• Sonuç bulunamadı

Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(Jale Parla, Türk Romanında Yazar ve Baş-kalaşım, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, 288 s.)

“Zihnim şimdi beni yeni bedenlere dönüşmüş biçimleri anlatmaya çağırıyor.” Ovidius Jale Parla’nın “Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım” romanını incelerken kendisinin de kitabına seçtiği epigrafla başlamayı uygun buldum. Çünkü kitap bu cümlede söylenenin peşine düşmektedir. Bu yazıda da Türk ede-biyatında başkalaşım, değişim, dönüşüm gibi kavramlara Jale Parla’nın bakışını inceleyerek kitabı tanıtmaya çalışcağız.

Beş bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde Jale Parla kitabını üzerine inşa ettiği teorik çerçeveyi oluşturuyor ve bölümlerin ana hat-larını çiziyor. Yazar önce Türk roman gelene-ğinde yazar figürasyonuna toplumsal yaşam içerisinde biçilen rolü ve ona biçilen rolün kabına sığamayışını anlatıyor. Batı roman

geleneğinde ‘künst-ler roman’ (sanat-çı romanları) diye adlandırılan türün esas meselesi sanat olduğundan, türün başkişileri sanatçı ve yazarlardır. Jale Parla, Türk roma-nında da, batı ro-manında olduğu gibi başkişisi yazar olan romanların, yazar

olmayanlardan daha çok olduğu savını uzun bir liste vererek belirtir. Nitekim bu listenin belirttiği kitaplarla sınırlı olmadığını da ekler. Bu kitaplardan yola çıkarak yazara biçilen rol üzerinde durur.

Jale Parla, yazarın bu rolünü belirlerken tarihin verilerinden faydalanmış. Kitapta, Türk yeni-leşmesinin başlangıç noktası olan II.Mahmut dönemi üzerinde durulmuştur. Bundan sonra ise Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemleri

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 8, Ekim 2013, s. 155-157

TÜRK ROMANINDA YAZAR VE BAŞKALAŞIM

Pürlen Kaleli

*

THE AUTHOR AND METAMORPHOSIS IN THE TURKISH NOVEL

(2)

156 PÜRLEN KALELİ

ile parti tutumları ve darbe dönemleri önemli noktalar olarak belirtilmiştir. Yazar, tüm bu dö-nemlerin ortak noktası olarak ‘şok değişimler’e dikkati çeker. Değişimin kaçınılmaz olduğunu fark eden Türk aydını gibi Türk yazarının da bu değişimin bir sözcüsü olma rolüne büründüğü gerçeği ortaya atılır. Bu durum yazar algısının irdelenmesine kaynaklık etmiştir. Türkiye’de basın-yayın faaliyetlerinin Batı toplumlarına göre geç gelişmiş olması ve okur-yazar kitlesi-nin bu nedenle seçkinci bir zümre olarak şekil-lenmesi Türk yazarının, aydın rolünü kolay şe-kilde benimsemesini sağlayacak bir durumdur. Yazarın basılı eserlere ulaşmaktaki avantajlı konumu, onu toplumsal hayatının içerisinde olduğu gibi sanatsal hayatının da içerisinde si-yasî angajmanları öne çıkaran ve değişimlere öncülük eden bir karaktere dönüşmüştür. Bu noktada Jale Parla ‘ideal yazar’ olarak adlan-dırdığı bu yazarın karşısına, ‘aciz, yenik yazar’ figürünü çıkarır. Bu ikinci yazar figürü, değişim karşısında pasif bir tutum sergileyen, direktifleri önemsemeyen, sanatını önceleyen, belli ideal-lere adanamamış bir karakterdir ve denetlenmiş her türlü değişimden kaçarak ‘topyekün bir baş-kalaşım’a yönelir. Jale Parla, sanatını ön plana koyan bu ikinci yazar tipinin destekleyicisidir. Jale Parla, ideal yazar ve yenik yazar figü-rasyonlarını ilk olarak Ahmet Mithat Efendi ve Halit Ziya Uşaklıgil üzerinden anlatma-ya başlar. Ahmet Mithat, döneminde anlatma-yazdığı romanlarının bir kısmında yazar başkişileri kullanmıştır. Bu başkişiler roman içerisinde kendi dönemlerini yorumlarken aynı zamanda Ahmet Mithat’ın denetiminde kendi sordukları sorulara cevaplar vermiştir. A. Mithat da elbet-te bu romanlar içinde ‘kadir-i mutlak bir yazar’ ve mutlak koruyucu bir baba figürü olarak ya-şadığı toplum hakkındaki yönlendirmelerini yapmış, sanatsal manada da tam bir geleneksel anlatıcı rolünü üstlenmiştir.

Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah romanı-nın baş karakteri Ahmet Cemil ise aciz yazar figürasyonunu örneklemektedir. Ahmet Cemil

ulaşmak istediği estetik ideale ve aşkınlığa, ait olduğu çevre ve yükselen kapitalist değerler nedeniyle ulaşamaz. Engellenmişlik ve yenil-mişlik hissinden kurtulamaz. Sanat hayatında-ki başarısızlık, matbaa konusunda isteklerine ulaşamama ve kız kardeşinin kaybı onun mah-vını hazırlar. Jale Parla, matbaa kurmak ve yönetmek noktasında Ahmet Mithat ve Ahmet Cemil arasındaki farkın altını özellikle çizer. Bu iki yazar, pek çok yönden birbirinin zıttıdır. Bu iki yazarı incelerken dekadanlar noktasına da ayrıntılı bir biçimde değinen Parla, yenik yazar figürüne estetik hazzı öncelemesi bakı-mından kıymet veren zümrenin, döneminde konu olduğu tartışma ve aşağılanmalarına da ayrıca yer verir. Ahmet Mithat’ın dekandan-lıkla ilgili yazılarını bu yönde değerlendirir. Bahsedilen bölümün devamında Yakup Kadri de aynı açıdan değerlendirilir. Onun kahraman-larından Seniha, kırgın duyguların tezahürü olan Servet-i Fünûn neslinin bir temsilcisiy-ken, Hakkı Celis onun etkisinde kalan yenik yazarı örneklendirir. Ne vakit ki Hakkı Celis yeni bir dil, yeni bir ideal yaratması gereğine inanıp ideallerini milliyetçilik yönünde kulla-nır, o vakit mutlu olur. Bu da onun ideal yazara dönüşmesidir. Yine Ankara romanının Neş’et Sabit’i de ideallerine sarıldığı ölçüde güçlenir. Türk romanının daha ileri aşamalarında Par-la, başkalaşımın Türk romancısı tarafından geç kalmışlık ve engellenme duygularıyla baş etmenin bir yolu olarak görüldüğünü söyler. Bunun karakteristik bir örneği olarak Tanpı-nar romanlarını inceler. TanpıTanpı-nar’ın temsilleri yansıtmaktansa onları biçimsizleştirmeyi, top-lumsal ve kültürel hayatın sorunlarını sanatsal hayata bu şekilde aktarmayı seçtiğini vurgular. Şiirlerinde örümceğe, yosuna, diğer asalaklara dönüşmeyi ve Narkisos imgesini sıklıkla kulla-nan Tanpınar, romanlarında da dönüşümü baba tahakkümüne karşı bir savunma biçimi olarak kullanır. Mümtaz’ın hiçbir şey hissetmemek için kayaya dönüşmek istemesinden, sevdiği kadını bir sanat eseri gibi görmeye çalışmasına

(3)

TÜRK ROMANINDA YAZAR VE BAŞKALAŞIM 157

ve idealleştirmesine, İhsan’ın giderek zayıfla-yan otoritesinden, Suat’ın, Mümtaz’ın tüm o eksikliğini yansıtan bir ayna olduğunu belirten dekandans konumuna kadar her unsur bu bağ-lamda değerlendirilir. Sıklıkla hissizleşerek bir kayaya dönüşmek isteyen Mümtaz, sonunda delirerek Jale Parla’nın deyişiyle eşyanın hu-zurlu uykusundan, asalak bir bitkiye; sanat ve aşkınlık simgesi olmaktan ileri gidemeyen bir ilişkiden, şeytanın davetine geçmiştir. Kitapta Tanpınar’ın Saatlari Ayarlama Ensti-tüsü romanının incelenmesine Halit Ayarcı’nın sözleri ile başlanıyor. Jale Parla “bunun neresi saat, neresi modern saat” sözlerinin tekrarlan-masıyla kulakta yankılanan “bunun neresi sa-nat neresi modern sasa-nat” lafzını eseri anlamak için başat bir konumda tutuyor. Bu romanda imgelerin saate dönüştüğü vurgulanırken, ‘sa-at-adam’ tabiriyle hem geçmişi takip eden hem de zamanın tik taklarını kaçırmak istemeyen modernistlere vurgu yapılmıştır. Toplumsal değişimlerin yanında sanatın kendi saatinin olduğu da tüm bu yorumlara eklenerek, Tan-pınar’ın değişim karşısında sanat eserini nasıl değerlendirdiği ortaya konmuştur.

