• Sonuç bulunamadı

Tiyatro eserlerinde Halide Edip Adıvar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatro eserlerinde Halide Edip Adıvar"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tiyatro Eserlerinde Halide Edip Adõvar

Halide Edip Adõvar In Dramatõc Works

Mustafa ÖZCAN * Özet

Son yõllarda Kurtuluş Savaşõ’nõ konu edinen birçok oyun yazõlmõştõr. Oyun yazarlarõmõz bu büyük mücadeleyi çeşitli yönlerden ele almõşlardõr. Bu sõrada da Kurtuluş Savaşõ’na katõlan gerçek kahramanlarõn hayatlarõndan kesitler vermişlerdir. Halide Edip Adõvar, Kurtuluş Savaşõ’na katõlmõş

bir yazarõmõzdõr. Dolayõsõyla kimi oyunlarda ondan da bahsedilmiştir.

Halide Edip Adõvar, kadõn romancõlarõmõzõn en ünlülerinden birisidir. Bu yüzden onun hayatõ birçok oyun yazarõmõzõn dikkatini çekmiştir… Özellikle çocukluğu, okul yõllarõ, evlilikleri, yazarlõğa

başlayõşõ, vatan savunmasõna katõlmõş olmasõ, oyun yazarlarõna ilgi çekici gelmiş ve bunlarõ oyunlarõna yansõtmõşlardõr. Bilhassa ülkemizin düşman istilâsõndan kurtarõlmasõ yolundaki gayretlerinden hep övgüyle söz edilmiştir. Halide Edip, Orhan Asena’nõn ilk oyunu olan 16 Mart

1920’de, daha çok Kurtuluş Savaşõ’na katõlma aşamasõndan itibaren yer almõştõr. Selim İleri’nin Allaha Ismarladõk Cumhuriyet’inde ise dönemin en ünlü üç kadõnõn hayatõndan kesitler

aktarõlmõştõr. Bu ünlü üç kadõnõn ilki, Atatürk’ün eşi Latife Hanõm, ikincisi Halide Edip Adõvar, bir diğeri de tiyatro tarihimizde sahneye ilk çõkan Müslüman Türk kadõnõ Afife Jale’dir. Güngör Dilmen de Hâkimiyet-i Milliye Aşevi’nde, Halide Edip’i, Ankara’ya gelişinden itibaren anlatõr ve

onu pek çok olayõn tanõğõ olarak gösterir. Recep Bilginer ise Savaştan Barõşa, Aşktan Kavgaya adlõ oyununda, savaşõn hemen ertesindeki gelişmelere õşõk tutar. Bilgesu Erenus onu, Halide’de

çocukluğundan başlayarak bütün korkularõyla birlikte verir. Çelişkilerini, zaaflarõnõ, meziyet ve gayretlerini anlatmaya çalõşõr. Sonuç olarak Halide Edip en detaylõ ve canlõ bir şekilde Halide’de karşõmõza çõkar. Halide Edip’ten bahseden oyunlarõn bütünü elden geçtiği zaman, onun hayatõnõn bütün güzellikleri ve kõrgõnlõklarõyla işlendiği görülür. Eserlerde birçok yönüyle yaşatõldõğõ anlaşõlõr.

Sadece yurtdõşõndaki yaşayõşõ ile yurda döndükten sonraki hayatõ hakkõnda yeterli bilgi sahibi olamayõz. Bunun da oyun yazarlarõmõza teatral gelmediği kanaatindeyiz.

Anahtar Kelimeler

Halide Edip Adõvar, tiyatro eseri, oyun kişisi olarak Halide Edip

Abstract

Recently there are a lot of works which concern the Independence War. Playwrights focus on this subject with different aspects by giving the real life of heroes in the war. Halide Edip Adõvar is one of our writers who took role in the war. Halide Edip Adõvar is one of the most popular woman novelist.

Therefore her life is the subject of many playwrights. Especially her childhood, school days, marriage, being a writer, participating to war are interesting themes for them.In Orhan Asena’s

first play 16 Mart 1920 Halide Edip is seen when she struggles actively in the war. Selim İleri deals with three important woman of the day in his work, Allaha Ismarladõk Cumhuriyet. The

first one is the wife of Atatürk, Latife Hanõm, the second woman is Halide Edip Adõvar, and the third one is the first Muslim artists Afife Jale. Güngör Dilmen, in Hâkimiyet-i Milliye Aşevi,

(2)

begins to tell the life of Halide Edip when she came to Ankara and portray her as a witness of every event in the war. In Savaştan Barõşa, Aşktan Kavgaya Recep Bilginer focus on the events after the war. Bilgesu Erenus studies her childhood with her fears in Halide. She tries to give Halide Edip’s conflicts, abilities and ambition. It is clear that she presents her completely in Halide. When

it is analysed every work which deals with Halide Edip it is easy to see her life completely. Most of her aspects are given in the plays. Her life in the foreign countries and the period after she returned

to our country are not studied. The reason can be that these events do not seem theatrical to playwrights.

Key Words

(3)

!

Türk tiyatro tarihinde ünlü kişileri eksen edinen oyunlar az değildir. Bu kişilerin pek çoğu tarihî kişilerdir. Özellikle Osmanlõ İmparatorluğunun başõndaki kimi padişahlar bu konuda ilk hatõrlanacak isimlerdir. Bunlar Yõldõrõm Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, III. Selim, IV. Murat, Deli İbrahim, Genç Osman gibi hükümdarlardõr. Kimi yazarlarõmõz oyunlarõnda onlarõ ve dönemlerini ele almõşlardõr.

Yine bazõ hükümdar eşleri ya da anneleri de oyunlara konu olmuştur. Kanunî Sultan Süleyman’õn güzel eşi Hürrem Sultan, bunlarõn en tanõnmõşõdõr. Kösem Sultan, Safiye Sultan, Turhan Sultan da bu tarz oyunlarda adõ sõkça geçen tarihî şahsiyetlerdir. Onlarõn varlõklarõ, ihtiraslarõ, kaprisleri, dönemlerine ve çevrelerine etkileri oyunlarõmõzda çeşitli biçimlerde yansõtõlmõştõr.

II. Meşrutiyet’ten itibarin yazõlan oyunlarda da Namõk Kemal, Mithat Paşa, Mahmut Nedim Paşa, Şemsi Paşa, Fehim Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa, Mahmut Şevket Paşa gibi şahsiyetlerin sahneye taşõndõğõnõ görüyoruz. Cumhuriyet döneminde ise bunlara Dede Korkut’u, Yunus Emre’yi, Nasrettin Hoca’yõ, Hazret-i Mevlâna’yõ, Hacõ Bektaş-õ Veli’yi, Şeyh Galip’i, Karacaoğlan’õ, Köroğlu’nu anlatan oyunlar eklenecektir.

İşte ünlü kadõn yazarõmõz Halide Edip, gerek hayatõyla, gerekse yazarlõk özellikleriyle oyunlarõmõza konu olmuştur. Son zamanlarda yazõlan oyunlarda ondan da bahsedildiğini görüyoruz. Halide Edip’i, oyunlarda yazarlarõmõz nasõl, hangi yönleriyle ele almõşlardõr? Oyunlara bakarak bu konuda bir fikir sahibi olmak mümkündür. Biz de bu çalõşmada ondan söz eden oyunlarõ kronolojik bir şekilde inceleyerek, Halide Edip’i bir oyun kişisi olarak değerlendireceğiz.

Bu alanda ilk akla gelen oyun, Orhan Asena’nõn 16 Mart 1920 adõnõ taşõr. (Asena, 1980). Eserde Manastõrlõ Hamdi, Rauf Bey, Kara Vasõf Bey, Nami Bey, Miralay İsmet, Saffet Bey, Reşat Bey, Halide Edip Hanõm, Adnan Bey, Mahmure Abla, Kemalettin Sami Bey, Yunus Nadi Bey, İlyas Efendi, son Osmanlõ Padişahõ Vahdettin, Fuat Bey gibi kişiler yer almaktadõr. Bunlardan Başka Reşit Bey, Cami Bey, Keskinli Rõza, Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Bey bulunmaktadõr.

Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa ile aynõ gün kararlaştõrõlan saatte maniple başõnda olur. Manastõrlõ Hamdi irtibatõ sağlar. Mustafa Kemal’e göre İstanbul birkaç güne kadar işgal edilecektir. Bunu kesin olarak öğrenmişlerdir. Osmanlõ Bankasõ’yla bin lira göndermişlerdir. Kendileri ve diğer Kuvâ-yõ Milliyeciler hemen Ankara’ya dönmelidirler. Rauf Bey ise Meclis’in son gününe, son dakikasõna kadar kalmağa karar verdiğini bildirir. Mustafa Kemal, onun bu kararõna saygõ duymakla birlikte asõl kavganõn Anadolu’da verileceğini, Ankara’da güvenilir insanlara ihtiyaç bulunduğunu hatõrlatõr. Fakat Rauf Beyi ikna edemez. O, en son güne, en son dakikaya kadar İstanbul’da olmak istemektedir.

(4)

Öte yandan Miralay İsmet ile arkadaşõ Saffet Bey, artõk İstanbul’da soluk alõnamadõğõ, dört yanõ korkunç bir çürümüşlük sardõğõ kanaatindedirler. İsmet Bey, Mustafa Kemal’in her şeye rağmen kazanacağõnõ, İngilizlerin O’nu bilmediklerini, tanõmadõklarõnõ düşünür. Ona göre Mustafa Kemal, Anadolu’da bağõmsõz bir hükümet kuracak, ayrõca düzenli ordularõ kabul edebilecek bir ordu meydana getirecektir. Daha sonra Binbaşõ Reşat Bey gelir. Harbiye Nazõrõ Paşa’nõn yaveri Kaymakam Salih Bey aracõlõğõ ile Mustafa Kemal’in kendilerini Ankara’ya çağõrdõğõnõ söyler. Bu yolculuğun nasõl yapõlacağõna ilişkin plânlardan söz edilir. Yolculuğun güzergâhõna ilişkin bilgiler oyunda yer alõr.

Eserde ikinci sahneden itibaren Halide Edip Hanõm’la Adnan Bey çiftiyle karşõlaşõrõz. Oyunda, onlarõ, önce, evlerinde ikinci katta bir odada görürüz. Halide Edip Hanõm telefonda konuşmaktadõr. Mahmure Abla ise durmadan değişen yüz çizgileriyle onu izlemektedir. Sabiha Zekeriya Hanõm’la yaptõğõ bu konuşmadan anlaşõldõğõna göre Halide Edip, memleketinin işgalini protesto eden her aydõn kişi gibi İngilizlerin gözüne batmaktadõr. General Milne onu Sultanahmet ve Fatih mitinglerinden tanõr. Yüzbaşõ Armostrong’dan duyduklarõnõ ileten Sabiha Zekeriya Hanõm’la yapõlan bu konuşmayõ müteakip, Halide Edip artõk başõnõn çaresine bakacaktõr.

Gerçekten de 1920 Şubat’õndan beri ağõzdan ağõza dolaşan söylentiler gerçekleşmeğe başlar. İngilizler yüreği yurt sevgisiyle dolu aydõnlara tahammül edemez. Onlarõ tevkif ederek Malta’ya sürmeğe hazõrlanõrlar. Mecliste dokunulmazlõklarõ bulunan kimi mebuslarõ da sürgüne göndereceklerdir. Ayrõca Kuvâ-yõ Milliyecileri çok sõkõ bir şekilde izlemektedirler. Halide Edip, ta Sultanahmet mitinginden beri General Milne’in gözünde bir amazon gibidir. Mahmure Abla da bu mitinglerde onu görmüş ve şöyle değerlendirmiştir:

“On binlerce insan bir tek silâhtõ sanki, tetiği senin parmaklarõnõn ucunda. O anda o silâhõ dilediğine çevirebilirdin” (ibid.: 19)

O meşhur mitingi Halide Edip’in ağzõndan yazar şöyle vermektedir: “Halide Edip: (Dalgõn gülümser) Başlangõçta tutuktum, çekingendim, bir kadõn olduğumu unutamõyordum. Ama öyle hassas bir kalabalõk vardõ ki karşõmda, aslõnda ben onlarõ değil, onlar beni sürükledi. Bir an bütün duygularõmõz bir tek noktada birleşti. İşte o zaman. Unuttum bir kadõn olduğumu, uğuldayan bir orman vardõ karşõmda sanki, ve ben bir rüzgârdõm, bu ormanõ uğuldatan” (ibid.: 20).

