• Sonuç bulunamadı

Atatürk'ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılabı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk'ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılabı"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATATÜRK’ÜN KASTAMONU GEZİSİ VE ŞAPKA İNKILÂBI*

Mehmet Serhat YILMAZ

G.Ü. Kastamonu Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kastamonu. Özet

Bu çalışmada, Atatürk’ün Kastamonu gezi programı, şapka ve kıyafet inkılabı konusu çerçevesinde Kastamonu’nun özellikleri, Kastamonu’nun Milli Mücadele dönemindeki yeri, Atatürk’ün Kastamonu’yu seçme nedeni ve Kastamonu seyahati üzerinde durulmuş olup ayrıca bu seyahat ve programın evreleri ile 1934-1944 yılları arasındaki on yıllık dönemde 23 Ağustos yerel bayram kutlamaları hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır.

KASTAMONU JOURNEY OF ATATÜRK AND HAT REVOLUTION

Abstract

In this study, It is researched why Kastamonu was chosen to realize the hat revolution, characteristic of Kastamonu in the period of the Turkish National Struggle for Indepence (1919-1922), Kastamonu journey of Atatürk and phases of this journey. Besides in this study, It is given knowledge about 23 August congratulations between 1934-1944 in Kastamonu.

Kastamonu ve Şapka İnkılabı

Genel anlamıyla yapılan inkılap hareketlerinde, eski kurum, kanun ve belirli simgelerin yerine yenilerini koyma ve bu yolla çağdaşlaşma süreci halifeliğin kaldırılması, dini eğitim ve yargı alanında yapılan inkılaplarla tamamlanmış olmuyordu. Toplumsal alana daha çabuk inebilecek ve sosyal yapıda meydana getirilecek değişiklikler ile bir zihniyet inkılabının da gerçekleştirilmesi amaç edinilmişti.

Osmanlı Devleti döneminde yaklaşık son bir asırdır çeşitli alanlarda yapılan bir takım yenilik/ıslahat çabaları, modernleşme yolunda atılan ilk adımlar olarak sayılırsa da, Cumhuriyet idaresinde yapılan köklü değişiklikler daha farklı ve daha geniş olarak birbiriyle bağlantılı bütüncül bir yapı içerisinde ümmet yerine millet, tebaa yerine vatandaşlığa geçmek ve kurumsal yapının dışında halka doğru yönelmesi bakımından temelde ayrılmaktadır.

Saltanattan millet rejimine geçiş sürecinde birbirine paralel ve aynı amaca yönelik düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeler hukuk alanındaki inkılaplarla desteklenmiştir. Şapka kanununun çıkarılması, memurların kılık kıyafeti ile ilgili kuralların konulması, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve türbedarlıklarla bir takım unvanların yasaklanıp, kaldırılması etnik, dinî ve hatta mezhepler arasındaki ayrımları ortadan kaldırmak için bir bütüncül yapı içerisinde Türk milletini tanımlamak, ve kanun önünde eşit vatandaşlık kavramını ortaya koymak bakımından önemlidir.

* Kastamonu Valiliği tarafından 24 Ağustos 2000 tarihinde düzenlenen “Atatürk, Kastamonu ve İnkılâplarımız Panelinde” İl Kültür Merkezi Konferans Salonunda tebliğ olarak sunulmuştur.

(2)

Örneğin, doğal olarak farklı okullarda, farklı usullerle, farklı dünya görüşleri ile yetişecek olan insan tipleri milleti, bütün kültür unsurları ile bir bütün olan ve olması gereken milleti zedeleyecekti. Tevhid-i Tedrisat Kanunu bunun için gerekmiştir. Aynı şekilde Osmanlıdan kalma bir giyinme tarzında ön plana çıkan etnik ve dinî semboller haline gelen kıyafetlerin homojen bir yapı içerisinde ayrımcılığa yol açmaması için kaldırılması da zorunlu hale gelmiştir.

Bütün bunların altında modern dünyaya Türkün medenî olduğunu göstermek ve bazı sembolik görünen düzenlemelerle düşünce alanında top yekun bir inkılabı gerçekleştirmek arzusu yatmaktaydı. Daha sonra bu düzenlemelerle ilgili olarak Atatürk; Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan İkinci Kurultayında altı günde okunan tarihî bir hitabeye dayanan büyük Nutkunda “..milletimizin başına giymekte olduğu, cahillik, gaflet, taassup, yenilik ve medeniyet düşmanlığının belirgin işareti gibi görünen fesi atarak, onun yerine bütün medeni dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve böylece, Türk milletinin medeni toplumlardan zihniyet bakımından da hiç bir ayrılığı bulunmadığını göstermek kaçınılmaz oluyordu...”(1) diyerek buna ilişkin gerekçeleri ortaya koymaktadır.

