vatandaştan esirge­

medikleri müsaadeleriyle gezdik,

gördük, verdikleri çok kıymetli iza­ hatı dinledik.

Bu geniş salonun içerisi, dışının1 sade kırmızı boyası ve çatlak tah-,

ta'.ariyle tam bir tezat teşkil eden,!

sanatkârane bir nefisedir. Evvelâ |

ortada geniş ve mer

I

mer vardır. bir Kenarlarıhavuz

güzel oymalarla

süslenmiş. Havuzun

suyunu boşal

-tan ’iki su yolunun içerisi bal;

sırtı şeklinde oyulmuş; insan, bura­

dan kıvrılarak akan sularırt bu

kıvrımlarda alacağı şekli düşü­

nürken hayran oluyor. Hele tava­

nındaki yüzlerce kollu avizeden

;>;cü!en ışıkların bu sularda bir

yıldız yağmuru halinde yıkandığını

tahayyül edince. burada yaşayan­

ların, eğlenenlerin maddi alemde

değil, bir peri masalında yaşadık­ larını zannediyor.

Havuzdan sonra gözlerinizi duvar lara çeviriyorsunuz. Duvarlar tek­ mil renkli panolarla, güzel minya­ türlerle süslüdür. Bu minyatür re­ simlerden bir kısmı motiflerini

Ru-mellhisarından almıştır. Kaleler,

kavuklu .kürklü insanlar... Öteki­

lerde Türk sanatinln ebedî ilham kaynaklan olan lâlelerden, sünbül.

lerdelt, tekmil çiçeklerden ilham

almışlardır. Fakat bozulmaya r> par­ çalardır. Renkler o kadar canlı ve parlak ki insanın bu resimlere dün yapılmış diyeceği geliyor.

Duvarlardan sonra insanın gözle­ ri havuzun üzerinde avizenip asıl­ dığı kuyuya takılıp kalıyor. Bura­ da aynı resimler, aynı motifler, ay. nı canlı renkler... Duvarların kena­ rı ince ve arabesk oymalarla süs­ lü...

Gözünüzü arka duvara çeviri­

yorsunuz... Buranın, manzarası bam

başka... Üst tarafta aynı renkli

panolar var... Fakat alt tarafı se­ def kakmalı oyma dolap kapılariyle kapalı... Hendese burada düz çizgi­ lerden yaratılan en güzel sanat,

eseri halini almış. Bu işleri ya­

panların ne derin, zevkleri varmış! Birbirini kovalayan sayısız çizgiler den insan ruhunu sürükleyen, esrar âleminin derinliklerine doğru götü­

rerek orada istirahat ve huzur

veren, bir eksirin dolu kadehini

içirmek hakkını ne kadar iyi biliyor larmış.

Eğüip yere bakıyorsunuz... Ka­

lın v e’geniş kalasları bağlayan bü­ yük başlı demir çivilerde başka bir azametin emreden, meydan okuyan

bir sesin akisleri hâlâ kulağınıza

geliyor.

Ve ondan sonra ister istemez sa.

lonun eski halini düşünüyorsunuz,

erkân minderleri üzerine, kurulmuş,

heybetli yapılı adamların hayali

gözlerinizin önün,e geliyor, tok ses­ lerin okuduğu şiirleri işitir gibi

o-luyorsunuz: t

Bir nim ııeş’e say bu cihanın

bnhannı

Bîr sager’j keşideye bedel tııi

lalezarmı

Ve sonra pencerelerden dökü­

len ışıklar arasında boğazın suları her neşeye, her kedere lftkayt akıp

gidiyor. \

V e’ büttin bunlardafı sonra hayal âleminden hakikat âlemine dönüyor sunuz. Akan yağmur sularının boz­ duğu, çatlattığı panolar, harikulade güzel bir kadının iskeleti halinde korkunç dişlerini gösteriyor. Yık­ makta. harap etmekte usta bir elin,

kimbilir nasrl kemirici bir âletin

yardımiyîe söküp çıkardığı fildişi, »def kakmaların yeri, bir koca ka­ rının, ağzından dökülen dişlerin oyuk ları halinde... Sökülüp büsbütün çı­ karılan dolap kapılarının yerine konmuş bugünün ipçe, çürük tahta-larr bir tabut kadar soğuk ve kor. kunç görünüyor. Döşeme

tahtala-lannda yer yer boşluklar v*

koca salonun bir köşesinde küçük, pek küçük kalan karaya çekilini-bir sandal. .