Halide Edip’in konuşmasõ henüz başlamamõştõr. Mitinge gelenlerin üzerinden kalabalõğõ tararcasõna bir uçak geçer. Bir an sessizlik olur. Sonra genç bir subay gürlercesine “Konuş!” der. (ibid.). Halide Edip, bir askere komut verircesine seslenen bu genci duyar ve konuşur. Muhteşem bir miting olur. Genç bir öğrenci sõtmaya tutulmuşçasõna titrer. Durmadan göğsünü , “ Benim yurdum... Zavallõ sahipsiz yurdum benim...” (ibid.) diye yumruklar.

Halide Edip yüz binlere ve Ankara’daki Mustafa Kemal’e inanõr. General Milne de ilkin onu ve onun gibileri susturmak ister. Bu yüzden Halide Edip’in peşindedir. Fakat o, daha sonra Miralay Kemalettin Sami Beyi arar... Miralay

(5)

Kemalettin Sami Bey, Karakol teşkilâtõnõn ileri gelenlerindendir. Halide Edip’e, başõ sõkõşõp da Anadolu’ya geçmek isterse kendisine yardõm edeceğini daha önceden fõsõldamõştõr. Kemalettin Sami Bey’le telefonda görüşmüş ve ona ihtiyacõ olduğunu bildirmiştir. Artõk Anadolu’ya geçecektir. Hemen birkaç mektup yazmaya koyulur. Bir yandan da Mahmure Abla’ya bavulunu hazõrlatõr. Bavula yalnõzca çok gerekli eşyayõ koymasõnõ söyler. Adnan Bey’e danõşacak zamanõ yoktur. O gece Nigâr Hanõm’larda kalmayõ düşünür. Çocuklarõnõ Mahmure Abla’ya emanet eder. Onlarõn okullarõyla meşgul olmasõnõ ister. Az sonra Adnan Bey gelir. Halide Edip’in bir şeyler yazmakla meşgul olduğunu görünce şaşõrõr. Bu hazõrlõğõn sebebini sorar. O da Sabiha Sertel’den aldõğõ bilgilerden bahseder. Halide Edip, hemen o gün kaçmayõ önerir. Adnan Bey ise İngilizlerin; meclisi, bugün yarõn işgal edeceklerini, bütün mebuslarõn görevlerini son ana dek yapmalarõ için ant içtiklerini, gelip kendilerini süngüyle çõkarmalarõ gerekeceğini bildirir (ibid.: 22- 23). Adnan Bey’e göre tarihe böyle geçmiş olacaklar, bir bakõma İngilizlerin barbarlõğõnõ tescil edeceklerdir. Halide Edip bütün õsrarlarõna rağmen eşini razõ edemez. O sürekli, arkadaşlarõna söz verdiğini belirtir. Handan yazarõ ise endişe içindedir. İngilizlerin kendisini hemen bulup götürecekleri kanaatindedir. Kocasõ böyle düşünmez, onun bu işi büyüttüğünü söyler. Halide Edip, ona, kendisiyle gelmek zorunda olduğunu kesin bir dille bir kere daha ifade eder. Mecliste kendilerini tevkif ettirmek belki yiğitçe bir jesttir. Fakat bundan öte bir anlam taşõmaz. Zira bu, bir an sürecek bir gösteridir. Oysa Halide Edip’e göre eşi böyle basit bir gösteriye değil çetin bir mücadeleye katõlmalõdõr. Yani gösterişsiz yiğitliğe yönelmelidir.(ibid.: 24).

Az sonra Kemalettin Bey gelir. Adnan Bey de bu sõrada ikna olmuş, Halide Edip’e hak vermiş, hatta onunla gurur duymuştur. Mahmure’ye söylediği şu söz bu gururun ifadesidir: “ O benden daha yiğit, görmüyor musunuz?” (ibid.: 25). Halide Edip, Kemalettin Bey gibi düşünür. Bir an evvel Anadolu’ya geçmek gerekmektedir. Zira Osmanlõ Meclisi’ndeki hareket, ne Yunan ordusunun ilerleyişini, ne de sivil halka uygulanan katliamõ durdurabilir. Çünkü sadece meclisin açõk tutulmasõ, halkõn feryadõnõ dindiremeyecek, ülkenin kurtuluşunu sağlayamayacaktõr.

Kemalettin Sami Bey acele edilmesini ister. Zira İstanbul ile Anadolu arasõnda çok sağlam köprüler kurulmuştur. Ama ertesi gün ne olacağõ bilinmez. Kendilerini bekleyen iki büyük tehlike vardõr. Bunlarõn ilki İstanbul’un resmen işgalidir, diğeri de İstanbul’la Anadolu arasõndaki köylerin, kentlerin Kuvâ-yõ Milliye aleyhine dönüvermeleridir. O sõralarda yetmiş beş kişilik bir heyet, İngiliz altõnõ, Padişah desteğiyle, aleyhte propaganda yapmak üzere Anadolu yollarõna düşmüşlerdir. Bu bilgileri veren Kemalettin Sami Bey, Halide Edip’e bavulu bõraktõrõr, onun yerine bir bohça hazõrlamasõnõ söyler. Bu eski yamalõ bir bohça olmalõdõr. Demek ister ki “yoksul bir hocayla, yüzü peçeli çarşaflõ karõsõ böyle şõk bir bavul taşõmaz” (ibid.: 27). Yoksul hocayla na-mahrem yüzü görmemiş eşi, ilkin Üsküdar’a geçecekler, sonra da dar ve dik bir yokuştan

(6)

Sultantepe’ye tõrmanacaklardõr. Orada Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’yi soracaklardõr. Parola, “Kapõyõ iki kere çalmak, bir kere vurmak ve kim o?” sorusuna “Bizi İsa yolladõ” cevabõnõ vermektir.” (ibid.).

İstanbul’un karanlõğõnõ, pisliğini, çürümüşlüğünü geride bõrakarak tan yerine doğru umutlu bir yolculuğa çõkõlacaktõr.

Oyunun ikinci bölümünde İstanbul’un işgal edildiğini öğreniyoruz. Bu bölümün dördüncü sahnesinde Sultantepe’de Özbekler Tekkesi Şeyhi’nden bahsedilmektedir. Dõşarõda sõkõcõ bir hava vardõr. İçeride ise bir sedir, sedire yayõlmõş bir ayõ postu ve elindeki kehribar tespihiyle Ataullah Efendi görünmektedir.. Biraz sonra kapõ açõlõr. Derviş kõlõğõnda Kahraman gelir. Onda epeyce haber vardõr: Bu haberlerden ilki Celâlettin Bey grubunun Kurna köyüne ulaşmasõyla ilgilidir. Yenibahçeli Şükrü Bey kendilerini karşõlamõştõr. Miralay İsmet grubu ise daha öndedir. Onlarõn da şu sõralarda Kuşçalõ’ya varmalarõ beklenmektedir. Halide Edip Hanõm grubundan ise henüz haber yoktur. Ancak Reşit Beyle Keskinli Rõza’dan sonra onlar da gelirler. Halide Edip Hanõm parolayõ bilmektedir. Adnan Bey, Halide Edip, Cami Bey birlikte gelmişlerdir. Ata Efendi heyecanlõdõr. İki gündür onlarõ beklediklerini söyler. Halide Edip, Cami Beyi takdim eder. Onu getirebilmek için vakit kaybettiklerini belirtir. Hatta Cami Beyin beş çocuklu genç ve güzel karõsõnõ beş parasõz bõraktõklarõnõ anlatõr. Reşit Bey ile Keskinli Rõza Bey de Halide Edip’le tanõşõrlar ve ona hürmet ederler.

Güngör Dilmen’in Hâkimiyet-i Milliye Aşevi adlõ oyununda da (Dilmen, 1992) Halide Edip Adõvar’la karşõlaşõrõz. Eserdeki kişi kadrosuna baktõğõmõz zaman hepsinin gerçek kişiler olduğunu anlarõz. Oyunda Halide Edip yalnõz değildir, eşi Adnan Adõvar’la birlikte yer almõştõr. İsmet Bey /Paşa, Rauf Bey, Yunus Nadi, Hakkõ Behiç, Hõfzõ (Veldet), Diyap Ağa, Rasih Hoca, Tevfik Bey gibi gerçekten o günlerin Ankara’sõnda etkili olanlarla birliktedir.

Hâkimiyet-i Milliye Aşevi’nde olaylar genellikle Kurtuluş Savaşõ

Ankara’sõnda ve bir aşevinde geçer. Burasõ Büyük Millet Meclisi’nin küçük bir kesitidir. Milletvekilleri burada sadece karõnlarõnõ doyurmazlar, arkadaşlarõyla söyleşide bulunurlar, kulis faaliyetlerine katõlõrlar, meclisteki konuşmalarõn provalarõnõ yaparlar.

Bu iki bölümlük oyunun ilk bölümünde Halide Edip’in, üstünde bir er formasõ bulunan İsmet Bey’in yanõnda İstanbul’dan Ankara’ya gelişi anlatõlõr. Özbekler Tekkesi Şeyh Ata Efendi’ye sõğõndõklarõnõ (ibid.: 41) öğrendiğimiz Halide Edip’in bütün dikkati Çerkez Ethem üzerindedir. Çerkez Ethem’le ilgili tespiti şöyledir: “Kocaman, sarõ bir kafa. Gayet solgun gözler. Odada herkesi gölgeliyordu. Ayağa kalktõ elimi öptü.” (ibid.).

Daha çok İsmet Beyin görüşlerini merak eden Halide Edip de Kürt Mustafa Divanõ’nca idam kararõyla yargõlanmõş ve idama mahkûm edilmiştir. Ankara’da kalkõşõlan hareket, padişaha ve İstanbul’daki hükümete karşõ bir isyan sayõlmõş ve hepsinin de idam edilmesi istenmiştir. Halide Edip, bu olayõn onlarõn ününü arttõracağõnõ düşünmektedir (ibid.: 45) Bu, ünden ziyade onlarõn

(7)

gücü sayõlabilir. İsmet Bey onun gibi düşünmez. O daha gerçekçi tespitlerde bulunur ve Halide Edip’in düşüncelerini, belli bir zemine oturmadõğõ için hayalî ya da romantik görür. Halide Edip’le ilk kez bir kadõnõn içeriye ayak basmõştõr. Meclis tam bir Babil Kulesi’dir. Sarõklõlar, kalpaklõlar arasõnda bir o vardõr. İsmet Paşa ile aydõn konusunda farklõ düşünür. Konuyu değiştirip Reşit Beye, kardeşi Çerkez Ethem’e ilişkin görüşlerini belirtir. O Çerkez Ethem’i ağabeyinin sözünden hiç çõkmayan bir kardeş gibi değerlendirir (ibid.: 52).

Öte yandan Rauf Beyin İstanbul’da kalõp bile bile İngilizlerin eline düşmekle hata yaptõğõ görüşü orada bulunan herkes tarafõndan paylaşõlõr. Halide Edip de böyle düşünür. Hamidiye Kahramanõ olan Rauf Beyi Mustafa Kemal önceden uyarmõştõr. Kendisini İngilizlere tutuklatan Rauf Bey’in bu jesti, Halide Edip’e göre kimse tarafõndan doğru değerlendirilmemiştir. (ibid.: 55). Zaman zaman esprili bir tavõr sergileyen ünlü yazar, etrafõndaki erkekleri dikkatle inceler. Sözgelişi İsmet Beyin gözlerinin pek parlak olduğunu, bu gözlerin bir kadõna her şeyi yaptõrabileceğini belirtir.