Giyim-kuşam alanında yapılan inkılaplarla ilgili olarak olumlu bir hava yaratmak, önceden halka tanıtıp mal etmek düşüncesi ile gerçekleştirilen Atatürk’ün Kastamonu seyahati olumlu sonuçlar vermiştir. Nitekim Şapka İktizası hakkında 671 sayılı kanunun çıkarılmasına kadar (25 Kasım 1925) üç aya yakın bir süre geçmiştir. Bu süre boyunca, büyük şehirlerdeki memurlardan başlayarak okur-yazar grupları arasında şapka yaygınlaşmıştır. Yasa yapılmadan önce olumlu bir hava yaratmak, hiç değilse aydınların giyim alışkanlıklarında fiili değişiklikler meydana getirmek çabalarına girişilmesi(2) istenilen sonuçları vermiştir. Atatürk; yapmış olduğu diğer inkılaplarda olduğu gibi, kılık-kıyafet alanında gerçekleştirdiği inkılap hareketinde de önceden bir fikre sahipti. Bütün inkılaplarda olduğu gibi ulaşmak istediği, toplumu ulaştırmak istediği amaca erişebilmek için gerekli şartları ve zamanı Atatürk’ün dikkatle değerlendirdiği bir gerçektir. Örneğin 1920 tarihinde Meclisin ilk döneminde iki milletvekili tarafından fesin kaldırılıp yerine kalpak giyilmesi hakkında bir önerge verilmiş fakat reddedilmiştir.

Atatürk Şapka ve kılık kıyafet konusunda düşüncelerini topluma açmak, gerekçelerini anlatmak için neden Kastamonu’yu seçmiştir veya Kastamonu’nun özellikleri nelerdir?

Atatürk’ün Şapka inkılabını gerçekleştirmek için Kastamonu’yu seçme nedenlerine gelince, aşağıda belirtileceği üzere bu konuda değişik görüşler olmasına karşın Onun kendi düşünceleri yaptığı konuşmalardan anlaşılmaktadır.

Mustafa Baydar’a göre bazıları, hatta Ankara’da Kastamonu’yu temsil edenlerden bir kaçı, burasının fazla mutaassıp bir çevre olduğunu söylemişler ve bu kampanya için Kastamonu’dan başlamanın ihtiyatlı bir hareket olmayacağını kendisine belirtmişlerdi.(3) Bu görüş bizi, dışarıdan Kastamonu’nun mutaassıp görünmesinden dolayı, sırf bu yönüyle burasının seçildiği gibi bir yanılgı içine düşürebilir ki bunun tamamen mesnetsiz ve tutarsız olduğunu burada belirtmek gerekir. Fakat Kastamonu üzerinde böyle bir kanı da bulunmaktadır. Örneğin Kinross, “Mustafa Kemal, bu çeşitli din devrimlerini açıklamak için, bile bile gericiliğiyle tanınmış bir vilayeti seçti. Büyük bir cesaretle, düşmana en güçlü olduğu yerde vuruyordu. Bu ani çarpışma taktiği

(3)

başarıya ulaşırsa, başka herhangi bir yerden iki kat daha etkili olacaktı...” derken yine de bunu tek nedene bağlamaz ve Kastamonu’nun Kurtuluş Savaşındaki bağlılığından ve “ihtilâlin bir çeşit sembolü” olduğundan bahisle hakkını teslim eder.(4) Gerçi Kastamonu’nun yapısını çok iyi bilen İsmail Habib Sevük, bu düşünceye karşı olarak Ocak 1925 tarihinde Yusuf Akçura’nın da bulunduğu bir sohbette Atatürk’e bu görüşü paylaşmadığını belirtmiş ve Kastamonu’nun dışarıdan göründüğü gibi taassuba sahip olmadığını ve aydın fikirli bir muhit olduğunu söylemiştir.(5) İsmail Habib’in “Atatürk İçin” adlı eserinde de belirttiği üzere, Atatürk şapka inkılabı ile ilgili olarak etrafındakilerin kanaatlerini zaman zaman almış ve hatta güvendiği birkaç kişiyi şapka ile Beyoğlu’nda dolaştırıp, şapkayla ilgili toplumun bakışını ve nabzını da gözlemleme imkanı bulmuştur

Yukarıdaki görüşlerin yanı sıra Kastamonu’nun seçilme nedenlerini farklı bir yaklaşımla ele almak gerekmektedir. Atatürk’ün Kastamonu’yu seçmesi hususunda öncelikle bir noktayı belirtmek gerekir. Kastamonu halkı Millî Mücadele günlerinin daha başlangıcından itibaren bu harekete bağlılık yemini etmişler, İnebolu-Çankırı-Ankara şosesi yoluyla cepheye gönderilen cephane ve yardımların sağlanmasında büyük hizmetlerde bulunmuşlar ve özellikle Sakarya Savaşı sırasında büyük fedakarlıklar göstermişlerdir.(6)

