• Sonuç bulunamadı

Şiirimizin üstadlarından:Rıza Tevfik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiirimizin üstadlarından:Rıza Tevfik"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMAN NURİ EKİZ

HAYATI :

1869 yılında Edirne’de doğdu. Babası Mehmet Tevfik Be/’dir. ilk tahsilini babasının öğretmenlik yaptığı Alllance İsraellte Okulu’n- da tamamladı. Burada üç yıl gibi kısa bir za­ manda yahudice’yl ve Fransızca'yı öğrendi.

1886’da Galatasaray Llsesi'ne girdi. Fa­ kat bir yıl sonra ayrılarak Mülkiye Mektebi’ne girdi. Çıkardığı Muavin adlı gazete ile hürri­ yetçi fikirleri yaydığı gerekçesiyle son sınıftan koğuldu. 1890 yılında girdiği Tıbbiye'de de taş­ kın mizacı yüzünden barınamadı. Sirkeci kah­ vesinde hürriyet üzerine yaptığı bir konuşma üzerine tutuklandı. Ve hapsedildi. Cezaevinde de huzursuzluk çıkardığı için serbest bırakıl­ dı. Birkaç defa Tıbbiye ile hapishane arasın­ da gitti geldi. Okulu ancak 1899 yılında bitire­ rek doktor olabildi. Ecza-yı Tıbbiye müfettişli­ ğine atandı.

1907'de gizil olarak çalışmalarını sürdü­ ren İttihad ve Terakki Cemiyetine girdi. 1908 Meşrutiyetinin en güçlü hatiplerinden biri ola­ rak şöhret kazandı. Bu arada ayrıca edebî ve felsefî faaliyetlerini de yürütmekten geri kal­ madı. Bir müddet beden eğitimi öğretmenliği yaptı. Felsefeyle uğraştı. Ulum-i İçtimaiye ve İktisadiye dergisinde felsefi yazılar yazdı. Dar-ül Fünun'da verdiği derslerle gerçek an­ lamda batı düşüncesini tanıttı ve geniş bilgi­ si, heyecanlı kişiliği ile genç kuşakları etki­ ledi.

Meşrutiyet sonrası İttihad ve Terakkl’den Edirne milletvekili seçildi. Bir müddet sonra is­ yancı mizacının ve gösterişe düşkün karakte­ rinin bir gereği olarak İttihatçı’lardan ayrıldı. Hattâ onların karşısında yer aldı. Daha da ileri giderek eski arkadaşlarını güç durumlara düşüren konuşmalar yaptı. Gün geçtikçe İtti­ hatçılara olan muhalefeti kin haline geldi. Bal­ kan Savaşı’nın İttlhadçılar yüzünden olduğu­ na inanıyor, I. Dünya Harbi’ne girilmesini

iste-ŞİİRİMİZİN USTAIARÎNDAN

Rıza Tevfik

Dergimizin geleneğini sürdürerek bu sayımızı ölümünün 29. yıldönümünde RIZA TEVFİK’in aziz hatırasına sunuyoruz.

miyordu. Onlara karşı kavgasını daha düzenli yürütebilmek İçin Hürriyet ve İtilaf fırkasına girdi. Geçmişteki düşüncelerini çürüten yazı­ lar kaleme aldı. İçinde bulunduğu kin ve nef­ ret seli siyaset hayatında üst üste büyük ha­ talar yapmasını hazırladı. Bunlar İçinde en ba­ ğışlanmazı Türk milletini köleliğe mahkûm eden Sevr Andlaşmasını imzalayan delegeler içinde yer almasıdır. Bu yüzden gençliğin sert tenkldlerine uğradı. Sonunda yüzellillkler lis­ tesine alınarak yurt dışına sürüldü. 1922’den 1943 yılına kadar süren uzun sürgün hayatı derin acılar içinde geçti. Çıkan af kanunun­ dan üç yıl sonra yurda döndü. Memlekete gel­ dikten sonra kendisini tamamen şiire ve araş­ tırmalara verdi. 31 Aralık 1949’da İstanbul'da öldü. Mezarı Zinclrllkuyu'dadır.

ESERLERİ:

İnceleme: Hurufi Metinleri; Abdülhak Ha- mld ve Mülahazat-ı Felsefiyyesi; Tevfik Fikret, hayatı, sanatı, şahsiyeti.

