• Sonuç bulunamadı

Kahvehane

Belgede Dedikodunun sosyolojisi (sayfa 36-42)

1.5 Dedikodunun Mekânı

1.5.2 Kahvehane

İlk defa 1511’de Mekke’de cami yanlarında kurulan (Gregoire, 1999: 16) kahvehanelerin İstanbul’a gelişi Peçevi’ye göre (1992: 258) 1554 yılına tekabül etmektedir:

Yıl 962 (1554). Dokuz yüz altmış iki tarihine gelinceye kadar başkent İstanbul’da ve kesinlikle bütün Rum ilinde kahve ve kahvehane yok idi. Söylenen yılın başında Halep’ten Hakem adında esnaftan bir adam ile Şam’dan Şems adında kibar bir kişi gelip Tahtakale’de açtıkları birer büyük dükkânda kahve satmaya başladılar. Keyiflerine düşkün bazı kişiler özellikle okuryazar takımından birçok büyük kimse bir araya gelmeye ve yirmişer, otuzar kişilik toplantılar düzenlemeye başladılar.

Kimisi kitap ve güzel yazılar okur, kimisi tavla ya da satranç oynardı. Bazen yeni yazılmış gazeller getirip, şiir ve edebiyattan söz edilirdi.

Hattox (1998: 70 – 71),Yemen’den gelen kahvelerin gittiği yerlerde kabul görmesine rağmen pazarlama sorunlarıyla karşılaştığını ve talebi sağlamak için önceden pişirilen kahvelerin tezgâh ve dükkânlarda satılarak kahvehanelerin oluştuğunu belirtmiştir. Örneklerine bugün de rastlanan kahvehaneler üç farklı tipte (kahve ocağı, kahve dükkânı, geleneksel kahvehane) hizmet vermekteydi. Cami yakınlarında namaz saatini bekleyenlerin vakit öldürme mekânı olarak ortaya çıkan kahvehaneler Peçevi gibi Naima’ya göre de “mecma-i zürefa” yani güzel konuşmaların toplantı yeri, Sami Banarlı’ya göre ise “akademik muhit” görevini üstlenmiştir (Evren, 1996: 44, 49). Her ne kadar sufi etkisiyle çıkmış olsa ve şiir edebiyatla ilgilenen aydınların bulunduğu bir yer olsa da kahvehaneler aynı zamanda “aylak” ve “zevk düşkünlerini” de barındırmaktaydı (Carlier, 1999: 199). Geniş toplum yelpazesini barındıran kahvehaneler 16. Yüzyılda beyler, soylular, kadı ve ulemaları ağırlamaktaydı. Kahvehaneler toplumun üst kesimleri dâhil birçok kesimin oturup sohbet ettiği, din ya da toplumsal mevkii ayrımı yapılmaksızın her türden insanın bir arada hoşbeş yapmak için bulunduğu bir mekân olarak görülmekteydi. Kahvehaneler zamanla boş konuşmaların yapıldığı, aylaklık ve tembellik yapıldığı yer olarak görülmekte, 4. Murat döneminde ise halkın ve asi askerlerin buluşma noktası olarak düşünüldüğü için 1633’te yıkılmasını emretmiş, tütünle birlikte kahvehaneyi de yasaklamıştır(Hattox, 1998: 82, 90).

Her şeyden önce konuşma, sohbet etme mekânı olan kahvehanelerde sohbetler önemli, önemsiz, asil veya rezilce nitelikler barındırabilmektedir. Osmanlı toplumunda gazete ve halk forumlarının yerini alan kahvehane sohbetleri; sarayla ilgili haberlerin kulaktan kulağa yayıldığı, bilgi alışverişinin odağı, haber sızdırma ve güncel söylentilerinin dolaştığı bir muhteva arz etmekteydi(Hattox, 1998: 89). Konuşma ve haberleşme yeri sayılan kahvehanelerde olup bitenler ağızdan ağza yayılmakta, halk İstanbul dışındaki görevinden dönen asker ve memur ve seyyahların hikâyeleri sayesinde imparatorluğun diğer bölgeleri hakkında bilgi sahibi olmaktaydı. Haberleşme araçlarının ve gazetelerin yokluğunda veya sansür

uygulandığında kahvehaneler az çok denetim dışı olan her türden dedikoduyu barındırmaktaydı (Georgeon, 1999: 49). Kahvehane dedikodularının mahalle ile sınırlı olmadığını, başka kişi ve olayları, toplumca bilinen kişileri ve hatta sarayı kapsadığını Adler ve Ramsay’in (2012) İstanbul 1898 Kahvehane Hikâyeleri’nde görmek mümkündür. Kahvehane sohbetlerine sıkça konu olan kişi ve olayların anlatıldığı eser İstanbul’un sıkça duyulan konuşulan dedikoduları olarak varsayılmaktadır.

