• Sonuç bulunamadı

13-18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeylerinin karşılaştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "13-18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeylerinin karşılaştırılması"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI

13-18 YAŞLAR ARASI AKTİF SPOR YAPAN VE YAPMAYAN GÖRME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİN KENDİNİ KABUL DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Gül TERZİ

Ankara Haziran, 2011

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI

13-18 YAŞLAR ARASI AKTİF SPOR YAPAN VE YAPMAYAN GÖRME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİN KENDİNİ KABUL DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Gül TERZİ

Danışman: Yard. Doç.Dr.Sibel SUVEREN

Ankara Haziran, 2011

(3)

i Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Gül Terzi’nin “13-18 YaĢlar Arası Aktif Spor Yapan ve Yapmayan Görme Engelli Öğrencilerin Kendini Kabul Düzeylerinin KarĢılaĢtırılması” başlıklı tezi 14 Haziran 2011 tarihinde, jürimiz tarafından Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı Ġmza

BaĢkan: Yrd. Doç.Dr. Ferda GÜRSEL ... Üye (Tez DanıĢmanı): Yard.Doç.Dr. Sibel SUVEREN ... Üye: Yrd. Doç.Dr. Tamer SÖKMEN ...

(4)

ii ÖNSÖZ

Bu araştırmada spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeyleri karşılaştırılmalı olarak incelenmeye çalışılmıştır.

Bu çalışmanın planlanmasından sonuçlanmasına kadar çalışmanın her aşamasında bana destek olan, beni yönlendiren tez danışmanım Yard. Doç.Dr. Sibel SUVEREN’e,

Bu araştırma konusuna karar vermemde ve çalışmalarımda hiçbir yardımını esirgemeyen Beden Eğitimi Öğretmeni Gökhan İNCE’YE,

Çalışmanın istatistiksel değerlendirmesinde, kendi yoğun işlerine rağmen, özveriyle çalışarak bu çalışmanın tamamlanmasında büyük payları olan Sosyal Bilgiler Öğretmeni Kadir KARATEKİN’e ve Araş. Gör. Talip ÖZTÜRK’e, çalışmalarımda yardımını esirgemeyen Talip ERSOY ve Belgin ÇELEN’e, hem çalışmalarımda hem de samimiyetiyle her zaman yanımda olan Yelda ATEŞ’e, benim için yaptıkları kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük olan sevgili babam Hasan TERZİ’ye sonsuz teşekkür ederim.

Gül TERZİ

(5)

iii

13-18 YAġLAR ARASI AKTĠF SPOR YAPAN VE YAPMAYAN GÖRME ENGELLĠ ÖĞRENCĠLERĠN KENDĠNĠ KABUL DÜZEYLERĠNĠN

KARġILAġTIRILMASI

TERZĠ Gül

Yüksek Lisans, Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yard. Doç.Dr. Sibel SUVEREN

Haziran - 2011, 112 sayfa

Sağlıklı bireyin kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir uyum içinde olması kendini kabul düzeyi açısından son derece önemlidir. Bedensel sapmalar ise bireyin toplumsal yönden kabulü açısından da bir engeldir.

Bu çalışmanın amacı, spor yapan ve yapmayan 13-18 yaş aralığındaki görme engelli öğrencilerin, kendini kabul düzeyi arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır.

Araştırma toplam 60 görme engelli öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. 6 hafta sürmüştür.

Çalışmada, spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeylerini ölçmek için Temuge (1987) tarafından geliştirilen “Kendini Kabul Envanteri” kullanılmıştır. Ayrıca, çalışmaya katılan görme engelli öğrencilerin demografik bilgilerine ulaşmak için araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır.

Elde edilen veriler, SPSS 12,0 istatistik programı ve MS Office Programları kullanılarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın kuramsal kısmında kendini kabulde sporun etkisi açıkça görülmektedir. Ancak yapılan anket sonuçları neticesinde

(6)

iv

Görme engelli öğrencilerin kendini kabul süreçlerini değerlendirme ile ilgili yapılan anket sonuçlarına göre 30 spor yapan ve 30 spor yapmayan görme engelli öğrencilerin toplam 116 soruya verdikleri yanıtların 6’sında fark vardır sonucuna ulaşılmıştır: “Yabancılarla tanışmak ve yeni dostlar edinmekten hoşlanırım,”, “Başkaları beni seyrederken iş yapamıyorum” “Yerinde ve haklı olsa bile yüzüme yapılan övgülerden utanırım,” “Genellikle kendimden çok başkalarını memnun etme çabasındayım,” “Arkadaşlarımın birçoğu kadar güzel ya da yakışıklıyım,” “İstemediğim halde çabuk kızıyor ve sinirleniyorum,” önermeleri için P değeri< 0,05 olduğundan anlamlıdır.

