• Sonuç bulunamadı

Sivil anayasa oluşturma sürecinde kitle iletişim araçlarının kamuoyu oluşturma fonksiyonu / Manufacturing public opinion function of mass media in the process of manufacturing the civil constitution

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sivil anayasa oluşturma sürecinde kitle iletişim araçlarının kamuoyu oluşturma fonksiyonu / Manufacturing public opinion function of mass media in the process of manufacturing the civil constitution"

Copied!
219
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO-TV VE SİNEMA ANABİLİM DALI

SİVİL ANAYASA OLUŞTURMA SÜRECİNDE KİTLE

İLETİŞİM ARAÇLARININ KAMUOYU OLUŞTURMA

FONKSİYONU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

Yrd. Doç. Dr. Ahmet YATKIN Fuat USTAKARA

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO-TV VE SİNEMA ANABİLİM DALI

SİVİL ANAYASA OLUŞTURMA SÜRECİNDE KİTLE

İLETİŞİM ARAÇLARININ KAMUOYU OLUŞTURMA

FONKSİYONU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Bu tez / / tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

Danışman Üye Üye

Bu tezinin kabulü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yön etim Kurulu’nun ….. / ….. / …… tarih ve ... sayılı kararıyla onaylanmıştır.

(3)

Sivil Anayasa Oluşturma Sürecinde Kitle İletişim Araçlarının Kamuoyu Oluşturma Fonksiyonu Fuat USTAKARA

Fırat Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo -Tv ve Sinema Anabilim Dalı 2008; Sayfa: VIII + 208

Sivil Anayasa, Türkiye’de toplumun büyük bir kesiminin heyecanla beklediği bir özlem olarak dikkat çekmektedir. Özellikle sivil toplum örgütleri ve kamuoyu oluşumunda etkili olan kitle iletişim araçlarında değişik görüşlerden birçok köşe yazarı, fikir adamı ve akademisyen tara fından tartışılmaktadır.

Bu çalışma, anayasa kavramı ekseninde yola çıkarak, Türkiye’nin tarihi perspektifini yansıtmakta ve kitle iletişim araçlarının , Türkiye’nin temel meseleleri ile Sivil Anayasa konusuna yaklaşımını incelemektedir.

Anahtar Kelimeler: Anayasa, Sivil Anayasa, Kitle İletişim Araçları, Kamuoyu

Summary Postgraduate Thesis

Manufacturing Public Opinion Function of Mass Media in the Process of Manufacturing the Civil Constitution

Fuat USTAKARA University of Fırat

Social Sciences Instit ute Radio-Tv and Cinema Main Branch 2008, Page: VIII + 208

The Civil Constitution which a large section of the society hope in exciting gets an attention. Especially non-governmental organizations and various columnists, and thinkers, and academicians in the mass media which is effective in manufacturing public opinion argue about it.

This study sets off the concept of constitution, and reflects Turkey’s history, and researches the approaches of mass media about Turkey’s basic problems and the C ivil Constitution.

(4)

İÇİNDEKİLER

Özet / Summary……… ………..i

İçindekiler……… ………..ii

Tablo ve Şekiller Listesi………... vi

Önsöz……… ……...vii Kısaltmalar……… ……… …….viii Giriş……… ……...1 1. BÖLÜM ANAYASA VE SİVİL ANAYASA 1. ANAYASA……… ………6

1. 1. Toplumsal Yaşamda Hukuk a Duyulan Gereksinim……… ……..6

1. 2. Geniş Açıdan Anayasa Kavramı………... ...12

1. 3. Anayasanın İşlevleri……….. ...16

1. 4. Anayasaların Sınıflandırılması……….. ...17

1. 4. 1. Kapsam Bakımından Anayasala r………... ...18

1. 4. 2. Şekil Bakımından A nayasalar……… …...20

1. 5. Dünya Genelinde Anayasacılık Hareketleri……… ………...21

1. 6. İmparatorluktan Cumhuriyete Tür kiye’de Anayasacılık Hareketleri…… ..27

1. 6. 1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Anay asacılık Hareketleri…...28

1. 6. 1. 1. Sened-i İttifak (1808)……… ...28

1. 6. 1. 2. Tanzimat Fermanı (1839)……… .30

1. 6. 1. 3. Islahat Fermanı (1856)……… .32

1. 6. 1. 4. Kanun-ı Esasi (I. Meşrutiyet, 1876)……… .33

1. 6. 1. 5. II. Meşrutiyet (1908)………3 5 1. 6. 2. Ulus-Devlet Yapılanmasında Milli Devletin Anayasacılık Hareketleri………... 36

1. 6. 2. 1. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu………... ....36

1. 6. 2. 2. 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu………... ....38

1. 6. 2. 3. 1961 Anayasası……… …39

1. 6. 2. 4. 1982 Anayasası……… …41

2. SİVİL ANAYASA………... ...43

2. 1. Sivil Kavramı……….. .43

2. 2. Sivil Toplum ve Devlet……… …………44

2. 3. Sivil Toplum Örgütleri………. 47

2. 4. Sivil Kavramının Kutsallığına En Gözde Örnek: Sivil İtaatsizlik………...49

2. 5. Demokrasi, Laiklik, Kuvvetler A yrılığı ve Hukuk Devleti……….52

2. 6. "Sivil Anayasa"nın İfade Ettiği Gerçek…………...………55

2. 7. Sivil Anayasaya İhtiyaç Duyulma Nedenleri………... 56

2. 7. 1. 1923 Öncesi………..5 6 2. 7. 2. 1923-1945.………...58 2. 7. 3. 1945-27 Mayıs 1960……… 60 2. 7. 4. 27 Mayıs 1960-12 Eylül 1980……… …..64 2. 7. 5. 12 Eylül 1980 Sonrası……….. 72 İKİNCİ BÖLÜM İLETİŞİM VE KİTLE İLETİŞİMİ 3. İLETİŞİM……… ………78

3. 1. İletişim Kavramı Analizi ……… ……….. 78

(5)

3. 2. 1. Kaynak………. 80

3. 2. 2. Mesaj (İleti)……….. 80

3. 2. 3. Kod ………... ...81

3. 2. 4. Kanal……… …81

3. 2. 5. Alıcı (Hedef Kitle)………... 82

3. 2. 6. Geri besleme (Feedback)……… ………..82

3. 3. Canlı Türleri Arasında İletişim……… 83

3. 3. 1. Bitki-Hayvan İletişimi (Bitkiler ile H ayvanlar Arasındaki İletişim)……… 83

3. 3. 2. Hayvan-Hayvan İletişimi (Hayvan lar Arasındaki İletişim)…… 84

3. 3. 3. İnsan-Hayvan İletişimi (İnsanlar ile Hayvanlar Arasındaki İletişim)……… 86

3. 3. 4. İnsan-İnsan İletişimi (İnsanlar Arası İletişim)………. 87

4. İNSAN İLETİŞİMİ (EN ÜST DÜZEY İLETİŞİM)………... 87

4. 1. İnsanlar Arası İletişimin Gelişimi ………88

4. 1. 1. Dillerin Aktarımı………..90

4. 1. 2. Geleneklerin Aktarımı………..90

4. 1. 3. Bilimsel Bilgilerin Yayılması………..91

4. 1. 4. Dinlerin Yayılması………...91

4. 1. 5. İdeolojilerin Yayılması……….92

4. 2. İnsan İletişiminin Türleri………... ...93

4. 2. 1. Kişi İçi İletişim……… ……….93

4. 2. 2. Kişiler Arası İletişim……… 94

4. 2. 2. 1. Yüz yüze İletişim………. 95

4. 2. 2. 2. Uzak Mesafeden iletişim……….. 98

4. 2. 3. Örgütsel İletişim………... 98

4. 2. 4. Kitle İletişimi……… ………... 99

4. 3. Disiplinler Arası İletişimin Uygulama Alanları………... ...99

4. 3. 1. Uluslararası İletişim………...100

4. 3. 2. Siyasal İletişim……… ………...100

4. 3. 3. Pazarlama İletişimi……….103

4. 3. 4. Kültürler Arası İletişim………..10 5 4. 4. İletişim Bilim İçindeki Meslek Grupları………107

4. 4. 1. Gazetecilik………..107

4. 4. 2. Radyo-Televizyon ve İnternet Yayıncılığı……….10 8 4. 4. 3. Halkla İlişkiler………111

4. 4. 4. Reklamcılık……… ………113

5. KİTLE İLETİŞİMİ.……… ………...114

5. 1. Kitle ve Kitle İletişimi Kavramları ………... 114

5. 2. Kitle İletişimi İçerisinde Değerlendirilen İletişim Ortamları ……….114

5. 2. 1. Mitingler……….115

5. 2. 2. Konserler………116

5. 2. 3. Festivaller………...116

5. 2. 4. Fuarlar………118

5. 2. 5. Spor Organizasyonları………118

5. 2. 6. Panel, Sempozyum, Konferans Etkinlikleri ………...119

5. 2. 7. Sanat Etkinlikleri………120

5. 2. 8. Kitle İletişim Araçları ………120

(6)

5. 4. Kitle İletişim Araçları………... ...121 5. 4. 1. Gazete……… ……….121 5. 4. 2. Televizyon………..121 5. 4. 3. Radyo……….122 5. 4. 4. İnternet………... 122 5. 4. 5. Sinema……… ………123 5. 4. 6. Dergi………... 124