Kastamonu halkının ne denli zor şartlar altında İstiklal Savaşına gönül ve hizmet verdiğine bir misal olması bakımından Kastamonu’da yayınlanan Köroğlu gazetesinin 1917 yıllarına ait sayılarının birisinde okumuş olduğum “Köylülerle Sohbet” adlı bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Öğretmelik yapan yazar Kastamonu’nun bir köyünden geçer. Geçerken yolda, tarlalarda çalışan kadınları görür. Hiç erkek göremediği için meraklanır, köye girer. Cami avlusunda oturan birkaç ihtiyar görür ve neden erkeklerin çalışmadığını sorar. Yaşlılardan birisi köyde güçlü kuvvetli erkek kalmadığından bahisle üç oğlunun olduğunu birisinin Balkan Harbinde, diğerinin Çanakkale Harbinde künyesinin geldiğini/şehit olduklarını üçüncü evladından da hiç haber alamadığını ifade eder. Diğer yaşlı insanların da anlattıkları pek farklı değildir. Yazar; oradan ayrılır, tekrar yola çıkar ve giderken gözleri yaşlanır. Ağlayıp, üzüldüğü şey ne Balkanlarda kalanlar, ne de Çanakkale’de makbersiz yatanlardır. Çünkü onlar kutsal bir gaye uğrunda şehit olmuşlardır. Yazar, köyde bir tek çocuk sesi duymadığını, bir tek çocuk görmediğini ve onun için ağladığını ifade ediyor ve ekliyor “Bu harb-i umumi bizim neslimizi mahvetmekle kalmadı, bizden sonra gelecek iki nesli de kuruttu.” Bu ifadeler edebiyatçı gözüyle biraz dramatize edilmiş gibi görünse de, o dönem ülkenin ve dolayısıyla Kastamonu’nun içinde bulunduğu durumu ifade etmesi bakımından yeterli olacaktır.

Bunun dışında yeni kurulan rejime karşı bazı bölgelerde görüldüğü gibi aleyhte bir faaliyet de Kastamonu’da olmamıştır. Özellikle döneminde Açıksöz gazetesi örneğinde görüldüğü üzere, Kastamonu basınının Milli mücadeleye verdiği destek, işgallere ve manda zihniyetine karşı tepkiler elbette Atatürk’ün bildiği ve takdir ettiği milli tavırlar olmuştur. Bu yıllarda Anadolu’nun pek çok yerinde irili ufaklı iç ayaklanmalar olduğu halde Kastamonu ve çevresinde böyle bir hareket görülmemiştir. İsyanlar yüzünden pek çok yörede asker toplanamadığı için gerek isyanların bastırılmasında ve gerekse Batı Cephesinde gerekli asker, subay ve askeri malzemenin sağlanmasında Kastamonu ve çevresinin çok büyük hizmeti dokunmuştur.(7) Bu noktada Kastamonu’da Osmanlı son

(4)

döneminde gelişen süreli yayın geleneğinin de etkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Özellikle II. Meşrutiyet döneminde Kastamonu gerek basın ve gerekse cemiyetleşme sürecinde önemli bir yer tutmaktadır. Aydınlanma ve ülke gündemini takip etme hususunda Kastamonu’nun İstanbul’dan hiç de geride olmadığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde hem fikir akımlarının burada tartışılması ve hem de sosyal ve siyasal yapılanmaların Millî Mücadele hareketinin taban bulmasındaki etkileri bulunmaktadır.(8)

Bir ikinci önemli husus da, Kurtuluş Savaşı başlangıcında millî mücadele hareketini baltalamak için Atatürk ve arkadaşlarının asi olduklarına dair Şeyhülislam Dürrîzâde’nin fetvasına karşı, Anadolu müftü ve din adamları da bunun tam karşıtı bir fetva çıkarmış olmalarıdır. Bu fetvadaki isimlerin çoğunluğu da Kastamonululara aittir.(9) Dolayısıyla bu konuda da destek sağlayan Kastamonululara, Atatürk’ün her hangi bir önyargısının olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu hususu aydınlatması bakımından Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihindeki Kastamonu nutkundaki şu ifadeleri önemlidir. “..İtiraf etmeliyim ki, bu seyahatimden önceki bilgim, gördüklerimin hasıl ettiği kanaatlerden çok başka idi. Muhterem Milletvekilleriniz Ali Rıza Bey, Mehmet Fuat Bey gibi kişiler bulunmasaydılar, sizi mümkün olduğu kadar olduğunuzun aksine tanıtmak için çalışanlar, zihinleri karıştırmakta kim bilir ne kadar ileri gitmeye muvaffak olacaklardı. Fiilî sonuçlarını memnuniyetle görmekte olduğum yüksek görüşleriniz elbette bir anda, bir günde meydana gelmezdi. Böyle bir iddiada bulunmak cahillik olur ..”(10) Ayrıca, Atatürk’ün görüşlerini ifade etmesi bakımından aşağıdaki paragraf da dikkate değer.