Anahtar Kelimeler: Görme engelliler, kendini kabul, spor

(7)

v

THE COMPARISON OF SELF-ACCEPTANCE LEVEL OF VISUALLY IMPAIRED STUDENTS SOME DO ACTIVE SPORTS AND SOME DOESN’T

BETWEEN THE AGES OF 13-18

TERZĠ, Gül

Master of Science, Physical Education and Sports Department Thesis Advisor: Assist. Prof. Dr. Sibel SUVEREN

June - 2011, 112 pages

Ih is critically important that an individual be in continuous harmony with person environment in terms of person level of self-acceptance. Physical deficiencies are impediments fort the social acceptance fort he individual.

The purpose of this study is to put forth the relationship between the self-acceptance levels of visually impaired students between the ases of 13–18, some do sport and some doesn’t.

The study was conducted with 60 visually impaired students in total and lasted for 6 weeks.

“Self-Acceptance Inventory” developed by Temuge (1987) was used in the study in order to Meysure self-acceptance levels of visually impaired students some do sport and some doesn’t. Also, for the purpose of obtaining the demographic data of visully impaired students participating in the study, Personal Information Form, which was designed by the researchers, was used.

(8)

vi

part of the study. However, as a resul of the survey administered, it is found out that the expected effect of sport on self-acceptance is not observed.

Based on the results of the survey mader for assessing the self-acceptance process of visually impaired students, it is observed that, 6 out of 116 answers are different that are asked to both visually-impaired students 30 of whom are doing sports and 30 of whom are not doing. “I like meeting strangers and making new friends”, “I can’t work while others are watching me”, “I am embarrassed with the compliments made to me even if they are true”, “Generrally I ry to satisfy the others instead of myself”, “I am as much as handsome/beautiful as most of my friends are”, “I get angry and frustrated quickly although I don’t want to”. For these proposings, the value of P<0,05; so it is significant.

Key words: visually-impaired students, self-acceptance, sport.

(9)

vii

JÜRĠ ÜYELERĠNĠN ĠMZA SAYFASI ...i

ÖNSÖZ ... ii

ÖZET ... iii

ABSTRACT ... v

ĠÇĠNDEKĠLER ... vii

TABLOLAR LĠSTESĠ ... x

GRAFĠKLER LĠSTESĠ ... xii

KISALTMALAR LĠSTESĠ ... xv I. BÖLÜM 1. GĠRĠġ ... 1 1.1. Problem Durumu ... 3 1.2. Araştırmanın Amacı ... 4 1.3. Araştırmanın Önemi ... 4 1.4. Sınırlılıklar ... 5 1.5. Varsayımlar ... 6 1.6 .Tanımlar ... 6 II. BÖLÜM 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 8

(10)

viii

2.1.2. Engelli Oluş Nedenlerine Göre Sınıflandırma ... 12

2.1.3. Yasal ve Eğitsel Açıdan Sınıflandırma ... 12

2.1.4. Spor Açısından Sınıflandırma ... 13

2.2. Benlik Kavramı ... 13

2.3. Kendini Kabul ... 16

2.3.1. Görme Engelliler ve Kendini Kabul ... 18

2.3.2. Kendini Kabulün Sporla İlişkisi ... 21

2.4. Sporun Tanımı ... 24

2.4.1. Sporun Eğitsel Amaçları ... 25

2.4.2. Sporun Eğitimdeki Yeri ... 27

2.5. Görme Engelliler ve Spor ... 27

2.6. Görme Engellilerin Kendini Kabul Etmesinde Sporun Etkisi ... 29

2.7. Kendini Kabul İle İlgili Yapılan Araştırmalar ... 31

2.7.1. Yurtdışında Yapılan Çalışmalar ... 31

2.7.2. Türkiye’de Yapılan Çalışmalar ... 38

(11)

ix

3. YÖNTEM ... 45

3.1. Araştırmanın Modeli ... 45

3.2. Evren ve Örneklem ... 45

3.3. Verilerin Toplama Teknikleri ... 53

3.4. Verilerin Analizi ... 58 IV. BÖLÜM 4. BULGULAR ve YORUM ... 59 V. BÖLÜM 5. SONUÇ ve ÖNERĠLER ... 92 5.1. Sonuç ... 92 5.2. Öneriler ... 94 KAYNAKÇA ... 95 EKLER ... 105

