• Sonuç bulunamadı

Bir ülkedeki siyasal sistem, mutlak surette o ülkedeki ekonomik yapıyı, kültürel dinamikleri ve kitle iletişim yapılanmasını da biçimlendirir.

Örneğin, demokrasi teorisini savunan kesim, basın ve ifade özgürlüğünün, halkın yöneticileri denetlemesi bakımında n gerekli olduğunu öne sürmüş; totaliter yöneticiler ise haberleşme kurumlarını egemenlikleri altına almaya çalışarak, vatandaşlara giden bilgileri frenlemeye çalışmışlardır (Tokgöz, 1972: 7 -8).

En bilinen medya sistemleri sınıflandırmasını yapan Siebe rt, Peterson ve Schramm, medya sistemlerini Otoriter, Liberal, Sosyal Sorumluluk ve Sovyet -Totaliter kuram olarak dört genel başlık altında işlemişlerdir (Işık, 2002 a: 8).

7. 1. Otoriter Medya Kuramı

Otoriter siyasal sistem, diğer birçok alanda olduğu gibi kitle iletişim faaliyetlerini de kendi alanının bir aracı haline getirme amacını taşımaktadır.

İnsanın sahip olduğu kudretlerden en büyüğü, insanların çoğunluğunun kendi rızalarıyla gerçek veya tüzel bir kişide topladıkları kudretlerden oluşur ve bu kişi, öyle bir güce sahiptir ki, bütün bu bireysel kudretlerin toplamını kendi iradesine göre kullanma yetkisini de eline geçirmiştir (Hobbes, 1995: 68). Bu siyasal yönetim tarzı, daha çok eski krallara mahsus idi.

Machiavelli’nin görüşleri, otoriter sistemi anlamada yol göstericidir. Onun bir hükümdara iktidarını ayakta tutabilmek için öğütler verdiği eseri, devlet yönetimini n, ahlaki değerleri örtbas edebileceğini, topluma yönelik baskı kurma, zulüm yapma da dahil her yolun mubah olduğunu açıklar.

Fetih isteği normal ve doğal bir şey olarak görülmektedir. Bunu yapabilen insanlar ayıplanmamalı, övülmelidirler. Fakat fethi başaramayacakları halde istiyorlarsa, bu durum ayıplanacak b ir şeydir (Machiavelli, 2003: 21 ). Buradan da anlaşılmaktadır ki, Machiavelli’ye göre, güçlü olan meşrudur ve güç her şeydir. Güçsüz olan ise, yenilmeye mahkumdur.

Başka devletleri güçlü konuma getiren hükümdar, kendi gücünü çökertir (Machiavelli, 2003: 20). Bu açıklamalar, Mussolini ve Hitler uygulamalarıyla birebir uyuşmaktadır.

4 Şubat 1945 tarihinde Führer’in Genel Karargahında yazdığı notlarda “düşmanlarımız yalnız Nasyonal-Sosyalizmin doktrininden gocunmuyorlardı. Onlar Alman milletinin değerlerine can veren Nasyonal -Sosyalizmin kanına susamışlardı. Demek ki onlar Alman milletinin yıkılışını istiyorlardı” (Hitler, 2002: 16) ifadesi, otoriter kişiliğin sürekli kendini haklı göstermesi psikolojisini yansıtmaktadır.

Nasıl ki, otoriter siyasal sistem tek yanlı bir siyasal yapı üretir, aynı şekilde o ülkenin medyası da, tek taraflı bir oluşum içerisindedir.

Hitler’in siyasal iletişim açısından başarılı konuşmalarıyla radyoyu Nasyonal Sosyalizmin propaganda aracı olarak etkin bir şekilde kullandığı , Alman milletini kendi ideolojisine inandırdığı bilinmektedir .

Hitler ve Propaganda Bakanı Goebbels, ideolojilerinin anlatılması ve kamuoyu tarafından benimsenmesi için sistematik bir biçimde, eğitilmiş özel elemanlardan kurulu bir ekiple çalışmışlardır (Kuruoğlu, 2006: 21).

