• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ilişkilerde iş birliği imkânları: Neorealizm-neoliberalizm tartışması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası ilişkilerde iş birliği imkânları: Neorealizm-neoliberalizm tartışması"

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER ANA BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE Ġġ BĠRLĠĞĠ ĠMKÂNLARI:

NEOREALĠZM-NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI

Fatma ÇAKIR

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Dr. Öğr. Üyesi Arif Behiç ÖZCAN

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)

ĠÇĠNDEKĠLER

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM NEOREALĠZM-NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI 1.1.TartıĢmayı Ortaya Çıkaran Pratik GeliĢmeler ... 6

1.2.TartıĢmanın Uluslararası ĠliĢkiler Disiplinindeki Yeri ... 11

1.3.Tarafların Temel Varsayımları ... 13

1.3.1. Realist Teori ve Neorealizm ... 13

1.3.2. Liberal Teori ve Neoliberalizm ... 15

1.4.TartıĢmanın Ana Gündemi ... 18

1.4.1. Rasyonalite ... 18

1.4.2. AnarĢi Varsayımı, Anlam ve Etkileri ... 20

1.4.3. Sistem ve Yapı-Aktör ĠliĢkisi ... 23

1.4.4. Güç-Güvenlik AnlayıĢı... 25

1.5.Bölüm Değerlendirmesi ... 28

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER 2.1. Ortak ve ÇatıĢan Çıkarlar ... 30

2.1.1. Çıkarların Tanımlanması ve Uyumu ... 30

2.1.2. KüreselleĢme ve KarĢılıklı Bağımlılık Tezi ... 32

2.2. Belirsizlik, Niyet, Hile ... 35

2.3. Kazanç Dağıtım Yapıları: Mutlak Kazanç- Nispî Kazanç ... 39

2.3.1. Kazançların Dengeli Dağıtımı Üzerine ... 42

2.4. Maliyet-Yük PaylaĢımı ... 43

2.5. Bilgi PaylaĢımı ... 45

2.6. Yetenekler ve Niyetler Üzerine Algı Faktörü ... 47

2.7. Aktör Sayısı: Yaptırım ve Bedavacılık Sorunu ... 49

2.8. Ġç Politika ... 51

(7)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNE DÖNÜK STRATEJĠLER

3.1. Mütekabiliyet Stratejisi ... 56

3.1.1. Geleceğin Gölgesi ... 59

1.3.1. Uluslararası Ġtibar Kaygısı ... 61

3.2. KurumsallaĢma Stratejisi ... 63

3.2.1. Uluslararası Kurumlar ... 63

3.2.1.1. Uluslararası Rejimler ... 65

3.2.1.1.1. Çıkar Temelli Neoliberal YaklaĢım ... 69

3.2.1.1.2. Güç Temelli Realist YaklaĢım ... 71

3.2.1.2. Uluslararası Örgütler ... 73

3.3. Güç Asimetrileri: Hegemonik Ġstikrar Teorisi ... 75

3.4. Çok Düzlemli Bağlantı Kurma Stratejisi ... 77

3.5. Alt Gruplara/Küçük ĠĢlemlere Ayırma Taktiği ... 79

3.6. Bölüm Değerlendirmesi ... 80

SONUÇ ... 83

(8)

1 GĠRĠġ

Uluslararası iliĢkilerde “çatıĢma” ve “iĢ birliği” bilim insanlarının araĢtırmalarında her daim önemini koruyan meseleler olmuĢtur. Temelde disiplinin kuruluĢ amacını1

da içeren bu konularda pek çok kuram geliĢtirilmiĢ, bilimsel tartıĢmalar yaĢanmıĢtır. Ancak disiplinin genel hedefi olmasının yanında “iĢ birliği” meselesinin bir dönem literatüründe özellikle yoğun iĢlendiği görülür. 1970-80‟li yıllarda neorealizm-neoliberalizm2

kuramları arasında yaĢanan tartıĢmanın ana gündemi uluslararası iliĢkilerin doğası ve buna bağlı olarak iĢ birliğinin imkânı üzerine kuruludur.

Uluslararası iĢ birliğinin imkânı meselesinin neden neo-neo tartıĢmasının gündeminde yer aldığını anlamak için pratikte o dönemde yaĢanan geliĢmeleri incelemek gerekmektedir. Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonraki süreçte yaĢanan geliĢmelerin iĢ birliğinin oraya çıkıĢını Ģekillendirdiği söylenebilir. Zira Soğuk SavaĢ‟ın gergin atmosferine rağmen gerçekleĢen iĢ birliği ve kurumsallaĢma örnekleri uluslararası siyasete dair algıları bir noktada değiĢtirmiĢtir. O dönemlerde özellikle Batı dünyasında çatıĢmanın gittikçe azalıyor olması ve karĢılıklı bağımlılık tezini doğrular Ģekilde etkileĢimlerin yaĢanması realistlerin anarĢi altında iĢ birliğine dair kötümser argümanlarının sorgulanmasına sebep olmuĢtur. SavaĢ durumunun uluslararası iliĢkilerin genel bir özelliği olmadığı, belli koĢullar altında uluslararası aktörler arasında iĢ birliğinin gerçekleĢtiği düĢüncelerinden hareketle bilim insanları bu konuya merak duymuĢ ve iĢ birliği literatürü bu Ģekilde geliĢmiĢtir.

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği imkânına dair tartıĢmalardan önce, iĢ birliği ile ne demek istendiğini bilmek ilk önemli adımı oluĢturmaktadır. 3

Nitekim bir kavramı tanımlamak, üzerine geliĢtirilen argüman ve tartıĢmaları daha anlaĢılır kılmakta, aynı zamanda iĢlevsel olarak farklı eylemleri sınıflandırabilmeyi de sağlamaktadır. Bu noktada yaygın olarak kabul edilen bir “uluslararası iĢ birliği” tanımı ise hangi eylemlerin iĢbirliği sayılıp, hangisinin sayılmayacağını belirlemeyi kolaylaĢtıracaktır.

ĠĢ birliğinin ne olduğundan önce, ne olmadığını belirlemek kavramın anlaĢılabilirliği açısından faydalı görünmektedir. Öncelikle, iĢ birliğinin “ahenk” ve “uyumsuzluk”

1 Her yönden yıkıcı sonuçlar doğuran bir dünya savaĢından sonra kurulan disiplinin kuruluĢ amacı; yeni bir

dünya savaĢı nasıl engellenir, uluslararası barıĢ veya en azından çatıĢmasızlık durumu nasıl sağlanabilir sorularının yanıtlanmasıdır.ġaban ÇalıĢ, Erdem Özlük, “Uluslararası ĠliĢkiler Tarihinin Yapısökümü: Ġdealizm-Realizm TartıĢması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 18, 2007, s. 229.

2 Taraflar arasındaki tartıĢma literatürde kısaca “neo-neo tartıĢması” olarak da bilinir. 3

Helen Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and Weaknesses”, World Politics, Vol. 44, No. 3, Apr. 1992, 466-496, p. 467.

(9)

2

durumlarından ayırt edilmesi gerekmektedir. Ahenk çıkarların bire bir uyuĢması demektir, fakat iĢ birliği yalnızca birbiri ile çatıĢan veya birbirini tamamlayan çıkarların olduğu durumlarda gerçekleĢir.4

Aralarındaki farkı anlamak için aktörlerden birinin eylemlerinin otomatik olarak diğerinin hedeflerine ulaĢmasında fayda sağlayıp sağlamadığına bakmak yeterlidir. Eğer otomatik olarak sağlıyorsa ahenk söz konusudur ve iĢ birliğine dair bir durum yoktur.

ĠĢ birliği ahenk ile eĢ değer olmamakla birlikte “uyumsuzluk” demek de değildir. Buradaki ayrım noktasında ise Ģu soruyu sormak iĢlevsel görünmektedir. Aktörler politikalarını diğerlerinin hedeflerine göre ayarlamaya gidiyorlar mı? Eğer bu yönde bir giriĢim söz konusu değilse uyumsuzluk vardır. BaĢkalarının çıkarları gözetilmeksizin izlenen politikaların diğerlerinin hedeflerine ulaĢmasında engelleyici olduğu düĢünülür ve bu durumdan sorumlu tutulur. 5 Ayrıca iĢbirliği olgusu, baĢkalarının kazanımlarını ve istediği memnuniyeti azaltmaya dönük eylemleri ima eden “rekabet” ve “çatıĢma” durumlarından da farklıdır.

Öte yandan iĢ birliği eylemine karĢı daha baĢka alternatifler de mevcuttur. Eylemlerinin baĢkaları üzerindeki etkilerini dikkate almamayı ima eden “tek taraflı davranıĢlar” ve “hareketsizlik” durumları da iĢ birliğine alternatif görünmektedir. Her ne kadar bu iki tür davranıĢ, baĢkalarının kazanımlarını azaltmaya çalıĢmasa da, her bir tarafın politikalarının baĢkaları için olumsuz sonuçları azaltılmadığından, iĢ birliği olarak kabul edilemezler.6

ĠĢ birliğinin ne olmadığına dair yukarıda bahsi geçen durumların ötesinde iĢ birliğinin ne olduğu noktasında, iĢ birliğinin karĢılıklı politika düzeltmelerini gerektiren hedefe yönelik davranıĢları içerdiği söylenebilir. Bu tanımlama iki unsuru barındırır, bunlardan ilki, her aktörün davranıĢının bazı hedeflere doğru yönlenmiĢ olduğu varsayımıdır. Ġlgili tüm aktörler için amaçların aynı olması gerekli değildir, kendilerine göre var olan rasyonel davranıĢlarını ifade eder. Ġkincisi, iĢ birliğinin aktörlere kazanımlar ve ödüller sağladığı varsayılır. Her bir

4 Robert Axelrod and Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: Strategies and Institutions”,

David A. Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p. 85. Axelrod tarafından bu konuda yazılan diğer bir çalıĢma: Robert Axelrod, Conflict of Interest: A Theory of Divergent Goals with Applications to Politics, Chicago: Markham, 1970.