Savaşõn en yoğun yaşandõğõ bir sõrada Çerkez Ethem, Yunanlõlara sõğõnmõştõr. Halide Edip, Dr. Adnan’la bir masa etrafõndadõr. Karõkoca baş başadõr. Masada tek bir yağ kandili vardõr. Dr. Adnan, eşini “İyi düşündün mü, Halide, henüz geç değil.” diye ikaz eder. Halide Edip ise bu konularda uzun uzun düşünmenin bir yararõ olmayacağõ kanaatindedir. Kendisini bu işe hazõrlamõştõr. Zira o artõk cephede bulunmak istemektedir. Bunun için valizine ya da bavuluna gerekli eşyayõ yerleştirmeye çalõşõr. Not defterlerinden başka bir Yunanca sözlük koyar. Yanõnda bir de minicik bir zehir şişesi vardõr. Aslõnda bunu eşinin cebinden aşõrmõştõr. İntiharõ aklõnõn ucundan bile geçirmemiştir. Gerçekten de eşinden daha iradeli bir hanõmdõr. Eşinin bir yanlõşlõk yapmamasõ için onu yanõna almõştõr.

Halide Edip, Ankara’da görev yapan bir insandõr. Fakat cepheye koşan bir kadõn olarak eşini bile şaşõrtõr. Zira o sõrada Anadolu’da çalõşan yüzlerce kadõn vardõr. Erzurum, Sivas, Diyarbakõr’dan cephe yollarõna düşen aç ve yorgun insanlarõ hatõrlar. Onlarõ kimse yadõrgamamõştõr. Ama bir şehirli kadõnõn cepheye gitmesini çok çarpõcõ ve ilgi çekici bulmuşlardõr. Çok heyecanlõdõr. Bozkõrõn ortasõnda, Anadolu’nun yazgõsõnõn tartõşõldõğõ yerde olmak istemektedir. Milletinin içinde erimek isteğiyle, tarihin odak noktasõnda görev yapacaktõr. İlk olarak Malõköy istasyonuna trenle gidecek, oradan atla ya da arabayla Alaköy köyüne ulaşacaktõr. Çünkü görev yapacağõ karargâh oradadõr (ibid.: 71).

Halide Edip, her şeyden önce bir kadõn, bir annedir. Hastalanan ve ateşi yükselen Hõfzõ’nõn rahatsõzlõğõndan tedirgin olur. Hõfzõ’ya sõtma olduğunu ilk söyleyen kişidir. Dr. Adnan’a, onu muayene ettirir ve telâşla Hõfzõ’nõn eline ilâçlar tutuşturur. Nöbet geleceğini sezdiği zaman hemen kullanmasõnõ önerir. Hõfzõ ise o sõralarda başkentin Ankara’dan Kayseri’ye taşõnacağõ yolundaki söylentiler içinde Kayseri’ye yollanacaktõr.

(8)

Oyunun ikinci bölümde zaman zaman biz yine Halide Edip’le karşõlaşõrõz. Millî mücadele kazanõlmõştõr. Halide Edip, Dr. Adnan, İsmet Paşa, Yunus Nadi bir aradadõr. O, gelecekteki olaylarõn seyrini anlamağa çalõşõr. Gazi Mustafa Kemal’le görüşmüş, ondan asõl savaşõn şimdi başlayacağõnõ öğrenmiştir. Özellikle,”Zaferi kazandõk, artõk dinlenirsiniz Paşam” diyecek kadar yakõn olduğu Gazi Mustafa Kemal’den aldõğõ yukarõdaki cevabõ hatõrlar: “ Şimdi birbirimizi yiyeceğiz” (ibid.: 80). Halide Edip, Barõş konferansõna kimin gideceğini merak eder ve bunu Dr. Adnan’a sorar. Kocasõndan Rauf Bey’in gitmek istediğini, onun Mondros anlaşmasõnõn rövanşõnõ almayõ düşündüğünü öğrenir. Halide Edip ise Barõş konferansõnõn Batõ ile Türkiye arasõnda yaman bir hesaplaşma olacağõ kanaatindedir. Bu yüzden bütün iyi niyetine ve yakõşõklõlõğõna karşõn bu işin üstesinden Rauf Beyin gelip gelemeyeceği konusunda tereddüdü vardõr. (ibid.: 91). Hatta döndüğü zaman onun odasõnda bir başka kişinin bulunabileceğini belirtir.

Halide Edip, mecliste kimi milletvekilleri arasõnda seslendirilen halifelik ve saltanat kurtarõldõktan sonra Mustafa Kemal’in köşesine çekilmesi yolundaki düşüncelere katõlmaz. Ona göre başarõlõ bir insanõn köşesine çekilmesi insan psikolojisine aykõrõdõr. Hele genç bir insanõn bunu yapmasõ mümkün değildir. Çünkü köşesine çekilip roman ya da anõlarõnõ mõ yazacak diye düşünür. Oysa kendisi buna can atmaktadõr. Bunu sadece köşesine çekilmek için değil, gerçek savaş alanõna kavuşabilmek için yapmak istemektedir. (ibid.: l09).

Halide Edip, meraklõ tavrõnõ hep sürdürür. Sözgelişi Ankara’nõn başkent olacağõ yolundaki haberler üzerine bu haberlerin doğruluğunu araştõrõr. Bir yandan da çeviriler yapar. Son çevirileri Mustafa Kemal’e göstereceğini bildirir. Çünkü Mustafa Kemal, “önce ben göreyim” demiştir (ibid.: 120). Bunlar dõş basõnla ilgili haberlerdir. Dõş basõnda Türkiye ile ilgili iyi haberler çõkõnca sevinir. Anadolu Ajansõ’nõn parasal eksikliğine hayõflanõr. Yunus Nadi’ye, Anadolu Ajansõ’nõn vereceği haberlerin başlõğõna ilişkin görüşlerini söyler. Halifenin ihaneti konusunda Rasih Hoca gibi düşünmez. Özellikle Associated Press gazetesinin Halife Hazretleriyle yapõlan bir söyleşisini okumuş olan Halide Edip, bu görüşmenin çevirisini de Rasih Hoca’ya verir. Lozan’a çok istemesine rağmen Rauf Bey gidemez. Tepeden inme emirle bu işin üstesinden gelmek üzere İsmet Paşa görevlendirilmiştir.

Görülüyor ki Lozan’a giden yolda, Halide Edip, Ankara’da, meclisteki tartõşmalarõn hep içinde olmuştur. Zaman zaman ülkenin geleceğine ilişkin adõmlarõ önceden kavramağa çalõşmõş, Mustafa Kemal’in ne yapacağõnõ anlamak istemiştir. Cephede, cephe gerisinde, Anadolu Ajansõ’nda, Millî Mücadele’nin kazanõlmasõnda elinden gelen katkõyõ yapmõştõr.

Halide Edip, Selim İleri’nin Cahide, Ölüm ve Elmas’nda (İleri, 1995) yer alan “Allaha Ismarladõk Cumhuriyet” adlõ oyunundaki dört kişiden birisidir. Diğer kişiler ise terzisi Galip ile Latife ve Afife Hanõmlardõr. Oyun, 1930’lu yõllarõn moda bir şarkõsõyla başlar. Perde açõldõğõnda eski bir İstanbul evinin alafranga döşenmiş oturma odasõ görülür. Odada eski eşyalar vardõr.

(9)

Pencereden içeriye mor salkõmlar sarkmõştõr. Yazõ masasõ; eski daktilo, siyah telefon, gelişigüzel konulmuş ciltli ve eski kitaplar dikkatimizi çekmektedir.

Eser, Halide Edip’in Hindistan’daki hatõralarõnõ anlatmasõyla başlar. Hindistan denilince zaten Abdülhak Hamit, eşi Fatma Hanõm, Makber, Bombay akla gelir. O da konuşmasõnda bunlardan bahseder. Ayrõca yazar, Halide Edip’in ağzõndan hayatõnõ nakletmeğe koyulur. İlk kocasõ Salih Zeki matematikçidir. İkincisi Adnan Adõvar’dõr. Salih Zeki, Amerikan koleji mezunu Halide Salih’in üstüne ikinci bir hanõm almak istemiş ama yanõlmõştõr. Halide Edip Hanõm aklõ başõnda bir kadõndõr. En azõndan bütün kitaplar onu bu şekilde nitelendirmişlerdir. Fakat babasõ hakkõnda yanõltõcõ bilgi verenler de vardõr. Sözgelişi babasõ Halil Edip Beyin Yahudi olduğu bilgisi yanlõştõr. O, Özbekler Tekkesi müdavimlerindendir. Kendisini herkese sevdirmiş bir insandõr. Bu tür iddialar, sonradan ortaya atõlmõş bir çeşit karalamalardõr

Yahya Kemal, Halide Edip’in Yeni Turan romanõnõ değerlendirmiş ve onun, İstanbul’un bütün kasap dükkânlarõna isim anasõ olduğunu kaydetmiştir. (ibid.: 70). Halide Edip, ünlü şairin bu tenkidini yerinde bulmamõştõr. Dahasõ hafife alõnmõş bir tenkit anlayõşõ diye nitelendirmiştir. Yahya Kemal’in bu tenkidini gülünecek bir tenkit gibi gören Halide Edip ileri fikirleriyle de övünür: “Ben daha o romanõmda kadõnlara oy hakkõ tanõmõştõm.” (ibid.) 1910 ya da 1911 yõlõnda böyle düşünen Halide Edip, kadõnlarõn gri çarşaflarõyla sosyal yaşayõşa ve siyaset hayatõna katõlmasõnõ istemiştir.

Halide Edip, “Turan”õ elbette uzak hayal olarak görür. Onun asõl niyeti batan bir imparatorlukta Türklüğü savunmaktõr. Duygularõ son derece taşkõndõr ama tenkitler de acõmasõzdõr. Onun için Turancõ, õrkçõ Halide, Amerikan mandacõsõ Halide gibi suçlamalarla karşõlaşõr. Bunlarõn hepsi gün gelir unutulur. Kitaplarõ, hayatõ, hakkõnda yazõlanlar geride kalõr. Kendi kendine düşünürken o da şaşõrõr. Ne çok Halide Edip vardõr ve kendisinin hangisi olduğunu bilemez. Birden çocukluk günleri aklõna gelir. Şõk elbiseler, incik cõncõk, renkli taşlar... Sultan Hamit devridir. Rumlarõn ve Ermenilerin devam ettiği çalgõlõ gazinolar gözünün önüne gelir. Bu çalgõlõ gazino, babasõnõn ikinci evinin de bulunduğu Ihlamur’dadõr. Edip Bey, İngiliz terbiyesine düşkündür. Rum madamõn hususî mektebinden sonra Amerikan Koleji’ne gider. Babasõ küçük Halide’yle çok ilgilidir. O kadar ki kõzõnõn çoraplarõna kadar her şeyi o seçer. Edip Bey, ikinci kere evlenmiştir. Bu sõrada Halide Edip’in üzerinde iki etkiden bahsedilebilir. İlki Mevlevî bir hanõm olan anneannesinin etkisidir. O, “Halide! Sakõn geceleri dualarõnõ etmeyi unutma” (ibid.: 71) şeklinde sõkõ sõkõ tembihlerde bulunur. Etkilendiği öteki kişi de ilk eşi Salih Zeki’dir. Ünlü bir matematikçi olan Salih Zeki, Halide’ye, biraz Emile Zola okumasõnõ telkin eder. “Edebiyat da matematik gibi müspet bir ilimdir” (ibid.) der.