1925 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri olan Saffet Arıkan’a göre Atatürk, Kastamonu’yu seçme nedenini ona şu şekilde açıklamaktadır. “Çocuğum Kastamonu’ya gideceğim... Niçin Kastamonu’yu seçtiğimi bilemezsin. Dur, anlatayım. Bütün vilayetler beni tanırlar. Ya üniforma ile veya fesli, kalpaklı sivil elbise ile görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar, yadırgamazlar. Üstelik bu vilayet halkının hemen hepsi asker ocağından geçmişler. İtaatlidirler, munistirler. Adları gericiye çıkmışsa da anlayışlıdırlar. Bunun için şapkayı orada giyeceğim ..”(11) Atatürk ayrıca Kastamonu’yu seçme nedenini tarihi İnebolu Nutkunda şu şekilde açıklamaktadır. “Vilayet namına Ankara’ya gelen heyet-i muhteremenin vuku bulan davetine memnuniyetle derhal icabet ettim. Bu noktada güzel ve yüksek bir tecelli ifade etmek benim için medar-ı iftihar olacaktır. Mühim bir vazifenin ifasında, benden evvel müteşebbis millet olmuştur. Benim, şu veya bu sebeple tehir ettiğim mühim bir vazifeyi millet bana ihbar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu milletimin hassasiyetine, bunu milletimin ruh-ı müşterekindeki ulviyet irşâdına parlak bir misâl olarak zikretmeliyim.”(12)

Bu noktada Atatürk’ün Kastamonu’yu ziyaretinden evvel bir de Kastamonu’ya davet edilmesi söz konusudur. Atatürk’ü Kastamonu’ya davet etmek üzere iki defa heyet teşkil olunmuştur. Heyetteki değerli insanların isimlerini de burada anmadan geçemeyeceğim. İlk heyette Müftü Osman Nuri, Belediye Başkanı Necip, Şemsioğlu Ziya, Evliyaoğlu Abdullah, Dr. Fazıl Berki (Tümtürk) hazır bulunmuşlardır. Yalnız bu heyet Atatürk’ün rahatsızlığı sebebi ile onunla görüşme imkanı bulamamıştır. İkinci heyet ise 8 Ağustos 1925 yılında Ankara’ya hareket etmiştir. 11 Ağustos tarihinde Atatürk’le görüşen ve yapılan daveti kabul edip, en kısa zamanda Kastamonu’ya

(5)

geleceğim sözünü alan bu heyette Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi Hüsnü (Berker), Belediyeden Akdoğanlızade Mehmet Ali (Sultan Efendi), İl Daimi Encümen üyesi Sabri, Ticaret Odası Başkanı Hacı Mehmet Rıza (Saltık), Halk Partisi ve Türk Ocağı İdare Heyeti üyesi Tatlızade Emin, Açıksöz gazetesi müdürü Hüsnü (Açıksöz), Öğretmenler Birliğinden Hacer (Kafadar) ve Hikmet Melike (Bakan) ve heyet başkanı olarak da Hüsnü Berker hazır bulunmuşlardı.(13)

Atatürk’ün Kastamonu Seyahat Programı

Atatürk’ün Kastamonu gezisi 23 Ağustos - 1 Eylül 1925 tarihleri arasını kapsamaktadır. Gezi programı başlıklar halinde kısaca şu şekildedir:

23 Ağustos 1925 Pazar (Ankara-Çankırı-Kastamonu): Sabah Çankaya Köşkünden ayrılması, saat 12.00’de Çankırı’ya gelmeleri, öğleden sonra İnköy’de Ilgazlılar tarafından karşılanması, Ilgaz-Derbent’te (Kastamonu il hududu) Kastamonulular tarafından karşılanması, akşam üzeri Kastamonu’ya gelmeleri.

24 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu): Saat 15.00’de Askeri Kışla ziyareti, Devlet Hastanesinde, Memleket Kütüphanesinde, Belediye Binasında, Hükümet Konağında.

25 Ağustos 1925 Salı (Kastamonu-İnebolu): Saat 11.00’de Kastamonu’dan ayrılması, öğleden sonra Ecevit Köyünde, Küre İlçesinde, saat 19.00’ da İnebolu İlçesinde.

26 Ağustos 1925 Çarşamba (İnebolu): Belediye Binasında, Hükümet Binasında, çarşı içerisinde gezinti.

27 Ağustos 1925 Perşembe (İnebolu): Türk Ocağında tarihi şapka nutku, kayıkla gezinti. 28 Ağustos 1925 Cuma (İnebolu-Kastamonu): Saat 10.00’da İnebolu’dan ayrılması, Küre’de, Devrekâni’de, Saat 18.30’da Kastamonu’da.

29 Ağustos 1925 Cumartesi (Kastamonu-Taşköprü): Saat 14.30’da Taşköprü’de, Hükümet Konağında, Askerlik Şubesinde, saat 19.00’da Kastamonu’ya dönüş.

30 Ağustos 1925 Pazar (Daday): Saat 12.00’da Kışla’da onuruna verilen yemekte, saat 14.00’da Daday’a hareket etme, Belediye Binasında, saat 17.00’da Kastamonu’ya dönüş, Cumhuriyet Halk Fırkasında (şimdiki müze binası) tarihi Kastamonu nutku.

31 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu-Çankırı): Sabah Kastamonululara veda etmesi, Ilgaz-Derbent’de Çankırılılar tarafından karşılanması, saat 15.30’da İnköy’de, saat 18.30’da Çankırı’da, Hükümet Konağında.

1 Eylül 1925 Salı (Çankırı-Ankara): Saat 9.30’da Çankırı’dan uğurlanması, Ravlı’da (Akyurt) Ankara heyeti tarafından karşılanması, saat 16.00’da Ulus Meydanında karşılama töreni, Çankaya Köşküne hareket etmeleri.