5 Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton:

Princeton University Press, 1984, p. 51-53.

(10)

3

aktör için kazançların aynı büyüklükte olması gerekli değildir, fakat kazançlar karĢılıklılık içerir.7

Yine belirtmek gerekir ki, iĢ birliği ahlaki açıdan bakıldığında her zaman zorunlu olarak iyi bir olgu değildir.8

Uluslararası iĢ birliğini sağlamak için atılan her adım her zaman iyi sonuçlar doğurmayabilir. Nitekim oransal olarak büyük bir kesimin pahasına küçük bir zümrenin faydasına olacak bir iĢ birliği giriĢimi zaten kusurlu olan dünyada adaletsizliği daha da artırabilir. Ancak, yine de savaĢ ve ekonomik krizler gibi zamanlar göz önüne alındığında, daha çok iĢ birliğinin olduğu bir dünya daha az olanından daha iyi görünmektedir.9

Benzer Ģekilde uluslararası iĢ birliği dıĢlanan veya hedeflenenler açısından da her zaman iyi sonuçlar doğurmaz. Örneğin, üzerine anlaĢılan uluslararası yaptırımlar hedef ülkelere karĢı iĢ birliğini içerir.

Genel manada yukarıda açıklandığı biçimiyle iĢ birliğinin ne olduğu konusunda literatürde aĢağı yukarı ortak bir kabule ulaĢılmıĢ görünmektedir. Uluslararası iĢ birliği üzerine çalıĢan neorealist ve neoliberal düĢünürlerin aynı tanımlamayı kullandığı görülür.10

Robert Keohane ile birlikte pek çok akademisyen iĢbirliğini “aktörlerin davranıĢlarını bir politika koordinasyon süreci boyunca baĢkalarının fiili veya öngörülen tercihleriyle uyumlu hale getirmesiyle oluĢan durum” olarak tanımlarlar. Buradaki politika koordinasyonu ise her bir devletin politikalarını diğer devletler için negatif sonuçlarını azaltmak üzere ayarlamasını ima eder.11 Bu Ģekilde ortak bir iĢ birliği tanımına ulaĢmıĢ olmak neorealizm ve neoliberalizm arasındaki tartıĢma açısından önemli bir ilk adım olmaktadır. Ancak belirtmelidir ki, yine de bu kavramsal uzlaĢı iĢ birliğinin gerçekleĢme sürecindeki eylemlerin iĢ birliği veya çekilme olup olmadığı sorununu tamamen ortadan kaldırmamaktadır.

Neo-neo tartıĢması taraflarının iĢ birliğinin tanımı üzerine sağladığı bu uzlaĢı durumu, uluslararası sistemin doğasına dönük tanımlamalarda sağlanamaması üzerine bir tartıĢmadan söz edilmekte, buna bağlı olarak iĢ birliğinin imkânı ana gündemlerden biri olarak tartıĢılmaktadır. Hangi faktörlerin bu imkân durumunu Ģekillendirdiği veya hangi koĢulların bu imkânı sağlayacak stratejileri barındırdığı üzerine çeĢitli fikir ayrılıkları mevcuttur.

7 Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 468. 8

Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 85.

9 A.g.m., p. 113-114.

10 Robert Keohane, Kenneth Oye, Joseph Grieco ve Peter Haas‟ın hepsi aynı tanımı kullanmaktadır. Milner,

a.g.m., p. 468.

(11)

4

Bu çalıĢmada neorealizm-neoliberalizm tartıĢması çerçevesinde uluslararası iliĢkilerde iĢ birliğinin imkânı meselesi ele alınmıĢ, ilgili literatürün taranması ve konunun analizi yöntem olarak benimsenmiĢtir. ÇalıĢmanın amacı uluslararası sistemde iĢ birliğinin imkânını neo-neo tartıĢması ekseninde analiz etmek ve tarafların literatüre katkıları anlamında olumlu ve olumsuz/eksik yönlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla çalıĢmada Ģu gibi sorulara yanıt aranmaktadır. Uluslararası iĢ birliği mümkün müdür veya imkân düzeyi nedir? Eğer mümkün değilse, iĢ birliği önünde engel teĢkil eden durumlar nelerdir? ĠĢ birliğini mümkün kılmak veya teĢvik etmek için nelerin yapılması gerekir? Bu soruların ötesinde, iĢ birliğinin imkânı sorununu cevaplamada bu tartıĢma ne kadar iĢlevsel olabilmiĢtir? Literatüre katkı anlamında olumlu ve olumsuz yönleri neler olmuĢtur? soruları da iĢlenmiĢ ve tarafların belli oranda literatüre katkıları kabul edilmekle birlikte, argümanlarından ve odak noktalarından hareketle aynı zamanda uluslararası iĢ birliği meselesini açıklamada önemli sorunlar barındırdığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın tezini de oluĢturan bu sonucun gerekçeleri ve detayları çalıĢmanın içeriği incelendiğinde iyi biçimde görülebilecek, ayrıca sonuç bölümünde de yer verilecektir.

ÇalıĢma üç bölümden oluĢmakta olup, ilk bölümde tarafların iĢ birliği imkânına dair varsayımlarını Ģekillendirirken argümanlarını dayandırdıkları temel meseleleri anlamak amacı ile neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasının çok yönlü bir incelemesi yer alır. Bu bağlamda tartıĢmayı ortaya çıkaran pratik geliĢmeleri incelemek tarafların teorilerini üzerine inĢa ettikleri pratik geliĢmeleri anlamak için önemli görünmektedir. Nitekim neoliberallerin ilerleyen bölümlerde iĢ birliğine dair öne sürdükleri karĢılıklı bağımlılık tezini anlamak için tartıĢmanın gerçekleĢtiği dönemdeki pratik geliĢmeleri bilmek önem arz eder.

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢması baĢlığı altında birinci bölümde yer verilen diğer baĢlıklar ve özellikle de tartıĢmanın ana gündemi kısmı, gelecekteki iki bölümde öne sürülecek tezlerin temel bağlamını anlamak için esas durumundadır. Örneğin tartıĢmanın ana gündemlerinden birini oluĢturan anarĢi ve anarĢinin çıktıları üzerine tarafların temeldeki yaklaĢımları bilinmeden kazanç paylaĢım yapılarının neden iĢ birliği üzerinde önemli olduğu sorusunu taraflar açısından anlamak zor olacaktır.

ÇalıĢmanın ikinci bölümünde, neo-neo tartıĢmasının varsayımları çerçevesinde uluslararası iĢ birliğini etkileyen faktörlere yer verilmiĢtir. ĠĢ birliğini etkileyen faktörlerin analizini yapmak, temelde sorunların nerede düğümlendiğini anlamak veya iĢ birliğine dönük fırsat ya da tehditleri ortaya koymak açısından önemlidir. Bu bölümde yer verilen tüm

(12)

5

baĢlıklar neoliberal, neorealist veya bu iki kuram üzerinden iĢ birliğine dair analizler yapan diğer düĢünürlerin eserlerinde yer verilen ve en çok vurgulanan noktalardan seçilmiĢtir. Bu noktada özellikle iki kuramın temsilcisi olarak görülen isimlerin eserlerinde yer verdikleri noktalara dikkat çekilmiĢtir. Robert Keohane, Joseph S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod, Kenneth N. Waltz, John J. Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner bu noktada öne çıkan isimlerdir.

Son olarak, üçüncü bölümde ise tartıĢma çerçevesinde literatürde yer verilen iĢ birliğine dönük stratejiler derlenmiĢ. Bu bağlamda tarafların reçete iĢlevi görebilecek varsayımlarına yer verilmiĢtir. Ancak her bir stratejinin kendi içinde tehdit oluĢturabilecek noktalarına da değinilmiĢtir. Bu bölümde yer alan stratejilerle ilgili olarak, mütekabiliyet stratejisinin literatürde kendine en çok yer bulan strateji olduğunu söylemekte fayda var. Yine kurumsallaĢma stratejisi ve bu bağlamda yer alan rejimler de yine üzerine çok çalıĢmaların yapıldığı bir baĢka stratejidir. Ancak, bunların dıĢında genel anlamda bu bölümde yer alan bütün baĢlıkların iĢ birliğinin imkânı konusunda dikkat çekilmesi gereken önemli noktaları iĢaret ettiğini belirtmek gerekir.

(13)

6

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

NEOREALĠZM – NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI

Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde görülen teorik çoğulluk, beraberinde tartıĢmalar silsilesini getirmiĢ, sıralaması noktasında fikir ayrılıkları olmakla birlikte, bu tartıĢma silsilesi üzerinden teori okuması yapmak gelenek halini almıĢtır. Bu çalıĢmada incelenen neorealizm-neoliberalizm tartıĢması da kimine göre üçüncü kimine göre ise ikinci ile üçüncü arasında yaĢanan ara bir tartıĢma olarak geçen “paradigmalar arası tartıĢma” nın iki safında yer alan kuramlardan oluĢmaktadır. Ana gündemini rasyonalite, anarĢi, sistem-yapı-aktör iliĢkisi ile güç ve güvenlik meselelerinin oluĢturduğu bu tartıĢma, uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği meselesini de gündemine alır. Tarafların gündemini Ģekillendiren faktörler ise tartıĢmanın teorik ve pratik zemininde yatmaktadır. Ortaya çıktıkları dönemde pratikte yaĢanan geliĢmeler ve akademyada o döneme kadarki süreçte gelinen noktayı gözlemlemek bu anlamda önemlidir.

1.1.TartıĢmayı Ortaya Çıkaran Pratik GeliĢmeler

Dünya politikası geçmiĢten bu güne değiĢken bir gündeme sahip olmuĢtur. Dönem koĢullarına paralel olarak aktörler, hedefler ve süreçler ĢekillenmiĢ, bu durum dünyayı anlama ve açıklamaya dönük alet çantası iĢlevinde12

olan teorileri ve araĢtırmacıları mantıklı açıklamalar yapmaya zorlamıĢtır. Sosyal bilimlerde teori-pratik iliĢkisi üzerine farklı görüĢler13

yer almakla birlikte, bu kısımda etkileĢim içinde olan bu iki olgudan pratiğin bir dönem uluslararası iliĢkiler teorisini nasıl etkilediğine yer verilecektir.