Halide Edip, ilk evliliğinde bedbaht olmuştur. Çünkü Salih Zeki kõskanç biridir. En çok da eşini kõskanõr. O, orta halli bir öğretmene gönlünü kaptõrõp onunla evlenmeğe kalkõşõnca, Halide Edip aradan çekilir. Yani o; fiyonklu,

(10)

kurdeleli şõk esvaplarõ, fantezi tuvaletleriyle ortada kalõr. Daha doğrusu bir başka eve taşõnõr. Halide Edip, hatõralar arasõnda yolculuk yapar. Batan imparatorluğu, Fatih civarlarõnõ düşünür. Günlerce ölüm döşeğinde hasta yatar. Terzi Galip yarõm yamalak işitmesine rağmen, Halide Edip’in maziye döndüğünü anlar. Yazar, Halide Edip’in çocukluğunda yaşadõklarõnõ burada hikâye eder. Sözgelişi Abdülhamit’in tahttan apar topar indirildiğinde üzülmemiştir. Bunu şöyle anlatõr:

“HALİDE – Niye üzülecekmişim? Hafiyelerin dikkatini çekmesin diye her gece lambalarõmõzõ kõsardõk. Lambalar kõsõlõnca seslerimizi de kõsardõk. Ondan korkardõm. Sakalõnõ boyardõ” (ibid.: 73).

Eserde Halide Edip için yapõlan değerlendirmelere yönelik görüşler de yer almõştõr. Üslubunun lezzetli fakat kõlçõğõ bol sardalye balõğõna benzetilmesinden hoşlanmaz. Bu tür sözleri zevzekçe söylenmiş sözler diye nitelendirir. Handan’õ ve Kalp Ağrõsõ’nõ psikolojik aşk romanõ sayar. Ayrõca Handan’õ piyasa romanõ okurlarõnõn da sevdiğini belirtir.

Yazar, Terzi Galip’in görüşüyle Halide Edip’i vermeğe çalõşõr. Terzi Galip, Cumhuriyet İstanbul’unun ilk erkek kadõn terzisidir. Halide Edip onu tanõr. Terzi Galip’e göre düne kadar kafes arkasõnda oturan kadõnlar şimdi dükkânõna gelip gitmektedirler. Onun bu görüşünü Halide Edip kabul etmez Ona, “Yalan! Hiçbirimiz kafes arkasõnda oturmuyorduk. O söylediğiniz hanõmlar, yanaklarõ pudralõ Piyer Loti’nin romanlarõnda kalmõştõr.” (ibid.: 74) diye cevap verir.

Yazar, Galip’in ağzõndan bazõ gerçekleri nakleder. Halide Edip’in romanlarõnda bütün hizmetçiler, Rum ve Ermeni asõllõ insanlardõr. Zira o zamanlar İstanbul’un kibar evlerinde Rum ve Ermeni hizmetçi kõzlar vardõr. Bu roman kişileri hepsi hayattan gelmişlerdir. Rey Kardeşler, o operetleri Halide Edip’in romanlarõndan sonra yazõp bestelemek cesaretini göstermişlerdir. Öte yandan Galip, Halide Edip’in memleketten kovulmadõğõnõ düşünür. Memleketten kovulanõn Adnan Adõvar olduğu kanaatindedir. Zira onun Mustafa Kemal’le aralarõ açõlmõştõr. Halide Edip, onu yalnõz bõrakmamak için kocasõna eşlik etmiştir. Terzi Galip buradaki çelişkiye dikkat eder. Kurtuluş Savaşõ kahramanlarõndan Halide Onbaşõ ise böyle düşünmez. Ona göre bu yurt dõşõna gidişini hislerinin taşkõnlõğõna vermek gerekir. O başkalarõ gibi iktidara yaltaklanmaz. Onun mücadelesi iktidar için değil, hürriyet içindir. Kendisi bu mücadeleyi “ hürriyet mücadelesi” diye nitelendirmektedir:

“... Abdülhamid’in taltif ettiği kõz, padişahõ seçmedi, boyunduruğu seçmedi, yemin ederim! Abdülhamid’in taltif ettiği kõz, Sultanahmet Meydanõ’na Fuat Paşa türbesi sokağõndan girerken, kalbi bütün bir isyanla çarpõyor, minarelerin dar şerefelerinden dalgalanan siyah buyruklar kadar yeis ve elemle dolup taşõyordu.” (ibid.: 75).

Bu oyunda da Halide Edip, mitinglerdeki meşhur konuşmalarõyla anõlõr. 6 Haziran 1919’daki Sultan Ahmet Mitingi’nde belki iki yüz bin, belki daha fazla insana seslenmiştir. Onu mandacõlõkla da suçlarlar. Doğrudur. Geçici bir Amerikan mandasõ önermiştir. Bunu yazar onun ağzõndan şöyle cevaplandõrõr:

(11)

“Ben, Hristiyan ve istilâcõ Avrupa’ya karşõ dinsiz ve milliyetsiz Amerika’yõ tercih etmiştim.” (ibid.: 76).

Halide Edip, Terzi Galip’in dükkânõnda Afife Jale ile de karşõlaşõr. Afife, ona, romanlarõyla yetiştiğini söylemekle kalmaz, onu kendisine örnek aldõğõnõ belirtir. Geçmişin derinliklerine dönen Halide Edip, Anadolu’ya geçişini anlatmağa koyulur. Üsküdar’da bir gece kaldõktan sonra Anadolu’nun sarp yollarõna düşerler. Bu sõrada Dördüncü Fõrka’dan Binbaşõ Nazõm’õ düşünür. Onun hikâyesini kolay kolay unutmaz. Bu Nazõm’õn etrafõnda pek çok kahramanlõk maceralarõ anlatõlmõştõr.. Onun şehit oluşu; başta Halide Edip’i, İsmet Paşa’yõ son derece üzmüştür. Onun na’şõnõ gören Halide Edip’te, Nazõm’õn ruhu bir süre yaşar. Hayâli, gözünün önünden hiç gitmez. O sadece Nazõm’õ değil, mor salkõmlõ evi de bir türlü unutamamõştõr.

Halide Edip, daima muhalefette kalmayõ tercih etmiştir (ibid.: 84). Ama hep tek başõna kalmõştõr. Viyana’da, Londra’da, Hindistan’da, Amerika’da da yalnõzdõr. Terzi Galip’in dediği gibi Doktor Adnan, koluna asõlõ bir çanta gibidir (ibid.). Handan yazarõ bir ara sözü “mahzun çehreli, mor salkõmlar kadar hülyalõ kadõn”a (ibid.: 85) getirir. Onun acõklõ hikâyesini Afife Jale de bilmektedir. Halide Edip, Fikriye Hanõma ilişkin şu gözlemlerini nakleder:

“HALİDE – Binbaşõ Nazõm gibi Fikriye Hanõm da çoktan toprak oldu... Mustafa Kemal Paşanõn iki atlõ arabasõ vardõ. Fikriye Hanõm’õ bir gün o arabada Mustafa Kemal Paşa’yla yan yana gördüm. Yüzü mahzundu” (ibid.).

Halide Edip, Fikriye Hanõmõ Kõz Muallim Mektebi’nde de görmüştür. Fikriye Hanõm da ona kendisini tanõdõğõnõ söyler. Fikriye Hanõm’õn çok mahzun ve tatlõ bir sesi vardõr. Epeyce konuşmuşlardõr. Halide Edip onu güzel bulur. İçeriye girdiğinde onu nasõl õşõklõ görmüşse, o õşõk yağmurunun hiç dinmediğini de fark etmiştir. Onun Atatürk’e bağlõlõğõnõ yakõndan bilen ve dinleyen insanlardan birisi Halide Edip’tir (ibid.: 87). Ona göre Fikriye Hanõm’õn hayatõ kaybolmuştur. Mustafa Kemal Paşa’ya âşõktõr fakat kendisini nikâhla aldõracak kadar becerikli değildir. Ama sadakatinin bir gün karşõlõk göreceğine inanmaktadõr.

Halide Edip yelpazelere bayõlõr. Yelpazeli kadõn, esrarengiz bir kadõndõr. Kõz Muallim Mektebi’nde kendisiyle görüşmeden çõkan Fikriye Hanõm’õn arkasõndan üst üste “Zavallõ Fikriye” diyerek hislerini belirtmiştir. Ona göre Kurtuluş Savaşõ ortasõnda aşklar da çetindir. Bir ara muallime eşiyle Salih Zeki’yi hatõrlar. Onun mutlu olup olmadõğõnõ düşünür. Ne var ki Ankara’dadõr ve köhnemiş İstanbul’dan ve Salih Zeki Beyden haber alamamõştõr.

Sinekli Bakkal yazarõ, ülke dõşõnda uzun süre kalmõş olmasõndan evhamlõ

bir psikolojiye bürünmüştür. Halide Edip, “Sürgünde Bir Kalem” diye bir makale yazar. Burada ihtiyarî veya cebrî sürgün gidenlerin psikolojilerini anlatõr. Padişahõ merak eder. Halide Edip, Mustafa Kemal, Adnan Adõvar ve kendisi, daha birkaç arkadaşõnõn idama mahkûm olduklarõnõ hatõrlar. Sadrazam Damat Ferit Paşa, kararõ onaylamõştõr. Bu haksõz ve yersiz karardan sonra Halide Edip için İstanbul hükümeti artõk bir şey ifade etmeyecektir.

(12)

Peyam-õ Sabah gazetesi gerici bir gazetedir. Burada Halide Edip’in yeşil

giysiler içinde – Rusya’daki Bolşeviklerinin rengidir bu – köy köy, kasaba kasaba Anadolu’da Bolşevik propagandasõ yaptõğõ haberleri çõkar. Oysa Halide Edip bütün hayatõ boyunca totaliter rejimlerden nefret etmiştir. Onun bütün amacõ ezeli ve ebedî hürriyet yani bireyin hürriyetidir. Viyana’da, Londra’da, Amerika’da, Hindistan’da bulunmuş ve bunu oralarda da gözlemiştir.

Bu perdenin sonuna doğru Terzi Galip’i, Latife Hanõmefendi arar. Bu kez provaya o gelecektir. Hemen ortalõk toparlanõr. İkinci perdenin başõndan öğrendiğimize göre bir İstanbul kõzõ olan Halide Edip, Onbaşõ Halide, Çavuş Halide, Başçavuş Halide olarak hizmet verir. Ama şimdi öyle midir? Son derece yalnõzdõr. Kimse onun yalnõzlõğõnõ konuşmaz yahut bilmez. Çocukluğunun mor salkõmlõ evini, fõskiyeli havuzunu, Mevlevî büyükannesini özler. Anadolu’da facialar görür. Hayatõnda da hiçbir zaman Çalõkuşu’ndaki Kâmran gibi birisi olmaz. Halide Edip, hatõralarõnda ikinci eşi Adnan’dan çokça bahseder.

Biz Halide Edip’i İzmir yolunda da görürüz. Çünkü Mustafa Kemal Paşa ona “Halide Hanõm, bizimle birlikte geleceksiniz!” demiştir (ibid.: 97). Aslõnda o, yalnõz başõna gitmekten yanadõr. Fakat bu düşüncesini söyleyemez. Bunun üzerine bir öğle vakti, zeytin dallarõyla süslenmiş beş otomobille İzmir’e hareket edenlerin içinde yer alõr. Yol boyunca yanmõş, yõkõlmõş yerlerle karşõlaşõr. Yanõndan askerler yürümekte, süngüleri parlamaktadõr. Askerlerin kõyafetleri tanõnmaz bir hale gelmiştir. İşte o zaman yürüyen askerlerle birlikte olamadõğõna hayõflanõr. Halide Edip, İzmir’de Latife Hanõmõ görüp tanõyacaktõr. Mustafa Kemal de Halide Edip’e son derece kibar ve zarif davranõr.

