• Sonuç bulunamadı

Hulusi Behçet yağmacı değildi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hulusi Behçet yağmacı değildi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

' T

C U M A R T E S İ P A R A S I Z EKİ

S A Y I : 3 0 2 2 O C A K 1 9 93

.. ' ' - . . . .

H u lu si B ehçet

“ y a ğ m a c ı” d e ğ ild i.

Haşan Yazıcı SAYFA: 4

üzerine

Janet Asimov SAYFA:1 5

BİR TURK BİLİMCİNİN BAŞARISI

(2)

T I P T A R T I Ş A L I M

Hulusi Behçet "yağmacı" değildi

Günümüzde bilim ve sanat ürünlerinin aşıranlar oldukça bol

sayıda. Ancak Hulusi Behçet onlardan biri hiç olmadı.

Hasarı Yazıcı

*

B

en izlemedim. Seyredenler anlattı.

Aziz Nesin üstad geçenlerde televiz­

yona çıkıp, evrensel bilime en belli başlı Türk katkılarından diye bilinen Beh­

çet Hastalığının dahi bizim olmadığını ye­

ni ve çok utanarak öğrendiğini söylemiş. Hemen Sayın Nesin’i

aradım. İzmir'de katıldığı bir toplantıda duymuş. Behçet hastalığını ger­ çekte bir Yunanlı bulmuş­ muş. Başka bir kaynak vermedi, ancak bunu öğ­ renmekten çok üzüldüğü­ nü, aksinin doğru olduğu­ na onu inandırabilirsem gerçekten mutlu olacağı­ nı belirtti.

Önce Sayın Nesin'i kuşkuculuğundan ötürü kutlamak gerek. Plagia­

rism (Başkasının yazı,

söz veya fikirlerini aşır­ mak, daha sözlükçesi "yağmalamak” ) içimize öyle bir girmiş ki nereye

dönsem tüm haşmetiyle karşıma çıkıyor. Bir süredir, büyük bir ilgiyle düşün hayatı­ mıza derin etkileri olmuş YÖN dergilerini karıştırıyorum. Kısa süreli Cumhuriyet ta­ rihimizin belki de en özgür ve demokratik yılları 1960-70 arası. Güncel üniversite çık­ mazına acaba o günlerden bir ışık bulabi­ lir miyim diye sayfaları çeviriyorum. Neler yok neler. Hele foto-roman örneği bir aşır­ ma öyküsü var. Etraflı incelendiğinde pla- gilarism üzerine kapsamlı bir doktora tezi konusu bile olabilir.

Yağmacılık bir karabasan gibi

27 Mayıs sonrası İstanbul Üniversite- si’nin bu yağmacılığa tepkisine bakıyo­ rum. Anladığım kadarıyla yağmacıya pek bir şey olmamış. Gene de iyi. Üniversite­ mizin en eski ve köklü olmasından ola­ cak, daha bir vakur dav­ ranılmış. Bu sayın hocanın “yağmacılığın

uluslararası düzeyde en özgün örneklerini ver­ miştir” diye bir de üni­

versite bahçesine hey­ kelini dikme kararı verilebilirdi. Örneği var. Kutlarım, benim üniver­ sitem bunu yapmamış.

Özellikle bilge arka­ daşlar arasında “ üniver­ sitelerdeki tüm kötünün en başında bu ‘yağmalama’ vardır" de­ diğimde bana katılma­ yanlar çok oluyor. Hatta örneğin üniversite özerkliği konusu gün­ demde olunca, kimi yağmacı da özerkliğe omuz veriyorsa, yağmacıyı kötüleyici laf söylemek dahi amaca ihanet gibi yorum­ lanabiliyor. Ne yanlış. Üniversitenin ana görevi özgün fikir üretmek. Bu ana ama­ ca ihanetin en büyüğü ise yağmacılık. Yağmacıların barınabildiği, ondan öteye baştacı edildiği üniversite özerk olmuş, argo deyişle, ne yazar. YÖN’den öğreni­ yorum, üniversite öğrencileri 1964’de bil­ diri yayımlıyorlar. Devrin üniversitesinin tüm kötülüklerini sıralıyor, bu

üniversite--ye “ muhtariüniversite--yet" olamaz diyorlar. 1964 Türk üniversitesine muhtariyet olamazsa 1992 YÖK-TÜRK üniversitesine "özerklik” nasıl olur diye düşünüyorum. Karabasan gibi.

Hulusi Behçet’e gelince

Sayın Aziz Nesin, göreceğiniz üzere bu aşırma-yağmalama konusuna ben ol­ dukça meraklıyım. Ama bana inanın, Hu­

lusi Behçet yağmacı değildi. Bugün tüm

dünyada kendi adıyla bilinen hastalığı 1937’de tanımladı ve kısa bir sürede tüm bilim çevreleri ona inandı.