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasının ortaya çıkıĢı ve ĢekilleniĢi 1970-80‟li yıllara tekabül eder. Bu tarihlerde, bu iki paradigmanın, öncüllerinden (klasik realizm ve idealizm) farklılaĢarak ayrı bir teori olarak tartıĢılmasını sağlayan bir takım geliĢmeler yaĢanmıĢtır. Tarafların kavramsal cephaneliğini de Ģekillendiren bu dönem, aynı zamanda bugünkü anlamıyla küreselleĢmenin miladı olarak kabul edilmektedir. KüreselleĢme insan, sermaye, bilgi ve ticaret akıĢı olarak o dönemlerde ortaya çıkmıĢ yeni bir süreç değildir.14

Ancak bu tür akıĢların yoğunlaĢması, çok yönlü etkileĢimlerin artması ve çok uluslu Ģirketlerin dünya

12Steve Smith, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisinde ÇeĢitlilik ve Disiplinerlik”, Tim Dunne (vd.)(der),Uluslararası

İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, Mart 2016, s. 9-10; Tim Dunne, Lene Hansen and Colin Wight, “The End of International Relations Theory?”, European Journal of International Relations, Vol.19, No.3, 2013, 405-425, p. 407.

13 Literatürde teori ve pratik arasında bir uçurum olduğunu savunanlarla birlikte bir bütünün parçaları olarak

görenler de mevcuttur. Stephen M. Walt, “The Relationship Between Theory and Policy In International Relations”, Annual Review of Political Science, Vol. 8, 2005, 23-48, p. 24.

(14)

7

politikasında kendini göstermesi ile küreselleĢmenin miladı olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısı ve çoğunlukla da 1970‟ler kabul edilir.15

Bu süreçte uluslararası kuruluĢlar (IGO) ve uluslararası rejimlerin hızla ortaya çıkması ile ulus-ötesi baskı grupları ve STK‟ları da içine alan çok taraflı küresel siyasetin oluĢumu16

teorileri bu değiĢiklikleri açıklamaya mecbur bırakmıĢtır.

Geçen yüzyılda büyük oranda artan ticaret akıĢı, finans ve teknoloji ile birlikte ekonomik konuların öneminin artması, ABD‟nin Vietnam baĢarısızlığı ve 1973 Petrol Krizi gibi hadiselerle birlikte dünya politikasının yeni bağlamının karmaĢık karĢılıklı bağımlılık olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı.17

Bu dönemde Keohane ve Nye, Power and Interdependence: World Politics in Transition adlı kitabı yayınlandı ve çalıĢmanın ana savı karĢılıklı bağımlılığın hakim olduğu bir dünyada realist paradigmanın uluslararası politikanın dinamiklerini anlamada yetersiz kalacağıydı.

Bu dönemde uluslararası politikanın yapısal bir değiĢim içinde olduğuna dair yaygın kanı realist-liberal fark etmeksizin bir düzeyde kabul edilmiĢtir. Uluslararası ĠliĢkiler teorisyenleri ve uluslararası politika uygulayıcılarının geleneksel eğilimi olan devletlerarası iliĢkilere odaklanma bu yeni yüzyılda kırılma yaĢamıĢ, devlet-dıĢı aktörlerin varlığı ve bunların devletlerle ve kendi içlerinde politik, ekonomik veya toplumsal etkileĢim içinde oldukları göz önüne alınarak “transnational relations” (ulus ötesi iliĢkiler) kavramı kullanılmaya baĢlanmıĢtır.18

1972 yılında Robert Keohane ve Joseph Nye tarafından yayına sunulan çalıĢma Transnational Relations and World Politics bu noktada önemli yer tutmuĢ, o dönemin pek çok akademisyenini devletlerarası iliĢkilerden ulus-ötesi iliĢkilere odaklanmaya teĢvik etmiĢtir.

Soğuk SavaĢ döneminde batı ve doğu kutuplarından oluĢan iki kutuplu sistemin ilk dönemlerinde sıcak bir çatıĢmaya girilmemiĢ olsa da oldukça gergin olan uluslararası atmosferde genel anlamda realizmin güç/güvenlik odaklı argümanlarının karĢılık bulduğu bir dönem yaĢanmıĢtır. Bununla birlikte, zamanla hakim paradigma olan realizmin temel varsayımları çerçevesinde okuyamadığı, kısmen liberal kanadın argümanlarını destekler

15Clive Ponting, Dünya Tarihi, EĢref B. Özbilen (çev.), Ġstanbul: Alfa Yayıncılık, 2011, s. 763-770.

16 David Held, Antony McGrew, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”, David Held, Antony McGrew (ed.), Küresel

Dönüşümler, 2. Baskı, Ankara: Phonex Yayınevi, 2014, s.20.

17

Martin Griffiths, Steven C. Roach ve M. Scot Salamon, Fifty Key Thinkers in International Relations/ Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, 2. Baskıdan çeviri, Cesran (çev.), Ankara: Nobel Yayıncılık, 2011, s. 43.

18

Joseph S. Nye, Jr, Robert O. Keohane, “Transnational Relations and World Politics: An Introduction”, International Organization, Vol. 25, No. 3, Summer 1971, p. 329-349.

(15)

8

nitelikte geliĢmeler de vuku bulmuĢ ve realizmin tezlerini tartıĢmaya açmıĢtır. Her Ģeyden önce bu dönemdeki ideolojik kutuplaĢma ve devletlerin irrasyonel ideolojik tercihleri realistlerin “rasyonel kararlar alan ulus-devlet” anlayıĢı ile uyuĢmadı. Örneğin; karĢı bloklarda yer alan iki devletin normal koĢullarda birbiri ile iliĢkilerini iyi tutması ticaret ve pazar imkanı elde etmesi açısından faydalı ve rasyonel bir karar olabilecekken, o dönemde sistemin öngördüğü biçimde ideolojik olarak kendi kampı dıĢındakilerle iletiĢimi koparması irrasyonel ideolojik bir tercih olmaktaydı.

Rasyonel, bütüncül aktör varsayımını sorgulatan bir diğer geliĢme 1962‟de nükleer savaĢın eĢiğine gelinen bir noktada Küba Krizi‟nde yaĢandı. Krizin hemen akabinde krizin çözümüne dönük karar alma mekanizmalarını inceleyen Graham Allison, Essence of Decision adlı çalıĢmasında alternatif yaklaĢımlar ortaya koydu. Allison, o zamana kadar gelen ve hakim paradigmanın yaklaĢımını yansıtan “rasyonel (bütüncül) aktör yaklaĢımı” nın yanında “örgütsel davranıĢ” ve “hükümet politikası” gibi üç kavramsal lens üzerinden krizin çözümündeki karar alma sürecini incelemiĢ ve politika yapma süreçlerinin realistlerin iddia ettiği gibi19

basit değil karmaĢık bir süreç olduğunu sergilemiĢtir.20Nitekim baĢkan John F. Kennedy ile Sovyet lideri Nikita Krusçev‟in 1962 Krizi‟ni sonlandırmak üzere hemen anlaĢmalarının nedenlerinden biri, her ikisinin de, kendi askeri kadrolarının iki süper gücü bir nükleer savaĢın içine sürükleyebilecek kestiremez, dikkatsiz ve bazen itaatsiz eylemlerinden korkmuĢ olmalarıdır.21

Küba krizinin hemen ardından devletlerin arasındaki gerginliğin yumuĢaması anlamına gelen détente‟ın yaĢanması ve stratejik silahların sınırlandırılmasını içeren SALT antlaĢmalarının imzalanması da güvenlik konularında iĢbirliğinin imkânını göstermesi

19

Realistlere göre, sistemin temel ve tek incelenmeye değer aktörü olan devletler black-box‟dır. Bu analog birbirinin aynısı olan, içi görünmeyen ve benzer davranıĢlar sergileyen devletler sistemini iĢaret eder. Ġçi görünmeyen kara kutu niteliğindeki devletlerin iç politikalarında yer alan aktörlerin ve yaĢanan geliĢmelerin dıĢ dünyaya dönük karar alma süreçlerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Rasyonel aktörler olan devletler, anarĢik sistemde temel motivasyonları olan güç maximizasyonu ve güvenliğin temini için benzer davranıĢlar sergilerler.

20Sophie Vanhoonacker and Patrice Wangen, “Graham T. Allison- The Essence of Decision: Explaining the

Cuban Missile Crisis”, Steven J. Balla, Martin Lodge and Edward C. Page (ed.), The Oxford Handbook of Classics in PublicPolicy and Administration, Oxford University Press, 2015, 272-286, p. 272. Allison‟un Küba Krizi karar alma süreçlerini incelediği diğer çalıĢması için bkz: Graham T. Allison, “Conceptual Models and the Cuban Missile Crisis”, American Political Science Review, Vol. 63, No.3, 1969, 689-718. ÇalıĢmada devletlerin her zaman rasyonel kararlar alan aktörler olmadığı düĢüncesi iĢlenmiĢtir.

21

Joseph S. Nye, Jr., David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan Akman (çev.), 4. Baskı, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2015, s.54.

