• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de enerji tüketimi ve ekonomik büyüme ilişkisi: Ampirik bir uygulama

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de enerji tüketimi ve ekonomik büyüme ilişkisi: Ampirik bir uygulama"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: AMPİRİK BİR UYGULAMA

Süleyman GÜRBÜZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN

(2)
(3)
(4)

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Süleyman GÜRBÜZ Numarası 104226001005 Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat/İktisat

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN

Tezin Adı Türkiye’de Enerji Tüketimi ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Ampirik Bir Uygulama

ÖZET

Günümüzde, enerji sosyal ve ekonomik gelişmenin en temel girdilerinden birisi haline gelmiştir. Büyük ölçekli sanayi tesislerinin üretim yapabilmesi için enerji vazgeçilmez bir üretim faktörü durumundadır. Bu yüzden gelişmiş ülkeler enerji üretim ve tüketimine büyük önem vermektedir. Artan bu öneminden dolayı enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki birçok çalışmaya konu olmuştur.

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de 1970-2009 dönemleri arasında enerji tüketimi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi yapısal kırılmalı modeller aracılığı ile incelemektir. Bunun için öncelikli olarak Zivot-Andrews(Z-A) yapısal kırılmalı birim kök testi uygulanmış olup, serilerin birinci farkında I(1) durağan oldukları tespit edilmiştir. Z-A birim kök testinden sonra Gregory-Hansen eşbütünleşme analizi yapılmış, seriler arasında uzun dönemde eşbütünleşme bulunmuştur. Bulunan bu eşbütünleşme seriler arasında en az bir nedensellik ilişkisinin olabileceğini göstermiştir. Granger nedensellik analizi sonucunda, RGSYİH’dan sermayeye, enerji tüketiminden sermayeye, ihracattan RGSYİH’ya, ihracattan enerji tüketimine ve yine ihracattan sermayeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi bulunmuş olup, buna karşın enerji tüketimi ile ekonomik büyüme arasında herhangi bir nedensellik ilişkisine rastlanmamıştır.

(5)

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Süleyman GÜRBÜZ Numarası 104226001005 Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat/İktisat

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN

Tezin İngilizce Adı Relationship Between Energy Consumption and Economic Growth in Turkey: An Empirical Application

SUMMARY

Recently, energy has become one of the most basic inputs of social and economic development. Energy is an indispensable product factor for the large scale industrial facilities and so developed and developing countries attribute a great importance to production and consumption processes of energy. Because of the increasing importance of energy, the relationship in between energy consumption and economic growth has been examined by many researches.

The aim of this study is, to examine the relationship in between energy consumption and economic growth in the time period of 1970-2009, trough ‘Structural Break Models’. For this purpose, at first Zivot-Andrews Structural Break Unit Root Test has been conducted and it is determined that the series are stationary in the first difference I(1). Then as the second step, Gregory-Hansen Structural Break Co-integration Analysis has been conducted and a long term co-integration has been found between the series. This co-co-integration has shown that at least one causality relationship could be found between the series. Next, Granger Causality Analysis has been conducted and several one sided causality relationships has been found, from RGDP to capital, from energy consumption to capital, from export to RGDP, from export to energy consumption and from export to capital. However, no causality relationship can be found in between energy consumption and economic growth.

(6)

ÖNSÖZ

Enerji, özellikle 19. yüzyıldan sonra üretim için vazgeçilmez bir girdi durumuna gelmiştir. Teknolojinin gelişmesi, daha az insan gücü harcanarak daha çok üretim yapabilme olanağını da sunmuştur. Bu yönüyle enerji tüketimi de ekonomik büyümenin en önemli sağlayıcılarından birisi olmuştur.

Özellikle Türkiye gibi enerji üretimi, enerji tüketimini karşılamayan ülkelerde ise enerji politikalarının doğru şekilde yapılması hayati önem arz etmektedir.

Bu çalışmanın amacı, 1970-2009 yılları arasında Türkiye’de enerji tüketimi ve ekonomik büyüme ilişkisini, yapısal kırılmalı modeller eşliğinde ekonometrik analizlerle incelemektir.

Lisans ve Yüksek Lisans eğitimim süresince bana sağladığı çok değerli bilgilerle bu tezin oluşmasında en önemli paya sahip olan danışmanım Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN’a, Selçuk Üniversitesinin çok değerli hocalarına ve bu tezin yazım aşamasında bana her konuda yardımcı olan Bozok Üniversitesi’nden Doç. Dr. Murat Çetin’e, Yrd. Doç. Dr. İbrahim DOĞAN’a ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Çocukluğumdan beri hayatımda en önemli yol göstericim olan Babama ve Aileme de bu süreçte bana sağladığı destekten dolayı teşekkür ediyorum.

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ... i

İÇİNDEKİLER ... vi

KISALTMALAR ... ix

TABLOLAR LİSTESİ ... xi

GRAFİKLER LİSTESİ ... xii

GİRİŞ ... 1

1. ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM ... 3

ENERJİ KAVRAMI VE DÜNYA’DA ENERJİ ... 3

1.1. Enerji Kavramı ... 3

1.2. Enerji Kaynakları ... 4

1.2.1. Birincil (Fosil) Enerji Kaynakları ... 4

1.2.1.1. Petrol ... 5

1.2.1.2. Kömür ... 8

1.2.1.3. Doğalgaz ... 9

1.2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ... 11

1.2.2.1. Jeotermal Enerji ... 12 1.2.2.2. Güneş Enerjisi ... 13 1.2.2.3. Rüzgar Enerjisi ... 14 1.2.2.4. Hidrolik Enerji ... 16 1.2.2.5. Biyokütle Enerji ... 17 1.2.2.6. Nükleer Enerji ... 18 1.2.2.7. Elektrik Enerjisi ... 19 2. ... 21 İKİNCİ BÖLÜM ... 22

TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI VE KULLANIMI ... 22

2.1. Birincil Enerji Kaynakları ... 23

2.1.1. Petrol ... 24

2.1.2. Kömür ... 27

2.1.3. Doğalgaz ... 29

2.2. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Kullanımı ... 31

2.2.1. Jeotermal Enerji ... 32

2.2.2. Güneş Enerjisi ... 34

2.2.3. Rüzgar Enerjisi ... 35

2.2.4. Hidrolik Enerji ... 36

(8)

2.2.6. Nükleer Enerji ... 38

2.2.7. Elektrik Enerjisi ... 38

3. ... 41

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 41

EKONOMİK BÜYÜME İLE ENERJİ TÜKETİMİ İLİŞKİSİ ... 41

3.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınma ... 41

3.2. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla(GSYİH) ... 42

3.3. Reel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ... 42

3.4. Kişi Başı Reel Hasıla ... 43

3.5. Büyüme Teorileri ... 43

3.5.1. Klasik Büyüme Modelleri ... 44

3.5.1.1. Adam SMİTH ... 44

3.5.1.2. Malthus’un Büyüme Modeli ... 45

3.5.1.3. Ricardo Büyüme Modeli ... 45

3.5.2. Sosyalist Büyüme Modeli ... 46

3.5.2.1. Emek Değer Teorisi ... 47

3.5.2.2. Artı Değer Teorisi ... 47

3.5.2.3. Kar Teoirisi ... 48

3.5.3. Modern Büyüme Teorileri ... 49

3.5.3.1. Keynesyen Büyüme Modeli ... 49

3.5.3.2. Harrod-Domar Büyüme Modeli ... 50

3.5.3.3. Harrod Modeli ... 50

3.5.3.3.1. Modelin İşleyişi ... 51

3.5.3.4. Dommar Modeli ... 52

3.5.3.5. Solow Büyüme Modeli (Neo-Klasik Büyüme Modeli) ... 54

3.5.3.5.1. Üretim Fonksiyonu ... 54

3.5.3.5.2. Sermaye Birikimi ... 55

3.5.3.5.3. Temel Solow Diyagramı; Durağan Durum yada Kararlı Büyüme 56 3.5.3.5.4. Sermaye Birikiminin Altın Kuralı ... 57

3.5.3.5.5. Durağan Durumda Teknolojik Gelişme ... 58

3.5.3.5.6. Solow Modeli ve Enerji ... 59

3.5.4. İçsel Büyüme Modelleri ... 59

3.5.4.1. Modelin Varsayımları ... 60

3.5.4.2. İçsel Büyümenin Belirleyicileri ... 60

3.5.4.3. Ak Modeli ... 61

3.5.4.4. Bilgi Üretimi ve Taşmalar ... 61

3.5.4.5. Beşeri Sermaye Modeli ... 62

3.5.4.6. AR-GE Modeli ... 63

(9)

3.5.4.8. İçsel Büyüme Modellerinin Değerlendirilmesi ... 64

3.6. Enerji ve Büyüme İlişkisi ... 65

4. ... 67

ENERJİ TÜKETİMİ VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİNİN GREGORY-HANSEN EŞBÜTÜNLEŞME VE GRANGER NEDENSELLİK ANALİZİ İLE TEST EDİLMESİ... 67

4.1. Literatür ... 67

4.2. Ekonometrik Model ve Veri Seti ... 71

4.3. Ekonometrik Yöntem ... 71

4.3.1. Zivot- Andrews Birim Kök Testi ... 72

4.3.2. Gregory-Hansen Eşbütünleşme Analizi ... 76

4.3.3. Granger Nedensellik Analizi ... 78

SONUÇ ... 82

(10)

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

BOTAS: Boru Hatları ile Petrol Tasıma A.S. BTEP: Bin Petrol Eşdeğeri

DEKTMK: Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi EİE: Elektrik İşleri Etüd İdaresi

ETKB: Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanlığı GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla

GSYİH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla GWh: Gigawattsaat

HES: Hidro Elektrik Santral IEA: Uluslar Arası Enerji Ajansı KHK: Kanun Hükmünde Kararname KW: Kilowatt

