• Sonuç bulunamadı

Lise tarih ders kitaplarında yer alan milli kimlik kavramının içerik analizi (1939-1950)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Lise tarih ders kitaplarında yer alan milli kimlik kavramının içerik analizi (1939-1950)"

Copied!
166
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ

LİSE TARİH DERS KİTAPLARINDA YER ALAN MİLLİ KİMLİK

KAVRAMININ İÇERİK ANALİZİ (1939-1950)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Berrin Kübra DALOĞLU

Ankara OCAK- 2013

(2)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ

LİSE TARİH DERS KİTAPLARINDA YER ALAN MİLLİ KİMLİK

KAVRAMININ İÇERİK ANALİZİ (1939-1950)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Berrin Kübra DALOĞLU

Tez Danışmanı Prof.Dr. Tayyip DUMAN

Ankara OCAK- 2013

(3)

Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Berrin Kübra DALOĞLU’nun “Lise Tarih Dersi Kitaplarında Yer Alan Milli Kimlik Kavramının İçerik Analizi (1939-1950)” başlıklı tezi………. tarihinde, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Danışman): Prof. Dr. Tayyip DUMAN………...

Üye: Prof.Dr. M. Çağatay ÖZDEMİR………

(4)

ÖNSÖZ

Geçmişte sahip olunan kültür değerlerinin yeniden kaydedilmesi, zenginleştirilmesi, yönlendirilmesi ve geniş kitlelere doğru veya yanlış birtakım düşüncelerin aktarılmasında başvurulan en önemli bilim dalı tarihtir. Tarih her zaman siyasal iktidarların fikirlerinin yerleştirilip, benimsetilmesinde ve bu fikirler üzerine inşa edilecek yeni gelişmelerin oluşması için ortam hazırlanmasında değişime uğramıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da tarih ders kitapları için yeni rejimin yerleşmesi ve yeni nesillere benimsetilmesi için hızlı bir arayışa gidilmiştir.

Eğitim sürecinde de özellikle ders kitapları, düzeni meşrulaştırmak ve sürekliliğini sağlamak amacıyla gerekli bilgi ve söylemlerin aktarıldığı ve yeniden üretildiği en önemli araçlardan biridir. Eğitim sisteminin bu işlevi özellikle modern ya da ulus-devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte şekillenerek milli-devletin ilkelerini ve söylemini kurgulama ve aktarma işlevi okulların sorumluluğuna yüklenir olmuştur.

Devletin en önemli hedeflerinden birinin istenilen tutum ve davranışlara, arzu edilen milli bir kimliğe sahip, bunları içselleştirmiş, benzer tipte bireyler yetiştirmek olduğu söylenebilir. Bu şekilde de çocuklara milli değerleri, siyasal ve ekonomik anlamda temellendirerek aktarmakta ve var olan toplumsal-siyasal düzenin sürekli kılınması sağlanmaktadır.

Bu tezin hazırlanmasında benden yardımlarını esirgemeyen, öğrencisi olmaktan onur duyduğum çok değerli hocam ve tez danışmanım Prof.Dr. Tayyip DUMAN’a teşekkürü bir borç bilirim.

Tez çalışması ile ilgili fikirleriyle bana yol gösteren hocalarım Prof. Dr. Yücel GELİŞLİ’ye, Prof. Dr. Ülker AKKUTAY’a, Prof. Dr. Çağatay ÖZDEMİR’e, ayrıca çalışmalarımda bana her zaman destek olan eşime ve aileme teşekkür ederim.

(5)

ÖZET

LİSE TARİH DERSİ KİTAPLARINDA YER ALAN MİLLİ KİMLİK KAVRAMININ İÇERİK ANALİZİ (1939-1950)

DALOĞLU, Berrin Kübra

Yüksek Lisans, Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Tayyip DUMAN

Ocak, 2013, sayfa sayısı:166

Bu araştırmada, 1939–1950 yıllarını kapsayan dönemde devletin milli kimlik temellerinin nasıl kurgulandığı, bu doğrultuda milli kültürün Türk kimliğinin nasıl bir yapıda olması istendiği ve bunun yeni nesle nasıl aktarılma istendiğini araştırmak çalışmanın temel amacıdır. Araştırmada milli değer kavramlarının açık seçik ve sıkça kullanılabileceği bir ders olması bakımından, tarih dersi inceleme alanı olarak seçilmiştir.

Çalışmanın kavramsal çerçevesinde; geçmişten günümüze tarih anlayışı ve tarih eğitimi dönemler itibariyle ele alınarak kimlik çeşitleri ve milli kimlik anlayışı incelenmiştir. Değer ve değerler kavramları hakkında bilgi verilerek milli değer olarak ele alınabilecek kavramlar belirlenmiştir. Çalışmada araştırma yöntemi olarak tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini; Türkiye’de 1939–1950 yılları arasında liselerde okutulan 1–2 ve 3. sınıf tarih ders kitapları oluşturmuştur. Veriler literatür taraması sonucu elde edilerek içerik analizi yöntemi ile veriler nicel ve nitel olarak değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak; Tarih ders kitapları üzerinden eğitim sürecinde gerçekleştirilmeye çalışılan; erken Cumhuriyet dönemi ve 1939–1950 dönemi tarih ders kitaplarının iki temel hedef doğrultusunda kurgulandığı söylenebilir. Birincisi; yeni bir millet ve kimlik inşası; ikincisi ise hümanizmin temel alındığı bir batılılaşma. Bu iki temel birbirine eş zamanlı olarak kurgulanmaya çalışılmıştır. Diğer yandan Türk tarihinin işlendiği bölümlerde vatanı korumak ve geliştirmek en kutsal görev olarak işlenmiştir.

(6)

ABSTRACT

CONTENT ANALYSIS OF NATIONAL IDENTITY CONCEPT IN THE HISTORY COURSEBOOKS OF HIGH SCHOOL (1939s-1950s)

DALOĞLU, Berrin Kübra

Graduate Programme Master’s Degree, Division of Social and Historical Fundamentals of Education

Thesis Supervisor: Prof. Dr. Tayyip DUMAN January, 2013, page number: 166

The academic study is aimed, within the national identity-education framework, to examine the construction of the foundations of national identity in 1939s-1950s, to deternine how the national culture directed the linguistic, historical, and cultural aspects of the Turkish identity, and how it was delivered through education to the students by way of the topics in the history coursebooks.

Identity types and the perception of national identity are studied. Differences between/within value and/or values are presented and the concepts which stand to be national values are evaluated in the study. History course is determined to be the main domain of the study, since references to national values can be stated explicitly and frequently in it. In terms of the conceptual framework, the perception of history from past to present, and history education are examined in line with historical periods. Scanning is the main strategy and method of the academic study. The context covers the first, second and third grade level high school history coursebooks used in Turkey in between 1939s and 1950s. Data collected by literature survey is evaluated and assessed both qualitatively and quantitatively by concept analysis.

To conclude, there are two main objectives aimed to be achieved by researching the history coursebooks in early Republic period and in 1939-1950 period: One is the construction of a new nation and identity; the other is humanism based westernization. These two objectives appear to have been constructed synchronously. Morever, it is initiated that the holiest responsibility is to defend and renovate the homeland in the Turkish history sections.

(7)

İÇİNDEKİLER

İÇ KAPAK………...i

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI………..…. ii

ÖNSÖZ……… iii ÖZET………... iv ABSTRACT……….v İÇİNDEKİLER……… vi TABLOLAR LİSTESİ……….ix I. BÖLÜM ………1 GİRİŞ ………...1 1.1. Problem Durumu ……….. 1 1.2. Araştırmanın Amacı ……….. 6 1.4. Araştırmanın Önemi ………..6 1.5. Sınırlılıklar………..………...8 1.6. Sayıltılar………....……..9 1.7. Tanımlar ………....…….9 II. BÖLÜM………...10 KAVRAMSAL ÇERÇEVE……….10

2.1. Osmanlı’dan İnönü Dönemi’ne Kadar Tarih Anlayışı ve Eğitimi………….11

2.1.1. Tanzimat Öncesi Tarih Anlayışı ………...11

2.1.2. Tanzimat ve Sonrası Tarih Anlayışı ……….…...11

2.1.3. Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Tarih Anlayışı ve Türk Tarih Tezi ………14

2.1.3.1. Atatürk ve Türk Tarih Tezi……….14

2.1.3.2. Türk Tarih Kurumu ………....19

2.1.3.3. Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Tarih Eğitimi……….……...24

2.1.4. İnönü Dönemi Tarih Anlayışı ve Eğitimi………...26

2.2. Kimlik ……….………30

2.2.1. Milli Devlet ve Milli Kimliğin İnşası ………...31

2.2.2. Milli Kimlik ………..34

2.2.3. Cumhuriyet Dönemi Milli Kimlik İnşası ………...36

(8)

2.3.1. Değerlerin Sosyolojik Temelleri ……….……..…43

2.3.2. Değerlerin Psikolojik Temelleri ………..…...44

2.3.3. Değerlerin Felsefi Temelleri ………...45

2.3.4. Eğitimde Değerler ve Değer Eğitimi ……….……....45

2.3.5. Değerler Eğitimi Yaklaşımları………...48

2.3.5.1 Değeri Doğrudan Öğretmek, Telkin Etmek………..…...48

2.3.5.2 Değerleri Belirginleştirmek,Değer Açıklamak………...…...48

2.4. Türk Milli Eğitiminin Genel Amaçlarında Değerler ………...49

2.5. Milli Değerler ………...…...50 2.5.1. Millet ………...……...50 2.5.2. Devlet ………..…...51 2.5.3. Vatan ………...……...52 2.5.4. Milli Simgeler ……….………..53 2.5.5. Kahramanlık ……….…………53 2.5.6 .Bağımsızlık ………...53 2.5.7. Gelenek, Görenek ve Kültür ………...54 2.5.8. Dil ……….55 2.5.9. Din ……….……...56 2.5.10. Adalet ve Hoşgörü ………...……....57