5. 4. 7. Diğer Kitle İletişim Araçları………..124

5. 5. Kitle İletişim Araçlarının Fonksiyonları……… 126

5. 5. 1. Haber ve Bilgi Verme ……… 126

5. 5. 2. Kamuoyu Oluşturma……….. 127

5. 5. 3. Eğitme ve Eğlendirme ……… 129

5. 5. 4. Denetim ve Eleştiri………. 131

5. 6. Kitle İletişim Araçlarında Etik………...132

5. 7. Kitle İletişimi Araştırmaları………...133

6. KİTLE İLETİŞİM MODELLERİ ……… ………..135

6. 1. İletişim Sürecini Açıklaya n Modeller………135

6. 1. 1. Lasswell Modeli……… .135

6. 1. 2. Shannon ve Weaver’in Matematiksel İletişim Modeli ………. 137

6. 1. 3. Newcomb Modeli ……….. 138

6. 1. 4. Osgood ve Schramm’ın Dairesel Modeli ………...139

6. 1. 5. Gerbner'in Genel Modeli ………140

6. 1. 6. Westley ve MacLean’ın Kitle İletişimi Modeli……….142

6. 1. 7. Berlo’nun Dört İletişim Öğeli Modeli ……… 143

6. 1. 8. Maletzke Modeli……… 144

6. 1. 9. Dance’nin Helezon Modeli………146

6. 1. 10. Becker’in Mozaik Modeli………146

6. 2. Etki Araştırmaları………...147

6. 2. 1. Hipodermik İğne (Sih irli Mermi) Teorisi………..147

6. 2. 2. İletişimin İki Aşama lı Akışı Teorisi………...148

6. 2. 3. Yeniliklerin Yayılması Teorisi………...149

6. 2. 4. Kitle İletişimine İşlevsel Yaklaşım Teorisi ...149

6. 2. 5. Yetiştirme Teorisi ………... 150

6. 2. 6. Araç Teorisi………152

6. 2. 7. Kültürel Emperyalizm Teorisi ……… ...152

6. 2. 8. Gündem Kurma Teorisi ………. 153

6. 2. 9. Kullanımlar ve Doyumlar Teorisi……… ……..155

6. 2. 10. Medya Bağımlılığı Teorisi……….. .156

6. 2. 11. Sessizlik Sarmalı Teorisi………..157

6. 2. 12. Bilgi Açığı Teorisi………...157

6. 2. 13. Propaganda Teorisi……….. .158

6. 3. Kitle İletişim Araşt ırmalarında Etik………...159

7. KİTLE İLETİŞİM SİSTEMLERİ ………. .161

7. 1. Otoriter Medya Kuramı……….. 162

7. 2. Liberal Medya Kuramı ………... ...163

7. 3. Toplumsal Sorumluluk Medya Kuramı ………1 64 7. 4. Sovyet-Totaliter Medya Kuramı ……… ……...165

(7)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KUTUPLAŞAN MEDYA VE SİVİL ANAYASA

8. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINI N SİVİL ANAYASA VE TÜRKİYE’NİN TEMEL

MESELELERİ ÜZERİNDEKİ EĞİLİMLERİ ……….. 166

8. 1. Problemin Tanımlanması………...16 6 8. 2. Amaç ve Önem……….. 166 8. 3. Yöntem………...1 67 8. 4. Sınırlılık……….168 9. MEDYA ALINTILAMASI………...1 68 9. 1. Laiklik………169 9. 2. Demokrasi ve Hukukun Üst ünlüğü………171

9. 3. Çeteler ve Çetelerin Devlete Sızması (Derin Devlet)………180

9. 4. Sivil Anayasa……….183 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GENEL DEĞERLENDİRME Bulgular……….186 Sonuç……… ….188 Öneriler………..190 Kaynakça………...192 Ekler………...208 Özgeçmiş………...208

(8)

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Toplumsal Kurallar Arasındaki İlişki……… ……….11

Şekil 2: Anayasanın Üstünlüğü ve Tüm Kurum ve Hükümlerin Anayasaya Bağlılığı……… 15

Şekil 3: Anayasaların Sınıflandırılması...……… ………18

Şekil 4: Sivil Toplum-Devlet Uyuşması Modeli ……… ……….47

Şekil 5: Geniş Katılımlı Sivil Toplum Örgütleri Hareket Alanı………... ...49

Şekil 6: Hukuk Devleti Göstergesi………... ...55

Şekil 7: Askeri Müdahalelerdeki Etkileşim……… ……….75

Şekil 8: Bir Kitle İletişim Ortamı Olarak Miting Profili………... ...115

Şekil 9: Lasswell Modeli……… ……...136

Şekil 10: Shannon ve Weaver Modeli………...137

Şekil 11: Shannon ve Weaver Modeli’nin Gelişmiş Versiyonu ………138

Şekil 12: Newcomb’un İletişimde Denge Modeli……….139

Şekil 13: Osgood ve Schramm’ın Dairesel Modeli ………...140

Şekil 14: Gerbner’in Genel İletişim Modeli………..14 1 Şekil 15: Westley ve MacLean’ın Kitle İletişimi Modeli………..142

Şekil 16: Maletzke’nin İletişim Süreci Modeli………..145

Şekil 17: Dance’nin Helezon Modeli………146

Şekil 18: Becker’in Mozaik Modeli………..147

Şekil 19: Sivil Anayasa Oluşturma Sürecin de Kamuoyunu Belirleme……….188

Tablo:1: Tarihsel Perspektifte Devlet ve Sivil Toplum ………...46

Tablo 2: 1950 Öncesi ve DP Dönemi Traktör Sayıla rının Karşılaştırılması…………...61

Tablo 3: Görüntünün Oluşumunu Etkileyen Mekanizmalar ve Aralarındaki Ortak Fonksiyon İlişkileri……….108

(9)

ÖNSÖZ

Dünyanın gelişmiş ülkeleri uzay çalışmalarına yönelmişken, Türki ye’de hala aynı meselelerin etrafında dolaşıp bir ilerleme kaydedememek, köklü bir geçmişe sahip bu ülkenin insanlarının kalbini derinden yaralamaktadır.

En zor koşullara direnmiş, ama en parlak dönemini yaşaması gerekirken potansiyelinin çok küçük bir kı smını kullanabilen ülkemiz için artık yeniden kalkınma vakti gelmiştir.

ABD’nin anayasal düzenini nasıl koruduğuna dikkat e tmek bile, anayasa yapmak kadar anayasayı çiğnememenin de önemli olduğunu gösterir.

Türkiye’de en çok eleştirilmesi gereken olaylar ve bu olaylara doğrudan tesir eden kişiler, daha düne kadar yoğun bir eleştiriye uğramamışlardı. Ama ülkemizde de, kanun dışına çıkmanın yolu tamamen kapanmıştır. Bunun en göze çarpıcı örneği, Ergenekon Terör Örgütü Oluşumu İddianamesi’nin kabul edilmesid ir.

Artık Türkiye’nin gerçek anlamda çağdaş bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları, anayasa oluşturma sürecinde, gündem kurma ve yeniliklerin yayılması bağlamında önemli bir görev üstlenme sınavı verecektir.

Çalışmadaki hatalarımı titizlikle düzelten , ideal olana özendiren ve Türkiye’nin geçmişten günümüze yaşadığı travmaları geniş kaynakların desteklemesiyle aktarırken görüşlerime set çekmeyen tez danışmanım , değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yatkın’a, lisans üstü eğitim döneminde araştırmacılığıma katkıda bulunan bir diğer değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yağbasan’a ve lisans eğitimim döneminde bana çok katkı sağlayan Doç. Dr. Ahmet Kalender’e teşekkür ederim.

Kütüphanelerin önemi, Gaziantep Üniversitesi Kütüphanesi’nden çalışmama katkı sağlayan kaynakları n bir hayli olmasıyla bir kez daha nazarımda tescil edilmiştir. Öyleyse, “okumak, illa ki okumak” bu aziz milletin yeniden tarihin altın sayfalarında yerini almasını sağlayacaktır.

(10)

KISALTMALAR

ABD ………... ...Amerika Birleşik Devletleri ADD ………... ...Atatürkçü Düşünce Derneği A.İ.T.İ.A.G.H.Y. ..…………... ... Ankara İktisadi ve Ticari ilimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu

AKP ……… ……….Adalet ve Kalkınma Partisi Aristo ……… ……….Aristoteles A.Ü.İ.B.F. ………. .……...Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fak ültesi A.Ü.S.B.F. ……… .Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi BÇG……… ..………...Batı Çalışma Grubu BDDK ……… ……….Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu CHP ……… ……….Cumhuriyet Halk Partisi Çev. ……… ………Çeviren Der. ………...Derleyen DP ………... ...Demokrat Parti DSP ………... ...Demokratik Sol Parti Ed. ……… ……….Editor EPDK ……… ……...Enerji Piyasası Denetleme Kurulu F.Ü.S.B. ………Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Haz. ……… ……...Hazırlayan KKTC ………..Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti MBK ……… ……….Milli Birlik Komitesi MEB ………...Milli Eğitim Bakanlığı MGK ……… ……….Milli Güvenlik Konseyi MHP ………...Milliyetçi Hareket Partisi M.Ö. ……… ……….Milattan Önce M.S. ……….Milatta n Sonra Röp. ………...Röportaj RTÜK ……… ………Radyo ve Televizyon Üst Kurulu STK ……… ………Sivil Toplum Kuruluşu /Kuruluşları STÖ ……… ……...Sivil Toplum Örgütü/Örgütleri S.Ü.İ.F. ……… ………Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi TBMM……… ……….Türkiye Büyük Millet Meclisi T.C. ……… ……...Türkiye Cumhuriyeti TDK ……… ………Türk Dil Kurumu TETAV ………..Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı THKO ………Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu THKP-C ………Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi TOBB ………... ...Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TSK ……… ……...Türk Silahlı Kuvvetleri Trans. ……… …………...Translation by vb. ………... ...ve bunun gibi/ve benzeri YARSAV ………..Yargıçlar ve Savcılar Birliği YGS ………...Yazı -Görüntü-Ses YKY ……… ………..Yapı Kredi Yayınları YÖK ……… ……….Yüksek Öğretim Kurulu yy……… ……...yüzyıl

(11)

İnsanlar sosyal varlıklar oldukları için sosyalleşme ihtiyacı duyarak ya şarlar. Sosyalleşme süreci ise, bir arada bulunmanın yanı sıra kişilerin birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını gerekli kılar. İşte bu bir arada yaşama düşüncesi, en gelişk in teşkilat olan devlet çatısı altında toplanmak demektir. Dünyadaki insan toplulukları, devlet kurmadan yaşamlarını güven içinde sürdüremezlerdi. Aksi halde toplumlarda anarşi kol gezerdi.

Feodal yapıdaki aşiretler, beylikler dahi küçük devletçikler olar ak görülebilir. Ama günümüzde aşiret ya da beylik yapılanmaları büyük bir ölçüde ortadan kalkmıştır. Tarihte vuku bulmuş "şehir devletleri" de , küçük de olsa devlet yapılanmaları olarak görülmelidir.

Demek ki, toplumlarda devlet kurmadan bir yapılanmaya g itmek mümkün görünmemektedir. Jean Jacques Rousseau’nun ifade ettiği "toplumsal sözleşme" kavramı, bir hukuk devletini işaret etmektedir.

