Egzistansiyalist düşüncenin önem li d ü şü n ü rlerin d en olan b irin in bu sözleri, bilim in önceki id d iaların d an , h attâ birçok bilim adam ının gö zünde bile, çoğunu kaybettiği çağım ızın d u ru m u n u karakterize eder. “Gü nüm üz b ilim sellerinin yönelim i diye, gözlem ini ifade ediyor b ir çağdaş yazar, artık bilim selcilik (scientisme) değildir; insanların, bilim in insan yazgısının b ü tün m uam m alarını çözeceğine inandığı XIX. yüzyılın basit çi (simpliste) dogm atizm tü rü de değildir. Tersine bugün artık bilim adam ları daha septik oldular, yani nihayet sadece bilinen olgular b ü tü n ü n ü n b ir süre için en iyi y orum unu ortaya koyan fakat h e r zam an geçici olan ve neticede sürekli olarak gözden geçirilm esi gereken varsayım lar vere cek kadar daha bilinçli oldular. Daha sonra, gerçekte hakikatlere asla sa h ip olunam ayacağını düşünm eye ve neticede m utlak h akikatin im kânını bile tartışm a konusu yapmaya yöneleceklerdir.” 73
O halde çağım ızın bilim sel zihniyeti önceki dogm atizm den b ir çeşit genel rölativiteye dönüşm esiyle karakterize edilebilir. Yeterliliğin devri tam am en geçmiştir. Bilimsel faaliyet teknik, ekonom ik ve askerî sebep lerden dolayı günüm üzde öncelik taşım aktadır. Fakat bilim adam ları a r tık ra h a tla rın ı kaybettiler, o n lar arasında en iyileri k end ilerin e sorular sorm aktadır. O n lar b ilm ek tedirler ki insanlık kendine rağm en sadece bi lim in lütfuyla bilge ve m utlu olamayacaktır. Başka deyişle insanlığın h â kim i olduğuna in anılan bilim , insanlığa dönüyor ve k ü ltü rü n oluşum un da yeri bu lu nan karşılıklı İnsanî faaliyetler içinde yerini yeniden alıyor. Bu yeni du ru m Batıda iki bakım dan lâik olan b ir gelenekle, Aydın lanm a ve Pozitivizm geleneğiyle çatışma durum undadır. Buna rağm en keş- fedilişi ve saygın b ir noktaya getirilişi Fontenelle’den George Sarton’a kadar geçen süre içinde gerçekleşm iş olan ve bu geleneğe bağlı b ulu nan bilim ler tarih i yine de ortad an kaybolm am aktadır. M ilitan ve m uzaffer b ir aklı savunm a g ö rünü m üne girm ekten vazgeçtiği ölçüde bilim ler tarihi, anla m ını, h attâ tabiatını değiştirecektir. Tarih felsefesi ve ideoloji arka-planı kaybolursa bilim ler tarihi, daha ziyade, k ü ltü rü n diğer b ü tü n tezahürleri arasında k ü ltü rü n o luşum unun b ir tezahürü olarak düşünülebilecektir. O artık kendi başına hareket etmeyi ve k ü ltü rü n h e r alanını kendi d in a mizmiyle sürüklemeyi iddia edemez. Pozitivizm bir m etafizikten başka bir şey değildi. Eğer bu ipotek b ir kez kalkarsa bilim ler tarihi nihayet kendi özel prob lem lerini ortaya koyabilir ve bu problem leri gerçekten pozitif b ir şekilde cevaplandırm aya girişebilir.74
Sarton’un kendisinin bilim tarihi için bu daha mütevazi faaliyet prog ram ın d an ve G u sd o rfu n yaklaşık olarak sınırladığı gibi insanın amaç ve ideallerine ulaşm a vasıtası olarak bilim için daha az gösterişli b ir rolü ö n
GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 147
ceden gören eğilim den çok m em n un kaldığına inanıyorum . Pratiğe akta rılabilen bilgi ile d o natılm anın neticesinde kazanılan gücün m üm kün zararların ı daim a kuvvetle hissetm iştir. Bu nedenle bilim insan ihtiyaçla rı için k ullanım ında kontrol edilm elidir. Bilimsel ve teknolojik k u d ret ve h ü n e r doğruluk ve d ürüstlü k faziletleriyle daim a ahenkli olm alı ve bili me bu gibi insancıl faziletler eklenm elidir.
Az önce gördüğüm üz gibi G usdorFun özellikle alıntı yaptığı ve bili m in ned eni için gösterdiği gayretin temsilcisi olan The History of Science
and the New Humanism adlı kitabının en başında Sarton şöyle söylüyor: “...