2.5.11. İnsan Haklarına Saygı ………...57

2.5.12. Ahlaki Değerler ………...………58

2.5.13 .Ailevi Değerler ……….……...59

2.5.14. Tarihi Değerler ………....59

2.5.15. Kültürel Değerler ………..…...60

2.6. Türk Kültürüne İlişkin Değerler ………..………..61

2.6.1. Eski Türk Devletlerinde Kültür ve Değer Anlayışı………...62

2.6.2. Selçuklu ve Osmanlı’da Kültür ve Değer Anlayışı ………….…………..64

2.6.3. Cumhuriyet Türkiye’sinin Kültür ve Değer Anlayışı …………...65

2.7. İlgili Araştırmalar ………...66

III. BÖLÜM ………....70

YÖNTEM……….70

3.1. Araştırma Modeli ………..……...70

3.2. Evren ve Örneklem………...70

(9)

3.4. Verilerin Analizi………....…....71

IV. BÖLÜM ……….…....73

BULGULAR VE YORUMLAR ………..…...73

4.1. Milli Kimlik İle İlgili Kavramların Nicel Bulguları………...73

4.1.1. Lise I. Sınıf (İlkçağ Tarihi) Tarih Ders Kitabıyla İlgili Bulgular…...76

4.1.2. Lise II. Sınıf (Ortaçağ Tarihi) Tarih Ders Kitabıyla İlgili Bulgular ……...79

4.1.3.Lise III. Sınıf (Yeni ve Yakın Çağlar) Tarih Ders Kitabıyla İlgili Bulgular...82

4.1.4. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944) Ders Kitabıyla İlgili Bulgular...88

4.1.5. Lise (I, II, III) Sınıf Tarih Ders Kitaplarında Yer Alan Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Toplu Bulgular………...91

4.1.6. Lise (I, II, III) Sınıf Tarih Ders Kitaplarına İlişkin Toplu Bulgular………....92

4.2. Milli Kimlik İle İlgili Kavramların Nitel Bulguları………...97

4.2.1. Millet Kavramı………....98

4.2.2. Devlet Kavramı………...104

4.2.3. Vatan Kavramı ………..……..…...107

4.2.4. Milli Simgeler Kavramı ………...…..………...109

4.2.5. Kahramanlık Kavramı ………...111

4.2.6. Bağımsızlık Kavramı ………....……...114

4.2.7. Gelenek Görenek Kavramı ………...116

4.2.8. Dil Kavramı ………...120 4.2.9. Din Kavramı ………...124 V. BÖLÜM………..…. .129 SONUÇLAR VE ÖNERİLER……….……..…....129 5.1. Sonuçlar ……….…...129 5.2. Öneriler……….……...138 VI. BÖLÜM ………....140 KAYNAKÇA………...140 6.1 Yararlanılan Kaynaklar………...………….140

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Lise I. Sınıf (İlkçağ Tarihi) Ders Kitabında Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı ………..77

Tablo 2. Lise I. Sınıf (İlkçağ Tarihi) Ders Kitabındaki Milli Kimlik Kavramlarına İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları………..78

Tablo 3. Lise II. Sınıf (Ortaçağ Tarihi) Ders Kitabında Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı………....81

Tablo 4. Lise II. Sınıf (Ortaçağ Tarihi) Ders Kitabındaki Milli Kimlik Kavramlarına İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları………..82

Tablo 5. Lise III. Sınıf (Yeni ve Yakın Çağlar Tarihi) Ders Kitabında Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı………...86

Tablo 6. Lise III. Sınıf (Yeni ve Yakın Çağlar Tarihi) Ders Kitabındaki Milli Kimlik Kavramlarına İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları………...87

Tablo 7. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944) Ders Kitabındaki Milli Kimlik Kavramlarına İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları………...90

Tablo 8. Lise (I, II, III) Sınıf Tarih Ders Kitaplarında Yer Alan Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı………...91

Tablo 9. Lise (I, II, III) Sınıf Tarih Ders Kitaplarının ve Cumhuriyet Tarihi Ders Kitabında Yer Alan Konuların Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı………...91

Tablo 10. Lise (I, II, III). Sınıf Tarih Ders Kitaplarında Yer Alan Milli Kimlik Kavramlarına İlişkin Toplu Frekans ve Yüzde Dağılımları………....92

(11)

1. BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Problem Durumu

Geçmişten günümüze eğitimin birçok tanımı yapılmıştır. Yapılan tanımların tamamı içinde eğitim, yaşanılan topluma uyum sağlama süreci olarak belirtilmektedir. Eğitim, en genel anlamıyla insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir. Yapılan bu ve buna benzer tanımlarla eğitim; bir milletin maddi ve manevi değerlerinin yaşayan ve gelecek nesle aktarılma çabası olarak da söylenebilir (Fidan ve Erden,1992:12).

Eğitim, tarihin her devrinde ve her toplumunda görülen (Duman, 1988), gün geçtikçe önemini artırmış toplumsal bir olgudur. Fakat zaman içerisinde eğitimin amacı, kapsamı ve işlerliği değişmiş toplumdan topluma farklılık göstermiştir. Bununla birlikte toplumdan topluma ya da çağdan çağa değişmeyen tek konu, toplumun yeni üyelerinin eğitilme gereksinimidir. Her toplum bu gereksinimi duyar; çünkü gençlerin gelecekteki rollerine hazırlanması, toplum açısından yaşamsal bir öneme sahiptir (Toprakçı ve Diğerleri, 2002: 191).

Eğitim, sadece bilgi, mutluluk, iyilik gibi amaçlardan ziyade belli bir bağlam içinde yapılan bir bilgi aktarma etkinliği olarak bir takım yapıların etkisi altında biçimlenen bir kurumdur. Bu yapıların en önemlisi de devlettir (İnal 2004: 40). Devletin en önemli görevi, kitlelerin kültürel ve ahlaki düzeylerini yükseltmek olduğuna göre, bunları gerçekleştirecek en önemli kurum okuldur. Okullar, ideolojik anlamda örtük ya da açık eğitimsel işlevlerini yerine getirmektedir ve devletin sürekli müdahale ettiği kurumlar olmaktadır (Güven 2000: 36). Devletin eğitime müdahalesi, müfredatın, ders kitaplarının, eğitsel yöntem ve etkinliklerin oldukça katı biçimde düzenlenmesine yol açar. Devlet, eğitim kurumlarına sadece gerekli mali yardımı yapmakla kalmaz, büyük ölçüde, okullarda neyin öğretileceğine/okutulacağına karar verir ve kendi çıkarlarını

(12)

korumaya çalışır. Dolayısıyla eğitim, toplumsal ve siyasal sistemin meşru, gerekli ve zorunlu saydığı öğeleri (insan gücü, ideolojik ve düşünsel yapılar, inanç sistemleri, politik oluşumlar vb.) yeniden üreten bir kurum rolünü oynar. Bu çerçevede eğitimin ana işlevi egemen kültürü aktarmaktır (Güven 2000: 36). Egemen kültür ise egemen/resmi ideolojinin denetimi altındadır. Buradan hareketle eğitimi, birey ve grupların, siyasal iktidarlarca idealleştirilen (gerçekleştirilmesi istenilen) değerlere, yaşam tarzına, tutum ve alışkanlıklarına toplumsallaştırılması süreci olarak tanımlayabiliriz (İnal 2004: 49).

Sosyalleşme sürecine bağlı olarak özellikle 6–7 yaşlarında eğitim hayatına başlayan ve 18-20’li yaşlara kadar devam eden ilk ve ortaöğretim kademeleriyle okullar bireylere, içinde doğdukları ve yaşadıkları toplumun değerlerini, inançlarını, normlarını, tutum ve davranışlarını edindikleri, bir kültürel ve toplumsal aktarım süreci olarak ele alınabilir. Okul hayatı, bireylerin “toplumsal ve siyasal düzen içerisinde kendisinin ve toplumun rolünün ne olduğu”, “ekonomik ya da siyasal sistemde nasıl bir işlev yüklenmesi gerektiği” gibi sorularla kendini bulmasını hedeflemektedir (Gutek, 2001:179).

Milli-devletin eğitim kurumları olarak okullar, milli özellikleri ya da üstünlükleri ve aynı zamanda farklılıkları belirleyen karakteristikleri geliştiren ve bunları yeniden üreten mekânlar olarak da görülebilir. Çünkü eğitim sürecinde genellikle belirli bir dil, lehçe, mezhep öne çıkarılmakta, milli kimliğin ülkesel boyutu vurgulanmakta ve kökenin ortak mitleri ile tarihsel anıların milli üstünlüğü ve benzersizliği desteklenmektedir (İnal, 2004: 27). Bu düşünce eğitim süreci boyunca ahlaki bir temelde bireylere benimsettirilmekte, dolayısıyla çocukluk çağından itibaren vatandaşların zorla değil rıza ile var olan düzene itaat etmeleri ve sadakat göstermeleri sağlanabilmektedir.

Toplumda bireyin nasıl davranması gerektiği, adlandırılan kural ve normlar eğitim süreciyle aktarılmaktadır. Nitekim birey, ailesinden sonra ikinci kez okulda otorite ile tanışmış olmaktadır. Böylece birey, otoriteyi içeren konularda ne kadar söz söyleyebileceği, sınıf faaliyetlerine ne ölçüde katılabileceği, kurallara uymadığı zaman ne tür bir yaptırımla karşılaşabileceği, devlet gerçeğini nasıl anlaması ve anlamlandırması gerektiği, vatandaş olarak sahip olduğu hak ve vazifeler, milli

(13)

duygular vb. konular hakkındaki ilk veri ve izlenimlere okulda sahip olmaya başlamaktadır (Kalaycıoğlu, 1984: 166–167).

