• Sonuç bulunamadı

Kemal Tahir'in kaleminden, dramla noktalanan bir dönemin hikayesi:Semiha'ya mektuplar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kemal Tahir'in kaleminden, dramla noktalanan bir dönemin hikayesi:Semiha'ya mektuplar"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f ï f ¿ í

12 Haziran 1988 Pazar ©

Hem nalına,

hem mıhına

KA'^

« e

Coşkun KIRCA

i Milletler Genel Sekre­

te r i, 31 Mayıs 1988 günü, Kıbrıs

‘ meselesi hakkında, beklenen

ra-si, her altı ayda bir BM Güvenlik Konse­

yi tarafından uzatılır ve Genel Sekreter,

bu amaçla, Konsey'e bir rapor sunar.

Bu rapor, genellikle alışılmış konulan

tekrar eder. Önemli olan, rapor metnin­

de yer alan alışılmış olmayan noktalar­

dır.

BM Genel Sekreteri'nin bu raporun­

da, geçen 21 Mayıs ve 28 Mayıs günleri

tampon bölgede cereyan etmiş olan iki

silahlı çatışma olayından da bahis var­

dır. Genel Sekreter, bu alaylardan birin­

cisinin, Barış Gücü ile KKTC polisi tara­

fından ortaklaşa soruşturulduğunu ve

ayrıca, aynı olay için Genel Sekreter'in

de bağımsız bir araştırma heyeti kurdu-

ğunubelirtmektedir.Busoruşturmaların

sonuçları, henüz alınamamıştır. Genel

Sekreter bu ilk olay hakkında, KKTC'ye

kınamada bulunmuş değildir.

İ

KİNCİ olay ise adi bir polis olayının

boyutlarını aşmaktadır. Çünkü, tam­

pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin

bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin

olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından

Bartş Gücü'ne gönderilen bildiriye rağ­

men, Barış Gücü'nün ne yapmış olduğu

hâlâ bilinmemektedir. Ayrıca, daha da

vahimi, bu Türk askerinin yakalanması

amacıyla Kıbrıs Rum Yönetimi, asker

ve polislerinin nasıl olup da bu bölgeye

girdikleri de belirsizdir. Üstelik, rapor­

dan anlaşılıyor ki, bu amaçla tampon

bölgeye giren ve söz konusu Türk aske­

rini şehit eden Rum askeri ve polisi,

tampon bölgeyi hâlâ tamamıyla terk et­

miş değildir. Genel Sekreter raporunda,

bu Rum tecavüzünü protesto ettiğini

söylemektedir.

Genel Sekreter'in KRY'yi bu olay­

dan ötürü protesto edişinden hoşnutluk

duymamak imkânsızdır. Fakat bize ka­

lırsa, KKTC'nin, tampon bölgede, KRY

silahlı gücünün bulunuşu karşısında,

daha fazla lakayt kalması mümkün ola­

maz. KKTC, Barış Gücü'ne, bu KRY bir­

liğini tampon bölgeden çıkarması için

makul bir süre tanımalı ve bu sürenin

sonunda bu birlik hâlâ tampon bölge­

deyse, KKTC'nin bu birliği zorla - ve

gerekirse, Türk Silahlı Kuvvetleri öden

yardım talep ederek - çıkaracağı bildiril­

melidir.

G

ENEL

Sekreter raporunda, KKTC'

nin ateşkes hattında kendi arazisine

geçmek isteyen Kıbrıslı Rumlardan pa­

saport göstermelerini veya giriş belgesi

doldurmalarını ve yabancı tabiyetteki ki­

şilerden pasaport göstermelerini iste­

mesini eleştirmektedir. Bize kalırsa, Ge­

nel Sekreter, bu eleştirilerinde haklıdır.

Ateşkes hattından geçişler, geçen nisan

ortasına kadar, fiili bazı kurallara bağ­

lanmıştı. Bu fiili kuralların bugün KKTC

tarafından ortadan kaldırılması, dünya

kamuoyunda Türk tarafı aleyhine istis­

m ara uğram ıştır. Yeni uygulam a

KKTC'yi ne kadar tatmin ederse etsin,

bu istismarlar sonucunda Türk tarafının

uğrayacağı kayba değmez. KKTC'nin

bu yeni uygulamayı kaldırarak, eski "de

facto" uygulamaya dönmesi uygun ola­

caktır.

Genel Sekreter'in raporunda, bunlardan

başka KRY'nin devamlı bazı şikâyetle­

rinden de, bundan önceki raporlardaki

çerçeveyi aşmayan biçimde, bahis var­

dır. Türk tarafının Ada'ya Türkiye'den

göçmen getirip Ada'nın demografik

bünyesini bozduğu, bu iddialardan biri­

dir. Bir kere, bugüne kadar Türkiye'den

gelen göçmenlerin sayısı, Ada'nın bir

bütün olarak demografik bünyesini bo­

zacak kadar büyük değildir. İkincisi,

KKTC bağımsız bir devlettir ve bu se­

beple, kendi göç ve iskân siyasetini,

kendisi ayarlar. KRY, bundan kuşkulanı­

yorsa, Genel Sekreter'in 29 Mart 1986

tarihli tekliflerini kabul ederek, görüşme

masasına oturup makul ve adil bir so­

nuca ulaşır.

B

UNUN gibi, KRY, ikide bir, KKTC ta­

rafından kilise ve manastırların tah­

rip edildiğini iddia eder. Her defasında

da, bu iddiaların yalan olduğu meydana

çıkar.

KRY, ayrıca KKTC'de bazı Rum yer

adlarının Türkçeleştirildiğinden şikâyet­

çidir. KKTC, bir Türk devleti olduğuna

göre, oradaki yer adları da elbette Türk­

çe olacaktır.

Bir Rum şikâyeti de, KKTC'den kaç­

mış olan Rumların taşınmaz mallarıyla

ilgilidir. KRY, bu şikâyeti yaparken, Gü-

ney'den Kuzey'e gelmiş Türklerin Gü­

ney' de bıraktıkları taşınmaz mallar ol­

duğunu unutmayı yeğler.

Fakat eskiden beri bu raporlar, iki

toplum arasında sadece uyuşmazlık de­

ğil, pek istisnai de olsa, bazı işbirliği

alanlarının mevcut olduğunu da belirtir.

Mesela, iki toplum, su ve elektrik dağı­

tımı konusunda, yıllardan beri makul bir

işbirliğinin içindedirler. Bundan başka,

insan sağlığı, veteriner hizmetleri, ta­

rımsal mücadele, çiftçilik faaliyetleri ko­

nusunda da, bir kısmına Birleşmiş Mil­

letler örgütlerinin de katıldığı, işbirliği

faaliyetleri devam etmektedir.

Bu alanda, en önemli yeni olay, Lef*

koşa Ana Şehir Planı projesidir. BM Ge­

lişme Programı Örgütü'nün yürüttüğü

bu proje gereğince, KKTC ve KRY tem­

silcileri, haftada bir toplanmaktadırlar.

UNDP, bu proje hakkında iki toplum

temsilcilerinin birlikte hazırlayıp imzala­

dıkları bir broşür dahi yayınlamıştır. Bu

da gösteriyor ki, KRY'nin ve Yunanis­

tan'ın iddia ettiklerinin aksine, Kıbrıs'ta

o kadar da gergin bir hava mevcut de­

ğildir.

Genel Sekreter, raporunda, iki top­

lum lideri için, gündemsiz bir buluşma

tertiplenmesi konusunda iyimserdir. Sa­

yın Denktaş, bu buluşmayı temmuzda

g e rçe kle ştire b ile ce ğ in i bildirdiğine

göre, top şimdi Bay Vasiliu'dadır.

SERBEST KÜRSÜ SSE,

Y ön eten: Tahsin O Z T IN

i

f

İ n M t e mezununun yabancı dİT\

bilmesi gerekiyor; ya eğitimimiz?

A

TATÜRK üniversitesi Ziraat Fakültesin­ den geçen yıl mezun oldum. Bir işe girebil­ mek umuduyla askerliğimi erteledim. Hâlâ iş arıyorum. Bu zaman içerisinde birçok devlet ve özel kuruluşlara müracaat ettim. Fakat yabancı dil bilmediğim ve askerliğimi yapm a­ dığım için beni hep kapıdan döndürüldüm. Aileme yardım etmem gerekirken, onlara yük oluyorum. Ziraat Mühendisi olduğum halde boşta gezmek beni çok üzüyor. Ailem ve ben maddi ve manevi sıkıntılar içerisindeyiz. Bir­ çok arkadaşım da aynı durumda. Türkiye'de binlerce genç üniversite mezununun da açıkta olduğunu biliyoruz ve ilgililere sesleniyoruz.