Osmanlı döneminde “şarapsız meyhane”ler olarak görülen kahvehaneler için (Hattox, 1998: 70), 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde dedikodu ve kumar merkezli olduğu düşüncesiyle 1926 Takrir-i Sükûn kanunu ile polise siyasal sohbeti önleme görevi verilir (Tutal, 2008: 161). Kahvehanelerin dedikodu açısından sorun teşkil etmesi nedeniyle kahvehaneleri modernleştirme çabası başlamıştır. 1934 yılında Reşat Sadi

Kırkpınar dergisinde kahvehanelerin aile kurumunu sarsıntıya uğrattığı (erkeklerin

gece geç saatlere kadar kahvehanelerde oturması ve ailesiyle bağını zedelemesi nedeniyle) ve dedikodu yapılan “tembel tekkesi” olduğu için Avrupa tarzı kahvehanelere dönüştürülmesi gerektiğini savunmuştur. Bunun sebebi ise Sadi’ye göre Avrupa kahvelerinde dedikodu yerine iş görüşmelerinin yapılması, boş sohbetin olmamasıdır (Akt. Öztürk, 2005: 115). Aynı süreç içderisinde hayat pahalılığı ve ekonomik bunalımın kahvehanelerde dedikodu konusu olması üzerine İbrahim Cemal dedikodunun ahlaki sarsıntıyı hazırlayan bir etken olduğunu belirtmiştir. Basın dedikodularının önlenmesine rağmen kahvehane dedikodularının önüne geçilemediğini; iş, siyaset ve ticaret üzerine yapılan dedikoduların aynı zamanda yalan, uydurma ve propaganda içerikli konuşmalar olduğunu savunmuştur. Cemal’e göre dedikodu ve şayialar üzerine bir kanun bulunmaması nedeniyle dedikodular yaygınlık kazanıp devletin şeref ve haysiyetini zedelemekteydi (Öztürk, 2005: 367, 371). Savaş döneminin yaklaştığı yıllarda ise kahvehanelerde “su halkaları gibi genişleye genişleye yayılan” dedikodular (Öztürk, 2005: 374), problem olarak görülmüş ve engellenmeye çalışılmıştır. Zekeriya Sertel ve Tevfik İleri gazete yazılarında sinirlerin gergin olduğu dönemlerde dedikoduya inanılmasının kolay olduğunu, bu yüzden kahvehanelerde halkın ağzını sıkı tutmalarını, kulaklarını tıkamalarını ve her duyulana inanmaları gerektiği üzerine uyarı mahiyetli öğüt verici

yazılar yazmışlardır. Burhan Felek ve Muhittin Birgen ise dedikoduyu tasfiye edilmesi gereken, itimat sarsan ve vatanseverliğe aykırı “gevezelik” nitelendirmiştir (Akt. Öztürk, 2005: 415 - 417). Ebuziyya Tevfik kahvehaneleri “aylaklık” ve “tembellik mekânı” olarak değerlendirirken, Mahalle kahvesi adlı şiirinde M. Akif Ersoy, kahvehaneyi geri kalmışlıkla eşdeğer tutar ve kapatılması gerektiğini savunur. Ersoy’un kahvehaneye alternatif mekânları ise ev ve camidir(Aktaran: Öztürk, 2005: 86 - 87).

“Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı? Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı! Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;

Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle, Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle! Sakın firengiye benzetmeyin fecâ'atini: Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.

Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir: Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;

Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür:.. Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar: Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!”