Ders programları ve ders kitapları, eğitim politikalarının uygulamaya geçiş alanlarıdır. Bir dönemin eğitim politikasını ortaya koyabilmek için de o dönemin eğitim ideolojisinin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Toplumda değişime yön veren temel siyasi fikirler doğrudan eğitim politikasını etkilemektedir. Eğitim politikalarının oluşması ve resmileştirilerek uygulamaya konulması Türkiye’de siyasal partilerin, idari yapısına ve koşullarına göre bir süreç izlemektedir. Bu süreç içinde eğitim politikalarında seçenekler tartışılarak parti ve hükümet programlarında karar haline dönüştürüldükten sonra, bu kararlar Milli Eğitim Bakanlığı basta olmak üzere eğitimle ilgili kurum ve kuruluşlarla, bunların hizmetindeki meslek elemanlarınca ders programı ve ders kitapları yoluyla uygulanır (Baruönü, 1991: 20).

Bu çalışmada, araştırma materyali olarak kullanılan ders kitapları, belirlenen hususlar çerçevesinde, belirli bir milli-devletin ürünü olarak ele alınmak durumundadır. Dönemler itibariyle yaşanan toplumsal ve siyasal değişim ya da dönüşümlere bağlı olarak ders kitaplarının söylemsel içeriklerinin değiştiği, yapılan incelemeler sonucu ortaya konulmaktadır. Ders kitaplarındaki bu temel bilgiler, her ne kadar toplumsal değer ve inançlardan ahlaki norm ve davranış kalıplarına; kültürel değerlerden yurttaş kimliğine kadar geniş bir alanı kapsıyor ise de, bu çalışmanın konusu bağlamında düşünüldüğünde önemli olan nokta, ders kitaplarının bireyleri ne tür bir milli kimlik ile donattıklarını ortaya koyabilmektir.

Modernitenin yaşama geçmesi, milli-devletlerin ortaya çıkışı, toplumların geleneksel bağlarının çözülüp yerine soyut milli bağlılıkların oluşturulması ve milli kimliğin oluşturulması, özellikle tarih derslerini önemli bir yeniden üretim aracı haline getirmiş ve tarih kitapları, milli tarih ve önderleri yüceltici tarzda kaleme alınmaya başlanmıştır (Tekeli, 1998: 95). Carr’a (1987: 41) göre tarih “bugün ile geçmiş arasında kesintisiz bir diyalog”tur. Collingwood’a (1996: 41) göre “insanın ne yaptığını, böylece insanın ne olduğunu öğreten” bir disiplindir. Dilek’e (2007: 5) göre tarih “geçmiş veya geçmişin aynası değil, geçmişi inceleyen bir çalışma disiplinidir.”Yine Dilek (2007) tarihi “değişimin bilimi” olarak nitelendirmektedir. Tarih ders kitaplarında ise tarih “insan topluluklarının geçmişteki yaşayışlarını, kültür ve uygarlıklarını,

(14)

sosyo-ekonomik yapılarını neden-sonuç ilişkisi içerisinde yer ve zaman göstererek inceleyen, elde ettiği bulguları, belgelere dayanarak objektif bir şekilde açıklayan sosyal bilim dalı” olarak tanımlanmaktadır.

Collingwood’un yukarıda verilmiş olan tarih tanımlaması gerçekten önemlidir. Tarih disiplini sadece insanın geçmişte neler yaptığını göstermez. Ayrıca insanın ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini de öğretir. Bunun yapılabilmesi ise, tarihin okullarda ayrı bir ders şeklinde okutulmasıyla mümkündür. Bu noktadan hareketle tarih öğretimi/eğitimi üzerinde durmak yerinde olacaktır. Tarih öğretimi, formal eğitim kurumları aracılığıyla, tarih biliminin ortaya koymuş olduğu bilgi, tutum ve becerileri öğrencide davranış haline getirmeye çalışmaktır (Demircioğlu, 2007: 12). Milli-devletin, özellikle aydınlanma felsefesinin evrenselci paradigması doğrultusunda şekillenen türdeş yurttaş ve toplum tasarımı ile bu tasarımın beraberinde getirdiği anlık kurguları, milliyetçi ideolojik söylemin eğitim aracılığıyla öğretilen bilgi ve değerlerinden olduğu söylenebilir (Esen, 2003: 13). Bu anlamda ders kitapları sadece bilgi aktarmakla kalmamakta, o toplumun siyasal ve toplumsal normlarını da belleklere kazıyarak (Pingel, 2003:1) ortak bir bellek yaratmaya çalışmaktadır.

Genelde eğitimin, özelde ise ders kitaplarının, kendi “hayal edilmiş topluluklarını” ya da milletini yüceltme, diğer millet ya da azınlıkları küçültme eğilimiyle kaleme alındıkları; özellikle de tarih ders kitaplarının bir takım tarihsel olguları aktarmanın ötesinde ideolojik söylemleri kurgulamaya, yaymaya, politik yönelimler doğrultusunda hareket etmeye ve bunları tarihsel meşruluğa dayandırarak haklı göstermeye yaradığı ortaya konulmuştur (Pingel, 2003: 2). Dolayısıyla milli devletle birlikte ders kitaplarında yer alan bilgi ve değerler bütünü, belirli bir dönemdeki toplumsal yapıyı oluşturan karmaşık kültürel, ekonomik ve siyasal süreçler içinde oluşturulmaya, böylece milletin, milli kimliğin ve vatandaş olabilmenin gereklerini anlamlandırmaya başlamışlardır. Bu anlamda ders kitaplarının içeriğinin tarafsız olmadığı, toplumda egemen olan bilgi, değer, inanç ve tutumların bireylere kazandırılmasının hedeflendiği söylenebilir (Esen, 2003: 11–12).

Cumhuriyet dönemi ilk hükümet programında, bilimsel ve çağdaş ilkelere dayanılarak okulun yeniden düzenleneceği ve milli ruha, tarihi, coğrafi ve toplumsal karaktere uyan ders kitapları yazılacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, Birinci Türk Tarih

(15)

Kongresi’nde (1932: 12–13) tarih eğitiminden beklenilen faydanın ifade edilmesinde, milli kültürün temeli olan milli terbiyenin esasının “milliyetçilik, devletçilik ve halkçılık” olduğu ve üstelik de bu ilkelerin aslında milli ve tarihi geleneklerimizden doğduğu açıkça ifade edilmiştir. Ders kitaplarının söylemlerini kurgulama ve aktarma yönündeki etkinliğinin bilincinde olan siyasi kadrolar, bu gücü gerektiği gibi kullanmayı bilmişlerdir (Gelişli, 2005:132). Bu amaçla Türkiye’de de halen uygulanmakta olan bir sistem oturtulmuştur. Ders kitaplarının içeriğinin Türk Milli Eğitim sisteminde Talim ve Terbiye Kurulu gibi resmi bir organ tarafından belirlenmesi ve denetlenmesi yoluna gidilmesi de bu yorumu destekler durumdadır.

Milli değerlerimizin ders kitapları aracılığı ile bireylere aktarılarak meşruluk kazandırılması ve bireyler nezdinde var olan düzene ilişkin rıza üretilebilmesi için, ders kitaplarının incelenmesi bu noktada anlamlı olmuştur. Çünkü hiçbir siyasi iktidarın veya resmi makamın, devletin resmi ideolojisinin dışında kalacak fikirlere, görüşlere, düşüncelere, kısaca farklı söylemlere, ders kitaplarında yer vermelerinin beklenmeyeceği düşünülmektedir (Gelişli, 2006: 273).

Cumhuriyet’in ilanından günümüze ders kitaplarında, devlet ideolojisinin ve milli değerlerin nasıl verildiğinin içerik çözümleme yöntemi ile belirlenmesi önemli araştırma konuları arasında yer aldığı söylenebilir. 1939–1950 yılları arası, İnönü döneminin, siyaset ve ekonomideki durağan özelliğine rağmen, kültür alanında son derece hareketli bir görünümü vardır. Bu dönemde, Atatürk döneminden farklı bir kültürel yapının oluşturulmasına geçilmiştir. İnönü döneminde yoğun milliyetçilik anlayışı büyük oranda terk edilerek yerine eski Yunan ve Latin (hümanist) kültürü ikame edilmeye başlanmıştır. Kalkınmak için batılılaşmak kaçınılmaz olduğu ve batı kültürünün temelinde eski Yunan ve Lâtin kültürlerinin var olması gibi düşünceler ile bu kültürlerin aktarılarak batı toplumlarının kalkınmasını sağlayan kültürel temellerin yakalanması planlanılmıştır. Bu dönemde parti programlarında ve Millî Eğitim Şûralarında tarih öğretimi üzerinde durulurken, benimsetilmek istenen hümanist kültür için kendi itibariyle ders kitaplarındaki Yunan ve Latin kültürüne verilen ağırlık artmıştır. Bu nedenle Türk milletinin milli kültürünün, değerlerinin, inançlarının aktarılma aracı olarak tarih ders kitaplarının içerik analizleri ile bugünkü devlet anlayışı ve milli kimliğinin kazandırılma sürecinde ne gibi aşamalardan geçildiği bu doğrultuda milli kültürün, dilsel, tarihsel ve kültürel bağlamda nasıl şekillendirildiğinin tarihsel

(16)

gelişim süreci içinde belirlenmesi düşünülmüştür. Bu çalışmada, 1939–1950 yılları arasındaki liselerin 1–2 ve 3. sınıflarında okutulan tarih ders kitaplarının incelenerek; o dönemdeki milli kimlik ile ilgili bilgilerin nasıl kurgulandığı sorusuna cevap aranmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı, 1939-1950 yıllarında lise tarih ders kitaplarında milli kimlik kavramının nasıl ele alındığını belirlemektir.

Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır;

1.1939-1950 yılları arasında lise 1. sınıfta okutulan Tarih ders kitaplarında milli kimlik ile ilgili kavramlar nasıl verilmiştir?

2. 1939-1950 yılları arasında lise 2. sınıfta okutulan Tarih ders kitaplarında milli kimlik ile ilgili kavramlar nasıl verilmiştir?

3. 1939-1950 yılları arasında lise 3. sınıfta okutulan Tarih ders kitaplarında milli kimlik ile ilgili kavramlar nasıl verilmiştir?