Felsefe: Felsefe Dersleri; Mufassal Ka- mus-i Felsefe.

İnceleme: Rübaiyat-ı Ömer Hayyam. Şiir: Serab-ı Ömrüm.

r AN ATI VE FİLOZOFLUĞU :

Edebiyat Tarihi’mizde hareketli, maceralı ve acılarla yüklü bir hayat süren sanatçılar­ dan biri de Feylosof Rıza Tevfik’tir. Türk Şliri’-

■ıin millî benliğe kavuşmasında en büyük hiz- neti yapanlardan olması ona sanat dünyamız­ da hususi bir yer verilmesini gerektirmektedir. Fakat ne yazık ki, siyasetin çıkmaz sokakla­ rında o da birçok sanatçılar gibi yuvarlanmak­ tan kendisini kurtaramamış, siyaset belasının acılarını çok pahalı ödemiştir. Ancak biz onu siyasetteki yanılgıları ve hatalarından çok Türk şiirine katkıları açısından ele almak ve

(Lütfen Sayfayı Çeviriniz)

(2)

yorumlamak düşüncesindeyiz. Zaten söz ko­ nusu sahadaki hatalarının cezasını hayatında fazlasiyle çekmiştir. Ayrıca bu konu siyaset tarihçilerinin görevidir. Bizim için önemli olan sanatkâr Rıza Tevfik'tir.

Rıza Tevfik düzensiz ve dağınık bir öğre­ nim hayatı geçirmiştir. Fakat bu eğitim aksak­ lığına rağmen kendisini yetiştirmesini bilmiş, bilgi ve görgüsünü en üst düzeye çıkarmasını başarmıştır. Batı kültürü ile yakından temas kurarak tanımış ve incelemiş, millî kültür de­ ğerleriyle yoğurarak şiirimizde yeni sentezle­ re ulaşmıştır. Sönmeyen bir öğrenme ve araş­ tırma şevki, körelmek bilmeyen bir mücadele hırsı vardır. Zaten bu hırs yüzünden siyaset pazarlarında hırpalanmış, çeşitli yanlışlara düşerek şiir sahasında daha zirvelere tırman­ masını engellemiştir. Bu açıdan bakıldığında sanatçının hayatı Refik Haiid’in hayatına ben­ zer. İkisi de asıl sahalarının dışına çıkmak gaf­ letini göstermiş ve bunun cezasını çok acı bir şekilde ödemiştir.

Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Latince gibi dilleri okuyup yazacak derece­ de iyi bilen Rıza Tevfik, bu dillerde yazılmış edebî ve felsefî eserleri yakından takip etmiş tir. Zengin bir tarih kültürüne ve güçlü bir ha­ fızaya sahipti. Zekâsı, sohbeti ve nükteleriyle kendisini tanıyanların büyük ilgisini toplamış­ tır. Bütün bunlardan başka hatipliği, doktorlu­ ğu, pehlivanlığı ve taklitçiliği ayrıca dikkate şayandır.

Kendisine filozof denilmesine rağmer. felsefe sahasında şiirde olduğu kadar başa­ rılı değildir. O doğu ve batı felsefelerini ince­ leyen ve iki ayrı düşünce dünyası arasında senteze ulaşmaya çalışan bir düşünce adamı­ dır. Kurup geliştirdiği bir sistem söz konusu değildir.

Düşünce sistemi olarak memleketimizin o gün içinde bulunduğu sorunlara ışık tutacak olgunluğa ve derinliğe erişememesine rağmen küçümsenemeyecek hizmetleri olduğunu ka­ bul etmek gerekir. O bir sistem adamı olmak­ tan çok, bir ansiklopedik bilgi adamıdır. Kon­ feransları ve sohbetleri ile zamanında gençlik üzerinde etkili olduğu, bir felsefe ve hür dü­ şünce sevgisi yarattığı açık bir gerçektir.