Bütün üniversite mezunlarının yabancı dil bilmesini şart koşuyorsunuz da neden üniversi­ telerde bu yönde eğitim verilmesini sağla­ mıyorsunuz. Neden dil bilmediği ve askerliğini yapmadığı halde bazı üniversite mezunlarını devlet kuruluşlarına torpille alıyorsunuz?

NECATİ T erzi (Ziraat M ühendisi / R İZ E )

Kocaslmm'dakfZ

briketçilere geçen

bir yasa yok mu?

K

O C A S İN A N Siyavuşpaşa

Caddesi'ndeki K a m a n ve Oğıızhan sokaklar arasında faaliyet gösteren briket imalatçıla­ rının buradan kaldırılmasıyla ilgili olarak bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı. Halk, makinele gürül­ tüsünden perişan. Yerleşim mahal­ linde, bu tür işyerlerinin faaliyetine izin verilmemesi gerekmez mi?.

Hukuk devleti ilkeleri içerisin­ de gerekli başvurularımızı yaptık. Ancak, briketçilere tekrar süre ve­ rilmiş. Ruhsatı olmayan, halkı ra­ hatsız eden bu işyerlerine hangi kanuna uygun olarak faaliyet izni verildiğini merak ediyoruz.

( V / 46) sayı ile kaydedj m dil­ ekçemiz hakkında ne gibi i1 -m ya­

ğlımı öğrenmek istiyoruz. Eğer ve­ rildiyse, emir neden uyulmuyor?

Bir an önce bilgi sahibi edilir­ sek, sevineceğiz... (K am an ve O ğu zhan S ok a ğ ı sa k in leri)

i

6

S A T

I

L I K

M O T O R S A I L E R

NAZENİN

»

Tam Boy : 1996 m Su Hattı Boyu: 15.70 m En : 5.41 m Su Çekimi : 2 28 m Deplasman : 42 ton Yelken Alanı :180m 2 Motor : 350 Hp Caterpillar Diesel

Dizayn : Francis Jöne s, İngiltere İç Düzenleme : Paolo Caliari, İtalya Yapım Gözetmeni : Athar Beşpınar,

İstanbul/Türkiye Yapımcı : Herbot Tersanesi.

İstanbul/Türkiye Suya İnişi : Mayıs 1977

İkişer yataklı bir mal sahibi kamarası, iki misafir

kamarası, üç yataklı mürettebat kamarası, her

kamarada WC ve banyo, tüm kamaralar meşe,

güverte ve üst yapı tik meşe.

Tümüyle ses ve ısı izolasyonlu komple Avrupa

yelken takımı (11 parça) Jeneratör, radar,

radyo-telefon, derinlik ölçeği, hız ölçeği, rüzgar

ölçeği, pusulalar, oto pilot, 3 tonluk yakıt

deposu, 3 tonluk tatlı su deposu, 400 litrelik pis

su tankı, deniz suyu arıtma cihazı, klima ve

ısıtma sistemleri, dipfriz, buzdolabı, LPG fırın,

micro-wave fırın, elektrikli ırgat, tüm güverte

donanımları, TV, video, Hi-fi müzik seti, zodiac

bot, 2 adet Johnson motor.

M üracaat; Mesai Saatleri içinde 145 43 42- 149 47 74 Tülin Yalçın

Küçüksu Çekek yerinde istenildiği zjaman görülebilir.

î T & U yazı 'M isiyle , ünlü rom ancım ız Kem al Tahir'tn hayatının I E&bilttm m yen bir yanını H ürriyet akarlarına anlatıyorum .

(

Kem al Tehir, 1938 H azkanı'rıda patlak veren “ Donanma Otayı ’nda suçlu görülüp 15 y ıl ağır hapse mahkûm edildi ve

{

J9S0 yılında Nazım Hikm et için çıkarılan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuştu. 28 yaşında genç b ir gazeteci olarak g irdiği | m ahpushaneden 40 yaşında olgun b ir rom ancı olarak çıktı. J Romancı k iş iliğ i ila ve özgür olarak daha 23 y ıl yaşadı. 1973 I Nisam 'nda Öldüğü zaman, geride, Türk edebiyatını ve

düşün-I

1 ce hayatını zenginleştiren 20 büyük rom an ve sayısını kendisinin de bilm ediği “ yaşamak iç in ' yazılmış pek çok aşk vo m acera , rom ancıklan, d edektif hikâyeleri bıraktı. Kem al Tabir, gazeteciliğe I başladığı 1932 yılından sonraki ömrünün "İçerdeki ve dışar- | daki ” 41 yılını hep yazarak yaşadı.

O

KUYUCU, bu dizide, b ir Cum huriyet devri aydınının dra­ mını bulacaktır. Kafası ve gönlüyle Türk inkılabına; bıı toprak­ la r üzerinde yaşayanların, yaşam ışların ve yaşayacakların kaderine sımsıkı bağlı b ir Türk aydınının, cezaevinden, ilerde evleneceği b ir kadına, Sem iha'ya gönderdiği m ektuplar, hiç kuş­ ku duymuyorum kİ okuyanların İçin i açılacaktır. Bu dizi, biraz da, geçm işte haksız ve ağ ır cezalar çekm iş aydınlarım ızın acıla­ rını paylaşm ak için yazılm ıştır. Burada anlattığım 50 yıllık bir hikâyedir. Okuyucu, 50 yılda nereden nereye gelindiğini kendi vicdanında arayıp bulm alıdır. B ir toplum, edebiyatını, sanatım, kültürünü fik ir hayatını besleyen aydınlarının kadr-ü kıym etini bilm elidir. G eçm işle onlara karşı pek anlayışlı olamam ışsak, hele bugün de hâlâ çağdaş b ir anlayışa varam am ışsak; b ir aydının m em leketini ve halkını seçim le veya seçim siz İş başına gelm iş b ir yöneticiden asla daha az sevem eyeceği artık tartışm a konusu olm aktan çıkarılm alıdır. Özgürlüğün yolunun aydınlarım ıza sahip çıkm aktan g e çtiğ i unutulm am alıdır.

Şim di size, büyük Türk Romancısı Kem al Tahir'in hikâye­ sin i anlatmaya başlayabilirim ... s T

Hazırlayan: Sadun TANJU

Kemal Tahir 'in kaleminden dramla

noktalanan bir dönemin öyküsü.

ım m a

Semiha'ya

Mektuplar

Kemal Tahir, eşi Semiha H anım la; Mehmet

Barlas’ın kapısını çaldığında, o geceki dost

sohbetinin, yaşam ının da son sohbeti olacağı­

nı elbette bilm iyordu... Coşkulu tartışm alar­

dan. büyük keyif duymuş, kanser am eliyatın­

dan beri uyguladığı sıkı perhizi bozmuştu...

# Gecenin geç saatlerinde, Göztepe’deki evlerine

geldiklerinde, Semiha Hanım ’ın bütün endişe­

lerine rağmen, göğsündeki sancının gazdan

kaynaklandığını sanıyor, acıdan kıvranm a­

sına rağmen, doktor getirilm esini b ir türlü

kabul etm eyip ıhlam ur ve karbonat istiyordu.

ZULADAKİ MAHZUN RESİM K İ V

t

. J T S

E k im inde K onya sü rgü n ü n den bir fo toğ ra fın ı yollu yor. Y ıllarca birbirlerinin özlem in i ç e k e c e k ik i sevgili a rasın d a­ k i b a ğ , böylesin e resim ve m ektup larla sağlam k a la ca k tır.

• Türk rom anının büyük ustası, sonunda razı

oldu ve doktor geldi... ‘ Bakalım, neyim iz var­

m ış ü stat?” diyerek Kemal Tahir’in bileğini

tuttu. Nabza dokundu... Nabız yoktu... Sabah,

saatin 5.30’uydu ve Semiha Hanım’ın çığlığı

yü k seliyord u : “Olam az, K em al ölem ez...”

E

E M A L T a b ir'

in dünyamızda yaşadığı son ak­ şamın hikâyesi şöyledir: Yazar, o akşam saat 8.30'da Şişli'de M eh m et B a r- Las'm kapısını çalar. M eh m et Barlas, o tarihte C u m h uriyet Gazetesinde dış politika y o ­ rumları yapmaktadır ve rah­ metli C em il Sait'in oğlu, basın hayatında, daha genç yaşında olmasına rağmen hayli yol al­ mıştır. Evinde sık sık davetler verir; tanınmış sanat, bilim, politika ve işadamlarını sofra­ sında toplar. Baba evinde b öy ­ le görmüştür ve genç yaşında, bu çeşit ilişkilerin hayat içinde bir eğitim değeri taşıdığım kavramıştır. O akşamın haşda- vetlisi K em a l T a h ir dır. Eşi S em ih a Hanım’la birlikte sa­ lona girdiğinde; İsm ail C em 'i, A li S irm en 'i, D o ç . D r. M ete T u n c a y 'ı, T u n ce r A n k h 'y ı, D r. Afşin C erm en 'i eşleriyle birlikte daha önce gelmiş bu­ lur. Bir de Dr. A fşin'in baldızı İnci B ilim er vardır. C anan ve M eh m et B arlas, misafirlerine ikrama başlarlar. Gece, o gün­ lerin sanat, kültür ve politika konulan etrafında kıvamını bulan konuşmalarla tatlılaşır. K em al T ahir, öylesine keyif­ lenir ki, üç yıl kadar önce ge­ çirdiği o ağır kanser ameliya­ tının yasaklarını bile unutur gibi olur, S em iha Hanım dur­ madan kocasını frenlemeye ça ­ lışır.