1.4. Araştırmanın Önemi

Millet, aynı topraklar üzerinde yaşayan, ortak dile, ortak kültüre, ortak tarihe ve ülkü birliğine sahip, dolayısıyla ortak duygu, düşünce, dil ve gelenek birlikteliği olan topluluk olarak ifade edilmektedir. Milli-devletler, toplumlarının bir bütün oluşturabilmesi anlayışına sahiptirler. Millet olabilmenin temellerinin atılabileceği en önemli kurumsal mekânda, eğitim kurumlarıdır bunu gerçekleştirecek en önemli kurum da okullardır. Okullar ideolojik anlamda, örtük ya da açık eğitimsel işlevlerini yerine getirerek sürekli olarak (Güven 2000: 36) yetişen gençlere kültürel mirası aktarmaktadır. Bu kültürel mirasın aktarımında ve tespit edilen iyi vatandaş tipinin yetiştirilmesinde tarih dersinin önemli bir işlevi vardır. Bu nedenle tarih dersi üzerinde önemle durulması gerekmektedir.

Tarih dersi, bireylerin yurttaşlık haklarını kullanabilmesi, görev ve sorumluluklarını bilmesi ile ülke kalkınmasına yönelik davranışlar geliştirmesinde önemli bir görev üstlenmiştir. Bu görevleri yerine getirirken insan kişiliğinin oluşması

(17)

ve zihnin biçimlendirilmesi ile toplumun taban kültürünün beslenmesine de katkıda bulunmaktadır. Egemen ideolojilerin, siyasal rejimin hedefleri doğrultusunda değer yargıları, inançlar, tutumlar ve toplumsal davranış kurallarını bireylere öğretirken müfredat programları ve ders kitapları etkili araçlardan biri olarak görülmektedir. Ülkemizde de bu yönde bir etkisi kabul edildiğinden müfredat programları, devlet tarafından hazırlanır ve bu programlara uygun olarak yazılan ders kitapları da merkezi bir denetimden geçer. Özellikle tarih dersi müfredatı ve kitapları ortak bir ulus ve milli bir kimlik bilincinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir (Öktem 1997: 2).

Türkiye Cumhuriyeti’nde tarih öğretimi programlarının çerçevesini Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçları; onun çerçevesini de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası belirler, dolayısıyla tarih eğitimi, anayasada belirlenen sınırlar çerçevesinde: “…Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetimi ve denetimi altına yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz… (Madde 42)” ilkelerini gerçekleştirmeye yönelik bir kapsamdan oluşmak durumundadır (Gelişli, 2006:273–274).

Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçları, eğitim programları içerisinde ve Anayasa’da belirlenen Atatürkçülük esaslarına göre düzenlenmiş milli kimlik tasvirini yapmaktadır:

“Madde 2- Türk Milli Eğitimi’nin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, 1. Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;

2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;

(18)

3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.”

Milli Eğitim Temel Kanunu’nda eğitimin özel amaçlarına şöyle yer verilmiştir: “Özel amaçlar, Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir ve çeşitli derece ve türdeki eğitim kurumlarının özel amaçları, genel amaçlara, temel ilkelere uygun olarak tespit edilir” (Milli Eğitim Temel Kanunu, 2006: 5).

Buradan da anlaşılacağı üzere, ders programları ve ders kitaplarının içeriği milli kimliği oluşturmada önemli bir önemli bir yere sahiptir. Bu kanunda belirtilenleri uygulamakla görevli; ders programlarının hazırlanmasından, ders kitaplarının denetlenmesine, bütün ilk ve ortaöğretim aşamalarında tek yetkili ve sorumlu kurum, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Gelecek kuşakların şekillenmesinde bu denli etkili ve denetim sahibi olan MEB programlarındaki değişimler önemlidir. Bu nedenle bu konu dönemler çerçevesinde olabildiğince incelenmeli ve ders kitaplarında izlenmek istenen tutumlar tarihi birer kayıt olarak geleceğe yol gösterici bir model olarak sunulmalıdır.

Cumhuriyet tarihi içerisinde de Atatürk döneminden sonra hümanist anlayışın etkili olduğu 1939-1950 döneminde, lise tarih ders kitaplarında milli kimlik kavramının nasıl ele alındığının belirlenmesinin oldukça önemli olduğu düşünülmüştür.

1.5. Sınırlılıklar

Bu çalışma, 1939–1950 yılları arasında liselerin 1–2 ve 3. sınıflarında okutulan tarih ders kitapları ile sınırlı tutulmuştur. Ayrıca içerik analizine alınacak Milli kimlik kavramı; 1. Millet, 2.Devlet, 3. Vatan, 4. Milli simgeler, 5. Bağımsızlık, 6.

(19)

Kahramanlık, 7. Gelenek- görenek, kültür, 8. Dil, 9. Din gibi değerlerle sınırlandırılmıştır.

1.6. Sayıltılar

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitapları tarihsel birer veri olarak kabul edilmiştir.

1.7. Tanımlar

Eğitim; En genel anlamıyla insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir. (Fidan ve Erden,1992: 12).

Milli Kimlik; Kimlik kavramı, Fransız ihtilali ile birlikte tarihsel-sosyolojik bir kategori olarak ortaya çıkan milli devlet kavramının sonucu olarak yeni bir çerçeve içerisinde tanımlanmış ve milli kimlik kavramı ortaya çıkmıştır. “Milli kimlik” oluşumu, modern çağın ürünüdür. Modernleşme sürecinde devletin kimliği ile devleti oluşturan vatandaşların varsayımsal kimliği örtüşmüştür (Güvenç, 1994: 27).

İçerik Analizi; içerik analizi, sözlü veya yazılı materyallerin sistemli bir biçimde analize tabi tutulup, yazılan ya da söylenilenlerin belirli kurallar doğrultusunda kodlanarak, kategorileştirilerek sayısallaştırılması ve ne sıklıkla kullanıldıkları veya tekrar edildiklerini tespit etme sürecidir (Gökçe, 2006: 18–20).

(20)

II. BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Yapılan tanımlarının tamamı içinde eğitimin, yaşanılan topluma uyum sağlama süreci olarak belirtilmesi dikkat çekmektedir (Fidan ve Erden, 1992). E. Durkheim’e göre eğitim, toplumun bütün fert ve kuruluşlarının katıldığı ve esasen genç neslin sosyalleştirilmesinin hedef alındığı faaliyetler içinde, soyaçekimle aktarılması mümkün olmayan toplumsal verasetin nesilden nesile intikali vasıtasıdır.

Bir milletin gelişmesini sağlayan en önemli kaynağı, millî hedeflerine uygun olarak yetiştirdiği insanlardır. İnsan unsurunu gerektiği ölçüde ele alıp yetiştirmeyen milletlerin varlıklarını muhafaza etmeleri mümkün değildir. Bu sebeple eğitim; milletlerin bir bütün olarak ele almak, iyi teşkilâtlandırmak ve yürütmek mecburiyetinde oldukları faaliyet alanlarının başında gelir. Her ülkedeki eğitim felsefesi ve sistemi, o ülkenin içtimaî, iktisadî ve kültürel yapısı ile sınırlanır ve tayin edilir. Bir ülkeden başka bir ülkeye eğitim sistemi ithal ya da ihraç edilemez. Bunun için her millet kendi bünyesine uygun bir millî eğitim politikası tespit etmek ve buna göre bir eğitim sistemi kurmak ve işletmek zorundadır. Milletler içtimaî, iktisadî ve kültürel gelişmelerine paralel olarak eğitim sistemlerini değiştirmek ve geliştirmek mecburiyetindedirler. Bunu yapmadıkları takdirde, kalkınmanın en önemli vasıtası olarak kabul edilen eğitim, o ülkeler için bunalım kaynağı olur (Ekinci, 1989: 9).

Ülkemizde Cumhuriyet rejimi ile birlikte toplumsal ilerleme, yeni ideolojiyi yerleştirme ve millî birlik ve beraberliği sağlama amacıyla tarihten faydalanma yoluna gidilmiştir. Tarih öğretimine yüklenen misyon önemli olduğu için, tarih programları da bu misyon göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Her devletin kendi varlığını koruması ve ayakta durabilmesi için temel düşünceyi kendi vatandaşlarına anlatmak durumunda olduğu da bir gerçektir. Tarih eğitimi vasıtasıyla, genç nesillerin milli

(21)

kimlikleri meydana getirilmekte ve onlara kendi geçmişlerinin bütün kültür ve değerleri milli bir doğrultuda aktarılmaya çalışılmaktadır. Dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ilkokuldan üniversiteye kadar öğrencilere milli tarihleri okutulmaktadır. Tarih öğretimine yüklenen amaçların değişmesiyle tarih ders kitaplarının tarih öğretimindeki rolleri de değişecektir. Ülkemizde Cumhuriyet rejimi ile birlikte toplumsal ilerleme, yeni ideolojiyi yerleştirme ve millî birlik ve beraberliği sağlama amacıyla tarihten faydalanma yoluna gidilmiştir.

2.1. Osmanlı’dan İnönü Dönemi’ne Kadar Tarih Anlayışı ve Eğitimi

2.1.1. Tanzimat Öncesi Tarih Anlayışı ve Eğitimi

Osmanlılarda yakın zamanlara kadar olayları meydana geliş sırasına göre yazan ve bu olayların sebepleri ve sonuçları üzerinde fazla tahlillere girişmeyen bir tarihçilik anlayışı mevcuttu. Genelde tarihlerin hepsinde hadiseler, padişahın ya da ordu kumandanı olan vezirin veya bir paşanın etrafında gelişmekteydi (Behar, 1992: 43). Tanzimat’a kadar Osmanlı tarihçiliğinde; Osmanlı Devleti’nin dini yapısına bağlı olarak gelişen ve Osmanlı toplumunun birliğini, Osmanlı hanedanı ve padişah çevresinde gerçekleştirmeyi amaçlayan “Hanedan Tarih Anlayışı” olmak üzere başlıca iki anlayış hâkimdir (Karal, 1977: 225).

