V
>.I
I S *i
! l.c
I f V i
(
^ V -Y ~\ sW
J
1
v
O f
IV
r-r. mi\I
(
I I \M
Yazan:
HALDUN
TANER
S K İ ya da son fotoğraf larına bakın, hiçbir zaman güzel bir kadın diyemezsi niz. A m a hiçbir kadında bulunamayan güçlü bir k i ' şiliği ve fotoğraf kâğıdından taşıp sizi saran yüksek bir voltajı oldu ğunu inkâr edemeyeceksiniz. Onun kişi liği Kleopatra’ nın Messalina’nın, Krali çe Victoria’ mnkiler gibi imposant bir kişilikti. Hem insanı kavrayan , etkile yen, hem de korkutan. Onun bu gücü önce insana ta ciğerini okurcasına dim dik bakan ısrarlı gözlerinden sonra da tahakküm simgesi olan hürmetli bur nundan gelirdi. Kısacık boylu, ufak te- fekti. Am a gençliğinden beri her girdiği çevrede tüm öbür kadınların pabucunu dama atmış, hep birinci kadın rolüne çıkmıştı. Böyle olması da doğaldı. Hep önde, hep birinci olmak hevesi ona önce yaratılışının verdiği üstünlüklerden, ör neğin tuttuğunu bırakmayan erkeksi iradesinden,ama aynı zamanda da dişisel önsezisinden ve polifon işleyebilen zekâ sından geliyordu. Buna bir de g it t iğ Üsküdar Amerikan K oleji’ nin emansipe havasım ve dünyayı Osmanlı toplumu- nun görmeye alışık olduğu kısır açıdan çok farklı geniş açısını da ekleyin. Kendi ekseninde dönen ve kendi kendine kuru maya mahkûm kısır bir düşünce alış kanlığından anglo- saksonların pragma tist, eylemci ve sonuç alıcı realizmine ge çişte İngilizce, Halide Edib’in başlıca anahtarı olmuştu. Daha sonra ede biyatta, sanatta, siyasette de başlıca sşrmayesi olacaktı. Sade kolejle de ye tinmemişti. R ıza T evfik ’ten felsefe, sonra gönlünü de kazanıp evleneceği ilk ko cası Salih Zeki’ den riyaziye dersi almıştı. Lise hocalıklarında Darülfün hocalığın da telâkatini bilemişti. Böylece mizacı, çevresi, yetişme tarzı, kültürü ve yük sek potansı ile sade o zaman kaç-göç içinde zaten esamisi okunmayan hem cinslerinden değil, kaliteli adam kıthğı ortasındaki erkeklerden bile öne çıkışım yadırganmamalı.Bence Halide Edib mitini yaratıp besleyen daha çok çevrenin o dönemdeki kalite züğürtlüğü ve insan eksikliği olmuştur.
Çarşaflı
Jeanne D'arc
ÖYLECE mütareke ka rabasanı yurdun üstüne çöktüğü zaman, bu cer bezeli kolejli genç kadına Türk kadınlığının sözcü lüğünü üstlenmek işlevi, kurtuluş davamızın ilk günlerinde bir çeşit J eanne d’A rc görünümü ile ortaya çıkmak işlevi kendiliğinden düşmüş olu yordu.
Sultanahmet mitinginde ayaklarının ucuna basa basa, kısa boyunu yükselt meye çalışarak ve tiz kadm sesi ile avaz avaz bağırarak verdiği nutku, hiç de ğilse fotoğraflardan izlemişsinizdir. Türk milletinin uğradığı uğursuz hezi metin yankısının bir kadın ağzından işi tilmesi muhakkak ki erkeklerin konuş masından daha etkili olmuştur. Halide Hanım’ın siyasal hayatı iyi başlamış, ama bir süre sonra yeteri derecede ger çekçi olamayışı yüzünden, bugün bize tarihi g a f olarak görülen atılmalarla, bu çizgi hayli gölgelenmiştir. Örneğin Amerikan mandasından yana oluşu, bu na içten inanarak Sivas Kongresi’ni ve Atatürk’ ü de aynı yolda etkilemek için oraya Amerikan gazetecisi kisvesi al tında Mr. Browne diye birini gönderişi... A m a yine de ona fazla yüklenmemek gerekir. O dönemde ‘T a kurtuluş, ya ö- lüm” diyebilenlerin sayısı ya iki, ya üç ten fazla değildir. Saffet Arıkan’a, is met İnönü’ye, Ahm ed izzet Paşa’ya bile Amerikan mandasının 1919 Ağustosu’n- da munis geldiği hatırlanmalıdır. Man da için W ilson’ a 5 aralık 1918’ de başvu ran dilekçenin altında Halide Edib Adı- var’ dan başka, sade mandacı olarak y a f talanan Ahmed Emin Yalman ve A li K e mal değil, Cumhuriyet döneminde bü yük nimetlere konacak, mebus, meclis komisyonu başkanı, bakan, sefir olacak o zamanın dört ünlü başyazarı da vardır. Demek ki, Amerikan mandasmı yurdun büsbütün parçalanması olasılığına karşı en eh ven i şer seçenek saymak — kayıt sız şartsız özgürlükçü bir Prof. Ahmed Selâhattin hariç— tüm İstanbul aydın larının genel eğilimi gibidir.