EK- 1.KİŞİSEL BİLGİ FORMU ... 105

EK 2. KENDİNİ KABUL ENVANTERİ ... 107

(12)

x TABLOLAR LĠSTESĠ

Sayfa No

Tablo 1: Görme Engelli Öğrencilerin Cinsiyete Göre Dağılımı……...46 Tablo 2: Görme Engelli Öğrencilerin Yaşa Göre Dağılımı………...46 Tablo 3. Görme Engelli Öğrencilerin Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı………..…...47 Tablo 4. Görme Engelli Öğrencilerin Anne Öğrenim Düzeylerine Göre Dağılımı……..…47 Tablo 5. Görme Engelli Öğrencilerin Anne Meslek Durumlarına Göre Dağılımı………...48 Tablo 6. Görme Engelli Öğrencilerin Baba Öğrenim Düzeylerine Göre Dağılımı…….…48 Tablo 7.Görme Engelli Öğrencilerin Baba Meslek Durumlarına Göre Dağılımı………...49 Tablo 8. Görme Engelli Öğrencilerin Evlerine Giren Aylık Gelir Durumuna Göre

Dağılım……….……49 Tablo 9. Görme Engelli Öğrencilerin Görme Düzeylerine Göre Dağılımı………50 Tablo 10. Görme Engelli Öğrencilerin Annelerinin Davranış Durumlarına Göre

Dağılımı………..50 Tablo 11. Görme Engelli Öğrencilerin Babalarının Davranış Durumlarına Göre

Dağılımı………..51 Tablo 12. Görme Engelli Öğrencilerin Spor Yapma Sıklığına Göre Dağılımı………...51 Tablo 13. Görme Engelli Öğrencilerin Spor Geçmiş Sürelerine Göre Dağılımı………..…52 Tablo 14. Görme Engelli Öğrencilerin Katıldıkları Spor Branşlarına Göre Dağılımı……..52 Tablo 15. “Sporcu olmayan” ve “sporcu olan” görme engelliler arasında kendini kabul düzeyi açısından farklara ilişkin Mann-Whitney U testi sonuçları………..…...59

(13)

xi

Tablo 17. Birinci Derecede Yaygın Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları………...70

Tablo 18. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul…...72

Tablo 19. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları…72

Tablo 20. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul…….75

Tablo 21. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları...75

Tablo 22. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul……77

Tablo 23. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları..77

Tablo 24. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul……79

Tablo 25. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları..79

Tablo 26. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul……81

Tablo 27. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları..81

Tablo 28. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul…...83

Tablo 29. Kendini Kabul Sorunlarıyla İlgili Kendinden Hoşnutsuzluk Durumları..83

(14)

xii

Tablo 32. Kendini Kabul sorunlarıyla İlgili Sağlıklı ve Çarpık Kendini Kabul…….90

(15)

xiii

Sayfa No

Grafik 1.“Üzerime aldığım görevi kusursuz yapmam şarttır” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………74

Grafik 2.“Doğuştan getirdiğim bedensel özürüm var” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………76

Grafik 3.“Karşı cinsten biri (leri) nin benimle duygusal yakınlık kurma isteğinde olduğu kanısındayım” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………..78

Grafik 4.“Genellikle isteklerim,beğenilerim ve değerlerime uygun bir yaşam sürüyorum” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………...80

Grafik 5. “Arkadaşlarımın davetini beklemeden gerektiğinde onların grubuna katılırım” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı ……….82

Grafik 6. “Bazen ters ve geçimsiz bazen ise sıcak ve yumuşak olurum” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………84

Grafik 7. “Genellikle başkalarının yanında terler ve bunalırım” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı……….86

Grafik 8. “Bir topluluk içinde bütün gözler bana çevrilmişçesine tedirgin olurum” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı………...87

(16)

xiv

Grafik 10. “Genellikle başkalarının dikkatini çekmekten sıkılırım” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı……….89

Grafik 11. “İnsanlar beni övdüklerinde bu kadar değerli olmadığımı düşünürüm” maddesine verilen cevapların spor yapan ve yapmayanlara göre dağılımı……….91

(17)

xv % : Yüzde Akt: Aktaran Çev. : Çeviren Diğ: Diğerleri Ed: Editör f: Frekans

IBSA: Uluslar arası Görme Engelliler Spor Federasyonu IJF: Uluslararası Judo Federasyonu