Tanzimat döneminde; Osmanlı’nın kuruluş öncesiyle, İslam öncesi Türk tarihine yer verilmemektedir. Osmanlı Türkleri tarihi esas alınmakta ve genelde tarihlerin hepsinde hadiseler, padişahın ya da ordu kumandanı olan vezirin veya bir paşanın etrafında gelişmektedir. Osmanlı tarihçileri çoğu zaman “anlatmaya ya da anlatılmaya değecek olayların öyküsü olarak” algılanan İslâm’ın hayat ve kâinat anlayışına bağlı olarak eserlerini yazmışlardır (Behar, 1992: 43).

2.1.2. Tanzimat ve Sonrası Tarih Anlayışı

Osmanlı tarihçiliğinde eskiye nazaran farklı bakış açısının etkili olmaya başladığı dönem Tanzimat’la başlamıştır. Tanzimat’tan sonra batı dillerini bilen

(22)

aydınların yetişmesi, bu tarihten itibaren yayınlanan genel tarihlerin öncekilerden daha derin bilgilere sahip olmasını sağlamıştır. İlk zamanlar olayların izahında ve yorumlanmasında Osmanlıcılık fikrinin etkisiyle yine hanedan ön plandadır. Ama gerek basın-yayın organlarının günlük hayata girişi gerekse yabancı dil bilen, Avrupa gazetelerini okuyan aydın zümrenin ortaya çıkışı ile olaylara bakış açısında gittikçe bir değişme meydana gelmeye ve daha tenkitçi bir anlayış doğmaya başlamıştır (Tekindağ, 1971: 660).

Eskilerden farklı olarak zaman zaman bir tek meselenin başından sonuna kadar incelenmesi dikkat çeker, yani kronolojik sıralamaya bağlı kalmayı terk eder. Ayrıca Osmanlı Tarihi ile sınırlı kalmayarak dünya tarihinin çeşitli meseleleri hakkında bilgi ihtiva eder (Arıkan, 1991b: 1584-1586). Ahmet Cevdet Paşa, tarihin sadece olayların bir kronolojik sıralaması olarak değil, kaynakların eleştirel bir yaklaşımla incelenmesi gerektiğini kavrayan ilk Osmanlı tarihçilerinden biri olmuştur. O’nun görüş ve yöntemlerini Osmanlı ve Türk tarihi ve İslâm tarihi yazan tarihçiler tarafından benimsenmiştir (Tekindağ, 1971: 662). Türklerin Osmanlılardan ibaret olmadığını, Orta Asya’ya kadar uzanan geniş bir sahaya yayıldıklarını savunan ilk kişilerden biri olmuş ve Türklüğün temellerini atmıştır. Bunun yanında batı dillerinde tercümeler yapmıştır. Bu dönemde Avrupalı tarihçiler, yeni siyasî emellerin kaynaklarını bulabilmek amacıyla geçmişlerini anlamak ve açıklamak isterlerken, Osmanlı tarihçileri, toplumlardaki her alanda mevcut olan duraklama ve tıkanmayı çözebilmeyi amaçlamışlardır (Arıkan, 1991b: 1587).

Osmanlı tarihçileri, Avrupa’da basılmış olan tarih kitaplarını inceleyerek ve bunların bazılarının çevirilerini yaparak ya da yaptırarak tarihçilikte yeni yöntemleri ve akımları incelemeye başlamışlardır. Bu sırada en çok eserleri Türkçeye çevrilmiş olunan Fransız tarihçilerinin etkisi altında kalınmıştır. Tanzimat döneminin en belirgin özelliği, geleneksel yöntemlerden pragmatik yönteme bir geçiş olmasıdır. Birçok tarihçi daha iyi hükümet politikaları oluşturmak amacıyla tarihi olayların nedenlerini ve sonuçlarını araştırmak, açıklamak ve hatta bazen eleştirmek için çalışmışlardır (Arıkan, 1991a: 1587).

Bu dönemde yine okullarda okutulacak tarih kitaplarının yazımı için bir müsabaka açılmış, bu müsabaka için öngörülen şartnameye göre yazılacak kitapların

(23)

içeriğinin Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna ve bu dönemde var olan devlet ve milletlere ait bir giriş, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda o ana kadar ki önemli olayları, Osmanlı sultanlarının doğum, cülûs ve ölümlerini, bu süreç içindeki önemli olayları içeren bir cetvel, Osmanlı Devleti’ni gösteren bir harita, o zamana kadarki padişahların her birine ait olayları kapsayan bahisler olması gerektiği, kitabın ise hakikati içerip tarafsız olurken aynı zamanda vatan sevgisi ile ilgili övücü maddelerin olması gerektiği belirtilmekte, ayrıca kitabın hikâye tarzında yazılması, kıyaslamalara girilmesi, iyi hareketlerin övülüp kötü hareketlerin yerilmesi tavsiye edilmektedir (Baymur,1964:13-14).

Böyle bir çalışma ile belki de Tanzimat hareketinin Türk tarihçiliğine en büyük katkısı tarih derslerinin ilk defa okullara girmiş olmasıdır. 19. yüzyıldan itibaren Osmanlılarda tarih anlayışı ve usulünde meydana gelen değişmede batının özellikle Fransa’nın etkisi açıkça görülmektedir. Tarih metodu yönünden batının etkisi az olmakla beraber Osmanlı tarihçilerinin tarih görüşlerinin dünya ve Türk Tarihine dair bilgilerinin değişmesinde batının etkisi daha fazladır. Osmanlı Devleti’nde Tanzimatla başlayan Garplılaşma, daha doğrusu Fransızlaşma Meşrutiyetle son merhalesine gelmiştir. Bu devirde Türkçe yazılan ve Türkçeye tercüme olunan umumi tarihlerde tamamen Fransız görüşleri hâkimdir. Tanzimat devrinde emareleri çok zayıf olarak görülen Türkçülük cereyanı, II. Meşrutiyetle biraz güçlenmiştir. Türkçülük hareketi ilk başladığında Garbın köleci zihniyetine ve milletle dini önemseyen Osmanlıcılık akımına tepki olarak ortaya çıkmıştı. Fakat Meşrutiyet devrinde ciddi gelişme gösteremedi. Edebiyat ve tarihle bir dereceye kadar meşgul olunduysa da umumi tarihle esaslı bir surette uğraşmamışlardır. Hele hele okullarda okutulan umumi tarihlere hiçbir etkisi olmamıştır (Akçura, 1932: 596).

Tarih derslerinin İslam tarihi ve Osmanlı tarihi ile sınırlandığı II. Abdülhamit döneminin ardından II. Meşrutiyetin ilanıyla başlayan tarih öğretiminde yeni bir yapılanmaya gidilerek okullarda ‘Genel Uygarlık Tarihi’ dersi okutulmaya başlanmıştır (Tunçay,1977: 276). II. Meşrutiyet döneminde tarih müfredatında yapılan en önemli değişiklik, dünya tarihinin ağırlığını arttırmış olmasıdır (Kaya, 2002: 44). Bu dönem, eğitim programları ve tarih dersleri açısından önemli bir dönüşümü ifade etmektedir. Devletin yıkılışının ancak eğitimle kurtulabileceği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır. Eğitim sorunları, gazete ve çeşitli dergilerin sayfalarında tartışılmakta,

(24)

konferanslar verilmekte, çeşitli dernekler kurulmakta ve bunların etkinlikleri içinde batı tarzı eğitime ağırlık verilmekteydi. II. Meşrutiyet döneminde tarih yayınları önemli bir yer tutmaktadır. Çeşitli telif ve çeviri eserlerin sayısı giderek artış göstermeye başlamıştır, tarih yöntemleri tartışılmış, tarihin nasıl yazılması, nasıl oluşturulması gerektiği konusunda yöntemler geliştirilmiştir (Arıkan,1998:158).

Bu dönemde, tarih dersleri, “Milli ve Vatani Terbiye” aracı olarak görüldüğünden dolayı öğrencinin eleştirel düşünmesine ve akıl yürütmesine imkân sağlayacak şekilde düzenlenmemiştir (Safran, 2000: 132). 1915 tarihinde II. Meşrutiyet’in sonlarına doğru müfredat programında tarih eğitiminin içeriği yeniden değişikliğe uğramıştır. Bu programda göze çarpan ilk değişiklikler, tarih ders sayısının ve bu dersler içinde Türk ve İslam tarihinin oranının artış göstermesidir (Kaya, 2002: 44).

Sonuç olarak Tanzimat’tan itibaren Osmanlı Devleti geleneksel tarih anlayışının dışına çıkarak yeni bir tarih anlayışı benimsemiştir. Bunun sonucu Osmanlıcılık fikrinden kaynaklanan ve Osmanlı hanedanını kapsayan Osmanlı veya hanedan tarihi görüşü ortaya çıkmıştır. Buradaki tarih görüşünün amacı Osmanlı milleti ya da Osmanlı tarih şuurunu oluşturarak Osmanlı Devleti’nin devamını sağlamaktır. Bu zihniyet devletin siyaseti nedeniyle tarihçiliğimizdeki etkisini Cumhuriyete kadar sürdürmüştür. Osmanlıcılık ideolojisine bağlı tarih anlayışına rağmen toplumda Osmanlıcılık şuuru oluşturulamayacağı anlaşıldığından bu tarih görüşünün faydası sınırlı kalmıştır. Osmanlı Tarihçiliği başlangıcından itibaren hep aynı çizgiyi takip etmemiştir. Devirlerin değişmesine paralel olarak Osmanlı tarihçilerinin hadiselere bakışında farklılaşmalar meydana gelmiştir. Önceki dönemlerin sultan ve saray ile üst düzey yöneticileri ön planda tutan yaklaşıma karşılık Tanzimat yıllarından sonra ortaya çıkan fikir akımlarına paralel olarak daha ideolojik bir bakış açısı ortaya çıkmıştır (Arıkan, 1991b: 77–91).