KWh: Kilowattsaat

MTEP: Milyon Ton Eşdeğer Petrol MW:Megawatt

MWh: Megawattsaat

OECD: Avrupa Ekonomik ve İşbirliği Teşkilatı TEP: Ton Eşdeğer Petrol

TMMO: Türkiye Makine Mühendisleri Odası TUİK: Türkiye İstatistik Kurumu

TWh: Terrawattsaat USD: Amerikan Doları

(11)

Ar-Ge: Araştırma Geliştirme DPT: Devlet Planlama Teşkilatı

EPDK: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu TEİAŞ: Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi UEA: Uluslar arası Enerji Ajansı

DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü YEK: Yenilenebilir Enerji Kaynakları

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1: Dünya’da Birincil Enerji Tüketimi ... 4

Tablo 1.2: Dünya Petrol Rezervleri (Milyar Varil) ... 5

Tablo 1.3: Dünya Toplam Petrol Üretimi(Günlük) ... 6

Tablo 1.4: 2010 Dünya Toplam Petrol Tüketimi ... 7

Tablo 1.5 :Dünya Toplam Kömür Rezervi(Milyon Ton) ... 8

Tablo 1.6: Dünya Kömür Üretimi (Milyon TEP) ... 9

Tablo 1.7: 2010 Dünya Kömür Tüketimi(Milyon TEP) ... 9

Tablo 1.8: Dünya Doğalgaz Rezervleri(Trilyon Metreküp) ... 10

Tablo 1.9: 2010 Dünya Toplam Doğalgaz Üretimi(Milyon Metreküp) ... 11

Tablo 1.10: 2010 Dünya Toplam Doğalgaz Tüketimi (Milyon Metreküp) ... 11

Tablo 1.11 Dünya Rüzgar Enerjisi Kapasitesi (mW)... 15

Tablo 1.122010 Dünya Toplam Hidroelektrik Tüketimi (Milyon TEP) ... 16

Tablo 1.132010 Dünya Toplam Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon TEP) ... 19

Tablo 2.1:2009 Yılı Sonu İtibariyle Türkiye Ham Petrol Rezervleri ... 25

Tablo 2.2 Mayıs 2008 İtibariyle Linyit Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımı ... 28

Tablo 2.3: Türkiye Taşkömürü Üretim, Tüketim ve İthalat Dengesi ... 29

Tablo 2.4: 2005-2010 Yılları Doğalgaz İthalat Miktarları(milyon m3 9155kcal/m3’e baz) ... 30

Tablo 2.5: 2008 yılı itibariyle rüzgar enerjisinde yerli potansiyelin durumu ... 36

Tablo 2.6: Türkiye’de Hidroelektrik Santrallerin Mevcut durumu ... 37

Tablo 2.7: Enerji ve Puant Talebinin Gelişimi ... 40

Tablo 4.1 Değişkenlerin Tanımlanması ... 71

Tablo 4.2: LNRGSYİH Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 73

Tablo 4.3 ΔLRGSYIH Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 74

Tablo 4.4: LENR Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 74

Tablo 4.5: ΔLENR Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 75

Tablo 4.6: LEXP Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 75

Tablo 4.7: ΔLEXP Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 75

Tablo 4.8: LCAP Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 76

Tablo 4.9: ΔLCAP Z-A Birim Kök Testi Sonuçları ... 76

Tablo 4.10: G-H Eşbütünleşme Analizi Sonuçları ... 78

(13)

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 1.1: 2008 Yılı Dünya Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı ... 20

Grafik 1.2 Dünya Elektrik Enerjisi Tüketimi(Milyon TWh) ... 20

Grafik 2.1 Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi ... 23

Grafik 2.2: Türkiye’de Birincil Enerji Üretiminin kaynaklara Göre Dağılımı ... 24

Grafik 2.3: Türkiye Ham Petrol Üretimi(Milyon Ton) ... 26

Grafik 2.4: Türkiye Toplam Petrol Tüketimi(Bin Varil) ... 27

Grafik 2.5: Türkiye Doğalgaz Tüketimi (Milyon TEP) ... 31

Grafik 2.6: Jeotermal Enerji Tüketimi ... 33

Grafik 2.7: Türkiye Güneş Enerjisi Tüketimi(Milyon MW) ... 35

Grafik 2.8: Türkiye Kurulu Güç Gelişimi ( MW ) ... 39

Grafik 3.1:Adam Smith’in Büyüme Modeli: Büyüme ve Durgunluk ... 44

(14)

GİRİŞ

İnsanlar yüzyıllar boyunca daha az güç kullanarak daha fazla üretim yapmanın yollarını aramışlardır. İnsan gücüne dayalı üretim yöntemlerinde üretim miktarı, kişilerin becerisi ve gücü ile sınırlıydı. Nüfus arttıkça üretim miktarının artırılması için yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesine uğraşılmıştır. Buhar makinasının icadı ile doğal enerji kaynakları kullanılarak üretim yapılabileceği anlaşılmıştır.

Son yıllarda teknolojinin çok büyük mesafe kaydetmesiyle beraber enerjiye olan ihtiyaçta artmıştır. Özellikle büyük ölçekli yatırımlar için enerji tüketimi vazgeçilmez bir girdi durumuna gelmiştir. Büyümeye sağladığı bu katkı, enerjinin bir gelişmişlik ölçütü olarak kullanılmasına olanak sağlamıştır. Çalışmamızda dünya’da enerji tüketimi miktarları incelendiğinde gelişmiş ülkelerdeki enerji tüketim miktarlarının gelişmekte olan ülkelerden çok daha fazla olduğu gözlemlenmektedir.

Enerji kaynaklarına sahip olmak, sadece üretim konusunda değil politik açıdan da stratejik bir konumda olmaya yarayabilmektedir. Ülkeler arasındaki ilişkinin şekillenmesine sebebiyet verecek kadar önemli bir güce sahip olan enerji, yeri gelmiş ülkeler arasında savaşa bile yol açmıştır.

Kömür, doğalgaz petrol vb. enerji kaynaklarının sınırlı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurulursa, enerji kaynaklarının verimli kullanılması gerekliliği yadsınamaz. Ülkelerin enerji kullanımı ile alakalı geleceği göz ardı etmeyen, sağlıklı ve kararlı politikalar üretmesi gerekmektedir.

Kıt olan enerji kaynaklarının yerine, hem çevreye daha az zararlı hem de tükenmeyen enerji kaynakları arayışı insanlığı yenilenebilir enerji kaynaklarını keşfetmeye yönlendirmiştir. Toplam enerji tüketiminde fosil yakıtların payı %80 olmasına rağmen, son zamanlarda yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırım, yakın bir gelecekte kullanım oranlarının birbirine denk olabileceğini göstermektedir. Atmosfere salınan sera gazını azaltmaya yönelik uluslar arası anlaşmaların daha fazla ülke tarafından imzalanması, bu düşüncenin ne kadar kararlı bir şekilde uygulamaya geçirilmek istendiğinin bir işaretidir.

(15)

Türkiye gibi enerji üretimi, enerji tüketimini karşılayamayan ülkeler için ise durum çok daha stratejik politikaların gerekli olduğunu göstermektedir. Dünya’nın en pahalı petrolünün satıldığı ülkemizde, petrol, doğalgaz ve elektrik gibi büyük öneme sahip girdiler üzerine getirilen vergilerin, üretici maliyetleri üzerine etkilerinin detaylı bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Enerji maliyetlerinin çok arttığı bir ortamda, küresel rekabette dezavantajlı duruma düşen üreticiler, sadece yerel pazara çalışabilir, dolayısı ile üretim miktarında gözle görülür bir azalma meydana gelebilir.

Enerjide dışa bağımlılığı azaltacak yeni kaynakların araştırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımların artırılması, Türkiye’nin Reel GSYİH’sında ciddi bir artışa, bu yolla da kalkınmanın gerçekleşmesine pozitif katkılar sağlayacaktır. Bu arada, fosil eneri kullanımı sırasında meydana gelen çevre kirliliğinin maliyetlerini de uzun vade de değerlendirmek gerekmektedir.

Bu çalışmada, toplam enerji tüketiminin reel GSYİH üzerindeki etkisi eşbütünleşme ve nedensellik analizleri çerçevesinde ele alınmıştır. Tezin birinci kısmında enerji kaynakları tanıtılmış, dünya’da enerji rezervleri, üretim ve tüketim miktarları detaylı bir şekilde gösterilmiştir. İkinci kısımda, Türkiye’de enerji kaynaklarının rezervleri, üretim ve tüketim miktarları incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise ekonomik büyüme teorileri ve enerji tüketiminin ekonomik büyüme üzerine etkisi anlatılmıştır. Dördüncü ve son bölümde de enerji tüketimi ve ekonomik büyüme ilişkisi, ekonometrik yöntemlerle açıklanmaya çalışılmış, elde edilen bulgular ışığında enerji politikaları üzerine bir değerlendirme yapılmıştır.

(16)

1.

BİRİNCİ BÖLÜM

ENERJİ KAVRAMI VE DÜNYA’DA ENERJİ 1.1. Enerji Kavramı

“Enerji, Fransızca énergie kelimesinden dilimize girmiş olup, iş yapabilme yeteneği veya gözle görülebilen her türlü maddeye etki edebilmek olarak tanımlanır” ( TÜRK DİL KURUMU, 2012). Enerji terimi enerji istatistiklerinde ise sadece ısı ve gücü ifade eder. (International EnergyAgency, 2011).

Dünya’nın var olmasından günümüze kadar insanlar ihtiyaçlarını gidermek ve hayatta kalabilmek için enerjiye ihtiyaç duymuşlardır. Yaşayabilmek ve işleri halledebilmek için kas enerjisine, soğuktan etkilenmemek için ısı enerjisine gereksinim olmuştur. İnsanların Dünya üzerindeki enerji kaynaklarını keşfetmeye başlamaları, hayatlarını kolaylaştırmada önemli bir unsur olmuştur.