(16)

9 açısından önemli olan bir diğer noktadır.22

1963 ten 1978‟e kadar süren yumuĢama döneminde silah denetleme görüĢmeleri, 1963‟te atmosferde nükleer denemelere sınır getiren Sınırlı Deneme Yasağı AnlaĢması, 1968‟de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme AnlaĢması yapıldı. Kısacası bu dönemde süper güçler derin ideolojik ayrılıklarına rağmen nükleer savaĢı önleme gibi bir “ortak çıkar” geliĢtirdi ve Washington - Moskova liderlerinin arasında gerektiğinde anında doğru iletiĢim kurmalarını sağlayacak “kırmızı telefon hattı” kuruldu.23

Soğuk SavaĢ döneminde önemli yer tutan 1955-75 tarihleri arasında yaĢanan Vietnam SavaĢı ve sonucu da realizmin ne kadar güç o kadar baĢarı Ģeklindeki (güç-kapasite bakımından daha ileride olanın kazanacağı) realist öngörüsünü çürütmüĢ, dünya çapında süper güç olan ABD, üçüncü dünya ülkesi olan Vietnam‟a karĢı baĢarısızlıkla geri dönmüĢtür.24

Uluslararası ĠliĢkiler gündeminin sadece askeri ve güvenlik konularından çıktığını ve çeĢitlendiğini gösteren bir somut mesele de 1970‟li yıllarda körfezde yaĢandı. Arap-Ġsrail savaĢlarını takiben zengin körfez ülkelerinin Ġsrail ve müttefiklerine yönelik uyguladığı petrol ambargosu ve petrol fiyatlarının %400 artması ile endüstri odaklı batılı ülkeler için sıkıntılı bir dönem yaĢandı. Bu durum, realizmin siyasi-askeri alanların dıĢındakileri alçak politika konuları olarak tanımlama eğilimini eleĢtiriye açtı. Özelde bu krizle fakat genel olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaĢan ekonomik etkileĢimlerin etkisi ile ekonomi ve ticaret uluslararası politikada belirleyici faktörler olarak görülmeye baĢlanmıĢtır.25

KüreselleĢmenin bir sonucu olarak ekonomik ölçeğin ulusal sınırları aĢması anlamına gelen ve siyasi sıkıntılar yaĢayan iki ülke arasında (Almanya ve Fransa) ortak çıkar çerçevesinde iĢbirliğinin mümkün olduğunu gösteren AET‟nin kurulmuĢ olması26

, daha mühim olan boyutu ile bütünleĢmenin o dönemde geliĢerek devam ediyor olması da Ernst Haas ile bilinen neo-fonksiyonalizmin iĢlediğini liberallerin kurumlara yüklediği iĢlevlerin gerçekleĢebileceğini gösterdi.

22Chris Brown and Kirsten Ainley, Understanding International Relations, 3rd edition, Houndmills,

Basingstoke, Hampshire: New York: Palgrave Macmillan, 2005, p.34; Antony Best (vd.), 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi, Taciser UlaĢ Belge (çev.), Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012, s. 299.

23Nye, Jr.,Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak.., s. 236. 24

Brown ve Ainley, Understanding International Relations.., p. 34; Best (vd.), Yirminci Yüzyılın Uluslararası Tarihi.., s. 325-342; Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: Ġmge Kitabevi Yayınları, 2. Baskı, 2008, s. 296-297.

25

Bostanoğlu, a.g.m., s. 296.

(17)

10

Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde ve özellikle de 1970‟lerde yukarıda özetlendiği biçimiyle meydana gelen olaylar realistlerin devletlerarası siyasetin doğası hakkındaki önemli varsayımları ile çeliĢtiğinde 27

bunun bir sonucu olarak disiplin içerisinde alternatif yaklaĢımlar görülmeye baĢlanmıĢtır. Bunlar; Robert Keohane ve Joseph Nye28 “karmaĢık bağımlılık” Immanuel Wallerstein 29

“dünya sistemleri teorisi”, John Burton “cobweb teorisi”30

gibi önemli yaklaĢımlardır. Bunlardan her biri realizmin birçok temel ilkesine doğrudan meydan okumuĢ31

disiplinin 3 ana akımının yeni varyasyonlarının (neorealizm, neoliberalizm ve yapısalcılık) ortaya çıkmasına ve üçüncü büyük tartıĢma olan paradigmalar arası tartıĢmanın fikri temellerinin olgunlaĢmasına yardımcı olmuĢtur.

Realist paradigmadaki sarsılmaya paralel olarak, Soğuk SavaĢ‟ın baĢlangıcından 1960‟lı yıllara kadar realizmin gölgesinde kalan liberalizm, yukarıda sıralanan geliĢmelerden hareketle dünya siyasetinde tekrar gündeme gelmiĢtir. Ġki kutuplu sistemin yumuĢama dönemine girmesi, küreselleĢmenin ana vurgularından olan devlet dıĢı aktörlerin uluslararası politikada daha görünür olması, ulusal sınırları aĢan ekonomik iliĢkiler ve buna bağlı olarak karĢılıklı bağımlılık iliĢkilerinin ivme kazanması, askeri konuların dıĢında ekonomi, teknoloji gibi konuların da önemli hale gelmesi liberal öngörüleri destekler nitelikte olmuĢtur.

Ancak tam bir liberal baĢarıdan bahsetmek zordur. Nitekim Soğuk SavaĢ‟ın sonlarına doğru 1979 yılında Sovyetler Birliği‟nin Afganistan‟a müdahale etmesi ve sonrasında yaĢanan geliĢmeler, süper güçler arasındaki détente döneminin sona ermesine neden olmuĢtur.32 Uluslararası sistemde détente-ın yerini yeniden gerilime bıraktığı bir aĢamada Kenneth Waltz neo-realizmin temellerini attığı meĢhur Theory of International Politics kitabını yayımlamıĢtır. Uluslararası sistemin karĢılıklı bağımlılık temelinde radikal bir değiĢim içinde olduğunu tartıĢan pek çok akademisyene karĢılık Waltz anarĢik olan uluslararası sistemde etkin olan tek aktörün devlet, etkileĢimlerin de güç politikası temelinde olduğunu yeniden teyit etmiĢtir.33

Sonuç olarak tarafların (neorealism, neoliberalizm) dünya politiğinde yaĢanan değiĢimler ile yeni bir paradigmaya duyulan ihtiyaca cevaben ortaya çıktığı söylenebilir.

27 Steve Smith, “Paradigm Dominance in International Relations: The Development of International Relations as

a Social Science”, Millenium: Journal of International Studies, Vol. 16, No. 2, 1987, p. 189-206.

28 Robert O. Keohane and J. Nye, Power and Interdependence, 2. Baskı, Boston: Scott, Foresman, 1989. 29Immanuel Wallerstein, The Modern World System, New Yok: Academic Press, 1974.

30

John W. Burton, World Society, London: Cambridge University Press, 1972.

31Brian C. Schmidt, “On the History and Historiography of International Relations”, Walter Carlsnaes, Thomas

Risse and Beth A. Simmons (ed.), Handbook of International Relations, 2nd edition, Sage, 2013, p. 15.

32

Nye, Jr.,Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak.., s. 223.

(18)

11

Dünya politiğinde çatıĢmayı ve iĢbirliğinin imkanını odağına yerleĢtiren Neo-Neo tartıĢmasında saflarını tutan iki paradigmanın ortaya çıkıĢında ve tartıĢmanın genel seyrinde Kuhn‟un “paradigma” fikrini geliĢtirmesi34, 1970‟lerde davranıĢsalcı devrim sonrası bırakılan

metodolojik etkiler ve 1980‟lerin baĢında “uluslararası politik ekonomi”35 alanında yapılan çalıĢmaların artması da etkili olmuĢtur.36

1.2. TartıĢmanın Uluslararası ĠliĢkiler Disiplinindeki Yeri

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢması 1970-80‟li yıllarla birlikte disiplin literatüründe yer almaya baĢlar. Disiplinin üç ana akımından37

ikisinin uzantısı olan bu paradigmalar, uluslararası politikada yaĢanan değiĢimler üzerine öne sürdükleri varsayımlarla disiplinin teorik birikimine katkıda bulunur. Taraflar arasında karĢılıklı argümanlar ileri sürme Ģeklinde gerçekleĢen ve “neo-neo tartıĢması”38

olarak da bilinen bu tartıĢma, “neo” ön ekinden de anlaĢılacağı gibi önceki tartıĢmalardan tamamen bağımsız değildir. Ġlk tartıĢmada yer alan klasik liberal ve realist yaklaĢımların ana argümanlarını belli oranda taĢıyan neo varyasyonların öncüllerinden farklılaĢtıkları önemli bir nokta ikinci tartıĢmada yer alan davranıĢsalcı ekolün eleĢtirileri ile giyindikleri nispeten bilimsel metodolojidir.

Neo-neo tartıĢması diğerlerinden tartıĢma alanı veya amacı bakımından farklılık göstermektedir. Bu tartıĢmada rekabet alanı büyük oranda temel varsayımlar ve temel imgeler üzerinedir. Uluslararası iliĢkiler neden oluĢur? Devletler, bireyler, bürokrasiler, küresel bir ekonomi veya baĢka bir Ģey? Her iki taraf da diğer tarafı ikna edemeyen kavramlarıyla onları (kendi kavram ve argümanlarını) yeniden teyit etmeye gider. Disiplin genelinde mevcut dört tartıĢmanın temaları incelendiğinde üçüncü büyük tartıĢmanın altında gerçekleĢen neo-neo tartıĢmasının ana konusu, bu bağlamda uluslararası iliĢkilerin doğasıdır, ikincil olarak da

34 Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer KuyaĢ (çev.), Ġstanbul: Kırmızı Yayınları, 2017. 35 Robert. Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, 4. Baskı, Ankara: Kripto Basım Yayım, 2016. 36

Mark Hoffman, “Critical Theory and Inter-Paradigm Debate”, Milennium: Journal of International Studies, Vol. 16, No. 2, 1987, p.231. Hoffman çalıĢmasında Kuhn‟un paradigma fikrini geliĢtirmesi, davranıĢsalcı devrimin etkileri, uluslararası politik ekonomi çalıĢmalarındaki artıĢ ve neo-Marksist, yapısal bağımlılık teorisinin yükseliĢinin tamamlayıcı etkisi ile Michael Banks‟in “paradigmalar arası tartıĢma” olarak adlandırdığı noktaya gelindiğini ifade eder. Neo-neo tartıĢması da paradigmalar arası tartıĢma üçgeninin iki köĢesini oluĢturmakla bu etkilere maruz kalmıĢtır.