Nazi Almanyası’nın Propaganda Bakanı Goebbels, ikna etme sanatını iyi kullanan bir hatiptir. Goebbels, daima maksat bakımından en verimli yolu aramaya koyulur ve o yolu bulur (Yalman, 1945: 71). Goebbel s’in stratejisi, Machiavelli’nin belirttiği ilkelerle birebir örtüşmektedir.

Nazilerin uygulamalarına ilişkin açıklamalarında, dönemin ünlü Türk gazetecisi Yalman, Nazilerin öldürdüğü Teğmen Rossbach’ın cesedinin, olaydan bir yıl sonra Berlin yöresindeki Grune Wald Ormanında bulunduğunu; basının dilsiz olduğu ve gerçekleri açıklamaktan korktu ğu bir ülkede bu tür olaylara ilişkin bilgi toplamanın çok zor olduğunu (Yalman, 1945: 108) otoriter sisteme gönderme yaparak belirtmektedir.

Mareşal Hindenburg’un öldürülmesinden sonra, radyoda gerçekdışı bir uygulamayla Hindenburg adına yapılan nutkun ardından, gazetelerin “Hindenburg sizi çağırıyor, kendisinden sonra şef olan adamı bize gösterdi, Hindenburg’a itaat edelim” ifadeleriyle pek çok yaz ılar yayımlanmış (Yalman, 1945: 111) ve Hitler, faşizmi yürütmesi için gelişmeleri ustalıkla maniple ederek kitle iletişim araçlarını kendi propaganda aracına dönüştürmüştür.

İktidarı elinde bulunduran insanların sevilirliği, sahip oldukları kudreti daha da artırır (Hobbes, 1995: 69) ve bu sevilme durumu, Hitler’in ikna edici iletişimi neticesinde Alman halkın da rahatlıkla görülebilir.

Nazi propaganda aygıtı, tüm çabalarını Hitler’i insan üstü bir varlık olarak göstermeye vermiş; Hitler’in yaptığı her şey, onun üstün karakterini gösterecek şekilde kaleme alınmıştır (Langer, 2005: 72). Bu durum, Alman milletin in, Hitler’in otoriter siyasal kişiliğine bağlılığına neden olmuştur.

Nazi basınına göre, Hitler, çelikten bir adam olarak üstlendiği misyonun farkındadır ve hiçbir şekilde ikna, baskı , verilen kayıplar ya da başarılmamış görevler onu amacından yıldırama z (Langer, 2005: 77).

Basın alanına getirilen çok sıkı yasal düzenlemeler, devletin medya üretim sürecini kontrolü ve yazı işleri kadrosunun doğrudan yönetim tarafından atanması gibi kontrol unsurları otoriter medya kuramının uygulama alanlarıdır (Işık, 2000: 80).

Faşist sistemlerden hariç, Saddam Hüseyin dönemi BAAS Partisi yönetimindeki Irak medyası, günümüzde İran’daki medya otoriter yapı içinde değerlendirilebilir.

7. 2. Liberal Medya Kuramı

Liberalizm, 18. yüzyılıın ikinci yarısı boyunca, Birleşik Krallık’ta Adam Smith ve David Hume, Fransa’da Turgot ve Condorcet, ABD’nde Thomas Jefferson, Almanya’da Humboldt ve Kant gibi düşünürlerin ileri sürdükleri toplumsal örgütlenme tasarısı olarak görülmektedir (Vergara, 2006: 7-8).

Her insan, toplumsal adaletin ortaya koyduğu kanunları ihlal etmediği sürece, kendi çıkarları için istediği şekilde çalışmak ve kendi çalışmasını, sermayesini herhangi bir başka kişi veya grupla rekabete girmek üzere serbest bırakılmıştır (Smith, 2002: 291). Bu düşünce, liberal sistemin temel taşı olmaktadır.

Ortak düşünce ile bireysel özgürlüğü yasal olarak en gelleyen bir sınır vardır; bu sınırı belirlemek ve anarşiye karşı korumak, insan eylemlerinin iy i bir koşulu olduğu gibi, siyasal baskıya karşı korumak için de gereklidir (Mill, 1991: 9). Liberal görüşlü John S. Mill, sınırsız bir özgürlüğün olamayacağına vurgu yapmaktadır.