O A K Ş A M IN SO H B E T K O N U LAR I

K

E M A L T a h ir soh b et meclislerine bayılır. Sesi, öfke ve alaycılık arasında gidip gelen konuşma tarzı, ko­ nuları şaşırtıcı açılardan eie alışı, onu bulunduğu mecliste merkezleştirir. Hele, konuşma sırasında, güreşte peşrev atar gibi kabadayı bir edayla fırlat­ tığı kelimeler, deyimler, kısık kahkahalar çekiciliğini büsbü­ tün arttırır. Sohbetinde bulu­ nanlar, günlerce ağızlarından onun kendine özgü deyişlerini düşürmezler. Fakat, Doktor Siyam i E rsek baştan aşağı kanser sarmış sol ciğerini aldı­ ğından beri K em al Tahir, renk vermemeye çalışırsa da, artık o eski formunda değildir. “ D u r h ele” li, “ Hele b a k ” lı, “ K a lta b a n ” lı konuşmalar git­ miş, sakin, sabırlı, sessiz bir K em al T a h ir gelmiştir. O son gecede ortaya atılan konular, eskiden olsa K em al T ah ir'i gümbür gümbür gümbürdetir- di.

Y u n a n is t a n 'd a ve O s ­

manlI İmparatorluğumda

halkların gelişimi, A lm a n ya ' daki T ü rk işçileri, A n ad olu insanı, J a p o n kalkınması ve faşizm. K urtu luş Savaşı yılla­ rında İngilizlerle ilişkiler gibi konular üzerinde gezinildikten sonra, söz gelir K em a l T ah ir' in romancılığına varır. Kendisi ve romancılığı üzerine söyle­ nenleri K em a l T ah ir, hiç tar­ tışmaya katılmadan sükûnetle dinlemektedir. Orada bulunan­ ların çoğu, K em al Tahir'in romanları içinde tarih tezleri geliştirmesini beğenmektedir­ ler. Sadece M ete T u n ca y , ta­ rihe sadakat gösterilmediğini, olayların ve gerçeklerin saptı­ rıldığım; “ K u rt K anu nu ” nda geçen A ta tü rk , is m e t Paşa, K ara K em a l, A b d ü lk erim gibi şahsiyetlerin gerçek kişi­ likleri dışında ele alındıklarını ve bunu, tarihe karşı bir so­ rumsuzluk saydığını söyler. İs­ mail C em , K em a l Tahir'in T ü rk düşünce hayatına getir­ diği özgür ve özgün anlayışın böyle yorumlanmasını haksız bulur. A li S lrm en , “ T a rih çi ve bilim ada m ı ola ra k o d e ­ diğinizi siz kendiniz yapın, rom a n cıd a a ra m a y ın .” der. Sanatı etrafında daha bir güre devam eden eleştirileri ve sa­ vunmaları sükûnetle ve sabırla dinlemeye çalışırken K em a l T a h ir'in rahatsız kıpırtılar (l)cıamı Sa.Kı, Sü.7 de)

Çorum mahpushanesi;

16

Temmuz

“ BacT’ya İlk mektup

"Sevgili bacım Semiha;

Bolu'ya vasıl olur olmaz yolladığın 15 lira ile bu hafta gönderdiğin 20 lirayı aldım. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim demek, dile kolay. Adeta hızır gibi imdadıma yetiştin.

Son aylarda işlerim hiç de parlak gitmedi. K ari­ katür de. Yedigün de romanlarımı basmıyor. Bundan başka geçen ay Tasvir Gazetesi'nden heyecanlı, ko­ mik, maceralı bir roman ısmarlamıştardı. Oturup acele yazdım. Gönderdim. Kırk gün oluyor, cevap içrilmedi. Son gelen Tasvir Gazetesi'nde bir de ne göreyim, başka bir roman ilan ediyorlar. Teklif mek­ tubunda, ‘Okuyun b eyler kahkaha ile g ü lecek , okuyan k ü çü k hanım lar ise rom an tik h islere

kapılarak ağlaşacak’ demişlerdi. Beyleri güldürüp

küçük hanımları romantik hislerle ağlatacak marifeti gösteremediğimi biliyorum. Bir kere okuduktan sonra, meydana çıkan matah ile istenen şey arasında hiçbir münasebet kalmadığını anladımdı ama, gene de yol- ladımdı. Bana yardımı düşünenleri de beyhude yere sıkıntıya sokmuş oldum. . Reddetmeyi de münasip görmüyorlar. Reddetmedikçe kitabı geri vermeyecek­ ler. Kitap geri gelmeyince ben başka bir yere yollaya- mayacağım. Velhasıl iyi bir fırsatı beceriksizliğimden ve kabiliyetsizliğimden böylece kaçırmış oldum.

Başka bir matbaaya da bir polis romanı yollamış­ tım. Onu da “ Elim izde birikm iş kitap ç o k ”diye iade ettiler. Kısaca, ahvalim pek de sevimli değildi ki yardımın yetişti.

Göndereceğin kitaplar için peşinen teşekkür ede­ rim. Okuyacak bir şeyim kalmamıştı. Mamafih bu­ günlerde okumaya vaktim de yok ya ... Şimdi “ B ir

M ülkiyet K a lesi" isimli bir roman yazıyorum.

Bitmek üzeredir; Dörtyüz küsur sayfa tutuyor. Buna çok ehemmiyet veriyorum. Sebebi de 5 - 6 ciltlik bir serinin ilk kitabı olmasıdır. Mevzu şu; Bir adamcağız mutlaka bir ev sahibi olmak sevdasına düşüyor. Çok tuhaf maceralardan sonra buna muvaffak oluyor. Adamcağız bir yüzbaşıdır. Sırasıyla Balkan Muhare­ besi'ne, Birinci Cihan Harbi'ne, Kuvayı M illiye mu­ harebelerine iştirak eder. Bütün bu yakın tarihin ehemmiyetli vakalarım işte bu orta halli adamcağızın gözüyle yaşarız. A sıl kahraman bu adamın oğludur ki, onun maceraları diğer ciltlerde devam edecek. Okuyup fikrini bildirmeni isterim. (x)

Enişteme hürmet ve sevgilerimi lütfen yolla. Gözlerini hasret ı* seugiyle öperim sevgili bacım. Kemal T ahir."

(x) Bir M ülkiyet Kalesi, Kemal Tahir'in kendi aile hikâyesidir.

YOLUN SONUNA D O Ğ R U L T 1,.

S em ih a H anım , a cı y ılla n g erid e bırakıp birbirlerine ka vu ştu k ta n 18 yıl son ra , bir a ra d a . A rtık ikisi de 60'lan na m erdiven d a ­ yam ışlardır ve rom a n u stası, ağır a ğır, m ü - eadeleli bir ö m r ü n sonu na ya k la şm a k ta, a m a m ü cadeled en asla va zg eçm em ek ted ir.

• Kemal Talur’in Sem iha H am m ’a yaz­

dığı, eldeki İlk m ektup 16 Temmuz

1946 ta rih in i taşıyor ve rom an cı o

tarih te Çorum H apishanesl’ndedir.

Şöyle başlam ıştı Kem al Tahir, bu ük

m ektuba: “Sevgili b a cım Sem iha...”

EMAL Tahir'i kaybettiğinizi anladığınız o * * anda nasıl duygular içindeydiniz, bana anla­ tabilir misiniz?”

demiştim, daha sonra, bir gün.

“Artık öiümün acısı küllenmiştir”

diye düşünüyor­

dum.

Semiha

Hanım bana kopuk kopuk yaşadıkları

hayatı anlattı. Onları ve başkalarından öğrendikle­

rimi bu dizide yeri geldikçe yazacağım.

Kemal Ta­ hir'in Semiha

Hanım'a yazdığı eldeki ilk mektup

16.7.1946 tarihini taşıyordu. -Romancı o tarihte

Ço­ rum

Hapishanesi'nde idi.