Öte yandan Halide Edip mütareke yõllarõnõn önde gelenlerini merak etmektedir. 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransõz, 4 Yunan gemisinin ne olduğunu, centilmen düşman subaylarõnõn, zarif ve işbirlikçi Türk ailelerinin ne yaptõklarõnõ kendine sorar. Talat Paşa, Berlin’de; Cemal Paşa Tiflis’te öldürülmüştür. Birkaç hafta önce de Enver Paşa’nõn Kõzõlordu birlikleriyle çarpõşõrken vurulduğunu öğrenmiştir. Halide Edip’e göre Rauf Bey, Doktor Adnan, Refet Paşa gözden düşmüştür... Onlar, Mustafa Kemal ile ilkelerde anlaşamamõşlardõr. Siyasî görüşleri uyuşmamõştõr. Ayrõca kendisi Terakkiperver Fõrkasõ hareketi içinde yer almamõştõr.

İzmir’deyken Mustafa Kemal, Halide Edip Hanõm’a, sõrtõndaki pelerini çõkarõp verir. Olay şöyle cereyan etmiştir. Soğuk bir gecedir. Rüzgâr esmekte, kendisi âdeta ürpermektedir. Pelerin sõcacõktõr. Halide Hanõm, kendisine verilen bu pelerini kabul ederken şunlarõ der: “Bu pelerini miras olarak çocuklarõma bõrakacağõm. Sonra da müzeye gidecek.” (ibid.: 114). Gidecek olan sadece pelerin değildir. San Remo’ya çağõrõlan Terzi Galip de gidecektir. Her ayrõlõk bir kalp ağrõsõdõr. Eserin sonunda Halide Edip’in şu sözü çok anlamlõdõr:

“Allahaõsmarladõk Cumhuriyet! Seni biz õstõraplarõmõzla kurduk... Sakõn unutma” (ibid.:117).

Recep Bilginer’in Savaştan Barõşa, Aşktan Kavgaya adlõ eserinde (Bilginer, 1997) Halide Edip’le karşõlaşõrõz. Oyunda başta Mustafa Kemal olmak üzere pek

(13)

çok tarihî ve gerçek kişiler vardõr. İsmet Paşa, Feyzi Paşa, Rauf Bey, Ali Fuat, Refet Paşa, Zübeyde Hanõm, Kõlõç Ali, Ruşen Eşref, Veled Çelebi gibi kişiler arasõnda Halide Edip de bulunmaktadõr. Savaştan Barõşa, Aşktan Kavgaya oyunundan öğrendiğimize göre Anadolu’daki mücadele kazanõlmõştõr. Mustafa Kemal ve arkadaşlarõ şimdi İzmir’e girmek üzeredirler. İzmir’de Başkomutanlõk karargâhõ önünde toplanan büyük bir kalabalõk, O’nu görmek ister. Az sonra Uşaklõgillerin kõzõ Latife Hanõm, güvendiği bir elemanla Mustafa Kemal’e bir mektup yollar. Ona, kendilerine ait köşkü karargâh merkezi yapmasõnõ önermiştir. Mustafa Kemal, onun dileğini kabul etmiş ve köşkü karargâh yapmak üzere görmek istemiştir. Bu amaçla köşkü görmeğe gider. Yanõnda Halide Edip, arkasõnda Fevzi ve İsmet Paşalar vardõr. Onlarõ Latife Hanõm karşõlar. Halide Edip’in elini öper; yer gösterir ve hep birlikte sofraya otururlar.

Latife Hanõm’õn verdiği bilgiye göre kendisi Halide Edip’in kolejden öğrencisidir. Halide Edip, sofrada rakõ içmez. Ancak sembolik tarzda da olsa zaferin şerefine ve geleceğe kadeh kaldõracaktõr. Latife Hanõm ona bir gün baş başa olurlarsa kendisini hatõrlatacak anõlarõnõ nakledeceğini bildirir (ibid.: 20) Bu sõrada Halide Edip, Mustafa Kemal’le konuşmak imkânõnõ bulur. O esnada dostluğa, arkadaşlõğa, beraberliliğe kadeh kaldõran Mustafa Kemal’in, Millî Mücadele’ye hizmet etmiş bütün arkadaşlarõ gözlerinin önünde canlanmõştõr. Ne var ki Halide Edip söze karõşõr ve onun arkadaşlarõnõ sevdikleri ve sevmedikleri diye ikiye ayõrdõğõnõ söylemeye çalõşõr. Oysa Mustafa Kemal’le aralarõnda bu noktada da fark vardõr. Zira Mustafa Kemal, arkadaşlarõnõ, yaptõklarõ hizmetlere göre değerlendirmektedir. Hatta bu tür değerlendirmeye Halide Edip de dahildir. Mustafa Kemal, o esnada, bir liderin böyle davranmasõ gerektiğini ifade eden Halide Edip’in onbaşõ rütbesini değiştirmediğini görmüştür. Aslõnda onu başçavuşluğa terfi ettirmiştir. Fakat o hâlâ onbaşõ rütbesini taşõmaktadõr. Halide Edip ise bundan şikâyetçi değildir. Çünkü halk ve ordu, kendisini böyle tanõmõştõr. Az sonra Mustafa Kemal kalkõp gidecek ve geri döndüğünde “başçavuş” rütbesini romancõya uzatarak; ona “Takmanõzõ rica ediyorum” (ibid.: 23) diyecektir..

Halide Edip kadõnca hisleri iyi bilir. Mustafa Kemal ile Latife arasõnda bir aşk başlangõcõnõ sezer. Hatta bu fikrini İsmet Paşa’ya söyler. O sõralarda Mustafa Kemal’in resmini bütün İzmirli genç kõzlarõn boynunda ya da koynunda taşõdõklarõnõ bilmektedir. Latife de böyle yapmõştõr. Halide Edip, Paşa’nõn aşk gibi bir duyguya kapõlmasõnõ güzel ve olumlu bulur (ibid.: 24). Vakit geç olmuştur. Gitmek ister. Hava serindir. Paltosu yoktur. Mustafa Kemal, bunu fark edince hemen pelerini Halide Edip’e verir. Latife, Mustafa Kemal’in bu davranõşõnõ “incelik” olarak nitelendirir. Halide Edip ise o büyük insanõ, o gece “ duygu yüklü bir erkek” (ibid.: 29) gibi değerlendirir. Halide Edip, Latife Hanõmõ “çok çekici” bulmuş, Gazi Paşa’nõn bir yuva kurma niyetini taşõdõğõnõ anlamõştõr. Bu olayõ, “ Çok yoruldu, bu onun hakkõ” (ibid.: 30) diye yorumlarken, İsmet Paşa’nõn tereddüdünü fark etmiştir..

(14)

Sinekli Bakkal yazarõ Halide Edip’e göre Latife Hanõm yaşõna göre olgun

görünmektedir. Halinde, davranõşlarõnda ağõr başlõlõk gözlenmektedir. Paşa’dan da hoşlanõr. Paşa’yõ etkilemenin zor olduğu kanaatindedir. Çünkü ortada Fikriye Hanõm vardõr ve o da çekici bir kadõndõr. Paşa’nõn yalnõz günlerinde Ankara’da ona hizmet etmiştir. Dolayõsõyla Paşa, bu ikisi arasõndadõr (ibid.: 31). Paşa tercihini Latife Hanõm’dan yana yapsa bile kadõnlarõ iyi tanõyan Halide Hanõm’õn düşüncesine göre Fikriye Hanõm, Paşa’ya çok bağlõdõr. Zira onun bütün dünyasõnõ Mustafa Kemal doldurmuştur. Buna asla katlanamayacaktõr. Üstelik hastadõr (ibid.). Bütün bu bilgiler, onun her iki kadõnõ yakõndan tanõdõğõnõ ortaya koymaktadõr.

İlk perdenin 18. Tablosu’nda Fikriye Hanõmõ görürüz. Fikriye Hanõm, köşkteki odasõnda hasta yatmaktadõr. Sağdan sola inleyerek döner. Sayõklamaktadõr. Onun hasta olduğunu duyan Halide Hanõm, İzmir’den gelmiştir. Yol boyunca çok acõklõ şeyler görmüştür. Halide Edip, Fikriye Hanõm’õn yatağõna doğru yürür, gülümseyerek onun elini tutar (ibid.: l03). Fikriye Hanõm’õn Avrupa’ya tedaviye gönderileceğini Mustafa Kemal’den öğrenince sevinir. Hastaya, teselli edici sözler söyler. Bir an önce iyileşmesini diler. Halide Edip, Fikriye Hanõmõ “çok duygulu bir kadõn” olarak nitelendirir (ibid. l04).

Fikriye Hanõm, Mustafa Kemal’e çok şeyler söylemek istemektedir. Bu düşüncesini Halide Edip’e açar. O da kendisine anlatabileceğini, bir fõrsatõnõ bulursa onlarõ, Mustafa Kemal’e nakledebileceğini ifade eder. (ibid.: 109) Aslõnda o hastayõ yatõştõrmağa çalõşõr. Fikriye Hanõm’õn işi güçtür. Çünkü o, Paşa’nõn gönlünün İzmir’de olduğunu bilir. İzmirli kõzõ yense bile hastalõğõ yenemeyeceğini düşünür. Halide Edip de onu teselli eder. Öncelikle iyileşmesini söyler. Kõsaca seven bir kadõnõ teselli etmenin güçlüğünü yaşar. Fikriye Hanõm gözlerini kaparken Halide Edip de yavaş yavaş çekilir.

Biz onu bu oyunda sadece ilk bölümdeki haliyle tanõmõş oluyoruz. Zira oyunun ikinci bölümünde Halide Edip yoktur. Ama o son derece sevecendir; hem-cinslerini anlamaya çalõşõr, gelecekte olabilecekleri sezmek isteyen bir ruh hali ile yaşar. Burada hiçbir zaman ideolojik görüş ayrõlõklarõ söz konusu değildir. O, Latife Hanõmõ, Fikriye Hanõmõ gören; değerlendiren, hatta bu görüşlerini imkân bulduğu ölçüde Mustafa Kemal’in arkadaşlarõyla paylaşan ve düşünceleri merak edilen bir insandõr.

Orhan Asena bir başka eserinde de Halide Edip’i yine oyun kişisi olarak değerlendirmiştir. Candan Can Koparmak (Asena, 1997), Asena’nõn iki bölümlük oyunudur ve eserde başta Mustafa Kemal olmak üzere yirmiden fazla kişiden bahsedilir. Oyunun I. Bölüm’deki olaylar, Mustafa Kemal’in Ankara Ziraat Mektebi’ndeki çalõşma odasõnda geçer. Mustafa Kemal tek başõna çalõşmaktadõr. Az sonra yanõnda Adnan Bey, Hakkõ Behiç olduğu halde Halide Edip içeriye girer. Mustafa Kemal Paşa konuklarõnõ karşõlarken Halide Edip dönerek, “Size bir müjde vereyim Halide Edip Hanõm, önümüzdeki cuma günü, yani yirmi üç nisanda cuma namazõndan sonra Büyük Millet Meclisi’ni

(15)

açacağõz” (ibid.: 8) der. Bu habere herkes sevinir, oradakiler birbirleriyle tokalaşõrlar. Hakkõ Behiç sözü karõşõr ve hazõr Halide Edip Hanõm gibi, Yunus Nadi Bey gibi ustalarõ ele geçirmişken haftada üç gün çõkan Hâkimiyet-i

Milliye’yi günlük gazete yapmayõ önerir. Halide Edip ise Hâkimiyet-i Milliye’nin yeterli olmadõğõnõ, bir gazeteyle ancak yurt içinde yankõ

uyandõrabileceklerini, oysa Ankara hükümetinin bütün dünyaya seslenmesi gerektiğini söyler ve Yunus Nadi Bey ile aralarõndaki sõrrõ açõklar. Ankara’ya trenle gelirken onlar, bir ajans kurmaya karar verdiklerini, isim babalõğõnõ da Mustafa Kemal Paşa’ya bõraktõklarõnõ anlatõr. Mustafa Kemal Paşa, bu fikri beğenir ve ajansõn adõnõ da Anadolu Ajansõ diye koyar. Sõrtõmõzõ dayadõğõmõz Anadolu bozkõrlarõnõn sesini bütün dünyaya duyurmasõ temennisinde bulunur. Mustafa Kemal Paşa’ya göre Anadolu Ajansõ bütün mazlum ülkelerin sesine tercüman olacaktõr. Bağõmsõzlõk fikrinin kuvvetli bir savunucusu olarak hizmet verecektir.