Bu bölümden sonra Parla, başkalaşım izlekle-rini Oğuz Atay’dan başlayarak Bilge Karasu, Hasan Ali Toptaş, Sevim Burak, Latife Tekin, Murat Gülsoy ve Orhan Pamuk’da sürer. Oğuz Atay’la birlikte başarısız yazar figürasyonun artık sanatının peşinden koşması nedeniyle ide-alleştiğini belirten Parla, Atay’ın mektup dili ve dilekçe dili üzerinden sürekli olarak değişimi-ni ele alır. Buna karakterlerideğişimi-nin ‘disconnectus erectus’a başkalaşması da eklenir. Bunların yanında distopya kavramını da sıklıkla ele alan Parla, bunu tekinsiz toplumsal hayat ve edebiyat dünyasının bir tezahürü olarak görür. Seksenli yılların başında romanın bohemya-sının kurulduğundan söz edilir. Çünkü artık yıllardır aydını sahiplenmiş roman, aydının kendisine sahip çıkmaması sonucu kendi içine

kapanmıştır. Az önce isimlerini belirttiğimiz romanlarda bu içe çekilişin ve başkalaşım izlek-lerinin asla bir apolitikleşme olmadığını belir-ten Jale Parla, soyut anlamdaki başkalaşımlara dikkat çekerken, bedensel değişimleri, kopma ve parçalanmaları da siyasal ve toplumsal ha-yatın distopya görünümü almasına bağlar. Son olarak Orhan Pamuk üzerinden arayışı ve başkalaşımı yorumlayan Jale Parla, ona diğer yazarlardan daha farklı bir konum yükler. Türk roman geleneğinin ve dünya romanının du-rumuna hakim olan Pamuk’un aciz ve yenik yazar figürasyonları sürekli olarak bir arayış ve başkalaşım peşindedir. Parla’ya göre Orhan Pamuk, yenik yazar ile başkalaşım arasındaki bağı kurmuştur ve kahramanlarını buna göre oluşturur. Onun arayış içerisindeki başkişileri, birbirine dönüşüp sürekli kimlik değiştirirken aslında yazar olarak olgunlaşırlar. Pamuk bu değişim ve dönüşümlerin hikâye yaratmak için bir imkân olduğunu göstermiştir ve böylece yenik yazar figürasyonu olarak adlandırılan bu yazar, ilk defa kendi sanat tarzını oluşturmuştur. Öz olarak baktığımızda Jale Parla başkalaşımı değişim süreçleri içerisinde ‘denetlenmemiş değişim’ olarak niteler. Ona göre sanatçı ‘gü-dümlü değişime’, ‘güdümsüz başkalaşımla yanıt’ verir. Üstelik bu başkalaşım apolitik bir durum olmayıp kendi politikasını da ortaya koymaktadır. Ovidius’un Metamorphoses adlı eserinde verdiği değişim hikâyeleri kahraman-ların hayatında olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurmakla birlikte onların hayatta kalmasını sağlamıştır. Aynı şekilde sanatçının başkalaşı-mı da onun hayatta kalmasını sağlamaktadır. Jale Parla’ya göre sanatçı başkalaşımla, sana-tının dünyası içerisinde kendi yolunu çizmeyi başarmıştır. Freud’un söylemini hatırlarsak sanatçı kendi deliliğini başkalarına kabul et-tirebilen kişiydi. Başkalaşımını da kendi sanat gücü için tamamlamış ve kendi iktidar alanını da kendi yaratmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kelime grubundan oluşan Türk roman, başlıkları ise isim tamlamaları (belirtili isim tamlaması, belirtisiz isim tamlaması), sıfat tamlamaları, Farşça tamlamalar, Fiilimsi

tabiat görüntülerine yer vermek’ gibi veya ‘ilgi çekici bir olay örgüsü’ gibi bazı roman nitelikleri göstermekte olduğu dile getirilmekteyse de hiçbir zaman bütün

Bir diğer deyişle soyutlaştırma yoluyla karşımıza çıkan değişme ve dönüşmeler, nesneye kimi zaman genişlik ve çok anlamlılık katar.. Genel olarak sana- tın daha

Öncelikle ısı depolama tankı içerisinde bulunan ısıl enerji depolayıcı su ortamının ön boyutlandırması aktarılmış, daha sonra CFD analizi yardımıyla ısı depolama

Michael Malin’e göre, deltalar, tipik olarak akarsular›n genifl bir su kütlesiyle birlefltikleri yerde oluflan tortu birikintileri olduklar›ndan, görüntüler ayn› zamanda

Seyrek olarak yaprlan bir krsrm aragtrrmalar da, okurlann haber b6iii- miine iligkin goriiglerini ve bu boliime ait ilgi ve beklentilerini olugturur' Bu tip bir

ra ’nın Roman Sanatı kitabında Kundera, edebiyata ilişkin düşün­ celerini sunarken klasik, romantik ve çağdaş müzik yapıtlarına ilişkin çarpıcı, özgün

hangi bir veya bir kaç gazete, yabancı sermaye veya kazancın tazyiki veya tesiri altında millî menfaatlere aykırı neşriyat ya­ pıyorsa, hükümetin en başta