Klasik liberal akım, geçmişte genellikle istenen özgür toplumlardan çok da ha özgür bir toplum tasarısını ortaya atmışlar dır. Ama devletin hiç müdahale etmemesinden yana değildirler, bazı müdahaleleri benimsemekle birlikte, bazıların a karşı çıkmışlardır (Vergara, 2006: 16).

Liberal akımın bir temsilcisi, düşünce ve tartışma özgürlüğüne ilişkin, yaşadığı dönem için şu görüşleri aktarmaktadır: “ Basın özgürlüğü, bozulmuş veya zorbaca yönetim karşısındaki güvencelerden biri olarak gerekli bir korunma olacağı umulur ki, zamanı geldi de geçiyor” (Mill, 1991: 20). Basın özgürlüğü, liberal medya kuramının en önemli yapıtaşlarından biridir.

Devletin kitle iletişim sistemine yönelik birtakım kurallar getirmesi , kamu yararı ölçeğine girdiği takdirde, bu düzenleme liberal medya kuramına aykırı düşmez (Işık, 2000: 81).

7. 3. Toplumsal Sorumluluk Medya Kuramı

Liberal sistemdeki aşırı özgürlükçü tutum, medyayı bazı çıkar gruplarının hizmet aracına dönüştürebilmektedir.

Basın konseylerinin kurulması, anti tröst yasaların çıkarılması, devletin yasama organı tarafından gerekli görül en durumlarda araştırma komisyonlarının kurulması gibi uygulamalar toplumsal sorumluluk medya kuramı içinde değerlendirilir (Işık, 2000: 83).

Toplumsal Sorumluluk Kuramına uygun olarak, ulusal çapta yayın yapan bir haber kanalı olan NTV , "küresel ısınma" ve "doğanın insan eliyle kirletilmesi "

konularına dikkat çekmek için , 2008 yılında "Yeşil Ekran Projesi" kapsamındaki toplumumuzu eğitici ve bilgilendirici yayınlarıyla Türkiye’de bir örnek teşkil etmiştir.

7. 4. Sovyet-Totaliter Medya Kuramı

Otoriter sisteme oldukça yakın bir medya sistemi olarak göze çarpmaktadır. Siyasal zemindeki düşünsel temellerini Karl Marx, Friedrich Engels ve Lenin gibi düşünürlerden almaktadır.

Proletarya, siyasal egemenliğini, bütün sermayeyi burjuvazinin elinden almak, bütün üretim araçlarını devletin, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryanın elinde toplamak ve üretici güçler kitlesini artırmak için kullanacaktır (Marx ve Engels, 2003: 70).

1917 yılındaki Bolşevik Devrimi’ nin uygulamaları, totaliter kuramın hayata geçirilmesini ve kitle iletişim alanına da yansımasını sağlamıştır.

Komünist devrim, geleneksel mülkiyet ilişkilerinden en köklü kopuşu ifade etmektedir (Marx ve Engels, 2003: 70). Buna göre, kitle iletişim araçları, özel mülkiyetin elinde tutulama z.

Rhodes’ten aktarılan bilgiye göre, Sovyetler Birliği’nde de tıpkı Almanya ve İtalya’da olduğu gibi, tüm kitle iletişim araçları merkezden yönetilmekte ydi (Kuruoğlu, 2006: 25). Sovyet Totaliter Medya Kuramına göre, medya Komünist Partisi’nin yayın organı olarak parti amaçlarına yönelik yayın yapmakla görevlendirilmiştir (Işık, 2000: 83). Bu durumda basının özgürlüğünden ve tarafsız olmasından söz edilemez.

Örneğin Hale’den bildirildiğine göre, gazeteye çok önem veren Lenin için radyo kağıtsız gazete işlevini görmekteydi. Radyon un üstlendiği en önemli işlev, komünist ideolojinin ülke içinde ve dışında okuma -yazma bilmeyen insanlara hitap edebilme ve onlara kolayca yalan söyleyebilme ve bunu ekonomik bir yolla gerçekleştirebilme idi (Kuruoğlu, 2006: 25).

Basın kuruluşları, özel mülkiyet kapsamına girememektedir (Işık, 2000: 84); aynı zamanda insanlar, tekil bir bilgi akışına tutulmaktadır.