37Realizm, liberalizm ve marksizm disiplinin üç ana damarını oluĢturur. Aynı damarlar içinde yeniden

yorumlanarak ortaya çıkan sonraki varyasyonları arasında (neorealizm, neoliberalizm ve yapısalcılık) 1970-80‟li yıllarda “paradigmalar arası tartıĢma” olarak da anılan bir tartıĢma yaĢanmıĢtır. Ole Weaver, “The Rise and Fall of the Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth and Marysia Zalewski (ed.), International Theory: Positivism and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p. 151

38Kimilerine göre üçüncü büyük tartıĢma olarak da geçen paradigmalar arası tartıĢmanın iki kanadından yer alan

neo-realizm ve neoliberalizm arasında daha çok uluslararası sistemin doğası ve iĢ birliği imkânı üzerine odaklanmıĢ bir alt tartıĢmadır.

(19)

12 politikadır.39

Politika40 bu tartıĢmada güç politikasına karĢı détente, ulusal politika karĢısında çok taraflı iĢ birliği bağlamında ikincil olarak ele alınır ve tartıĢılır.

Uluslararası iliĢkiler disiplininde tartıĢılan aktör sorunu noktasında, taraflar devlet-merkezli bir yaklaĢım sergiler. Her ikisi için de uluslararası iliĢkilerde temel aktör devlettir. Neoliberaller devlet dıĢı diğer aktörlerin (uluslararası örgütler, çok uluslu Ģirketler, bireyler vb.) varlığını da kabul eder, hatta bunu vurgulayan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık veya ulus ötesi iliĢkiler tezlerini ileri sürerler. Nitekim neoliberallerin diğer bir ismi de neoliberal çoğulculuktur. Ancak bu çoğulcu aktör anlayıĢının yanında uluslararası sistemin en temel aktörünün devletler olduğunu da eklerler.

Uluslararası iliĢkilerde analiz düzeyi sorunu noktasında ise, neorealist Waltz‟un yaptığı çalıĢmalar önemli yer tutar. 1950‟lerde yayınladığı Man, The State and War adlı çalıĢmasında disipline bu noktada katkılarını sunar. SavaĢın nedenleri üzerine yaptığı bu çalıĢmasında üç analiz düzeyinden bahseder. Bunlar sırayla; birey, devlet ve uluslararası sistemdir. Bunlar arasından üçüncü olanı yani, uluslararası sistemi ön plana çıkarır ve sistemik bir analiz düzeyini savunur. Ġlk ikisini dünya politikasında yaĢanan meseleleri açıklama noktasında indirgemeci ve yetersiz bulur.

Neoliberallerin analiz düzeyi noktasında duruĢu neorealistler kadar keskin değildir. Ancak yaptığı analizler ve öne sürdüğü varsayımlardan anlaĢıldığına göre, genel manada sistemik düzeyde analizler yapmakla birlikte, içsel yani devlet-altı aktörlerin (bürokrasi, iç politikadaki oyuncular, çıkar grupları), hatta bireylerin de sistemde dönüĢtürücü etkiler yapabileceğine inanır. Uluslararası sistemin anarĢik doğasından hareket ederek belli sonuçlara varmakla birlikte iç politikanın dıĢ politikaya etkisi noktasında da olumlu yanıt verir.

Ontolojik olarak uluslararası iliĢkilerin ne veya nelerden oluĢtuğu, düzenleyici ilke ve kavramların neler olduğu vb. üzerine tartıĢan taraflar nedensellik üzerine oturan bir epistemoloji benimser. Her ikisinin de kabul ettiği anarĢi varsayımından ve bunun çıktılarından hareket ederek neden-sonuç bağlamında varsayım ve argümanlarını Ģekillendirirler.

Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinde tartıĢılan ana meselelerden bir diğeri metodoloji üzerinedir. Yakın zamana kadar metodoloji olarak pozitivizm disiplin genelinde hakim bilim anlayıĢı konumunda olmuĢtur. Sosyal dünyayı açıklamak için doğa bilimlerinde kullanılan yöntemleri benimseyen, bilimde tekliği savunan pozitivizmin varsayımlarına disiplin

39Weaver, “The rise and fall of the inter-paradigm debate”., p. 157. 40

Politika, ilk tartıĢmada, güç dengesi karĢısında hukuk kuralları ve uluslararası örgütler bağlamında ele alındı. Weaver, a.g.m., p.157.

(20)

13

genelinde üstü kapalı bir adaptasyon söz konusudur. Neo-neo tartıĢmasının da metodoloji olarak pozitivist bilim anlayıĢını benimsediği görülür.41

Pozitivist metodolojinin disiplin içinde zirveye ulaĢtığı 1950 ve 1960‟lı yılların ardından ortaya çıkmıĢ olduğundan bu tartıĢmanın tarafları daha sıkı bir pozitivist anlayıĢa sahiptir. DavranıĢsalcı ekolün disipline katkılarından olan belli yöntemler bu bağlamda neo-neo tartıĢması içinde referans alınmıĢ, sıkça kullanılmıĢtır. Bunlardan en yaygın kullanılanı ise oyun teorileri ve onun da içinde Mahkûm Ġkilemi42

olmuĢtur.

Neo-neo tartıĢmasının ortaya çıkıĢı -bir önceki baĢlıkta da değinildiği gibi- uluslararası sistemde meydana gelen ve önceki kuramların varsayımlarını çürüten değiĢimleri açıklama çabasına dayanır. Bu değiĢimlerden pek çoğu küreselleĢmenin çıktılarını oluĢturur. Aktör sayısının arttığı, etkileĢim sayısının da bağlamının da çeĢitlendiği bu yeni sistemde önemli bir mesele iĢ birliğinin imkânı sorunu olmuĢtur. Tam da bu noktada neo-neo tartıĢması bu mesele üzerine önemli argüman ve varsayımlar geliĢtirerek disiplinin teorik birikimine katkıda bulunur. Disiplin literatürü altında Ģekillenen iĢ birliği literatüründe yer alan çalıĢmaların büyük bir kısmı bu tartıĢmanın taraflarına aittir. Neoliberal kanattan; Robert Keohane, Joseph S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod, neorealist kanattan ise, Kenneth N. Waltz, John J. Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner disiplindeki iĢ birliği literatüründe bu noktada önemli çalıĢmalara sahip isimlerdir.

1.3.Tarafların Temel Varsayımları 1.3.1. Realist Teori ve Neorealizm

Disiplinin ana akımlarından olan realizm sürekli dönüĢüm içinde olan uluslararası iliĢkilerdeki geliĢmeleri daha doğru okuyabilmek adına -kendine yöneltilen eleĢtiriler dahilinde- kendi içinde yeniden yorumlamalara gitmiĢ, yeni varyasyonları ile disiplini çeĢitlendirmiĢtir. Aynı damar içinde Ģekillenen yeni paradigmalar klasik realizmin eksik kalan yönlerini tamamlamak adına –ana damardan kopmadan- farklı varsayımlar öne sürmüĢlerdir. Bunlardan biri ve disiplin içinde ses getiren paradigma neorealizmdir.

Klasik realizmin, siyasi çıkar ve güç dengesi kavramlarını uluslararası teorinin odağına koyması ve iliĢkilerin ekonomik boyutunu göz ardı etmesi, giderek teorinin “neo-realizm” olarak adlandırılmasını sağlayacak olan revizyonist eleĢtiriler için baĢlangıç noktası

41Steve Smith, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth vd. (ed.), International Theory: Positivism

and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p.11.

42Mahkûm ikilemi iĢ birliğine dönük karar verme süreçlerine dair stratejik bir oyundur. Buna göre, iki

mahkûmun aralarında iletiĢim olmaksızın ifadeleri alınır ve üç seçenek sunulur; susma, diğerini ele verme ve itiraf etme. Her bir seçeneğin getireceği sonuç, diğer mahkûmun hangisini seçeceğine bağlıdır.

(21)

14 olmuĢtur.43

Klasik realizm ile bağlarını koparmadan44 gerçekleĢen bu evrilmede yazarlar daha nesnel/bilimsel olma iddiasındaki bu yeni teoriyi ve kendilerini “yapısalcı” (structuralist), “modern realist” ve “yapısalcı realist” Ģeklinde adlandırdılar. Ancak birbirlerine çok yakın bu yaklaĢımları “neorealizm” olarak tek çatı altında toplamak 1980‟li yıllarda yaygın bir gelenek haline gelmiĢtir.45

Neo-realizmin klasiklere dönük eleĢtirilerinde dile getirdiği baĢlıca nokta onların yeterince bilimsel olmadıklarıdır. Bununla birlikte neorealistlerin iĢaret ettiği, klasik realistlerin analizlerindeki sorunlar Ģu Ģekilde sıralanabilir.46a) Neorealistler klasiklerin kavramlarının belirsiz, kaypak ve iĢleme elveriĢsiz olduğunu; b) uluslararası siyasal hayatın öznel ve objektif yönlerini yeterince ayırt edemediğini, dolayısıyla teorinin inĢasını zayıflattığını belirtir. Waltz‟un, Morgenthau ve Henry A. Kissenger‟ın uluslararası iliĢkilerin iĢleyiĢinde kiĢilerin rolüne ciddi anlamda önem vermelerine atfen, bu yaklaĢımlarını indirgemeci bulması bu eleĢtirilerin somut örneğini oluĢturur. 47

Nitekim neorealistler uluslararası iliĢkilerin iĢleyiĢinde bireylerden ziyade sistemin etkili olduğunu savunurlar.48Yine, c) Robert Gilpin‟in ifadesi ile49, klasik realist kuramın sosyal teorinin genelinden kopuk kalmıĢ olması: klasik realizmin ekonomi, psikoloji veya sosyoloji gibi bilimlerden ısrarla faydalanmıyor olması; d) son olarak, klasik realistlerin çekirdek kavramlarından biri olan “siyasi alanın özerkliği” ilkesi de neo-realistlere göre eksiktir. Zira ekonomik iliĢkiler ve süreçler politik açıdan önemli etkiler doğurabilir.