Kastamonu gezi programının başlangıcından itibaren Atatürk’ün İnebolu, Daday, Taşköprü ve Kastamonu’daki tarihi konuşmalarına bakıldığında temelde, Cumhuriyete giden yolda Türklüğün vermiş olduğu başarılı mücadele, medeniyet ve medenî olmanın gerekliliği, yapılan inkılap hareketleri, gerekçeleri ve kıyafet inkılabının zarureti teması üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Yukarıdaki program çerçevesinde Atatürk Kastamonu’ya geldiğinin ertesi günü 24 Ağustos 1925 de Belediye Dairesi önünde yaptığı konuşmada “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona bigâne olanları yakar ve mahveder..” şeklindeki sözleriyle medenî olmanın gereklerini bunun için zihniyette bir değişimin olması gerektiğinden bahseder.(14)

(6)

Düşüncelerini, İnebolu’da Türk Ocağında yaptığı 27 Ağustos 1925 tarihli konuşmasında daha da genişleterek Türk halkının medenî olduğunu, fakat bunu zihniyetiyle de ispat etmek ve göstermek zorunda olduğundan bahisle kılık kıyafet hakkındaki fikirlerini halka açar ve toplanan kalabalığa “Bizim kıyafetimiz millî midir?”, “Bizim kıyafetimiz medenî ve beynelminel midir?” şeklinde sorular yönelterek bu iki soru etrafında kıyafetin değişmesi gerektiğini vurgular. Bu iki soru karşısında “hayır, hayır” sedalarıyla cevap veren halka; “Size iştirak ediyorum. Tabirimi maruz görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ne de beynelmineldir. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmaya razı mısınız arkadaşlar? Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak enzâr-ı âleme göstermekte manâ var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir, fakat anlayamıyorsunuz demek musîb midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir, tabiîdir. Cevherin muhafazası için bir muhafaza yapmak lâzımsa onu altından veya platinden yapmak icab etmez mi? Bu kadar açık hakikat karşısında tereddüt câiz midir? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların humk ve belâhatine hükmetmekte halâ mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar! Turan kıyafetini araştırıp ihyâ eylemeye mahal yoktur. Medenî ve beynelminel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu iktizâ edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperî şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frank gibi...”(15) sözleriyle düşüncelerini dile getirmiştir.

Dönemin Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi olan Tevfik Beyin Atatürk’ün İnebolu konuşması hakkında hükümeti bilgilendirmek ve şapka ve kıyafet konusunda kamuoyunda oluşan beklentilere cevap vermek üzere Başbakan İsmet İnönü’ye İnebolu’dan gönderdiği 28 Ağustos 1925 tarihli cevabî yazıda şu ifadeler yer almaktadır; “Ankara’da Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine; Reis-i Cumhur Hazretlerinin Çankırı ve Kastamonu Vilâyetlerinde vuku’ bulmakta olan seyahatlerine ait ajans neşriyatında mütalaa buyurulmuş olacağı vechle bina haricinde açıkta Reis,i Cumhur Hazretleri ahâliyi başlarındaki şapkayı çıkarmakla selâmladıkları gibi halk da başında fes, kalpak, abâni veya beyaz sarıklı fes yerine ne varsa eline almak suretiyle ihtirâmı ifâ etmiştir ve etmektedir. Bunun gibi bina dahilinde resmî kabuller dahi kâmilen baş açık cereyan etmiştir. Malûm-ı devletleri olduğu vechle Reis-i Cumhur Hazretlerinden maâdâ refakatlerinde bulunan sivil zevat ve bu mıntıkada bulunabilen panama veya beyaz şapka iktisab etmişlerdir. Bugün Türk Ocağı’nda irâd buyurdukları nutukta kıyafet meselesine temas etmiştir ve haricen dahi medenî milletler efradına benzemek lüzumunu işaret buyurmuşlar ve Bizanslılardan aldığımız fesi ve papaz ve imam libası olan cübbeyi giymek hoş oluyor da şapka giymek neden caiz olmuyor buyurmuşlardır. Bu suretle serpuş hakkındaki fikr-i riyasetpenâhî açıktan açığa buyurulmuş olduğuna göre hükümetçe dahi serpuş meselesinin bu suretle halli lazım geldiğini ifade buyurmuştur. Reis-i Cumhur Hazretleri eylülün birinden evvel avdet buyuramayacaklarına göre o vakte kadar hiç olmazsa heyet-i vekîle ve erkân-ı hükümetin ve mümkün olduğu kadar çok avdette halkın ve memurâtın şapka ile Reis-i Cumhur Hazretlerini istikbâl etmeleri ve serpuş meselesini ser’i bir suretle halline medar olacağını düşünmekte olduklarını kemal-i hürmetle arz eylerim efendim. Riyâset-i Cumhur Başkâtibi Tevfik”(16) Bu belgeden hareketle Atatürk’ün şapka ve kıyafet inkılabı konusunda gerekli çalışmaların başlatılması hususunda talimat verdiği anlaşılmaktadır.