Semiha'yı

da örfi idare,

İstanbul

dışına çıkarmış,

Bolu'ya

sürmüştü. Henüz

aralarında hissi bir bağ yoktu.

Semiha Kerim Sadi'

nin karısıydı ve

Kemal Tahir, 10

yıldan

fazla bir

süredir bu aile ile tanışıyordu, evlerine gidip

geliyor­

du. Zaten o yıllarda

Kerim Sadi'nin

evi,

sol aydın­

ların uğrak yerlerinden biriydi.

Semiha'yı kültür dü­

zeyi yüksek bir aile çerçevesinde tanımıştı Kemal

Tahir.

Yaşı 22 - 23 var yoktu.

Galatasaray'ı lise

ikiden terk ettikten sonra bir sürü işe girip

çıkmış,

sonunda

BabIali'ye

adımını atmıştı.

Nazım Hikmet'

in bütün genç aydınları büyülediği günlerdi.

Kemal Tahir de çok başarılı şiirler yazıyor, toplum mesele­

leri üzerinde düşünüyor,

Kerim Sadi'nin

zengin kü­

tüphanesinden alıp okuduğu kitaplar üzerinde gece-

yarılarına, sabahlara kadar konuşmaktan, tartışmak­

tan yorulmuyor, durmadan akümülatörünü dolduru­

yordu.

Kerim Sadi'nin

şahsiyeti yanında

Semiha

Hanım'ın kişiliğinden de hoşlanıyordu. Onun ihtilal

Rusyası'nda Şark Üniversitesi'nde uç yıllık bir eği­

tim gördüğünü öğrendikten sonra bu genç kadına

saygısı büsbütün arttı...

Çizgilerle Hayattan Rekorlar

(plJlîYKKSS

/

Kurbağanın dünyası.

B İL D İĞ İM İZ SERÜVEN M E R A K L IS I ____ 3Ğ ASI (BUFO , -HK A K A KURBACim a l a y a d a ğ l a k/n/n t.

D ü n k ü ç ö z ü m

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

1 2 3 4 5 8 7

I

Soldan sağa ~J

1 - Fazlaca arzu etme ve öz­ leme... Kutsal savaş, 2 - Mutlu­ luk... Lahana (halk dili), 3 - Hal­ veti tarikatının kotlarından biri... Baryumun simgesi, 4 - Büyük­ çe... Kastamonu'nun bir kıyı il­ çesi, 5 - Bir nota... üye... Tarla ve bostantara su akıtmak için açılan yol, 6 - Gökteki dede... Su... Siyah tenli, 7 - Atları yürüt­ mek için söylenen söz... Ensiz... Bir çeşit ipek kumaş, 8 - Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen İç kısmı... Meyve sa- ttcısı, 9 - Yeni buluş... Eski bir

dayak aleti, 1 0- Çarçabuk... Kö­ pek.

Ivu ko n d an a ş a ğ ıy a

1 - Yararlanma, 2 - Şiir yazan... Bir renk, 3 - Ticareti meslek edinmiş olan kimse... Kelime bölümü, 4 - Kazdağı’nın eski bir adı... İiaç... Parlak kırmızı renk­ te olan, 5 - Kullanılmamış... Özelliksiz ve düpedüz, 6 - Avru­ pa'da bir başkent... Bir renk, 7~ Kertenkele derisi... Demirin simgesi, 8 - Şık, nazik ve terbi­ yeli... İnek, manda gibi büyük­ baş hayvanlara veriien ortak ad, 9 - Üzeri pullarla kaplı olan.

r a m e a r a n m r a t i r a r a r a r a r a n r a r a e n c a r a r a n ı ? n c r a n u r a s e

m .13130!

İri gözlü bir kertenkele türü... • Kas, 1 0- Alüminyumun simge- „ si... Bir balık cinsi, 1 1- Davut ® Peygamberin ilahilerini ve ya- g karışlarını İçeren kitap... Bir er­ kek ismi, 1 2 - Gözleri gör--|Q meyen... Boyunbağı.

z

Î S B

t i z

Ï

z h z

_______ ■

_

rm

__________

(2)

Semiha ya Mektuplar

içinde bulunduğu bazı dostla­

rının dikkatini çeker. Sonunda o da konuşur. İsm ail C cm 'in, K em al Tahir'in ölümünden sonra M illiyet'te çıkan yazısın­ dan öğrendiğimize göre, şunla­ rı söyler:

“ S iz g en çle re , ö n c e şunu b elirtm eliy im . Hayatım b o ­ y u n ca bir sistem dahilinde düşünm eye ça lıştım ve bun a a lıştım . Y a z d ık la rım , s is­ tem li dü şün m en in m a h su ­ lüdür. B ugüne k a d a r kendi doğ ru ltu m d a ya n bşa dü ş­ m edim ve yazd ığım a pişm an o lm a d ım . İn s a n la r y a n lış yapabilir. A m a b en im gibi ç o k çek m iş in sa n la r b ir b a ­ k ım a talihli sayıkrlar. B e­ n im geçtiğ im yollarda k e n ­ dini tü k eten ve o a cıla n ç e ­ k en in sa n la r için doğ ru la ra va rm a k daha kolayd ır. T a ­ rih b ir gü n beni yargılarsa, rom an la rım d a yanlış yap­ tığım iddiası b oşlu k ta kala­

ca k tır. B en rom an la rım da dünü ya zd ım , a m a bu gü n ü de ya n sıtm a k istedim , hatta gelecek için y a zd ım .” KOMŞU EVİN D E HAYATA V E D A

M

E H M E T B a r la s ’ lar- daki davetten ayrılıp G öztep e'd ek i evlerine geldiklerinde saat geceyarısını geçmişti. Birinci kattaki kom­ şuların ışığı yanmaktadır. “ B i­ zim ka ta çık a ca k g ü cü m y o k , şurada biraz solu k la ­ n a lım .” der karısına. S em iha Hanım endişelidir. Biraz önce, H aydarpaşa N u m u ne Hasta­ nesi'nin önünden geçerken, “ N öb etçi b ir d o k to r vardır, b ir g ö rü n istersen .” demiş ve K em al T a h ir, “ B ir şeyim y o k , g a z sa n cısı, fasulye pi­ lava d a y a n a m a d ım .” diye reddetmiştir. Komşunun evine girince de, “ Bana b ir ıh la ­

m u r yapın , varsa biraz k a r­ b on a t v e r in .” demiştir. Böy- lece saatler geçmiş, K em a l T a ­ h ir bir türlü kendi katlarına çıkmayı göze alamamış, bu arada ağrıları da hayli artmış­ tır. Sonunda doktor çağrılma­ sına razı olmuş, oturduğu yer­ de büzülüp kalmıştır. Doktor geldiği zaman neredeyse gün ışım a k ta d ır, saat sa b a h ın 5.30'udur. “ B akalım n eyim iz v a r ü stat” diye K em a l T a ­ h ir' in nabzına el atar doktor. Nabız yoktur.

S em ih a Hanım ne olup bittiğini bile anlayamamıştır. “ Kemal öldü m ü !” , “ H ayır, Kemal ö le m e z !”

K em a l'i biraz da o yarat­ mıştır. K em al T a h ir onun sa­ dece kocası değil, hayatta sa­ hip olduğu tek çocuğu gibidir.

Y A R IN : N A Z IM D A A TA TÜ R K 'E B A ŞV U R D U

(3)

V

13 Haziran 1988 Pazartesi (5 )

Kemal Tahir'in kaleminden, dramla

noktalanan bir dönemin hikayesi

SON HOROZ

S

İZ; sağınızı solunuzu toplayıp doğru dü­ rüst bir il kongresi düzenlemeyi bile beceremiyorsunuz...

Sız; kalbi gerdek heyecanıyla çarpan da­ mat telaşından sıyrılamadığınız için. Kurultayı­ nızı, koskoca İstanbul'un temsilcilerinden yok­ sun bırakma şaşkınlığını da göze alabiliyorsu­ nuz...

Siz; her fırsatta iktidar partisini yamalı boh- çalıkla suçluyorsunuz. Ama dönüp; kendi par­ tinizi tutkalla yapıştırılmış kırık vazo görüntü­ sünden kurtaramıyorsunuz... Lider demlen kişi­ nin. hiç değilse yapıştırıcılık işlevi olduğunu, belki de idrak edemiyorsunuz...

Dün. acemiydiniz... Ama bugün; dilinizi ağız boşluğunuzun içinde az buçuk dolaştı­ racak deneyimi bile kazandınız... Yine de, şu kırık, dökük vazodan yapıştırdığınız her par­ çanın ardından, hâlâ, yeni birkaç parçanın ayrılıp dökülmesine, çare bulamıyorsunuz...