2.1.3 Cumhuriyet Dönemi Tarih Anlayışı ve Türk Tarih Tezi

(25)

Atatürk’ün hayatı incelendiğinde okul yıllarından hayatının son yıllarına kadar tarihle iç içe olduğu görülmektedir. Atatürk’ü tarihten, tarihi de Atatürk’ten ayırmak zordur. Çünkü Atatürk hem okuyan hem yazan bir kişi, bir liderdir. Türk milletinin ilerleyip yükselmesi, kalkınıp gelişmesi için tüm gayretlerinde ve yapmış olduğu inkılâplarında tarih ve tarih eğitiminin özel bir yeri vardır (İnan, 1971: 110). Atatürk, Millî Mücadele yıllarında ve cumhuriyetin ilk yıllarında yeri geldikçe, Türk Tarihi hakkındaki gerçek bilgileri herkese aktarmaya çalışmıştır. Konulara tarih ışığında açıklık getirmek için çaba göstermiştir. Her milletin gençliği, memleketin fikir ideoloji ve ruh yapısını temsil ettiği kadar, organik olarak da o milletin doğacak yarınının yükünü taşır. Milletlerin yarınları, gençlerin müspet rolleriyle aydınlanır veya menfi tesirleriyle kararır, parlar veya söner (Tevetoğlu, 1966: 578).

İşte bu düşünce ile hareket eden Mustafa Kemal, Millî Mücadelenin daha başlangıcında Ankara’da 1921 yılının 16 Temmuzundan 21’ine kadar, altı gün süren ilk resmi Maarif Kongresini yapmış ve burada Türk gençliğinin kendi tarih ve kültürümüzle yetiştirilmesini belirtirken tarih eğitimi almasının gerekliliğini vurgulamıştır (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1959: 17). 22 Eylül 1924 tarihinde Samsunda bir konuşmasında ise; “ Bizim milletimizin hayat-ı esasını düşünelim bu düşünce bizi elbette altı-yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden çok, asırlık Selçuklu Türklerine ve ondan önce tüm dönemlerin her birinde hâkimiyet kurmuş Türk devrine ulaştırır” (Ayın,1993: 57). Sözleriyle tarihe ve özellikle Türk tarihine gösterdiği yakın ilgiyi resmi tarih çalışmalarını başlatmadan çok daha evvel ortaya koyarak Türkiye’de tarihe karşı ilgi oluşmasında öncülük yapmıştır.

Mustafa Kemal, vatan konusunda da kendi el yazılarıyla yazmış olduğu metinlerde büyük bir tarih bilgisine sahip olduğunu ortaya koymuştur. “Türk milleti Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda da olmak üzere, kara ve deniz sınırları ile ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir ülkede yaşar, yakın ve geçmiş zamanlar düşünüldüğünde Türk milletine vatan olmamış bir kıta yoktur” (İnan, 1971: 111) diyen Atatürk, Türk milletinin tarihin değişik dönemlerinde ayrı kıtalarda devletler kurduğunu belirterek Türk tarihine olan ilgisini ve alakasını vurgulamıştır.

Atatürk 1 Mart 1922’de TBMM’nin açılışında yapmış olduğu konuşmasında; “Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsil ne olursa olsun

(26)

en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline ve kendi benliğine, ananâtı millîyesine düşman olan bütün anasırla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel vaziyeti cihana göre böyle bir cidalin istilzam eylediği anasırı ruhiye ile mücehhez olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklâl yoktur” (TBMM Zabıt Dercesi, 1959: 37) sözleri ile tarih eğitimine dikkat çekmiştir. Atatürk’ün tarih ilmi, Fransız imparatorlarından Napolyon, Türk Tarihi ve Osmanlı Dönemi Türk Tarihi, Arap Tarihi ve Genel Tarih Tezi hakkında, güzel sanatlar ve iktisat tarihi hakkında söylenmiş pek çok sözü vardır (Karal, 1986: 89-110). Tüm bu bilgiler bizi, Atatürk’ün tarih çalışmalarına başlamadan önce geniş bir tarih bilgisine sahip olduğu ve tarihe çok yoğun bir ilgi duyduğu düşüncesine götürmektedir.

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal türlü vesilelerle söylediği nutuklarında daima tarihten örnekler vermiştir. Ancak O, doğru yazılmış tarihten yanadır. Kendisinin; “Tarih gerçekleri tarif eden bir sanat değil, belirten bir bilim olmalıdır”, “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet kazanır” (Kocatürk,1987: 169) sözleri bu durumu açıkça ortaya koyar.

Atatürk’ün tarih çalışmalarını başlatmasının sebepleri sadece tarihe duyduğu yakın ilgiden kaynaklanmamıştır. Bu durumun başlıca nedenleri şunlardır:

1. Osmanlılarda tarihimizle ilgili gerekli araştırmanın yapılmamış olması.

2. Batılı devletlerin Türk toprakları ve vatanı üzerindeki yanlış ve taraflı iddiaları.

3. Türklerin sarı ırktan gösterilmesinin sonucu olarak medeni kabiliyetten ve özelliklerden yoksun olduğuna dair batıdaki yanlış ve kasıtlı bilgiler. (Kocatürk,1987:169)

Cumhuriyetin ilk yıllarında mevcut tarih anlayışı Osmanlı döneminden kalma idi. Osmanlı tarih anlayışında Osmanlı Türkleri Tarihi esas alınıyordu. Osmanlı’nın kuruluş öncesiyle, İslam Öncesi Türk tarihine değinilmiyordu. Hâlbuki Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti yıkılmış, Türk Milleti dünyaca tanınan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştu. Devlet yeni, fakat millet uzun ve şerefli bir maziye sahiptir. Atatürk bu mazinin araştırılmasını bir borç biliyordu (İnan, 1971:111).

(27)

Bir konuşmasında, “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” diyerek Türk milleti için tarih öğretiminden beklenen faydanın ne olması lazım geldiğine çok açık ve veciz bir şekilde işaret etmiştir. Bu anlayışla yola çıkan büyük kurtarıcının milli eğitim ve kültür politikası elbette bu istikamette olacaktı (Genç, 1984; 54).

“Büyük devletler kuran atalarımız büyük ve geniş medeniyetlere de sahip olmuşlardır. Bunu aramak tetkik etmek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur.”(İnan, 1971: 111) diyen Atatürk’ün Türk Tarihi’ni araştırma çalışmalarına başlamasının sebebi de bir anlamda Türk’ün bugünden geriye giden tarihi ile ilgili eksik bilgileri tamamlamak, Türk Tarihi’nin temellerine ulaşmak, bu temelle ilgili bilgileri ilmî araştırıp ortaya koymaktır.

Atatürk’ün tarih ilmiyle ispat etmeye çalıştığı en önemli konulardan birisi de değişik nedenlerden dolayı çeşitli milletlerin Türkler aleyhine ortaya koydukları yanlış düşünceleri ve dayanağı olmayan haksız iddiaları ortadan kaldırmaktı (İzgi, 1978: 136). Mustafa Kemal Atatürk, bu haksız iddialardan birisini Nutuk’ta şöyle dile getirmektedir; “Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti’nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çalışanların, ilmî ve tarihî belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de Müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihî ve millî hakları savunmaya çalışıyor”(Atatürk, 2002: 4).

Görüldüğü gibi tarih, topraklarımızı istila için bir silah olarak kullanılıyordu. Bizimde bu saldırıya aynı silahla cevap vermemiz en tutarlı yol olup, tarihimizi olduğu gibi ortaya koyarak hem Türk milletini hem de batılıları aydınlatmamız gerekiyordu. Kendisinin Nutuk’taki ifadesinde: “ Tarih, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Bu itibarla vatanımız, milletimiz aleyhinde verilen hükümler er geç iflasa mahkûmdur” (Atatürk, 2002: 45) sözleriyle Türk tarihinin aydınlatılmasıyla milletimizi kötüleyici fikirlerin muhakkak değişeceğini, millî varlığımızın en önemli şahidinin tarih olduğunu belirtmektedir.

(28)

Bu durum 1928 yılında Türk Tarih Tezi’nin temellerinin atılmasını da sağlamıştır. Atatürk’ün isteği ile Wells’in “Cihan Tarihi’nin Ana Hatları” adlı eseri Türkçeye tercüme ettirilmiştir. Yapılan tercüme Atatürk’ün o yıllarda tarihe ilgisini artıran en önemli unsurdur. Diğeri ise Afet İnan’ın bir Fransız coğrafya kitabında gördüğü Türkler hakkındaki yanlış yargılarıdır. Kitapta insanlar renklerine göre sınıflandırılmış ve bu arada Türkler beyaz ırka nazaran ikinci derece bir ırktan sayılan sarı ırk arasında gösterilirken, barbar ve istilacı olarak nitelendirilmiştir. Atatürk, Afet Hanım’a böyle bir şey olmaz diyerek gerçeğin araştırılması görevini verir. Böylelikle Türk Tarihi üzerinde çalışmalar başlar ve giderek yoğunlaşır (İğdemir, 1976: 24) Batılıların Türklere karşı olumsuz tutumlarını çok iyi bilen ve bizzat yaşayan Atatürk, Türk tarihini ilmî olarak ortaya koymak ve batılı zihniyetlere bu yolla cevap vermek için tarih çalışmalarını başlatmıştır.

Atatürk’ü tarihle yakından ilgilenmeye iten başka nedenlerde vardır. Osmanlı Devleti’nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni fikir ve görüşler etrafında yapılanmasını sağlamak amacıyla inkılâplara uygun yeni düşünceleri ortaya koymak, millî duygularla zenginleşmiş ve güçlenmiş bir toplum meydana getirmek istemesi bu nedenler arasındadır.

Bütün bu sebepler Atatürk’ün dikkatini Türk Tarihi konusundaki çalışmalara toplamıştır. Türk Tarihi hakkındaki yanlışlıkları giderebilmek amacıyla dönemin tarihçilerinden ve siyaset adamlarından Türk tarihinin kısa zamanda araştırılıp ortaya çıkarılması için tarihle ilgili çalışmalar yapmalarını istemiştir.