G ünüm üzde aydın b ir kim se artık sanki bilim ad am ların ın çok büyük ça baları kendisini ilgilendirm iyorm uş gibi davranamaz; sanki başka bir d ü n yaya aitm iş gibi düşünem ez. Bilimsel ru h u n dinî ru h , sanat ru h u , adalet ru h u ile, hiç değilse aynı düzeyde olarak, insanlığın d ö rt m edâr-ı iftih a rın d a n biri old u ğun u bilm elidir.” 75
Aynı k itaptan alın an aşağıdaki pasaj aynı soruyla oldukça ilişkili ola rak gözönüne alınabilir:
Çok kom pleks olan insanlık ta rih in i ele alm azdan önce, m isâli basit leştirm ek için, b ir tek insan ın tarih in i anlatm ak istediğim izi farzedelim . B una nasıl ve ne şekilde başlarız? H ikâyem izde asıl gaye, herh ald e onun d ehâsının izah edilm esi, on u n hayat sahnesinde aldığı rolü tedricî olarak ne suretle başardığının belirtilm esidir. Eğer büyük b ir m atematikçi olmuş sa, m atem atikteki istidadının ne zaman ve nasıl m eydana çıktığını, çocuk luk çağında m atematiğe karşı duyduğu bağlılığın nasıl yavaş yavaş arttığını, ilgilendiği h e r şeyi baskısı altın da tu tan bu konuya diğer ilgilerini nasıl azar azar feda ettiğini gösterm eye çalışırız. K endini m atem atik konusun daki düşüncelerle eğ len d iren b ir çocuğu hayalim izde canlandırm ak bize büyük zevk verir. Fakat bu fik irlerin yavaş yavaş o n un b ü tü n zihnini istilâ ettiğini ve sonunda artık o n d a serbest h arek et etm ek ve ihtiyarını kullan m ak diye b ir şey kalm adığını görür, âdetâ hayret ve teessür duyarız. A rtık m atematikle oyalanmak diye b ir şey kalmamıştır; ortaya çıkan durum , daha fazla, b ir insan zih n in in m atem atik elinde oyuncak olması, o n u n tarafın dan son had din e kadar söm ürülm esidir. Kendisine yaklaşıldığı zaman de h â n ın m anzarası işte bu şekli alır. Pek h u z u r ve haz verici b ir şey değil, daha fazla, korkulu b ir m uam m a. Hikâyemiz de bu m uam m anın etrafın da geliştirilm elidir. Hikâyemizin değeri, bu dehâyı m eydana çıkarabilmek teki başarım ıza bağlıdır. Vereceğimiz b ü tü n diğer tafsilât, m iktarca ne k adar fazla olursa olsun, ek ve tam amlayıcı bilgi m ahiyetinde kalm alıdır. O d eh ân ın büyüyüp gelişm esini, bu gelişme yolunda yapılan m ücadelele ri, deh ân ın tekem m ül ederek son şeklini alm asını, tesirlerin i ve başarıla
rın ı tam olarak belirtm eye çalışmamız lâzım dır. Hikayeyi anlatm aktaki başarım ız, aynı zam anda ondaki m uam m ayı başkaları için de çözülmüş bir hale getirm em ize bağlıdır. Bu adam a karşı duyduğum uz ilgi onun m a tem atikteki dehâsından ileri geldiğine göre, b u n u n dışındaki h e r şeyin bizim için nisbeten tâli kalacağı aşikârdır. Muhakkak ki tecessüsümüz onun m atem atik cephesiyle sınırlanm az. O n un dehâsı bizi gerçekten ilgilendi riyorsa, tecessüsüm üzün sınırı olmayacaktır. Fakat esas olan on un m ate matiğidir. Bundan başka h er şey ikinci planda kalır. Meselâ, onun geçirdiği h astalıkların anlatılm asına, o n u n sevgilerini veya n efret h islerini tebarüz ettirm eye yöneltilm iş olan b ir biyografya çekici ve eğlendirici olabilir, ya h u t da sathî okuyucular tarafınd an beğenilebilir; fakat o, b una rağm en yanlış ve hatalıdır.
İnsanlığın tarih i tek in san m k ind en esas itibariyle farklı olm am akla beraber, ondan çok daha m uğlâktır. Bir defa, b u rad a esas ilgi istikam eti n in tayini o kadar kolay değildir. Ç ünkü b u rad a b ir tek istikam et değil, birçok istikam etler vardır. İnsan nev’inin gayesi nedir? Böyle b ir sorunun cevaplandırılabileceğini um m ak fazla hayalperestlik mi olur, yoksa bunun cevaplandırılm ası im kân dışında değil m idir? K anaatim ce bu soruya cevap verilm esi m üm kündür. M etafizik m ülâhazalara girm eksizin, h e r hangi b ir m ahlûkun esas gâyesinin o n u n kendine has faaliyetiyle belirtileceğini, hataya düşm ekten korkm aksızm kabul edebiliriz. Şu hal de diğer hayvanların yapam ayıp insanın yapabildiği şey nedir? O nu n sa dece fizyolojik olan faaliyetleri birçok diğer hayvanlarda da aynen m evcuttur. Demek ki aradığım ız şey, yaşamak ve nev’ini devam ettirm ek olamaz. Gerçekten, gerilere doğru bakarsak, kendim izden önce gelmiş olan insanların nevilerini devam ettirm ekle kalm am ış olduklarının , onlard an kalan m irasın en değerli kısm ını teşkil eden m addî ve m anevî birtakım şeyler m eydana getirm iş olduk ların ı görürüz. İşte b u n ların top un a b ir den m edeniyet adını veriyoruz. B unlar arasında binalar, heykeller, resim ler, mobilya, ve h e r vasıfta âlet ve avadanlık gibi m addî şeyler b ulunduğu gibi, sanat ve bilim m etotları, idealler, üm itler, korkular, ve bâtıl fik irler gibi m anevî olanları da vardır. B unlar insanın yaratıcı faaliyetini temsil ed erler; hayatın sırf idâm esini, çetinlik ve m eşakkatlerinin hafifletilm e sini sağlam aktan başka gâyesi olmayan faaliyetler üstünde ve dışındaki ba şarıların yıllar boyunca seçilen ve senelerin yıpratıcı tesiriyle aşınm ayan bakiyelerini teşkil ederler. İn san ın tarih in i yazarken, ilgim izin sık sık be liren ağırlık noktasının işte ona has olan bu yaratıcı faaliyet olduğu, gün gibi aşikar değil m idir? Bu faaliyetle ilgili olan h e r şeyin ön p lan da yer alması, b ü tü n diğer tafsilâtın geri p landa bulunm ası lâzım dır.