MEB: Millî Eğitim Bakanlığı MF: Malone Formülü

MFT: Malone Formülü Toplamı N : Denek Sayısı

p : Anlamlılık Düzeyi s. : Sayfa

Sd: Serbestlik Derecesi SF: Schwartz Formülü

SFT: Shwartz Formülü Toplamı

SPSS: Statistical Package for the Social Sciences Vb: ve benzeri

(18)

I. BÖLÜM 1.GİRİŞ

Kendini kabul, bireyin suçluluk, yetersizlik, beğenme ya da övünme duygularına kapılmadan kendini tüm olumlu ve olumsuz yanlarıyla kabul etmesidir (Enç, 1974). Ayrıca bireyin sağlıklı bir kişilik geliştirmesi, çevresine uyum sağlayabilmesi ve toplumsal işlevlerini yerine getirmesi ile kendini kabul ( self-acceptance) düzeyi arasında yakın bir ilişki vardır.

Birey çocukluktan itibaren çevrelerini keşfetmek amacıyla araç olarak hareket etme yetilerinden faydalanırlar. Bireyler için hareket etme ve oyun oynama, bireyin insan ilişkilerini kolaylaştırıcı iletişim becerileri edinmesinde, kişilerarası olumlu ilişkilerin kurulabilmesi, sürdürülmesi ve bu ilişkiden doyum sağlanabilmesi için bireylerin birbirlerine duygu, düşünce ve isteklerini iletmelerinde, içinde bulunulan sosyal ortama uygun davranmasında ve sosyal amaçların gerçekleştirilmesinde etkili olmakta, bunun yanı sıra bireyin kendi yaşamının değerini anlamasında, kendini geliştirme ve benlik gelişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlam da spor da kendini kabul sürecinde etkili olan olgulardan biri olarak görülmektedir. ( Sorios, 1986, Tuncay,1992).

Sportif etkinlikler, fonksiyon kaybına uğramış bireyi fiziksel, zihinsel, psikolojik ve sosyal yapısıyla bir bütün olarak değerlendirerek, kendisi ve toplumu ile barışık ve bütünleşmiş bir biçimde yaşam sürmesine katkı sağladığı bilinmektedir.

Sağlıklı toplumların yetiştirilmesinde sporun önemi çok büyüktür. Sporun ve fiziksel aktivitenin beden sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin yanı sıra kendini kabul açısından da yararları bilinmektedir. Bu noktadan hareketle, engelli bireylere yönelik spor faaliyetleri ne kadar gelişirse, engellilerin önündeki duvarlar da birer birer yıkılarak, onların topluma katkıları ve toplumun da engellilere katkıları o ölçüde artacağı söylenebilir.

(19)

Kişilik özellikleri yönünden sporcular ve sporcu olmayanlar arasında büyük farklılıklar gözlenmiştir. Sporcular, sporcu olmayanlara göre neşeli, hareketli, çalışkan, daha pratik ve kişiler arası ilişkilerinde daha başarılıdırlar. Sporcular zorluklarla başa çıkmada daha becerikli, daha iradelidirler.

Spor günümüzde engellilerin eğitim ve rehabilitasyonunda terapi aracı olarak kullanılmaktadır. Beden Eğitimi ve spor, engelli bireylerin yaşam kalitesini arttırarak, kendini gerçekleştirmelerinde önemli bir unsur olarak görülebilir. Maslow'un belirttiği gibi kendini gerçekleştiren kişinin özellikleri arasında sosyal beceriye sahip bireyin özelliklerine benzer birçok madde bulunmaktadır. Örneğin içten geldiği gibi davranabilme, otonomiye önem verme, genel olarak insanlara sempati ve sevgi duyabilme, diğerlerine empati ile yaklaşabilme, doğayı, kendini ve diğer insanları kabul etme, insanlarla derin kişiler arası ilişkilere girebilme (Kepçeoğlu,1994).

Spor, bireyin dar dünyasından kurtularak, başka ortamlardan, başka kişilerden, inançlardan, düşüncelerden etkilenmesini ve onları etkilemesini insanlarla diyalog içinde bulunmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle sporun, yeni dostlukların kurulmasına, pekiştirilmesine ve sosyal kaynaşmaya destek sağladığı söylenebilir. Dolayısıyla spora teşvik edilen engelli bireylerin, topluma kazandırılması süreci hızlanırken, bir köşeye çekilip hayata küsmeleri de büyük ölçüde engellenmiş olur. Esasında engelli bireylerin yaşadığı sorunlar, sadece kendi şahıslarına ait değil; çevrelerinin, ailelerinin ve toplumun tüm üyelerinin bir sorunudur (I. Özürlüler Şurası, 1999).