Devlet, gücünü üç önemli erk olan yasama, yürütme ve yargı erklerinde barındırır. Bu üç erkin birbirinden bağımsız hareket edebilmeleri , günümüz çağdaş toplumlarının benimsedikleri bir yoldur. Her bir erkin uygulamalarındaki bağlayıcılık ; anayasaya, dolayısıyla hukuka uygunluktur.

1215 yılındaki Magna Carta’dan başlayan anayasacılık hareketleri, devletin vatandaşlara karşı kullandığı yetkileri sınırlandırırken, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin devlet garantisi altında olmasını sağlamıştır.

Anayasaya bağlılık, gelişmiş olmanın en büyük alametlerinden bir i olarak kabul edilebilir. Çünkü dünyanın en gelişmiş devletle ri, anayasalarına bağlılıklarını tüm kurumlarının uygulamalarıyla göstermiş olan devletlerdir. Örneğin ABD, her ne kadar "Dünyanın Jandarması" unvanını alacak girişimleri uluslararası hukuku çiğneyerek Vietnam ve Irak işgal leriyle ortaya koymuşsa da, bu de vlette hiçbir zaman herhangi bir kişi veya kurum, ABD Anayasası’nı çiğneyen bir girişimde bulunmamıştır.

Bir diğer gelişmiş devlet olan Almanya’ya da aynı açıdan bakıldığında , anayasaya sadakatin tam anlamıyla sağlanmış olduğu görülmektedir. Tarihteki en büyük ırkçılığın uygulandığı Nazi Almanyası’nın çöküşünden sonra ikiye ayrılan Almanya’dan Batı Almanya, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Doğu Almanya ile birleşinceye kadar geçen süreçte Federal Almanya Anayasası’na bağlı kalmıştır. Her iki devletin

(12)

birleşmesiyle oluşan günümüz Alman devleti , Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi konumundadır. Gerçi Hitler yönetimindeki Almanya da, sanayi ve ordu yönünden oldukça güçlü idi. Ama akılcı ve anayasal bir yönetime sahip değildi. Eğer 1945 sonrası Alman yönetimi de aynı yolu izlemeye kalkışsaydı, II. Dünya Savaşı’nın galibi müttefikler, bugünkü refah düzeyi üst seviyelerde olan güçlü Almanya’nın yeniden oluşturulmasına müsaade etmezlerdi.

ABD ve Almanya örneklerinde görüldüğü gibi, anayasaya bağlılıklarını kanıtlamış devletler, bireysel hak ve özgürlüklerin en etkin uygulandığı ülkeler olarak belirmektedir.

Konuya olumsuz bir örnek vermek gerekirse, Irak’taki Saddam Hüseyin yönetimindeki dönemin insan haklarını gözetmeyen bir anlayışta olduğu açıktır. Yönetime darbe ile gelen Saddam Hüseyin , ABD’nin ülkesini işgaliyle devrilmiştir. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü insan haklarının ve demokrasinin gözetilmediği ülkeler i ABD gibi devletlerin demokrasi getirme vaadi ile işgal etmesi mümkün olmaktadır. Eskiden sömürgeler kalkınma bahanesi ile işgal edilir iken, 2000’li yıllarda bu bahane ülkeye demokrasi getirmek olmuştur. Her ikisinde de işgallerin, işgal edilen ulusların kendi iyilikleri için olduğu ileri sürülmektedir.

Türkiye’ye gelince, ülkemizde insan haklarının ve demokrasinin tam rayına oturduğunu söylemek güç görünmektedir. Ama Türkiye model olarak, ne Irak’a, ne İran’a, ne de Afganistan’a benzemektedir. Bununla birlikte henüz ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki anayasal ve demokratik yetkinliğe ulaşmış durumda değiliz.

Tarih kitaplarında sık vurgulandığı gibi , Türk milletinin geçmişte "ordu-millet" yapılanması içinde olması, belki de İttihat ve Terakki’den günümüze askeri darbelerin niye bu kadar sık yapıldığının bir göste rgesi olmaktadır. İttihat ve Terakki’nin burada anılmasının sebebi, bu darbe girişimlerinin başlangıcının Genç Cumhuriyet’l e gerçekleşmediğini vurgulamak içindir. İttihat ve Terakki ile birlikte , onun karşısında yer alan Hürriyet ve İtilaf’ın da hükümeti d evirme çabaları olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün son dönemleri olan 1908-1922 tarihleri, çok çalkantılıdır. Bununla birlikte 1919 sonrası, yeni bir devletin habercisi gibiydi. Çünkü Ankara’da bir başka meclis bulunmaktaydı. Türkiye tarihine yö n veren bu meclis, egemenliği millet adına kullanan TBMM ’dir.

(13)

Yeni Türk devletinin kurucu kadrosu, her ne kadar TBMM içinde sivil bir kadro olmuş ise de, kökenlerinin askerliğe dayanması ve zaman zaman hem savaşın içinde olmaları hem de TBMM’nin üyeleri olmaları dolayısıyla Türkiye’de bazı çevreler tarafından bu durum yanlış algılanmış olabilir. Çünkü o dönemdeki şartlar gereği kurtuluş mücadelesi böyle yürütülmekteydi. Batıda dünyanın en güçlü devletlerinin desteklediği Yunanistan’a karşı verilen bir va roluş savaşının yanı sıra , doğuda Ermenistan ile savaşlar ve güneydoğuda Fransızlara karşı Kuva -yı Milliye direnişi söz konusu idi. Çıkan iç ayaklanmaları bastırma girişimleri de buna eklenince TBMM’nin içinde bulunduğu zor şartları tahmin etmek zor olmasa gerek.

Yine Cumhuriyet’in ilanından sonra bazı uygulamaların devlet bünyesine yerleştirilmesi için bir "Tek Adam" dönemi geçirilmiştir. Bu ilk dönemde, arzu edilen demokratik süreç Atatürk’ün istemesine rağmen gerçekleşememiştir. Çünkü yeni kurulan bir devletin dimdik ayakta durabilmesini temin etmek zaman ister. Hele 623 senelik bir saltanatın ve Yavuz Sultan Selim’den süregelen hilafetin kaldırılmasından sonra gelecek iç tepkiler ve yeni devletin laik bir yapılanmaya gidişi buna eklenirse, demokrasiye geçiş denemelerindeki başarısızlıkların nedeni daha iyi anlaşılabilir.

O zamanki koşulları, o döneme göre değerlendirmek gerekir. Yine o dönemde, Almanya’da ve İtalya’da faşist yönetimler bulunmaktaydı.

21. yüzyılda "insan hakları ve demokrasi" en güçlü sosyal ve siyasal kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de özellikle bazı aydın kesimlerde, Devrimcilik (İnkılapçılık) ilkesini, gerektiğinde siyasi otoriteyi sarsacak darbecilik ile karıştırma eğilimi mevcuttur. Oysa Atatürk ilkelerinden olan İnkılapçılık, günümüz ün çağdaş değerlerini özümseme, gericiliğe fırsat vermeme olarak benimsenmelidir.

Günümüzde, çağdaş demokratik cumhuriyetlerde anayasal devlet olmanın gereği olarak, halkın seçimle göreve getirdiği siyasi temsilcilerin, icra ettikl eri göreve askeri veya diğer güçlerin darbe, muhtıra gibi olgularla müdahale girişimleri sözle dahi ifade edilmez.

Ülkemizde yaşanan en büyük demokrasi ayıbı , 1960 ve 1980 darbeleri ile siyasete siyaset organları dışından müdahale edilmesi ve bunların son uçlarıdır. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi nden sonra eski başvekil Adnan Menderes’in ve onun hükümetindeki iki bakanın idam ettirilmesi ve 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden

(14)

sonra birçok vatandaşın işkenceye maruz kalması da , bu yanlışları pekiştiren önemli vakalardır.

Askeri müdahaleler sonrası yapılan anayasalar da, her ne kadar anayasa hukukçuları tarafından hazırlanmış dahi olsa, milletin temsilcilerinin değil de , cunta yönetimlerinin istekleriyle oluşturulmuş anayasalar oldukları için Türk milletinin vicdanında eksik, yetersiz uygulamalar olarak kalacaktır.

Günümüzde hala darbe çığırtkanlıkları yapan kişiler ve gruplar bulunmaktadır. Bu karanlık zihinler, Atatürk’ün adını kullanarak, milli istismarcılık yaparak Türkiye’yi siyasi çıkmazlara sürükleme ye bilerek veya bilmeyerek hizmet etmektedirler.

İşte böyle bir durumda, kamuoyundan yükselen sivil bir anayasa oluşturulması istemi, artık Türkiye için zaruri görülmektedir. Bu yeni ve sivil anayasa, bundan sonra milletin iradesini TBMM’nden başka h içbir kişi, grup, komite veya konseyin üstlenemeyeceğini; bu yönde, yani anayasa hukukunu çiğneyecek girişimlerde bulunanların en ağır şekilde cezalandırılacaklarını taahhüt etmelidir.

"Sivil Anayasa" oluşturmak , Türkiye’nin gündemindeki en önemli konula rdan biri olmuştur. Anayasanın sivil otorite ile oluşturulması çabaları, hem TBMM’nin hem de sivil toplum örgütlerinin bir arada, en çağdaş insan hakları ve demokrasi için çabaladıkları bir süreçten geçmektedir.

Türkiye’de hala tartışılan laiklik, demokr asi gibi temel meselelere ek olarak gündeme yerleşen ve Türkiye’nin geleceği için önemli olan bu büyük adım, kitle iletişim araçları vasıtasıyla tüm hedef kitlelere, yani Türk milletine iletilmektedir. Kitle iletişim araçlarından hedef kitleye verile n mesajların ne yönde olduğu konusu, bu çalışmanın ana teması olmaktadır.

Bu çalışmada, "Sivil Anayasa" oluşturma sürecinde kitle iletişim araçlarının oynadığı olumlu ve olumsuz roller , kaynaklardan aktarımlarla irdelenecektir. Çalışma, kitlelerin bilgilendirilmesinde, günümüzde "dördüncü kuvvet" olan medyanın nasıl bir işlev görmesi gerektiğine etik açıdan yaklaşacaktır. Konu, oldukça hassas ve Türkiye için önem arz eden bir konumdadır.