Yine bir gece Mustafa Kemal Paşa’nõn çalõşma odasõndayken Halide Edip’in asker kõyafetiyle orada bulunduğunu görürüz. Ünlü yazar, askerlikte en küçük rütbe olan onbaşõlõkla işe başlayacaktõr. Ne var ki Mustafa Kemal Paşa ona, buyruğuna on kişi veremeyeceğini çünkü yeterli askeri olmadõğõnõ ama kendisini ileride belli belirsiz görülen bir başõbozuk müfrezenin başõna tayin ettiğini bildirir. Halide Hanõm kendi kendine “Halide Onbaşõ! Halide Onbaşõ!” diye tekrarlar. Çerkez Ethem olaylarõnõn hõz kazandõğõ o dönemde Halide Edip’in ona hayranlõk duyduğu ve hiçbir askerî eğitimden geçmeyen Ethem’i “yaman bir savaşçõ” olarak nitelendirdiği vurgulanõr. Daha sonra müfrezenin başõnda bulunan Halide Edip’in, Çerkez Ethem’in Düzce’de isyanõ yatõştõrmaya gittiği haberini alõnca sevindiği görülür.. Bu, ona güvendiği anlamõna gelmektedir (ibid.: 19).

Oyunun ikinci perdesinde ne Adnan Bey, ne de eşi Halide Edip vardõr. Yazar daha çok Çerkez Ethem ile Mustafa Kemal arasõndaki çekişmelere, sürtüşmelere yer verdiği için öbür kişilere gereğince eğilememiştir. Çünkü düzenli orduya geçişte Çerkez Ethem ile daha başka gruplar arasõndaki anlaşmazlõklarõ anlatmayõ yeğlemiştir. Bu yüzden Halide Edip’in rolüne olabildiğince az değinilmiştir.

Halide Edip’i en geniş bir şekilde ele alan oyun ise Bilgesu Erenus’un

Halide’sidir. (Erenus, 2000) Eser iki bölümden ibarettir. Oyunun kahramanõ

Halide Edip’tir. Eserin adõndan da anlaşõlacağõ üzere biz oyunda merkezî figür olarak Halide Edip’i görürüz. Yazar onunla birlikte ülkenin içinde bulunduğu şartlarõ, imparatorluğun yõkõlõşõnõ, Millî Mücadele’nin nasõl başlayõp kazanõldõğõnõ, Ankara hükümetinin kuruluş ve ülke denetimini ele alma çabalarõnõ hikâye eder. Halide Edip’in çocukluk döneminden başlanõr, II. Meşrutiyet’ten sonra yazarlõk serüvenine atõlõşõ ve giderek artan ünüyle birlikte sorumluluklarõ vurgulanõr. Bu arada yaşadõğõ bireysel olaylarõn hüzünlerin, mutluluklarõn hikâyesi verilir.

(16)

Bilgesu Erenus, Halide’nin korkularõnõ Cüce tiplemesiyle sergiler. Cüce, sürekli karşõ görüşleri temsil eder. Çelişkileri, engelleri, zaaflarõ, kaygõlarõ onun vasõtasõyla ortaya konulur. Eserin başõnda Cüce onu çocukluk mabedine götürür. Halide Edip’in küçük bir kõz iken kafasõndan geçenler anlatõlõr. Halide kullanõlmõş sesleri, görüntüleri arar. Nereden çõkõp nereye vardõğõnõ görür. Yanlõşlarõ, küskünlüğü, şaşõrmõşlõğõ, gücünü, güçsüzlüğü gözler önüne serilir. Bir bakõma hayatõ irdelenir. Anõlarõnda savaş başköşeyi tutar. Tetkik-i Mezalim Kurulu Başkanõ, Edip kõzõ Halide Onbaşõ olduğunu hatõrlar. Kendisi ve çevresiyle nasõl çeliştiğini düşünür. Yeniden çocukluğunu yaşamaya başlar.

Oyunda önce babasõna düşkünlüğü belirtilir. Sarayda görev yapan babasõnõn yanõna gidişi hikâye edilir. Küçük Halide’nin isteklerinin her ne pahasõna olursa olsun yerine getirildiği, bakõcõlarõn kendisiyle başka türlü baş edemediği anlaşõlõr. Babasõ Ceyb-i Hümayun Kâtibi Edip Bey’dir. Mehmet Efendi’nin kucağõnda saraya getirilen küçük Halide’nin zamanla annesinin yokluğunu fark etmeye başladõğõnõ görürüz. Her çocuk gibi bol bol sorular sorar, bilmek ve öğrenmek ister. Onun çocukluk sorularõnõ babasõ hiçbir şekilde cevaplayamamõştõr. Kõsacasõ Halide Edip güven içinde bir çocukluk yaşayamamõştõr. Eğer yaşayabilseydi, gelişme çizgisi daha başka türlü olabilirdi. (ibid.: 11).

Eserde, çocukluğunda İncil’i de okuduğunu bildiğimiz Halide’nin kolej çevresine geçilir. Okul yõllarõ bambaşkadõr. Kõz arkadaşlarõnõn yaşlarõ gereği en çok konuştuklarõ konu, evlilik konusudur. Kolej arkadaşlarõ, içlerinde tek evlenmeyecek kişinin Halide olduğunu düşünürler. Fakat Halide ünlü matematikçi Salih Zeki ile nişanlanarak onlarõ şaşõrtmakla kalmayacak, evlenme tarihlerini bile tespit ettiklerini söyleyecektir. Halide’nin arkadaşlarõna tanõştõrõlan Salih Zeki, Rasathane Müdürü ve matematik bilginidir. Döneminin en önde gelen bilim adamlarõndandõr. Ne var ki arkadaşlarõ onu çekiştirmekten geri kalmazlar. Zira Amerikan Koleji’nin ilk mezunlarõ olacak olan bu kõzlar, Halide’nin evliliğini, ninelerinin evliliklerine benzetirler. Aslõnda onu kõskanmaktadõrlar. Halide Edip, çocukluğunda iki ev arasõnda kalmaktan korkmuştur. Ama şimdi ise kendi evi vardõr. Mutluluğu bu evinde yaşayacaktõr.

Salih Zeki onun iki öğretmeninden birisidir. Diğeri de meşhur Filozof Rõza Tevfik’ten başkasõ değildir. Rõza Tevfik’ten ruhî ve mistik yönlerden etkilendiğini söyleyebiliriz. Kocasõ ise onun tek sõğõnağõdõr. Eşiyle birlikte önlerinde yeni bir dünya vardõr. Fakat Halide Edip’in onun yanõnda rahat olup olmadõğõnõ söylemek zordur. Zira çalõşõrken dokunulmaz bir hale gelir. Hiçbir şeyi gözü görmez. Giderek Halide Edip’e sekreteriymiş gibi davranmaya başlar. Halide Edip’in bir de üvey oğlu vardõr. Onun gibi hõrslõ bir kadõn bunlara daha fazla dayanamaz. Yavaş yavaş “Bu evlilikte kendime ve düşüncelerime yer açma zamanõ geldi” (ibid.: 15) diye düşünür.

Hamlet’i çevirmeğe başlayan Halide Edip’e ilk uyarõyõ kocasõ Salih Zeki

(17)

gerektiğini hatõrlatõr. Yaptõğõ çeviriyi beğenir. Halide Edip ise daha henüz yolun başõnda olduğunu belirtir. Danimarka Krallõğõ ile Osmanlõ İmparatorluğu arasõnda benzerlikleri hatõrlatan bazõ çağrõşõmlar üzerinde durur. Bu arada babasõ Edip Bey’in vaktin geç olmasõna rağmen eve gelmediği anlaşõlõr. Tedirgindirler. Ortada istibdat idaresi vardõr ve Edip Bey hafiyeler tarafõndan izlenilmektedir. Bir süre sonra Edip Bey üzgün ve yõkõlmõş bir halde eve gelir. Devletin despotça tutumu yüzünden aile etkilenmiş, Halide’nin eczacõ amcasõ sürgüne yollanmõştõr. Dört çocuğu olan amcasõnõn sürgüne gönderilmiş olmasõ, diğer aile büyüklerini de alabildiğine üzmüştür. Ülkedeki bu baskõ havasõ, Halide’nin psikolojine etki eder ve sõk sõk “boğulacağõm” demesine yol açar. Cinnet rüzgârlarõnõn estiği ülkede, eskimiş, hatta kokuşmuş kurumlar olduğunu düşünür.

Öte yandan Halide Edip ana olmak ister. Fakat bunun da vakti vardõr. Doktorlarõn ana olmasõ için koyduğu bitip tükenmek bilmeyen iki yõllõk süre canõnõ sõkar. Halide Edip ise ana olmak için son derece kararlõdõr. Nitekim ana olur ve oğlunun adõnõ Ayet koyar. Anne olur ama rahat değildir. Sürüp giden bu sõkõntõlarõn, onun müspet bilimlerle kaynaşamamõş olmasõndan ileri geldiğini düşünür. Bu arada Emile Zola hakkõnda fikirlerini söyler. Ona göre Emile Zola’nõn romanlarõnda hep iğrenç, hep çirkin yönler ağõr basar. Shakespeare’de ise hep erkeksi bir ton vardõr. Oysa o “kadõnsõ sezgileri olan yazarlarõ” daha çok sevecektir. (ibid.: 22)

Halide Edip’in eşi Salih Zeki, insanlarõn yalnõzca bilim adamlarõ sayesinde vahşetten kurtulabileceklerine inanõr. Politikaya sõcak bakmaz, politikayla ilgilenmez. Babasõ ise İttihat ve Terakki üyesidir. İkinci oğlu Hikmet’i de dünyaya getiren Halide Edip, halkõn yeniliklere yabancõ kaldõğõndan yakõnõr. Onun gözünde tek bir umut vardõr. O da İttihat ve Terakki’dir. Hükümet, otuz yõldõr ülkenin refah ve huzuru için yapõlmasõ şart hiçbir ödevini yapmamõş, durmadan toprak kaybetmiş, insanlarõmõz sefalete düşmüş, hõrsõzlõklar artmõş, suiistimaller almõş yürümüştür. Ortaya çõkan bu acõ tabloya hiçbir vicdanõn dayanmayacağõnõ düşünen Halide Edip’i son derece umutsuz görüyoruz.

Böyle bir ortamda II. Meşrutiyet’in ilân edilmesi kitleleri harekete geçirmiş, insanlar sokaklarda coşkulu gösteriler yapmõştõr. Halide Edip, Meşrutiyet idaresinin gelmesini mucize gibi karşõlar. Salih Zeki de başka çare kalmadõğõnõ, dini, milliyeti ne olursa olsun bütün Osmanlõlarõn İttihat ve Terakki çatõsõ altõnda toplanmasõ gerektiğini söyler (ibid.: 31). Yaşadõklarõna inanamayan Halide Edip, bir ara gelişmelerden şüphelenir, bunlarõn tuzak olmasõndan korkar. Henüz daha korkularõndan arõnmayõ öğrenememiştir. Sokaklarda söylev verenleri izler. Konuşmacõlardan birisi de hayranõ olduğu hocasõ Filozof Rõza Tevfik’tir. Ülkedeki bu genel havadan onun etkilendiğini görüyoruz. Bu etkiyledir ki Halide Edip Tanin gazetesinin yazõ kadrosunda yer alõr. Sürekli yazmaya çalõşõr, yazdõkça da korkularõ dağõlõr. Ne var ki onu bu iyimser duygulardan koparan, bir bakõma kendine gelmesini sağlayan, daha gerçekçi değerlendirmelere yönelten 31 Mart Olayõ’na tanõk olacak ve tehditler almağa

(18)

başlayacaktõr. Gerçi evinden pek dõşarõ çõkmaz. Fikir hayatõnõ takip etmeğe çalõşõr. Ne var ki kendi köşesindeyken bile karşõlaştõğõ bu tehditlere aldõrmaz. Her yazarõn bu çeşit aptalca tehditlerle karşõlaşabileceğini düşünür. Fakat asõl sõkõntõsõ kocasõndan yanadõr. Zira Salih Zeki’nin eve ikinci bir kadõn getireceğini öğrenince, imzasõz tehdit mektuplarõndan çok daha fazla gönlü yaralanmõştõr. Dolayõsõyla bundan böyle yazdõklarõnda sadece baba adõnõ kullanmaya karar verir. Bütün bu olaylar ona artõk sokaktan korkmamayõ ve ayaklarõ üzerinde durmayõ öğretecektir.