İnsanlar ilk başlarda trampa adını verdiğimiz takas usulü ticaret yöntemini kullanmaktaydı. Nüfusun aşırı fazla olmadığı zamanlarda kaynaklar bir nebze daha bol görünüyor ve bu sistem sorunsuzca işliyordu. Fakat nüfusun artmaya başlaması ve insanların daha az kas gücü kullanarak daha fazla üretim yapma isteği teknolojide ve üretim yöntemlerinde değişime neden oldu.

Kütlesel üretim yöntemlerini geliştirebilmek adına Buhar Makinesi icat edildi. Bu makinenin çalışması için ise kömüre ihtiyaç vardı. İnsanlar bu teknolojiyi daha fazla kullanabilmek için daha fazla kömür kaynağı aramaya başladılar. Teknoloji daha da çok gelişti ve daha fazla enerji kaynağı ortaya çıkarıldı. Bunlardan en etkili olanı günümüzde dahi neredeyse hayatımızın vazgeçilmezi olan petrol olmuştur.

Dünyada birçok şey gibi enerji kaynakları da sonunda tükenecektir.‘’Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) tarafından yapılan tahminler, mevcut enerji politikaları ve enerji arzının aynı kalması durumunda dünya birincil enerji talebinin 2007-2030 yılları arasında %40 oranında artacağına işaret etmektedir.

(17)

Referans senaryo olarak tanımlanan ve yıllık ortalama %1,5 düzeyinde talep artışına karşılık gelen bu durumda dünya birincil enerji talebi 2007 yılındaki 12 milyar ton petrol eşdeğeri (tep) düzeyinden 2030 yılında 16,8 milyar tep düzeyine ulaşacaktır’’ ( Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2010).

Kıt olan bu enerji kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması üretimi artıracağı gibi ülkelerin Milli Gelirlerini de yükseltecektir. Bu yüzden devletler enerji politikalarına önem gösterir ve alternatif enerji kaynaklarını etkili kullanmayı amaçlar.

1.2. Enerji Kaynakları

1.2.1. Birincil (Fosil) Enerji Kaynakları

“Ham petrol, taş kömürü, doğal gaz gibi doğrudan kaynağından çıkarılan enerji ürünlerine Birincil Enerji Ürünleri adı verilir’’. (International EnergyAgency, 2011). Bu enerji kaynaklarına ‘’ fosil enerji kaynakları’’da denmektedir.‘’Jeolojik zamanda biyokütleden oluşan doğal kaynaklardan elde edilen yakıtlara fosil yakıtlar denir.’’ (International Energy Agency,2011)”.Bu tür enerjiler, yaşamları milyonlarca yıl önce sona ermiş bitki ve hayvan gibi organik kalıntıların yerkürenin içinden gelen ısı ve bu kalıntıların üzerinde bulunan kayaçlardan kaynaklanan basınç altında oluşmuş fosillerinden kaynaklanmaktadır.’’ ( İTÜ, 2007:18)

Tablo 1.1: Dünya’da Birincil Enerji Tüketimi

Tüketim (Milyon TEP) Toplamdaki Payı

Kuzey Amerika 2771,5 % 23,1

Güney ve Orta Amerika 611,9 % 5,1

Avrupa ve Avrasya 2971,5 % 24,8

Orta Doğu 701,1 % 5,8

Afrika 372,6 % 3,1

Asya ve Pasifik 4573,8 % 38,1

Dünya (Toplam) 12002,4 % 100

(18)

Tablo 1.1’de görüldüğü gibi, Dünya’da birincil enerji tüketiminin en fazla olduğu bölge Asya ve Pasifiktir. Toplamda 4573,8 milyon TEP enerji tüketen bu bölgede enerjinin yarıdan fazlasını Çin kullanmaktadır. Ardından ABD gelmektedir. Birincil enerji tüketimi Dünya genelinde 2010’da bir önceki yıla göre % 5.6 artış göstermiştir. Bölgeler arası artışa bakıldığında ise Asya Pasifik ülkelerinde %8.5 oranında bir artış gözlemlenmektedir.

1.2.1.1. Petrol

‘’Petrol, hidrojen ve karbondan oluşan ve içerisinde az miktarda nitrojen, oksijen ve kükürt bulunan çok karmaşık bir bileşimdir. Gaz, sıvı ve katı halde bulunabilir. Gaz halindeki petrol, imal edilmiş gazdan ayırt etmek için doğal gaz olarak adlandırılmıştır.’’ ( Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2010)

Mevcut enerji kaynaklarına, ispatlanmış rezervlere ve yıllık üretim miktarlarına bakıldığında, rezerv ömrünün petrol için 44 yıl olacağı tahmin edilmektedir. Günümüzde en temel enerji kaynağı durumunda olan petrol, 2008 yılı itibariyle dünyanın enerji ihtiyacının %34,6'sını karşılamıştır. (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2010)

Tablo 1.2: Dünya Petrol Rezervleri (Milyar Varil)

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011 *2010 yılı Dünya toplam petrol rezervleri içindeki oran.

Dünya petrol rezervlerinin yarıdan fazlasının Orta Doğu ülkelerinde olduğu görülmektedir. %19.1’lik payı ile Suudi Arabistan dünyada en büyük rezerve sahip ülke konumundadır. Suudi Arabistan’a ek olarak Irak, İran, UAE gibi ülkelerinde bu bölgede yer alması dünyadaki payının yüksek olmasının başlıca sebebidir. Dünya’nın

1990 2000 2010 Toplamdaki Pay*

Kuzey Amerika 96.3 68.9 74.3 % 5.4

Güney ve Orta Amerika 71.5 97.9 239.4 % 17.3

Avrupa ve Avrasya 80.8 107.9 139.7 % 10.1

Orta Doğu 659.6 696.7 752.5 % 54.4

Afrika 58.7 93.4 132.1 % 9.5

Asya ve Pasifik 36.3 40.1 45.2 % 3.3

(19)

süper gücü olarak adlandırılan ABD’nin payı ise %2.2dir. Kaynakların dağılımına bakıldığında ise petrolün dünya genelinde dengeli bir dağılım gösterdiği söylenemez. Bazı coğrafi bölgelerde petrolün çok fazla olduğunu bazı yerlerde ise neredeyse hiç olmadığı görülmektedir.

2009 yılında uzmanlar tarafından hazırlanan bir raporda, küresel petrol üretiminin 2020’de en yüksek düzeye ulaşacağı, bu tarihten sonra azalmaya başlayacağı tahmin edilmektedir. Üretimdeki düşüş ihtimalinin bu boyuta gelmesinin, bulunan kaynakların hızla tükenmesi ve yerlerinin doldurulmamasından kaynaklandığı belirtilmiştir. Raporda, yeni bulunan kaynakları çıkarıp işlemenin daha zor olacağı, bunların daha derinde, ya da ayrılması daha zor durumda olacağı belirtilmiştir. Çalışmada, “ yalnızca üretim düzeyini sabit tutmak için, 2030 itibariyle ham petrol üretiminin kapasitesinin üçte ikisinden fazlasının yerine yenilerinin konması gerekebilir” denmektedir.(DEKTMK, 2010:15)

‘’2009 sonu itibariyle küresel enerji tüketiminde %35 pay alan petrolün Uluslar arası Enerji Ajansı’nın projeksiyonlarına göre, 2030 yılında toplam enerji tüketimindeki payının %29,8 olacağı, %24 olan doğal gaz payının ise %21,2 olacağı tahmin edilmektedir’’. (DEKTMK, 2010:16).

Tablo 1.3: Dünya Toplam Petrol Üretimi(Günlük)

Üretim* Üretimdeki Payı

Kuzey Amerika 13808 % 16.6

Güney ve Orta Amerika 6989 % 8.9

Avrupa ve Avrasya 17661 % 21.8

Orta Doğu 25188 % 30.3

Afrika 10098 % 12.2

Asya ve Pasifik 8350 % 10.2

Dünya (Toplam) 82095 % 100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,Haziran 2011 *Bin Varil

Rezervler ve üretim arasında pozitif yönlü bir ilişki olsaydı Tablo 1.3’teki değerlerin daha farklı olması gerekecekti. Ama petrol üreticisi ülkelerin bir araya gelerek oluşturdukları OPEC isimli kuruluş, üye devletlere üretim kotası belirleyerek

(20)

Dünya petrol arzını dengeye getirmeye çalışmaktadır. Bu sebepten dolayı yukarıdaki tabloda üretim miktarları arasındaki makas biraz daha kapalıdır.

Tablo 1.4: 2010 Dünya Toplam Petrol Tüketimi

Toplam Tüketim* Tüketimdeki Payı

Kuzey Amerika 23418 % 25.8 Güney Amerika 6104 % 7.0 Avrupa ve Avrasya 19510 % 22.9 Orta Doğu 7821 % 8.9 Afrika 3291 % 3.9 Asya ve Pasifik 27237 % 31.5 Dünya (Toplam) 87382 % 100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,Haziran 2011 *Bin Varil

Tablo 1.4’te görüldüğü gibi, Dünya genelinde petrol tüketiminde en fazla payı alan ülkeler Asya Pasifik ülkeleridir. Yalnız bu defa ülke bazında tüketimi incelendiğinde en fazla petrol tüketiminin Çin’de değil ABD’de olduğu görülmektedir. ABD %21.1 ile tüm dünya genelinde en fazla tüketimin yapıldığı ülkedir. Petrol rezervlerinin yarıdan fazlasına sahip olan ve üretimin yaklaşık %30’unu üstlenen orta doğu ülkeleri tüketimde yalnızca %8.9’luk bir paya sahiptir. Yani gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelerin petrol tüketimi arasında farklılıklar göze çarpmaktadır.

Petrol tüketiminin ülkeler arasında dağılımını biraz daha detaylı şekilde görmek, petrol tüketiminin gelişmişlik düzeyiyle ilişkili olup olmadığını anlamamızda göreceli olarak yardımcımız olabilir.

