• Sonuç bulunamadı

Dedikodunun sosyolojisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dedikodunun sosyolojisi"

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

DEDİKODUNUN SOSYOLOJİSİ

Muhammed Salim DANIŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Köksal ALVER

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü Ö ğr en ci ni

n Adı Soyadı Muhammed Salim DANIŞ Numarası:

124205001003 Ana Bilim/Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Danışmanı Prof. Dr. Köksal ALVER

Tezin Adı Dedikodunun Sosyolojisi

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Muhammed Salim DANIŞ tarafından hazırlanan “Dedikodunun Sosyolojisi” başlıklı bu çalışma 11/06/2015 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü Ö ğr en ci ni

n Adı Soyadı Muhammed Salim DANIŞ Numarası:

124205001003 Ana Bilim/Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Danışmanı Prof. Dr. Köksal ALVER

(4)

ÖNSÖZ

Toplulukları ve insanları bir arada, bir tutan, ayrışmasına neden olan, husumet çıkaran sözün ağızdan çıkma halidir. Ağızdan çıkan söz kimi zaman toplum içinde kin ve nifaka sebep olabilirken kimi zamanda toplumun birlikteliğini sağlamaktadır. Dedikodu ise çoğu zaman bu birlikteliği sonlandıran sözlerden oluşmaktadır.

Lisans eğitimim esnasında Siirt’te ilk defa açılacak iki Avm’den biri hakkında sürekli olarak değişen dedikodular yayılmaktaydı. Avm açıldığında sahibinin Siirtlileri çalıştırmayacağından başlayıp, inşaatın tamamlanmayacağına, inşaat tamamlandığında ise markaların talebinin olmadığından açılmadan kapanacağına, açıldığında ise iş yapmayacağına, kapanıp başka bir sektöre (hastaneye) dönüşeceğine, arazinin vakıf arazisi olduğuna bu yüzden kimsenin orada iş yapamayacağına kadar iki yıl boyunca çeşitli dedikodular dolaşmaktaydı. Bugüne kadar da hala konuları değişse de aynı Avm hakkında türlü dedikodular konuşulmaktadır.

Lisans eğitimimin bitimiyle Konya’da özel bir eğitim kurumunda öğretmenliğe başladığımda, kurumda rekabet nedeniyle herkes birbiri hakkında türlü dedikodular konuşmakta, yaymaktaydı. Bu dedikodular nedeniyle kurumda huzursuzluk, verimsizlik ve güvensizlik kol gezmekteydi. Dedikodular yüzünden dışlanan, işinden ayrılmak zorunda bırakılan veya işine son verilen öğretmenler olmaktaydı.

Ne için topluluklar içinde sürekli dedikodu yapılmaktadır? Kimler dedikodu yapar? Tanımadığımız, tanıdığımız ve özellikle de sevdiklerimiz hakkında neden iyi olmayan şeyler anlatırız? Bizi dedikodu yapmaya iten nedir? Bu sorular beni “dedikodunun sosyolojisi”ni yapma çabasına götüren sorulardır.

Lisans ve Yüksek Lisans dönemlerinde her kapısını çaldığımda samimiyet ve muhabbetle karşılayan, beni bu konuya çalışmaya yönlendiren, tez süreci boyunca ilgi ve desteğini esirgemeyen Prof. Dr. Köksal ALVER hocama sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Fikirlerine her ihtiyaç duyduğum anda yanımda olan, bir ağabey gibi öğüt ve yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali AYDEMİR hocama ve dayım Arş. Grv. İsa ABİDOĞLU’na teşekkürü borç bilirim. Ayrıca

(5)

hayatım boyunca maddi, manevi desteklerini esirgemeyen, her zaman yanımda olduklarını hissettiren aileme müteşekkirim.

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü Ö ğr en ci n

in Adı Soyadı Muhammed Salim DANIŞ Numarası:

124205001003 Ana Bilim/Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Danışmanı Prof. Dr. Köksal ALVER

Tezin Adı Dedikodunun Sosyolojisi

ÖZET

Dedikodu hâl-i hazırda bulunmayan kişiler üzerine yapılan konuşmadır. İnformal bir iletişim türü olan dedikodu, sosyal hayatı fesada uğratan konuşmalar kategorisinde değerlendirilse de birtakım faydaları olduğu düşünülmektedir. Toplumsal alanda ortaya çıkış biçimi ve etkileri bakımından dedikodunun incelenmesi gündelik yaşam sosyolojisi başta olmak üzere sosyolojinin birçok alt bilim dalını ilgilendirmektedir. Günümüzde sosyoloji alanında dedikodu üzerine yapılan çalışmalar olmakla birlikte istenilen düzeyde araştırmaların yapılmadığı da bir gerçektir. Sosyal yaşamda dedikodunun sürekli olarak gündelik hayatın bir parçası olmasına rağmen toplum tarafından kabul edilmeyen ve ayıplanan konuşmalar olarak kategorize edilmesi, bu kavramın toplumda çelişik bir durumu gün yüzüne çıkarttığı gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada söz konusu çelişik durumun altında yatan olgular, dedikodunun konusu ve toplumu dedikoduya iten nedenler, “Dedikodunun Sosyolojisi” başlığı altında, Siirt örneği üzerinden kuramsal ve uygulamalı olarak iki alanda ele alınıp incelenmiştir. Çalışmada dedikodunun oluşumu, amaç ve işlevlerinin dışında dedikodunun mekânları da incelenmiştir.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Müdürlüğü

St

ud

en

t’s Name Surname Muhammed Salim DANIŞ

ID:

124205001003 Department/Field Sociology /Sociology

Advisor Prof. Dr. Köksal ALVER

Research Title Sociology of Gossip

ABSTRACT

Gossip is talking about people who are not present in there. Although regarded in the category of talks that are believed to deprave social life, gossip - a kind of informal means of communication - is thought to have some benefits. The analysis of gossip is firstly related to the sociology of daily life, and also to many other sub-branches of the sociology in terms of its emergence and effects in the social field. Even though there are researches on gossip in the field of sociology, it is a fact that properly satisfactory studies have not been done upon that. Although gossip in the social life is always a part of daily life, the fact that it is classified as talks which are not admitted and are condemned by the society unearths the contradictory situation of this concept in society. In this study, the underlying facts of the mentioned contradictory state, gossip topics and causes pushing the society to gossip have been explored with the example of Siirt under the title of “The Sociology of Gossip” from two aspects - theoretically and practically. Apart from the occurrence, aims and functions of gossip, places of gossip were also examined in the study

(8)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ... iii ÖZET... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DEDİKODU NEDİR? 1.1 Dedikodu Kavramı... 4

1.2 Dedikodu ve Söylenti Arasındaki Farklar ... 9

1.3 Dedikodunun Oluşumu ve Yayılması... 12

1.4 Dedikodunun Aktörleri ... 16

1.5 Dedikodunun Mekânı ... 21

1.5.1 Mahalle - Sokak ... 21

1.5.2 Kahvehane... 27

1.5.3 İşyeri ... 33

1.6. Dedikodunun Amaç ve İşlevleri... 38

1.7. Dedikoduya Farklı Açılardan Bakış... 49

1.7.1 Dinde Dedikodu (Gıybet)... 49

1.7.2 Medyada Dedikodu ... 55

İKİNCİ BÖLÜM DEDİKODU ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA 2.1 Araştırma Hakkında... 62

2.2 Araştırma Bulguları... 65

2.2.1. Dedikoduya Bakış... 65

2.2.2. Dedikodu Yapmak... 80

(9)

KAYNAKÇA ... 114

EKLER ... 121

EK:1 Katılımcılar Listesi ... 121

EK 2: Görüşme Soruları ... 123

(10)

GİRİŞ

Dedikodu gündelik hayatın içerisinde, sıkça yapılan bir konuşma etkinliğidir. İşyerlerinde, evlerde sokak ve mahallelerde çalışırken, dinlenirken, çay ve kahve faslında vb çeşitli zamanlarda yapılan sohbetin bir kısmıdır. Muhabbet, sohbet, soluklanma gibi “boş zamanlar”da, ortamda bulunmayan bir kişi veya kişiler hakkında yapılan konuşmalar, güzellemeler, eleştirilerdir. Birdenbire ortaya çıkan, planlı veya plansızca yapılan, çoğu zaman amaç gütmeyen eğlenceli muhabbetlerdir. Bir başkası hakkında konuşmak konuşan kişilerin kendi haklarında konuşmamayı ve kendilerini eleştirmemelerini sağlar. Bu bakımdan dedikodu eğlencelidir. Dedikodu yapmak muhabbetin sekteye uğramaması, daha hızlı akıp gitmesini sağlamaktır. Sır almak ve sır vermektir. Bilginin değişimi ve dolaşımını sağlamaktır öte yandan. Can sıkıntısına, sessizliğe çaredir.

Çoğu zaman “bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın”, “duydun mu?”, “bak ne duydum”, “olanlardan haberin var mı”, “benden duymuş olma ama”, “dedikodu olmasın ama” diye başlayan cümlelerin devamıdır dedikodu. Her zaman ve her mekânda rastlanabilen türden, ortak tanıdığın çekiştirilmesidir. Dedikodu, çoğu zaman boş vakit doldurmak için yapılsa da kıskançlığın, öfkenin yumuşatılmış ve gizlenmiş halidir. Birine duyulan öfke dedikoduyla anlatılır. Göz önünde olanın yorumlanması ve çoğu zaman durum değerlendirmesi olarak görülür. Televizyon programlarında, dizi ve filmlerde, roman ve öykülerde akış dedikoduyla sağlanır, haber yayma aracı olarak kullanılır. Sosyal medya ve forumlarda yorum be lirtme olarak görülür. Olaylardan haberdar olmanın kolay ve zevkli yoludur dedikodu. “ne olmuş, ne olmuş?” sorusuyla kısa sürede iş yerinde, okulda, apartmanda, arkadaş ortamında olan bitenin dedikodusu öğrenilir. Merak duygusunu besler ve olaya, duruma hâkim olmayı sağlar.