Halide Edip’in bundan sonraki hayatõ tam bir koşuşturmaca içinde geçer. Bu koşuşturmaca arasõnda oğullarõnõ da ihmal eder. Babasõ yorgun göründüğünü belirtir. Oysa o sadece yorgun değil, şaşkõndõr da. Hatta canõndan bezdiği de olur. Ama kimsenin durumu kendisinden daha iyi değildir. Babasõna dahi zaman ayõramaz. Hemen Türk Ocağõ’na gitmek ister. Zira Türk Ocağõ’nõn yeni yönetim kuruluna seçilmiştir. Yazar onun burada karşõlaştõğõ edip, yazar ve kültür adamlarõyla olan münasebetlerine yer verir. Halide Edip’in ilk katõldõğõ bir toplantõda ilgiyi üzerine çektiğini görürüz. Fakat düşüncelerini kabul ettirememiş, önerdiği tüzük değişikliği yapõlmamõş, derneğe siyasetin bulaşmamasõ yolundaki görüşü benimsenmemiştir. Irkçõlõğõ reddeden yazar, derneğe azõnlõklara mensup insanlarõn da üye olmasõ gerektiğini belirtmiştir.

Halide Edip’in Wilson Prensipleri Derneği’ne ve Amerika’ya yönelik değerlendirmeleri de eserin bu bölümünde yer alõr. Amerika ile Türkiye arasõnda ilk bağlantõnõn bu yolla sağlandõğõ vurgulanõr. Kuruluş aşamasõndaki iyi niyetine inanmakla birlikte dernek Amerika yanlõsõdõr. Çok sonralarõ bunu onun aleyhine kullanacaklar ve azõnlõklarõ savunma isteğinden ötürü sõk sõk başõnõ ağrõtacaklardõr. Azõnlõklara mensup insanlar ise alabildiğine şõmarmõşlardõr. Fakat Halide Edip, Türk Ocağõ’nda söylediklerinden hiçbir zaman dönmeyecek hatta Kurtuluş Savaşõ’nõn en hararetli günlerinde bile bu düşüncelerini pek değiştirmeyecektir.

Handan romanõnõn yazarõ ikinci evliliğini Adnan Adõvar’la yapar. Halide

Edip o sõralarda Darülfünun’da Batõ edebiyatõ okutmaktadõr. Onun tespitlerine göre üniversite öğrencilerinde müthiş bir heyecan vardõr. Onlar sözcüklerin ötesinde düşünmektedirler. Bir yandan yazdõklarõnõ düzeltir; öbür yandan da ders hazõrlar, bu esnada hasta çocuklarõyla bile ilgilenmek imkânõnõ bulamaz. Babasõnõ dahi ziyaret edip hatõrõnõ soramaz. Neden sonra bir ana, bir ev kadõnõ olduğu aklõna gelir. Bu arada kolejdeki hocasõ Miss Dost’tan, Yunanlõlarõn İzmir’e çõktõğõ haberini alõr. İzmir’in işgali, İstanbul’da toplumsal gösterilere sebep olur. Mitingler yapõlõr ve bu mitinglerde Halide Edip’in kitleleri harekete getiren yönünü görürüz. Miting alanõnõn üstünden İngiliz uçaklarõ geçerken de konuşmasõnõ sürdürür. Yavaş yavaş şunu öğrenir: Konuşma sanatõ, yazõdan daha önemlidir (Erenus,2000: 61). Bu gerçeği katõldõğõ mitinglerde bir kez daha görmüş ve algõlamõştõr. Yine bu mitinglerde hangi şartlar altõnda olursa olsun, milletimizin hiçbir kuvvete boyun eğmeyeceğini vurgulamõştõr.

(19)

Öte yandan İttihat ve Terakki liderleri hapisten alõnõp gemiyle Malta’ya gönderilir. Miting sonrasõ İtilaf Kuvvetleri Komutanlõğõ, Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit gibi aydõnlarõ da Malta’ya yollamõştõr. Beyoğlu’ndaki Hristiyanlar ise “Türkler geliyor, Türkler geliyor!” tarzõnda kõşkõrtõcõ eylemler yaparlar. Halide Edip’in can güvenliği giderek azalõr ve evi İşgal Kuvvetlerinin son derece önemsediği bir mekân haline gelir. Dolayõsõyla evi, her zamankinden daha çok dikkati çeker. Tam bu sõrada Mustafa Kemal’in Amasya tamimi ellerine geçer. Mustafa Kemal’i bir kere Bab-õ Âli’de gören Halide Edip, bu tamimi hemen çoğaltmak ister.

Adnan Bey, arkadaşlarõyla kararlaştõrdõğõ gibi davranmaktan yanadõr. Bu geceyi herkes evinde geçirecektir. Ertesi sabah ise erkenden meclise geleceklerdir. Meclisi kapatõrken orada bulunmak, tarihe kayõt düşmek niyetindedirler. Halide Edip buna razõ olmaz. Ona göre Ortaçağ dönemindeki kahramanlar gibi hareket etme zamanõ çoktan geçmiştir. Bir süre sonra İngilizlerin Hilal-i Ahmer’i otuz kişilik bir müfrezeyle bastõklarõ haberi gelir. Gedikpaşa’da evler teker teker aranõr, mezarlõklara bile bakõlõr. Gözaltõna alõnanlar ve tutuklananlar olur. O sõrada Halide Edip’in en büyük yardõmcõsõ Mahmure Abla’sõdõr. İzlenildiğini bilen Halide Edip, Sultan Tepesi’ndeki tekkeye sõğõnmaya karar verir. Tekke’ye hoca karõsõ kõyafetiyle gidecektir. Eşi Adnan Bey’le birlikte yakalanma, ele geçme korkusu içinde tekkeye varõr.

Şeyh Ata Bey ise onlarõ iki gündür beklemektedir. Adnan Bey’le Halide Edip’in gelmemesi üzerine onlarõn yakalandõklarõnõ düşünmeğe başlamõştõr. Halide Edip, kurtuluşa inanmõştõr. Eve tekrar döner ve Mahmure’ye birtakõm tembihlerde bulunur. Çocuklarõ ile ilgili plânlarõnõ anlatõr. Oğullarõnõ Amerika’ya yollayacak ve Mr. Creane’in onlara sahip çõkmasõnõ temin edecektir.

Oyunun ikinci perdesinde Halide Edip’i, Anadolu yollarõnda görürüz. Bilmediği evlerde konuk olarak ağõrlanõr. Karakol Komutanõ Şemsi Çavuş, askerler kendisine yardõmcõ olurlar. Bu yolculukta korku, ürperti, tedirginlik, endişe eksik değildir. Bazen bilmediği birtakõm şifreli sözler duyar. Gittikleri yerde önce Halide Edip, sonra Adnan ve Cami Beyler karşõlanmõştõr. Halide Edip’e jandarmalar son derece saygõlõ davranõrlar. Onunla âdeta gurur duyarlar. Kendi ülkelerinde böyle bir kadõnõn varlõğõ ve düşmana karşõ koymak istemesi onlarõn övünç duymalarõna sebep olur. Halide Edip ise sürekli askerleri inceler. Kimisinin yüzünü yeniçerilerinin yüzüne benzetir, kimisinin vatan uğruna canlarõnõ vermeğe ne kadar hazõr olduklarõnõ anlar. Askerler de ona kendilerine verilen çok değerli bir emanet gibi bakarlar. Gerekirse onu ta Ankara’ya kadar götürebileceklerini söylerler.

Ankara yolundaki Halide Edip’in misafir olduğu evlerden birisi de Muhtar Resul’un evidir. Halide Hanõmõ muhtarõn eşi karşõlamõş ona rahat etmesi için bir oda hazõrlamõştõr. Biraz sonra Adnan Bey ile arkadaşlarõ gelirler. Muhtarõn eşi, onlara yoğurt, yumurta, ekmek ikram edecek ve İstanbul’dan etrafa yayõlan kimi söylentiler hakkõnda görüşlerini soracaktõr. Oyunda ihtilallere ilişkin

(20)

görüşlerini de belirten Halide Edip’in yoluna devam ettiği belirtilir. İçinde bulunduğu gruba, Halide Edip Grubu denilmiş ve öküz arabalarõyla yola çõkacağõ bildirilmiştir. Aslõnda onlara bu adõ veren Ankara ve Mustafa Kemal’dir.

Halide Edip’in yol boyunca askerlerden Anadolu’ya nasõl silah kaçõrdõklarõna ilişkin bilgiler aldõğõnõ görüyoruz. Fakat bu yolculukta tehlike eksik değildir. Zaman zaman arabadan inip yürümek zorunda kalmõşlar ve dolayõsõyla alabildiğine yorulmuşlardõr. Yorgunluktan ayakta duramayan Halide Edip’e, Mülâzõm Bekir, son derece saygõlõ davranõr. Zira onu İstanbul’daki mitinglerde izlemiştir. Mülâzõm Bekir, ondan çok etkilendiğini söyler. Halkõ iyi tanõmak gerektiğini düşünen romancõ, bu yolculuk sõrasõnda Sakarya Valisinin annesinin evinde de kalmõştõr. Onun konukseverliğini, zarafetini, kibarlõğõnõ unutamaz. Mustafa Kemal de Halide Edip Grubu için özel bir tren yollar. Yolculuğun bundan sonrasõ trenle yapõlacaktõr. Halide Edip, harekâtõn merkezine gitmekten mutluluk duyar. Kendilerini tren istasyonunda bir büyük kalabalõk karşõlar. Orada grubu adõna birkaç söz söylemenin uygun olacağõnõ düşünür.

Halide Edip, Mustafa Kemal’i bir kere asker üniformasõyla Bab-õ Âli’de görmüştür. Çevik, hareketli bir insan izlenimi edinmiştir. Şimdi O’nu daha da merak etmekte ve bu büyük insanõ bir “deniz feneri”ne benzetmektedir. Karşõlama esnasõnda Mustafa Kemal, kendisini ertesi günü Ziraat Mektebi’nde bekleyeceğini ve orada konuşabileceklerini belirtir. Bu, onun Mustafa Kemal ile yaptõğõ ilk görüşmedir. Halide Edip bu görüşmede yol izlenimlerini anlatõr. Ne dõş dünyanõn, ne de memleketimizdeki insanlarõn Millî Mücadele’yi henüz tam anlamõyla kavrayamadõklarõndan, bu yüzden arkadaşlarõyla birlikte bir Anadolu Ajansõ kurulmasõna duyulan ihtiyaçtan bahseder. Mustafa Kemal’in ise ona kararlõ bir şekilde, “Haklõ savaşõmõzda herkes üstüne düşeni yapacak hanõmefendi. Ve kazanacağõz mutlaka” dediğini nakleder. (ibid.: 97)

Birkaç gün sonra Halide Edip’e yabancõ gazeteleri yollarlar. Ayrõca karargâha yemeğe davet edilir. Böylece, “Türk tarihinde mevki işgal eden ilk kadõn olur.” (ibid.). Öte yandan hakkõnda idam fermanõ olan yedi kişiden birisi de Halide Edip’tir. Bu arada İstanbul basõnõnda aleyhindeki yazõlar birden bire çoğalõr. Romanlarõndaki dil ve üslup yanlõşlarõna varõncaya kadar onu kötülemeye başlarlar. Hatta evinin işgal edildiği bildirilir. Başõnõ getirene ödül verecekleri duyurulur. Buna karşõlõk Anadolu’da da yepyeni gelişmeler olmaktadõr. Mustafa Kemal, Ankara’da çok yakõnda Meclis’in açõlacağõnõ duyurur. Ankara’da bin bir tehlikenin kol gezdiği gerçeği hatõrlatõlarak, Halide Edip’e, öncelikle silâh kullanmasõnõ öğrenmesi telkin edilir.