Öğrendiğime göre ona en çok inanma­ yanlar kimlerdi biliyor musunuz? O za­ manki özellikle üniversite çevresinden, meslektaşları. Yani onu çekemeyenler.

Çalışma masamın arkasında hocanın 1934 yılında çekilmiş bir fotoğrafı asılı du­ rur. Tüm Behçet Hastalığı derslerine bu fotoğrafla başlarım. Çekildiği yıl 1934, ya­ ni daha hastalık filan yok ortada. Hoca kendinden çok emin büyük işler başarmış insanlara özgü bir ifadeyle oturmuş. Ger­ çekten de öyle. İyi bilinmeli. Hulusi Beh­ çet, Behçet hastalığını tanımlamadan ev­ vel de önemli işler başarmış bir Türk hekimiydi. Birkaç uluslararası tanınmış derginin editörüydü. Özellikle arpa uyuzu ve şark çıbanı üzerinde tüm dünyanın ka­ bul ettiği çalışmaları vardı.

İşte bu hoca 1937 yılında kalkıyor yağ­ macılık geleneceğine hiç uymaz şekilde şöyle diyor: “ Ağızlarında, genital bölgele­ rinde yaralar ve gözlerinde yangıları olan bir grup hasta inceledim. Kanımca bu ayrı bir hastalıktır.” Tutuyor bu gözlemlerini zamanın en iyi bilimsel dergilerinden bi­ rinde yayımlıyor (*). Zaten benim dediğim nedenlerle o güne dek uluslararası ünü, daha önemlisi güvenirliği var. Tüm bilim çevreleri ona inanıyor ve bu inanç birkaç şoven, siyasetle bilimi birbirine karıştıran dışında bugüne kadar sürüyor.

Hulusi Behçet'in yazısının yayımlandığı dergi­ nin orjinal kapağı

Ancak Hulusi Behçet'ten evvel, ta Hi- pokrattan beri bugün Behçet Hastalığı be­ lirtileri arasında sayılan unsurları hastala-' rında gözlemiş hekimler olmuş. Hulusi Behçet'in dehası bunları bir araya koy­ mak. Hoca biraz da aksi ve uyumsuz. Ça­ lışırken yanına habersiz girilmesine kızı­ yor, “ üniversitenin en büyük eksikliği doğru dürüst bir kitaplıktır" gibi olur ol­ maz laf ediyor. Şimdi düşünüyorum. De­ ğil adamcağızı ödüllendirmek iyi ki üni­ versiteden atmamışlar.

Özetle sayın ve sevgili Aziz Nesin, yıl­ lar önce beni çok etkileyen bir oyununuzu izlemiştim. "Alıp-satanlar" ile “ yapıp- satanlar"ı ayırıyordunuz. Bir de yukarıda vurguladığım “çalıp-satanlar" var. Hiç kuşku ve üzüntü duymayın Hulusi Behçet hoca bu toplumun yetiştirdiği "yapıp- satanlar"ın, aynen sizin gibi, en önde ge­ lenlerinden.

(*) Behçet H. (1937). U b e r re zid iv ie re n d e A p h to se durch E in V irü s v e ru rsa c h te G e s c h w ü re am M und, am A u g e urtd d e n G e n ita lie n , D erm . VVschr. 105,1152. * Prof. Dr. Cerrahpaşa Tıp Fak.

Bilgisayarla kayak

K

ayak yapmayı bir bilgisayar yardımıyla öğrenebilirsiniz. NEC tarafından Japon­ ya’da geliştirilen zımni gerçeklik sistemli bilgisayar kayak yapmaya yeni başlayan bir ki­ şiye orta derecede kayabilecek kadar bu işi öğ­ retiyor. Kayakçının başında, ön kısmında gö­ rüntülenen bir pist var. Ayağının altındaki hareketli plakalar sayesinde gerçekten ilerli- yormuş gibi “ kayak yapıyor." İzlenen yola haki­ miyet ve dönüşlerin gerçekleştirilmesi kayakçı­ nın ağırlığını ayarlamasıyla sağlanıyor.

Bilgisayar, parmaklardaki kan dolaşımından yararlanarak kayakçının zihinsel durumunu da saptayabiliyor. Nabız atışlarıyla kişinin stresi ölçülüyor.

Başlıklara yerleştirilen duyarlı parçalar, ka­ yakçı başınıçevirdiği zaman görüntünün de ay­ nı yöne dönmesini sağlıyor. Kayak yapmayı öğ­ reten bu bilgisayar NEC'in bilgisayar yardımıyla spor yapmayı öğretme projesinin bir parçası olarak geliştirildi.