Dedikodu muhabbetten ayrılır. Muhabbet sevgi, samimiyet ile çevrilidir. Dost mekânının sözleridir. Dedikodu yapmak dostluk gerektirmez, çok az tanıdık biriyle de yapılabilir. Sözler bir başkası için edilir, bir başkası konuşulur. Yönle ndirmek için, fikir vermek amacıyla anlatılabilir. Hiç tanınmayanla bile yapılabilir. Otobüste, dolmuşta, bakkalda karşılaşılan herhangi birine gelin, kaynana, eş, komşu, çocuk

(11)

anlatılır. Yaptıkları, ettikleri, hataları, sevapları konu olur. Dinleyen bilme se de dedikodusu yapılan kişiyi, dinler, yorum yapar, üzülür, sevinir. Dedikodu yapan teselli edilir. Bu yüzden dedikodu muhabbet veya sohbet değildir. Ahlaki erdemlerin karşısında duran konuşmalar olarak değerlendirilir. Çoğu zaman kötülükle eş tutulur, kıskançlığın belirtisidir. Bu yüzden herkes dedikodudan haz etmediğini, dedikodu yapmadığını söyler. “Dedikoducu” olarak anılmaktan, bilinmekten korkar. Toplumda dedikodunun pratiğine yönelik her zaman için göze çarpan şey, işte bu çelişik durumdur. Toplumda dedikoduya yönelik gösterilen tutumlar olumsuz iken davranış boyutunda ortaya çıkan ise dedikodunun olumlanmasıdır. Dedikoduya atfedilen anlamın negatifliğine rağmen yine toplumda bir yaygınlık arz etmesi, bir anlamda toplumsal alanda bir işlevinin olmasıyla ilişkilidir.

Gündelik hayatın sürdürülmesinde dil, toplum yaşamı için temeldir. Toplumsal etkileşim içerisinde iletişimin ve konuşmaların incelenmesi sosyolojik araştırmaların en kapsayıcı alanlarından birisidir. Gündelik yaşamın sosyolojisi, gündelik rutinlerimiz ve ötekilerle etkileşimimiz yaptıklarımıza yapı ve biçim kazandırmakla birlikte bunlar üzerinden sosyolojik anlamda kendimiz ve toplum yaşantısı hakkında bilgi vermektedir. Aynı şekilde toplumsal kurum ve toplumsal düzenin anlaşılması da gündelik yaşamın incelenmesiyle mümkündür. Günlük yaşam incelemeleri, toplumsal davranış içerisinde norm, roller ve beklentiler üzerine kültürel farklılığı ve sosyolojik gerçekliğin insanların etkileşimiyle oluştuğunu göstermektedir. Dedikodu toplumsal etkileşim içine dâhil olabilecek konuşmalardır. Dedikodu toplumsal normların korunması, propaganda, bilgi akışını sağlamak, tahakküm uygulamak gibi yönleri dışında aynı zamanda toplumsal ilişkileri, birliktelikleri oluşturabilmektedir. Bu yüzden dedikodu yapmak gündelik hayatın sosyolojisi içerisinde yaygın ve etkili iletişim türlerinden birisi olarak sayılabilmektedir. Aynı zamanda toplumların boş zamanlarını değerlendirmesi anlamında da dedikodu sosyolojik olarak ince lenmeye değer bir konudur. Mikro sosyolojik boyutta gündelik yaşantı ve dünyayı anlamaya çalışan, konuşma ve dilin toplumsal dünyayı kavramakla birlikte yarattığını savunan ve incelemelerinin odağında gündelik, sıradan dünyanın insanlar tarafından nasıl yorumlandığını merkeze alan fenomenolojik yaklaşım ve sembolik etkileşimci etnometodolojik kuramlar çevresinde dedikodu incelenmeye çalışılacaktır.

(12)

“Dedikodunun Sosyolojisi” adlı bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde dedikodunun ne olduğu, söylenti ile arasında bulunan farklar ve dedikodunun oluşmasını sağlayan etkenler incelenecektir. Dedikodunun nasıl oluştuğu ve yayıldığı, dedikodu denilince akla gelen belli başlı mekânlar, dedikodu yapmaktaki amaçlar anlaşılmaya çalışılacaktır. Dedikodunun işlevleri, önlenebilmesi tartışılırken, dinlerin dedikoduya bakışı ve medyada oluşan dedikodu ağı da diğer inceleme konusudur.

Çalışmanın ikinci bölümünde ise Siirt’te toplumun farklı yaş ve meslek gruplarından bireylerle alan çalışması yapılması planlanmıştır. Çalışma araştırma yöntemi açısından nitel olacaktır ve mülakat tekniği kullanılacaktır. Nitel çalışmanın Siirt ekseninde yapılmasının sebebi, mekanik toplumlarda, cemaat türü (Gemeinschaft) topluluklarda gözlemlenen görev ve sorumlulukların benzer, farklılığın az oluşu sebebiyle rekabetin fazla olmasıdır. İlişkilerin duygusal, organik biçimde sürdürüldüğü bu tür içe kapalı topluluklarda, uzmanlaşmanın az, benzerliklerin fazla olması rekabeti arttırmaktadır. İnsanların birbirini daha fazla tanıması ve haber ağının hızlı yayılmasından dolayı dedikodu türü konuşmaların küçük, içe kapalı topluluklarda daha yaygın olduğu düşünülmektedir. Siirt ilinin bu özellikleri taşıması sebebiyle kapalı toplum olduğu varsayılmaktadır. Derinlemesine mülakat tekniğiyle Siirt’te yaşayan katılımcıların öncelikle dedikodunun nasıl algılandığı, kendilerince fayda, zarar ve amaçlarının ne olduğu üzerine düşünceleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Bunun dışında kendilerinde dedikodunun önlenebilmesinin mümkün olup olmadığı, dedikodu yapanın inandırıcılığı ve dedikodular üzerine duygu ve düşünceleri öğrenmek amaçlanmaktadır. Alan çalışmasında dedikodu üzerine genel değerlendirmeler ve dedikodu yapmaya / yapılmasına verilen şahsi düşünceler ekseninde analiz yapılmaya çalışılacaktır.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM DEDİKODU NEDİR?

“Kim söylemiş beni Süheylâ'ya vurulmuşum diye? Kim görmüş, a ma kim, Eleni'yi öptüğümü, Yüksekkaldırımda, güpegündüz? Melâhat'i almışım da sonra Alemdara gitmişim, öyle mi? Onu sonra anlatırım fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Güya bir de Galataya dadanmışız; Kafaları çekip çekip Orada alıyormuşuz soluğu; Geç bunları, anam babam, geç; Geç bunları bir kalem; Bilirim ben yaptığımı. Ya o, Muallâ'yı sandala atıp, Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?”

Orhan Veli Kanık, “Dedikodu”, Bütün Şiirleri.

1.1. Dedikodu Kavramı

Nerede insan varsa orada “dil” de vardır (Uygur, 2015: 12). Dil bir çağrı, mübadeledir. Sese dayalı bir olgudur. İnsanlar sayısız yoldan iletişim kurar ve bunu yaparken tüm duyularını kullanabilirler. El kol hareketleri, yüz mimikleri gibi birçok yoldan iletişim kurulsa da esas iletişim dil ve dili duyuran tane tane sesler ile olur (Ong, 2010: 18 – 19, Ellul, 2015: 21). Bütün sesler arasında bir ses vardır ki, bu ses insanlar için özellikle önem taşır. Konuşulan söz. Konuşulan söz bizi diğer varlıklarla, diğer insanlarla ilişki boyutuna taşır. Söz hususi surette bizi başka şeylerden ayıran sestir. Söz kendi başına var olamaz, yalnızca onu konuşan ve onu yeniden ele geçiren biri üzerindeki etkisiyle varoluşunu sürdürür. Söylenen her söz, bir cevabı gerektirir. Her söz, küfür, nida veya kendi kendine söylenme bir diyalog başlatır. Diyalog ise bir mesafe gerektirir (Ellul, 2015: 18 – 21). Diyalog azami ölçüde farklılık, aynı zamanda benzerlik gerektirir. İnsan “diyalog varlığı” olarak tanımlanır, diyalog insanın onsuz olunmaz varolma biçimidir. İnsanın yalnızlığından kurtulma biçimidir. Konuşmadan yalnızlık giderilebilse de, insanı yalnızlığının içinden çekip başkalarına götüren güçtür konuşmalar. İnsanı konuşmaya doğru iten

(14)

bir güç var gibidir, konuşunca dışına taşar gibi olur ve her konuşmanın bir görevi vardır. Bilgi aktarmak, duygu aşılamak, eyleme itmek ve nicesi. Konuşmalar birleştirir, yalnızlığı giderir, zaman geçirir. Konuşmalar, yalnızca bir bilgi, enformasyon aracı değildir, aynı zamanda iletişimdir. Konuşma bu yüzden çok çeşitlidir; sormak, paylaşmak, değerlendirmek, buyurmak, eleştirmek, dile getirmek (Uygur, 2015: 44 – 91). Herkes konuşur, konuşarak uyumla hale gelir, biçimlenir, bir çevreye ve çerçeveye yerleştirilir. Dil sadece nereden geldiğimizi, neyi benimsediğimizi, kime ait olduğumuzu bildirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun talepleri arasında yolumuzu bulmamızı, ne istediğimizi ve istediğimizi hayata nasıl geçireceğimiz üzerine kullanılır (Ellul, 2015: 220, Fischer, 2013: 173). Dil tek kişinin değil topluluğun dilidir. Konuşmak birden fazla insan gerektirir. Konuşma insanla insanı bir arada tutandır. İnsan çoğunluğun, birlikteliğin üyesidir ve insanları bu birlikteliğin üyesi yapan sözdür, konuştuklarıdır (Uygur, 2015: 90). Söz ve konuşmak her ne kadar birden bire gerçekleşse de dikkat gerektirir, ağızdan çıkanlar insan için olduğu kadar toplum için de önem taşır. Bir toplum dil ile gerçekleri yok edebilir, aldatabilir ve sonunda birlikteliğin sonunu getirebilir. Konuşmalar içinde dedikodu da bu önemde söylenebilecek sözlerdir.