Siz; iktidar alternatifi olma, politika seçe­ nekleri de üretme iddiasındasınız... Oysa, ülke­ nizin Başbakanı kalkmış, 36 yıllık aradan sonra delibozuk komşusuyla el sıkışmaya gidiyor Veee; sizin ağzınızdan, tek kelime çıkmıyor...

Dilersiniz; yapıcı, yol gösterici rolü oynar­ sınız Olmadı; "Tutarsız, sakat politika" der, yerden yere çalarsınız...

Nerdeee!... İlamaşallah; istifinizi hiç boz­ muyor. kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz.

Sanki siz. Türkiye'de yaşamıyorsunuz... Ül­ kenin gündeminde böyle bir konu tanımıyor­ sunuz...

Allahınızı severseniz; siz orada necilık ya­ pıyorsunuz?...

Belki de. Denizlili mılletvekilınizın girişimini, marifet sayıyorsunuz...

Yok; "Olup bitenin vatla farkında deği­ lim" diyorsanız; bana kulak veriniz...

• Hazırlayan: Sadun Tanju

Alaya altlığı “isyana teşvik”

suçlaması, Tabirin

mahkûmiyetiyle sonuçlanıyordu

/

Ti FANIM .

HİÇ canım sıkılm ıyor. N uri Tahir'in sen elerd en

b eri bahriyeli olm ası bana buradaki hayatı y a ­ dırgatm ıyor.

Bütün subaylar, çavuşlar, n öb etçiler ço k na­ zik ve iy i insanlar. Çok havadar, hol güneşli, p ü fü r p ü fü r bir kam aram var. Sabahtan akşam a kadar denizi seyred iyoru m , yazıyoru m . Günde ü ç k ez g ü verted e g ezm em ize izin veriyorlar. Ya­ nımda bir g em i polisi olduğu halde dolaşıyorum . H er gü n g a zete aldırm ak kabil. Bundan baş­ ka Yavuz un kitaplığından faydalam yorum . B i­ ra z zam an g eçerse, d eğm e tarih rom ancıları, özellikle ünlü Abidiıı D âver'i yaya bırakacağım .

Velhasıl öyle rahat, öyle sakin , öyle sayfı- yelik bir istirahat d evri yaşıyorum k i, saçm a­ layıp dolu dizgin şair olabilirim .

A nnem y em ek leri h iç m erak etm esin. E ğer beni 90 sa ğ okkaya yü kselm iş görü rsen iz, kaba hat aşçı başının değildir. Şim dilik subayla t 'in aş- hanesinden yem ek yiyoru m . Bu biraz tuzluca,

ayda 16 - 17 lira kadar biı-şey tutarm ış. Sonra

günde bir paket sigara, ayda 4 lira da bu tutu- y o r. Şu halde, istirah ate çek ilen K em al Tabir şim dilik ayda 20 liraya m uhtaçtır.

N uri T a biri uzaktan görü yoru m . O da çok iyidir. Vaziyet herhalde yakın bir zamanda belli olur.

S eni uzun müddet, dul bırakacak d eğiller y a ... G özlerini öperim sevgilim benim .

K em al Tabii’. ”

(★ ) kem al Tahir o tarihte Fatma İrfanla erlidir. Hu mektup Kemal Tahir'in tutuklandıktan sonra yazdığı ilk mektuptur. Olayı hiç ciddiye almıyor.

TAKTIK!

M

İLLETVEKİLİNİZİN adı. Adnan Keskin... Seçildiği günden bu yana, olanca silikliğim sürdürmüş olmalı ki, başkentin ne kapalı kapı­ ları ardında, ne Nasrettin Hoca türbelerinde: ne de siyasi kulislerinde, adı ve hükmü var...

Grupta; hele hele Genel Kurul'da. yüz , izgilerini hatırlayabıleni çıkarsa; aşkolsun, de- ■ ım ,,

Ama, usuldendir... Böyle meçhul şöhretler, kestirme yoldan isimlerim cilalayıp üstünü yal­ dıza bulamak gereğim duydukları zaman, ucuz kahramanlıklara soyunurlar..

Yaptıkları; karavana atmak ve kabakâğıt cartlatmaktan ibarettir de. yuttururuz sanırlar..

Kımbilir; belki de bu Keskin hazretleri, bol

horozlu partinizde bir de Denizli kökenlisi ol­ sun diye, başını dikip ibiğini şişirmektedir.

Hedef diye; bilir misiniz kimi karşısına almıştır?...

Hafize ÖzalT

Onun. Süleymaniye Camii'ne gömülme­ sini, Danıştay’a götürmüştür...

Tanrı'nın rahmetine kavuşmuş insanlar hakkında, yargı yoluna gidilir mi?...

Hele konu. Bakanlar Kurulu kararıyla ger­ çekleştirilmiş bir defin olayından ibaretse...

Ama; işi çomaklayan, tesadüfün rüzgârıyla politika denizine dalmış ve de ar damarı azıcık yıpranmış bir maceracıysa; ondan bu densizlik,

elbette beklenir...

© A tatü rk'ü n h astalığın ın a ğırlaştığı 1938

yazında, dünya y en i b ir savaşın eşiğinde;

Türkiye ise, A tatürk’ten son ra h a lin in ne

olacağı endişesindedir. Böyle b ir ortam da,

okudukları v e yazd ık ların ın öm ürlerinden

15 ya da 28 y ılla rı alıp götü receğin i ne

N azım H ikm et, n e K em al T ahir ne de diğer

ile r i c i a y d ın la r k a v r a y a b ilm iş le r d i...

• A sk e r i isyana teşv ik le suçlanan v e do­

laplarındaki dergi ve k itap lar yü zü n ­

den tu tu k la n a n a y d ın la r, m ahkem e

önüne çık ıp da h ak ların d ak i m ahkû­

m iyet k a ra rla rın ı dehşet içinde dinle-

yin ceye kadar; suçlam aları önem sem ek

b ir yana, ciddiye alm am ışlardı b ile ...

»

L

T A T Ü R K ’ ün A I hastalığının

gi-i

doruk ağırlaştığı I S A B o 1938 yazı, ül-kode endişelerin la£ıaB™ss“ *“ kaynaştığı bir dönemdi. A tatürk'ten sonra iktidara kim gelecekti? İ'İki­ nin hali ne olacaktı? A v ru p a ' ­ da M ussolini ve Hitleı-; R us­ ya'da Stalin, dünyayı nasıl bir felakete sürüklüyorlardı? (,'ev remizde veya dünyada bir lıarp çıkarsa, Atatürk'siiz bir T ü r­ kiye kendini nasıl koruyabilir di. Savaş, bizi, lıir iç kargaşa yaşarken yakalarsa perişan ol­ maz mıydık?

1938'de C um huriyet, he niiz on beşinin içindeydi. K u r­ tuluş Savaşı yaraları ve acı­ ları taze sayılırdı. D ersim İs­ yanı. dalıa bir yıl önceki olay dı. C u m h uriyet kurulduğun dan beri isyanların, gerici baş kaldırılnrın, kanlı siyasal kav­ gaların sonu gelmemişti.

Hu arada, A ta tü rk D ev- rim le ri'v le yaratılan sosyal uyanış ve kazanılan özgürlük­ ler, rejimin bir nevi “ k u rd u " haline dönüşmüştü. İnsanlar ve kitleler, tarih süreci içindi çağdaş bayattan uzak kalışı mjzın eksikliklerini ilaha ile­ rinden duymaya başlamışlardı. Rejini, bu eksikliği onların is t ediği hızla gideremiyordıı. Te ıııelde. A tatürk'ü n devrimci düşüncesine bağlı ilerici aydın­ lar arasında “ y o z la ş m a ıla n şikâyetçi olanların sayısı gide rek artıyordu. A tatü rk D ev­ rimciliği içinde, yeni bir baş­ kaldırının merkezi haline gelen bu “ sol k a n a t” . ııc yazık ki, zaten bunalmış olan iktidarda- kilerin öfkesini arttırıyordu. Edebiyat, sanat ve basın y o ­ luyla büyüyen muhalefeti, on­ ların gözünde, en büyük Leh like sayılmaya başlamıştı.

GUZEL “E V E T

B

EN; "Bay No... No” Güneş Taner'in. Ev- ren’ı gezleyen geleneksel boşboğazlığı karşısında Özal'ın tavrını, daha değişik görmek isterdim. Çünkü hep biliyoruz ki. Hafize HanımTn vasiyeti gerçekleştiyse. bu. Cumhur­ başkanının son sözüyle olmuştur...

Böyle acılı günde; hele Çankaya'nın zirve­ sinden uzatılan dost elinin ısısı, herhalde hep hatırlanmalıdır...

Acılı gün. dedim... Aslında, o günün göz­ yaşı dolu saatlerine dönmek gerek...