Okul sıralarından itibaren isyancı, ferdi­ yetçi, hürriyetçi, disiplinsiz, muhalif ruhlu bir mizaç sergileyen Rıza Tevfik, bu özellikleri do- layısiyle İngiliz Filozofu Spencer'e yakınlık gösterir. Zaten sanatçıyı siyaset pazarında harcayan da bu mizaçtan başkası değildir. Da­

ha II. Abdülhamid devrinde başına işler açan isyancı tutumları 1908'den sonra İttiîıadçı’iara yönelmiş, sanatçıyı birçok mağduriyetlere sü­ rüklemiştir. Anadolu'da Türk Miiieti'nin Ata­ türk'ün önderliğinde başlattığı İstiklâl Sava- şı'na karşı aldığı menfi tavır onun bu çıkmaz­ larının ve yanılgılarının en büyüğüdür. Nitekim bu büyük yanılgının cezasını 21 yıl süren va­ tandan uzak hasret dolu sürgün hayatiyle öde­ miştir. Böylece gerçekten ilim ve irfaniyle hal­ ka ışık tutması gereken bir zekâ hem bir za­ man halkı hiç düşünmeyen zümreye katılmış, hem de hayatını bir gurbet zindanı haline koy­ muştur. Şüphesiz onun hayatı günümüzde de sanatla siyaseti birbirine karıştıran veya her ikisini birlikte yürütmek tutkusundan kendisi­ ni kurtaramayanlar için tam bir ibret tablosu­ dur.

Servet-i Fünun'cularla birlikte şiir yazma­ ya başlayan Rıza Tevfik, üslup, tema, zevk ve dil bakımından onlara katılmadı. Bu toplulukla arasında yalnız işlediği duygular bakımından bir bağlantı vardır. Sanatçının şiirlerinde de onlarınki gibi hüzün, ızdırap ve melankolu ken­ disini açıkça gösterir. Fakat onun şiirlerinin asıl dokusunu yapan unsur geçirdiği acı dolu hayattır.

İlk gençlik şiirlerinde Abdülhak Hamid; Recaizade Mahmud Ekrem, Tevfik Fikret’in dil hususiyetleri ile Viktor Hugo'nun etkisi görü­ lür. Daha sonraları millî kültür kaynaklarına yönelen sanatçı cönkleri ve tasavvufî şiirleri inceleyerek sanat anlayışında yeni bir dünya­ ya girmiştir. Aşık kahvelerinde semailer, di­ vanlar dinleyerek milletimizin Yunus Emre’den beri alışageldiği üsluba ve ruha bağlı bir şiir çığırı açmıştır.

Şiirlerinden ve sanatçının kendi ifadele­ rinden anlaşıldığına göre, şiir dünyasında gö- rüien asıl gelişme Türk halk kültürü ve özel­ likle tasavvufla temasa geçmesinden sonra başlamıştır. Fakat o hiçbir zaman yenilik yap­ tığı iddiasında bulunmamıştır. Çünkü şiirde benimsediği ve uyguladığı söyleyiş tarzı yüz­ yıllardır Türk halk şairleri ve tasavvufçular ta­ rafından devam ettirilmekteydi. Sanatçının şi­ irde büyük yenilik yaptığını zanneden aydın ke­ simi millî kültüre yabancı, Türk halk şiiri ge­ leneğini bilmeyenlerdir. Rıza Tevfik millî şiiri kurmak için kaynak olarak batıyı değil, Yu- nus’tan zamanına kadar Türk halk ve tekke şairlerinin söyleyiş tarzını ve tekniğini örnek olarak alır. Bu sebeble gençlik ve halk

üze-\ i

(3)

rinde etkisi aynı yolda yürüyen diğer şairler­ den fazla olmuştur. Nitekim kendisinden sonra gelen hececiler geniş ölçüde onun etkisinde kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirine büyük hizmeti dokunduğu belirgin bir şekilde görülür. O, Yunus’tan, Karacaoğlan'dan, Dert- li'den, Seyranî'den aldığı ruhu ve tekniği Av­ rupai bir anlayışla yoğurarak çağdaş bir nite­ liğe kavuşturan kişidir. Tarikat olarak Bek­ taşîliği benimseyen sanatçının hemen hemen bütün şiirlerinde tasavvufun inceliklerini bul­ mak mümkündür.

İlk gençliğinden beri Bektaşîlikle yakın­ dan ilgilenmesi, bu tarikate girip çıkması, ta­ rikat mensuplarınca Rıza Baba olarak anılma­ sına sebeb olmuştur. Unutmamak gerekir ki Rıza Tevfik’in Bektaşîliğe olan meyli yine is­ yancı, nükteci ve hicivci mizacının bir netice­ sidir.

