• Sonuç bulunamadı

146 AYDIN SAYIL

Belgede George Sarton ve Bilim Tarihi (sayfa 30-34)

Egzistansiyalist düşüncenin önem li d ü şü n ü rlerin d en olan b irin in bu sözleri, bilim in önceki id d iaların d an , h attâ birçok bilim adam ının gö­ zünde bile, çoğunu kaybettiği çağım ızın d u ru m u n u karakterize eder. “Gü­ nüm üz b ilim sellerinin yönelim i diye, gözlem ini ifade ediyor b ir çağdaş yazar, artık bilim selcilik (scientisme) değildir; insanların, bilim in insan yazgısının b ü tün m uam m alarını çözeceğine inandığı XIX. yüzyılın basit­ çi (simpliste) dogm atizm tü rü de değildir. Tersine bugün artık bilim adam ­ ları daha septik oldular, yani nihayet sadece bilinen olgular b ü tü n ü n ü n b ir süre için en iyi y orum unu ortaya koyan fakat h e r zam an geçici olan ve neticede sürekli olarak gözden geçirilm esi gereken varsayım lar vere­ cek kadar daha bilinçli oldular. Daha sonra, gerçekte hakikatlere asla sa­ h ip olunam ayacağını düşünm eye ve neticede m utlak h akikatin im kânını bile tartışm a konusu yapmaya yöneleceklerdir.” 73

O halde çağım ızın bilim sel zihniyeti önceki dogm atizm den b ir çeşit genel rölativiteye dönüşm esiyle karakterize edilebilir. Yeterliliğin devri tam am en geçmiştir. Bilimsel faaliyet teknik, ekonom ik ve askerî sebep­ lerden dolayı günüm üzde öncelik taşım aktadır. Fakat bilim adam ları a r­ tık ra h a tla rın ı kaybettiler, o n lar arasında en iyileri k end ilerin e sorular sorm aktadır. O n lar b ilm ek tedirler ki insanlık kendine rağm en sadece bi­ lim in lütfuyla bilge ve m utlu olamayacaktır. Başka deyişle insanlığın h â­ kim i olduğuna in anılan bilim , insanlığa dönüyor ve k ü ltü rü n oluşum un­ da yeri bu lu nan karşılıklı İnsanî faaliyetler içinde yerini yeniden alıyor. Bu yeni du ru m Batıda iki bakım dan lâik olan b ir gelenekle, Aydın­ lanm a ve Pozitivizm geleneğiyle çatışma durum undadır. Buna rağm en keş- fedilişi ve saygın b ir noktaya getirilişi Fontenelle’den George Sarton’a kadar geçen süre içinde gerçekleşm iş olan ve bu geleneğe bağlı b ulu nan bilim ­ ler tarih i yine de ortad an kaybolm am aktadır. M ilitan ve m uzaffer b ir aklı savunm a g ö rünü m üne girm ekten vazgeçtiği ölçüde bilim ler tarihi, anla­ m ını, h attâ tabiatını değiştirecektir. Tarih felsefesi ve ideoloji arka-planı kaybolursa bilim ler tarihi, daha ziyade, k ü ltü rü n diğer b ü tü n tezahürleri arasında k ü ltü rü n o luşum unun b ir tezahürü olarak düşünülebilecektir. O artık kendi başına hareket etmeyi ve k ü ltü rü n h e r alanını kendi d in a­ mizmiyle sürüklemeyi iddia edemez. Pozitivizm bir m etafizikten başka bir şey değildi. Eğer bu ipotek b ir kez kalkarsa bilim ler tarihi nihayet kendi özel prob lem lerini ortaya koyabilir ve bu problem leri gerçekten pozitif b ir şekilde cevaplandırm aya girişebilir.74

Sarton’un kendisinin bilim tarihi için bu daha mütevazi faaliyet prog ­ ram ın d an ve G u sd o rfu n yaklaşık olarak sınırladığı gibi insanın amaç ve ideallerine ulaşm a vasıtası olarak bilim için daha az gösterişli b ir rolü ö n ­