Araştırma; anayasa, sivil toplum örgütleri, iletişim, özellikle kitle iletişimi konularını derinlemesine inceleyen bir yapıda olacaktır.

Çalışmanın birinci bölümü , "Anayasa ve Sivil Anayasa" başlığıyla ele alınacaktır.

(15)

İkinci bölümde, "İletişim ve Kitle İletişimi" perspektifinde bir araştırmaya gidilecektir.

Üçüncü bölümde, Sivil Anayasa oluşumu ve Türkiye’deki temel sorunlara yönelik kitle iletişim araçları nın bakış açısı incelenecektir. Kapsamlı bir şekilde alıntılama uygulaması ve bunlar üzerinde eleştirel yorumlar yapılacaktır.

Araştırmanın sonuç bölümünde, kitle iletişim araçlarının Türkiye’nin çağdaşlaşmasına büyük hizmet edeceğine inanılan Sivil Anayasa oluşturma girişimlerindeki rolünün ne olduğu ve etik açıdan bu rolün ne olması gerektiği saptanacaktır.

Ülkemizin dünyada ha kettiği yeri alması için özellikle milletin iradesinin vizyonu olan TBMM’ne büyük bir rol düşmektedir. TBMM’ne anayasa oluşturma sürecinde, toplumun tüm kesimlerinin taleplerini iletmesinde ayrı bir öneme haiz sivil toplum örgütleri de oldukça aktif bir katılım sergilemelidirler. Kitle iletişim araçları, gerek milletin temsilcilerinin, gerekse sivil toplum örgütlerinin bir araya gelecekleri tartışma ve beyin fırtınası oluşturma mekanizmalarına dönüşmelidir.

(16)

Birinci bölümde, bölümün temel kavramı olan "anayasa" ifadesinden yola çıkarak "sivil anayasa" terimine geçilecektir. Böylece, bu iki kavramın birbiriyle bütünleşmesi sağlanacaktır . "Anayasa" teriminin çözümlenmesi, çalış manın temel kavramı olan "sivil anayasa"nın neyi çağrıştırdığını iyi tespit etmeye yarayacaktır. Bunun için de özellikle, dünya genelindeki ve ülkemizdeki anayasacılık gelişmeleri irdelenmelidir. Bu irdeleme enikonu yapıldıktan sonra çalışma için esas olan ve çağdaş dünyanın bir değeri olarak değerlendirilen terim, daha iyi anlaşılabilir.

Çalışmanın araştırma metoduna göre, birinci bölüm kendi içerisinde iki ana bölüme ayrılacaktır.

1. ANAYASA

Birinci bölümün ilk kısmı, "Anayasa" kavramı ve bu kavramın tarihsel süreçte neler getirdiği üzerinde cereyan edecektir. Bu bölümün hukuk bilimi boyutu büyük ölçüde olduğundan, çalışmaya güç katacağı düşüncesiyle, “toplumsal yaşamda hukukun gerekliliği” konusu, bir geçiş fonksiyonu görecektir. Aslında direkt "Anayasa" kavramı ile bu bölüme başlanabilir. Ama sosyolojik bir anlamlandırma yaptıktan sonra, esas konuya geçmek daha faydalı olacaktır.

1. 1. Toplumsal Yaşamda Hukuka Duyulan Gereksinim

Bir arada yaşamak eyleminde bulunan insanlık, sürekli bir anlaşma sağlamak ve dostluk gibi güzel nitelikleri aksatmadan yaşama olanağını şimdiye kadar gerçekleştirememiştir. Zaten ütopya sayılacak böyle bir ortam tüm insanlar arasında temin edilebilseydi, ne ülke işgalleri söz konusu olur, ne de atom bombaları a tılırdı.

Aynı ailede bile zaman zaman görülen anlaşmazlıklar, toplumun tüm kesimlerinde daha sık meydana gelebilmektedir. Tartışma boyutunu aşan karşılıklı çekişmeler, hukuku devreye sokmaktadır.

Hukukun ne anlama geldiğine bakılacak olursa, Arapça köke nli çoğul bir isim olduğu görülecektir. Hukuk, "hakk"ın çoğul şeklidir (Ayverdi, 2006 a: 1293). Hukuk, “toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü” olarak anlamlandırılmaktadır (Püsküllüoğlu, 2000: 468). Bu kadar önemli bir kavram, devlet olmanın koşullarından birini yerine getirmektedir.

(17)

Modern yaklaşıma göre "devlet", hukuksal anlamda tanımlanmış bir kavramdır. Devlet, nesnel anlamda içte ve dışta egemen bir devlet gücüne; coğrafyası bakımından kesin olarak sınırları çizilmiş ülke topraklarına , yani devlet sahasına; sosyal açıdan da mensupların tümüne yani devlet halkına gönderme yapmamızı sağlar (Habermas, 2005: 15). Habermas, devlet kavramının bir düzen oluşturduğuna dikkat çekmektedir. Devleti, halkın somut bir teşekkül oluşturma girişimi olarak görmektedir.

Devlet egemenliği, pozitif hukukun biçimleriyle yapılandırılmıştır, devlet halkı da devlet sahası içerisinde geçerlik kazanan hukuk düzeninin taşıyıcısı olmaktadır. Siyasi terminolojide, "ulus" i le "devlet halkı" aynı kapsama girer (Habermas, 2005: 15-16). Bu açıklamalar, aynı zamanda, toplumların değişimiyle hukuki uygulamaların değişiminin birbirine paralel olduğuna işaret eder. Yani bir ülkede toplumsal değişimler mutlaka hukuk alanına da yansı yacaktır.

Hukukun karmaşık bir süreçten geçerek oluştuğu ifade edilmektedir. Devlet yasa, tüzük, yönetmelik, yönerge ve benzeri yazılı metinler oluşturarak hukuku da aynı zamanda oluşturduğu gibi ; bilim adamlarının fikir ve görüşlerinin, yönetsel ve yar gısal kararların, örf-adet ve geleneklerin, organ kararlarının, birey ve toplum vicdanının, adalet anlayış ve değerlerinin iç içe geçerek hukukun oluşmasına katkıda bulunduğu görmezden gelinemez. Yani hukuk, hem devletin hem de toplumun ürünüdür (Duman, 2003: 13).

Sosyal hayat nedeniyle toplumdaki her birey, hukuk kurallarını, asgari surette kendisine gerektiği kadarıyla bilmelidir. Özellikle sosyal faaliyetleri nedeniyle başka insanlar ve kuruluşlar ile ilişkiye geçen çeşitli meslek mensupları, mesle klerini doğru icra edebilmek için, gerekli kurallardan haberdar olmalıdırlar (Battal, 2006: 4). Onun içindir ki, ünlü Latince “Ignorantia iuris nocet: Hukuku bilmemek zarar verir” deyimi (Erdoğmuş, 2004: 59) yüzyıllar öncesinden hukuk literatürüne girmişti r.

Topluma ait bazı kurallar yerleşmiştir ki, bireyler o kuralların izin verdiği çerçevede eylemde bulunmaya itilirler. Bu kurallar, uzun süreçlerden geçerek toplumun benimsediği kurallar halini almışlardır.

Bir hukuk bilimi kaynağında toplumsal kuralla r dört gruba ayrılarak sınıflandırılmıştır (Battal, 2006: 4-8):

a) Görgü Kuralları b) Ahlak Kuralları c) Din Kuralları

(18)

ç) Hukuk Kuralları

Genel olarak sınıflandırılan bu kurallar a öz itibariyle değinmek , çalışma içerisinde, toplumu anlamaya yönelik k atkı sağlayacaktır.

a) Görgü Kuralları

Görgü kavramı, "görmek" fiilinden gelmekte olup “bir toplum içinde uyulması gerekli sayılan saygı ve incelik kuralları” olarak tanımlanmaktadır. Osmanlıca’da "Adab-ı muaşeret" anlamına gelen görgü kurallarının İngil izce karşılığı "Rules of good manners", Fransızca’da ise "Savoir -viure" kelime gruplarıdır (Tuğlacı, 1971: 924).

İnsanların birbirleriyle daha yakın ve samimi ilişki içinde bulunmalarında, yaşama tarzlarının birbirlerine benzemesi önemli bir etken olarak görülmektedir. Görgü kuralları olarak adlandırılan bu yaşama tarzları, toplumsal nitelikteki yaşama alışkanlıklarıdır (Battal, 2006: 4). Görgü kuralları, insanların belirli olaylar ve durumlarda belirli bir yönde davranmaları ve bu davranış biçimlerinin uz unca bir süre tekrarlanması sonucunda oluşurlar (Anayurt, 2005: 33).

Görgü kurallarına uygun hareket etmemenin yaptırımı manevidir. Görgü kurallarına riayet etmeyen insanlar, toplum tarafından "görgüsüz", "saygısız", "nezaketsiz" ve "kaba" gibi nitelemele rle kınanmaktan öte, maddi yaptırım ile karşılaşmazlar (Sümer, 2000: 8). Görgü kurallarının kaynağı toplumun kendisidir. Görgü kurallarına örnek olarak hasta ziyareti, ağızda lokma varken konuşmamak (Anayurt, 2005: 33), yere tükürmemek, başka insanları rah atsız edecek seviyede yüksek ses çıkarmamak verilebilir.

b) Ahlak Kuralları

Ahlak kavramı, çoğul bir özelliğe sahiptir ve dilimize Arapça’dan geçmiştir. Ahlak, “bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları”nı ifade eder (TDK, 2008a). Ahlak kelimesinin, "hulk" kelimesinin çoğulu olduğu, hulk kelimesinin de; seciye, huy, tabiat, din, insanın iç ve dış dünyasını ifade ettiği belirtilmektedir (Erdem, 1999: 205). Demek ki, ahlak, çok geniş bir anlam içermektedir.

Ahlak kavramı Almanca’da "Moral", Fransızca’da "Morale", İngilizce’de "Morals", Yunanca’da "Ethik" olarak ifade edildiği ve bu ifadelerin de "yaşama kaideleri" anlamında kullanıldığı açıklanmaktadır ( Erdem, 1999: 205). Yunanca’daki "Ethik" (Etik) kavramı, artı k Türkçe’de de kullanılan bir kavramdır ve bilimsel terminolojide çok sık geçmektedir. Örneğin kitle iletişimindeki habercilik ve program

(19)

yapımcılığında uyulması gereken kuralları içeren iletişim etiği, hasta -doktor ilişkilerini ifade eden tıp etiği, genel bir ahlak anlayışını yansıtır.