Bütün bu yıkılma ve çökme

se-Tanin

HOŞ GELDİNİZ

Hüseyin Cahit Yalçın Türk - Yu­ nan dostl.uğundan ve bunun- kuru­

luşundan bahsetmekte; bugün iki

milletin başında aynı tehlikenin asılı bulunduğunu ve bu milletlerden biri .

nin başına gelecek felâketin diğeri

için de bir felâketten başka bir şey

olamıyacağım söyleyerek şöyle de­

vam etmektedir:

"Bunun içindir kİ, Slavların hür

Makedonya bahanesi altında Selâm iğ t' yerleşmek istediklerini gördüğümüz »aman, biz de onlara karşı sanki bir Türk toprağına göz dikilmiş gibj a-j aklanıyoruz. Bulgarların Ege deni­ zine inerek Türkiye İle Yunanistan!

birbirlerinden ayırma e*şebbüsJerini

doğrudan doğruya Türk vatanı aley. hinde bir harekıft gibi görüyoruz.

"Kuşların Boğazlara yerleşmek ta­ leplerinin, biitün Yunanlıları endişeye ve isyana sevkettiğine de İliç şüphe­ miz yoktur. Mukadderatları birbirine

bu kadar bağlı olan iki millet için

en mutlak bir dosttuk zemini kendi, liginden hazırlanmış demektir.

“Bugün (diin) Istanbulda birleşe _ cek iki nüllet gazetecileri hu dost­ luğun bundan sonraki inkişaflarını temin edecek adımlardan birini atmış olacaklardır. Yapılacak iş b.f.miş de­

ğil, yeni başlamıştır. Karşılıklı bir

itimat ve muhabbet içinde bu vazi­ fenin kolayca başarılacağına eminiz. Dostlarımıza hoş geldiniz derken kal­

bimizde istikbale ait daha parlak

anlaşma ve buluşmaların memnun! -•yetini de peşin olarak hissediyoruz.,,

Ulke:

HALKI SEVİNDİREN ASTI, SEBEP...

Sivasta çıkan “ülke” gazetesinin

“Anadölunun sesi” sütunu yazarı

Gencosman, Başbakan Recep Peke-rin, herkes gibi, bir yatak alıp trenle Istanbula bayram tatilini geçirmeye gidişinden bahisle:

“HiikfmnL içinde mühim vazifeler yüklenmiş olan Devlet memurlarının hususi vagonla seyahatleri ne bir ka­ lemde suçtur, ne de daima göze gtt-ref görünür. Her şeyden önce hımdn.

vazife unsurunu aramak gerektir.

Anadolu İçinde yapılan uzun bir va­ zife seyahatinde, bir Devlet meınu. tına, rahat şartlar Vemln etmek, iş selâmeti bakımından sade doğru de­

ğil, haıtâ zaruri sa yolabilir Bunu

hiç kimse çok görmez. Kaldı ki böy­ le bir seyahatte çok kere dairesinin bir kaç memuru da Bakanla beraber dir.

“Fainıfr, meselâ Ankara - İstanbul arasında daima en iyi şartlar altında seyahat mümkün olduğu İçin, böyle

bir zarureti kabul etmek elbette ki

güçtür.

“Halkın gönlünü kazandıran, asıl

sebep, yol kısalığından çok, herkes gibi Başbakanın da, Bakanın da hak­ kı- olan dinlenme tatillerinde veya se çini bölgesi ziyaretlerinde hususî va­ gonlardan feragat edilebilmesidir.

“Hiç şüphe etmiyoruz kİ, böyle /az­ manlarda, işgal ettiği mevki ne o-hırsa olsun hr vatandaş, halk ara. hırsa olsun her vatandaş, halk a ra . definden mahrum kalmamağı can ve yürekten istiyecektir.,,

Demektedir.