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 147

ceden gören eğilim den çok m em n un kaldığına inanıyorum . Pratiğe akta­ rılabilen bilgi ile d o natılm anın neticesinde kazanılan gücün m üm kün zararların ı daim a kuvvetle hissetm iştir. Bu nedenle bilim insan ihtiyaçla­ rı için k ullanım ında kontrol edilm elidir. Bilimsel ve teknolojik k u d ret ve h ü n e r doğruluk ve d ürüstlü k faziletleriyle daim a ahenkli olm alı ve bili­ me bu gibi insancıl faziletler eklenm elidir.

Az önce gördüğüm üz gibi G usdorFun özellikle alıntı yaptığı ve bili­ m in ned eni için gösterdiği gayretin temsilcisi olan The History of Science

and the New Humanism adlı kitabının en başında Sarton şöyle söylüyor: “...

G ünüm üzde aydın b ir kim se artık sanki bilim ad am ların ın çok büyük ça­ baları kendisini ilgilendirm iyorm uş gibi davranamaz; sanki başka bir d ü n ­ yaya aitm iş gibi düşünem ez. Bilimsel ru h u n dinî ru h , sanat ru h u , adalet ru h u ile, hiç değilse aynı düzeyde olarak, insanlığın d ö rt m edâr-ı iftih a­ rın d a n biri old u ğun u bilm elidir.” 75

Aynı k itaptan alın an aşağıdaki pasaj aynı soruyla oldukça ilişkili ola­ rak gözönüne alınabilir:

Çok kom pleks olan insanlık ta rih in i ele alm azdan önce, m isâli basit­ leştirm ek için, b ir tek insan ın tarih in i anlatm ak istediğim izi farzedelim . B una nasıl ve ne şekilde başlarız? H ikâyem izde asıl gaye, herh ald e onun d ehâsının izah edilm esi, on u n hayat sahnesinde aldığı rolü tedricî olarak ne suretle başardığının belirtilm esidir. Eğer büyük b ir m atematikçi olmuş­ sa, m atem atikteki istidadının ne zaman ve nasıl m eydana çıktığını, çocuk­ luk çağında m atematiğe karşı duyduğu bağlılığın nasıl yavaş yavaş arttığını, ilgilendiği h e r şeyi baskısı altın da tu tan bu konuya diğer ilgilerini nasıl azar azar feda ettiğini gösterm eye çalışırız. K endini m atem atik konusun­ daki düşüncelerle eğ len d iren b ir çocuğu hayalim izde canlandırm ak bize büyük zevk verir. Fakat bu fik irlerin yavaş yavaş o n un b ü tü n zihnini istilâ ettiğini ve sonunda artık o n d a serbest h arek et etm ek ve ihtiyarını kullan­ m ak diye b ir şey kalm adığını görür, âdetâ hayret ve teessür duyarız. A rtık m atematikle oyalanmak diye b ir şey kalmamıştır; ortaya çıkan durum , daha fazla, b ir insan zih n in in m atem atik elinde oyuncak olması, o n u n tarafın ­ dan son had din e kadar söm ürülm esidir. Kendisine yaklaşıldığı zaman de­ h â n ın m anzarası işte bu şekli alır. Pek h u z u r ve haz verici b ir şey değil, daha fazla, korkulu b ir m uam m a. Hikâyemiz de bu m uam m anın etrafın ­ da geliştirilm elidir. Hikâyemizin değeri, bu dehâyı m eydana çıkarabilmek­ teki başarım ıza bağlıdır. Vereceğimiz b ü tü n diğer tafsilât, m iktarca ne k adar fazla olursa olsun, ek ve tam amlayıcı bilgi m ahiyetinde kalm alıdır. O d eh ân ın büyüyüp gelişm esini, bu gelişme yolunda yapılan m ücadelele­ ri, deh ân ın tekem m ül ederek son şeklini alm asını, tesirlerin i ve başarıla­