Dedikodu TDK sözlüğüne göre (1998: 536), “konusu çekiştirme veya kınama

olan konuşma”lardır. Etimolojik kökeni dedi ve koydu’dan, dediko(y)du olarak

geçmektedir (Gülensoy, 2007: 271). Arapçada kîl u kal, Farsçada güft u gû, dedi ve söyledi kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur (Develioğlu, 1980: 354). Dedikodu kavramı toplumsal süreç içerisinde geçmişten günümüze kadar bir takım anlam değişimi ile gelmiştir. Değişikliğe uğrayan dedikodu kavramının yakın tarihte ise birçok kültürde benzer anlamlar taşıdığını görmek mümkündür. Çaylı (2008: 12 – 13) Melanie Tebbut’a atıfla dedikodu (gossip) kelimesinin tanrısallık, tanrıya yakın olma anlamına gelen god – sibb’ den türediğini ifade etmiştir. Vaftiz ailesi, vaftiz annesi anlamına gelen bu kelime zaman içerisinde dinsel anlamını kaybetmiş ve “kadın arkadaş” , “sırdaş” anlamını kazanmıştır. Kadınların sosyal yaşam alanlarının ev içerisinde çizildiği 16. yüzyıl İngiltere’sinde kadının doğumu sırasında ona eşlik eden, tecrübelerini paylaşan ve aynı zamanda vaftiz annesi olan kadınlar “gossip” yani “sırdaş dostlar” olarak adlandırılmıştır. Ev içi konularda deneyimlerini

(15)

paylaşımda bulunan, çocuk bakımı, ev idaresi gibi konularda birbirlerine yardımcı olmak için bir araya gelen kadınlar bu şekilde “gossip network” oluşturmuştur. 17. yüzyıla gelindiğinde ise gossip “sırdaş” anlamı yerine boş işlerin paylaşıldığı, “gevezelik üzerine olan” ve “onaylanmayan” arkadaş olarak anlam kazanmıştır. Günümüzdeki anlamını kazanmasında ise yaşam biçimlerinin, toplumsal ilişkilerin, mekânın ve iletişim etkinliklerinin farklılaşması etkili olmuştur. Dedikodunun kitle iletişim araçlarının en eskisi olduğunu ifade eden Eroğlu (2005: 205), tarihin erken evrelerinden sayılan avcı – toplayıcı toplumlarda birçok işin dedikodu ile yürütüldüğünü P. Weissner’den alıntısıyla belirtmektedir: “Kimde ne var ne yok ve

kimin neye gereksinmesi var olduğunu saptamak için dikkate değer zaman harcarlar. Bir ayda kaydedilen konuşmaların yüzde altmışı kimde ne olup olmadığı ve kime verip vermediği üzerinedir.” Weissner’in de belirttiği gibi dedikodu insanın konuşma

yeteneğini keşfetmesiyle birlikte başlamış, günümüze kadar birçok şeyin belirlenmesinde etkili olmuştur.

Ülken’e göre dedikodu (1969: 73), “kamu sanısı ve toplum sanısının ilkel

şekli”dir. Ülken, dedikodunun örf ve adetlere, geleneğe aykırı hareketlerin tenkidi ve

karşı konulması amacıyla “evler arası fısıltı” şeklinde çıktığını belirtir. Ortam içerisinde bulunmayan kişi ya da kişiler hakkında paylaşılan bilgi olarak da kabul edilen dedikodu, kişilerin onayı alınmadan sunulan sırdır. Sözlü kültürün ve iletişimin ortak bir parçasıdır ve her ne kadar olumsuz olduğu düşünülse de “küçük kurallar hakkında küçük konuşmalar” şekliyle değerlerin devamını ve grubun sınırlanırın belirlenmesi ve bilginin yönetilmesi için önemli bir araçtır. Tarafları karşı karşıya getirirken, taraflardan biri saldırı diğeri saygınlığını koruma amaçlı savunmada olabilir. Haklılığı ispat etme çabası saldırı ve savunmada bulunan her iki taraf için dedikodu yoluyla olmaktadır (Karahan, 2006: 90 – 92, 2005: 150). Kişilerin bir başkasını itham ederken kullanılan dedikodu, aynı zamanda kendini savunma aracı olmuştur. Dedikodulara verilen cevapların birço ğu dedikoduyla kendini ifade etme veya karşı saldırıya geçme şeklinde olmaktadır.

Fulford’a göre dedikodu (2014: 15), “bir kişiden ötekine anlatılan basit

(16)

araçlarının en eskisidir dedikodu. Radyo, televizyon gibi yeni teknolojik gelişmeler dedikodunun kesilmesini engelleyememiş, bu yeni medyalar bireye kendi iletişim alanını sağlayarak özelleştirilmiş bir alan oluşturmuştur (Kapferer, 1992: 11). Demirci (2004: 14), Meyer Spacks’ın dedikodunun tanımının yapılamayacağını bu yüzden tanımlamak yerine tasvir etmenin daha doğru olacağını söylediğini aktarır. “Dedikodu, daima, konuşma anında orada bulunmayan bir veya birden fazla kişi

hakkında yapılır. Bu tür konuşmalar her zaman, nispeten küçük gruplar içinde yapılır. Genellikle dedikodu yapan gruptaki insan sayısı artıkça dedikodunun seviyesi düşer. “ciddi” diye adlandıracağım dedikodu grubu en fazla iki belki üç kişiden oluşmalıdır.” Dedikodu tanımlarının zamanla değişmiş olmasının yanı sıra,

çeşitlilik olmasının sebebi farklı disiplinlerin dedikoduyu farklı biçimlerde ele almasından kaynaklanmaktadır. Sosyoloji, antropoloji, psikoloji alanlarında çalışılan dedikodunun öncülleri ve sonuçları anlaşılmaya çalışılmıştır (Akdoğan ve diğerleri, 2009: 17). Türkiye’de ise dedikodu sosyolojik anlamda çok az sayıda çalışma barındırmaktadır. Dedikodu üzerine akademik çalışmalar iş ve organizasyon yönetimi alanında çalışılmış olsa da dedikodu üzerine çalışmalar yeterli değildir.

Sennet’e göre (2010: 90 – 92: 2012: 193) dedikodu, “öteki insanlara ait sınırlanmamış bilgi alışverişi”dir. Sıradan bilgi veya olayları dramatize ederek insanları uyarıcı etkisi bulunmakla birlikte merak uyandıran ve kasten yapılan mini tiyatrolardır. 17. Yüzyıl ortası saraylarında insanların günahları, sorunları veya takıntıları üzerine dedikoduların konuşulduğunu belirtir. Saint Simon’un yazılarından hareketle dedikodunun toplumsal mevkiiyle alakalı olduğunu; tanışma esnalarında alt mevkiinin üst mevkide bulunan hakkında hiçbir şey bilmiyormuş, dedikodularını duymamış gibi yaptığını anlatırken üst statüde bulunan kişinin kendine göre altta olan kişiyle ilk tanışmasında bile hakkında konuşulan dedikoduların gerçekle ilişkisi olup olmadığının sorulmasının sıradan olduğunu söyler. Bu süreçten yaklaşık bir asır sonra, kent yaşamında ise dedikodunun anlamının değiştiğini aktaran Sennet, kentlerde dedikodunun samimiyet ve dostluk işareti olduğuna vurgu yapmaktadır. Geçmişte olduğu gibi artık ilk tanışmalarda dedikodudan bahsetmek kişiye hakaret gibi algılanabilirken, dedikodunun tanışıklığın belli aşamalar kat etmesinden sonra yapılmaya başlandığını belirtir. Bu yüzden günümüzde dedikodu belirli miktarda tanışıklık, samimiyet olan kişiler arasında yapılmaktadır. Dedikodu nadiren az

(17)

tanınan veya tanınmayan kişilerle yapılabiliyor olsa da, asıl dedikodu tanışıklığın olduğu, dinleyenin ve anlatanın konuşulan üzerine bilgi sahibi olduğu kişiler arasında yapılan konuşmalar olarak tanımlanır.

Dedikodu resmi olmayan haber niteliği taşır ve genellikle güncel olanla ilgilidir. Doğrulanması yapılmayan; yanlış olabilecek bir nitelik taşır. Buna rağmen dedikoduya dâhil olanlar için inandırıcılığı olan bir söylemdir. Dedikodular dolaşım içindeyken aslına sadık kalınarak anlatılabildiği gibi, gerçeklerin bir çarpıtması halini de alabilir (Kapferer, 1992: 13 - 14). Kulaktan kulağa aktarımı sağlanırken dedikodular biçim değiştirebilir; sadeleşebilir veya abartı katılabilir. Haberin kaynağı bir başkası olduğundan dolayı doğrulukları veya aslına uygunluğu irdelenmez. Maksat gizli olan bilgiyi öğrenmek veya anlatmaktır.

Dedikoduyu dinleyenler doğru kabul ettikleri şeye haber, yanlış veya doğruluğu kanıtlanmamış olduğuna inandıklarına ise dedikodu - söylenti adını vermektedirler. Bu yüzden dedikodu veya haberin ayrımını sağlayan şey mesajın veya medyanın (basın, kulaktan ulağa ulaşım vs.) yapısı değildir. Haber ve dedikodu çizgisi öznel bir özellik taşır, kişinin inanışı sonucudur (Kapferer, 1992: 24 - 25). Duyulan haber aktarana göre bir doğruluk kazanır. Aktarana olan güven, söyleneni dedikodu veya haber haline getirir. Aynı zamanda dedikodunun konusunda dinleyenin inanışı bu ayrımı yapmada büyük rol oynar. Anlatılan dinleyenini ikna ediyorsa haber, etmiyorsa dedikodu halini alır. Bu yüzden birçok anlatıda haber – dedikodu ayrımı yapmak kişinin bakış açısına bağlıdır.