Toplumların kendilerine özgü bir ahlak anlayışı vardır. Ahlak, toplumdan topluma, hatta yöreden yöreye değişkenlik gösterebileceği gibi, zaman ve koşullara göre de değişebilir (Anayurt, 2005: 30).

Bir ahlak anlayışı, sade ce toplumdaki bireylerin nasıl davranacağını belirlemekle kalmaz, bununla birlikte anlaşmazlık durumlarında görüş birliğine varılması için nedenleri de hazır tutar (Habermas, 2005: 182). Böylece ahlakın, kişiler arası ilişkilerde bireylerin oto kontrol gel iştirmelerine aracılık ettiği ve ilişkilerde bir ölçüt olduğu açığa çıkmaktadır.

Eğer ahlak inandırıcı bir bilişsel içeriğe sahip olmasaydı, eylemlerin koordine edilmesinde başvurulan doğrudan şiddet kullanmak, yaptırım tehdidi ya da ödüllenmenin geleceği umudunu taşımak gibi diğer pahalı (ahlakın yerine ikame edilecek ilişkileri olumsuz bir yöne itebilecek) biçimlerden daha üstün olmazdı (Habermas, 2005: 182).

Ahlaklı ya da ahlaksız olmak, insanların sahip olduğu düşünce, fikir ve inançlar ile ilgili olmayıp, tavır ve davranışlar ile ilgilidir. Toplum hayatında ahlaksızlık olarak kabul edilen eylemlerde, görgü kurallarındaki gibi toplum tarafından kınanma, ayıplanma olgularına rastlanır ve bunlar, görgü kurallarına nispeten daha ağır yaptırımlar şeklinde tezahür eder (Battal, 2006: 6).

Ahlak kurallarının kaynağı, toplumun ortak vicdanı olarak görülebilir. Bu kuralları kesin bir biçimde saptamak ve yazılı hale getirmek mümkün değildir (Anayurt, 2005: 31).

Ahlak ile kişinin vicdanı arasında da bir ilişki olduğu düşünülebilir. Çünkü insanların çoğu, genel ahlaka uygun bir davranışta bulunmadıklarını hissettiklerinde vicdan azabı çekerler.

Ahlak kuralları ile din kuralları arasında bir paralellik bulunduğu göze çarpmaktadır. Örneğin yalan söylemek, hırsızlı k yapmak, dedikodu yapmak gibi olgular tüm toplumlarda genel ahlak anlayışına ters olduğu gibi, o to plumların inançlarında da dinen yasaklanmış şeylerdir. Ahlak kurallarına göre genel ahlaka ters düşen şeyler, din kurallarında dini bir terim olan "haram" k avramıyla yasaklanmıştır.

Bütün bu açıklamalardan, dinlerin toplumların genel ahlak kavrayışlarında oldukça önemli etkenler olduklarını çıkarsamak mümkündür.

(20)

c) Din Kuralları

Genel bir tanımlama ile din, “üstün bir varlığa, bir kutsala inanmaktır” (Er dem, 1999: 144). Burada çok genel bir tanımlama yapılmasının nedeni, dünyadaki insan topluluklarında inanç yönünden toplumların dini inanışlarında çok farklılıklar olduğu gerçeğidir. Dünyada Semavi dinlere inanış insan sayısı bakımından çok olmakla birlikte, Afrika’daki birçok kabilenin dini olan Animizm, Çin ve Hindistan’da Budizm ve Hinduizm, Japonya’da Şinto dini gibi inançlar da geçmişten günümüze ulaşmıştır.

Dinler, bireylerin ve toplumların yaşamlarında önemli yer tutarlar. İnsanların büyük çoğunluğunun kutsal kabul ettikleri varlık veya varlıklara inanış, dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Dünyada herhangi bir dine inanmayan insan sayısı, inananlara oranla çok cılız kalır. İşte insanlar için kutsal olan ve insanların yaşamlarına etki eden bu inançlar, birtakım kuralları da beraberinde getirir. Din kuralları, toplumlardaki genel ahlak anlayışını etkiler, bireylerin toplum içindeki davranışlarına bu etki yansır ve insanlar arası iletişimde din kurallarının önemli bir nüfuzu vardır.

Dinden kaynaklanan toplumsal düzen kuralları, toplumun çoğunluğunun o dine inanması ve kurallarına bağlı kalması üzerine, bu kurallar toplumun hayatına; görgü, ahlak ve hatta hukuk kuralı olarak etkide bulunur (Battal, 2006: 8). Zaten toplumsal ilişkileri düzenleyen maddeler halinde sıralanan tüm bu kurallar birbirleriyle etkileşim halindedir.

ç) Hukuk Kuralları

Hukuk kuralları, toplumsal alışkanlıklardan ve ihtiyaçlardan, temel insani değerlerden, ahlak anlayışlarından, geleneklerden ve dini inançlardan e tkilenmek suretiyle oluşur (Battal , 2006: 8). Dolayısıyla hukuk kuralları, toplumun değer yargılarının genel bir karışımı şeklinde tezahür eder.

Hukukun amacı beş madde halinde sıralanmaktadır (Ulukapı, 2000: 16-20): 1-Toplumsal düzeni sağlamak,

2-Toplumsal ihtiyaçları karşılamak, 3-Toplumda eşitliği sağlamak, 4-Hukuki güvenliği sağlamak,

5-Adaleti (Adalet idesini) uygulamak.

Hukuk kuralları, devletin uygulayacağı maddi müeyyidesi (yaptırımı) bulunan ve uyulması zorunlu kurallar bütünüdür. Hukuk kural ları, toplum düzeninin kurulmasında ve bu düzenin devamlılık sağlamasında, daha önce adı geçen kurallardan

(21)

daha etkili olur (Battal, 2006: 8). Örneğin hırsızlık yapmak tüm Semavi dinlerde haram olarak kabul edilip yasaklanır, toplumların genel ahlak anlayı şlarına göre yapılmaması gereken bir davranıştır. Devlet tarafından toplumun ortak çıkarı için düzenlenen hukuk kurallarına göre hırsızlık eylemi, bir suç örneği teşkil ettiği için kamu adına eylemi yapana bir yaptırım uygulanır.

Toplumsal ilişkileri düz enleyen tüm kurallar aşağıda bir şekil ile gösterilmektedir:

Şekil 1: Toplumsal Kurallar Arasındaki İlişki

Kaynak: Battal, 2006: 5

Battal’ın aktarımıyla oluşturulan bu şekilde , toplumsal ilişkilerde gözetilen kurallar arasındaki direkt ve dolaylı etkileşim açık bir gösterimle ortaya konmaktadır. Bu şekilde, Türkiye’deki yasamaya etki eden toplumsal kurallar gösterilmektedir. Buna göre, dini görgü kuralları toplumdaki görgü kurallarına, dini ahlak kuralları toplumdaki ahlak kurallarına, toplumun geneline yayılan görgü ve ahlak kuralları da hukuk kurallarına doğrudan etki eder. Dini hukuk kuralları ise yasamaya dolaylı yoldan etkide bulunur.

Şekilde oklarla gösterilen toplumsal kurallar arasındaki ilişkiler, Türkiye’de oldukça hassas bir kamusal konu olan laiklikle bu durumun bağdaşıp bağdaşmayacağı sorusunu akla getirmektedir. Bu duruma şöyle bir açıklama getirmek mümkündür:

Toplumsal kurallar birbirleriyle tam olarak ayırt edilemeyecek kadar bütünselleşmişlerdir. Daha önce de örnekler desteğiyle ifade edildiği üzere, toplum bu

Görgü Kuralları

Devlet Eliyle Yasama (TBMM)

Hukuk Kuralları

Din Kuralları

Dini Görgü Kuralları

Dini Hukuk Kuralları

Dini Ahlak Kuralları Ahlak Kuralları

(22)

kuralları harmanlaştırmıştır. Dolayısıyla dini görgü kuralları, uzun yüzyıllar boyunca Türk toplumunun görgü kuralları na, dini ahlak kuralları da genel ahlak anlayışına önemli ölçüde tesir etmiştir. Yani toplum, benimsediği birçok dini özelliği kendi kuralları haline getirmiş, dolayısıyla bunlar toplumun ortak özellikleri arasına yerleşmiştir. Durum böyle iken, toplumun benimsediği kuralların toplumun temsilcileri vasıtasıyla kanuna dönüştürülmesi, laikli k ilkesiyle çelişmez.

Toplumdaki anlaşmazlıkları önlemeye yönelik geliştirilen , bireysel özgürlüklerin sınırlarını çizen hukuk kuralları, toplumda adaletin temin edilmesi için vazgeçilmez unsurlar olmaktadır.

Bir millet ve onun oluşturduğu devlet için en büyük hukuk metni anayasadır. Anayasalar, günümüzde bir devletin nasıl bir yapıda olduğunu en iyi şekilde belli eden hukuk metinleridir. Buradan itibaren "Anayasa"ya ilişkin bölüme geçilecektir.

1. 2. Geniş Açıdan Anayasa Kavramı

Çağdaş toplumların en önde gelen hukuk metni olan anayasa, “bir devletin temel kanunu” anlamına gelmektedir. Sözlüklere ve özellikle hukuk kaynaklarına başvurularak kavram geniş boyutlu bir şekilde analiz edilecektir. Böylece kavrama ilişkin genel bir karışım sayesinde somut açıklamalar yakalanacaktır.

Anayasa kavramını ilk kez Aristoteles, devletleri monarşiler, diktatörlükler, aristokrasiler, oligarşiler ve demokrasiler olarak sınıflandırdığı "Politika" ismini verdiği yapıtında dile getirmiştir (AnaBritannica, 1993: 254).

Anayasa ve anayasacılık, Batı kökenli olgu ve kavramlar olarak göze çarpmaktadır. Anayasanın ve anayasacılık hareketlerinin temelinde hak ve özgürlük talepleri (siyasal liberalizm) ile parlamentoculuk hareketleri (demokrasi) bulunmaktadır (Tanör, 2005: 13).