rın ı tam olarak belirtm eye çalışmamız lâzım dır. Hikayeyi anlatm aktaki başarım ız, aynı zam anda ondaki m uam m ayı başkaları için de çözülmüş bir hale getirm em ize bağlıdır. Bu adam a karşı duyduğum uz ilgi onun m a­ tem atikteki dehâsından ileri geldiğine göre, b u n u n dışındaki h e r şeyin bizim için nisbeten tâli kalacağı aşikârdır. Muhakkak ki tecessüsümüz onun m atem atik cephesiyle sınırlanm az. O n un dehâsı bizi gerçekten ilgilendi­ riyorsa, tecessüsüm üzün sınırı olmayacaktır. Fakat esas olan on un m ate­ matiğidir. Bundan başka h er şey ikinci planda kalır. Meselâ, onun geçirdiği h astalıkların anlatılm asına, o n u n sevgilerini veya n efret h islerini tebarüz ettirm eye yöneltilm iş olan b ir biyografya çekici ve eğlendirici olabilir, ya­ h u t da sathî okuyucular tarafınd an beğenilebilir; fakat o, b una rağm en yanlış ve hatalıdır.

İnsanlığın tarih i tek in san m k ind en esas itibariyle farklı olm am akla beraber, ondan çok daha m uğlâktır. Bir defa, b u rad a esas ilgi istikam eti­ n in tayini o kadar kolay değildir. Ç ünkü b u rad a b ir tek istikam et değil, birçok istikam etler vardır. İnsan nev’inin gayesi nedir? Böyle b ir sorunun cevaplandırılabileceğini um m ak fazla hayalperestlik mi olur, yoksa bunun cevaplandırılm ası im kân dışında değil m idir? K anaatim ce bu soruya cevap verilm esi m üm kündür. M etafizik m ülâhazalara girm eksizin, h e r­ hangi b ir m ahlûkun esas gâyesinin o n u n kendine has faaliyetiyle belirtileceğini, hataya düşm ekten korkm aksızm kabul edebiliriz. Şu hal­ de diğer hayvanların yapam ayıp insanın yapabildiği şey nedir? O nu n sa­ dece fizyolojik olan faaliyetleri birçok diğer hayvanlarda da aynen m evcuttur. Demek ki aradığım ız şey, yaşamak ve nev’ini devam ettirm ek olamaz. Gerçekten, gerilere doğru bakarsak, kendim izden önce gelmiş olan insanların nevilerini devam ettirm ekle kalm am ış olduklarının , onlard an kalan m irasın en değerli kısm ını teşkil eden m addî ve m anevî birtakım şeyler m eydana getirm iş olduk ların ı görürüz. İşte b u n ların top un a b ir­ den m edeniyet adını veriyoruz. B unlar arasında binalar, heykeller, resim ­ ler, mobilya, ve h e r vasıfta âlet ve avadanlık gibi m addî şeyler b ulunduğu gibi, sanat ve bilim m etotları, idealler, üm itler, korkular, ve bâtıl fik irler gibi m anevî olanları da vardır. B unlar insanın yaratıcı faaliyetini temsil ed erler; hayatın sırf idâm esini, çetinlik ve m eşakkatlerinin hafifletilm e­ sini sağlam aktan başka gâyesi olmayan faaliyetler üstünde ve dışındaki ba­ şarıların yıllar boyunca seçilen ve senelerin yıpratıcı tesiriyle aşınm ayan bakiyelerini teşkil ederler. İn san ın tarih in i yazarken, ilgim izin sık sık be­ liren ağırlık noktasının işte ona has olan bu yaratıcı faaliyet olduğu, gün gibi aşikar değil m idir? Bu faaliyetle ilgili olan h e r şeyin ön p lan da yer alması, b ü tü n diğer tafsilâtın geri p landa bulunm ası lâzım dır.