Başbakan Özat'a kara haber; yem ulaş­ mıştır ... Beklenen sona, belki nicedir kendisini alıştırmıştır da. evlattır... Ve: hiç değilse o birkaç saat için, Başbakanlığını unutmuştur...

Yoksa; hemen telefona sarılması... Proto­ kolün tum geometrik dengelerini sarsması mümkün mu?

Özal, titreyen sesiyle, annesinin vasiyetim Cumhurbaşkanına aktarır...

Hafize Hanım, Süleymaniye Camii'ne gö­ mülmeyi arzulamıştır...

Bu tür bir toprağa veriliş. Bakanlar Kurulu kararım gerektirir de. sonrası önemli...

ANAP Hükümeti üyelerinin. Başbakanların­ dan gelen bir ricayı, geri çevirmeleri, elbette düşünülemez... Fakat, son imzayı Sayın Cum­ hurbaşkanı atacağına göre; ya onun tavrı ne olacak?...

Böyle bir lütuf isteğinin tek cevabı olabilir: " E v e t” Fakat E v re n 'in k l, te re d d ü tsü z "Evet"...

Ve. telefon kapandığı andan itibaren, “ Evet” in bütün sonuçları, ekspres hızıyla ger­ çekleşir...

ANA VASİYETİ

Ö

ğünlerde de. hayli tartışılmıştı.

Bu; elbette özel bir davranış, yaratılmış bir ayrıcalıktır..

Rahmetli Hafize Hanım, Türkiye Başba­ kanının annesi olmasaydı, Süleymaniye Ca- mil'nin avlusunda toprağa veriliş, kimsenin havsalasından bile geçmeyecekti.

Ama. Turgut özal'ın da yerinde kim olsa, bu tur bir ana vasiyeti karşısında, aynı duyar­ lığı gösterecekti..

Şimdi, cenaze davasıyla Danıştay kapısını çalan, şu biçare Keskin Elendi bile...

Sonra, hep biliyoruz. Hafize Hanım, bu türden ne İlk örnektir, ne de sonuncusu olacak­ tır..

İşte. Fuat Köprülü... Gerçi o, bizim BabIali'nin uç beş adım ötesindeki, kendi soya­ dını taşıyan türbeye gömülmüştür ama. Köp- rülü'nunkı de. özel izin sonucudur..

Bakanlar Kurulu üyelerinin tek tek imzasıy­ la gerçekleştirilmiştir...

SEN YANIYIASAN, BEN YANMASAM

lam ıştı. ikisinin orta k yan ları öylesine ço k tu k i... K em al T ah ir, m ahpusluk hayatı- na h em en hem en birlikte başladıkları Nazm ı için çıkartılan 1950 affıyla özgürlü ğü ne kavu ştu. Nazım ın hayatı ise, başka bir yön e d ö n e ce k ve 1938'de A ta tü rk 'e “ Türk inkılabı ve senin adına ant içerim ki su çs u zu m “ diyen, a m a sesini du yu ram ayan ozanın ya şa m ı, T ü rk iye'ye d ö n m e özlem leri için de, M oskova'da sona ere ce k ti...

ŞEYH HAZRETLERİ VE DEMİREL

B

İR de. dinle politikanın Hatize Hanım adı etrafında yumaklaştırılmasını eleştirebilir­ ler... Ama. onun da örneği var

Hem de. dün denebilecek kadar yakın bir geçmişte. Süleyman Demlrel’lı AP dönemin­ de...

Şimdi. Hafize Hanım konusuna, bir de Nakşibendilik sıçratmak istiyorlar O zaman da sorun. Nakşibendi Tarikatı’nın bir şeyhi ile ilgiliydi...

Şeyh Mehmet Efendi (Kotku). Demirelin saygısını kazanmış kişiydi... Tarikatçılığın için­ de. fakat kör yobazlığın karşısındaydı. Yerinde telkinleri, en elektrikli anlarda olumlu yönde ağırlık koyması, bugün de hayırla anılır...

Onun gibi, din adamı olup politikacının din sömürüsü yapanını “şıp" diye gözünden tanı­ yanına: ve daha o an sat dışı bırakanına, az rastlanır...

Mehmet Efendi nin de o türbeye gömülme isteği. Demirel Hükümetince olumlu karşı­ lanır... Karar alınır...

Fakat. Şeyh Hazretleri henüz hayattadır. O. ruhunda yeşeren bir önsezi üzerine, pek yaklaşan kaçınılmaz sonu için, bu tür İstekte bulunmuştur...

Talihsizliğe bakın ki; AP'nln azınlık iktidarı. Mehmet Efendi'nin ömrüyle aşık atamaz.

Şeyh Hazretleri'nin bütün formaliteleri tamamlanır da. AP iktidardan devrilir:

12 Eylül fırtınasının silkelemesiyle... Mehmet Efendi, aylar sonra hayata gözle­ rini yumacaktır..

Bu gibi hallerde. Türkiye'de ne olur; bilirsi­ niz...

Kimse; devrik bir hükümetin attığı imzaları geçerli saymaz Hele o hükümet askeri darbe tokadı yiyip yerle bir olmuşsa...

Ama hayır Mehmet Kotku. Demirel Hü- kümetl nin aldığı karar doğrultusunda toprağa verilir.. Taa başlangıçta, vasiyet ettiği gibi, Süleymaniye Camii'nde.

Milli Güvenlik Konseyi üyeleri. Nakşi da­ yanışmasının gereğine uydukları için mi?

Değil!...

İnsancıl duygularla hareket ettikleri, benlik­ lerinin derinliğinden yükselen gönül sesine ku­ lak verdikleri iç in ..

ALOTM

AÇIKTIR

• Ata’ya sunulmayan mektubunda,

Nazım Hikmet, başına gelen fela­

ketin, adaletle Ugisi olmadığını,

sadece siyasi bir öfkeye kurban

gittiğini belirtip ‘Türk inkıla­

bına ve senin adına and içerim

ki suçsuzum...” diye yazıyordu

B

A ŞIN A gelen felaketin adaletle alakası olmadığını, siyasi bir öfkeye kurban gitti­ ğini anlayınca N azım H ik m et, A ta tü rk 'e şu mektubu yazmıştır;

"Cumhur Reisi Atatürk'ün Yüksek K a­ tına,

Türk Ordusunu isyana teşvik ettiğim iddia­ sıyla 15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de

T ürk Donanması'nı isyana teşvik etmekle töh- metlendiriliyorum.

Türk inkılâbına ve senin adına and içerim

ki suçsuzum.

Askeri isyana teşvik etmedim.

K ör değilim ıX senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Yurdumun ve inkılâpçı senin karşında alnım açıktır.

Yüksek askeri makamlar, dedet ve adalet, küçük bürokrat, gizli rejim düşmanlarınca alda­ tılıyorlar.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılâp ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşüne­ bileyim .

Askeri isyana teşvik etmedim.

Senin eserine te sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükle­ tilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerin arasında seni bir Türk şairinin felâketi ile alakalandırmak iste­ mezdim .

Bağışla beni. Sem bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu "inkılap askerini isyana teşvik" damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğim inandığımdandır."

Başvurabileceğim en inkılâpçı baş sensin. Kemalizmden ve senden adalet istiyorum. Türk inkılâbına ve senin başına and içerim kı, suçsuzum. N A Z IM H İKM ET R A N

0B u m ektu p A ta tü rk'e sunulam am ıştır..

K IR IL A N K A N A T L A R

K

E M A L T a h ir, 1938 ya­ zında başına gelen felake­ tin büyüklüğünü ilk gün­ ler anlayamadı. Biiyiik bir adli yanlışlık yapıldığını, iftiraya uğradığını, daha ilk araştırma ile suçsuzluğunun meydana çı kaçağını sanıyordu.

İşin aslına bakılırsa, onda çok daha tecrübeli olan, Ru: ihlilali'nin fırtınalı günlerin M oskova'da yaşamış ve siya­ sal kavganın, özellikle aydın insan yiyen mekanizmasının iş­ leyişini gözleriyle görmüş bir N azm ı H ikm et bile, işin cid­ diyetini kavramış değildi.

1938 baharında ve yazında üst üste patlak veren “ H arp O k u lu " ve “ D o n a n m a ” olay­ larının ömürlerinden 28 yıllar. 15 yıllar alıp götüreceğini akıl­ larına bile getirmiyorlardı.

(Devamı Sa.19, Sü.l'de)

S

İMDİ; Danıştay, tarihinde ilk kez çattığı, bir davayla karşı karşıya..

Yargıçlık mesleğinin imbiğinden süzülüp o düzeyde görev üstlenen kişilerin, hangi yönde karar verecekleri, sanırım belli...