Kişileri “dedikoducu” diye suçlarken veya sosyal hayattan dışlarken bile bunu o kişinin bulunmadığı bir ortamda ifade ederiz. İnsanların dedikoduyla itham edilmesi dahi dedikodu ile yapılmaktadır (Leblebici ve Diğerleri, 2009: 562). Dedikodu bu noktada çelişiklik gösterir. Onu inkâr ederken ona bağlıdır ve her yerde uygulansa da her yerde ondan nefret edilir (Vermeule,2013:236). Aynı zamanda insanlar dedikodu yaptığını kabul etmemekle birlikte, savundukları şey “gerekli verileri sözel yolla aktardıkları”dır (Shermer, 2007: 54). Bu yüzden dedikodu yapmak yapanlar arasında sohbet, bilgi almak, danışmak, dertleşmek gibi çeşitli isimlerle nitelendirilse de aslında yapılan dedikodudur. Bu anlamda dedikodu çelişkili bir durumu işaret etmektedir. Dedikodu yaparken dedikodu yaptığımızı

(18)

kabullenmememize rağmen, hakkında konuşulan olduğumuz zaman aynı konuşmayı dedikodu olarak nitelendirmekteyiz.

1.2. Dedikodu ve Söylenti Arasındaki Farklar

Her söylentinin kaynak, içerik, yayılma süreci ve aracı, ilgili olduğu konu ve etkilerinin niteliği çerçevesinde tanımlanabileceğini söyleyen Kapferer (1992: 29 - 30), bu alanda bir kavram bolluğu olduğunu söylemektedir. Fransızcada “rumeur” söylenti, uğultu; “bruit” şayia, gürültü; “ragot” dedikodu, homurtu anlamına gelmektedir. Dedikodu, söylenti ve şayianın etimolojik anlamda farklı yoğunluklarda ve süreleri değişen sesler, efektler olduğunu ifade ederken bu kavramların birbiriyle yakın anlamlığını göstermek istemektedir. J. C. Scott (1995: 198 - 201) ise, söylentinin bir kişiye yönelmemekle birlikte güçlü çıkarlara hizmet edebilen anonim iletişim biçimi olduğunu belirtir. Savaş, salgın, hastalık, açlık gibi hayati önem taşıyan olayların cereyan ettiği, güvenilir bilginin olmadığı, muğlâklığın hüküm sürdüğü yerlerde geliştiğini söylemektedir. Ayırt edilir yaratıcısı olmayan söylentiler yayılması esnasında kolektif bir biçimde abartı ve çarpıtmaya uğrar. Bu abartı ve çarpıtma rastgele değil, dinleyicinin umut, beklenti ve görüşleri çevresinde oluşmaktadır. Aynı zamanda söylentiler anlatıcının korku ve endişelerini dile getirmek için kaçırılmayacak fırsattır. Bu yüzden söylentiler dolaştıkları sınıf, tabaka, mesleğe göre farklılık taşırlar. Dedikoduyu söylentiden ayıran nitelik ise belirli kişi ya da kişilerin adını lekelemek üzere tasarlanmış hikâyelerden oluşmasıdır.

Söylentiler oynak bir mitostur. Zamanla unutulabildiği gibi zaman içerisinde güncellenebilir. Mekân ve zamandan ayrışabilme özelliğine sahip olan söylentiler, önemli ayrıntılar es geçilmeden başka zamanlarda, başka yerlerde olmuş gibi aktarılabilir (Kapferer, 1992: 50 - 51). İnanılmak istenen önerme ve inançları kapsar. Diğer bir deyişler söylentiler ampirik gerçekliği (yer/zaman/tarihten kaynaklanan) ifade eder veya açığa çıkarır. Anlamdan sonraki çaba ve bilgiler arasındaki boşlukları doldurmak için ortaya çıkan spekülasyon olduklarından dolayı söylentiler, diğer informal iletişim türlerinden ayrılır. Dedikodu ise eğlenmek ve sosyalleşmek amacıyla yapılır (Solmaz, 2004: 71). Söylentilerde ilk tanık erişilemeyecek

(19)

konumdadır. Dedikodu ise atıfta bulunularak anlatılan veya şahit olunan bilgidir.(Kapferer, 1992: 87 - 89). Birini hiç tanımadan onunla dedikodu yapmak risk taşımakla birlikte anlatılan dedikodunun tüm katılımcılara uyması gerekmektedir. Dedikodu yapılması için anlatanın ve dinleyenin hakkında dedikodusu yapılanı tanıması gerekmektedir (Solmaz, 2004: 44). Aksi takdirde dedikodu bir anlam ifade etmeyecektir. Söylentide ise bu durum böyle değildir, söylentisi yapılanın bilinmesi gerekmez ve tüm grubun inanması beklenemez. Söylentinin oluşturduğu grup dedikodunun oluşturduğu grup gibi ufak ve belirgin değildir. Bireysel öznesi bulunmayan söylentiler namevcut bir kalabalık oluşturur ve kalabalığın üyeleri ancak alegori içinde fark edilebilir (Solmaz: 2006: 569). Buradaki fark söylenti ve dedikodu arasındaki büyüklükten kaynaklanır. Söylenti umuma ait, çok büyük kitlelere yayılmış, zaman ve mekânı tam olarak kestirilemeyen bir şey iken dedikodu küçük gruplarda, tanınan kişiler hakkında, şahit olunan ya da şahit olan bir tanıdığa referansla ortaya çıkar. Söylentilerde söylentiye sahip olan grup belirgin olmamakla birlikte söylentiye sahip olan grubun bir görünürlülüğü yoktur. Söylentiler çoğu zaman somut bir birliktelik sağlamaz. Dedikodu ise dedikoduya sahip grubun belli olduğu, grubun ortak fikri sayılan konuşmadır.

Söylentide tekrar güçlü bir olaydır. Aynı söylenti bir gün bir yerde başka gün başka yerde duyulur. Değişkenleri değişime uğrayıp, zenginleşebilir veya incelip keskinleşebilir (Kapferer, 1992: 293). Dedikodu ise küçük topluluğun kabulüne dayandığı için aktörü değişmez. Yapan her zaman aynı kişidir. Zamanı ve yeri anlatımda farklılıklar gösterse de genelde işaret ettiği yerler ve zamanlar birbiriyle tutarlılık gösterir. Dedikodu, dedikodusu yapılan kişiyi tanıyanlar arasında yapılabilirken söylentide aktörü tanımaya veya belirtmeye gerek yoktur “adamın biri” , “geçenlerde, çok önceden” gibi anlatımlarla dedikodunun öznesi, zamanı veya yerinin muğlâk olması mümkündür. Söylentinin mekân ve zamanı değişebilir. Olay kesilmelere veya zenginleştirmelere uğrayabilir. Kapferer’e göre (1992: 303) söylentide ayrıntıların birkaçının anormalliği söylentinin özüne zarar vermez. Söylentiyi anlatan kişi duyduğunu anlatırken ikna için mesajı değiştirebilir. Söylentin esnek ve yumuşak olduğundan dolayı oluşabilecek itirazlara karşı değişime uğrayabilme konusunda rahattır.

(20)

Söylentilerde ne kadar çelişki olursa olsun yanlış olduğunun ispat edilebilmesi ihtimali çok zayıftır. Ne kadar aşırı olsa da onaylanma veya reddetme dışında yapılabilecek bir eylem yoktur (Kapferer, 1992: 304 - 305). Söylentiler anonimlik taşımasına, ispat edilemez olmasına rağmen çevresindeki insanları harekete geçiricidir. Bireyden başlayarak topluma yayılan söylentiler şirket batıran, savaş çıkaran, insanları ahlaksızlıkla suçlayabilen, kahramanı hain, haini kahraman edebilen güce sahiptir. Bu gücü, kaynakları nadiren gerçek olmasına rağmen “insanların söylediği”, “etrafta dolaşan” veya “herkesin bildiği” bir yapıda olmasından kaynaklanır. Bilgi eksikliği, çelişki ve güvensizlik anında günah keçilerini işaret eder ve önyargıları ifade eder (Solmaz, 2006: 568 – 573) Söylentinin çevresinin büyüklüğü ve zamanının muallâklığı onu çürütülemez kılar. Dedikodunun ispatı söylentilerin aksine mümkündür. Dedikoduda üzerine konuşulan kişiler ve şahitler bellidir. Bu yüzden dedikodunun doğruluğu çoğu zaman ispatlanabilmektedir. Dedikoduda başrolü oynayan kişiler bunu reddetse bile – ki sıkça görülen bir durumdur – görgü tanıkları ispatını çoğu zaman mantık sınırları içerisinde yapabilmektedir.

Söylentinin yaygınlaşabilmesi için söylentiyi ilk dinleyen kişilerin soru ve itirazlarından kurtulmaları, akla uygun gelmeleri gerekir. Bu yüzden gerçeklerin söylentiye engel teşkil etmiyor olması gerekmektedir (Kapferer, 1992: 303). Söylentiler bu yönüyle dedikoduya benzer bir özellik taşırlar. Dedikodu da söylenti gibi dinleyicilerin kabulünü alması gerekir. Anlatılan olay ile gerçekliğin örtüşmesi gerekmektedir. Fakat hassasiyet gerektirecek bir durum yoktur, gerçek olma ihtimali çok az olsa dahi kabul edilebilir.

Sonuç olarak söylenti ve dedikodu arasındaki farkları şu şekilde sıralayabiliriz:

 Dedikodular belirli mekân ve zamana aittir. Dolaşımda bulunduğu çevre kısıtlıdır. Söylentiler ise zaman ve mekândan ayrışabilirler. Başka zaman ve mekânda yaşanmış gibi anlatılabilirler.

 Dedikodularda genel amaç eğlenmek ve sosyalleşmek iken söylentiler büyük çaplı spekülatif haberlerin aralarındaki boşluğu doldurur ve “şehir efsaneleri”nin dolaşımını sağlar.

(21)

 Dedikoduda ilk tanık belirlidir ve o tanığa atıfta bulunarak konuşulur. Söylentilerde ise ilk tanığa erişilemez.