Kısaca şu sonuca varabiliriz ki, in sanın ulaşmaya çalıştığı gâye, güzel­ lik, adâlet, ve gerçek gibi hissedilm ez ve gözle görülm ez değerler yarat­ m aktır. O kuyucularım ın, bu terim lerin b u rada uzun uzadıya tarif edilm eleri lüzum unda ısrar etm eyeceğinden, o n ların nizam ı kargaşalık- tan, güzelliği çirkinlikten, adâleti adaletsizlikten, doğruyu yanlıştan ayırd edebileceğinden em inim . B unların b ü tü n m isâllerde b irb irle rin d e n teker teker ve sarih b ir şekilde tefrik edilebilm eleri şart değildir. M üşküller üze­ rin d e durm ak tan zevklenenleri sevindirm eye yetecek kadar m üphem m i­ sâller h e r zam an için m evcut bulunm akta devam edecektir. Fakat b u n la­ rın bizi yolum uzdan alıkoym asına m üsaade etmeyeceğiz. Şunu kabul ve teslim etm ek kafidir ki, h e r çağda güzel şeyler yaratm ak, cemiyet şartları­ nı ıslah etm ek ve gerçeği bulu p ilân etm ek düşünce ve arzusuyla büyülen­ miş hiç olmazsa bazı in sanlar yetişmiştir. B unların boş hayallerden azade kalmamış olmaları, yaptıkları denem elerin daim a başarılı olmuş olmaması, ve en iy ilerinin bile bazı yanlışlar yapmış olması, yukarıda vardığım ız ge­ nel sonuca tesir etmez. B unları birlikte ve b ir g ru p halinde göz önünde b u lu n d u ru n ca, insan nevinin hususî ve ayırıcı görevini başarm ış olanla­ rın b u n lar olduğunu görürüz. H ayatım ızın imtiyaz ve zevklerini, zihn i­ m izdeki asil düşünceleri, ve duygularım ızın inceliğini büyük ölçüde bu n lara borçluyuz.76

Daha önce söz ettiğim gibi, sahip olduğu belirli gözde fikirlerd en baş­ ka, Sarton’un esas ilgilendiği konu bilim tarih in i bağım sız b ir akadem ik disiplin olarak kurm aktı. Bilim tarih çileri g ördükleri özel eğitim vasıta­ sıyla esas olarak bizzat bilim ta rih in d e n elde edilen olgulara dayanarak bilim e ve bilim in insan yaşam ındaki ve kü ltüründeki yerine ilişkin görüş­ lerin i şekillendirm e fırsat ve şansına sahip olm alılar; ve, bu n eden le bi­ lim tarih in d e n başka a lanlard an ortaya çıkan ve ödünç alınan ideolojileri desteklem ek ve savunm ak için bilim tarih in i kullanm aya fazla eğilim li ol­ m am alıdırlar. Ç ünkü ihtim al ki, bu, bilim tarih in i, entellektüel k ü ltü r ve bilim e ilişkin ko nu lard a değer yargıları yaratm ada zekâmıza katkıda b u ­ lu n an b ir faktör ve bütünleyici b ir u nsur olarak daha faydalı kılar. Bu, göz ö nü n e alınacak çok önem li b ir iş, belli başlı b ir konudur. Ancak Sarton bu bilim tarihçisi yetiştirm e p lanını, hâkim olması gereken fakat m uhak­ kak yegâne olması gerekm eyen ve klişeleşm em iş fakat tercihan özel ko­ şullara ve ihtiyaçlara uydurulabilen b ir plan olarak düşünm üştür.

Bu elâstikiyet bence hiçbir şekilde kararsızlık veya tereddüt, ya da p a­ radoks olarak yorum lanm am alıdır. Sarton’u n çok m ükem m el b ir kişiliği vardı. Son derece dem okratik ve liberaldi, ve anladığım a göre, ırksal veya dinî ayırım gibi inançlardan ve bağnazlık ve hoşgörüsüzlüğe eğilim li di­

Belgede George Sarton ve Bilim Tarihi (sayfa 30-34)

Benzer Belgeler