Toplam petrol talebindeki artışa rağmen, petrolün birincil enerji kaynakları içindeki kullanım oranı azalmaktadır. Bunun nedeni ise, toplam enerji ihtiyacındaki artışın büyük bölümünün elektrik enerjisi ihtiyacından kaynaklanmasıdır. Elektrik talebindeki artış ise daha çok kömür, doğalgaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmaktadır. Buna ek olarak, ısınmada doğal gazın, petrol ürünlerinin yerine kullanılması nedeniyle petrolün bu sektördeki pazar payı da düşmektedir. Tüm bunlara rağmen, dünya toplam enerji ihtiyacının üçte birinin hala petrolle karşılandığı da göz ardı edilmemelidir.(EPDK, 2010:3)

(21)

1.2.1.2. Kömür

Kömür yanabilen sedimanter organik bir kayadır. Kömür başlıca karbon, hidrojen ve oksijen gibi elementlerin bileşiminden oluşmuş olup, diğer kaya tabakalarının arasında damar haline uzunca bir süre, ısı, basınç ve mikrobiyolojik etkilerin sonucunda meydana gelmiştir. (Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, 2012)

Kömür, Dünya geneline bakıldığında diğerlerine göre dağılımı en düzgün olan enerji kaynağıdır. Bu yüzden kullanılan enerji kaynakları içerisinde önemli bir yere sahiptir. İlk başlarda ısınma ihtiyacının giderilmesi amacıyla kullanılan kömür buhar makinesinin icadından sonra daha işlevsel bir hale gelmiştir. Buhar gücünün elde edilmesi amacıyla kullanılan kömür, daha sonraları trenlerde, termik santrallerde ve daha birçok alanda kullanılmaya başlamıştır.

Dünya genelinde kömür rezervlerinin 297 trilyon tonu (%32) Asya Pasifik ülkelerinde, 254 trilyon tonu (%28) Kuzey Amerika ülkelerinde, 222 trilyon tonu (%24) Rusya ve BDT ülkelerinde bulunmaktadır. Dünya genelinde en büyük kömür rezervine sahip ülke %27.6 ile ABD’dir. ABD’yi %18.2 ile Rusya Federasyonu takip etmektedir. Yine dağılıma bakıldığında rezervlerin %44’üne OECD ülkelerinin sahip olduğunu, geri kalan %56’sının ise OECD üyesi olmayan ülkelerde olduğu gözlemlenmektedir.

Tablo 1.5 :Dünya Toplam Kömür Rezervi(Milyon Ton)

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Miktar Toplamdaki Payı

Kuzey Amerika 245088 %28.5

Güney ve Orta Amerika 12508 %1.5

Avrupa ve Avrasya 304604 %35.4

Orta Doğu ve Afrika 32895 %3.8

Asya ve Pasifik 265843 30.9

(22)

Son zamanlarda kömür üretiminin maliyetli olması, kaynakların daha derinlerde bulunması ve aşırı hava kirliliğine neden olmasından dolayı kömür tüketimi gelişmiş ülkelerde azalmaya başlamıştır.

Tablo 1.6: Dünya Kömür Üretimi (Milyon TEP)

Miktar Toplamdaki Payı

Kuzey Amerika 591.6 %15.9

Güney ve Orta Amerika 53.8 %1.4

Avrupa ve Avrasya 430.9 %11.5

Orta Doğu ve Afrika 145.9 %3.9

Asya ve Pasifik 2509.4 %67.2

Dünya(Toplam) 3731.4 %100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Dünya kömür rezervinin %13.3’üne sahip olan Çin, %48.3 oran ile nerdeyse dünyanın kömür ihtiyacının yarısını karşılamaktadır. Dünyada en geniş rezervlere sahip olan ABD ise kömür ihtiyacının %14.8’ini sağlamaktadır. 2000 yılında 2352.5 milyon ton olan kömür üretimi 2010 yılına gelindiğinde 3731.4 milyon tona çıkmıştır (BP, 2011). Dünyadaki bu üretim artışına rağmen ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde ise üretimin azaldığı gözlemlenmektedir..

Tablo 1.7: 2010 Dünya Kömür Tüketimi(Milyon TEP)

Miktar Toplamdaki Payı

Kuzey Amerika 556.3 %15.6

Güney ve Orta Amerika 23.8 %0.7

Avrupa ve Avrasya 486.8 %13.7

Orta Doğu ve Afrika 104.1 %2.9

Asya ve Pasifik 2384.7 %67.1

Dünya (Toplam) 3555.8 %100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Dünyada en fazla kömür tüketimi yapan ülke %48.2 ile Çin Halk Cumhuriyetidir. Çini %14.8’lik payı ile ABD takip etmektedir. Avrupa genelinde kömür tüketiminin son yıllardaki seyrine bakıldığında sistemli bir düşüşten söz edilebilir. 2000 yılında 525.2 milyon (TEP) olan Avrupa kömür tüketimi 2010 yılı itibari ile 486.8 milyon (TEP) seviyesine gelmiştir.

1.2.1.3. Doğalgaz

‘’Fosil yakıtlar grubundan hidrokarbon esaslı doğalgaz, yer altında gözenekli kayaların boşluklarına sıkışmış olarak yada petrol yataklarının üzerinde gaz halinde

(23)

büyük hacimler seklinde bulunur. Doğalgaz; %95’i metan, az miktarda da etan, propan atom, bütan ve karbondioksitten oluşan havadan hafif, renksiz ve kokusuz bir gazdır’’(Doğan, 2010:6). Petrolün yakın bölgelerde bulunmaktadır. Çıkarılışı petrol gibidir, çıkarıldıktan sonra büyük boru hatları aracılığıyla taşınmaktadır. ( Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2010).

Dünya çapında yaşanan ekonomik krizle birlikte, enerji piyasalarının geleceğine dair kesin tahminlerde bulunmak güçleşmiştir. Hükümetlerin enerjide arz sürekliliğini devam ettirmek ve iklim değişikliği riskine karşı karbondiyoksit salınımını azaltmak gibi birbirine zıt enerji politikalarına bağlı olarak piyasaların seyri değişecektir. Ekonomik büyüme, nüfus ve refah artışıyla birlikte her geçen yıl artan enerji talebi, kaynakların verimli işlenmesi için gereken teknoloji düzeyinden, piyasadaki satış fiyatı ve sözleşme süresine, çıkarıldığı coğrafi konumdan düşük karbonlu olup olmamasına kadar çeşitli etmenlere göre değişiklik göstermektedir (EPDK, 2010:1)

Tablo 1.8: Dünya Doğalgaz Rezervleri(Trilyon Metreküp)

1990 2000 2010

Kuzey Amerika 9.5 7.5 9.9

Güney ve Orta Amerika 5.2 6.9 7.4

Avrupa ve Avrasya 54.5 55.9 63.1

Orta Doğu 38.0 59.1 75.8

Afrika 8.6 12.5 14.7

Asya ve Pasifik 9.9 12.3 16.2

Dünya (Toplam) 125.7 154.3 187.1

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,Haziran 2011

Tablo 1.8’den de anlaşılacağı üzere dünyadaki doğal gaz rezervleri sürekli bir yükselme eğilimindedir. Bu rezervlerin %23.9’u Rusya’da bulunmaktadır. Rusya’dan sonra en büyük rezervlere sahip bölge orta doğudur. % 15.8’i İran’da, %13.5’i de Katar’dadır. Üretimin %9.1’i OECD ülkeleri tarafından yapılırken kalan %90.9’u OECD üyesi olmayan ülkeler tarafından yapılmaktadır.

(24)

Tablo 1.9: 2010 Dünya Toplam Doğalgaz Üretimi(Milyon Metreküp)

2010 Toplamdaki Payı (%)

Kuzey Amerika 826.2 %26.0

Güney ve Orta Amerika 161.2 %5.0

Avrupa ve Avrasya 1043.1 %32.6

Orta Doğu 460.7 %14.4

Afrika 209.0 %6.5

Asya ve Pasifik 493.2 %15.4

Dünya (Toplam) 3193.3 %100

Kaynak : BP Statistical Review of World Energy,Haziran 2011

Dünya doğalgaz üretiminin %19.3’ünü ABD karşılamaktadır. Rezervler arasında payı düşük olmasına rağmen ABD en büyük üreticidir. En büyük rezerve sahip olan Rusya’nın payı ise %18.4’tür. Üretimin %36.5’i OECD ülkelerince karşılanırken % 63.5’i de OECD üyesi olmayan ülkelerce sağlanmaktadır. Yeni doğalgaz rezervlerinin bulunması üretimin düzeyinde de bir artışa neden olmuştur. 2000 yılında 2413.4 milyon metreküp olan dünya doğalgaz üretimi 2005 yılında 2778.0 milyon metreküpe yükselmiş 2010 yılında ise 3193.3 milyon metreküp olmuştur.

Tablo 1.10: 2010 Dünya Toplam Doğalgaz Tüketimi (Milyon Metreküp)

2010 Toplamdaki Payı (%)

Kuzey Amerika 846.1 % 26.9

Güney ve Orta Amerika 147.7 % 4.7 Avrupa ve Avrasya 1137.2 % 35.8

Orta Doğu 365.5 % 11.5

Afrika 105 % 3.3

Asya ve Pasifik 567.6 % 17.9

Dünya (Toplam) 3169.0 % 100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Dünya doğalgaz tüketim oranlarına bakıldığında en büyük payın, en büyük üretici konumunda bulunan ABD’de olduğunu görülmektedir. ABD tüketimin %21.9’unu yapmaktadır. ABD’yi %13.0 ile Rusya takip etmektedir. Yine tüketimin %49.9’unu OECD ülkeleri gerçekleştirirken %51.1’ini OECD üyesi olmayan ülkeler gerçekleştirmektedir.