Ne var ki, Halide Edib’ i bu yüzden fazla eleştirmek doğru olmaz. Tarihin a- kışı (Ya kurtuluş ya ölüm) diyen ve Anadolu hareketi başlamadan çok önce onun hukuki gerekçelerini dünyaya a- çıklayan o profesöre hak verdirmişse, daha karamsar çözümler içinden birini kurtuluş simidi sananların ve buna sarı- lanların hareketini de ille kötü niyete yormamak. Bu hareketi o günlerin bü yük genel şaşkınlığına vermelidir. Am a ne hikmetse öbür imzacılar, öbür manda yanlıları bu zühullerini unutturmayı be cermişler, kabak dönüp dolaşıp Ahmed Emin’ le Halide Edib’ in başında patla mıştır. O çabaları hiç unutulmamış, u- nutturulmamış, sık sık kafalarına kakıl mıştır. Elbette bunda, daha sonraki ge lişmelerin ve Atatürk’e ters düşmelerin > payı büyük olmuştur. Çünkü Halide E- dib. Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra silaha sarılan milleti ile bir olmak için, önce Ankara'ya, sonra onbaşı, çavuş gibi simgesel rütbelerle cepheye koş muştu.
Ankara’ da Mustafa Kemal’ in ka rargâhında ödev alışım orada İngilizce bilen bir elemana duyulan âcil gereksin meye verenler olduğu gibi, M illi Ş ef’in
H ALİDE
ED İP ADI VAR
onu göz önünde bulundurup arkadan ni fak çıkarmasını önleme tedbirine veren ler de yok değildir.
EK A ölçüşmesinde çoğu erkeklerden üstün olan, onları birkaç kere suya götürüp getiren, iradesi, ni onlara empoze etmeye alışkın Halide Edip, kendinden çok daha zeki bir erkekle sa nırım ilk olarak orada karşılaşmıştır. Anafartalar Komutam ve şimdi millî kalkmışı yöneten örgütleyen kararlı bir lider sandığı adamın ayrıca gelmiş geç miş Türk insanları içinde en zeki, en kapsalı en külyutmaz bir dahi olduğunu neden sonra anlamış, ona ya uyulmak, ya da karşı koymak gereğinden, birinci sini mizacı kabullenmediği için, daha sonra o eşsiz lidere ters düşmek bahtsız lığına kapılmıştır. Yanında ikinci eşi Dr. Adnan A dıvar’ı da sürükleyerek M illî davaların asıl savunucusu kendisi imiş gibi bir tavrı aslında kişisel onur ve ben cilliğinin üstüne giydirerek.
Kurtuluş ve Cumhuriyet’ in ilânından sonra Halide Edib’ e de, ikinci eşi Dr. Adnan A dıvar’ a da yeni kurulacak Türkiye’ de çok ihtiyaç varken A ta türk’ le darılışıp yurt dışına gitmeleri ve o çoşkulu yeni kurtuluş yıllarım dışar dan tenkitçi gözlerle bir yabancı gibi izlemeleri de kamuoyunda onlara puan kazandırmamıştır.
Tekrar üniversite
kürsüsünden
nn
A L ÎD E Hanım, Atatürk ölüp de ism et Paşa cumhurbaşkanı olduğum
zaman, eşi ile birlikte yurda döndü. Zeynep Hanım Konağm’ da bıraktığı hocalık görevine, artık Fındık- h’ ya taşınmış olan Edebiyat Fakül tesi’ nde yeniden başladı. Ben kendisini ilk defa o zaman gördüm ve tamdım Dik bakan gözler, görünüşün dü zeydeki tabakasını delip arkasına var
mak ister gibi bakan genç ve diri gözler ilk karşılaşmamdaki izlenimim bu olmuştu. Otoriter bir kişiliği vardı. Dediğim dedikçi idi. Başmda başörtüsü vardı. Bu da herhalde onun bir snobizmi olmalı idi. Kaç-göç devrinde omuzlarına düşen gür ve dişi saçları ile gezen, res samlara poz veren bu ilk emansipe ka dınımıza Cumhuriyet devrinde başör tüsü, ancak bir süs olarak, bir kapris olarak kullanılınca uyardı. Onu, başmda başörtüsü, gözünde bakışlarının yoğunluğunu hiç azaltmayan gözlükleri ve yanında incecik yeğeni ile fakül te’ nin ahşap merdivenlerinden inerken görür gibi oluyorum. O yürürken öbür hocalar yol açarlardı. Bir ara İzm ir me busu seçilip Meçlis’ e girdi. Sonra yine
fakülteye döndü. Otoriter mi otori terdi... Doçentini kâtibi, asistan ha nımları da oda hizmetçisi gibi kullanma eğiliminde idi. Onlara toz aldatıp oda süpürttüğü olurdu.