Ama. aksini düşünelim... Milyon kere mil­ yonda bir ihtimalle merhamet duyguları nasır- laşanlara özgü, ters bir sonuç çıktığını, tarz edelim...

Henüz tazeliğini koruyan toprağın açılıp rahmetlinin bir başka kabre taşınması, onun kemiklerini hiç mı sızlatmayacaktır?...

Hadi, o olasılığı akla getirmeyelim... Peki; bu ibret tablosu karşısında, bizzat Danıştay zorlayıcısı vicdanında, hiç mi sızı duymayacak­ tır?...

Bir de; ona soralım: Şu, ar değil de kâr yılında, kazancı acaba ne olacaktır?...

Karalarla beslenmiş bir katranlı şöhretten

başka... K A R I 1 F Ç K A f l F M K em a l T a h ir (soldu) ile kardeşi iıH flU ty n H U t n i N u ri, k a d erb iıliği etm işlerd i... H a­

yatları b o y u n ca birbirlerini yalnız b ıra k m a ya n iki k a rd eş, Ç oru m C e za e v in d e b ir ara da f o t o ğ r a f ç e k tirirk e n , sanki “ k a rd e ş d a ya n ışm a sın ı” b e lg elem ek ister g ib iy d ile r...

K

EPENGİ, SHPTıyle kaldırdım; SHP ile devam edeyim...

Adam var. İsmail Cem gibi; tüm içtenli­ ğiyle bayrağı açıyor...

Belki: zamanı geldi diye... Ola ki; baştan­ kara gidişe daha fazla dayanamayacağı için..

Ama adam var; yüreğinde aynı duyguların ateşini körüklüyor... Hiç kuşkusuz, ihtirasın kat­ merlisiyle sarsılıyor.. Yine de. “renkslz”i oy­ namaya bayılıyor...

Hedeflerinde; hep salam politikası, aşındır­ ma metodu...

İlk aşama, parti yönetiminde bir iskemle... Derken; iskemleler, iskemleler.. Onların üzerine oturtulacak bendeler...

Sonra, daha ileri aşamada bir görev... Ve nihayet, liderlik...

Ya; karşısında boyun büküp önünde düğ­ me iliklediğine, pes ettirerek

Ya da: avenesiyle işe el koyarak.. Oldum olası, bu hesapları yapıyor; sab­ rının. er geç kendisini sonuca ulaştıracağına inanıyor...

Herkesi kör, âlemi sersem sanıyor da. onca incelik arasında, birkaç püf noktasını göremiyor...

Artık gelenekselleşen taktiğinin ezberlere yerleştiğini.

Karizması, usta dili ve parlak girizgâhına rağmen, kısa bir süre sonra hayal kırıklığı yarattığını... Böyle böyle de bıktırdığını...

İnsan beyninin unutma eğilimiyle, şu yeni dönemde, belki yeni soluklar aldığını..

Fakat; hiçbir özgünlüğü olmayan politika­ sıyla. dün baştankara ettiği gibi bugün de edeceğini...

Üstelik; tezgâhladıkları, hep aynı, bilinen ve bellenmiş tertipler olduğuna göre; bu kez mas­ kesinin çok daha çabuk düşürüleceğini...

G Ü N Ü M Ü ZD E O YN AN AN A C /K T E N İS İN . K A P A LI SALONDA O YN A N AN J E Ü D E F A U M E A D IY L A , 1050 YILINDAN BE R İ F R A N S IZ M AN ASTIR LAR IN D A OYNAN, GERÇEK TENİSİN B İR TÜRÜ OLDUĞU BİLİNİYO R.

B U OYUNU T İC A R İ K A Z A N Ç K A Y N A Ğ I

S

b u ğ u nd ü n y ac a m TANINMIŞ TEN İS Ç İ A

0

¿ER MAÇLARDAN S M İLYARLAR K A ZA M N ! YOKLAR. 1960 fa DOĞUMLU ÇEKOS. U İO V A K OYüK/CU B /V A N L E N D L .m Z

f

YIL/NDA Z MİLYON i 2 8 <SWV 8 50 DOLAR 1 KA ZA N A R A K ERKEK] [ TENİSÇİLER ARA . ’S/NDA PARA KAZAN. IN A L İN E G E T İR M E Y İ A K /L ED EN İL K

I OYUNCU B İN B A Ş I WALTER CLOPTON'. f D U (1 8 3 3 -19/21 B /N B A Ş I CLOPTON ■ 23 ŞUBAT 1872i' TE Ç İM TENİSİ DİYE

Bil in e n A Ç IK T E N İS İN ’SPRAIRISTIKE A D IY LA PATENTİNİ A LD I.

Basınköy

otobüsleri

yeterli hizmet

yapamıyor

Oyun, set

ve m aç

P eder

Ig n a tiu s 'u n / S phairiştiğe oynam ak ısıt İM A REKORUNU KİRDİ.

K

Ü Ç Ü K Ç E K M E C E ve Basınköy istikam etin­ den Kminönü'ne sefer ya­ pan belediye otobüslerinin yetersizliği nedeni ile Ba- stnköy Eminönü otobüs­ leri tıklım tıklım dolmakta ve birçok vatandaş bu bir, bir buçuk saatlik yolu ayakta gitmek mecburiye­ tinde kalmakta ve çok kere de trafik tıkanıklığı nedeni ile işlerine geç kalmaktadır­ lar. Otobüs seferlerinin dü­ zensizliği ve kontrolsüzlük nedeniyle de vatandaşlar işe gidiş ve işten çıkış saat­ lerinde saatlerce otobü s beklerken bazen ¡ki oto­ büsün üst üste geldiklerine şalıit olmaktadırlar. Bu se­ ferlerin biraz artırılması ya da diğer semtlerde olduğu gibi Basınköy'c de lıaİk otobüsleri işletilmesi ve se­ ferlerin düzenli bir şekilde ya pı İması n ı n sağlan m ası halinde, bu güçlüklerin bii- yıik ölçüde kalkacağına inanıyor ve hıı linkli isteği­ mizin yerine getirilmesini bekliyoruz.

N A F İ ÖN A L (B asın köy Halkı A dına)

l id e r in

a f f e t m e d iğ i

İ

NÖNÜ adının gücüne inananlardanım... Parti­ nin sonunu nereye vardırır bilemem de. Kurultay da. keyfe kederin dışında bir sorunla karşılaşmasını beklemiyorum...

İsmail Cem, “Şanslarımız eşit" demiş... Bu yüksek sesli yargısına, kendisinin de katıldı­ ğını pek sanmıyorum.

Ama mücadele, görünüşte demokratiktir... İsmail Cem de. ortaya atılmakta sakınca gör­ memiştir...

Bir umut taşıdığı için mi?.. Zannetmem... Ama ileride, daha İleride: tekrar İsim ara­ yışları gündeme geldiğinde, onunki hafızalarda hep taze kalsın, hep hatırlansın, önerilme şan­ sını da hep korusun, diye.

Bu; hesabın olumlu yanı... Bir de olumsuzu var...

Demokrasi adına girişlise de. bu tür müca­ deleyi. lid e rle rin içle rin e hiçbir zaman sindirememelerı Yan kulvarda yer alana, er- geç faturayı kesip onun ayağını kaydırmaları.. işte, yüreği mangallarla kıyaslanan Süley­ man Bey...

Hiç ciddiye almadığı Unat Kutlar ı bir ka­

lem geçersek; Ferruh Bozbeyli'ye mi hayat hakkı tanıdı, Cindoruk'a mı?.. Değil de; kaderin cilvesiyle karşısına dikilen Profesör Orhan Oğuz'la, hep acele heyecanların kurbanı olan Kâmran İnan'a neler yapmadı.

Rahmetli Feyzioğlu'nun gözü, daha müte­ vazı hedeflerdeydi...

Sonrasını kestıremem de, önce CHP Genel Sekreterliğine oynamakla işe başlamıştı

Seçimi kaybetmesi. CHPTılığinın de sonunu getirdi.. Tıpkı; DYP saflarında. Genel Başkanlık yarışındaki yenilginin Mehmet YazarT, parti dışına İtmesi gibi...

Odalar Birliği Başkanlığfnı bırakıp politika­ ya okkalı bir silleyle "Bismillah" demenin onda yarattığı acıyı, bugünkü Devlet Bakanlığı bile, hiç sanmıyorum ki gidermiş olsun.

• • • • • •

D

İLEĞİM; bilgisi, görgüsü, birikimi, çevresi ve araştırmacı yönüyle Türkiye İçin yeni bir politikacı tipi sergileyen İsmail Cem'in. şu eski tıp faturalardan birini ödemek zorunda kalma­ ması...

Erdal İnönü'nün, hiç değilse bu konuda, belirli bir çap ortaya koyması...