Bir baskı rejimi olan Sovyet Sosyalist Sistemi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Demirperde’nin çökmesi nden sonra terk edilmiştir.

Sivil Anayasa oluşturulması sürecinde, kamuoyuna yönelik en büyük etkilemeyi yapacak olan güç, kitle iletişim araçlarıdır.

Bilindiği gibi, STÖ, özellikle TOBB başkanlığında “Sivil Anayasa için görüş bildirmede” önderlik etmişler ve bu süreci tüm toplum katmanlarına duyurmada medya büyük bir rol oynamıştır.

8. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ SİVİL ANAYASA VE TÜRKİYE’NİN TEMEL MESELELERİ ÜZERİNDEKİ EĞİLİMLERİ

Çalışma konusunun en kritik bölümü, üçüncü bölüm ol maktadır. Zira kitle iletişim araçlarının Türkiye’nin geleceğine ilişkin konularda kamuoyunu yönlendirmesi, bu bölümde alıntılamalar ile aktarılacaktır.

8. 1. Problemin Tanımlanması

Sivil Anayasa için kamuoyu desteği, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sonuçları dikkate alındığında, belirgin bir şekilde oluşmuştur.

Sivil Anayasa oluşumunda , kitle iletişim araçlarının topluma yapacakları taşıyıcılığın ne düzeyde gerçekleştiği, bu bölümün arayacağı yanıttır.

Medyanın ortaya koyduğu bakış açılarının dağıl ımı hakkında, alıntılamalardaki ifadeler veri olarak değerlendir me fırsatını verecektir.

8. 2. Amaç ve Önem

Araştırmacı, medyanın nerede durduğunu, nasıl hareket etmesi gerektiğini, etik yaklaşımın ne yönde olması gerektiğini burada eleştirel yaklaşım la sorgulayacaktır.

Kamuoyu konusunda en iyi belge konumundaki basın, kamuoyunu yansıttığı kadar kamuoyunu biçimlendirme eğilimindedir (Duverger, 2006: 106 -107). Ulusal basın olarak adlandırılan günlük gazeteler, ulusal yayın yapan televizyonlar ve intern et medyası, yaptıkları yayınları sürekli duruma getirerek kamuoyundaki görüşlere etki etmektedir.

Bu araştırma ile medyanın sivil anayasa oluşturma sürecine katkısı ölçümlenmiş olacaktır. Hangi medya organının nerede durduğu, medya organlarının haberlerde ki ifade tarzıyla, bünyesindeki kişilerin görüşleriyle araştırılacaktır.

8. 3. Yöntem

Kitle iletişim araçlarının Sivil A nayasa ekseninde ortay a koyduğu birbirinden farklı yaklaşımlar, çalışmanın bu bölümünde araştırılacaktır.

Çalışmanın medya araştı rması olarak nitelenen bu bölümünde, araştırma yöntemi olarak medya alıntılaması ve alıntılama üzerine yorumlama yöntemlerine başvurulmuştur.

Gazete ve televizyon alıntılamaları, bu bölümün temel öğeleridir. İnternet medyasından yapılan a lıntılama ise, bu iki mecraya yönelik eksiklikleri tamamlama amacına hizmet etmiştir.

Araştırma sonuçlarının genellenmek istendiği elemanlar bütünü anlamına gelen evren (Karasar, 2005: 109) bu geniş çaplı araştırmada yazılı ve görsel -işitsel medya olmaktadır.

Örneklem, “belli bir evrenden, belli kurallara göre seçilmiş ve seçildiği evreni temsil yeterliği kabul edilen küçük küme” olarak tanımlanmaktadır (Karasar, 2005: 110). Televizyon ve gazete, kamuoyu oluşumunda e n etkili iki kitle iletişim aracıdır. Bu yüzden, araştırmanın evrenini temsil yeteneği güçlü kılınmaktadır.

Evreni temsil edecek yazılı basın organları; Zaman, Posta, Hürriyet, Sabah, Vatan, Milliyet, Star, Akşam, Yeni Şafak, Cumhuriyet, Radikal, Dünya, Taraf gazeteleridir. Gazetelerin seçiminde, tira j sayısı ve gündem belirleme özelliği belirleyici olmuştur. Televizyon kanallarında ise; TRT -1, TRT-2, NTV, ATV, Star TV, Samanyolu TV, Kanal A, Kanal 7, TV 8 çalışmaya dahil edilmiştir. Bunda temel faktör ulusal bazda yayın yapmaları, bir diğer önemli fak tör de tartışma programlarının bu kanallarda toplanmış olmasıdır.