Şiirde kendisine özgü bir çizgi tutturma­ sını bilen sanatçı şair konusunda şöyle düşün­ mektedir:

«Şair, insanlığın ve kendi nefsinin en mü­ him yanlarını gösteren, ağlamanın ve gülme­ nin üslubunu öğreten adamdır. Alim bilmek is­ tediği şeyi bir oyuncak gibi kırar parçalarken şair bütün varlığın ahenk ve manâsını sezen bir ruh olmalıdır.»

Dil bakımından da Rıza Tevfik'in şiirimize hizmeti büyüktür. Üslubunu Servet-i Fünun'cu- ların Alafranga terkiplerinden kurtarmış, Meh­ met Emin’in yapmacık Türkçeciliğine düşme­ miştir. Zengin ve taze bir mecaz dünyası var­ dır. Fikri bakımdan olduğu gibi mecaz bakı­ mından da eski halk ve tekke şairlerimizden ayrılır. O daha çok bir izlenimler (Empresiyon- lar) şairi olarak görülür. Sevdiği bir manzara­ yı, bir akşamı, karşılaştığı bir kadın güzelliği­ ni iç dünyasına geçirerek birkaç çizgi halinde vermekte son derece ustadır. Bu zengin dış alem mecazlarına tasavvuftan, hatıradan ve kültürden gelen mecazlar da karışmaktadır.

Çocukluğundan beri talihsiz oluşu ve bil­ hassa gurbette geçen acı yılların tortusu ço­ ğu şiirlerine bezginlik, hüzün ve kötümserlik halinde sinmiştir. Yeri gelmişken belirtmek ge­ rekir ki, bütün bu etkilere rağmen, onu bir mu­ tasavvıf olarak ele almak doğru olmaz. Rıza Tevfik’in tasavvufu bir yaşayış ve dünya gö­ rüşü olmaktan çok, koyu dindarları bir taşla­ ma aracıdır.

En çok Koşma nazım şeklini kullanmıştır. Ama bir kaç gazeli, kıt'aları, soneleri ve ku­ ralsız şekilde yazılmış şiirleri vardır. Aruza

---SALUR KAZAN DESTANINDAN

D İ L E K

i I

Dayadım sana belimi, * Kudretinle tut elimi I Yoğuram ana dilimi, I Anamın ak südü ile. I

Tanrım! Türk gönlümü yastan, Kılıcımı kirden, pastan...

Kurtarırsan ben bir destan

I Derim ağız tadı ile. ı

I 1

Ses vermez Oğuz illeri, Niye susmuş bülbülleri?

Ko, tutuşsun gönülleri Ergenekon odu ile.

. Kış günleri yaza ersin, |

J Kırk ince kız kilim sersin, Bayındır Han şölen versin,

Kırk devenin budu ile.

| N. Yıldırım GENCOSMANOĞLÜ |

--- D karşı heceyi savunmuş, fakat her iki vezni bir arada kullanmaktan geri durmamıştır.

Tabiat sırlarının çözülemeyeceğine, insa­ nın arzusu ile tabiat şartlarının başka mantık­ lar içinde geliştiğine inanmış olan şair, şiirle­ rinde çoğunlukla kadere sığınarak, karamsar duygularını ve çaresizliğini dile getirir. Şiirle­ rinde konu ve temalar çok zengindir. Şiiri her sahada denemiş, fakat hiçbir zaman toplum­ cu bir çizgi göstermemiştir. Sanatı bir gaye hizmetine koşan, sosyal, millî ve dinî temalara çok az yer vermiştir. Öğretici olmaktan kaça­ rak çok sevdiği felsefeyi şiire sokmamıştır. Da­ ha çok aşklar, hatıralar, hüzünlü duygular, ta­ biat güzellikleri ve vatan hasreti üzerinde du­ rur. Gurbet acıları ile yoğrulmuş vatan ve genç­ lik özlemlerini gözyaşı damlaları halinde şiir­ leştirmesi bakımından edebiyatımızda benzeri yoktur.

Genel bir değerlendirme yapılırsa Rıza Tevfik'in şiirleri 4 ana bölümde toplanır:

< ■

1 — Millî bir ruhla yazdığı şiirler, 2 — Felsefi ve tasavvufi şiirleri 3 — Aşk şiirleri

4 — Hicvî şiirleri.