 Dedikodu küçük ve belirgin gruplar barındırırken, söylentilerin grupları belirli değildir. Söylentilere inananlar belirli zaman ve mekân içerinde bulunmadığı için belirli bir grup yoktur.

 Dedikodularda aktör değişmez, olay kurgusu ise kısmi değişime uğrayabilir. Söylentilerde ise aktör ve konu sürekli değişime uğrar.  Dedikodular küçük gruplarda yapıldığı ve sahibi belli olduğu için ispat

mümkündür. Söylentiler ise grubu ve yayını belli olmadığı için ipatı imkânsızdır, ancak inanılmayabilir.

1.3. Dedikodunun Oluşumu ve Yayılması

Toplumsallaşma açısında önemli bir işlevi olan sohbet, insanları dini, siyasi vb. farklı konuların konuşulmasını sağladığı gibi yüz yüze ve duygusal ilişkiler açısından da büyük önem taşımaktadır. Aile ve arkadaş grupları arasında dertleşme, muhabbet etme gibi toplumsal ihtiyaçları karşılarken (Akın, 2011: 131) dedikodunun oluşmasına da ortam hazırlamaktadır. Dedikodunun oluşmasını sağlayan sohbet, muhabbet etme kısacası bir şeyler anlatmadır. Fakat dedikodu sohbet ve muhabbet kavramlarından ayrışmaktadır. Dedikodu hikâye anlatma biçimlerinden birisidir ve hikâyeler cemaatin üyelerine kim oldukları, neye inanması, neyi yapması gerektiğini anlatır ve hatırlatır. Bu anlatı gerçekliği taklit etme gücüne sahiptir. Dedikodu da anlatı gibi gerçek olmayabilir, seçicilik bulunmaktadır. Gerçek olmasa da dedikodu anlatımı olayların bir zaman içerisinde gerçekleştiği hissini yaratır. Dedikodu içerisinde endişe ve korkularımız vardır. İroni ve belirsizlikler barındırmakta ve dedikodu yaparken ahlaki yargılar ortaya koyulmaktadır (Fulford, 2014: 15 – 26, Akın, 2011: 79). Çoğu zaman “ateş olmayan yerden duman çıkmaz. “ sözü dedikodunun savunucusu olmaktadır. Hâlbuki birçok dedikoduda “ateş” anlatan ve dinleyenin hayal gücüne dayanmaktadır (Kapferer, 1992: 62). Dedikodu bir anlatıdır ve bu bazen gerçeklik taşır bazen ise tamamen gerçekliğin taklidinden meydana gelir. Abartıyla birlikte dedikodu, her zaman “ufak da” olsa bir doğruluk payı

(22)

taşımayabilir. Bu yanlış algı dedikodunun oluşumunu ve inandırıcılığını sağlayan temel etkenlerden birisidir.

Dedikodu anlatımı Kapferer’e göre (1992: 42 - 46) puzzle parçalarını birleştirmek gibidir; parçalar ne kadar eksikse grup o konunun içine o kadar yorum yapar, eksik parçaların azlığı dedikoduyu gerçekliğe yakın kılar. Aynı zamanda dedikodu algılanışlarda şekillenir. Dedikodunun tamamen gerçek olmayışının ardında algılanışlar yatmaktadır. Konuyu nasıl anlar, algılarsak o şekilde anlatırız. Bu anlatımın dolaşıma girmesiyle algılanışlar üzerinden değişime, dönüşüme uğrar. Durandin’in (Aktaran: Kapferer, 1992: 46) yaptığı deneylerinin sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Durandin’e göre tamamen doğru tanıklık istisnai bir durumdur ve insanlar doğru bilgilere duydukları sağlam güvenle yanlış bilgi aktarırlar, bu aktarımın yanlışlığı kötü niyet taşımaz. Anlattıklarımız ise çoğu zama n gerçekte gördüğümüz şeyden çok, zihnimizdeki basmakalıp düşünceleri yansıtır. Bunlara bağlı olarak birçok tanıklığın benzeşmesi o olayın doğru olduğunu kanıtlamaz. Bu aynı basmakalıp zihinsel düşünceleri aynı biçimde – yine de hatalı – algılayıp, anlatması sonucu olmuş olabilir. Allport ve Postman (Aktaran: Kapferer, 1992: 169 – 173) yaptığı deneyler sonucunda iletişimi etkileyen üç müdahale süreci olduğunu ifade etmektedirler. İletişimi etkileyen müdahaleler kısaltma, vurgulama ve kend i içinde eritme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Haber niteliği taşıyan bilginin bir kişiden diğerine aktarmasıyla ayrıntıların büyük bir kısmı unutulur. Sonraki süreçlerde ise anlatım sürekli bir uzunluk ve denge kazanır. Kısaltmaların sonucu olarak bazı ayrıntılar vurgu kazanır, rakam, eylem veya büyüklükler abartı kazanır. Mesaj sürekli bir değişime uğrar ve grup içerisine girdiği zaman grup mesajı kendi basmakalıp tavırları içinde hikâyeleştirir. Anlatılanlar hikâye içinde eritilir bütünleştirilir ve dönüştürülür.

Dedikodunun anlatımında her dinleyici, kimsenin onu zorlamamasına rağmen aracı olmaya karar verir. Dedikoduyu yapan kişi bu eyleme bulunmadan önce ve bulunduğu esnada “neden dedikoduyu aktarmalıyım?”, “kime, ne şekilde söylemeliyim?”, “söylediğim kişinin anlattıklarıma tepkisi ne olur ve bunu anlattığımda bana ne gibi fayda / zarara neden olabilir?” sorularına cevap araması

(23)

muhtemeldir. Mesaj tarafından etkilenişi ve doğrularını paylaşma isteği onu aracı kılar. Paylaşım esnasında amaç muhatabını inandırmaktır. Muhatabı sorular soracak, itiraz edecek ve cevap verecektir. Bu yüzden anlatıcı kendisine anlatılanı birebir anlatmak yerine dedikoduda bir takım değişiklikler yapacaktır. Değişikliğin amacı dinleyiciyi ikna edebilmektir. Anlatım bir değiş – tokuştur, bu yüzden sadece anlatmakla kalmayacak muhatabının itiraz ve sorularına cevap verecektir. Bu cevaplar ise anlatımı dönüşüme uğraştıran etkendir. Mesajın iletimi esnasında mesaj basitleştirmeye uğratılır. Basitleştirme ile mesajın özüne değinilir. Hikâyeyi şüpheye düşürecek ya da temel önemi olmayan her şey anlatımın dışına çıkarılır. Hikâyede basitleştirmenin yanı sıra abartı ön plana çıkarılır. Bir bin olur, ufak bir münasebetsizlik sapıklık şeklinde aktarılır. Abartı, kanıt ve ayrıntı eklemesinde amaç mesajın inandırıcılığını arttırmaktır. Böylece tek kanıtı olan dedikodu zaman içinde başka kanıtlara sahip olmuş olur. Bunların yanı sıra dedikodu esnasında sadece o anın durumu anlatılmaz. Olayın ispatı için geriye dönük ve geleceğe yönelen bilgi ve tahminler anlatılır (Kapferer, 1992: 172 – 173; Karahan, 2005: 150; Leblebici ve Diğerleri, 2009: 565). Bu yüzden dedikodu sadece o an için olanı değil geçmişi, beklentileri konu alır. Dedikodu bir durumun anlatımı gibi görünse de aslında kişinin o an yaptığı, geçmişte yaptıkları, yapabilme ihtimali olan durumlar ve kişinin çevresindeki algısını barındırmaktadır.

İçerisine olumsuz değerler aktarılabilen dedikoduda konuşma esnasında sırası gelen kişinin duraksamadan konuşmaya devam etmesi kişinin aynı olumsuz fikri savunduğunu göstermektedir (Karahan, 2005: 131). Dedikoduyu sadece dinlemek ona katılmamak veya şüpheyle bakmak anlamına gelirken, konuşma sürecinin karşılıklı olması iki tarafın da aynı dedikoduya inandığını, fikirlerinin ortak olduğunu göstermektedir. Konuşma esnasında yaşanacak bu durum dedikodunun yayılmasında etkili rol oynamaktadır. Şayet kişi dedikoduyu sadece dinliyorsa anlatılanlara inanmadığı, hemfikir olmadığı sebebiyle dedikoduyu yaymayabilecektir. Hızla yayılan dedikodular kişilerin inandıkları, şüphe etmedikleri dedikodulardır. Çünkü anlatım esnasında kişinin bir dedikoduyu yayabilmesi için öncelikle onunla bütünleşmesi ve benimsemesi gerekmektedir. Şüphe edilen dedikoduları yayma cesareti gösterilmemektedir.

(24)

Dedikodunun yayılmasını sağlayan onun haber niteliğidir. İnsanlar dedikoduyu bir haber gibi belleğinde saklayıp anlatmak, paylaşmak ister. Dedikodunun ana öğesi korkulan ve beklenen olaylardır. Aynı zamanda dedikodu günlük olaylara dayalı olduğu için öğrenildikten sonra verilen ilk tepki onu başkasına aktarmaktır. Bu anlatımın sonunda ortaya çıkan tartışma onun hakkında ne düşünülmesi gerektiği üzerinedir. Bu anlaşma grubun ortak görüşü ile sonuçlanır (Kapferer, 1992: 64 - 65). Belirsizlik durumlarında bir şey hakkında detaylı bilgi fırsatı veren dedikodunun yayılması normal durumlara oranla daha hızlı olmaktadır. Özel hayatı bozması ve diğer insanlarla karşılaştırma eğilimini sağlaması dedikodunun artmasını, yayılmasını sağlamaktadır. Dedikodu insanların sosyal yönlerinin oluşmasını sağlayan, ortadaki gizi kaldıran bir araç olarak kabul edilir. Bu yolla insanlar olan bitenden haberdar olmakla kalmayıp sosyalleşmeyi sağlamaktadırlar (Solmaz, 2004: 41). Bu yüzden ne kadar dedikodu üzerine haberdar olunursa o kadar sosyalleşme fırsatı kazanıldığı düşünülür, dedikoduya değer atfedilir ve ona sahip olma isteği artar. Sahip olunduğunda ise bir an önce paylaşma ihtiyacıyla aktarımı sağlanır. Dedikodu bir cazibe barındırır, elde edilen gösterişli bir bilgi olduğundan dolayı sahip oldukları cazibeyi sergilemek isteğinden hızlı yayılır.