Bu çalışmalarında Atatürk’ün direktifler vererek 1928’lerde aydınlatılmasını istediği ve ilmi çözümler aradığı konular şunlardır:

a- Türkiye’nin otokton halkı kimlerdir? Bu ülkede ilk medeniyet nasıl ve kimler tarafından kurulmuştur?

b- Türklerin cihan tarihindeki yeri ve medeniyet tarihine hizmetleri nelerdir? c- Türklerin Anadolu’da bir aşiretten devlet çıkarmaları mümkün olmadığına göre, onların Anadolu’da varoluşlarının gerçek açıklaması nasıl olmalıdır?

d- İslam Tarihi’nin gerçek yönü ile Türklerin İslam Tarihi’ndeki yerleri ve rolleri nedir? (İnan, 1939: 224-225).

(29)

İşte bütün sorulara cevap bulmak amacıyla başlatılan tarih çalışmalarında Atatürk’ün, ortaya konulmasını ve vurgulanmasını istediği Türk Tarih Tezinde belirtilen hususlar için yapılan çalışmalar hazırlanırken bir anlamda çağdaş Türk tarihçiliği ortaya çıkmıştır. Bu da bize gösteriyor ki çağdaş Türk tarihçiliği Atatürk’ün çalışmaları desteklemesi ve örgütlemesiyle oluşmuştur (Akdağ, 2005:17). Atatürk, bizzat tarihle ilgilenip 1929’dan sonra tarih alanında en yeni kitapların bulunduğu bir kütüphane kurdurarak Türk tarihi çalışmalarını desteklemiştir. O’nun bu çalışmalarının ilk mahsulü Türk Tarihi Tetkik Heyeti tarafından 1930’da yayınlanan “Türk Tarihi’nin Ana Hatları” kitabı olmuştur. Bu eserde Türk Tarihi hakkında yepyeni bir görüş ortaya atılmış ve bu görüş Türk Tarih Tezi olarak anılmıştır.

Atatürk’ün, Türk Tarih Tezinde belirttiği hususları şöyle sıralayabiliriz: 1. Türkler, brakisefal ve beyaz ırktandır. Beyaz ırkın anayurdu Orta Asya’dır. 2. Medeniyetin beşiği Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır.

3. Anayurtları olan Orta Asya’dan değişik sebeplerle göç eden Türkler böylece dünyaya medeniyeti yaymışlardır.

4. Anadolu’nun ilk yerli halkları da Türklerdir, dolayısıyla buranın ilk sahipleri Türklerdir.

5. Türklerin İslam Medeniyetine katkıları araştırılmalıdır.

6. Osmanlı Devletinin kuruluşuyla ilgili iddialar araştırılmalı, gerçek ortaya çıkarılmalıdır (Tosun, 2002: 233).

Atatürk’ün, Türk tarihini aydınlatmak için bütün bu çalışmalarındaki amaç sade bir merak ve ilmi bir çalışma yapmanın çok ötesinde millî amaçlara yöneliktir. Tarih şuuruna erişmeyen bir toplumun millet olarak kalamayacağının farkında olduğundan Türk Tarih Tezini hazırlatılarak ders kitaplarında olmasını sağlamıştır. Böylece Cumhuriyet’in koruyucusu olarak gördüğü gençlerin tarih şuuruyla yetişerek milletine güven duymasına imkân tanımıştır (Turan, 2009: 14).

2.1.3.2 Türk Tarih Kurumu

Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu kurdurmasından önce Türk tarihi çalışmalarına ve tarihin diğer alanlardaki konularına yönelik olarak araştırma ve

(30)

inceleme yapmak üzere yapılan çalışmaları yayınlamak için 1908’den itibaren birçok kurum ortaya çıkmıştır. Bu kurumlardan birincisi İstanbul’da kurulan Türk Derneği’dir. Bu dernek Türk diye anılan milletin geçmişi nasıl olduğu ve gelecekte nasıl olması lazım geldiği hususunu öğrenmeye ve öğretmeye çalışmıştır. Bu derneğin başkanı Veliaht Şehzade Yusuf İzzettin olup, dernek kendi adıyla bir de dergi çıkarmıştır. Bu dergi 1911’de kapatılmıştır. Bu derginin kapatılmasından sonra “Türk Yurdu” adlı dergi yayın hayatına başlamıştır. Başyazarı Yusuf Akçura olan bu dergide Ziya Gökalp de yazılar yazmıştır (Lewis, 1993: 327).

1912 yılında kurulan Türk Ocağı, Türk Yurdu ile yakın ilişkiler kurarak zamanla bu ocağın resmî yayın organı haline gelmiştir. Türk Ocağı’nın amacı, Türk Milleti’ni ve Türk tarihini aydınlatmaktır. Bu amaçla İstanbul dışında birçok vilayette şubeler açmıştır. 1911’de Selanik’te Genç Kalemler isimli dergide yayına başlamış olan Ziya Gökalp, Turan adlı şiirini de bu dergide yayınlamıştır (Lewis, 1993: 327). 1909’da IV. Mehmed Reşad’ın önderliğinde Tarih-i Osmani Encümeni kurulmuş ve ilk başkanı da Abdurrahman Şeref Efendi olmuştur. Tarih-i Osmani Encümeni Dergisi (1920-1928) yayın hayatında tarihle ilgili birçok yayın yapmıştır.

Bir diğer kuruluş ise Asar-ı İslâmiye ve Millîye Tetkik Encümenidir. Türk Derneği’nin bazı üyelerini de bünyesine almıştır. Millî Tetebbular resmî yayın organıdır (Behar,1992: 82). Bu cemiyetler içerisinde, halifeliğe ve sultanlığa karşı olup Türklük cereyanını ön plana çıkaran, tıbbiye ve mülkiyeli öğrenciler tarafından kurulan Türk Ocakları diğer cemiyetlere nazaran daha uzun ömürlü olmuştur. Türk Ocakları Türk Milleti’nin tarihini ve kültürünü öğrenip – öğretmek amacıyla kurulmuş, Türk tarihinin aydınlatılmasında çok büyük katkıya sahip olmuştur.

Afet İnan, Atatürk’ün Türk Tarihiyle ilgili olarak yaptığı ve yaptırdığı çalışmaların kurumsallaşma sebepleri olarak: “Türk Milleti ve Türk Vatanı” gibi kavramların önemini, Atatürk’ün millet ve vatan kavramını yeni nesillere benimsetmek, bu kavramların birleştiricilik özelliğinden yararlanarak millî birliği sağlamlaştırmak, Türk Milletine ve Vatanına karşı yapılan yalan yanlış tarihi dayanaklı saldırılara aynı şekilde cevap vermek için kurumsallaşmaya doğru gidildiğini belirtmiştir (İnan,1973: 23). İşte bu gelişmeler, Türk Tarih Kurumunun kurulmasıyla sonuçlanacaktır.

(31)

23 Nisan 1930’da Ankara’da toplanan VI. Türk Ocakları Kurultayı, Tarih Kurumu’nun kurulmasında ilk adım olmuştur. Atatürk’ün isteğiyle kurultayın VI. ve son toplantısında, millî tarih şuurunun önemini, Türklerin tarihte büyük medeniyetler kurduğu buna rağmen Türk Tarih çalışmalarının eksik olduğunu, belirten bir önerge verilir. Türk tarih ve medeniyetini ilmî bir surette incelemek için özel ve daimi bir heyetin oluşturulmasına karar verilmesi ve bu heyet üyelerinin seçilme yetkisinin merkez heyetine bırakılmasını teklif eden bu önerge doğrultusunda aynı gün Türk Ocakları yasasına 84. madde olarak eklenen metinle, “ Merkez heyeti, Türk tarih ve medeniyetini ilmî bir surette tetkik ve tetebbü eylemek vazifesiyle mükellef olmak üzere bir Türk tarih heyeti teşkil eder”(Ayda,1991: 161).

Türk Tarih Kurumu’nun çekirdeği olan Türk Ocağı Türk Tarih Tetkik Heyeti bu şekilde kurularak ilk toplantısını 4 Haziran 1930’da yaparak çalışmalarına başlamıştır. Atatürk’ün çalışmalarını son derece yakın bir ilgiyle izlediği Heyet daha önce fasiküller halinde yayınlanan tarih notlarından da yararlanarak “Türk Tarihi’nin Ana Hatları” başlığında 606 sayfalık bir eser hazırladı. Bu eser Türk tarihini en eski çağlardan Cumhuriyete kadar kısaca ele almaktaydı. Eserde yepyeni bir görüş ortaya atılmış ve Türk Tarih Tezi olarak kabul edilmiştir. Türk tarihi hakkındaki çalışmaları yetersiz ve eksik bulan Atatürk, tarih çalışmalarının daha sağlıklı olmasını sağlamak için Türk Tarihi Tetkik Heyeti’ni kurarak kurumsallaşma yolunda ilk adımı atmıştır (Karal, 1983: 161).

Böylece tarih alanındaki çalışmalar daha ciddi, akademik ve bilimsel bir özellik kazanmıştır. Türk Ocağı Türk Tarihi Tetkik Heyeti, Afet İnan’ın belirlemesine göre ilk toplandığı 4 Haziran 1930’dan Türk Ocakları’nın VII. Kurultayında kapatılma kararını verdiği 29 Mart 1931 tarihine kadar sekiz resmi toplantı yapmıştır (Çoker, 1983: 5). Bu süreçte çalışmalarına devam eden Heyet, 1931 Nisanın başlarında Türk Ocaklarının kapanması üzerine “Türk Ocağı Türk Tarihi Tetkik Heyeti”nin tüzel kişiliği ortadan kalktı bunun üzerine heyet üyeleri İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdular. Atatürk’ün himayesi çalışmalarına devam eden bu cemiyetin adı Dil İnkılâbından sonra 1935 yılında “Türk Tarih Kurumu”na çevrildi (İnan, 1981: 201). Kurum ilk olarak liseler için dört ciltlik tarih ders kitabı hazırlamıştır. Atatürk bu çalışmalara katılmış ve bazı bölümlerini bizzat kendisi kaleme

(32)

almıştır. Atatürk’ün 14 Şubat 1932 tarihinde kuruma gönderdiği emirlerinde şu konular yer alıyordu:

1. Tarih öğretmenleri için bir kurs düzenlenmesi (Bu kursa sonradan “I. Türk Tarih Kongresi” denilmiştir).

2. Türk Tarihinin Ana Hatları adlı büyük kitabın son incelemeler ve belgeler dikkate alınarak yeniden yazılması.

3. Liseler için hazırlanan dört ciltlik tarih kitaplarında gerekli düzenlemeler yapılarak yeni baskılarının 1932-1933 öğretim yılına yetiştirilmesi.