Batı dillerinin büyük kesiminde "anayasa" kavramına kaynak teşkil eden "constitutio" kelimesi, başlangıçta bir kimsenin parça parça bütün güçlerini bir araya getiren temel yapısı ve fizik bütünlüğü anlamında kullanılmışken; daha sonra devletlerin temel yapılarını ve bu yapıların içindeki güçlerin durumunu gösteren belgeler için adı geçen terim kullanılmaya başlanmıştır (Soysal, 1974: 6). Latince sözlüklerde "constitutio" kavramı, “durum, şart; kural, karar ; tanımlama, sonuç çıkarma” ifadelerini kapsayan üç değişik anlama gelmektedir (Littlejohn, 2006: 80). Bir İngilizce-Türkçe hukuk sözlüğünde "constituere" terimi geçmekte ve bu terimin "constitute" kelimesiyle

(23)

eşanlamlı olduğu açıklanmaktadır. İngilizce "Constitute" kelimesi, Soysal’ın değinmesine paralel olarak “tesis etmek, tayin etmek, tevkil etmek” anlamına gelmektedir. "Constitution: Anayasa" (Ovacık, 1964: 85) teriminin, "constitute" fiilinden türetilmiş olduğu açıktır.

Anayasa, “bir devletin yapısını, örgütlenişini, temel organların gö rev ve yetkilerini, bireylerin devlet iktidarı karşısında hak ve özgürlüklerini düzenleyen kuralların bütünü”dür (AnaBritannica, 1993: 254). Bu tanımlama, anayasa kavramını genel hatlarıyla en iyi şekilde özetlemektedir.

Bir Türkçe Anayasa Sözlüğünde anayasa kavramının karşılığı, “Kanun -u esasi, Teşkilat-ı esasiye kanunu” olarak verilmiştir (Aksoy, 1962: 12). 1961 Anayasası öncesinde, Türkiye’de anayasa için kullanılan terimler bu ikisi idi. Terim olarak "anayasa" kavramı, diğer iki kavrama nazaran toplum tarafından daha kolay anlaşılır niteliktedir.

Bir başka sözlükte anayasanın bileşik ad olduğu simgeyle gösterildikten sonra, şöyle bir tanımlama yapılmıştır (Püsküllüoğlu, 2000: 65):

“Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa.”

Bu tanım, erklerin kullanılma biçimini açıklamasıyla ve anayasanın ülkedeki tüm yasalardan daha üstün olduğunu vurgulamasıyla önemli bilgiler vermektedir. Özellikle Türkiye’de yürütme ve yargı arasındaki ilişkilerde çok tartışılan bir husus da, erklerin birbirlerine tesirlerine ilişkindir.

Geniş araştırma yapan bir yabancı kaynakta an ayasa tanımı şöyle yapılmaktadır (The Encyclopedia Americana, 1962: 566):

“(Devlet) işleyişin(in) kesin (açık) kuralları nı veya İngiliz Anayasası’nda olduğu gibi, zamanla ve uzun süreli kullanım a göre kabul edilen yasaların ve siyasal uygulamaların bir to plamını ifade eden, yazılı veya yazılmamış , bir devletin temel yasası”.

Kaynağın "işleyiş" olarak ifade ettiği şey, devletin düzenidir. Bu tanımda, uzun bir geçmişe sahip bir anayasa da örnek verilmiştir.

Anayasa, “devlet halkının devlete can veren ve s onuç olarak onu kuran birlikteliğinin tek tek insanlarla ve erki kullanan organlarla ilişkilerini düzenleyen

(24)

normlar bütünüdür” (Rumpf, 1995: 2). Erki kullanan merciler, bunu devleti ve milleti temsilen yerine getirirler ve devletle birlikte millete karşı da sorumludurlar.

Anayasa, “devletin şeklini, egemenliğin nasıl kullanılacağını, devlet organlarının ve bu organlarla yurttaşların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin nelerden ibaret olduğunu gösteren; yasama, yürütme ve yargı organları ile yurttaşların d a uymak zorunda oldukları temel bir yasadır” (Güler, 1973: 15). Bu tanımlamada, bireylerin anayasaya uygun hareket etmeleri zorunluluğuna, devleti oluşturan kamusal organların da uymaları zorunluluğu yönüne bir dikkat çekme söz konusudur.

Günümüzden yüzyıllar önce yaşamış ve Batı’da bir idol olarak kabul edilmiş Aristo, anayasa kavramından “çeşitli yetkelerin ve özellikle bütün ötekilerin üstünde olan egemen yetkenin örgütlenişi ”nin anlaşılması gerektiğini düşünmektedir (Aristoteles, 2005: 79) . Buna göre, toplumda egemen olan güç (halk ya da seçkin bir azınlık), anayasayı oluşturan topluluk olmaktadır. Günümüzde, dünya genelinde anayasaları yapan güç, toplumun kendisidir.

Anayasanın daima somut bir devlete ilişkin olduğu ifade edilmektedir. Bundan dolayı, Anayasa Teorisinden soyut bir Anayasa kavramı çıkarılamayacağı anlaşılmaktadır. Yani anayasa, “devlet düzeninin somut durumu ve var olan devlet teşkilatının anlatımıdır” denebilir (Gören, 1997: 1). Günümüzdeki çağdaş toplumlarda, bir devleti en iyi ifade eden kaynak, o devletin anayasasıdır.

Anayasalar, genel itibariyle temel hükümler koyar, değişebilir ayrıntıları diğer kanunlara bırakır. Demek ki, anayasalar genellikle kısadır. Anayasaların kısa oluşu, vatandaşlara, anayasa hükümlerini bilme imk anını sunar (Hayat Ansiklopedisi, 1961: 198).

Anayasa kavramı, kitle iletişim araçları vasıtasıyla sık duyulan ve özellikle siyasette çok kullanılan "anayasal" ifad esini de beraberinde getirmiştir.

"Anayasal"ın birinci anlamı, “yürürlükteki anayas a ile ilgili”, ikincisi ise “yürürlükteki anayasaya uygun (işlem, hüküm, yasa vb.)”dur ve tür yönünden bileşik sıfattır (Püsküllüoğlu, 2000: 65). Yani bu ifade, kendisiyle beraber bir isim alır. Parti kapatma davalarında kullanılan "anayasal süreç", "anaya sal takvim" ve bireysel özgürlüklere vurgu yapan "anayasal haklar" kavramları, bu kavramın ne kadar etkin olduğuna işaret etmektedir.

Anayasa kavramına ilişkin tanımlar ve açıklamalardan yararlanarak şöyle bir çizim yapmak mümkündür:

(25)

Şekil 2: Anayasanın Üstünlüğü ve Tüm Kurum ve Hükümlerin Anayasaya Bağlılığı

Şekilden anlaşılacağı üzere, d evletin tüm organları anayasaya bağlı kalmak zorundadır ve tüm hukuk kuralları anayasal, yani anayasaya uygun olmalıdır.

Anayasanın üstünlüğü hususu, T.C. 1982 Anayasası’nın 11. Madde’ sinde ifade edilen “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” (T.C. 1982 Anayasası, 1995: 22) hükmüyle de aynı çizgidedir. Zaten bu durumun olmaması, mantıksal çelişkiyi doğurur.

Anayasanın üstünlüğü ilkesi, herhan gi bir kamu kurumunun içtüzük, yönetmelik veya genelgesinin mevcut anayasaya ters düşme olasılığını ortadan kaldırmaktadır.

W. Maier’den nakledilen bir başka anayasa tanımı şöyledir: “Anayasa, özel koşullar altında meydana gelen, devletin egemenliğine ve değer düzenine ilişkin temel ilkeleri ve devletin, vatandaşları ile olan ilişkilerini tek elden düzenleyen, zor koşullar altında değiştirilebilen en yüksek dereceli hukuk kuralları sistemidir” (Gören, 1997: 1-2).

Bir anayasa, devlet teşkilatı kurmuş bir toplumun nasıl bir devlet düzeni oluşturduğunun dışavurumudur.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde anayasa koyucu halktır. Bir anayasa, halkın kendisinden kaynaklandığı ve halka zorlama yoluyla kabul ettirilmediği takdirde, o anayasanın "demokratik meşruluğu" vardır (Gören, 1997: 2). Bu nokta, demokratik rejimlerde gözden kaçırılmaması gereken bir ilke olmalıdır.

Demokratik ülkelerde bir anayasa oluşturabilmek için halk, anayasa koyan erkini değişik şekillerde kullanabilir (Gören , 1997: 2-3):

a) Halk kendisini temsil edecek bir organ olarak anayasayı nitelikli çoğunlukla kabul edecek bir "anayasa koyucu meclis" seçme yoluna gidebilir.

b) Halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurul sadece bir anayasa taslağı hazırlamakla görevlendirilir. Hazırlanan a nayasa taslağı halk oylaması yoluyla ve nitelikli çoğunlukla kabul edilir.

Yasama Yürütme Yargı

Anayasa

Kanun Kanun Hükmünde Kararname Tüzük

(26)

Yukarıdaki iki örnekten de anlaşılacağı gibi, her iki anayasa oluşturma yolu da, halkın istemesiyle gerçekleştirilmektedir.

Bütün yasalar gibi onların temelindeki ve üstündeki ana yasanın da sadece iyi bir anayasa olmasının yetmeyeceği, aynı zamanda o anayasanın iyi ve doğru uygulanması gerektiği (Türk, 2003: V) gerçeği, hukukun üstünlüğü ilkesi bakımından da kaçınılmazdır.

1. 3. Anayasanın İşlevleri

Birçok kaynaktan aktarılan anayasa kavramının tanımı, aynı zamanda anayasanın işlevleri hakkında da çok net ipuçları sunmaktadır .

Anayasa, bir devletin yönetim şeklinin ne olduğunu, devlet yapılanmasının nasıl organize edildiğini –genellikle yazılı bir şekilde- ülke vatandaşlarına ve dünyadaki diğer devletlere adeta duyurur. Ülkenin cumhuriyet veya krallık rejimi ile mi yönetildiği; demokratik, oligarşik veya totaliter bir yapılanmaya mı; federal veya üniter bir sisteme mi sahip olduğu, o ülkenin anayasasına bakılarak anlaşıla bilir.

Anayasa, bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirlediği gibi, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olarak da görülür (Temel Britannica, 1992: 264). 1651 yılında yazılmış bir esere göre, devletin amacı, bireysel güvenliğ i sağlamaktır (Hobbes, 1995: 127).