Üzmanlar, aynı ilkelerden yararlanılarak üretilecek bilgisayarların eğitim alanında, stresten kurtulmakta kullanılabileceğini belirtiyorlar.

New Scientist 712.92

Alzheimerin nedeni alüminyum mu?

A

lüminyumun Alzheimer hastalığına neden ol­ duğu doğru olmayabilir. Oxford’daki bilim adamları Alzheimer’li hastaların beyinlerinin önemli ölçüde alüminyum içermediğini gösterdiler. Diğer araştırmalarda beyinlerde bulunan alüminyu­ mun, beyin incelenirken kullanılan boyalardan bu­ laşmış olduğuna inanılıyor.

Oxford Üniversitesi’nin proton mikroskobu bölü­ münde görevli Judith Landsberg, Frank Watt ve mes­ lektaşlarıyla Radcliffe Kliniği'ndeki araştırmacılar Alzheimer'den ölmüş 5 kişiden alınan 105 beyin do­ kusu örneği ve başka nedenlerle ölmüş yaşlı 2 kişi­ den alınarak denetlemede kullanılan beyin dokları üzerinde çalıştılar. Sonuçta; hücrelerde yüzde 10'dan daha az alüminyum bulundu. Çekirdeğin dı­ şında kalan dokuda ve denetleme grubundaki doku­ larda da bu metalin bulunması alüminyumun bu do­ kulara bulaştığını gösteriyor. Oxford ekibindeki Geoff Grime "Boyadığımız dokularda alüminyum bulduk, boyanmamış dokulardaysa oldukça az vardı. Bu me­ talin Alzheimer'in nedeni olduğuna ilişkin görüşleri çürüttük.” diyor.

1980’lerin sonuna kadar alüminyum-Alzheimer ilişkisinin en geçerli kanıtları Newcastle Üniversite- si’nde John Cdy ve Jim Edwardson’in yönetimin­ deki bir araştırma grubunun bulgularıydı. Farklı bo­ yama tekniklerinin kullanıldığı araştırmalarda farklı sonuçlar alınınca bilim adamlarında çelişkili düşünceler belirdi.

önceki çalışmalarda laser ve ikincil iyon kütlesi­ nin tayfla ölçümü kullanılmıştı. Oxford'daki çalış­ madaysa proton mikroskobu kullanıldı. Bir başka fark ise; şimdiye kadar yapılanlarda tabakaları di­ ğer dokulardan ayırmak için incelenen doku kim­ yasal işlemden geçiriliyordu, ama Oxford ekibi araştırmada hiçbir kimyasal işlem görmemiş doku­ lar kullandı, en saf kimyasal maddelerin bile alü­ minyum içerebileceğini düşünen ekip boyama yöntemini kullanmadan beyin dokusunu inceleme­ ye çalıştı. Bu amaca yönelik olarak iki ayrıyöntem kullanıldı. Tarafsız uzmanlar, bu konuda şüphele­ rin olduğunu belirtiyorlar.

Bilim dünyası Alzheimer'in nedeninin tam ola­ rak bulunmasını bekliyor.

New Scientist 7 Kasım 1999 (n.t.)

302-4

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 Virüsün olduğu dosya açıldığında ya da program kullanıldığında virüs etkin hale gelir ve bilgisayara zarar vermeye başlar..  Bilgisayarın düzgün

çalışmada işlem için gerekli yedi ana termodinamik özelliğin (kuru ve yaş termometre ıle çıylenme noktası sıcaklıkları, atmosferik basınç (nemli havanın

When the quastionaire data (before and after) were compared, statistically significant differences were found in expression of “Dead human bodies shown in public areas

Although some researchers reported that the main reproduction ground of anchovy is northern and northwestern continental shelve, according to results of Einarson’s and

İlk kez Hulusi Behçet’ in tanımla­ dığı bir tür deri hastalığı, dünya tıpliteratürüne onun adıyla "Behçet hastalığı" olarak geçmişti.. 1939'da

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ekmek Tebliği'nde yapmayı planladığı değişiklikle gramaj sınırlandırmasını kald ırmayı öngörüyor.. Böylece fırıncılar,

sınıf bahar döneminde -Serbest Eczane ve/veya -Hastane Eczanesi ve/veya -Hastane kliniklerinde ve/veya.. 30

Bu çalışma kapsamında; Jan Bot isimli bir yapay zeka uygulamasının EYE Film Müzesi’nin veri tabanında yer alan görüntülerden yola çıkarak ürettiği kısa