Kısaca şu sonuca varabiliriz ki, in sanın ulaşmaya çalıştığı gâye, güzel lik, adâlet, ve gerçek gibi hissedilm ez ve gözle görülm ez değerler yarat m aktır. O kuyucularım ın, bu terim lerin b u rada uzun uzadıya tarif edilm eleri lüzum unda ısrar etm eyeceğinden, o n ların nizam ı kargaşalık- tan, güzelliği çirkinlikten, adâleti adaletsizlikten, doğruyu yanlıştan ayırd edebileceğinden em inim . B unların b ü tü n m isâllerde b irb irle rin d e n teker teker ve sarih b ir şekilde tefrik edilebilm eleri şart değildir. M üşküller üze rin d e durm ak tan zevklenenleri sevindirm eye yetecek kadar m üphem m i sâller h e r zam an için m evcut bulunm akta devam edecektir. Fakat b u n la rın bizi yolum uzdan alıkoym asına m üsaade etmeyeceğiz. Şunu kabul ve teslim etm ek kafidir ki, h e r çağda güzel şeyler yaratm ak, cemiyet şartları nı ıslah etm ek ve gerçeği bulu p ilân etm ek düşünce ve arzusuyla büyülen miş hiç olmazsa bazı in sanlar yetişmiştir. B unların boş hayallerden azade kalmamış olmaları, yaptıkları denem elerin daim a başarılı olmuş olmaması, ve en iy ilerinin bile bazı yanlışlar yapmış olması, yukarıda vardığım ız ge nel sonuca tesir etmez. B unları birlikte ve b ir g ru p halinde göz önünde b u lu n d u ru n ca, insan nevinin hususî ve ayırıcı görevini başarm ış olanla rın b u n lar olduğunu görürüz. H ayatım ızın imtiyaz ve zevklerini, zihn i m izdeki asil düşünceleri, ve duygularım ızın inceliğini büyük ölçüde bu n lara borçluyuz.76
Daha önce söz ettiğim gibi, sahip olduğu belirli gözde fikirlerd en baş ka, Sarton’un esas ilgilendiği konu bilim tarih in i bağım sız b ir akadem ik disiplin olarak kurm aktı. Bilim tarih çileri g ördükleri özel eğitim vasıta sıyla esas olarak bizzat bilim ta rih in d e n elde edilen olgulara dayanarak bilim e ve bilim in insan yaşam ındaki ve kü ltüründeki yerine ilişkin görüş lerin i şekillendirm e fırsat ve şansına sahip olm alılar; ve, bu n eden le bi lim tarih in d e n başka a lanlard an ortaya çıkan ve ödünç alınan ideolojileri desteklem ek ve savunm ak için bilim tarih in i kullanm aya fazla eğilim li ol m am alıdırlar. Ç ünkü ihtim al ki, bu, bilim tarih in i, entellektüel k ü ltü r ve bilim e ilişkin ko nu lard a değer yargıları yaratm ada zekâmıza katkıda b u lu n an b ir faktör ve bütünleyici b ir u nsur olarak daha faydalı kılar. Bu, göz ö nü n e alınacak çok önem li b ir iş, belli başlı b ir konudur. Ancak Sarton bu bilim tarihçisi yetiştirm e p lanını, hâkim olması gereken fakat m uhak kak yegâne olması gerekm eyen ve klişeleşm em iş fakat tercihan özel ko şullara ve ihtiyaçlara uydurulabilen b ir plan olarak düşünm üştür.
Bu elâstikiyet bence hiçbir şekilde kararsızlık veya tereddüt, ya da p a radoks olarak yorum lanm am alıdır. Sarton’u n çok m ükem m el b ir kişiliği vardı. Son derece dem okratik ve liberaldi, ve anladığım a göre, ırksal veya dinî ayırım gibi inançlardan ve bağnazlık ve hoşgörüsüzlüğe eğilim li di