1.2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Yenilenebilir enerji, doğanın kendi döngüsü içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağını ifade etmektedir. Yenilenebilir Enerji

(25)

Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına ilişkin Kanun Tasarısı Taslağı’nın 3. Maddesinde yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biokütle, biyogaz, dalga ve gel-git gibi kaynaklar sıralanmaktadır.(Yılmaz ve Kösem, 2011)

Yenilenebilir enerjinin yerkürenin derinliklerinden ortaya çıkan ısıdan, direkt veya dolaylı olarak güneşten türetilen değişik şeklileri vardır. (International Energy Agency,2011:123) Güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal, hidrolik ve okyanus kaynakları, biyogaz ve sıvı biyoyakıtlardan üretilen enerjiler bu çeşitlerin içerisinde sayılabilir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının en önemli özelliklerini sayılacak olursa, karbon salınımını azaltarak doğal hayatı korumaları, neredeyse her ülkede bol bulundukları için enerjide dışa bağımlılığı azaltması ve istihdamın artmasına katkıda bulunması gösterilebilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına örnek olarak hidrolik, jeotermal, güneş, rüzgâr, biyokütle enerji gösterilebilir.

1974 yılında yaşanan petrol krizi, insanların alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesine sebep olmuştur. Diğer seçeneklere göre, uygun ve ekonomik olan durumlarda bu enerji kaynakları uygulanma alanı bulacaktır (DEKTMK, 2008)

Enerji üretimi ve kullanımı esnasında ortaya çıkan çevre sorunları, yeni yöntemlerin geliştirilmesini gerektirmektedir. Kömür, petrol ve doğalgaz santralleri hem kuruldukları bölgeye hem de tüm dünyayı tehdit eden çevresel etkileri bulunmaktadır (GENÇOĞLU, 2001). Fosil yakıtların atmosfere yaydığı karbon dioksit, kükürt dioksit, azot, oksit, toz ve kurum bulunduğu çevreyi kirletip ölümcül hastalıklara yol açarken, karbon dioksit ve benzeri sera gazları küresel iklim değişikliğine yol açmakta ve tüm dünyayı tehdit etmektedir. ( UYAR, 2001)

1.2.2.1. Jeotermal Enerji

“Jeotermal enerji yerkürenin iç ısısıdır. Bu ısı merkezdeki sıcak bölgeden yeryüzüne doğru yayılır. Jeotermal kaynakların üç önemli bileşeni vardır: 1. Isı

(26)

kaynağı, 2. Isıyı yeraltından yüzeye taşıyan akışkan, 3. Suyun dolaşımını sağlamaya yeterli kayaç geçirgenliği. Jeotermal alanlarda sıcak kayaç ve yüksek yeraltı suyu sıcaklığı normal alanlara göre daha sığ yerlerde bulunur” (http://geocen.iyte.edu.tr/turkish/whatGeothermalEnergyIsTurkish.htm, Erişim Tarihi: 14.02.2012).

Üretilen jeotermal suyun enerjisi alındıktan sonra alındığı ortama geri gönderilmesi halinde jeotermal enerji daha uzun soluklu kullanılabilecek ve çevreye daha faydalı bir enerji kaynağı olacaktır. Jeotermal enerji diğer enerji kaynaklarına bakarak daha ucuzdur. Ancak uzak mesafelere taşınması pekte avantajlı sayılmaz, bu nedenle bulunduğu bölge ve çevresinde kullanılmalıdır. ( AKSOY, 2003)

‘’Dünyada jeotermal enerji kurulu gücü 9.700 MW, yıllık üretim 80 milyar kWh olup, jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk 5 ülke; ABD, Filipinler, Meksika, Endonezya ve İtalya şeklindedir. Elektrik dışı kullanım ise 33.000 MW'tır. Dünya'da jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke ise Çin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye'dir.’’ ( Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2010)

Dünya genelinde jeotermal potansiyelin dağılım alanları şu şekildedir: And Volkanik Kuşağı, Alp-Himalaya Kuşağı ( Türkiye bu kuşakta yer almaktadır), Doğu Afrika, Karayip Adaları, Orta Amerika Volkanik Kuşağı. (Ilgar, 2005: 88-98).

Jeotermal enerji farklı sıcaklık düzeylerinde farklı amaçlar için kullanılabilmektedir. Düşük sıcaklıklardaki jeotermal sular ile balık yetiştiriciliği, kaplıcalar, toprak ve kent ısıtma işleri yapılabilmektedir. Sıcaklığın artması ile beraber bazı gıda maddeleri ve kimyasalların kurutulması gibi işler de yapılabilmektedir.

1.2.2.2. Güneş Enerjisi

‘’Güneş 1,4 milyon km çapıyla dünyanın 110 katı büyüklüğünde ve dünyadan 1,5x1 11 m uzaklıkta yüksek basınçlı ve yüksek sıcaklıklı bir yıldızdır. Yüzey sıcaklığı yaklaşık 6.000 °K olup iç bölgelerindeki sıcaklığın 8x106 °K ile 40x106 °K

(27)

(http://yp.enerjik.com.tr/DOCS/BilgiBankasiDocs/g%C3%BCnes1.pdf, Erişim Tarihi: 14.02.2012)

Toplam enerji rezervi 1,785x1047 J olan bu yıldız daha uzun süreler boyunca ışımasını sürdüreceğinden Dünya için sonsuz bir enerji kaynağıdır. Dünyanın yüzeyinin yarısına çarpan güneş gücü, 178 trilyon kW düzeyindedir. Güneş enerjisi uzaya ve gezegenlere elektromanyetik ışın biçiminde dağılır. Dünya’ya güneşten gelen enerji, Dünya’da bir yılda kullanılan enerjinin yaklaşık 20 bin katı kadardır (http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/gunes.html, Erişim Tarihi: 14.02.2012).

‘’Güneş enerjisi çevre açısından temiz bir kaynak olduğu için fosil yakıtlara alternatif olmaktadır. Yeryüzüne bir yılda düşen güneş enerjisi, yeryüzünde şimdiye kadar belirlenmiş olan fosil yakıtın yaklaşık 160 katı kadardır. Ayrıca yeryüzünde fosil, nükleer ve hidroelektrik tesislerinin bir yılda üretebileceği enerjiden de 15.000 kat kadar daha fazladır. Bu açıdan bakıldığında güneş enerjisinin bulunması sıkıntılı bir durum değildir. Asıl mesele bu enerjinin kullanılabilir bir enerji türüne dönüştürülebilmesidir.’’ (Varınca ve Gönüllü, 2006: 270).

Dünya’da fosil yakıtlardan dolayı ortaya çıkan hava kirliliğini en aza indirmek ve daha temiz enerji kaynaklarını bulmayı amaçlayan araştırmalar sonucunda Güneş enerjisinden daha fazla yararlanmaya yönelik teknolojiler geliştirilmiş ve güneş enerjisi bolca kullanılan bir enerji kaynağı halini almıştır.

1.2.2.3. Rüzgar Enerjisi

Rüzgar, güneş ışınlarının yer yüzünün değişik noktalarını farklı ısıtmasından kaynaklanır. Yer yüzeyinin farklı ısınması, havanın sıcaklığının, neminin ve basın-cının farklı olmasına yol açar. Bu farklılık da hava hareketliliğine neden olur. (http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/ruzgar/ruzgar_en_hak.html, Erişim Tarihi: 14.02.2012).

Yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgâr enerjisi, hava hareketliliğinin yoğun olduğu bölgelerde önemli bir enerji kaynağıdır. Rüzgâr enerjisi, aynı güneş enerjisi gibi hava durumu ve topoğrafik şartlara göre değişim gösterebilir. Rüzgâr enerjisi,

(28)

rüzgâr türbinleri ile enerjiye dönüştürülmekte, su pompalama veya elektrik üretimi amacıyla da bu enerjiden yararlanılmaktadır ( FİDAN, 2006: 22)

Meteorolojik açıdan rüzgar; basınç değişiminin fazla olduğu yerlerde, yüksek, engebesiz tepe ve vadilerde, kıyı şeritlerinde, kanal etkilerinin meydana geldiği dağ silsilelerinde oluşabilir

Rüzgâr türbinlerinin çalışması çevreye zarar vermediğinden enerji geleceğimizde ve iklim değişikliğini önlemede önemli bir role sahip olacaktır. Klasik güç santrallerinin tersine, rüzgar enerjisi, enerji güvenliği açısından yakıt maliyetlerini ve uzun dönemli yakıt fiyatı risklerini minimize eden ve ekonomik ve tedarik riskleri açısından diğer ülkelere bağımlılığı azaltan bir kaynaktır. Ancak rüzgâr türbinlerinin büyük alan kaplaması, gürültü ve görüntü kirliliği oluşturması ve üretilen elektriğin kalite sorunları gibi bazı dezavantajları da bulunmaktadır (ETKB, 2010).

Rüzgar enerjisi çevreye zarar vermeyeceği için toplumsal maliyeti de olmayacaktır. AB, 2010 yılına kadar Avrupa’nın elektrik tüketiminin %10’unu, 2020 yılına kadar %20’sini rüzgar ve hidrolik enerjiyle karşılamayı amaçlamaktadır.

(http://www.ruzgarturbiniturk.com/Dunyada-Ruzgar-Enerjisi-Ruzgar-Turbini-Kullanimi.htm, Erişim Tarihi: 14.02.2012 )

Tablo 1.11 Dünya Rüzgar Enerjisi Kapasitesi (mW)

2009 2010

Kuzey Amerika 38405 44189

Güney Amerika 1306 2008

Avrupa 76300 86075

Afrika ve Ota Doğu 866 1079

Pasifik 2221 2397

Asya 39639 58641

Dünya ( Toplam) 158738 194390

Kaynak: Global WindStatics, 2010

42287 mWrüzgar enerji kapasitesi ile Çin Dünya’da ilk sırada yer almaktadır. Çini 40180 mW ile ABD takip etmektedir.

(29)

1.2.2.4. Hidrolik Enerji

Hidrolik enerji, nehirler üzerine barajlar yapılarak, suyun potansiyel enerjisini elektrik enerjisine dönüştürmek suretiyle enerji elde edilmesidir.