Sivil Anayasanın henüz milli iradeye sunulmamış olması üzerine, medyada sivil anayasa konusu geniş bir perspektiften incelenememiştir. Medya bu konuya ağırlığını verememiş, sivil anayasa araştırması için yeterli doneye ulaşmak mümkün olmamıştır. İşte bu nedenden ötürü, Türkiye’nin temel meseleleri hakkındaki haberler, yorumlar, görüşler araştırmaya dahil edilmiştir. Bu alıntılamalar, araştırmacı tarafından özellikle "Sivil Anayasaya İhtiy aç Duyulma Nedenleri" bölümünde ortaya konan bilgiler ekseninde gelişen görüşlere paralel olarak değerlendirilmiştir. Böylece medyanın genelinde Sivil Anayasanın oluşturulması sürecindeki genel eğilim, kanaatler belirlenmiş olacaktır.

Gazetelerdeki yazılar saklanabilir özellikte olduğundan televizyon metinlerinden daha geniş bir zaman aralığında incelenmiştir. Televizyon alıntılamaları, özel bir uğraş ve özen gerektirdiğinden, gazetelere göre dar bir zaman aralığında yapılmıştır.

Gazetelerdeki haber, yorum ve köşe yazılarının irdelendiği medya alıntılaması bölümünde, cümlelerde kullanılan ifadeler genellikle kısaltılarak çalışmaya alınmıştır. Televizyon programlarındaki fikir ve görüşlere yönelik alıntılama da, mümkün olduğu kadar kişinin açıklamalarının aynısı olmasına çaba sarf edilmiştir.

8. 4. Sınırlılık

Medya alıntılamasındaki sınırlılık, zaman dilimi ve kitle iletişim araçları bazında ve konu seçimi yönüyle aşağıdaki gibidir.

Ulusal çapta yayın yapan günlük gazeteler ve internet medyası, zaman dilimi açısından 15 Kasım 2007 – 15 Ağustos 2008 tarihleri aralığında; ulusal çapta yayın yapan televizyon kanalları 15 Mayıs 2008 – 15 Ağustos 2008 tarihleri aralığında araştırmacı tarafından taranmıştır.

Mecra bakımından ele alındığında, araştırmaya dahil olan gazete türü ulusal gazeteler; televizyon kanalları ise ulusal televizyon kanallarıdır. İnternet medyası, günlük ulusal gazetelerin internet sayfalarıyla sınırlandırılmıştır.

Araştırma, konu bakımından çalışmanın ortaya koyduğu tartışma plat formuna uygun konularla sınırlandırılmıştır.

"Sivil Anayasaya İhtiyaç Duyulma Nedenleri" bölümünde açıklanan bilgilere göre, şu önemli konularda kitle iletişim araçlarından alıntılama yapılacaktır:

-Laiklik,

-Demokrasi ve hukukun üstünlüğü,

-Çeteler ve çetelerin devlete sızması (derin devlet), -Sivil Anayasa

9. MEDYA ALINTILAMASI

Kamuoyu oluşturan medya organlarının , Türkiye’nin anayasa oluşturma bağlamında görünen birincil sorunlarını ele alışı aşağıda yansıtılmaktadır.

9. 1. Laiklik

STV ekranlarındaki "Pazar Sohbeti" programında, laiklik, devletin her dine aynı mesafede olması ve onlara müdahale etmemesi şeklinde tanımlanmıştır (Altan, 13.07.2008).

STV ekranlarındaki "Pazar Sohbeti" programında, Ufuk Uras, otoriter laiklikle gerçek laikliğin bir ilişkisi olmadığını düşündüğünü ifade etmektedir (Uras, 13.07.2008).