4. İlkokullar için yeni tarih kitapları yazdırılması. Bu emirlerden I. Türk Tarih Kongresi 2-11 Temmuz 1932 tarihleri arasında Ankara’da toplanmıştır. Kongreye 232 kişi katılmış, 33 bildiri sunulmuştur. Atatürk kongrenin bütün oturumlarını dikkatle izlemiştir (İğdemir, 1976: 11-15).

Atatürk, Türk Tarihinin Ana Hatları kitabının müsveddelerinin okunmasına bizzat katılmış ve başkanlık etmiştir. O’nun tarih üzerinde çalışmalar için verdiği plana göre Türk ve Türkiye tarihi kronolojik sıraya göre incelenecektir ve Türk Milleti’nin çeşitli coğrafi bölgelerde kurdukları devletlerin siyasî ve askerî hâkimiyetlerinin durumu tespit edilecektir. Bu plan işlendiği vakit Türk Milleti’nin kabiliyet ve üstünlüğü belirecektir. Atatürk, bu planı verdiği zaman, her konu üzerinde o tarihlerde çalışanlara “ Türklerin Medeniyete Hizmetleri” başlığı altında çalışmalar yapılmasını önermiştir Böyle bir çalışma yapılmasını istemesinin temel amacı hiç şüphesiz milletimizin kendisine olan güven duygusunu kazandırmanın yanı sıra Türkleri barbar bir kavim olarak gösteren Avrupalılara cevap verme amacını taşımaktadır (Şahin,1998: 15).

Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin yönetmeliğinin 4. maddesi, bu hummalı cemiyet çalışmalarına ışık tutmaktadır. Cemiyetin amaçlarına ulaşması için uyulması gereken hususlar ise şunlardır:

• Toplanıp ilmî müzakereler yapmak.

• Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak.

• Türk Tarihini aydınlatacak belgeleri toplamak için gereken görevlendirmeleri yapmak.

(33)

Bütün bu amaçlar doğrultusunda Tarih alanında hizmet veren Türk Tarihi Tetkik Heyeti’nin çalışmaları ya Atatürk’ün başkanlığında ya da bizzat onun hazır bulunduğu mahallerde yapılmıştır. Ayrıca heyetin çalışmaları Atatürk tarafından bizzat desteklenmiştir. Atatürk Türk Tarih Kurumu’nun bilimsel çalışmalarını geliştirmek, gençlerin tarih konusunda yetişmesini sağlamak için Avrupa ve Amerika’ya öğrenci gönderilmesinin Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş gayesiyle bizzat ilgili olduğunu her fırsatta belirtmekteydi. Böylece kurum, uzman yetiştiren bir kurum haline gelmiştir.

Kurumun yaptığı en önemli çalışmalardan biriside “Belleten” isimli derginin çıkarılmasıdır. Bu dergiyle çalışmaların sonuçları okuyucuya ve tüm dünyaya sesini duyurmuştur. Tarih çalışmalarını destekleyici olarak 12 Temmuz 1932’de (I.Türk Tarih Kongresi’nin sona erdiği gün), amacı Türk dilini millîleştirmek olan Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Atatürk, Tarih ve Dil Kurumlarını akademi yapma konusundaki düşüncesini gerçekleştirmek üzere 1935 yılında ilk adımı attı. 1935’de Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 2795 sayılı kanunla Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kuruldu ve resmi hüviyetini kazandı (İnan, 1981: 232). Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasıyla tarih alanında daha bilimsel çalışmalar yapılması için ortam oluşturulmuştur.

Atatürk’ün tarihle ilgilenmesi, yakın çevresinde bulunanların ürettikleri ve tarih alanında yayın yapan Türk Tarih Kurumu’nun çalışmaları resmi tezin ortaya çıkmasına sağlamıştır. Resmi tez, tek partili döneme öğretim alanında damgasını vurmuş ve kitaplar bu fikirler çerçevesinde hazırlanarak yayınlanmıştır.

2.1.3.3 Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Tarih Eğitimi

Kalkınmanın ve güçlü bir toplumsal yapı oluşturmanın tek yolu, çağın ve toplumun gereksinimlerine cevap verebilen bir eğitim sisteminden geçmektedir. Bir ülkede yer alan siyasal rejimle eğitim sistemi arasında derin bir ilişki vardır. Siyasal rejim sürekliliği ve gelişimi için kendi eğitim sisteminin bilinçlendirdiği insanlara ihtiyacı vardır. Bu nedenledir ki daha Millî Mücadele yıllarında bile eğitim ve öğretime büyük önem verilmiştir. TBMM’nin kurulduğu ilk günlerde bile kurulan yeni hükümet eğitime özellikle de tarih eğitimine dikkat çekmişler ve parti programında da yer

(34)

vermişlerdir. Ayrıca tarihin gerçek tarihçiler tarafından yazdırılması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

TBMM’nin eğitim ve öğretime dikkat çekmesinin yanı sıra Millî Mücadele’nin en zor günlerinde Sakarya Savaşı hazırlıklarının yapıldığı sırada eğitime ulusal bir yön verecek politikaları ve yöntemlerin belirlenmesi amacıyla 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da “ I. Maarif Kongresi” toplanmıştır (Akyüz, 1983: 89-103). Kongrenin açılış konuşmasını yapan Atatürk, millî eğitimimizin yeniden düzenlenmesi için alınacak önlemlere işaret etmiş ve yeni Türk Devleti’nin eğitim ilkelerini belirten direktiflerini vermiştir (Özalp ve Ataünal, 1983: 107).

Millî Mücadele hareketinin başarıyla sonuçlanmasından sonra Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmayı isteyen Atatürk, bu amacını gerçekleştirmek için ülkede köklü inkılâp hareketlerine girişti. Bu hareketleri engelleyecek her şeyin ortadan kaldırıldığı bu dönemde, hedef alınan ana düşünce millî, çağdaş ve laik bir toplum meydana getirmekti. Bütün bunlar ise ancak Millî Eğitim ile gerçekleşebilirdi. Çağdaş ve millî bir devletin ancak eğitimle oluşacağına inanmıştır. Bu nedenledir ki, daha Millî Mücadele safhasında iken ve sonraki dönemlerde TBMM’de ve halka hitaben yaptığı konuşmalarında Atatürk en çok eğitim üzerinde durmuştur. Cumhuriyet ile birlikte millî eğitimin amacı; millî egemenlik ve tam bağımsızlık ilkelerini benimsemiş, millî birlik ve bütünlüğe önem veren nesillerin yetiştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu süreçle başlayan eğitim üzerindeki çalışmalarla eğitim kurumlarında yeni rejimin amaç ve ilkelerine göre düzenleme yapılmıştır. Eğitim kurumlarındaki dersler ve ders kitapları da bu doğrultuda düzenlenmeye çalışılmıştır (Yücel, 1994: 21).

Atatürk en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni, hayranlık duyduğu tarih ilmi ile gelecek Türk Gençliği’ne şu sözleri ile anlatmıştır; “ Bütün dünya, bir an bile kuşkulanmasın ki Türkiye Devleti’nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşulları kapsayan Sevr Antlaşması’nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk Ulusu artık, ancak ve yalnız tarihte okur”. Bu sözleriyle Atatürk Türkiye Cumhuriyeti

Şekil

Tablo 1. Lise I. Sınıf (İlkçağ Tarihi) Ders Kitabında Konuların Sayfa Sayılarına  İlişkin Dağılımı
Tablo 1 incelendiğinde; lise 1. sınıf tarih ders kitabında Türk tarihine ayrılan  konuların (2, 3 ve 4 numaralı konular) toplam 28 sayfa olduğu ve toplam sayfa sayısının  % 13’ünü oluşturduğu görülmektedir
Tablo 3. Lise II. Sınıf (Ortaçağ Tarihi) Ders Kitabında Konuların Sayfa Sayılarına  İlişkin Dağılımı
Tablo 5. Lise III. Sınıf (Yeni ve Yakın Çağlar Tarihi) Ders Kitabında Konuların  Sayfa Sayılarına İlişkin Dağılımı
+5

Referanslar

Benzer Belgeler

“Aykosan daha çok ayakkabı üreticilerinin bulunduğu, Aymakoop ise, ayakkabı satıcılarının ve ayakkabı malzemesi satanların yoğun olarak yer aldığı bir

六、進行脈衝光之後,會不會有一些副作用的產生?

Çukurova ve arkadaşlarının ameliyat sonrası analjezide epidural HKA ile sürekli infüzyon uygulamasını karşılaştırdıkları çalışmada (2005), her iki yöntemin de

Değerli okurlarımız, ülkemiz hemşirelik eğitim ve uygulamalarına yaptığı önemli katkılarla hemşirelik mesleğinin gelişiminde öncü rol almış değerli

Sovyet Rus tarih kitaplarında Türk imajının nasıl çizildiği, öğrencilere Türk tarihi ve Türklerle ilgili ortak tarih hakkında neler öğretildiğini belirlemek amacıyla

Sovyet döneminde ya- zılan Tarih dersliklerinde Osmanlı hasta devlet olarak nitelen- dirilmeye çalışılsa da Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra

Bundan ba~ka A~~k Pa~aza~l~~ Tarihi'nin Oruç Be~~ Tarihi için önemli bir kaynak oldu~u; ancak geni~~ ölçüde kullan~lmad~~~~ belirtilmektedir.. Oruç Bey, eserinde anlatt~~~~

Füsun (romanın kahramanı) yal­ nız gözleri güzel, hassas, içli bir genç kızdır. Şiirlerini Nerime Cavit namı müstearile neşrediyor. Fahri Ce­ lâl,