ABD’de enerji ihtiyacının yaklaşık %10’nu hidrolik enerjiden karşılanmaktadır. Türkiye’de ise hidrolik enerjinin payı gün geçtikçe azalmaktadır. (ÇENGEL, 2003 ). ‘’1990 yılında elektrik üretiminde, hidrolik enerjinin payın %40 iken, 2010 yılında bu oran %17’ye düşmüştür. Termik santrallerden üretilen enerji miktarının artması hidrolik enerjinin payının düşmesinde etkili olmuştur. Yenilenebilir enerji kaynakları içinde, hidrolik enerji kurulu gücümüz en yüksek paya sahiptir’’ (Keskin, 2010:20).

Hidrolik santraller, termik santrallere ve doğal gaz santrallerine göre çevresel faktörler ve dünyadaki eğilimler karşılaştırıldığında daha avantajlı enerji kaynaklarıdır. (Yelmen ve Çakır, 2010)

2004 yılı için hidroelektrik, dünyada üretilen toplam elektrik enerjisinin yaklaşık % 20’sini sağlamaktaydı. AB üyesi ülkeler içinde, hidroelektrik üretiminde % 50’den fazla paya sahip olan ülkeler sırasıyla Avusturya (% 70), Letonya (% 70), İsveç (% 50), bunları takiben Portekiz (% 35), Romanya (% 35) ve Slovenya (% 27)’dır. Finlandiya, İspanya ve İtalya ise üretimlerinin yaklaşık % 20’sini hidroelektrik enerjiyle karşılamaktadır. (DEKTMK,2004:2.18)

Tablo 1.122010 Dünya Toplam Hidroelektrik Tüketimi (Milyon TEP)

2010 Toplamdaki Payı

Kuzey Amerika 149.9 % 19.3

Güney ve Orta Amerika 157.2 % 20.3

Avrupa 195.9 % 25.3

Orta Doğu 3.0 % 0.4

Afrika 23.2 % 3.0

Asya ve Pasifik 246.4 % 31.8

Dünya ( Toplam) 775.6 % 100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,Haziran 2011

Dünya’da hidroelektrik tüketiminin 2000 yılında 599.4 milyon TEP olduğunu ve 2010 yılında 775.6 milyon TEP’e çıktığı görülmektedir. Yani hidroelektrik tüketiminde sürekli bir artış eğilimi vardır. Dünyada hidroelektrik tüketiminin %

(30)

21.0’ini Çin yapmaktadır. Bununla birlikte tüketimin % 39.9’unu OECD ülkeleri, %60.1’ini de OECD üyesi olmayan ülkeler gerçekleştirmiştir.

1.2.2.5. Biyokütle Enerji

“Biyokütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentez yolu ile kimyasal enerjiye dönüştürerek depolaması sonucu meydana gelen organik madde kaynakları olarak tanımlanmaktadır.” (http :// eng.harran.edu.tr/ ~ccetiner/ biyokutle_enerjisi_6. pdf, Erişim Tarihi: 02.11.2012)

Biyokütle’ye örnek olarak, ağaçları, mısır, buğday gibi bitkileri otları, yosunları, evlerden atılan meyve ve sebze artıkları, hayvan dışkıları, gübre ve sanayi atıkları sayılabilir. Biyokütle, yenilenebilir bir kaynak olması ve her yerde yetiştirilebilmesi nedeniyle uygun ve önemli bir enerji kaynağıdır. Petrol, kömür, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının kısıtlı olması, ayrıca bunların çevre kirliliği oluşturması nedeniyle biyokütle kullanımı giderek önem kazanmaktadır. (http://www.habitatkalkinma.org/upload/mce/document/kaynak/t_enerji/BiyoKutle.p df , Erişim Tarihi: 23.08.2012)

Biyokütlenin ekonomi ve çevre açısından olumlu yanları da göz önüne alındığında, biyoenerji konusu önem kazanmaya başlamıştır. Biyokütle, dünyada dördüncü en büyük enerji kaynağı konumundadır. Birçok gelişmiş ülke biyoenerjiyi geleceğin enerji kaynağı olarak görmektedir. İsveç enerjisinin %16’lık kısmını biyokütleden elde etmektedir. Aynı şekilde Avusturya enerjisinin %13’ünü biyokütleden sağlamaktadır.(Karayılmazlar vd. 2011:64)

‘’Dünya’da biyokütleden elde edilebilecek yıllık enerji, 1.120.000 MW samandan, 500.000 MW hayvan atıklarından, 1.360.000 MW’ı orman atıklarından, 2.400.000 MW çöplerden ve 17.700.000 MW şeker kamışı, odunsu bitkiler gibi enerji tarlalarından olmak üzere yaklaşık toplam 23.100.000 MW gibi büyük bir potansiyele sahiptir. Biyokütle elde etmek için harcanan enerji ve %20 dolayında bir çevrim göz önüne alındığında, yılda net 3000 MW gibi bir enerji elde edilebileceği açıkça görülmektedir’’ ( Fidan . 2006:17).

(31)

1.2.2.6. Nükleer Enerji

Ağır radyoaktif atomların bir nötrona çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fizyon) sonucu çok büyük miktarda enerji açığa çıkar. Açığa çıkan bu enerjiye nükleer enerji denmektedir. Nükleer reaktörlerde fizyon reaksiyonu ile elde edilen enerji elektrik enerjisine çevrilir.

“Ağır çekirdeklerin ikiye bölünmesiyle, büyük bir enerji ile beraber nötron ve gama ışınları açığa çıkar. Radyoaktif maddelerin çekirdeklerinde her bir parçacık başına düşen bağlanma enerjisi azalmaya başlar ve büyük kütle numaralı çekirdekler kararlılıklarını kaybederler. Bu nedenle, ağır kütleli çekirdekler belirli şartlar gerçekleştiğinde bölünerek daha kararlı çekirdeklere dönüşürler. Fisyon olayının gerçekleşebilmesi için çekirdeğe herhangi bir yolla küçük bir enerji aktarılması gerekmektedir.’’ (Kantemir, 2006: 35)

‘’Uranyum-235 çekirdeği incelendiğinde, küçük enerjili bir nötron çekirdeğe çarptığında, nötron çekirdekle birleşerek bir birleşik oluşturur (U236). Böylece, çekirdek bir enerji alarak uyarılmış olur. Bu fazla enerji neticesinde çekirdek osilasyona başlar. Eğer, çekirdek bölünebilmesi için yeteri kadar enerji kazanmamışsa başlangıçtaki haline döner. Çekirdeğin bölünmesi için yeteri kadar enerji mevcut ise çekirdek bölünmeye başlar.’’( Flowers, 1985 )

1.0 MWe gücündeki bir nükleer reaktör, yılda yaklaşık 27 ton kullanılmış yakıt üretebilmektedir. Elektrik üretiminin devamlılığı açısından, nükleer santraller, termik ve hidrolik santrallere göre daha güvenlidir. Dünya’da yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik girişimlerin yanı sıra, nükleer enerji yatırımlarına yönelik projeler hız kazanmaya başlamıştır. (ETKB, 2010)

Fosil yakıtlı santrallerin çevre etkisi nükleer santrallerle kıyaslanamayacak kadar olumsuzdur. Normal işletme koşulları altında çalışan nükleer reaktörlerin, dışarıya verebilecekleri en fazla radyoaktivite, normal doğal radyasyon seviyesinin %0,1’ı ile sınırlıdır.

(32)

Tablo 1.132010 Dünya Toplam Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon TEP)

2010 Toplamdaki Payı (%)

Kuzey Amerika 213.8 %34.2

Güney ve Orta Amerika 4.9 %0.8

Avrupa 272.8 %43.6

Orta Doğu - -

Afrika 3.1 %0.5

Asya ve Pasifik 131.6 %21.0

Dünya ( Toplam) 626.2 %100

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Dünya toplam nükleer enerji tüketimi 2000 yılında 584.3 Milyon TEP olarak gerçekleşmişken 2010 yıl sonu itibariyle 626.2 milyon TEP’e yükselmiştir. Dünyada nükleer enerjinin % 30.7’sini ABD tüketmektedir. %15.5 Milyon TEP nükleer enerji kullanan Fransa ABD’yi takip etmektedir.

2015 yılında, mevcut 366 GWe nükleer kapasitenin 370-500 GWe düzeyine çıkacağı ve kapasite artışının büyük ölçüde Asya-Pasifik ülkelerinde olacağı tahmin edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, enerjide doyuma ulaşılmış olması, nüfus artış hızının azalması sonucunda, nükleer enerjiye olan talep gelişmekte olan ülkelerden daha az olacaktır. (TAEK, 2000).

1.2.2.7. Elektrik Enerjisi

Elektrik kullanım sahası en geniş olan enerji türüdür. Üretimden evlerdeki kullanıma, tarımdan ısınmaya kadar hemen her türlü faaliyette kullanılabilmektedir. Elektriğin endüstride kullanılmaya başlanması Edison’un ampulü icat ettiği 1879 olarak kabul edilebilir. O tarihten sonra, elektriğin kullanımı hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

“Elektrik; ikincil enerji olarak üretildiği gibi birincil enerji olarak da üretilebilmektedir. Birincil elektrik; hidro, rüzgar, gelgit ve dalga gücü gibi doğal kaynaklardan elde edilmektedir. İkincil elektrik ise nükleer yakıtların nükleer bölünmesiyle oluşan ısıdan, jeotermal ısıdan, güneş ısısından, kömür, doğal gaz, petrol, yenilenebilirler ve atıklar gibi birincil yakıtların yanmasıyla üretilmektedir. Elektrik üretildikten sonra, ulusal ve uluslararası iletim ve dağıtım hatlarıyla nihai kullanıcılara dağıtılmaktadır.’’ (IEA, 2011)

(33)

Elektrik enerjisi, çevreye zarar vermemesi ve kullanım kolaylığı gibi nedenlerle en yaygın kullanılan ve talebi gittikçe artmakta olan bir enerji türüdür. Gelişen teknoloji ile birlikte daha uzun mesafelere daha yüksek güçlerin taşınabilmesi ile birlikte elektrik enerjisi ucuzlamış ve daha fazla kullanılmaya başlamıştır.