Kıta Avrupası’nda en sert laiklik anlayışı, Cumhuriyet kurulmasında kanaat önderlerine de ilham kaynağı olan Fransız laiklik geleneğidir. Fransız üniversitelerinde başörtüsü yasağı konulmamıştır (Acar, 11.02.2008: 24). Avrupa Konseyi üyesi devletlerin hiçbirinde, üniversiteler düzeyinde (bizde varolan) bir kıyafet yasağı yoktur (Özbudun, 05.12.2007: 22).

Üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasına ilişkin yap ılan anketler grafiklerle gösterilmektedir. Ör neğin Hürriyet Gazetesi’nin 200 5 yılı anketinde %92.1 evet, %6.3 hayır; A-G araştırma kuruluşunun 2007 yılı anketinde %73.0 evet, %27.0 hayır, %1.6 kararsız; Pollmark araştırma kuruluşunun 2007 yılı anketinde % 75.8 evet, %22.1 hayır %2.1 kararsız; Veritas araştırma kuruluşunun 2008 yılı anketinde %75.2 evet, %18.2 hayır, %6.6 kararsız sonuçları ile kamuoyunun büyük çoğunluğunun destek verdiği bir yasak kaldırmaya yönelik düzenleme ile kapatma davası ilişkilendir ilmiştir (Star Gazetesi, 30.03.2008: 1).

Ankara ve İzmir’de düzenlenen ‘laiklik’ yürüyüşünde Lenin için “Atatürk’ün en büyük müttefiki” ifadesinin kullanıldığına dikkat çekilmektedir. Başkentte düzenlenen ‘Bağımsızlık ve Laiklik Mitingi’nin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Cumhuriyet Kadınları Deneği’nin organize ettiği haberde belirtilmektedir. Mitingde CHP Gençlik Kolları ile YARSAV Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin hazır bulunduğuna dikkat çekilmiştir (Zaman Gazetesi, 10.02.2008: 6).

Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını TBMM’nin 103 oya karşı 411 evet oyu ile kaldırmasına tepki göstermek içi n Ankara’da düzenlenen laiklik yürüyüşüne YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile yönetim kurulu üyelerinin de katılmasına, hukuk çevrelerince tepkiyle karşılandığı açıklanmıştır. Haberde Ankara’daki mitingde, Atatürk ile Lenin’i aynı karede gösteren pankart açıldığı fotoğraf eşliğinde belirtilmektedir (Zaman Gazetesi, 11.02.2008: 5).

Bir ara Türkiye’nin İran’a mı yoksa Malezya’ya mı benzeyeceğine dair gündemi gereksiz meşgul eden tartışmalara şahit olunduğu aktarılmaktadır. Akıldan noksan bir zavallının genç kızlara kezzap atması bile rejim tehdidi dosyasına eklendiği örneklendirilerek (Dumanlı, 25.02.2008: 22) medyanın laiklik konusunu kullandığı ifade edilmektedir.

Misyonerlik tehdidine yönelik hükümeti uyaran 2006 yılına ait TSK raporuna gönderme yapılmaktadır. Türkiye’nin resmi makam ve mahfillerinin, bütün laiklik nutuklarına rağmen, aslında nasıl da din ve mezhep temelli bir türdeş ulu s anlayışına bağlı oldukları açıklanmaktadır. Buna göre Hıristiyanlar sadakatsiz, Aleviler misyonerlik faaliyetlerinin hedef kesimi olarak görülürken, Sünnilerin buraya dahil edilmemesi, Sünnilerin "sadık tebaa" olarak düşünüldüğünün, diğer kesimlerin sadakatlerinden şüphe duyulduğunun işareti olduğu (Erdoğan, 24.12.2007: 14) iddia edilmektedir. Ülkemizde geniş bir misyonerlik faaliyeti olduğu açık olmakla birlikte, hedef kitle konumundaki kişiler bundan rahatsızlık duyduklarını gerekli mercilere ifade etmezlerse, bu durum özgürlükler içerisinde değerlendirilebilir. Üstelik hem başörtüsüyle üniversiteye girilmesi istenmezken hem de misyonerliğin Sünni Müslüman çoğunluk üzerinde tesir etmesinden korkulması çelişkili bir durum olmaktadır.

Ayrıca ülkemizdeki farklılıklar, bizim zenginliğimizdir. Bunu bir ayrıştırma olarak değil de, değişik güzellikleri içeren bir mozaik gibi düşünmek gerekir.