(7)

Atatürk; 30 ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında da inkılaplardan bahisle inkılapların amacını şu şekilde belirtmektedir: “Efendiler. Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asrî ve bütün manâ ve eşkâliyle medenî bir heyet-i ictimaiyye haline îsâl etmektir. İnkılâbâtımızın umde-i aslîyesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri târumar etmek zarurîdir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Her halde zihniyetlerde mevcut hurâfeler kâmilen tard olunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkânsızdır ..”(17) Yine aynı konuşmasında “Efendiler ve ey millet. İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, müritler memleketi olamaz” diyerek gerçek yolun (tarikat-ı medenîye) medeniyet yolu olduğunu ifade ile kıyafet konusunda hassasiyetini belirten “Devlet memurları bütün milletin kıyafetlerini tashih edecektir. Fen, sıhhat nokta-i nazarından amelî olmak itibarıyla, her nokta-i nazardan tecrübe edilmiş medenî kıyafet iktizâ edecektir. Bunda tereddüde mahal yoktur. Asırlarca devam eden gafletin acı derslerini tekrarlamaya takât yoktur. Bir adam olduğumuzu, medenî insan olduğumuzu isbat ve izhâr için icap edeni yapmakta taannüt adamlıkla kabil-i telif değildir ..”(18) diyerek kararlılığını ifade etmiş ve bu konu üzerindeki fikirlerine uzun örnekler vererek Kastamonu nutkunu bitirmiştir. Yine Tevfik Beyin Başbakan İsmet İnönü’ye Kastamonu’dan gönderdiği 30 Ağustos 1925 tarihli cevabî yazıda söz konusu seyahatle ilgili memnuniyet, “..Kastamonu Vilâyeti dahilindeki kazalarda bile bütün memurlar pek ve az zamanda beyaz bezden şapka yapıp giymişlerdir..” cümlesiyle dile getirilmiştir.(19)

Atatürk’ün, şapka inkılabı konusunda üç dört aylık bir süre içerisinde bir taraftan halka şapkayı tanıtması, Kastamonu ve İnebolu konuşmalarında gerekçelerini açıklaması, toplumdaki sosyal ve siyasi gerilimleri de dikkate alarak ve kademeli bir uygulama ile kamuoyuna bunu benimsettiği bilinmektedir. İsmail Habib Sevük’ün ifadesine göre, 1923 yılı Nisan ayında Çankaya Köşkünde yedi sekiz kişinin bulunduğu bir mecliste bir kişi Atatürk’e “Bir gün başımıza şapka giyebilecek miyiz?” sorusunu yöneltir. Aldığı cevap; “Şapkayı önce bahriyelilere giydiririz, onlar halka seyrek göründüklerinden göze batmazlar, sonra ordu giyer, bu askerlik işi olduğu için kimse karışamaz. Onları göre göre münevverler de alışmaya başlar ..”(20) şeklindedir. Gerçekten de şapka inkılabı konusunda ilk girişim Donanmada 1925 Mayıs ayında Alman tipli keplerin benimsenmesi olmuştur. Bundan sonra, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Birliği ve daha sonra da Kara Kuvvetleri tarafından vizyerli kep kullanılmaya başlanmıştır.(21) Kastamonu gezisinden üç ay kadar sonra 25 Kasın 1925 tarih ve 671 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk Milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının umumi serpuşu şapka olup buna münafî bir itiyadın devamını hükümet men eder.” şeklindeki “Şapka İktisası Hakkında Kanun” çıkarılmış ve bu inkılapla bağlantılı olarak 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı “Tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile bir takım unvanların men ve ilgasına dair kanun” da yürürlüğe girerek Sevük’ün, “Kavuk ümmetimiz, fes Osmanlılığımız, kalpak ihtilalimiz ve şapka ise inkılabımızdır" şeklinde ifade ettiği şapka inkılabı gerçekleştirilmiş oluyordu.

Son olarak, Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılabı münasebetiyle 1934 ve 1944 yılları arasındaki on yıllık zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilen kutlama programlarına da değinilerek örnek olması bakımından bir kutlama programı da aşağıda

(8)

verilmiştir. Mahalli bir bayram olarak bu günün kutlanılması için 1934 yılında etkinlikler başlatılmış, 1935 yılında Kastamonu Halkevi’nde bir toplantı gerçekleştirilmiş olup kutlama tarihi olarak 23 Ağustos günü kararlaştırılmıştır.(22)

1935 yılından itibaren düzenli olarak “Atatürk’ün Kastamonu’ya Gelişleri ve Şapka İnkılabı Bayramı” kutlama programları düzenlenmiştir. Bu programlar Halkevi tarafından hazırlanmış ve etkinlikler bir bir belirtilmiştir. Bayram kutlamaları için tercih edilen mekanlar yıllara göre farklılık göstermektedir. Örneğin, 1934, 1935 ve 1937 yıllarındaki kutlamalar Cumhuriyet Meydanında(23), 1936 yılında Gazi Stadyumunda(24), 1938 ve sonraki yıllardaki kutlamalar ise Halkevi binası önünde yapılmıştır.(25) 1939 ve 1940 yıllarına ait kutlamalara ilişkin bilgiler yerel basına yansımamıştır.