2008 yılı verilerine göre dünya elektrik üretimi 20.181 TWh olarak gerçekleşmiştir. Küresel elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımı aşağıdaki şekildedir;

Grafik 1.1: 2008 Yılı Dünya Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı

Kaynak: Uluslar arası Enerji Ajansı(UEA)- 2010 Anahtar Dünya Enerji İstatistikleri

Grafik 1.2 Dünya Elektrik Enerjisi Tüketimi(Milyon TWh)

Kaynak: Uluslar arası Enerji Ajansı(UEA)- 2010 Anahtar Dünya Enerji İstatistikleri 41 21,3 15,9 13,5 5,5 2,8 0 5 10 15 20 25 30 35 40 45

Kömür Doğalgaz Hidrolik Nükleer Petrol Diğer

Yüzde 0 2000000 4000000 6000000 8000000 10000000 12000000 14000000 16000000 18000000 20000000 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009

(34)

Dünya’da son on yılın elektrik tüketimine bakıldığında artan bir trend gözlemlenmektedir. 2009 yılı itibari ile Dünya’da en fazla elektrik tüketen ülke 3961559 milyon TWh ile Amerika Birleşik Devletleridir. İkinci sırada ise 3503397 milyon TWh ile Çin Halk Cumhuriyeti bulunmaktadır.

(35)

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI VE KULLANIMI

Türkiye gerek yüzölçümü, gerek nüfusu, gerekse de jeopolitik açıdan Dünya’da çok önemli bir yere sahiptir. 1970 yılında 35.605.176 olan Türkiye’nin nüfusu 31 Aralık 2011 itibariyle 74.724.269 olmuştur. Yani yaklaşık olarak iki katına çıkmıştır.(http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11, Erişim tarihi: 22.02.2012).

Türkiye’de artan GSMH ve nüfusa paralel olarak enerji tüketiminde de artış yaşanmaktadır. Bu konuda yapılan istatistiki çalışmalarda elektrik tüketimi ile kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla arasında korelasyon sağlayan bir ilişki tespit edilmiştir. Halen 9000 $ seviyelerinde olan kişi başı GSYİH’ya karşılık 2700 kWh/kişi civarı elektrik tüketimi gerçekleşmektedir. (DEKTMK, 2010).

Türkiye ürettiğinden çok daha fazla enerji tüketen bir ülkedir. Özellikle, petrol ve doğalgazda bağımlılığı çok yüksektir. Ülkemizde çeşitli enerji kaynakları mevcuttur. Buna karşın linyit ve hidrolik enerji kaynağın dışındaki birincil enerji kaynakları ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek durumda değildir.

Türkiye enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olmasına rağmen bu fırsatı tam anlamı ile değerlendirememektedir. Bu zenginliğinin tam anlamıyla değerlendirilememesi enerji maliyetlerimizin yüksek olmasına neden olmaktadır.

‘’2004 yılında Avrupa Birliği ülkelerindeki kişi başına toplam enerji tüketimi ülkemizin tüketiminin yaklaşık üç katıdır. 2020 yılında bu farkın azaltılması hedeflenmektedir. Kişi başına düşen elektrik enerjisi tüketiminde de benzer bir yapı görülmektedir, ancak yapılacak yatırımlarla bu açığın büyük ölçüde kapatılması öngörülmektedir.’’ (ETKB, 2005)

Ülkemizde 1970 yılına kadar enerji kaynağı olarak yalnızca petrol ürünleri ithal edilmekte iken, 1973 yılından itibaren taşkömürü, 1987 yılından sonra da doğalgaz ithal edilmeye başlamıştır.

(36)

2.1. Birincil Enerji Kaynakları

Türkiye birincil enerji kaynakları Dünya rezervleri ile karşılaştırıldığında miktar ve kalite itibariyle çok düşük seviyede olduğu görülmektedir. Yurtiçi talebin yerli üretimi karşılama oranı, 1970 yılında %77, 1980 yılında %54, 1990 yılında %48 ve 1993 yılında %44 olmuştur.( Şoltan, 2009:7)

‘’2004 yılında % 28 olan birincil enerji arzının yerli kaynak ile karşılanma oranının 2020 yılında % 30 seviyesinde olması, diğer bir deyişle 2004 yılında % 72 olan ithalat bağımlılığının 2020 yılında % 70 de tutulması hedeflenmektedir. Büyük oranda ithalata bağımlı bir ülke olmamız nedeniyle arz güvenliği, beraberinde kaynak çeşitlendirmesini de getirmektedir.’’( ETKB, 2005)

Türkiye enerji ihtiyacını öncelikli olarak fosil enerji kaynakları olarak adlandırılan petrol, doğal gaz ve kömürden karşılamaktadır. Ülkemizde petrol ve doğal gaz üretimi, tüketimi karşılayamamaktadır bu nedenle de bu kaynaklara ithalat yoluyla erişilmektedir. Petrol ve doğalgaza nazaran daha zengin bir kaynak olan kömür üretimi ise enerji ihtiyacımızın büyük bir kısmına cevap verebilmektedir.

Grafik 2.1 Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi

Kaynak: DEKTMK, 2010 Enerji Raporu

2009 yılında Türkiye birincil enerji tüketimi bir önceki yıla göre yaklaşık % 4 azalarak 99 milyon (TEP)’e gerilemiştir. Birincil enerji tüketimindeki gerileme 2007

(37)

yılından bu yana devam etmektedir. 2009 yılındaki tüketim değeri ile Türkiye’nin birincil enerji arzı 4 yıl gerileyerek 2006 yılındaki değerine inmiştir.

Aşağıdaki grafikten de anlaşılacağı gibi Türkiye’de birincil enerji kaynakları içerisinde en büyük pay pastanın yarısından fazlasına sahip olan kömürdedir. Genelde kırsalda kullanılan odun, tezek gibi enerji kaynaklarının içerisinde bulunduğu ticari olmayan enerji kaynakları %16 pay ile ikinci sırada bulunmaktadır.

Grafik 2.2: Türkiye’de Birincil Enerji Üretiminin kaynaklara Göre Dağılımı

Kaynak: DEKTMK, 2010 Enerji Raporu

2.1.1. Petrol

Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında temel girdiler arasında yer alan petrol, günlük hayatın vazgeçilmez parçalarından birisi haline gelmiştir. Üretimden tüketime kadar pek çok sektörde kullanılan petrol ve petrol ürünleri, ülke enerji ihtiyacının %30’luk kısmını karşılamaktadır.

‘’Dünya üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %72'lik bölümü, ülkemizin bulunduğu coğrafyada yer almaktadır. Türkiye, konumu itibariyle Dünya ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip bölge ülkeleriyle komşu olup enerji zengini Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ülkeleri ile Avrupa'daki

58% 10% 10% 16% 6% 0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% 70% Kömür Hidrolik Enerji Petrol ve Doğalgaz Gayri Ticari Enerji Diğer Kaynaklar Payı

(38)

tüketici pazarları arasında doğal bir "Enerji Koridoru" olmak üzere pek çok önemli projede yer almakta ve söz konusu projelere destek vermektedir. 2030 yılına kadar %40 oranında artması beklenen dünya birincil enerji talebinin önemli bir bölümünün içinde bulunduğumuz bölgenin kaynaklarından karşılanması öngörülmektedir.’’ (ETKB, 2010).

Tablo 2.1:2009 Yılı Sonu İtibariyle Türkiye Ham Petrol Rezervleri

M. Ton (**) Varil

Rezervuardaki Petrol (*) 6.786.346.485 994.373.751 Üretilebilir Petrol 1.238.298.366 177.441.701

Kümülatif Üretim 938.478.516 133.071.872

Kalan Üretilebilir Petrol 29.819.850 44.370.829 (*) İspatlanmış, muhtemel ve mümkün rezervler toplamıdır.

(**) Metrik Ton Kaynak: PİGM

‘’Türkiye'nin sahip olduğu en eski boru hattı Kuzey Irak'ta yer alan Kerkük petrollerini batıya ulaştıran, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı'dır. 2009 yılında bu hattan 23,3 milyon ton (165 milyon varil) ham petrol taşınmıştır. Petrol taşıyan bir diğer boru hattı 28 Mayıs 2006 tarihinde faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru hattıdır. 22 Haziran 2008 tarihinde hattın taşıma kapasitesi günlük 1 milyon varile ulaştırılmış olup, hatan daha fazla petrol taşınmasının sağlanması amacıyla yürütülen çalışmalar neticesinde kapasite 2009 yılında günlük 1,2 milyon varile çıkartılmıştır.’’ (ETKB, 2010).

‘’Türkiye’de petrol arama amacıyla açılan ilk derin kuyu 20 Mayıs 1933’de, 2189 sayılı yasa ile kurulan “Petrol Arama ve isletme idaresi” tarafından delinen ve 1351 derinlikte kuru olarak bilinen Baspirin-1 arama kuyusudur. İlk ticari petrol keşfi 20 Nisan 1940’da Raman sahasındaki Raman-1 kuyusunda 1048 metre’de yapılmıştır’’ (Bayraç ve Yenilmez, 2005:9).