Sağlıklı yaşamın en önemli faktörlerinden biri olarak kabul edilen sportif etkinliklerin engelli bireylerin dengeli ve sağlıklı olmasında, bir anlamda engelli bireyin kendiyle barışık ve çevresiyle uyumlu olmasında yardımcı olmaktadır. Kişinin kendi gereksinimleri ile çevresi arasındaki ahenkli ilişkiler kurması ve sürdürmesi ise sağlıklı bir benlik kavramı ve kişinin kendini kabulü ile gerçekleşir (Kılıçcı,1981; Kuzgun, 1983).

Ülkemizde yaklaşık bir milyon görme engelli bulunmakta ve bu bireylerin kendilerini kabul düzeyleri nedir sorusu yeterince cevaplanamamıştır. Böyle bir durumda engelli sayısı azımsanmayacak boyuttayken, engelli bireylerin sportif etkinliklere katılımındaki engelleri kaldırarak, onları sportif etkinlikler açısından

(20)

engelsiz bireyler haline getirmek gerekmektedir.

1.1. Problem Durumu

Görme yetersizliği olan bireylerin yaşamlarında ve çevreye uyumlarında fiziksel aktivite önemli bir yer tutmaktadır. Fiziksel aktivite bireyin kendine güveninin artmasını ve olumlu duyguların oluşmasını sağlamakta, aynı zamanda bireylerin bağımsız hareket becerilerini geliştirdiği gibi, kendini kabul etmesinde de etkili olduğu düşünülmektedir ( Özer,2001).

Enç (2005)‟e göre, bulunduğumuz alanın ötesinde neler olduğunu öğrenebilmek için hareket özgürlüğü şarttır. Gelişim halindeki canlının yetişkinlere bağımlılık ve onların güdümünden adım adım kurtulabilmesi de bu yoldan sağlanır. Birey böylece kendine yeter, bağımsız bir birey durumuna gelebilir. Körlüğün gelişim ve uyum üzerindeki etkilerinin belli başlı ve belki de en önemli nedeni, hareket özgürlüğünü geniş ölçüde kısıtlayışıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda kendini kabul ve bağımsız hareket becerileri ile ilgili görüşlerden yola çıkarak spor ve fiziksel aktivitenin görme engelli bireylerin bu becerileri kazanmasında özel bir yere sahip olduğu söylenebilir. Dolayısıyla yapılan spor ve fiziksel aktiviteler beden sağlığı için yararlı olduğu gibi kendini kabulün güçlenmesini sağlamaktadır. Bu bireylerin kendilerine olan güvenleri artar, aşağılık karmaşalarının kaynağı sayılan beden sakatlıkları ve yetersizliklerinden kurtulmaları sağlanır (Enç,2005).

Alana ilişkin literatüre bakıldığında bu konuda yeterli düzeyde araştırma yapılmadığı görülmektedir. Söz konusu çalışmayla akademik alandaki bu eksikliğin giderilmesine katkıda bulunulacağı düşünülmektedir.

Bu nedenle bu çalışmanın amacı, 13–18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeyi yönünden karşılaştırılması ve kendini kabulleri ile ilgili yaygın sorunların saptanması amaçlanmıştır.

(21)

1.1.1. Problem

13-18 Yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeyleri nasıldır?

1.1.2. Alt Problemler

Bu araştırmada, problem cümlesinde belirtilen konunun aydınlatılabilmesi için alt problemler olarak şu sorulara cevap aranacaktır.

1. Sporun görme engelli öğrencilerin kendini kabul sürecine olumlu yönde etkisi var mıdır?

2. 13–18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeyleri arasında fark var mıdır?

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu çalışmanın amacı, 13-18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabul düzeyi yönünden karşılaştırılması ve 13-18 yaşlar arası aktif spor yapan ve yapmayan görme engelli öğrencilerin kendini kabulleri ile ilgili yaygın sorunlarının saptanması amaçlanmıştır.