Çoğu zaman dedikoduya inanıldığı için değil, eğlenceli, merak ve şaşkınlık yarattığı için dedikodu yayılır. Dedikodu ve söylenti fıkralar gibidir, bastırılmış olanı açığa çıkarır ve arkadaşlar arasında dolaşımda olur. Mizah gibi tüketilmek için, yarattığı zevkten dolayı anlatılır. Bunların yanı sıra dedikodunun yayılma nedenlerinden biri de inanma ihtiyacının giderilmesi ve tanıdıklarla konuşacak bir şeyin olması ihtiyacıdır. Bizi tanıyanlara anlatılacak nadir şeyler kalır ki sonunda oluşacak “sessizlik boşluğuna” razı olma durumundan kaçınmak için dedikodu yapılır (Kapferer, 1992: 71 - 75). Dedikodu eğlence için yapıldığı kadar muhabbette oluşacak boşluğu doldurmak için yapılır. Samimiyetle ortaya çıkan dedikodunun sebeplerinde biri de konuşacak bir şey yaratma ihtiyacıdır. Dedikodu dinleyici canlı tutar ve sessizliği engeller. Sessizliğin engellenmesi ise zaman ve mekân içerisinde birlikteliğin devamını sağlamaktadır. Bergmann ise (Aktaran: Demirci, 2004: 15 – 16) dedikodu yapmanın sadece eğlenme amaçlı olmadığını, merak giderme ve hedef olan kişiyi karalamak için yaptığını ifade eder. Dedikodunun karalama amaçlı

(25)

yapılması kötü sonuçlar doğuracağından dolayı bilhassa erkekler kadınların kendi haklarında dedikodu yapmasından korkmaktadırlar. Bunun sebebi erkeklerin itibarının rencide edileceğini düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Endüstrileşme öncesi toplumlarda ise dedikodu bir büyü aracı olarak görüldüğü için dedikoduya maruz kalmaktan korkulmaktaydı. Günümüzde de dedikoduya maruz kalma korkulan bir durumdur. Kişileri olduğunun dışında tanıtan, özel ve gizli bilgilerinin / yaşantılarının bilinmesine neden olan dedikodu kimi zaman iftira kimi zaman “maske düşürücü” olduğu için toplumsallığı olan insanın korkusudur.

Dedikodunun hızlı yayılmasını sağlayan insanların onu çevresine bir an önce anlatma isteğidir. Hızlı yayılan dedikodu taze, günceldir. Geçmişte olan, süregelen dedikodular ise daha yavaş yayılırlar. Hızlı taşınan dedikodu onun değerli olduğunu gösterir. Değeri korunmak istenir. Dedikodu taze ürün gibidir; her an bozulabilir, dolayısıyla tüketilme ihtimali ortadan kalkabilir (Kapferer, 1992: 78). Dedikodunun yayılmasını sağlayan bir diğer etken ise değiş tokuş ağına bağlı gruptur. Bağlılık ne kadar fazlaysa dedikodu o kadar hızlı yayılır. Bu yüzden köy ve taşrada hızlı yayılan dedikodu yeni kurulan kentlerde veya kentlerin ilk dönemlerinde hızlı yayılmaz. Bunun altında yatan sebep bireylerin bir arada olmasına rağmen gerçek bir bağla grup olamamasıdır (Kapferer, 1992: 78 - 79). Zaman geçtikçe değeri azalan ve sonrasında kullanılmaz hale gelen dedikodu özellikle küçük yerleşim yerlerinde daha büyük dolaşıma sahip olmaktadır. Toplumun birbirini tanıma oranının yüksek olmasından dolayı dedikodu çoğu zaman kentin dilinde dolanabilmektedir. Büyük yerleşim yerlerinde ise yapılan dedikodular daha küçük gruplar arasında var olurlar. Bunun sebebi modern ilgisizlik ve kalabalık nedeniyle insanların tanıdık çevrelerinin küçük olmasıdır.

1.4. Dedikodunun Aktörleri

“Kimin dedikodusunu yapar insan? En yakınındakilerin. Ahbaplarının, arkadaşlarının, akrabalarının, aile fertlerinin, komşusunun, mahallelinin, meslektaşlarının, ortaklarının, işçilerinin, müşterilerinin, işverenlerinin. Tanıdıklarının, gördüklerinin, selam-sabah ettiklerinin, evine gittiği yahut

(26)

evine gelen kişilerin. Yani kendi camiasından ve cemaatinden olanların. Yani bizzat kendisinin aslında. Dikkat edilirse, dedikodusunu yaptığı insanların, hastalandığında ziyaretine gelen, öldüğünde tabutunu taşıyan ve hatta cesedini mezara koyan kişiler olduğu anlaşılır.

Kiminle dedikodu yapar insan? En yakınındakilerle. Ahbaplarıyla, arkadaşlarıyla, akrabalarıyla, mahalleliyle, meslektaşlarıyla, camiasından ve cemaatinden olanlarla. Yani tanıdıklarıyla, selam içre yaşadıklarıyla, sevdik leriyle. Düşmanların, nefrete k onu olan ötek ilerin dedikodusunu yapmaz insan. Düşmanıyla çarpışır, tanıdıklarının dedikodusunu yapar. Bu açıdan dedikodu aslında insanın hançeri kendi böğrüne saplamasından, kendi evini tarumar etmesinden, kendi kendini taşlamasından başka bir şey değildir.”

(Alver, 2009: “Dedikodu: Hilekâr Rahatlık”)

Bilgi tipini dörde ayıran Kapferer (1992: 163 - 166), dedikodunun aktörünü dengesiz bilginin belirlediğini savunur. Bilgi türleri açısından birinci tip bilgi, sevilen bir kişinin olumlu bir eylem yapmasını olası bir tepki olarak belirtmektedir. Normalliğinden dolayı az rastlanır bir konuşma olur. Olumlu kişiden beklenen pozitif davranış hiçbir haber değeri taşımadığı için değeri yoktur ve dedikodunun malzemes i olamaz. İkinci tip bilgi türü sevilen bir kişinin olumsuz bir davranış göstermesiyle oluşur. Bir olumlu bir olumsuz unsur olduğu için dengesiz bir bilgi türüdür. İyi bir kişinin kötü davranış sergilemesi sürpriz ve şaşırtıcı karşılanır. Bunun sonucunda ya iddia reddedilir “o yapmamıştır” ya da imajı zedelenir. İmaj zedelenmesi ise bilginin dolaşımına ve dedikoduya imkân tanır. Diğer dengesiz önerme olarak üçüncü tip nefret edilen kişinin olumlu bir eylemde bulunmasıdır. Olumsuz şahsın olumlu eylemi uyumsuzluk içerir ve haber değeri taşımaz. Bu bilgi türünün yayılması için ise eyleme niyetin kötülüğü (gerçek isteği ona zarar vermekti ama yapmadı şeklinde) eklenebilir. Bu şekilde olumsuz – olumsuz yapılarak anlamın değiştirilme ihtimali çok yüksektir. Dedikoduya imkân tanıyan en önemli bilgi tipi dördüncü tiptir; nefret edilen şahsın olumsuz eylemi. Beklenen ve basmakalıp b ilgiyi taşıdığı için değerli bilgidir. Haber niteliği taşıdığı için dedikoduya uygun elverişli ortam hazırlar. Önermeye olumsuzluğun girmesi dedikoduyu sağlayan faktördür. Dolaşım esnasında dengesiz bilgilerin (sevilen kişinin olumsuz eylemi veya nefret ed ilen kişinin olumlu

(27)

eylemi) değişime uğrama ihtimali çok yüksektir. Dengesiz bilgiler şaşırtan ve beklenilmeyen bilgiler olduğundan dolayı dedikoduya malzeme olabilmesi için olumsuz – olumsuz olarak dönüştürülür ve dolaşıma girer ya da olumlu - olumluya dönüştürülür ve ilgiyi kaybeder. LaFollette (1999: 148) ise dedikodunun altta kalan inançların yetersiz kanıtlara, insanlara ilişkin inançlarımızı başkalarının tanıklığına bağladığımızı ifade etmektedir. Dedikoduya inanma eğiliminin ise sevmediğimiz biri hakkında olduğunda arttığını söylemektedir. Sevilen, saygı duyulan insanların dedikodusu az rastlanır türdendir, bu tür dedikodular anlatılsa dahi genelde dinleyicilerce itirazla karşılanacaktır ve yayılamayacaktır. Sevilmeyen kişilerin kötü davranışları beklenir ve istenir davranış olduğundan dolayı dedikoduya mahal vermektedir. Sevilmeyen kişinin dedikodusunun yapılması yapan kişinin gizli bir şekilde “ben haklıymışım” demesidir. Yani kendisini doğrulaması ve diğerlerini ondan uzak tutmasını sağlamaktadır.

Kişilerarası iletişimin sıklaşması ve grup içersinde sosyal mesafenin daralmasıyla konuşmalar, biyografik bilgi paylaşımının olduğu, karşılıklı ilginin paylaşılan bilgiyi geliştirdiği bir sosyal ilişki haline gelir. Bu noktada bireyler dedikoduya ilgilerine ve yaklaşımlarına göre aktif ve pasif rol alırlar. İlgiyle dedikoduyu dinleyen, dedikoduda yer alan ve dedikoduyu başkalarına anlatmaktan haz alan kişiler aktif dedikoduculardır. Aktif dedikoducular dedikoduya hevesli, ilgi duyan ve zevk alan kişiler olduğu için diğer kişiler aktif dedikoducu karakterin yanında dikkatli olma zorunluluğu hissederler. Çünkü başkası hakkında bu kadar ilgiyle haber toplayıp, anlatan kendisi için de aynısının yapılabileceğini düşünmektedir. Bu gerilim ise dedikodunun tıkanmasına neden olabilmektedir. Yumuşak huylu (Pasif) dedikoducular, yaptığından haberdar olmadan problem çıkaranlar ve bile bile problem çıkaranlar olarak ikiye ayrılır. Yaptığından haberi olmayanlar; bilgiyi nasıl muhafaza etmesi gerektiğini bilmeyenler, ağızlarını kapalı tutmasını dahi beceremeyen, pot kıran kişilerdir. Kasıtlı problem yaratanlar ise problemi başkalarına aktararak kaos ortamından haz duyan, buradan çıkar elde etmeye çalışanlardır. Bunlar da aktif dedikoducular gibi tedirginlik kaynağı oldukları için dedikodunun tıkanmasına sebep olurlar. Pasif katılımcılar ise konuşmanın olduğu ortamda konuşmaya dâhil olmayan, dedikoduyla ilgili sayılmayan kişilerdir.