(Ersoy, 2007: 228 - 230)

Çay ve kahvenin kurumlaştığı kahvehaneler; kıraathane, kafe, oyun salonu gibi isimlerle anılsalar da esasta benzer işlevi görmektedirler. Toplanma, halleşme, muhabbet etme, dedikodu yapma, etrafa bakınma, okuma, oyalanma, dertleşme/iç dökme gibi kişisel ve sosyal ihtiyaçlara yanıt verirler(Alver, 2013: 110; Aytaç, 2005: 180). Kahvehaneler günlük yaşamın stresini atlatmak ve insanların konuşarak rahatlamak için uğradıkları yerlerdir. Türk toplumunda kahvehaneler muhabbetin derinleştiği; siyaset, futbol gibi farklı alanlarda insanların bilgi edindiği, tartıştığı mekânlardır (Yağbasan ve Ustakara, 2008: 234). Gündelik hayat kültürü açısından

da birer buluşma, bir araya gelme, rutin sıkıntılardan kurtulma, “kaçma” işlevi görürler. Bu yüzden sosyal ilginin odağında yer alırlar ve müdavimleri açısından vazgeçilmez sayılırlar. Bu bağlamda gündelik yaşamın yeniden üretilmesine katkı sağlarlar. Kahvehaneler aynı zamanda oluşturdukları sosyallik bağlamı “bireysel temsil”, “grupsal aidiyet”, “cemaatsel kimlik”, “toplumsallık bağlamı” gibi değişik boyutlara sahiptir. Bu toplumsallık bağlamı kimi zaman ucuca birliktelikler şeklinde kendisini gösterir; kimi zaman da sosyalliğin derin uzantılarını mekânın kurgusu içinde yeniden üretir (Aytaç, 2005: 180 – 181). Kadınların giremediği “erkekler evi” kahvehaneler, özgürce seçilmiş toplumsal ilişkiler ortamı sağlamaktadır. Paylaşımın gerçekleştiği kahvehaneler, sokağa taşma imkânı sağlamakla birlikte çalışma ile boş zamanı ayrıştıran, yabancının ilk uyum sağlama aşaması olarak görülür (Gregoire, 1999: 21, 23). Göçmelerin kentte olan irtibatlarında kahvehanelerin önemli işlev gördüğünü ifade eden Aytaç (2005: 181, 184), aynı zamanda kahvehanelerin yardımlaşmayı ve enformel haberleşmesi sağladığını söyler. 1950’li yılların ortasında ABD’den ithal edilen modern kahvehaneler, kafeler de kahvehane sektörünün sunduğu sohbet etme, yeme – içme, eğlence işlevlerini yerine getirebilmektedirler (Heise, 2001: 187; Yağbasan ve Ustakara, 2008: 234). Yine de yiyecek, içecek ve oyunların kahvehaneye göre farklılık göstermeleri ve hitap ettiği kesimlerin farklı olmaları yönünden kahvehanelerden ayrıştırılabilmektedir. Günümüze gelindiğinde kahvehaneler, alt gelir seviyesine hitap eden, okey vb. oyunlar oynanan, futbol müsabakalarının izlendiği çay, oralet içilen yerler haline gelmiştir. Kahvehaneler işsizlerin, günlük işlerde çalışanların ve emeklilerin ucuz vakit geçirme, oyalanma mekânı haline geldiğinden dolayı geçmişteki işlevlerini yitirdiği görülmektedir. Geçmişte kahvehanelerin yerine getirdiği görevleri ise günümüzde bazı kafeler göstermektedir. Taleplere ve değişen yaşam tarzlarına göre konseptleri değişen kafeler rahatça oturulup sohbet edilebilen nezih mekânlar haline gelmektedir (Çağlak, 2009: 473). Günümüzde kafeler genç kesimlerin birlikteliklerini sağladıkları, kadın – erkek birlikte oturdukları yönüyle kahvehanelerden ayrışmaktadır. Kadının dâhil olamadığı kahvehaneler, erkek alanı sayılmaktayken kafelerin baskın cinsiyeti bulunmamaktadır. Bunu dışında kafeler genç, lise – üniversite öğrencileri ve genel anlamda üniversite mezunu çalışanların bir araya geldikleri mekânlar haline gelmiştir. Kafelerin açılmasıyla birlikte kahvehaneler ise

gençlerin çok sık oturmadığı, emekli ve mahalle sakini orta yaş üstü erkeklerin mekânı oluvermiştir. Bu nedenle kahvehane dedikodularıyla kafe dedikoduları da birbirinden ayrılmaktadır. Kahvehanelerde siyaset, futbol, mahalleli konuşulurken kafeler aşk ilişkilerinin, birlikteliklerin ve magazinsel olayların dedikodu mekânı haline gelmiştir. Kahvehaneler çoğunlukla mahalleye, mahalleliye ait iken, kafeler kentin ve alışveriş merkezlerinin ortak alanı halindedir.