Yapılan merasimlerin yıllara göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Bu hususta, Kutlamaların Cumhuriyet Meydanı, Gazi Stadyumu ve Halkevi önünde yapılması mekandaki farklılaşmayı kutlamalara da yansıtmıştır. 1934 yılında Cumhuriyet Meydanında yapılan törende Halkevi bandosunun eşliğinde İstiklal Marşı ile başlayan kutlamalarda Halkevi Süvari ve Bisiklet Kolunun resmi geçidi ile son bulmuştur.(26) 1935 ve 1937 yıllarında günün anlam ve önemine ait konuşma ve şiirlerin yer aldığı görülmektedir.(27)

Halkevi önünde yapılan törenlerde protokol konuşmalarının yanı sıra, 1925 yılında Atatürk’ün misafir olarak kaldığı Terzi Emin Konağından başlamak üzere atletlerin Türk Bayrağını Halkevi önüne getirmeleri geleneği yerleşmiştir.(28) Ayrıca kutlamalarda davul-zurna ekibi gösterileri konuşma ve şiirlerin yanı sıra Atatürk’ün Kastamonu nutkundan parçaların da okunduğu görülmektedir.(29)

Ayrıca tören sonrası gündüz ve gece olmak üzere çeşitli etkinlikler yapılmıştır. Gündüz etkinlikleri çerçevesinde sportif gösteriler, Başkente M. Kemal Atatürk’e, inkılaplara bağlılık telgrafları gönderme, çelenk sunma ve Atatürk fotoğrafları sergisi gibi faaliyetler yapılırken geceleri şehir ışıklandırılmakta ve Halkevinde temsil verilmesi, saz eşliğinde mahalli oyun ve türküler eşliğinde fener alayları düzenlenmiştir. 23 Ağustos Atatürk’ün Kastamonu’ya gelmesi ve şapka inkılabı kutlamalarına örnek olması bakımından 1935 Yılı Kutlama Programı aşağıdaki verilmiş olup şu etkinlikleri içermektedir.

1. Bayram töreninin Cumhuriyet meydanında saat 11.00 da başlaması.

2. Valilik, resmi daire amirleri ve halktan esnaf grupları bu saatte hazır bulunmaları. 3. Bu törenlerde asayişi Emniyet Müdürlüğün sağlaması.

4. Topluluk oluşunca törene Halkevi Bandosunun çalacağı İstiklal Marşı ile başlanıp ve yine bandonun eşliğinde Cumhuriyet Marşı okunması.

5. Marşlar okunduktan sonra, 23 Ağustos gününün Kastamonulular için önemine ilişkin bir konuşma ve bir şiir okunması.

6. Bayram için bütün daireler, mağazalar ve evlerin bayraklarla donatılması ve ışıklandırma yapılması.

7. Çarşının Bayraklarla donatılmasının Şarbaylık tarafından yapılması.

8. Gece Halkevi Temsil Kolu tarafından bir davet verilmesi ve Parti evi önünde saz ekibi eşliğinde yöresel oyunlar sergilenmesi.

(9)

Sonuç

Kastamonu, Osmanlı dönemi önemli vilayetlerinden birisi olmuştur. Bu yönüyle Osmanlı basının tarihinde çıkarılan dergi ve gazetelerle özellikle II. Meşrutiyet yıllarında basın önemli bir yer tutmuş, ülke gündemini takip etmekte İstanbul’dan geride kalmamıştır. Bu dönem cemiyet hayatında bir kısım siyasî ve sosyal işlevli derneklerin çokluğuyla da dikkati çeker. Örneğin Türk Derneğinin üçüncü şubesi Kastamonu’da kurulmuştur. Ayrıca fırka mücadeleleri açısından da siyasal bağlamda Osmanlının son dönemi içerisinde aktif bir vilayet olup İttihat ve Terakki politikalarının taşra boyutunun daha net bir şekilde gözlenebildiği bir konuma sahiptir.

Millî Mücadele döneminde Kastamonu halkı, Kuvva-yi Millîye hareketinin yanında yer almış özellikle Açıksöz gazetesi ile yapılan yayınlarla ülke gündemini yine basın yoluyla oluşturmada önemli hizmetlerde bulunmuştur. İstiklâl Savaşının kazanılmasından sonra Cumhuriyetin yanında yer alan Kastamonulular, bu vilayet halkından duyduğu memnuniyeti ifade eden Atatürk’ün övgü ve takdirini kazanmışlardır.

Atatürk’ün Kastamonu gezisi ile başlatılan şapka ve kıyafet inkılâbı sonucunda Kastamonu halkı yalnız şapka değil bir kıyafet inkılâbı olan bu günü yerel kutlamalarla geleneksel hale getirmiştir. Bu anlamlı gün ve inkılâbın kutlanması geleneği günümüzde de “Atatürk’ün Kastamonu Seyahati, Şapka ve Kıyafet İnkılâbı” adı altında çeşitli etkinliklerle sürdürülmektedir.