Kullanılan enerji kaynakları arasında en yüksek tüketim oranına sahip olan petrolün yerli kaynaklardan karşılanma oranı çok düşük düzeyde kalmaktadır. Tüketilen petrolün sadece yüzde 10’u yerli kaynaklardan karşılanabilmektedir. Yerli kaynakların yetersiz olması dışa bağımlılık oranlarını arttırmaktadır. Dışa bağımlılık oranı %74 iken bunun %90’ı sadece petrolden kaynaklanmaktadır. (Acar, 2007:71)

(39)

Ülkemizde 2010 yılında, 5.566 km2

jeolojik saha çalışması yapılmış, 103 adet arama kuyusu, 49 adet tespit kuyusu, 64 adet üretim kuyusu olmak üzere toplam 216 adet kuyu açılmış olup, 325.592 metre sondaj yapılmıştır. (TPAO, 2012)

Grafik 2.3: Türkiye Ham Petrol Üretimi(Milyon Ton)

Kaynak: TPAO 2010 Yılı Faaliyet Raporu

‘’2010 yılında TPAO’nun yurtiçi ham petrol üretimi 12,7 milyon varil olmuştur. Bu rakam, ülkemiz toplam petrol üretiminin % 75`ine karşılık gelmektedir. Bu üretimin, % 71'i Batman, % 28'i Adıyaman ve % 1'i Trakya Bölgesinden elde edilmiştir. TPAO, üretim faaliyetlerinin her safhasında dünyada uygulanan bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmektedir. TPAO, petrol üretimini artırmak amacıyla çeşitli rezervuar çalışmaları başlatmış ve Petrol Üretimini Artırma Projelerine hız vermiştir.’’ (TPAO, 2012)

2,6 2,4 2,4 2,3 2,3 2,2 2,1 2,2 2,4 2,5 0 0,5 1 1,5 2 2,5 3 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010

(40)

Grafik 2.4: Türkiye Toplam Petrol Tüketimi(Bin Varil)

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2011

Dünya petrol fiyatlarındaki değişim nedeniyle ülkemizde sürekli dalgalı bir petrol tüketimi görülmektedir. 2010 yılında bir önceki seneye göre % 1.7’lik bir artış meydana gelmiştir.

2.1.2. Kömür

Ülkemiz rezerv ve üretim miktarları açısından linyitte dünya ölçeğinde orta düzeyde, taşkömüründe ise alt düzeyde değerlendirilebilir. Toplam dünya linyit rezervinin yaklaşık %1,6'sı ülkemizde bulunmaktadır. Türkiye'nin toplam linyit rezervi 12,4 milyar ton seviyesinde olup işletilebilir rezerv miktarı ise 3,9 milyar ton düzeyinde bulunmaktadır. Bununla birlikte linyitlerimizin büyük kısmının ısıl değeri düşük olduğundan termik santrallerde kullanımı ön plana çıkmıştır. Ülkemiz linyit rezervinin yaklaşık %46'sı Afşin-Elbistan havzasında bulunmaktadır. Ülkemizin en önemli taşkömürü rezervleri ise Zonguldak ve civarındadır. Zonguldak Havzası'ndaki toplam taşkömürü rezervi 1,322 milyar ton, buna karşılık görünür rezerv ise 519 milyon ton düzeyinde bulunmaktadır. (ETKB, 2010)

Türkiye'nin kömür tüketimini büyük ölçüde karşılama olanağı sunabilmesi nedeniyle, kömür rezerv ve üretiminin Türkiye'de enerji güvenliği ve bağımsızlığı açısından son derece önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte,

668 636 647 653 658 648 629 651 657 615 624 580 590 600 610 620 630 640 650 660 670 680 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010

(41)

kömür üretiminde de dışa bağımlılık ciddi bir şekilde devam etmektedir. Türkiye Dünya kömür üretiminin %0.5'ini gerçekleştirmesine rağmen, %0.8'ini tüketmektedir.(Tüylüoğlu ve Ofluoğlu, 2004: 90)

“Ülkemiz 2010 yılı satılabilir kömür üretimi; 69,7 milyon ton linyit, 2,5 milyon ton taşkömürü ve 1,2 milyon ton asfaltit olmak üzere toplam 73,4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılında ise 70 milyon ton linyit, 2,6 milyon ton taşkömürü ve yaklaşık 1,2 milyon ton asfaltit olmak üzere yaklaşık 73,8 milyon ton kömür üretilmiştir.”

(http://www.tki.gov.tr/dosyalar/K%C3%B6m%C3%BCrSekt%C3%B6rRaporu2011. pdf, Erişim Tarihi:29.08.2012)

Tablo 2.2 Mayıs 2008 İtibariyle Linyit Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımı

Türkiye Linyit Rezervi Bölgeleri Rezerv Miktarı

Afşin-Elbistan* 1.915 milyon ton Elbistan* 420 milyon ton Konya-Karapınar 1.280 milyon ton Trakya 498 milyon ton Manisa-Soma-Eynez 170 milyon ton Eskişehir-Alpu 275 milyon ton

*Afşin-Elbistan linyitleri 1000-1500 kcal/kg alt ısıl değeri içerisindedir. Ülkemiz toplam linyit rezervinin yaklaşık yarısı bu bölgemizde bulunmaktadır.

1980’den sonra linyit üretiminde bir artış devam etmiş fakat taşkömürü üretiminde bazı teknik ve ekonomik zorluklar nedeniyle düşüşler olmuştur.

Aşağıdaki tablodan ülkeler ve ödenen döviz miktarlarına bakıldığında ülkemizin kömür ithalatında; Rusya, Güney Afrika, Avustralya, ABD, Çin ve Kanada’nın önemli payları olduğu görülmektedir. Kömür ithalatına; 2001’de 345 milyon $, 2003’te ise 983.1 milyon $ ödenmiştir. Madencilik ihracatından 3.2 milyar $ gelir elde ederken sadece kömür ithalatına 2.049 milyon $ ödenmiştir.(ETKB, 2009)

(42)

Tablo 2.3: Türkiye Taşkömürü Üretim, Tüketim ve İthalat Dengesi

Yıllar Üretim İthalat Stok Değişimi Toplam Tüketim

2000 2.259 12.990 144 15.393 2001 2.357 8.028 654 11.039 2002 2.319 11.693 -182 13.830 2003 2.425 16.166 1.056 17.535 2004 2.070 16.427 -407 18.904 2005 1.900 17.360 -161 19.421 2006 2.319 20.286 -193 22.798 2007 2.492 22.946 214 25.224 2008 2.601 19.489 629 22.720 Kaynak: ETKB

Ülkemiz’de 2007 yılında üretilen birincil enerjinin %54’ünü ve 2008 yılında üretilen birincil enerjinin ise %57,11’lik kısmını yerli kömür oluşturmaktadır. Tüketimdeki payı 2000 yılında %15,5 değerinde olan kömür, 2007’ye gelindiğinde %13,6’ya gerilemiştir. Bunun en önemli sebebi doğal gaza verilen önem olarak ifade edilmektedir. 1990 yılında 2.745 milyon ton olan yerli taş kömürü üretimi, 2000 yılında 2.392 milyon tona düşmüş, 2007 yılında 2.462 milyon ton’a çıkmış ama hemen ardından 2008 yılında 2.220 milyon ton’a düşmüştür.(Türkyılmaz, 2010:24).

2.1.3. Doğalgaz

‘’Türkiye doğal gaz sektörüne ilişkin hukuki süreç, 350 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1988 yılında yürürlüğe girmesiyle başlamıştır. 02.01.1990 tarih ve 397 sayılı Doğal Gazın Kullanımı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 350 sayılı KHK yürürlükten kaldırılmış ve doğal gazın (sıvılaştırılmış hali dahil) ithali, satış fiyatının tespiti ve ülke içinde dağıtımı yetkisi BOTAŞ’a verilmiştir. Ayrıca, söz konusu KHK gereğince; şehirlerde BOTAŞ’ın veya doğal gaz dağıtımı ile ilgili hizmet vermek üzere kurulmuş sermaye şirketlerinin, doğal gaz dağıtım tesisleri kurmasına, işletmesine ve doğal gazın satışını yapmasına Bakanlar Kurulunca izin verilebilecek, doğal gaz dağıtım şebekesi yapımına ve doğal gaz satışına başlamış kuruluşların bu çalışmaları devam edecektir.’’ (DEKTMK, 2010)

Talebin yoğun olduğu kış aylarında kaynak ülkelerdeki aksamalar, dönem dönem arz-talep dengesizliklerine yol açabilmektedir. Bu dengesizliği giderebilmek için, 2007 yılında 1,6 milyar m³ kapasiteli Silivri doğal gaz depolama tesisi açılmıştır. Hazar bölgesindeki gaz kaynaklarının ülkemize ve Avrupa pazarlarına

Şekil

Tablo 1.1: Dünya’da Birincil Enerji Tüketimi
Tablo  1.1’de  görüldüğü  gibi,  Dünya’da  birincil  enerji  tüketiminin  en  fazla  olduğu  bölge  Asya  ve  Pasifiktir
Tablo 1.3: Dünya Toplam Petrol Üretimi(Günlük)
Tablo 1.4: 2010 Dünya Toplam Petrol Tüketimi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmanın temel amacı, kamu dış borçlanması ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi Türkiye ekonomisinde 1970-2016 döneminde incelemektir. Değişkenlerin

Pedroni eşbütünleşme testine göre modelde seçilen 33 OECD ülkesi için enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasında istatistiksel açıdan uzun dönemde

Temel amacımız yenilenebilir enerji ile ekonomik büyüme arasındaki uzun dönem ilişkisini analiz etmek olduğundan yenilenebilir enerji tüketiminin yanı sıra

Önceleri çekirdek halinde getirilip satılan kahve ilk kez 120 yıl önce Mehmet Efendi tarafından toz haline getirilip satılmış.. Nescafeye karşı

Tablo 5 ise, narsistik kişiliğin özbenlik kurgusu açısından da önemli bir fark olmadığını göstermekle birlikte, güçlü narsislerin bağımsız özbenlik

Bu ülkeler için “geri bildirim hipotezi” varsayımı önerilmektedir.Jumbe'nin (2004) belirttiği gibi nedenselliğin enerji tüketiminden ekonomik büyüme ve ilişkinin

Son aşamada ise delta-teta bantlarına ait elde edilen Güç Spektral Yoğunlukları kullanılarak yapay sini ağı tiplerinden Çok Katmanlı Algılayıcı (Multi Layer

Aşağıda verilen sözcüklerin zıt anlamlılarını tablodan bulup karşısına yazınız?. Kelime Zıt Anlamlısı savaş güzel soğuk kolay usta Kelime Zıt Anlamlısı