Neorealizmin yukarıdaki eleĢtirilerinden hareketle temel ilke ve varsayımlarına gelindiğinde, her Ģeyden önce bu yaklaĢımın state-centric (devlet merkezli) olduğunu belirtmek gerekir. Devlet, neorealistlerin analizlerinin merkezinde baĢat aktör olarak yer alır. Çıkar ve hedefleri doğrultusunda karalar alıp, kaynakları yönlendirebilen, kendi içinde sorunsuz50 bütüncül bir varlıktır.51 Bu noktada neorealistler klasikler gibi iç-dıĢ politika

43 Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 94.

44Waltz‟un uluslararası politika üzerine çalıĢanlar için neo-realizm ve klasik realizmi ortaklaĢtıkları ve

ayrıldıkları boyutlarla karĢılaĢtıran çalıĢması için, bkz. Kenneth N. Waltz, “Realist Thought and Neo-Realist Theory”, Journal of International Affairs, Vol. 44, No. 1, 1990, 21-37.

45 Richard K. Ashley, “The Poverty of Neorealism”, International Organization, Vol. 38, No. 2, 1984, p.

226-237.

46A.g.m., p. 230-231; Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 95.

47Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics, Reading, Mass: Addison-Wesley Pub. Company, 1979, p.

62-64.

48A.g.m., p. 62-64; Andrew Linklater, “Neo-realism in Theory and Practice”, Ken Booth and Steve Smith(ed.),

International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1995, 341-361, p. 244.

49 Robert Gilpin, War and Change in World Politics, New York: Cambridge University Press, 1981, p. 3. 50 Buradaki “sorunsuzluk”, ülke içi bürokrasi, çıkar gruplarından bağımsız karar alabilme yetisine sahip

olunması, iç politikanın dıĢ politika için sorun teĢkil etmemesidir.

(22)

15

ayrımına giderler. Ġç politikadaki bürokrasi, çıkar grupları ve bireyler gibi faktörler dıĢ politika kararlarını etkilemez.

Uluslararası sistemin karakteristiği anarĢidir. Devlet de bu ortamda kendi güvenliğini sağlama çabasındadır (self-help). Bunun için temelde iki yol izlemektedir. Ekonomik kapasiteyi artırmak, askeri bakımdan güçlenmek ve zekice stratejiler üretmek gibi içsel araçlar; ittifaklar kurmak, karĢı itifakları zayıflatmak gibi dıĢsal araçlar. Bir veya birden fazla devlet bu tür önlemleri baĢarıyla üstlendiği zaman “diğerleri onları taklit eder veya onlarla birlikte hareket eder”. Böylece güç dengesi sağlanmıĢ olur. 52

Neorealist kuramın bir diğer önemli varsayımı, devletin rasyonel aktör olmasıdır. Devlet akılcı bir aktör olarak hesap ve çıkarlarına göre uluslararası sistemde hareket eder. Buradan hareketle neorealizmin devletçi olma özelliğinin yanında ikincil olarak faydacı (utilitarian) olduğu görülmektedir. Uluslararası sistemde hareket eden devletin rasyonalitesi de faydacıdır.53

Neorealizmin güce bakıĢı yine faydacı özelliği doğrultusunda Ģekillenir. Güç burada aktör-devletler tarafından dağıtılan, sahip olunan gerektiğinde kullanılan yetenekler olarak değerlendirilir. Gilpin‟e göre güç “devletlerin askeri, ekonomik ve teknolojik kapasiteleri” Ģeklinde tanımlanabilir. Waltz‟a göre güç ise “kapasite dağılımı” olarak tanımlanmalıdır. Bu noktada, bir aktör (devlet) baĢkalarının kendini etkilediğinden daha fazla onları etkileyebildiği ölçüde güçlüdür.54

Buradan çıkarılacak sonuç ise, neo-realistlere göre güç, survival (hayatta kalma) ve güvenlik amacıyla yalnızca araç konumundadır.

Son olarak, neorealistlerin uluslararası düzen fikri, anarĢik sistemde tesis edilebilecek bir güç dengesi ile örtüĢür. Neorealistlere göre uluslararası sistemde, aktör olarak devletlerin amaç ve yetilerinden önce gelen ya da devletlerden bağımsız olan hiçbir kural, norm, karĢılıklı beklenti ya da ilke yoktur, bütün bunlar gücün belirlediği doğrultuda oluĢur. Neo-realistlere göre sistemde güç kapasitesi olarak birbirine yakın çok aktörün bulunması kaos anlamına gelmektedir. Bu resmin aksine güç, hiyerarĢik olarak dağıldıkça ve büyük güç denilebilecek kapasitedeki aktörlerin sayısı azaldıkça sistemde düzen daha kesinleĢmektedir.55

Güç dengesi kombinasyonlarında ideal, en istikrarlı düzene iki güç arasındaki dengede

52

John G. Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity: Toward a Neorealist Synthesis”, World Politics, Princeton University, 1983, p. 267.

53Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 242. 54

A.g.m., s. 245; Waltz, Theory of International Politics,.. p. 192.

(23)

16

ulaĢılır. Waltz‟u farklı yorumlayan neorealistlere göre ise, en ideal düzen hiyerarĢik olarak en üst konumda bulunan, uluslararası normları belirleyen bir hegemonun olduğu düzendir.56

1.3.2. Liberal Teori ve Neoliberalizm

Liberalizm, Avrupa aydınlanmasından doğan, bilimsel rasyonalizmin, özgürlüğün ve insanoğlunun kaçınılmaz ilerlemesinin savunuculuğunu yapan bir felsefi gelenektir. Ġnsan hakları, anayasacılık, demokrasi, devletin gücünün bireye karĢı sınırlanması gibi gündemlere sahip bir kamu yönetimi görüĢü, aynı zamanda serbest piyasa kapitalizmini savunan bir iktisat teorisidir. 57 Çok eski köklere sahip olmakla birlikte liberalizm, uluslararası iliĢkiler teorisi olarak yirminci yüzyılın baĢlarında disiplinin ilk iki on yılında (1920, 1930‟larda) Ġdealizm adı altında etkili olmuĢtur. 58

Uluslararası siyasetin eğilimine ve disiplin içi bilimsel anlayıĢtaki geliĢmelere paralel olarak liberal anlayıĢ yeni formlarda kendini göstermiĢ, neoliberalizm olarak 1970-80‟li yıllarda kimilerince dünyayı Ģekillendiren hakim ideoloji olarak ortaya çıkmıĢtır.59

Neoliberalizm, klasik liberal gelenekle benzer tema ve anlayıĢları taĢımakla birlikte, uluslararası sistemdeki değiĢimlere paralel olarak uluslararası kurumlar ve iĢbirliği üzerine eğilmek suretiyle liberal perspektife katkıda bulunmuĢtur. Bu nedenle diğer bir ismi de neoliberal kurumsalcılıktır, rasyonel kurumsal teori olarak da bilinir. 60

Neoliberalizm, kollektif güvenlik anlayıĢı, uluslararası kurumlar ve rejimlerin önemi, iç politikanın karar alma süreçlerine etkisi gibi pek çok noktada klasiklerle örtüĢür ancak uluslararası politikayı açıklamada yöntem olarak farklılık gösterir. Klasikler, insan doğasında eğitim, ahlak ve içsel iyinin önemini vurgular ve buradan uluslararası politikayı okumaya çalıĢırken, neoliberaller sistemik düzeyde açıklama yaparlar. Yöntem olarak da neoliberaller daha pozitivisttir. Yine, neoliberalizmin sistemik analizler yapması, devlet merkezli olması, rasyonalist dünya görüĢüne sahip olması temelde klasiklerden farklılaĢtığı diğer noktaları oluĢturur.

56Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 245. 57

Scott Burchill, “Liberalizm”, Muhammed Ağcan vd. ( çev.), Scott Burchill vd. (ed.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2013, s. 85.

58 Ġdealizm ve liberalizmin temelde ortak ve farklı yönleri mevcuttur. Öncelikle, Ġdealizm normatif bir düĢünce

akımını temsil ederken, liberalizm araĢtırma metodolojisi ve bir bilim felsefesi yaklaĢımı ile rasyonalist ve pozitivist bir kuramdır. Ġdealizm, uluslararası alanda savaĢların önlenmesini moral bir hedef olarak belirlerken (olması gerekeni incelerken), liberaller sistemin anarĢik doğasına rağmen nasıl devletlerarası iliĢkilerden iĢ birliğinin çıkabildiğini (olanı) inceler. Ortak nokta ise, idealizm ve liberalizmin insan doğasına olan olumlu bakıĢ açısıdır. Toplumda ve uluslararası iliĢkilerde he zaman daha iyinin olduğuna inanırlar. Tarık Oğuzlu, “Liberalizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2015, s. 149.

59 Agil Mammadov, Ziyad Hasanov, “Neo-Liberalizm Theory in International Relations”, IJHSSS, Vol. 2, No. 4,

2016, p. 291.

60

Filippo Andreatta and Mathias Koenig-Archibugi, “Which Synthesis? Strategies of Theoretical Integration and Neorealist-Neoliberal Debate”, International Political Science Review, Vol. 31, No. 2, 2010, 207-227, p. 209.