(28)

Bu kişiler ortamda bulundukları için dedikoducu sayılsalar da dedikoduya genellikle ilgisiz ve dedikoduyu yaymada etkin değildirler (Solmaz, 2004: 46 – 47). Kapferer dedikodunun ortaya çıkışında, yayılmasında ve sonrasında farklı aktörlerin bulunduğunu savunur. Konumu tehlikeye giren avantajını yitiren kışkırtıcı dedikoduyu ortaya atan kişidir ve dedikoduya inanıp inanmaması dedikoduyu yaymasında etken değildir. Bu dedikodu için makul açıklamalar öngören, soruları cevaplayan yorumcu vardır. Taşıyıcı, kamuoyu lideri ise dedikoduya inanılmasını sağlayan, grubun düşüncesini belirlemede kilit isimdir. Havariler dedikoduyla bütünleşip, ona inanan ve inandırma çabasına girişirken, oportünist karakter otoritesini pekiştirmek, bazı konuşmaları yapabilmek için o dedikoduyu kullanır. Söylentiye inanmayıp, tadını çıkaran, ortaya çıkan kafa karışıklığından zevk alan flört edici kişiler ve dedikoduya inandığını söylese de kafasında karışıklık olan, bu karışıklıkla mücadele etmek yerine suskun kalan pasif aracılar bulunmaktadır. Birçok dedikoduda pasif aracı ve flört eden gibi, dedikoduyu kabullenmeyen onla mücadele eden direnen kişiler bulunur (1992: 122 – 123). Demirci (2004: 15), Bergmann’a atıfla toplumdaki her bireyin dedikoduya meyilli olduğunu ifade eder. Fakat bazı konuşma grup ve ortamlarında dedikodu, kısıtlama olmaksızın yapılmaktadır. Özellikle kadınlar ve yaşlı erkekler bu duruma örnektir. Her bireyin dedikodu yapabilmesi gibi, dedikodunun kurbanı olması da olağandır. Fakat bekâr bayanlar, dullar, gelinler ve öğretmenler gibi kesimler dedikoduya diğer insanlardan daha fazla maruz kalmaktadırlar. Bu tür kişilerin dedikoduya daha fazla maruz olmalarının sebebi sıradışı, magazinel olaylarla karşılaşabilme ihtimallerinin daha yüksek oluşundandır.

Saygıdeğer kadınların arasında çekememezliğin büyük yer tuttuğunu söyleyen Russell (2014: 68 – 69) bu çekememezliği kadınların dedikoduyla tatmin ettiğini söylemektedir. Yeraltı trenine güzel giyinmiş bir kadın girdiğinde onun kadar güzel olmayanların ona çekememezlikle baktığını ve hakkında dedikodular yapıldığı, dinleyicilerinde bu dedikoduya memnuniyetle inandığını ve onayladığını söyleyerek olayı örnekler. Russell’e göre erkekler arasında da çekememezlik ve dedikodu vardır fakat kadınlardan farkları tüm hemcinslerine değil meslektaşlarına karşı dedikodu yaptıklarıdır. Erkekler de kadınlar gibi dedikodu yapmaktadırlar. Kadınların

(29)

erkeklerden daha fazla konuştuğu, erkeklerin dedikodu yapmadığı kanısının doğru olmadığını Spender, (Aktaran: Demirci, 2004: 14), ilginç bir örnekle açıklar: genellikle kültürel olarak erkeklerin konuşması, kadınların ise sessiz olması beklenir. Bundan dolayı kadınlar ne zaman konuşsa insanların gözüne batar ama erkekler için bu durum söz konusu değildir. Kadınlar kendi aralarında konuştuğunda onların bu hareketi dedikodu olarak algılanır. Buna mukabil erkeklerin konuşmalarını dedikodu diye nitelendirme pek yaygın değildir. Solmaz (2004: 52), Nicholson’ın ise erkeklerin yaptığı dedikodunun daha çok “ağ kurma” olarak nitelendirildiğini söyler. Kadınlar da erkekler de dedikodu yapar ve bu noktada farklılık arz eden şey dedikodunun konusudur. Kadınlar toplumsal katılım, ahlaki uyumla ilgili dedikodu yaparken erkekler ise rekabetçi yapılarından dolayı insanların iniş ve çıkışlarıyla ilgili dedikodu yaptığını söylemektedir. Bu nedenle cinsiyetlere göre dedikodunun konusu ve mekânı değişim göstermektedir. Kadınların dedikodu konuları daha çok başka kadınlar olmaktayken erkeklerin dedikodu konuları ise iş hayatı üzerinedir. Cinsiyet ayrımı olmaksızın dedikodu merak işidir, meraklı insanın meşgalesidir. Merakın yön değiştirilmiş, kişiler üzerine dönüştürülmüş halidir dedikodu. Erich Fromm (1990: 94 – 95) merak ile dedikoduyu bu şekilde yorumlamaktadır.

“Meraklı insan temelde edilgindir. Bilgi ve duygularla (coşkularla) beslenmek ister ama bilgilenmenin niceliği, bilginin derinliği niteliğinin yerini aldığından, hiçbir zaman doyamaz. Merakın doyurulduğu en önemli alan dedikodudur; bu, penceresinin önünde oturup minik dürbünüyle çevresinde olup biteni gözleyen kadının mahalle dedikodusu olabilir, gazete sütunlarım dolduran ve profesörlerin fakülte toplantılarında, bürokrasinin yönetim toplantılarında, yazarların ve sanatçıların kokteyl partilerinde konuşulanlarla ilgili biraz daha yüksek düzeyli dedikodu olabilir... Merak, kötü niyetli bir duygu olmak bir yana, “Öteki kişi kim” sorusuna aslında hiçbir zaman yanıt vermemesi nedeniyle, doğası gereği doyurulması olanaksız bir duygudur.”

(30)

1.5. Dedikodunun Mekânı

İnsanların öğrenmek, anlamak isteyip de kesin cevaplar alamadığı her yerde dedikodu vardır. Dedikodu bilginin “karaborsası”dır (Kapferer, 1992: 20). Dedikodu denilince akla başlıca mekânlar gelse de dedikodu her yerde yapılabilmektedir. Bergman (Aktaran: Demirci, 2004: 15), dedikodunun tanıdık insanların bilerek veya kazara buluşabilecekleri her zaman ve mekân içinde yapılabileceğini savunur. Dedikodunun olduğu mekânda buluşma sebebinin sadece eğlenmek değil hem işlerini yapıp hem de rahatsız edilmeden hoş zaman geçirmek olduğunu ifade etmektedir. Mahalle kahvesinde erkeklerin, evlerde, altın günlerinde kadınların, işyerlerinde çalışma esnasında çalışanların yaptığı dedikodu bunlara örnek sayılmaktadır.

Ekonomi, din, eğitim gibi kurumların yanı sıra boş zamanlar da bir kurum olarak kabul edilebilmektedir. Boş zaman içerisinde eğlence ve muhabbet mekânlarının hayatın her tarafına kurulduğu, toplumsallaşma, kaynaşma, sosyalleşme gibi işlevleriyle öne çıktığı görülmektedir. Boş zamanı değerlendirmenin yollarını arayan insan bu eğlence mekânlarıyla hayatın iklimine katılmayı denemiştir (Çağlak, 2009: 467). Her mekân dedikodu için uygun hale getirilebiliyor olsa da dedikodu denilince akla gelen belli başlı mekânlar bulunmaktadır. Eğlence ve muhabbet mekânları da bunların başında gelmektedir. Kahvehane ve kafelerin dışında mahalle içerisinde toplanılacak yerler de bu boş zamanları değerlendirmek amacıyla muhabbet mekânı sayılabilmektedir. Bu bölümde dedikoduyla sıkça anılan mahalle, sokak, kahvehane ve işyeri ele alınacaktır.

1.5.1. Mahalle - Sokak

Osmanlı çağında “aynı mescide ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimi” anlamına gelen mahalle, “birbirlerini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yer”dir (Bergen, 2010: 159). Şemseddin Sami’ye göre ise “yer, mekân, makam” anlamına gelen mahalle bir mekânın ismidir ve Arapçada “hall” kökünden türeyip “bir yere yerleşmek, konmak, inmek” anlamına

(31)

gelmektedir (Aktaran: Alver, 2013: 19). Geçmişten günümüze kentin temel birimi olan mahalle bir yüzü kendine diğeri şehre bakan, şehri ve kendinin besleyen ve şehirden beslenen, şehirden izler, etkiler taşıyan bir olgudur. Bu yüzden kent kurmak mahalle kurmaya işaret eder. Mahalle kentin çekirdeği ve tohumudur ve kentin düzeni için esaslı bir aktördür (Alver, 2010: 117; 2013: 26, 19). Alver’e göre (2010: 117, 119; 2012a: 221; 2013: 20 - 21), mahallenin temeli mekân ve insanın bütünleşmesidir. Mahalle, hayatın belli kültür, değer, inanç, ritüel, gelenek çerçevesinde örülen kendine has yapısı, kimliği ve hayatı olan bir ortamdır. Mahalle bir metafor, semboldür. İçinde dayanışma, aidiyet, yardımlaşma, komşuluk, kontrol, denetim gibi kavramları barındırır. Mahalle belli sınırlar içinde kurulur. Sokak, cadde, ev, dükkân, yol ile sınırları çizilir, bir yerde başlayıp, bir yerde biter. Sınırlı ve sırlı bir dünyadır mahalle; kültürel ve toplumsal özelliklerle soyut sınırları oluşur, kimlik kazanır. Bir mahalleden diğerine geçerken fark edilen bu kimlik; insan yüzleri, mekân özellikleri, sokak düzeni ve buna bağlı olarak hayat tarzının farklılığından kendini ele verir.