Çizen: DICK MILLINGTON

İpekli peştamal, 9 - İlavesi... 2

Cami ve mescit gibi yapıların 3 üstü açık kısmı... Hile, 10- Bir * aletin çok kesici olması hali. 5 1 - Altın, gümüş gibi madenlerin

ayarını anlamak için kullanılan bir çeşit taş... Genişlik, 2 - Kapı ağızlarındaki alçak basamak... Eğe ile aşındırma, 3 - Taban­ ca... Yurdumuzda büyük bir ır­ mak, 4 - Platinin simgesi... Bir dokuma maddesi... Pasak, 5 - Boğa güreşindeki bağırış... Yankı... Bir mastar eki, 6 - Belir­ li bir yer ile ilgili olan (mahal­ li)... Bir çiçek cinsi, 7 - Sellerin bıraktığı kumlu, çamurlu top­ rak... Hastalıktan kurtulma... Bir ünlem, 8 - Yolculuk (gezi)...

Yukarıdan aşağıya]

1 - Silah, teçhizat, elbise gibi asker eşyası ambarı... Ün, 2 - Eşit duruma getirmek, 3 - Arı ve akrep gibi böceklerin iğnesi (eski dil)... İçinde katı bir mad­ de erimiş bulunan sıvı, 4 - Asalak... Bir göz rengi, 5 - De­ ğerli bir taş çeşidi... Katışıksız ve en iyi cinsten, 6 - Asma kü­ tüğü... Işık (halk dili), 7 - Panto­

lonun apış arasına gelen yeri... Kilitlenmiş, 8 - Ekip veya büro amiri... Arı... Bir besin maddesi, 9 - Ne sıcak ne soğuk... Söz, 1 0- Sıvı haline gelme... Ud ça­ lan sanatkâr, 11- Belirti... Yam­ açların alt kısmı, 1 2 - Safi... Vadi.

Ve; Kemal Tabir den, Fatma İrfan a mektup;

Ç E T İ N E M E Ç

M anastırda tenis

Yöneten: Tahsin OZTtN

H IS

1

L j ra E

m

M D n m ,iC, M o A a L ygj

fk

E

(4)

5'ÎNCİ SAYFADAKİ YAZININ DEVAM

Şanlı Yavuz'un “ mahpusu”

“ D ergilerde, gazetelerde çık a n , kitap halinde basılan ve piyasada satılan şiirleri, m a k a leleri, h ikâyeleri, r o ­ m a n la rın da n dolayı b ir a y ­ dının orduyu ve don anm ayı isyana teşvik ettiği ileri sü ­ r ü le b ilir m iy d i? G o r k i'y i ok u yorla r; Balzak’ı, Zola’y ı, T o ls t o y 'u , A n atol F ran s'ı, Dostoyevski'yi, Goethe'yi, 1b- sen'i, Nazım Hikmet'i, Saba­ hattin A li'yi, Haydar Rıfat'ı ok u y orla r diye g e n ce cik ç o ­ c u k la r ın k a n a tla rı k ırıh - verir m iyd i?”

D olaplarından, piyasada satılan . “ İspan ya K urtu luş S avaşı” , “ Y a n M üstem leke O luş T a rih i” , “ K ara G ö m ­ lekliler İhtilali” , “ D iyalek­ tik M ateryalizm ” gibi ter­ cüme kitaplar çıktı diye 17 - 18 yaşlarındaki askeri okul öğ­ rencilerine ve 25 yaşlarındaki deniz gediklilerine: “ T am am , ihtilal hazırlığı ya p a rk en y a ­ ka la n d ın ız!” denilebilir m iy­ di? 1938 Ağustosu'nda, Kem al T a h ir, E rk in Gemisi'nin gü­ vertesin d e kurulan Askeri Mahkeme'nin karşısına çıktı­ ğında kuşkusuz şöyle bir hü­ küm giyeceğini aklının ucun­ dan geçirmiyordu.

H Ü K Ü M V E Y A R E JİM İN Ö FK ESİ

"Duruşmada hasıl olan kan­ aate göre, adı geçenin, komü­ nistlik tahrikatından mahkûmi­ yetleri bulunan ve kendi ifadesiyle de komünistliği kabul edilen Na­ zım H ikm et, Hamdı A lev,

H ikm et K ıvıl am il ile ve ko­

münistlik şüpheleri altında bulu­

nan S an M ustafa, Zehra,

H ü sam ettin , K erim Sadi,

Sıdıka ( * ) gibi şahıslarla çok

sıkı temasta bulunması ve çevre­ sinin özellikle bu şahıslarla çevri­ li olması ve yapılan aramada evinde bulunan ve listesi 1 nolu tahkikat dosyasının 60, 63'üneü

sayfalarında sıralanan T ürkçe

ve Fransızca 72 kitabın tama­

men sosyalizm, Marksizm ve ko­ münizme ait oluşu, K em al Ta­ h ir'in komünist bir karakter taşı­ dığını ve bu kitapları bir sistem dahilinde ve kardeşi telsiz üst­ çavuş N uri Tahir vasıtasıyla

Yavuz Gemisi'ne sokmak sure­

tiyle erbaşlar üzerinde propagan­ da ve telkin yapmaya çalıştığı te kitaplar vasıtasıyla fikri telkin­ lerde bulunduğu askeri şahısları daha sonra N u ri Tahir vasıta­ sıyla kendini tanıttırarak bu er­ başların kitaplar vasıtasıyla ha­ zırladığı, komünizmin fikirlerini şifahi telkinlerle de takviyeye ça­ lıştığı; ve hatta kendilerine N a­

zım H ikm etin ve kendisinin

henüz neşredilmemiş eserlerini dahi bizzat okuduğu ve izahlarda bulunduğu ve bu eserlerden ilham alan erbaş M eh m et Ali'nin aynı vadide şiirler yazmaya özen­ diği ve kendisiyle temas eden ar­ kadaşların aldıkları komünizm fikirlerini Domanma dahilinde yaymaya çalıştıkları ve onları bu yola şiddetle temayül ettirdikle­ rini ve bir askeri şahıs olan kar­ deşini gerek bizzat ve gerekse evinde yaptığı toplantılara iştirak ettirmek suretiyle bu vadide yetiş­ tirdiği ve kendisini donanma da­ hilinde bir propaganda aleti ola­ rak kullandığı anlaşılmış ve bu suretle K em al Tahir'in askeri isyana tahrik ve teşvik suçunu işlediğine tam bir vicdani kanaat hasıl edilmiştir."

K em al T ah ir, ilk cezasını Yavuz zırhlısında çekecekti...

( * ) Sıdıka, K em al Tahir'in

sonradan eşi olan Sem iha H a­ nım'm genç kızlık adıdır. Mah­ keme ilamında bir gizli hücre kurmuşlar gibi gösterilen isimler,

K em al Tahir'in yakın dostları,

onların eşleri ve ailece görüşülen yakın arkadaşlarıdır.

Y A R IN İN T İH A R E T M E M E L İ

Referanslar

Benzer Belgeler

Üngör, Fransa, Bel­ çika, Japonya, Almanya ve Rusya’nm alıcı olduğu 400 bin dolarlık (yaklaşık 20 milyar lira) koleksiyo­ nuna Türkiye’de alıcı bu: lamazsa,

Erzurum'un Tortum ilçesine ba ğlı 3 beldeden geçen Ödük çayı üzerine kurulacak 3 hidro elektrik santraline vatanda şlar tepki gösterdi.Bölgedeki Heslere karşı açılan

Araştırmaya katılan acil, poliklinik ve ameliyathanede çalışan hemşirelerin Ventrogluteal bölgeye enjeksiyon uygulamada enjekte ilaç miktarını doğru bilme oranları

“Toplam Kalite (TK) bir işletmede yapılan bütün işlerde, müşteri isteklerini karşılayabilmek için şart olan yönetim, insan, yapılan iş, ürün ve hizmet kalitelerinin, bir

Alaaddin Hoca, Ali Han Vezir, Arife (Ethem Şah’ın bacısı)Başvezir Ahmet (Ethem Şah abisi), Cadı Karı, Çoban , Çobanın annesi, Ethem Şah (Hükümdar), Ethem

Yükümlüler, erbaş ve erler, yedek subay aday adayları, yedek subay adayları ve yedek subaylar (yani askerlik çağına gelip zorunlu askerlik hizmetini yapacak olan kişiler)

jf-zeyla Gencer gibi efsane bir sanatçı ile başlayarak pek çok yorumcumuzun dünya sahnelerinde yer aldığı; Cemal Reşit Rey gibi bir.. bestecimizle başlayarak

Ab- durrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalık- ları Kliniğinin, COVID-19 salgınının ülkemizi etki- lemeye başladığı,