BÎR İHTİMAL DAHA VAR Sıvaslı "Ülke” gazetesinin “Arada

bir” sütununda, yuk-arıkı başlıkla şu yazıyı okuyoruz: *

“Tarafsız Demokratçı Ahmet Emin Yalman, şurada burada, savrulan ya. lanlaruı, ortaya saçılan zehirli soy. lehlilerin, işleyen isnat, tezvir ve boz­ gunculuk tediplerinim kaynaklanır araştırıyor. Bu "bağımsız”» göre iiç ihtimal varmış:

“1) “Bunlar, ya Ruslann aramıza soktuğu yabancı tahrikçilerdir,

"2) “Ya, Halk Partisi mensuplarının hâdise çıkarmaı için ortaya sürdüğü mankenlerdir,

“8) “Veya köylerde politikacılığa, cı halet ve alıklık karıştıranlardır,

“Böyle bir hadise ile karşılaşar vatandaşın zihnini acaba niye

burmı-| nun ucundaki en yakın ihtimalden

i uzaklaştırmağa lüzum görmüş?

| “Bize kalırsa bir ihtimal daha var

“Hem de öyle bir ihtimal ki, poll tikaya cehalet ve alıldık değil, fakat ihtiras Ve bozgunculuk karıştıranlar

bu ihtimal içine girerler.

"Takım takım köylere dağılsın’ar.. Yeminle, kassemle inandırmağa-ça­

lışsınlar İd, Demokrattar hükümete geçerse ezam arapça okutacak, na­ mazı sarıkla laldıracaktir.

“Buna bir kaç saf köylüyü inandır, mağa, da muvaffak olsunlar.. Sonra

da karşılarına geçip alıklara, cahil, lere bakın desinler.

"Yüz olsa da utansa!,,

Gece Postası:

CEZALARIN ARTMASI TABİÎDİR

Nizam ettin Nazif TepadelsnUogir

“Günün Düşüncesi” sütununda diyot ki:

“Yeni basın kanununa konulan

bazı kayıtların bir takım gazetecileri gj» ı • durduğunu sezmekteyiz. Bunlar bilhassa cezai nüeyyidele'ij, şiddet-, lendirilmesini tasvip etmemek gara­ betine tutulmuşa benziyorlar ve:

“— Evet., .d iy o rlar, tahsil kaydı kaldırılıyor, güzel. Beş bin lira yükü

kaldırılıyor. Bu da giizel. imtiyaz

almak, müsaade aramak gibi zorluk iardan eser kalmıyor. Güzel. Amma

• etendim bu iyiliklere mukabil ceza

| baremi alabildiğine yükseltiliyor,

j Ve sonra nakarat malûmdur:

j "— Bu mu Demokrasi? Bıı mu

\ hürriyet? Hh...

i “Efendim telâşa hiç Hizuni yok” ve

İ

firaza hiç hakkımız yok. Yeni basın

; kanunumuzda ceza baremi elbette

; yükseltilecektir. Bugün gazeteyi an-. cak yüksek tahsil şahadjimamesi olan lar idare edebilirler ve yüksek para

j teminatı verebilenler çıkartabilirler.

| Böyle bir teminat veren adam kendi sermayesini tehlikeye koyar mı ve i böyle bir tahsil derecesini haiz olan

bir vatandaş terbiye ve nezaketini

I bozar mı? Belki bozaır amma yanının

j

tahsil ve diploma ve teminat

kayıt-I larından tornamıle azade hür vatan­ daşı kadar kolaylıkla bozamaz.

“Demek istiyoruz ki yarın iki

İti gazeteci göreceğiz, bugün Ski

türlü gazeteci göreceğiz, bugün ild

gibi. Bugün güzel konuşan hatip

konuşuyor ve dilini ditefliğl çirkinli­

ğe bulandırabil eo cahil konuşuyor

değil mİ? Eh yarın da hem yüksek bilgili edip yazacak hem do ancak okur yasar olan. Bu ikinci zümre­ nin Iralemi karşısında temiz, dürüst ve namusUı vatandaşın şeref vs hay­

siyetini ve menfaatlerini koruyacak

sıkı tedbirler almağa mecbur değil

m!yiz.„

heplerini, yalının bugünkü sahibi

(derin bir zevk taşıyan sanat duy­

gusuna iyiden iyiye aşina, bugün

koiay kolay rastlanmıyan efendi­ den bir zat) derin bir teessür içeri­ sin,de durup dinlenmeden anlatıyor, anlatıyor:

“Binaya benden evvel sahip olan­

lar ,hayatın gittikçe müşkülleşen

şartlarına bir parça mukavemet et­ mek için burayı kiraya vermişler, bugünkü halin sebeplerinden; birisi de budur...,,

Ve sonra asıl mühim sebebi söy­ lüyor:

“Buraya sahip olduktan sonra bi­ raz olsun tamir ettirmek, meselâ çatıları aktartmak, binanıp ön kıs­ mının çöküp sulara gömülmesi için yemi birkaç kazık kaktırmak iste­

dim... Bu niyetim karşısında eski

eserleri muhafaza kunmumun sesi

en üst perdeden, yükseldi:

“—• 'Olmaz, burası bir sanat

âbidesidir, her hangi bir tamir ta­ rihi kıymetini bozar, onun için, bu­ rasım tamir ettiremezsiniz, burası ancak restore edilebilir.,,

Herhangi btr sancıt eserini resto­ re etmek bir tek kişinin değil bir

müesesemin dahi kolay kolay başa,

rarmyaeağı bir iştir. Bunun en gü­ zel örneği, eski eserleri muhafaza

kurumunun dahi bu yalıyı restore etmek işini üzerine alamayışıdır.

O halde ne olacak?.. Sahibinin

binayı tamir ettirmesine izin veril­ mez, bir müessese, bir kurum, bir devlet eli bu binayı restore etmez, bu durum karşısında bu güzel eser, tıpkı kanserli bir insan gibi damla damla eriyecek, bir gün, şu ponösu,

öbür gün başka bir parçası ye­

rinden kopacak, damdan sızan sıva, lar sanat eserleripi silecek. Boğaz

sularının çarpa çarpa aşındırdığı

kplas bir gün binanın ağırlığım çe-kemiyerek kırılacak.,.

O vakit yıkılan her güzel eser

karşısında yaptığımız gibi burum karşısında da bol bol ah çekecek, ağlayıp sızlayacağız...

Bir pazartesi konuşmasını, bunla­ rı bir defa daha söyliyebilmek için bu mevzua hasrettim. Ve eski eser leri muhafaza etmenin onları uzun bir zaman igerisin.de harabiye

ter-ketmek olmadığım bir defa daha

anlatmak isterim...

Bu yalı için olmasa bile, buna

benzer eski yatılar için yasılan bu çeşit ya zıiann hiçbir tesiri görül -mediği'ni bilmekle beraber Utsan ol-miyae.uk bir ümitte düşüyor ve “fes» bilir beUrl...” c»jw

¡Zaten, Ümit fnsamn elinden atm*.-mıyan son servet^ değil midir?,

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

İçerisinde

rı nsağ ve solunda vazodan çıkan yıldız çiçekleri yanlarda birer servi ağacı, orta kısımda dört ayaklı bir kaide üzerinde kâse içinde armutlar ve kaidenin sağ ve

Göktaşı yağmurları sırasında akanyıldız- lar belli bir noktadan (bu göktaşı yağmurun- da Ejderha Takımyıldızı) geliyor gibi görünse.. de gökyüzünün her

Çünkü, tam­ pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bartş Gücü'ne

4+4+4 Eğitim Sisteminin Yöneticilere Getirdiği Zorluklar Günlük 12 saat çalışma zorunluluğu 23 38.33 Seçmeli derslerle ilgili sorunlar 22 36.66 Alt yapı ve öğretmen

Çal›flmada 1 Nisan 2004-1 Mart 2005 tarihleri aras›nda Ankara D›flkap› E¤itim Hastanesi ‹nfeksiyon Hastal›klar› ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvar›’na

Vakıf üniversiteleri kategorisinde yer alan İstanbul Aydın Üniversitesi doğrudan yapmış olduğu paylaşımları 74 yorum, 2.737 beğeni ve 826 kez re-tweet