Mahalle kurmak, mekânın insan eliyle biçimlenmesini, mekâna yeni bir şekil ve ruh vermeyi ifade eder. Bu şekil ve ruh belli bir inanç, değer ve kültür varlığı olan insanların eliyle, herhangi bir yer olmaktan çıkarmasıyla, mekâna dönüştürmesiyle olur. Bu sayede mahalle adını bulur ve varlık katına çıkar. Onu varlık katına çıkaran ev, cami, okul, çarşı, hamam, çeşme, kahve, fırın gibi mekânlardır (Alver, 2012a: 223; 2013: 21). Mahalleli ise mahallede yaşayan herkestir, mahalle halkıdır; kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, işsiz, işçi, memur, zengin, tüccar, yoksu gibi birçok kişiyi içine alan “şemsiye kurum”dur. Statü, etnik, köken, memleket, cinsiyet, maddi ve sosyal sermayeye bakmaksızın bütünleştirir, zıt ve uzak bireyleri biraya getirir. Tüm mahalleli asgari düzeyde de kalsa birbiriyle irtibatlıdır, bağlıdır. Bu yüzden mahalle insanı insana, mahalleyi kente bağlar (Alver, 2013: 22; 2010: 124). İnsanların ev dışına ilk çıkışı mahalledir. Mahalle yaşamı ile sosyalleşme sağlanır, toplumsal kurallar öğrenilir. Sohbet, muhabbet edilir, insanlarla tanışık olunur.

Mahalle içinde gayrı resmi, sıcak, samimi bir ilişkiyi sağlayan komşuluk, samimi bir daire kurulmasını sağlarken insanların birbirini daha yakından tanımasını

(32)

sağlar. Komşuluk ilişkileri, toplum ve coğrafyalarda yaşantı biçimleri, ritüelleri, dil ve eylem pratikleri bakımından farklılıklar arz etse de sosyal hayatın anlaşılmasında birçok veriyi içinde barındıran bir sosyal müessese konumundadır. Komşulukta dedikodu ise yoğun ve yaygın bir ilişki sonucunda ortaya çıkarken hemen her meselenin uzun uzadıya konuşulması, sözün dolaştırılması ve kontrol sisteminin devreye sokulmasıyla oluşur. Kontrol aracı olarak dedikodu mahallelinin diline düşmemek için mahalle sakinlerini nizam içine sokan bir işlev görür (Koyuncu, 2013: 10; Alver, 2012b: 345 – 346). Komşuluk Nirun’a göre ise (1969: 169), “belirli bir coğrafi çevre içinde birbirlerini tanıyan, ziyaret eden, sıkı sosyal ilişkiler kurmuş olan sayı bakımından çok fazla olmayan ailelerden kurulu küçük, yerel yapıdır.” Sosyal hayatta birleştirici rol oynayan komşuluk aynı mahalle sakinlerini sıkça bir araya getirmektedir. Komşuluk kişinin bir başkasından olan biteni görmesi, dersler çıkarması ve olan bitene müdahil olması anlamında toplumsal bir ilişki ağı oluşturur. Bundan dolayıdır ki komşuluk her türlü paylaşmanın hallerini barındırır. Mahalle içinde akıp giden hayatlar evlerin ürettiği kültür ile oluşur; mahalle evdir. Sokak ve mahalle ev odaklıdır; evin kişileri ve evin ilişkileri mahallenin ana damarıdır. Mahallede ev ve komşuluk üzerinden ilişki ağı kadın ve çocuklar üzerine yürür; mahalle ne kadar ev ise ev de o kadar kadındır. Erkek ise dışarıyı, dış ilişkileri belirleyen figürdür. Ev ve sokakta, kapı önlerinde kadınlar dedikodu yapar, günün yorgunluğunu atar, gelenle gidenle söyleşir ve sokağın/mahallenin e tkin gözü olurlar (Alver, 2013: 23 – 27). Mahalle içerisinde etkileşimin ilk başladığı kişidir komşu. Mahalle girişle birlikte tanışık olunur, her karşılaşıldığında hal hatır sorulur ve böylece birliktelik oluşur. Komşuluk ilişkileri insanı mahalleye tanıtan, mahallenin tanınmasını sağlayandır.

Mahalle şehir gibi kimlikli bir yapıdır; adı ve tarihi vardır. Her mahalle bir kimlikle tanımlanır ve aynı zamanda mahalle sakinlerine de bu kimliği aşılar. Resmi adı dışında mahalle adı referans kriteridir. İzini, imajını niteliğini belli eder. Kişi ise yaşadığı mahallenin kimliğine, kültürel dokusuna uygun yaşamaya çalışır. Bu mahallenin kontrollü bir yaşam alanı oluşundan kaynaklanır. Sere serpe, başıbozuk, başına buyruk hayatı kaldıramaz, adab-ı muaşeret dairesinde var olur. Tutum ve davranışların, hal ve hareketlerin belli bir ölçüde, belli mesafede gerçekleşmesine

(33)

özen gösterilir. Bu duruma aykırı davrandığında ise kimlik kendince ona uyarılar gönderir, fiziki olmayan sınırlarla mahalle ahaliye naif bir baskı uygular. Nas ıl davranması gerektiği üzerine uyarıda bulunur. Bu naif baskı yeterli olmayınca tedbirler ile mahalle hayatının sürekliliği sağlanmaya çalışılır (Alver, 2013: 46 – 47; 2012a: 233 - 234). Mahallede düzene uyulmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri dedikodudur. Dedikodu ile kişinin yaptığı yanlışlar diğer mahalleliye anlatılarak; hem dedikodusu yapılan kişinin yaptığı yanlışın kulağına gitmesini sağlamak, kendine çeki düzen vermesini sağlamak, olmazsa dedikodular aracılığıyla rahatsız ederek mahalleden uzaklaştırmak hem de mahallenin diğer üyelerine “dikkat et, sen de böyle bir şey yaparsan dışlanırsın” mesajı verilir. Bu tür dedikodular aracılığıyla mahallenin aynı düzen içinde devamlılığı sağlanır. Ayata (1996: 89), komşuluk çevresinin bir cemaat oluşturduğunu, bu çerçevede cemaatin kendi kurallarını koymak, iç tutarlılık ve kontrolünü sağlamak için dedikodunun kullanıldığından bahseder. “Dedikodu, mahallede normlara uymanın veya uymamanın bir informal

örüntü ile devamlı denetlenmesini sağlar.” Bu yüzden dedikodunun varlığının veya

yokluğunun birimim ne kadar bütünlük içinde olduğunu ne kadar ortak kimlik geliştirdiğini gösterdiğini söyler. Dedikodu yapılan yerde insanların birbiriyle içli dışlı olma durumu vardır. Dedikodu mahiyeti gereğinde bilgi sahibi olmayı gerektirir ve bu bilgi bir samimiyet, muhabbet halinde ortaya çıkar. Komşuluk bağlarının sık olduğu yerlerde mahalle dedikodusunun yaygın olması bu yüzdendir. Muhabbet ve samimiyetin olmadığı yerlerde ise dedikodu mahalleli üzerinden değil genel konular üzerinden yürür.

Dedikodu mahalle ve sokak hayatında büyük yer kaplamaktadır. Dilimize yerleşmiş olan “mahalle dedikodusu” terimi de bunun göstergelerinden biridir. Alver’e göre (2013: 166 – 169) dedikodu “ sözün şehvetine kapılmaktır” ve “mahalle ve sokağın adeta silinmez boyasıdır.” Dedikodunun tanıdık üzerine yapıldığı düşünüldüğünde mahallenin dedikodu için çok elverişli mekân olduğu anlaşılmaktadır. Dedikodu mahalleli üzerinden yürür, mahallenin kontrol ve denetime yardımcı olur. Mahalleli dedikodu kazanına girmemek için kendine çeki düzen verir, davranışlarına dikkat eder. Dedikodu uyarıcıdır, nasıl davranılması gerektiğini hatırlatır. Mahalleli her seferinde “millet ne der?” sorusuyla hareket

Referanslar

Benzer Belgeler

Örneğin, gelişmiş ülkelerdeki doğurganlık oranlarının azalması, insanlara sağlanan eğitim olanaklarının yükseltilmesi toplumsal değişme olarak açıklanırken, yeni

DOĞAN, İsmail, Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Ankara, Pegem Akademi

Din eski Yunancada’’Oplsxela Sözcüğü ile ifade edilirdi.Anlamı Korku ile karışık saygı ve sevgidir. Latincede din religio sözcüğü ile anlatılır. Tanrı’ya saygı

DOĞAN, İsmail, Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Ankara, Pegem Akademi

•  Bu durumda, cinsiyet biyolojik bir kavram iken, toplumsal cinsiyet kültürel bir yapılanmadır; cinsiyeti tayin eden genetik ve biyoloji iken, toplumsal cinsiyet

Dolayısıyla, “Edebiyat Sosyolojisi Açısından Adorno Estetiğinin Toplumsal Temelleri” başlıklı bu çalışmanın başlıca amacı, Adorno’nun sanat kuramını, onun

Bozucu Giriş bozucusu Çıkış bozucusu Çıkış hatası Giriş vektörü Ortalama Kontrol ufku Öngörü ufku Olasılık yoğunluğu fonksiyonu Referans Kovaryans Zaman Giriş

Luhmann evrensel heterojen kaynaklara göre bütüncül bir toplum tanımının eksikliğinden bahsetmektedir, bu eksikliği gidermek için, kendisi sistem kuramsal