1 — Millî bir ruhla yazdığı şiirler: Bu bö-

(Lütfen Sayfayı Çeviriniz) MES’AJ.E / 7

(4)

lüme giren şiirleri Türk halk şairlerinin etki­ siyle kaleme alınan yurt ve tabiat güzellikle­ rini ihtiva eder. Memleketimizin çeşitli güzel­ likleri, akıcı ve yanık bir söyleyişle şiirleştiril- miştir. Özellikle sürgün yıllarında yazdığı şiir­ lerde görülen vatan hasreti ve vatan sevgisi sanatçının içinde korlaşan millî coşkuyu be­ lirtmesi bakımından ilginçtir. Nitekim içinde buram buram tüten vatan hasretini şöyle dile getirir:

«Canandan ayrıldım hastayım candan Eller gurbet elde yaramı bağlar»

«Sen! Öksüz vatan! Sen sevdalı ana Gönlümden inleyen hep sensin bana» «Vatan hasretiyle bana ses verir Söğütlü dereler, dumanlı dağlar.»

Derin hasret duyguları içinde kendinden geçen sanatçı, vatan semasına doğru uçan kuşlardan medet umar, hattâ onları kıskanır:

«Uçun kuşlar uçun... Burda vefa yok Feryadıma karşı aks-i seda yok.»

Rıza Tevfik kaybedilen vatan toprakları karşısında derin acılar içindedir. Rumeli İçin adını taşıyan şiirinde sanatçı şöyle feryad et­ mektedir:

«Atalar yurdunu viran etmiştik, O viran binayı yel aldı gitti» «Rumeli!.. O nazlı vatan bizimdi Biz benimsemedik el aldı gitti.»

2 — Felsefi ve tasavvufi şiirleri: Tasav­ vuf ve felsefeye karşı büyük tutkusu olan şai­ rin şiirlerinde bu tutkunun izleri açık olarak görülür. Özellikle tasavvufi muhteva taşıyan şiirleri küçümsenemeyecek sayıdadır. Fakat daha yukarıda da belirttiğimiz gibi onun bu bölüme giren şiirleri bir sentez amacına yö­ neliktir. O felsefeden ve tasavvuftan duygu ve düşüncelerini çağdaş bir anlayışla anlata­ bilmek için yararlanmıştır. Zaten onun için sis­ temlere kesin bağlılık yerine, parça parça et­ kiler alma söz konusudur. Yaratılış konusun­ daki düşüncelerini ve hayatın manâsını şöyle dile getirmektedir:

«Gizli bir nur idim subh-u ezelde Cilveler gösterip ayana geldim» «Harabat ehliyiz bademiz semdir Hun-i dil nûş ettik bezm-i âlemde»

«Nefs-i hodgumı çekip de dâra Gülerek ser verdik ulu serdara.»

Hayatın bir çok sırlarla dolu olduğunu ve bunları çözmenin imkânsızlığını düşünen sa­ natçı bu konudaki düşüncelerini şöyle şiirleş­ tirir:

«Bana sual sorma, cevap müşküldür Her sırrı ben sana açamam hocam.»

Ölüm karşısında ise rindane bir tutum içindedir. Bu büyük sırrı çözmeye de insanın gücü yetmez:

«Ölümden ürker mi tez ölen kimse Çoktan mazhar oldum ben hak nefese» «Evvel ne? Akıbet ne? Bilmez yetim insan.»

/ s g

3 — Aşk şiirleri: Zengin bir his dünyası olan Rıza Tevfik şiirlerinde aşka ve güzelliğe geniş yer vermiştir. Onda aşkın neşesinden çok hüznü ve acısı vardır. Felsefeye olan ya­ kınlığı ise onda güzelliğe karşı vazgeçilmez bir tutku meydana getirmiştir. Aşk da bir sırdır. Ve onun olmadığı yerde insanın içine bir boş­ luk çöreklenmektedir. En kötü anlarda dahi insanı ayakta tutan güçlü kılan en büyük güç sevgi ve güzelliktir:

«Bu gece gene bir garip hüznüm var Sohbetinle yaşat hatıratımı»

«Gel nazlı sevgilim, gel dil-pesendim Bana naklet geçen şen hayatımı» «İsmimi andıkça titreyen sesi Aşkın anlaşılmaz bilmecesiydi.»