Kaynaklar

1. M. Kemal Atatürk, Nutuk, C.II. (1920-1927), Hazırlayan: Zeynep Korkmaz, Ankara, 1981, s.605.

2. Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması

(1923-1931), Yurt Yayınları, Ankara, 1981, s.150-151.

3. Mustafa Baydar, Atatürk ve Devrimlerimiz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları:136, İstanbul, 1973, s.217.

4. Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Çev: Necdet Sander), İstanbul, 1994, s.481-482.

5. İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, Kültür Bakanlığı Yayınları:397, Ankara, 1981, s.50-51.

6. Refik Turan, “Milli Mücadelede İnebolu-Kastamonu-Ankara Hattı”, Atatürk

Araştırma Merkezi Dergisi, C:XV, Sayı:44, (Temmuz 1999), s.693-699. Sevük, Age., s.125-126. Aynı yer için, Sevük, “Paşa’nın Köşkünde”, Açıksöz, 22

Temmuz 1922.

7. Baydar, Age., s.217, Mehmet Şahingöz, “Millî Mücadelede Kastamonu”, Türk

Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler, Ankara, 1989, s.134.

8. II. Meşrutiyet dönemi Kastamonu basını ve İttihat ve Terakki Fırkasının faaliyetleri, ayrıca İttihatçı düşünceden Millî Mücadele çizgisine varan fikrî dönüşüm süreci için bkz. Mehmet Serhat Yılmaz, Kastamonu Basınında

Köroğlu Gazetesi (1908-1918), Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap

(10)

9. Baydar, Age., s.217., 45 imzanın bulunduğu fetvada 24 imza ile Kastamonu baş sırayı almaktaydı. Onu takip eden 15 imza ile Ankara ve 2 imza ile de Kayseri gelmekteydi. Bakınız. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, (Hazırlayanlar: Mehmet Baytimur, Aziz Demircioğlu, Hasan Çelikoğlu), Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümü İl Kutlama Komitesi, Kastamonu, 1981, s.5., Fetva metni için Bakınız. Hüsnü Açıksözcü, İstiklal Harbinde Kastamonu, Kastamonu Vilayet Matbaası, Kastamonu, 1933, s.45-46.

10. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.93.

11. Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, Yelken Matbaası, İstanbul, 1978, s.250., Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.23.

12. Kastamonu, 23 Ağustos 2000.

13. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.26-28.

14. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını:37, Ankara, 1990, s.88.

15. Age, s.90.

16. Şapka ve kıyafet inkılabı konusunda Atatürk’ün Kastamonu seyahatine ilişkin 28-30 Ağustos tarihi arasında yapılan yazışmalar. BCA, 028-30.01/40.238.1.

17. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını:37, Ankara, 1990, s.93.

18. Age, s.94.

19. BCA, 030.01/40.238.1. 20. Sevük, Age, s.69. 21. Tunçay, age, s.150.

22. Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos 1935., Bu konuda geniş bilgi için bkz., Ahmet Şimşek, Yerel Kaynaklara Göre 1928-50 Yılları Arasında Kastamonu’da Millî

ve Mahallî Bayram Kutlamaları, (Yayınlanmamış Lisans Tezi), G.Ü.

Kastamonu Eğitim Fakültesi, Kastamonu, 1997, 83s.

23. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934, Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos 1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos 1937, Doğrusöz, Sayı:28, 24 Ağustos 1937.

24. Kastamonu, Sayı:3747, 25 Ağustos 1936.

25. Doğrusöz, Sayı:131, 26 Ağustos 1938, Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941,

Doğrusöz, Sayı:533, 25 Ağustos 1942, Doğrusöz, Sayı:669, 24 Ağustos 1943, Doğrusöz, Sayı:780, 26 Ağustos 1944.

26. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934.

27. Kastamonu, Sayı:3647, 29 Ağustos 1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos 1937.

28. Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sıra Adı Soyadı D.Yılı Kulübü Derece.. 50m serbest-Free 9 Yaş

Atatürk’ü dış politikada gerçekçilik yönüyle ele almaya çalıştığımız için, onun milli politikasının en genel şekliyle değerlendirilmesini

Mustafa Kemal Atatürk’ün hukukçulara h taben yaptığı aşağıdak k konuşma, Atatürk’ün hukukçulara verd ğ önem ve Türk ye Cumhur yet ’n n çağdaş uygarlık

Son olarak ise büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün akıl ve bilim üzerine önemli sayılacak tavsiye niteliğinde bir. açıklamasını

enim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacakt›r, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacakt›r” ve “‹ki Mustafa Kemal var: Bir ben, et ve kemik, geçici

Türk milletinin küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Gazi Paşa’nın; büyük önem vererek Türk milletine miras bı- raktığı 105 adet özel evrakından biri olan

Atatürk çok sade bir kahvaltı alışkanlığı vardı kahvaltıda bir iki dilim ekmek ile bir bardak ayran veya bir kâse yoğurt tüketirdi... Atatürk’ün en sevdiği yemeklerin

Seyahat notlarında Samsun, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana ve Zonguldak gibi özellikle liman şehirlerinde işçilerin çoğunlukta olduğu bu bölgelerde