Bu ifadeleri destekleyen bir görüşe göre, anayasalar, sadece devlet iktidarının kullanılmasını düzenlemekle yetinme yen; başta düşünce özgürlüğü olmak üzere, insanın insan olarak en temel haklarını da siyasal iktidara karşı koruyup güvence altına al an metinlerdir. En son belirtilen nokta, anayasaların doğuşunda başta gelen bir rol oynamıştır. Bir anayasa, eğer bunu mümkün kılmazsa, o belgede "Anayasa" ibaresi geçse de, gerçek anlamda bir anayasa değildir (Tanilli, 1996: 7-8). Aslında bu ifadeler, baskıcı olmayan rejimler için geçerlidir. Günümüzde dahi, anayasası olup bireysel hak ve özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlayan devletler bulunmaktadır.

Anayasa, “bir devlet içinde yaşayanları örgütlemenin bir yoludur” ( Aristoteles, 2005: 69-70). Aristoteles’e göre anayasa, devlette güçler üzerinde düzenleyici bir direktif niteliğini barındırır (AnaBritannica, 1993 : 254). Böylece anayasa sayesinde devleti meydana getiren unsurların keyfi davranmalarının önüne geçilmiş olur.

(27)

Anayasa, diğer yasaların üstünde, onlardan daha temelli, daha geniş kapsamlı, nerdeyse onları doğuran , onlara analık eden, dayanak olan bir yasa (Soysal, 1974: 6) olarak bir devletin hukuk ana kaynağı vazifesini görmektedir.

Bir hukuk bilimi kaynağında an ayasanın başlıca üç konuda kurallar yerleştirdiği aktarılmıştır (Battal, 2006: 31):

a) Devletin temel nitelikleri ve hukukun temel ilkeleri ile ilgili kurallar,

b) Devlet ile vatandaş (birey, kişi) arasındaki hukuki ilişkilerden doğan hakların ve yükümlülüklerin ana hatları,

c) Devletin kurumlarının işleyişi ile ilgili konulardaki temel teşkil eden kurallar. Üç maddede de görüldüğü gibi, hep "kurallar" ifadesi kullanılmıştır. Yani anayasa, devleti düzenleyen, herkes için kontrol sağlayan bir mekanizma olan bir belgedir. Tabii ki, bu durum ancak anayasaya tüm kurumların uyması, onu çiğnememesi şartıyla mümkündür.

Bir başka hukuk bilimi kaynağında anayasanın işlevleri şöyle özetlenmektedir (Gören, 1997: 4):

a) Devletin bütünlüğünü sağlamak,

b) Devlet için devamlı bir temel düzen sağlamak,

c) Devlet erkinin (egemenliğin) kullanılmasına meşruluk kazandırmak,

ç) Devlet erkini hukuksal bakımdan sınırlamak, denetlenebilir konuma getirmek, d) Vatandaşların özgürlüklerini ve eşitliklerini güvence altında tutmak.

Anayasanın işlevlerine yönelik bu beş maddeden anlaşılacak çıkarım, “devletin topluma yararlı ve güçlü olması, anayasaya bağlılıkla doğru orantılı dır” ifadeleridir.

1. 4. Anayasaların Sınıflandırılması

Anayasalar, içerdikleri hükümlerin düzenli bir şekilde kanun halinde tespit edilerek oluşturulmaları veya yazılı olmayan örf ve adet kuralları halinde bulunmaları yönüyle "yazılı anayasalar – geleneksel anayasalar"; kanunlar gibi düzenlenip değiştirilmeleri veya kanunlardan daha farklı (özel) yöntemlerle yapılıp değiştirilmeleri yönüyle "sert anayasalar – yumuşak anayasalar" olarak sınıflandırılır. Bu sınıflandırmadan birincisine "kapsam bakımından", ikincisine "şekil bakımından" anayasalar ifadeleri kullanılır (Demir ve Karatepe, 1989: 18).

Yukarıdaki sınıflandırmayı şekillerle göstermek sınıflandırmayı anlamada avantaj sağlayacaktır.

(28)

Şekil 3: Anayasaların Sınıflandırılması

Kapsam Bakımından Şekil Bakımından Anayasalar

Şekil 3’teki gibi kapsam bakımından anayasalar, iki grupta; şekil bakımından anayasalar da, yine iki grupta sınıflandırılır. Sınıflandırılan anayasa türleri genel hatlarıyla anlatılacaktır .

1. 4. 1. Kapsam Bakımından Anayasalar

Geleneksel anayasalar a yazılı olmayan anayasalar da denir (Demir, 1998: 13; Hayat Ansiklopedisi, 1961: 198). Bu tür anayasalarda, anayasa hukukuna ilişkin örf ve adet kurallarından oluşan bir "geleneksel (teamüli) anayasa" dan söz edilir. Gelenek (teamül) yazılı olmayan kural anlamına gelmektedir (AnaBritannica, 1993: 255) . Kuralların güçlü bir yerleşim gücüne sahip olması gerekir. Bu da, anayasanın devamlılığını sağlar.

Süregelen bir uygulama sonucunda toplumdaki herkesin ona uyma bilincini ve zorunluluğunu açığa çıkarır. Kural, toplum içinde yerleşme imkanını bulur. Anayasa hukuku alanında gelenek siyasal yönetim süreci içinde zamanla oluşum gösterir. Geleneksel anayasa, yazılı olmayan ya da kısmen yazılı belgelere dayanmayan kurallar ı içerir. Bir anayasanın geleneksel olması, tüm anayasal kuralların yazılı belgelerde bulunmaması anlamına gelmez (AnaBritannica , 1993: 255).

Geleneksel anayasaya en iyi örnek olarak, İng iliz Anayasası gösterilmektedir. İngiliz Anayasası’nın hükümleri bazı mahkeme kararları, kral fermanları, kanunlar ve yazılı olmayan geleneklerde dağınık şekilde yer edinmiştir (Demir ve Karatepe, 1989: 19). Geleneksel Anayasalar Yazılı Anayasalar Sert Anayasalar Yumuşak Anayasalar

(29)

Günümüz toplumlarında geleneksel anayasalara d ayanan rejimler sınırlı sayıdadır. İngiliz Anayasası örneğini izleyen Yeni Zelanda ile İsrail, bu gruptadır (AnaBritannica, 1993: 255).

Geleneksel anayasalar, ülke halkı tarafından benimsenme özelliğini taşırlar. İngiltere’de krallık makamının İngiliz ha lkı için kutsal olduğu, dün olduğu gibi bugün de gözden kaçmamaktadır. İngilizlerin bu sadakati, ünlü "007 James Bond" serisi filmlerde bile kendini gösterir.

Yazılı Anayasalar, devletin temel kurum ve organları ile insanların temel hak ve özgürlüklerini sistematik bir kanun metninde maddeler halinde düzenler (Demir ve Karatepe, 1989: 19). Bu düzenleme, bireyler ve toplamda toplum için anayasayı kavrama konusunda şeffaflık sağlar. D evletin özellikleri, vatandaşların devlete ve birbirlerine yönelik hak ve yükümlülükleri, bir devlet için en büyük belge niteliğini taşıyan anayasada kesin ifadelerle belirtilir.

Yazılı anayasalar, sıradan yasalara göre daha zor değiştirilme leri nedeniyle ülke vatandaşları için bir kararlılık güvencesi oluşturur, iktidarın key fi hareket etmesini önleyecek kuralları açık olarak bir arada toplayarak yine topluma güvence verirler (AnaBritannica, 1993: 255).

Yazılı anayasalar, değişik nitelikli olabilir. Bazı yazılı anayasalar, 1982 T.C. Anayasası gibi çok geniş ve ayrıntılı olduğu halde, bazıları da ABD Anayasası gibi kısa, özlüdür ve genel hükümleri göstermekten öteye geçmez. Yazılı anayasalar, yürürlüğe girmelerini sağlayan irade bakımından "demokratik" ve "monarşik" anayasalar olarak iki gruba ayrılır. Bir hükümdarın ya d a kralın iradesi (ferman) ile yürürlüğe giren anayasalar "monarşik", ülke halkının oyu ve genel irade ile yürürlüğe giren anayasalar "demokratik" anayasa olarak adlandırılır (Demir ve Karatepe, 1989: 19).

Türkiye’de "demokratik devlet" ilkesi mevcut anay asanın ikinci maddesinde ve demokratik devlet olgusunun "değiştirilemeyecek bir hüküm" olduğu dördüncü maddesinde belirtilmektedir (T.C. 1982 Anayasası, 1995: 20).

Yazılı anayasalar, geleneksel anayasalara göre daha avantajlı görünmekle birlikte, her yazılı anayasanın geleneksel anayasadan daha iyi olduğunu öne sürmek mümkün değildir. Bir yazılı anayasa, o ülkede ifade edildiği özellikler gibi uygulanmazsa, yüzyılların birikimiyle gelişmiş bir geleneksel anayasa, belirtilen tipteki yazılı anayasadan daha üstündür. İngiltere’deki demokrasiye bağlılık ile, Türkiye’deki demokrasiye bağlılık arasındaki fark bu duruma en iyi örnektir.

(30)

1. 4. 2. Şekil Bakımından Anayasalar

Bir diğer adı "esnek anayasalar" olan Yumuşak Anayasalar , o ülkenin yürürlükteki öteki yasaları gibi yapılan ve değiştirilen anayasalar olmaktadır (Demir ve Karatepe, 1989: 20). Buradan, anayasanın yapılmasında ve değiştirilmesinde kolaylık sağlandığı sonucu çıkarılmaktadır.

Yumuşak anayasaların d iğer kanunlarla aynı değerde olup onl ardan üstün bir tarafının bulunmadığı görüşü dile getirilmektedir (Dal, 1983: 71). Bu son aktarıma katılmak, bu çalışmadaki birikimlerin ışığında mümkün görünmemektedir. Anayasaların değiştirilme şekli diğer yasalar kadar kolay olabilir. Ama unutulmamalıdı r ki, anayasalar her zaman bir devlet için en üst dereceli yasalardır. Zaten anayasanın var olma nedeni de, böyle bir hukuki üstünlüğü kendi bünyesinde barındırmasıdır. Prensip olarak anayasalar, bir devletin en önemli kurallar bütünüdür.