İlk bakışta laiklikle ilgisi olmadığı düşünülebilecek ancak aslında laiklikle doğrudan ilişkisi olan bir konu da ü niversitelerdeki özgürlüklerin kısıtlanması konusudur.

YÖK Başkanlığına atandıktan sonra ilk konuşmasında Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, öncelikli iki vizyonu olarak; bütün yasakların üniversitelerden kalkması ve üniversitelerin asli görevi olarak bilimselli ğin ön plana çıkarılması düşüncesini açıklamıştır (Star Gazetesi, 12.12.2007: 12).

Bir görüşe göre, üniversiteler bilim üreten özgür eğitim kurumları olmaktan çıkmış, devletin "doktrin üretim merkezi"ne dönüşmüştür. Bilimsel yayın sıralamasında dibe vurmuş, akademik özerkliği tartışmalı, hep "yasaklar"la anılan bir üniversite anlayışına tepki gösterilmektedir (Kekeç, 12.12.2007 : 2).

Star TV ekranlarındaki "Her Açıdan" programında konuşan CHP’ye yakın bir akademisyene göre, Anayasa Mahkemesi türban kararı yla yetkilerini aşmadı (Batum, 08.06.2008).

9. 2. Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü

Ufuk Uras, STV ekranlarındaki "Pazar Sohbeti" programında, Mustafa Kemal Atatürk’ün “TBMM’nin üstünde bir güç yoktur” demeciyle (Uras, 13.07.2008) Atatürk’ün demokrasiden vazgeçilemeyeceği yönündeki sözlerini açığa vurmuştur.

TRT-1 kanalında yayınlanan "Gündeme Dair" programında konuşan siyaset bilimci, “Demokratik siyasi partiler de siz halkı biçimlendiremezsiniz, halk sizi biçimlendirir” diyerek (Türköne, 08.06.2008) halkın kendi kendini yönetmesi anlayışına gönderme yapmaktadır.

Kanal A ekranlarındaki "Gündem Ankara" programına konuk olan Aydın Menderes, çok önemli bir konuya temas etmiş, “AKP, Siyasi Partiler Kanununu değiştirmelidir” demiştir (Menderes, 23.05.20 08).

Parti kapatma davasına ilişkin, mahkemelerin gelip geçeceği ama halk jürisinin kalıcı olduğu vurgulanmaktadır. Örnek olarak da, Demirel’in 27 Mayıs’a rağmen iktidara geldiği, Özal’ın Evren Paşa’ya rağmen seçim kazandığı dile getirilmektedir (Tamer, 27.06.2008: 3).

27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askeri darbe sonrasında Yassıada’daki yargılamaların hukukla ilgisi yoktur. Darbe rejimi uygulanmıştır (Bildirici, 01.05.2008: 13).

Askeri veya polisiye tedbirlerle, darbe korkusu salarak, tehdit ve yıldırma gibi yöntemlerle statükoyu sürdürmeye çalışmak, sadece Türkiye’nin saygın ülkeler ar asına girmesini geciktirmeye, toplumsal gerginliğe yarayacaktır (Acar, 11.02.2008: 24).

Demokrasinin uzlaşma rejimi olduğu, 411 oyla kabul edilen ve arkasında toplumun yüzde 80’inin durduğu bir anayasa değişikliğine karşı yapılan saldırıya boyun eğme rejimi olmadığı (Karaalioğlu, 30.03.2008: 12) görüş olarak, kapatma davasına gönderme ile aktarılmıştır.

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesine göre, eğer çoğulcu demokrasiden anlaşılan, 1982 Anayasası’nın kendisine özgü mantığı ile oluşturduğu yapay vesayet kurumlarının denetiminde bir rejimse, bunun uluslar arası literatürdeki adı, çoğulcu (plüralist) demokrasi olmayıp, aslında sınırlı ya da yarı (semi) bir dem okrasi anlamına gelmektedir (Özbudun, 05.12.2007: 22) . Kavramlardan çıkış yöntemiyle uygulamanın ne olduğuna gönderme yapılmıştır.

Zaman Gazetesi’ndeki bir haberde, Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, “AK Parti kapatılı rsa müzakereler askıya

Benzer Belgeler