Hislerini şiirleştirirken halk şairlerinin söyleyişlerinden geniş ölçüde etkilenen sanat­ çı son derece lirik anlatımlara ulaşmıştır:

«Göğsünde şehkalar coşup dinerken Titrek dudakların cidden güzeldi» «Bir güzel severdim tavr-u edası Zihnimin her zaman düşüncesiydi.»

Sanatçının isyancı ruhu ve hürriyetçi mi­ zacı aşklarında da kendisini gösterir. Boyun eğmek ve teslimiyet onun kabul edebileceği şeyler değildir:

«Bir kadın ağlatmak zevkini tattım Bende bu çılgın, hain bir emeldi.»

Fakat diğer sahalarda olduğu gibi bu ko­

(5)

nuda da hırçınlıkların, arkasından derin piş­ manlıklar gelir:

«İsmini unuttum, pek perişanım Ondan uzak, ıssız kaldı vicdanım.»

Sanatçının zaman zaman sevgiliyi yücelt­ tiği ve aldığı etkiyle coştuğu da olur:

«Kızı! saçlarını ateş sandım, Güneş nuru gibi yakışı vardı.»

4 — Hicvi şiirleri: Güçlü bir zekâya sahip oian Rıza Tevfik aynı zamanda büyük bir hi­ civ şairidir. Mizacının bir neticesi olarak hiçbir zaman hicivden uzak duramamıştır. Çünkü on­ da korkunç denecek derecede bir muhalefet ruhu vardı. Şüphesiz böyle bir ruh taşıyan in­ san hicivden uzak duramazdı. Hicivlerinde de en az diğer şiirlerinde olduğu kadar başarılı ve ustadır. Hedef aldığı insanları en acımasız­ ca yermekten geri durmaz. Hattâ kendisini bi­ le en acımasız bir şekilde hicvetmekten çekin­ memiştir:

«Sen en bedbahtısın insanların!.. Mei’unu Menfisisin Uzak düştün, yazık Dârüsaadet âsitanın-dan.»

II. Abdülhamid’e karşı yaptıklarından duy­ duğu pişmanlık neticesinde kendisine en ağır hicviyeyi yöneltmekten çekinmez:

«Bizdik utanmadan iftira atan Asrın en siyasi padişahına» «Sade deli değil edebsizmişiz Tükürdük atalar kalbigâhına.»

Siyaset peşinde koşan, seçilince de asıl görevini yapmaktan uzaklaşan kişiler hakkın­ da şöyle söylemektedir:

«Yolcu, yolun Ankara’ya uğrarsa Şu fani sözleri meclîste söyle: De ki, kanun yapan dalkavuklara, Horoz gibi öten o tavuklara O kanuna boyun eğmemek için, Şerefine leke sürmemek için, Feyiosof ömrünü ikiye böldü;

Çölde hür yaşadı ve mes’ud öldü...»

Harp yıllarının keşınekeşliğini, piyasanın kontrolsüzlüğünü, tüccarların halka karşı mer­

hametsizliğini yakından gören sanatçı, içini şu mısralarla döker:

«Çarşıyı tutmuştu tâcir-i facir Ekmek bulamazdı fakir muhacir Lâkin en sonunda bir çuval incir Çirkefler içine düştü pis oldu.»

Fikri istikrardan yoksun ve yaşadığı çağın gerçeklerini görmekten uzak bulunan Rıza Tev­ fik, Türkçü’lerle de anlaşamaz. Hattâ daha da ileri giderek büyük bir gafletin eseri olarak Türkçülüğün ve Türk Milliyetçiliğinin fikir ba­ bası Gökalp’e ve onun ileri sürdüğü görüşlere karşı tavır almıştır. En zor anında Türklüğün en büyük güç kaynağı olan ve yok edilmek istenen Türklüğün istiklâlini kazanmasında temel unsur olan Milliyetçilik karşısında Rıza Tevfik'in bu menfi tutumu büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu konuda Yeni Hars adlı şiirinde şöyle söylemek­ tedir:

«Gökcîp’ın ilhamı etmişti telkin Canlı bir felsefe, imanlı bir din İşte onun için, -poyrazdan emin- Kuytu bir köşede kuruldu büfe» «Ne kadar şakşaktı pişekâr varsa Taraftar oldu hep bu yeni harsa Oyun başlamadan toplandı parsa, Adımız sanımız konuldu tefe.»