Büyük Millet Meclisi açõlõp hükümet kurulduğunda, romancõnõn eşi Dr. Adnan Adõvar Sõhhat Vekili olur. Çeşitli kararlarõ görüşen Meclis’te zaman zaman sistem tartõşmalarõ yaşanõr. Mustafa Kemal bütün görüşleri sabõrla dinler ve sonunda en uygun kararõ verir ve bu kararõnõ Meclis’ten geçirmeyi başarõr.

(21)

Dõş politikamõz düzenlenirken kuzey komşularõmõzla diyalog kurulmasõna çalõşõlõr. Halide Edip, birden Mustafa Kemal’in emirlerinin tartõşõlmasõnõ değil, yerine getirilmesini istediğini fark eder. Bilgesu Erenus, O’nun, Halide Edip’e, “ Benim emrime daima itaat edeceksiniz hanõmefendi!” dediğini kaydetmektedir (ibid.: 106). Böyle bir gerçekle yüz yüze gelince, Halide Edip, anõlarõnõ yazmayõ düşünür. Neredeyse Mustafa Kemal’i tanõyamayacaktõr. İlk defa kendi gücü ve otoritesi üzerinde birisiyle karşõlaşmõştõr.

Öbür yanda Anadolu vardõr. Baştanbaşa yanmakta ve yõkõlmaktadõr. Anõlarõnõ yazmayõ bir süre erteleyecek ve Eskişehir’de Hilâl-i Ahmer’de çalõşmaya başlayacaktõr. Cephe gerisinde biraz daha düşünmek için bol bol vakti olacaktõr. Hastabakõcõ önlüğü ile kepinin ona çok yakõştõğõ görülür (ibid.). İnönü Savaşõ’nda yaralanan askerleri görür ve onlarõn tedavilerine yardõmcõ olur. Ordu saflarõnda vatan için fiilen çalõşmasõ, orduda memnuniyet yaratõr ve ona izin verirler. Mustafa Kemal’in ordusunda bir nefer olarak hizmet veren Halide Edip’in ünlü bir romancõ ve saygõn bir insan olduğu unutulmaz. Kendisine hizmetine bakacak bir emir eri ile rahatça çalõşabilmesi için tek odalõ bir ev verirler. Eskişehir’de hastahanedeki çalõşmalarõndan dolayõ onu onbaşõlõğa terfi ettirirler. Duatepe’deki hücum komutuyla düşmanõ kovalamağa başlayan Türk askerinin eline düşen esirlerle konuşan Halide Edip onlara iyi davranõr. Bir süre sonra yine terfi ederek, Tetkik-i Mezalim Kurulu Başkanõ seçilir. Yunanlõlarõn Türklere yaptõklarõ zulümleri araştõrmakla görevlendirilir. Gördüğü manzaralardan edindiği kanaat şöyle özetlenebilir: Halide Edip, milletlerin suçlu olduğuna inanmaz. Onun gözünde suçlu millet yoktur. Milletlerin arasõna kin ve nifak tohumlarõnõ ekenler vardõr. Onlarõ birbirine düşürmek isteyenlere fõrsat verilmemelidir.

Mustafa Kemal’le birlikte İzmir’e giden heyette o da vardõr. Halide Edip bir fõrsatõnõ bulup Mustafa Kemal’e “Artõk bir süre dinleniniz. Çokça hak ettiniz bunu” (ibid.: ll5) der. Mustafa Kemal’in şakayla da olsa verdiği cevap aklõndan hiç çõkmaz. İleriki yõllarda Türk siyasetindeki kimi gelişmelere tanõk oldukça bunlarõ hatõrlayacaktõr. Bu arada Latife Hanõm’dan bahsedilir. 24 yaşõndaki bu İzmirli genç kõz, yurt dõşõnda öğrenim görmüştür. Boynunda altõn bir zincirle Mustafa Kemal’in resmini taşõmaktadõr. Paris’ten yeni dönen Latife’yi Halide Edip’e tanõştõrõr. Mustafa Kemal, onun Latife hakkõndaki fikrini öğrenmek ister. O sõrada Halide Edip, Mustafa Kemal’i eylemci ve güçlü bir insan olarak görmekte, ona büyük bir hayranlõk duymaktadõr. Mustafa Kemal, ülkemizin onurunu kurtarmõştõr. Halide Edip de onuruna ve bağõmsõzlõğõna son derece düşkündür. Mustafa Kemal’in her yaptõğõnõ onaylamak zorunda kalmasõ hoşuna gitmez. Latife Hanõm’la tanõştõğõ akşam, oradan erken ayrõlõr. Havanõn soğuk olduğunu gören Mustafa Kemal, ona, pelerinini verir. Halide Edip, Türk Ordularõnõn komutanõn bu davranõşõndan büyük bir mutluluk duyar. Bu pelerini çocuklarõna miras olarak bõrakacağõnõ söyler (ibid.: ll8).

Eserin sonuna doğru, Doktor Adnan (Adõvar) tekrar ortaya çõkar. Halide’ye yurt dõşõna gideceklerini belirtir. Onlarõn yurt dõşõna gidişleri sõradan

(22)

bir olay değildir. Halide Edip, Mustafa Kemal (Atatürk) vefat ettikten sonra yurda dönecek, daha sonraki yõllarda Demokrat Parti’den milletvekili olacak fakat milletvekili olarak bir varlõk gösteremeyecektir. Katõldõğõ bir Cumhuriyet balosunda insanlarõmõzõn kendisini nasõl değerlendirdiğini gösteren Bilgesu Erenus, onun için “kendini beğenmiş”, “hõrslõ ve inatçõ bir kadõn” denildiğini kaydeder. “Mandacõ” sõfatõnõn ise 1964 yõlõndaki ölümünden sonra bile hatõrlandõğõna dikkati çeker. Ona göre ünlü yazarõn ölümünden sonra da birçok sorunun cevabõ aranmõş ve maalesef bulunamamõştõr. Vaktiyle Sultanahmet mitingindeki gibi kararlõ bir şekilde düşüncelerini dile getiren Halide Edip’e göre eğitim ve öğretim kişiyi, insana karşõ insanca bir duygu ve düşünceye yöneltmezse boşuna emek verilmiş olur. Toplumlar insanlõk ve adalet esaslarõna bağlõ kalmalõdõrlar. Hangi şartlar içinde olunursa olunsun hiçbir kuvvete boyun eğmemek gerektiğini söyleyerek izleyicilere yönelir. Onlara hürriyet ile aşk arasõnda bir bağlantõ kurarak hitap eder. Onun gözünde hürriyet aşk gibidir. Her gün yeni baştan kazanõlmasõ gerektir. Hürriyet kavgasõ hep sürer, hiç bitmez. Hürriyet alanõ asla sükûn bulmaz. Yavaş yavaş giysilerinden soyunur, önce pelerini çõkarõr, daha sonra kolundaki onbaşõ şeridini söker ve giderek çaresiz bir insan görünümüne bürünerek kendisinin böyle yargõlanmasõnõ ister.

Sonuç olarak Halide Edip bir insan olarak yaşamõş, erdemi, hatasõ, yanõlgõsõ, çelişkisi, tutarsõzlõklarõ ile oyuna konu olmuştur. Bilgesu Erenus onun çocukluğundan başlayarak yurtdõşõna gidişine dek olan hayatõnõ bütün kõrõklõk ve mutluluklarõyla yansõtmõş, 1923’ten sonrasõnõn üzerinde ise hemen hemen hiç durmamõştõr. Kendisini eserin son sahnesinde bir Cumhuriyet balosunda göstermiş, onun milletvekilliğine ve romancõlõğõna bir cümle ile değinmiş, buna karşõlõk Sultanahmet mitingindeki kararlõ kişiliğini bir kez daha sergilemiş ve o zamanki duygu ve düşüncelerini oyununa mesaj olarak taşõmõştõr. Onun hayatõnõn en çok bilinen bölümünü işlemiş ve korkularõnõ temsil eden Cüce’yi var ederek oyununun içeriğini zenginleştirmiş, Halide Edip’in çeşitli yönleriyle ve farklõ bakõş açõlarõyla değerlendirilmesini sağlamõştõr.

Görülüyor ki tiyatro eserlerinde Halide Edip, en çok bilinen taraflarõyla yansõtõlmõştõr. Bu oyunlardan Bilgesu Erenus’unkinde en geniş bir şekilde işlenmiş, diğer yazarlarõn oyunlarõnda ise bu ölçüde yer almamõştõr. Ayrõca oyunlarda kimi ortak noktalarõn bulunduğu anlaşõlmõştõr. Selim İleri ile Bilgesu Erenus Halide Edip’i daha detaylõ ve derin olarak seyircinin karşõsõna çõkarmõşlardõr. Güngör Dilmen ile Orhan Asena ise onu Millî Mücadele içindeki işlevi içinde değerlendirmişlerdir. Recep Bilginer oyununda Handan yazarõnõ Fikriye ile Latife’yi yakõndan tanõyan ve onlara yardõmcõ olmak isteyen bir kişilikte göstermiştir. ©

(23)

KAYNAKLAR

Asena, Orhan. (1980). 16 Mart 1920, Ankara.

Dilmen, Güngör. (1992). Hâkimiyet-i Milliye Aşevi, İstanbul İleri, Selim. (1995). Cahide, Ölüm ve Elmas, İstanbul.

Bilginer, Recep. (1997). Savaştan Barõşa, Aşktan Kavgaya. Ankara. Asena, Orhan. (1997). Candan Can Koparmak. Ankara.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kayak yapmayı öğ­ reten bu bilgisayar NEC'in bilgisayar yardımıyla spor yapmayı öğretme projesinin bir parçası olarak geliştirildi.. Üzmanlar, aynı

Halil, bundan 266 yıl önce başlattığı isyanla dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın asılmasına, 3. Ahmet’in tahttan indirilmesine ve Lale Devri’nin sona

İ lkeniz Türkiye’yle Almanya arasında, gerek ta­ rihten gelen, gerekse, özellikle bugünümüzü paylaş­ maktan kaynaklanan kopmaz dostluk bağlan mev­

fiğ, Şadan Kâmil, Vedat Ar, oyuncu olarak Hümaşah Hiçan, Nedret G ü ­ venç, Ayla Karaca, Eşref Kolçak, Şener Şen, edebiyat eleştirmeni olarak Konur Ertop,

Ali Karsan üç portresiyle bu türdeki objektif yaklaşımını ustaca vurgularken Enver D e­ mokan, Sabiha Bozcalı’nın b i­ rer portresi de gerçekçi anla­

Az ve hiç özelliği olmayan yemek listesinden seçim yapmak, avaz ava­ za çalan müzik nedeniyle garsonla an­ laşabilmek biraz zaman aldıysa da sonunda rose

Gene süvari birinci fırka muallimi mirliva Süleyman Faik Paşa, topçu kutr,sr~ dam Birinci Ferik Şükrü Paşa, top­ çu istihkâm komisyonu azası Ferik Rıza

Daha önce sağlıklı olan, mide kanaması sonrası birinci derece akrabasından bir ünite kan transfüzyonu yapılan 56 yaşındaki erkek hasta, transfüzyondan iki hafta sonra