Toplumun kamusala açılan kapıları olarak kahvehaneler evin ya da mahremin dışında kişilerin ilgilerini, eğilimlerini, tutum ve tavırlarını toplumsal bağlamda yeniden üretirler (Aytaç, 2005: 180). Kahvehanelerin mahalle meclisi olduğunu belirten Alver (2013: 111 - 112) bu mekânların belirli sorunların çözümü için fikir üretilen, cami gibi kendi cemaatini toplayan, mahalleli için birbirini tanıma, görme, bilme yeri olduğunu söylemektedir. Kahvehaneler mahallelinin ev ve sokakta kuramadığı ilişkiyi kurmasına, farklı bir paylaşımı gerçekleştirmesine ortam hazırlar. Sabahın erken vakitlerinden geceye kadar sürekli insanla dolup taşan kahvehane, hayatın yüzünü temsil eder. Sohbet, muhabbetin değişik biçimlerini içinde barındıran kahvehanelerde her sohbet kendi muhitini var eder. Konuşmanın belli düzen, çerçeve ve çizgide ilerler. Her kahvehanenin sohbet ve muhabbeti farklı olduğu gibi, kahvehaneler farklı grupların muhabbetine de mekân olur. Kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz muhabbetlerin, dedikodu ve konuşmaların döndüğü kahvehanede dedikodular genellikle yeni dinleyiciye aktarmaya yöneliktir (Alver, 2013: 112; 2010: 120; Hattox, 1998: 88). Aynı zamanda her kahvehanenin belirli bir kimliği olmasından dolayı, her kahvehanede başka konuda dedikodular konuşulmaktadır. Tüccarların kahvesi, memurların kahvesi gibi görünmeyen fakat ahali tarafından kahvehanenin ağırlıklı müşterileriyle bir kimlik kazanan kahvehaneler böylece farklı konuların konuşulduğu mekânlar haline gelebilmektedir. Kimi kahvehanede işsizlik, iş asıl mevzuyken, kimisinde ticari dedikodular, kimisinde ise siyasi dedikodular duyulmaktadır.

Kahvehane dedikodularının konuları grup içinde değişim gösterse de, geçmişten günümüze kadar baskın kahvehane dedikoduları siyaset üzerinedir. Siyasi dedikoduların merkezi kahvehanelerdir. Bourdieu (1995: 179, 181), kamuoyunun

olmadığını, bunun bireysel kanaatler çerçevesinde ortak bir kanaat var olduğunu ifade eder. Ona göre kamuoyu ortalama kanaat fikrinin dayatmasıdır ve soran kişinin çıkarlarına göre fikri dayatmasıdır. Bu oluşturulan yapay kanaatler ise dedikodu aracılığıyla sağlanabilmektedir. Dedikodu “kulis” oluşturan konuşmalar olduğundan dolayı ortaya çıkan birliktelik kısmi bir kamuoyu oluşturmaktadır. Siyasi bilginin piyasaya sürülmesi dedikodu ile sağlanırken, bu sayede bir kamuoyu oluşturulabilmektedir. Kahvehanelerde ortaya çıkan dedikodular kulis o luşturmakla bitlikte, toplumun ortak bir kanaatinin oluştuğu sanısını yaymaktadır. Yayılan sanı ise siyasi çıkarlara dayalı oluşmaktadır. Seçim önceleri herhangi bir milletvekili adayının seçildiğinde bakan olacağı veya devletin önde gelenleriyle ilişkilerinin çok kuvvetli olduğu gibi haberler, çıkara dayalı oluşturulmaya çalışılan kamuoyu düşüncesinin dedikodu aracılığıyla yayılmasının örneklerinden sadece birkaçıdır.

Belgede Dedikodunun sosyolojisi (sayfa 36-42)

Benzer Belgeler