Bütün bu anlattıklarımızdan anlaşılmakta­ dır ki, Rıza Tevfik hayatı boyunca hiçbir zaman fikri istikrara kavuşamamıştır. Hep zikzaklar çizmiş, uzlaşmaz bir mizaç sergileyerek etrafı­ nı da kendisini de rahatsız etmiştir. Bu bakım­ dan onda fikri bir olgunluk aramak boşunadır. Çünkü kendisi ortaya bir şey koymamakta, sa­ dece karşı çıkmaktadır. Biz onu bu fikri çık­ mazlarından çok Türk şiirine yaptığı hizmetler açısından değerlendirmek durumundayız. Şiiri­ mizin millî bir söyleyişe ulaşmasında gerçekten sanatçının büyük hizmeti vardır. Ruhu şad ol­ sun.

te-te-te-tete-te-te te te te te te te te te te te te te

☆ #

Tf M E Ş ’ A L E MİLLİYETÇİ SAMA- # TIN SESİDİR. OKUYUNUZ... ABONE # # OLUNUZ... ABONE BULUNUZ...

£

t e t e ^ t e ^ ^ t e t e t e ^ ^ t e ^ t e ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ MEŞ’ALE / 9

(6)

N A S I L

O K U M A K

MUHSİN DURAN

«Okumak, gerçek dostun gittikçe azaldığı günümüzde vefakâr bir dost olarak kitaba sa­ rılmak demektir. Özlediği alemi yaşanan ha­ yatta bulamayanlar daima kitabın samimi si­ nesine ve arkadaşlığına dönmüşler, yalnızlıkla­ rını, garipliklerini bu yolla gidermeye, hiç değil­ se unutmaya çalışmışlardır,» diyor mütefekkir. Şurası bir gerçektir ki; sinema, televizyon stadyum, radyonun istilasından okumanın, dü­ şünmenin yolları hissedilir derecede kısıtlan­ mıştır.

Evet okumak ve düşünmek... Biribirinden ayrılması imkânsız iki terim.

İnsanı düşünen bir hayvan diye tarif eden felsefecinin saçmalıkları bugüne kadar doğru olsa da günümüzde bu ifadenin zırvalığı fiilen isbat edilmiştir. Zira düşünmeyenleri tarifin dı­ şında bırakacak olursak, dünya nüfusunu hay­ li azaltmış oluruz. Bu da insanların hukukuna manen tecavüz sayılır.

Biz Müslümanlar için düşünmek, okumak, öğrenmek, eşyaların mahiyet ve gayelerine ulaşmak başlı başına bir vecîbedir. Kur’an-ı Ke. rim’de tefekkür ayeti en fazla zikredilen ayet­ lerdendir. Ve «TEFEKKÜR» ibadettir. Bilerek, şuuruna vararak iman etmek (tahkiki iman) ise, satıhcı, kısaca (taklidi iman)dan çok üstün ol­ duğu dinimizce belirtilmiştir.

Bu durumda Mü'minin vazifesi, okumayı imanını tahkike, kuvvetlendirmeye çalışmak için kullanmak olmalı, buna mani olan engelle­ ri aşmalıdır. Bunun için de kafamızın bir ves- tiyer olmadığını düşünerek, rasgele fikirlerle, bilgilerle doldurmayarak metodlu bir okuma ta­ kip etmek zorundayız. «Böylece insan küçük kitapların seli altında kalıp boğulmaktan kur­ tulacaktır» diyor ünlü Fransız edibi Mavrais, küçük kitapların seli altında boğulmamak için, büyük ve ehemmiyetli metinlere eğilmeli, bu hususta da asırların yaptığı seçmeye güven­ meli... Henüz zamanın imtihanından geçmemiş bulunan eserleri okumamalı demekle de, eski­ meyen modası geçmeyen, yani bir ihtiyaç ol­

MEŞ’ALE /10

duğu kabul edilen büyük ve esaslı metinlere KÜLLİYAT'lara dikkati çekmektedir. Böylece fi­ kirler curcunasından kurtularak, sağlam bir dünya görüşü etrafında istikrarlı ve huzurlu bir hayat yaşantısına girmeyi tavsiye ediyor.