(24)

17

Neoliberal yaklaĢım anarĢi ve etkilerini kabul ederek sistemik düzeyde analiz yapmakla birlikte, devlet-içi birimler ve aktörlere de analizlerinde yer vermektedir. Devlet, kendini oluĢturan alt birimlerle birlikte iç parametrelerden etkilenerek hareket eder. Uluslararası sistemin genel niteliğini ve devletlerin dıĢ politikalarını anlayabilmek için devletin içine bakmak gerekir. Bu bağlamda, neoliberalizm üniter ve tek sesli hareket eden devlet anlayıĢını sorgular. Ulusal çıkar olarak adlandırılan Ģey, toplumsal aktörlerin mücadeleleri sonucu ortaya çıkan uzlaĢmaların bir yansımasıdır ve sabit, değiĢmez değildir. Yine bu noktada neoliberaller için ulusal çıkar vurgusundan ziyade “ortak çıkar” vurgusu ön plana çıkar.61

Neoliberalizm uluslararası sistemin temel düzenleyici ilkesinin anarĢi olduğunu ve bunun bir düzeyde belirsizlik yarattığını kabul etmekle birlikte, bu koĢullarda iĢbirliğinin mümkün olduğunu savunmaktadır. Uluslararası örgütler ve kurumlar aktörler arasında gerekli güven ortamının oluĢmasına katkıda bulunurlar.62

Buradan hareketle, uluslararası sistemde temel aktörün devletler olduğunu belirtmekle birlikte tek aktör olmadığını devlet-dıĢı aktörlerin uluslararası politikada önemli yer tuttuklarını da ekler.

Modern liberal paradigmanın önemli teorisyenlerinden olan Andrew Moravcsik‟in 2008 yılında yayınlanan “The New Liberalism”63

adlı çalıĢmasında neoliberal paradigmanın ana varsayımları Ģu Ģekilde sıralanır: Devletler rasyonel olarak hareket eden kurumlardır. Uluslararası sistem, tek, üstün, merkezi bir otoritenin olmadığı, devletlerin kendi güvenliklerini sağlamak zorunda olduğu anarĢik bir yapıdadır. Toplumdan bağımsız tartıĢılmaz tek bir ulusal çıkar tanımı yoktur. Toplumlar heterojen yapılar olduğundan onları temsil eden devletlerin çıkarları da homojen değildir. Toplumdaki farklı tercihler, amaçlar ve hedefler devletin dıĢ politika tercihlerine de yansır. Realist okumanın aksine devletler sürekli güç ve zenginlik peĢinde koĢmazlar, farklı ekonomik, sosyal ve siyasi hedefleri olabilir. (örneğin, vatandaĢların refahı için eğitim, kalkınma vb.) Devletler uluslararası sistemde birbirlerinden tamamen bağımsız ve izole değildir. Ekonomik, sosyo-kültürel ve hatta güvenlik konularında iletiĢim halinde olmak zorunda kalırlar. Ġki devlet birbiri ile iletiĢime geçtiğinde, alıĢveriĢ yaptığında her iki taraf da kazançlı çıkabilir. Biri kazanırken diğeri mutlaka kaybetmek zorunda değildir. Devletlerin tercih ve çıkarları sabit değildir, zamanla değiĢiklik gösterebilir. Devletlerarasında giderek artan etkileĢim zamanla onların tercihlerini

61

Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151-3.

62 Jennifer Sterling-Folker, “Neoliberalizm”, Tim Dunnei Milja Kurki ve Steve Smith (ed.), Özge Kelekçi (çev.),

Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ġstanbul: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.134.

63

Andrew Moravcsik, “The New Liberalism”, Christian Reus-Smit, Duncal Snidal (ed.), The Oxford Handbook of International Relations, Oxford University Press, 2008, 234-254.

(25)

18

de etkiler. Rasyonel devletler zamanla iĢbirliğinin her iki tarafın da lehine olduğunu anlayarak iliĢkilerini geliĢtirir, derinleĢtirir.64

1.4.TartıĢmanın Ana Gündemi

Bu bölümde tartıĢmanın odaklandığı belli konulara yer verilmiĢtir. Bu odak noktaları çoğaltılabilmekle birlikte, burada tarafların iĢ birliğinin imkânına dair ileri sürdükleri argümanları ile doğrudan ilgili olan konu baĢlıkları yer almaktadır. Dikkatli bir okuyucu tarafından ilgili literatür tarandığında bu dört baĢlığın öne çıktığı, vurgulandığı görülecektir.

1.4.1. Rasyonalite

Rasyonalite genellikle, herhangi bir duygu olmadan mantıksal olarak hareket etme durumunu ifade eder. Eylemler mantıklı bir Ģekilde, açık bir düĢünce ile desteklenerek gerçekleĢtirilir. Bu anlamda rasyonalizm Uluslararası ĠliĢkiler‟de genellikle “rasyonel seçim teorisi” ile birlikte kullanılır. Karar alıcı birimler (bireyler-devletler vb.) merkeze kendi çıkarlarını koymak suretiyle, faydaları en üst düzeye çıkararak ve kayıpları en aza indirerek belli hedeflere ulaĢmayı amaçlar.65

Neorealizm ve neoliberalizm çağdaĢ siyaseti (temel aktörler, yapılar, kurumlar ve süreçlerini ) daha iyi okuyabilmek adına rasyonel düĢüncenin neo okulları olarak pozitivist gelenekte66 yer alırlar. Her iki kuram da devletleri rasyonel aktörler olarak tanımlar. Buna göre, devletler fayda-zarar hesabı yaparak çıkarlarına en uygun Ģekilde davranmayı seçer. Neoliberaller devletleri “rational-egoist” olarak tanımlarlar.

Rasyonalite varsayımı üzerinde hemfikir olmakla birlikte taraflar farklı yorumlamalar ile farklı sonuçlara ulaĢırlar. Her iki tarafın da analizlerinin temelinde yer alan anarĢi varsayımı ve etkileri devletlerin fayda-zarar algılarını değiĢtirerek farklı Ģekilde davranmalarına yol açar. AnarĢinin neden olduğu uluslararası belirsizliği “korku” temelinde67 algılayan neorealistler için devletlerin çıkarı olan her Ģey hayatta kalma ve güvenliğini

64

Evren Çelik Wiltse, “Liberalizm, ĠĢbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, Evren Balta (ed.), Küresel Siyasete Giriş, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2014, s. 140-141.

65 Robert O. Keohane, “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Robert O. Keohane (ed.),

Neorealism and Its Critics, New York: Columbia University Press, 1986, p. 163.

66

Metodoloji ve epistemoloji bağlamında pozitivizm, doğa bilimlerini taklit eden bilimsel bir çerçeve sunmaktadır. Buna göre, yeterli verinin toplanması ile belirli düzenlilikler ortaya çıkabilir. Bilim adamları olguları tarafsız bir Ģekilde, yani gözlemlenebilir ve ölçülebilir gerçeklerle açıklamaya çalıĢırlar. Bu Ģekilde elde edilen nesnel bilgi genel ve doğrulanabilir yasaları tanımlamaya ve böylece yinelenen davranıĢ kalıplarını oluĢturmaya yardımcı olur. Din, değerler, fikirler vb. gibi ölçülebilir olmayan faktörler ihmal edilir ve bir kenara bırakılır. Nicel yöntemlerle ve dolayısıyla farklı değiĢkenlerin belirlemeleri yoluyla, araĢtırmacılar deneysel olarak test edilebilecek ve kanıtlanabilecek tahrif edilebilir hipotezler hazırlarlar. Bu değiĢkenler arasındaki iliĢki netleĢir ki bu da belirli düzenleri ortaya çıkarır.

67Brian C. Rathbun, “Uncertain About Uncertainity: Understanding The Multiple Meanings of a Crucial Concept

(26)

19

sağlamaya dönüktür. Bu nedenle rasyonel bir devlet bu temel hedef doğrultusunda kararlarını Ģekillendirmelidir.68

Sistemik analiz düzeyi kullanan neorealistler klasik realistlerden farklı olarak, devletlerin kendi baĢlarına rasyonel karar alma pozisyonunda olmadığını ileri sürer. Devletlerin davranıĢları sistem içinde edindikleri yer ve buna bağlı içinde bulundukları etkileĢime göre Ģekillenmektedir. Nitekim uluslararası siyaset ve güvenlik kaygısı neorealistlere göre sistemde iĢgal edilen konuma göre Ģekillenmektedir. Buradan devletlerin sadece kendi pozisyon ve kazançları ile ilgili olmaktan ziyade rakiplerinin pozisyon ve kazançlarıyla ilgilendikleri sonucu çıkmaktadır. Yani devletler uluslararası siyasette atomistik değil “pozisyonel” dir. Büyük güçler yüksek askeri güç kapasiteleri ile sistemde büyük yer iĢgal ederken küçük devletler büyük güçlerin hakimiyet kurduğu bir uluslararası sistemde olduklarını bilirler ve bu da onların dıĢ politika kararlarına yansımaktadır. Joseph Grieco bu değerlendirmeyi iĢbirliğinin imkânına bağlayarak; uluslararası iĢbirliğinin zor olduğunu çünkü devletlerin neo-liberallerin belirttiği gibi “rasyonel egoist” değil “savunmacı konumlayıcılar” olduğunu iddia etmiĢtir. Savunma yanlısı konumlayıcılar, mutlak kazançlardan vazgeçmelerini gerektirse bile, diğer devletlerin nispeten güçlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır; çünkü bugünün iĢbirliği ortağının yarının düĢmanı olabileceği riski vardır.69

Neoliberallerin anarĢik bir sistemde devletlere atfettiği fayda-zarar algısı ise neorealistlerden daha farklıdır. Buna göre, uluslararası belirsizlik “bilgi eksikliği” nden70

baĢka bir Ģey değildir. Bu nedenle her Ģeyi güvenlik temelinde okumaktan ziyade çok yönlü kazanmayı ve güç kapasitelerini mutlak düzeyde geliĢtirmeyi hedefler. Olası bir iĢ birliği durumunda bir devletin kararının rasyonelliği, öncesine kıyasla bu iĢ birliğinden ne kadar kazanç elde edeceği sorusu üzerine inĢa edilir.