Demokratik toplumlarda kamuoyu, siyasal partiler, sendikalar, meslek toplulukları gibi tüm örgütlenmiş baskı grupları anayasa değişikliklerine karşı, yasa değişikliklerinden daha çok direnç gösterme eğilimindedirler. Buna bağlı olarak, anayasanın türü yumuşak (esnek) ana yasa olsa bile, eğer anayasa o toplum tarafından benimsenmişse ve anayasaya sahiplenme yüksek bir düzeyde ise, mevcut anayasanın değiştirilmesinin sıradan bir yasanınki kadar kolay olmayacağı öngörülebilir (Demir ve Karatepe, 1989: 20).

İngiltere’nin bu sistemi kabul ettiği hukuk kaynaklarında ifade edilmektedir (Dal, 1983: 72; Gözler, 2004: 13-19). İngiltere’de parlamentonun özel (olağanüstü) görüşmeye gerek duymadan olağan usullerle çıkaracağı bir yasa ile , devletin temel kuruluşlarında, bireysel hak ve özgürlükler konusunda değişiklikler yapılabilmektedir (Demir ve Karatepe, 1989: 20).

1814-1830 Fransız Anayasaları, 1918 Sovyetler Birliği Anayasası, 1922 İrlanda Anayasası, 1948 İtalyan Anayasası (Dal, 1983: 72), 1909 Güney Afrika Anayasası, 1975 Çin Anayasası (Gözler, 2004: 13 -19), 1948 Yugoslav Anayasası (Demir ve Karatepe, 1989: 20) tarihe yumuşak anayasalar olarak geçmişlerdir.

Bazı kaynaklarda "katı anayasalar" olarak da geçen (Gözler, 2004: 13-19) Sert Anayasaların, yapılmaları ve değiştirilmeleri, yürürlükteki diğer yasalardan farklı kurallara bağlanır (Demir ve Karatepe, 1989: 20). "Sert" (katı) sıfatı da bu nedenledir.

(31)

Sert anayasalar, çoğunlukla yasama organlarınca yapılmaz, "kurucu meclis" olarak adlandırılan ve özel bir niteliğ e sahip komisyonlar tarafından oluşturulurlar (Demir ve Karatepe, 1989: 20). Kurucu meclisler, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek bir konsensüsü sağlar ise, gerçek anlamda bir başarı sağlanmış olur.

Sert anayasalar, bazı hükümlerini n hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği şartını anayasal hüküm olarak koyar (Dal, 1983: 72). T.C. 1982 Anayasası’nda Madde 4, anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır ( T.C. 1982 Anayasası, 1995: 20). Bu yönüyle mevcut anayasamız, şekil bakımından serttir.

Anayasaların sertlik derecesi, bir anayasadan diğerine değişiklik gösterir. Örneğin parlamentonun (meclisin) üçte iki çoğunluğuyla değiştirilebilir nitelikteki bir anayasa, değiştirilme oranı dörtte üç olan bir anayasaya göre daha az sert bir anayasa iken, değiştirilme oranı beşte üç olan bir başka anayasaya göre daha serttir (Gözler, 2004: 13-19).

Dünya genelinde anayasa hareketleri, yumuşak anayasadan sert anayasaya d oğru bir yönelim göstermektedir (Demir ve Karatepe, 1989: 21).

1. 5. Dünya Genelinde Anayasacılık Hareketleri

Anayasa kavramının incelendiği bölümde, kavramın kökeni hakkında net bilgiler verilmiştir.

Eski Yunan devletlerinin ya da daha yakın çağlard aki krallıkların temel devlet yapılarına ilişkin anayasa kavramının karşılığını veren terimler kullanılmakla birlikte, bir arada yaşama amacını taşıyan insanların bu ülküsünü düzenleyen temel kuralları yazılı olarak görmelerini sağlayacak bir belgenin var olması anlayışı yeni sayılır (Soysal, 1974: 11-12).

Eski Yunan’daki hukuk kurallarını düzenleme, sistematik hale getirme eğilimi anayasacılığa temel oluşturur (Büyük Ansiklopedi, 1990: 235). Anayasal yönetim düşüncesi ilk olarak M.Ö. üçüncü yüzyılda Aristo ve diğer Yunanlı düşünürler tarafından öne sürülmüştür. Bu düşünürlerin esas bulmak istedikleri cevap, siyasal iktidarın az sayıda kişi arasında nasıl paylaştırılması sorusu olmuştur (Temel Britannica, 1992: 264). İfadelerden anlaşıldığı gibi, ilk anayasal düşünceler, iktidarın kullanımına

(32)

ilişkindir. Aristo zamanında, henüz insan hakları, bireysel özgürlüklerin tam tesisi gibi önemli hususlar Antik Yunan düşüncesinde geliştirilmemiştir.

Demokratik anayasalarda en üstün kesim halk (demos) iken, o ligarşilerde azınlık olmaktadır. Bir anayasayı diğerinden bu husus ayırt etmektedir (Aristoteles, 2005: 7 9). Anayasanın ve anayasacılık düşüncesinin ilk yapılanması bu yöndedir.

Stoacı filozoflar döneminde Roma’da devlet, evrensel aklın egemenliği altınd a örgütlenen ve yönetilen, dolayısıyla evrensel anayasayı yansıtan bir kurum olarak görülmüştür. Bu evrensellik, Orta Çağ Hıristiyan düşünürlerince de benimsenmiştir (AnaBritannica, 1993 : 254). Romalılar, yasalar karşısında herkesin eşit olduğu düşüncesini ortaya koyarak anayasal düşünceyi ilerletmişler , Orta Çağ Katolik düşünürleri mutlak "Tanrı Yasası" düşüncesini geliştirmişlerdir (Temel Britannica, 1992: 264). "Constitutum" terimi "Roma Hukuku"; "constitutiones" terimi ise "Roma imparatorlarının kabul v e neşrettikleri kanunlar" (Ovacık, 1964: 85) anlamına gelmekte ve anayasa kavramının gelişmesinde Romalıların oldukça etkili olduklarını ortaya koymaktadır.

Kralların, soyluların ve avam kamarası üyelerinin eylemlerini denetleyen pek çok türden temel nitelikli yasa olmuştur (The Encyclopedia Americana, 1962: 566). Bir diğer adı Magna Carta Libertatum "Büyük Özgürlükler Sözleşmes i" ve Latince bir terim olan Magna Carta "Büyük Sözleşme", 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir ve günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından biri olarak görülmektedir (Vikipedi, 2008c). Anayasacılık hareketlerinde ilk anayasal meti nler olarak Magna Carta (XIII. yy) ve Bill of Rights (1628) gösterilir (Büyük Ansiklopedi, 1990: 235). Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın sahip olduğu yetkileri kar arlaştırmak üzere imzalanan Magn a Carta, kralın bazı yetkilerinden vaz geçtiğini, kanunlara uygun hareket edeceğini, hukukun kralın isteklerinden daha üstün olduğunu kralın kabul ettiğini belgeleştirmiştir (Vikipedi, 2008c). Kral John, feodal soylulara bazı önemli hakları teslim eden ünlü anlaşmayı imzalamaya zorlanmıştır (The Encyclopedia Americana, 1962: 566). Dikkat edileceği gibi, Magna Carta, siyasal otoriteye yönelik bir yetki sınırlandırması getirmekte, hukuku kraldan üstün kılmakt a, ama asla demokratik bir uygulama anlamını taşımamaktadır.

(33)

Fotoğraf 1: Magna Carta

Kaynak: U.S. National Archives of Records Administration , 10.03.2008

Magna Carta’ya nazaran, öteki sözleşmeler, daha demokratik bir özellikte olmuştur. 1620 yılındaki Amerika’ya göç eden İngilizler (Pilgrimler) tarafından Mayflower Gemisi’nde imzalanan Mayflower Anlaşması, “zaman zaman bunun gibi adil ve eşit kurallar, yönetmelikler, yasalar, anayasalar ve idareler koloninin genel çıkarı için oldukça uygun ve elverişli düşüncesi gibi” ifadelerine uyulmasını kurallaştırarak onları sınırlayan bir sözleşmeydi (The Encyclopedia Americana, 1962: 56 6).

On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda John Locke, Thomas Hobbes ve Jean -Jacques Rousseau gibi hümanist düşünürler "toplum sözleşmesi" kavramını öne sürmüşlerdir (Temel Britannica, 1992: 264 ; AnaBritannica, 1993: 254 ). "Toplum sözleşmesi" kavramının ortaya koyduğu düşünceye göre, bir toplumu (halkı) oluşturan tüm bireyler, toplumsallık öncesi doğal durumun temel özelliği olan mutlak özgürlüğün bir bölümünü, karşılığında kişisel güvenlik elde etmek güvencesini alarak devlete devretmeyi kabul ederle r (AnaBritannica, 1993: 254).

Doğa durumundan (toplum içindeki) medeni duruma geçiş , insan davranışındaki içgüdünün yerine adaleti koymak ve o insanın önceden yoksun olduğu ahlakı

Referanslar

Benzer Belgeler

Bildiri, Türk Kütüphaneciler Derneği ’ nin yayın organı olan ve 1952 yılından bu yana kesintisiz biçimde yayın hayatında yaşayan, 50 yaşın olgunluğundaki bir

Chapters must be arranged in the following order: (i) abstract and keywords (in Turkish), (ii) abstract ve keywords (in English), (iii) main text, (iv) symbols, (v) acknowledgment

Tablo-27’de görüldüğü gibi öğretmenlere “Yaşadığı yerdeki merkeze bağlı yönetim birimleri ile bu birimlerin temel görevlerini ilişkilendirir” ve

12. The United Kingdom was mad at the Japanese so they made many Japanese-Australians leave their homes. They were put in camps with barbed wire around the outside of the

BEHIND DOMESTIC LIFE, A POSTWAR MIDDLE-CLASS HOME METU JFA 2014/1 189 In that respect, as given an example in recent studies, oral history and narrative researches were also used

Hemen belirtelim ki, Anayasa'ya (m.127) gore, merkezi idare yerel idareler Ozerinde, "kanunda belirtilen esas ve usu l- ier dairesinde" idari vesayet yetkisine

Nasreddin Hoca’yı fakelore kavramı ile incelerken, değinmek istenilen nokta ise, yeni ve suni bir üretimden söz etmekten çok, var olanın milletlerce ya da kişilerce

However, when the AlSb barrier is introduced between GaSb and InAs layers, electron and hole wavefunctions are pushed away from the AlSb interface, increasing the overlap at