Yunus Nadi Roman Arm ağanı’ nin bir jüri toplantısını hatırlıyorum. Yakup Kadri, Vâlâ Nurettin, Yaşar Nabi, Sa bahattin Eyüboğlu, Orhari Kemal, Beh çet Necatigil, Azra Erhat’la birlikte, gelen romanlar hakkındaki değerlendir melere geçmiştik ki, jüri başkanı olan Halide Edib söz aldı. “ Vaktim yok, yirmi dakika sonra gideceğim .” “ Birinciliği falan esere verin.” dedi. Haddim olma yarak müdahale ettim. “Y a filan eser hakkındaki fikriniz nedir?” diye sor dum, “ Onların hiçbirini okuyamadım” dedi. “ Am a birinci falan eserdir, siz ar tık kendi aranızda İkinciyi seçersiniz.” J üri başkanınm birinciyi, jüri heyetinin de İkinciyi seçtiği bir toplantıda hiç bulunmamıştım. Yunus N adi Arm ağan
Tüzüğü’ nde de böyle bir şey yoktu. Am a mademki bir jüride Halide Edip A d ıva r vardı, orada artık usul, tüzük pek söz konusu olamazdı.
Halide Edib, fakülteyi Bıraktıktan sonra gününün çoğunu yatakta geçir meye başlamıştı. Laleli’de dar bir so kakta bir evi vardı. Ü st kattaki odasın da çoğu zaman yatıyor, arada dört-beş ayrı masada dört-beş ayrı esere üçer dörder sayfa ekleyip yine arı gibi çalışı yordu. Yatakta konuşurken bile halinde bir Kraliçe Victoria edası vardı. Edebi ya t alanındaki yeni hareketlerden bilgi alır, uyanık bir ilginin şaşırtıcı soruları ile sizi, kendiniz hakkında düşünmeyi akledemediğiniz alanlara sürükler, sonra birden başka bir konuya geçip örneğin Huxley’ in son makalesi ya da en vefalı dostu Vedat Günyol’ un son eleştirisi hakkında konuşurdu.
Hiç sigara içmediğim dikkatini çek mişti.
— Hiç mi içmezsiniz? diye sordu. — Hiç içmem, dedim.
Sigaranın birini yakıp öbürünü sön düren ünlü yazar!
— Y a içki? dedi.
— Onu da içmem, dedim. Bu perhiz- kârlığımla budalaca övünerek. Tepkisi şöyle oldu;
— Sigara ve içki içmeden nasıl yaza biliyorsunuz hayret.
Ve ekledi;
— Eşinize söyleyeyim de sizi alıştır sın.
Bunu şaka yollu söylemiyordu. Başkalarına direktif vermeye, yaşam programı çizmeye alışık olduğu için yapıyordu.
Amerika’ daki Mark Twain Kurulu’na bir Türkün aday gösterilmesi o zaman Türk PENKuiubününbaşkam olanHali- de Edib Hanım ’danistendiği zaman, güç duruma düşmüştü. Yeni Türk yazarları nın çoğunu hiç mi hiç tanımıyordu. Es kilerden de aday göstermeyi nedense is tememişti. Fahrî yardımcısı Vedat Günyol’ a danışmış, Vedat Günyol çok sevdiği ve beğendiği Sait Faik’ i salık ve rince hiç tereddütsüz mektuba hemen onun adını yazıp yollamıştı.
a
D IV A R ’ ın gelince, (Ateşten Gömlek) romancılığına Kurtuluş Savaşı’mızm ilk vp içten bir destanı olmak onurunu hep koruyacaktır. (Türk’ ün Ateşle Imtihanı) da o yılların en gözlemci yazarının tanıklığım gelecek kuşaklara iletecektir. Aşk ve kadm psikolojisi üzerine yazdığı ilk romanları ve hikâyeleri şimdiden unutuldu. A m a (Sinekli Bakkal) hem teknik, hem kurgu bakımından öbür eserlerinden ayrılır. Tek tek kahraman lardan çok bir dönemi, bir kuşağı, gele nekleri ve çevresel koşulları içinde yan sıtmak amacıyla yazılan bu roman, ro man geçmişimizin tıpkı (M ai ve Siyah) gibi, (Yaban) gibi, (Fahim Bey ve Biz) gibi, (Sürgün) gibi, (D evlet Ana) gibi isim yapmış eserlerinden biri olarak kalacaktır kanısındayım. Halide Hanı mın her romanındaki Türkçe bozukluk larına burada da rastlamamıza karşın en iyi eseri muhakkak ki odur. Türki ye’y i yabancılara egzotik açıdan yansıt ma isteği ile yazılmışa benzeyen bu ro manı Piyer L o ti tiryakisi Batılı okurların neden bunca beğendiğine hiç şaşmamak.Bu çok yanlı, atılgan, cerbezeli yaman kadınımız her zaman değil ama, bazı bakımlardan geleceği yine de iyi gör müş. Soyadı bunu belgelemiyor mu? Ölümünden bunca y ıl sonra hem eserleri, hem kimseye benzemeyen kişiliği ile işte yine var. 4 ♦ 4 4 i 4 4 « I 4 « t 1
Haftaya; TEVFİK SAĞLAM
VE ARKADAŞLARI
Taha Toros Arşivi