Neo-liberallere göre devletler atomistik aktörlerdir. Toplumsal, psikolojik, sosyolojik vb. devlet içi düzeye ait unsurların etkisi ile dıĢ politika kararlarını Ģekillendirirler. Ulusal çıkar olgusu da bu toplumsal unsurlar arasındaki mücadelenin sonunda ortaya çıkan

68Örneğin, bir devlet için olası bir iĢ birliğine dahil olma ya da olmama durumunda verilecek bir kararın

rasyonelliğe uygun olması için kazanç dağıtım yapılarını incelemek gerekir. Bir devlet iĢ birliğine girerken ben ne kadar kazanacağımdan ziyade karĢı taraf ne kadar kazanacak sorusunu sormalı, kendini gelecekte dezavantajlı konuma düĢürecek nisbî kazanç avantajını karĢı tarafa kaptırmamalıdır. Aksi halde gelecekte o aradaki göreli güç farkı kendi güvenliğine tehdit olabilir. Bu nedenle bütün devletler göreli kazanca odaklandığı bu anarĢik durumda iĢ birliği pek mümkün görünmemektedir.

69 Joseph M. Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation: a realist critique of the newest liberal

institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988, p. 487; Joseph M. Grieco, Cooperation Among Nations: Europe, America and Non-tariff Barriers to Trade, Ithaca: Cornell University Press, 1990, p. 48.; Ali Balcı, “Realizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı(ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2015, s. 134.

(27)

20 uzlaĢmanın bir yansımasıdır.71

Buradan hareketle devletlerin ulusal çıkar tanımları iç dinamiklerindeki değiĢkenlere bağlı olarak değiĢiklik gösterir. Ulusal çıkarlarına ulaĢmak için çalıĢan rasyonel egoist devletler bireysel mutlak kazançlarını en üst düzeye çıkarmaya çalıĢır ve baĢkaları tarafından kazanılan kazançlara kayıtsız olurlar.72

1.4.2. AnarĢi Varsayımı, Anlam ve Etkileri

Uluslararası ĠliĢkiler disiplininin rosetta taĢı73

olan anarĢi, siyaset bilimi ve günlük kullanımdaki anlamından farklı olarak uluslararası sistemde kural koyucu merkezi bir otoritenin olmamasını ifade eder.74 Disiplinin anarĢi terimini kullanması öncelikle on yedinci ve on sekizinci yüzyılların toplumsal sözleĢme geleneği ile yakından ilgilidir.75

On yedinci yüzyılda iç savaĢın yaĢandığı Ġngiltere‟de yazan Hobbes, anarĢik olarak tanımladığı doğa durumunda emniyetsizliği, gücü ve hayatta kalmayı öne çıkarmıĢ, insanlığı/toplumları sürekli bir savaĢ hali içinde betimlemiĢtir.76

Kendisinden bir yarım yüzyıl sonrasında daha istikrarlı bir Ġngiltere‟de yazan Locke ise, doğa durumunda düzenleyici ortak bir hükümet olmamasının savaĢ hali demek olmadığını, insanların iletiĢim kurup sözleĢmeler imzalayabildiğini dolayısı ile anarĢi durumunun çok da tehlikeli olmadığını yazmıĢtır. Doğa durumu ve anarĢiye dönük bu iki görüĢ günümüzdeki iki uluslararası politika görüĢünün felsefi öncülleri konumundadır. Hobbesçu anarĢi anlayıĢının günümüzdeki temsilcisi realizm iken, Lockçu anlayıĢın temsilcisi liberal yaklaĢımdır.77

Hobbes‟un devlet içi sistemi hiyerarĢik, uluslararası sistemi ise anarĢik olarak betimlemesi realist geleneğin hem klasik hem de neo versiyonunda temel baĢlangıç noktasıdır. Ġç siyasal sistemde üstlük astlık iliĢkisi içinde bir kesime emretme/buyurma yetkisi verilirken diğerlerine itaat etme, ilk grubun emirlerine uyma yükümlülüğü verilmiĢtir. Bu nedenle iç sistemler merkeziyetçi ve hiyerarĢiktir. Uluslararası siyasal sistemde ise, sistemin parçaları(birimleri) Ģeklen birbirlerine eĢittir. Kimseye emretme yetkisi veya itaat

71Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151.

72Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation..”, s. 487; Andreatta and Koenig-Archibugi, “Which

Synthesis? ..”, p.210.

73 Charles Lipson anarĢi fikrinin uluslararası iliĢkilerin rosetta taĢı olduğunu ifade eder. David A. Baldwin,

“Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p.4.

74

Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: ..”, p. 85.

75Jonathan Havercroft, Alex Prichard, “Anarchy and International Relations Theory”, Journal of International

Political Theory, Vol. 13, No. 3, 2017, 252-265, p. 253.

76

Thomas Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s. 99-101.

(28)

21

yükümlülüğü verilmemiĢtir. Bu nedenle uluslararası siyasal sistem adem-i merkeziyetçi ve anarĢiktir.78

AnarĢik bir sistemin birimlerinin eĢitliği ise iĢlevsellik açısındandır. Benzer görevleri (vergi toplamak, meĢru Ģiddet kullanma tekelini elinde bulundurmak, egemenliğe sahip olmak vb. ) olması noktasında birimler eĢit olmakla birlikte bu görevlerini yerine getirmedeki yeteneklerinin (kapasitesinin) düĢük veya yüksek olmasında farklılaĢırlar. Nitekim uluslararası politika araĢtırmacıları, sistemlerin nitelenmesinde, o sistemin büyük güç (yetenek/kapasite olarak) sayısına göre ayrım yaparlar. Tek kutuplu, iki kutuplu, çok kutuplu gibi. Bu nedenle bir sistemin yapısı sistem birimleri arasındaki kapasite dağılımına göre Ģekillenir, değiĢim gösterir. 79

Uluslararası sistemin anarĢik olmasının nedenleri arasında, uluslararası sistemde üst bir otoritenin olmaması ve bu otoriteyi temin edecek bir kolluk kuvvetinin olmaması belirtilir. Bunun yanında devletlerin askeri kapasitelerinin diğerleri tarafından potansiyel bir tehdit olarak algılanması ve askeri kapasite sahibi devletlerin gerçek niyetlerini anlamanın mümkün olmaması da anarĢik düzenin diğer nedenleri arasındadır.80

Neorealistlere göre anarĢik uluslararası sistemde düzen mümkündür. Kapasitelerin dağılımında güçlü olan devletler diğerini domine ederek, üzerlerinde hegemonya kurarak belli bir iletiĢim ve etkileĢim düzeni kurabilirler (hegemonik istikrar teorisi)81. On dokuzuncu yüzyılda Ġngiltere, Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde yaĢanan iki kutuplu sistemde ABD ve SSCB‟nin rolü ile Soğuk SavaĢ sonrası dönemde ABD‟nin rolü bu duruma örnektir.

Neoliberalizm de uluslararası sistemin temel niteliğinin anarĢi olduğu kabulünü neorealistlerle paylaĢır. Gerek neoliberal kurumsalcılık gerekse neorealizm, devletler arasında bağlayıcı anlaĢmalar yapıp bunu uygulayabilecek egemen bir gücün yokluğunun -yani anarĢinin- devletler için çıkar ve hedeflerini gerçekleĢtirmede tek taraflı inisiyatif alma, harekete geçme durumunu doğurduğunu, bu durumda devletlerin birbirleri ile iĢbirliğine girmelerinin önem kazandığını ve aynı zamanda bunun zorlaĢtığını kabul ederek

78Waltz, Theory of International Politics.. ,p. 88. 79A.g.m., p. 97.

80

John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics, New York: W. W. Norton and Company, 2003, p. 3.

81 Charles P. Kindleberger, 1929 Büyük Buhran‟ın ardından bu krizi incelediği kitabı “The World in Depression

(1929-1939)”da “Hegemonik istikrar” kavramını kullanmıĢ, ABD‟nin sistemi istikrara kavuĢturmak için yapması gerekenleri sıralamıĢtır. Buna göre, ABD‟nin sorumlulukları; normal mallar için piyasa sağlamak, sermaye akıĢını sağlamak, finans sistemine likitide sağlamak, kur oranlarını düzenlemek ve ulusal mali politikaların koorninasyonunu sağlamak Ģeklindedir. (Stephen Meardon, “On Kindleberger and Hegemony: From Berlin to M.I.T. and Back”, Economics Department Working Paper Series, Paper 4, 2013.) Akademik literatürde sıkça referans alan bu teori, hegemonya teorileri arasında “düzen” için hegemonya anlayıĢını yansıtır. Neo-realistler ve neo-liberallerin uluslararası düzen ve iĢbirliği tartıĢmasında da sıkça referans alır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Disaggregating nonparty and party-based autocracies into Geddes, Wright, and Frantz (2014) original categories reveals that pure-type party autocracy (or sin- gle-party autocracy)

The resulting surface morphologies of hematite films grown on FTO substrates are gathered along with an image obtained from zero field control in Figure 8. In general, no

yjlcbijm~ÿÅ~yc„oeo—~ÿfynÿ{Œimcmbj„iÿÕejyj„ ŒcmÑccyÿt‘’“ÿfynÿt‘’•ÿÑcbcÿcyboeecnÿjyÿmvcÿimqn~

Bu çalışmada üstel tipten fark denklemleri ile ilgili literatür taramasının ışığında 2006 yılında Öztürk ve arkadaşları tarafından çalışılmış (2.3)

Eğitim alanında olduğu gibi söylem alanı da, Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık kültürünün, modern mimarlık ile kurduğu ilişkinin ülkedeki yansımalarını

In particular when looking at the key elements of Agenda 21 (Table 2), the Quito Implementation Plan (Table 3 and 4) which was the outcome of the final Habitat Conference and even

„Wo ist eine Spur von Vernunft zu finden darin, daβ alles aufhört, abstirbt, vergeht, verwest? Was man heute umjubelt, wird morgen geschmäht. Es gibt nichts schönes auf der

Lisleriozis olgulannda beyinde makroskobik lezyonlar pek g6rDimemekie birlikte bazl olaylama medulla oblongata ve ponsun kesit yOzOnde boz renkli erime veya irin