Bir diğer fikir adamına göre:

«Bir çok muharrirleri sathi olarak tanımak- tansa, birkaç muharriri ve birkaç konuyu iyice tanımanın üstün olduğu» bilinmelidir. «Bir ese­ rin güzellikleri ilk okunuşta iyi görünmez. Gençlik çağında, cemiyet içinde dostların aran­ dığı gibi kitaplar aleminde de dolaşılmalı, fakat bir kere bu dostlar bulunup, seçilip kabul edi­ lince, onlarla beraber bir kenara çekilmelidir. Değerli Mütefekkir Cemil Meriç Bey: Ben Fransız edebiyatını tanımak için kendime bir başlangıç noktası seçtim; Balzac’ı... Onu oku­ dum, iyice tanıdım. Hakkındaki yazıları da tet­ kik ettim. Böylece bütün Fransız edebiyatı hak­ kında daha kısa zamanda daha sağlam bir fi­ kir edindim.

Okumak, ama obur bir insanın midesine rasgeleni doldurduğu gibi okumak insanın zih­ nini, dimağını yıpratmaktan öte fayda sağlaya­ maz.

ARAIJK AY! EDEBİYAT TAKVİMİ l Aralık 1888 1 Aralık 1884 1 Aralık 1942 4 A r a l ı k 1867 5 A r a l ı k 1972 6 A r a l ı k 1930 7 Aralık 1874 7 Aralık 1956 11 Aralık 1953 11 A r a l ı k 1075 12 A r a l ı k 1945 13 A r a l ı k 1977 16 A r a l ı k 1956 17 A r a l ı k 1273 18 A r a l ı k 1967 21 A r a l ı k 1840 23 A r a l ı k 1931 24 A r a l ı k 1867 26 A r a l ı k 1530 27 A r a l ı k 1936 28 A r a l ı k 1912 28 A r a l ı k 1964 31 A r a l ı k 1949 Namık Kemal öldü. Yahya Kemal doğdu. Rüştü Onur öldü.

Fazıl Ahmet Aykaç öldü. Adnan Veli Kanık öldü. Leylâ Hanım öldü.

Hüseyin Cahit Yalçın doğdu. Reşat Nuri Güntekin öldü. Sedat Simavi öldü.

Nihal Atsız öldü.

Selim Nüzhet Gerçek öldü Oğuz Atay öldü.

Ercüment Ekrem Ta’u öldü. Mevlâna Celâleddin Rumî öldü İsmail Hikmet Ertaylan öldü

Namık Kemal doğdu. Mehmet Rauf öldü. Tevfik Fikret doğdu. Babur Şah öldü.

Mehmet Akif Ersoy öldü. Ahmet Mithat öldü. Ümran Nazif Yiğiter öldü. Rıza Tevfik Bölükbaşı öldü.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Vücudun iç sıcaklığı yüksek olduğu için, mantıken ısı kaybı ile ilgili me- kanizmaların çalışmaya başlaması veya ısı üretici mekanizmaların durdurulması

Çalışma arkadaşı olarak pek kolay değil, çok dikkatli olmak lazım.. Ken­ disi perfeksiyonist olduğu için etrafın­ dan da böyle şey

BACKGROUND AND PURPOSE: To evaluate clinical variables for diagnosing childhood acute pyelonephritis (APN) when technetium-99m dimercaptosuccinic acid (DMSA) scintigraphy is

Bu nakillerde bir vericiden alınan kök hücreler alıcının kendi kök hücrelerinin yerine konuyor, ancak önce alıcının kendi kök hücrelerinin radyasyonla ya da ilaçla

Çün­ kü Türkçe, fakat pek acemi ve bo­ zuk bir Türkçe ile söylemmiş bir­ çok değersiz lâflarla dolu müntehi- Uat kitapları okudum ki adları be­

Merhum Albay Hasarı Rıza Bey’in kızı, merhum Yarbay Asım Bey’in eşi, merhume Ahsen Hanım’ın kardeşi, merhum General Necip Zobu, şehit Cevdet Rıza,

O halde bü yük vapurlardaki kumaşlı yerler lüks m u’ Birçok zaman yolcuların haklı isyanlarını mucip olan bu nokta da ehemmiyetle dikkate alınmalıdır.

Bu karşılamaya varsanız , hemen diyim ki size,b iz çok - tan bıraktık bıyık altından gül­ m eyi, 142 dişim izle birden gü­ lüyoruz.. Bu da ancak zekamızı