1.3. Araştırmanın Önemi

Görme duyusundan yoksun bireyler, bu engellerinden dolayı kısıtlı fiziksel aktivitelerle yetinmektedirler. Hareketsizlikten kaynaklanan olumsuzluklardan ötürü birçok fiziksel sorunla karşı karşıya kalan görme engelli bireylerin toplumda, ihtiyaçlarının büyük kısmını kendi başlarına karşılayabilen bireyler haline gelebilmeleri

(22)

için düzenli fiziksel programlarına katılmaları önem kazanmaktadır. Dolayısıyla spor ve düzenli egzersiz, görme engelli bireylerin hareketsiz yaşamdan ötürü çalıştırılmayan ya da az çalıştırılan kas, eklem ve uzuvlarının normal bireylerinkine yakın seviyelere getirilmesi, onların daha aktif ve girişken olmaları açısından oldukça önemlidir.Düzenli fiziksel egzersizlere katılan görme engelli bireylerin kendini kabul düzeyi de spor yapmayan görme engellilerden çok daha üst düzeyde olacaktır. Kendini kabul düzeyinin üst düzeyde olması, bu bireylerin kendini gerçekleştirmesini sağlayacak ve böylece sosyal hayatta bağımsız bireyler olarak karşılarına çıkabilecek sorunları çözebilme cesaretine ve kararlılığına kavuşmalarında spor önemli bir görev üstlenecektir.

Literatür incelendiğinde spor yapan ve yapmayan görme engellilerin kendini kabul düzeyine ilişkin çok az araştırmaya rastlanmıştır. Araştırmalar daha çok kendini kabul terimi ile ilgili yakından bağlantılı olan benlik kavramı ile ilgilidir. Yapılan çalışmanın bu açığı hem eğitim bilimleri hem de spor bilimleri açısından kısmen dolduracak olması ve gelecekte yapılacak olan çalışmalara yol göstericiliği araştırmayı önemli kılmaktadır.

1.4. Sınırlılıklar

Bu araştırma aşağıda belirtilen sınırlılıklar içinde yürütülmüştür.

Araştırma, 2009–2010 eğitim-öğretim yılı güz döneminde gerçekleşmiştir. Araştırma Ankara ilinde görme engelliler okuluna devam eden görme engelli öğrenciler ile sınırlıdır

Spor yapan ve yapmayan Görme engelli öğrencilerin kendini kabul özellikleri Kendini Kabul Envanteri Lise Formu‟nun ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.

(23)

1.5. Varsayımlar

Araştırmada şu temel varsayımlardan hareket edilmiştir.

Çalışmaya katılan deneklerin ölçme aracına içtenlikle gerçekçi cevaplar verdikleri

Çalışmaya katılan görme engelli öğrencileri uygulanan Kendini Kabul Envanterini gönüllü olarak doldurdukları

1.6. Tanımlar

Görme Engeli: Gözün görme algısından yoksun ya da ileri derecede yetersiz olma durumudur (İleri, 1997).

Kör: Bütün düzeltmelerden sonra iki gözle görmesi 1/10‟dan aşağı olan, eğitim ve öğretim çalışmalarında görme gücünden yararlanamayan kişi olarak tanımlanmaktadır. Körler eğitim alma fırsatı bulduklarında yalnızca kabartılmış altı noktaya dayanan Braille Alfabesiyle okuyabilirler (Özgür, 2004).

Az Gören: Gerekli tüm düzeltmelerden sonra iki gözün görme oranı 3/10‟dan aşağı olan (1/10- 3/10), özel birtakım araç ve yöntemler kullanmadan eğitim öğretim çalışmalarında görme gücünden yararlanamayan kişiler olarak adlandırılmaktadırlar. Büyütücü araçlar yardımıyla yazılı materyalleri okuyabilirler (Özgür, 2004).

B1 Düzeyi Görme Keskinliği: Işık algısı olmayan ya da en yakın mesafeden el seçemeyeler (IBSA, 2003).

B2 Düzeyi Görme Keskinliği: En yakın mesafeden el seçme ile 2/60‟a kadar görüş keskinliği, normal gören bir kişinin 60 metreden gördüğünü, 2 metrenin altında görebilenler veya 5 dereceden az bir görme alanı olanlar (IBSA, 2003).

B3 Düzeyi Görme Keskinliği: 2/60 ile 6/60 arası görüş keskinliği; normal gören bir kişinin 60 metreden gördüğünü, 2 metre ile 6 metre arasında görebilenler veya 5 ile 20 dereceler arasında görme alanı olanlar (IBSA, 2003).

(24)

Özür-Engel: Bireyin yaşadığı süreç, yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak toplum içinde oynaması gereken rolleri yetersizlik yüzünden yerine getirememesi durumudur (Battomore, Nispet, 1990).

Spor: Amaçlı, belli kurallara ve teknik yöntemlere bağlı olan, yapanlarda olduğu kadar izleyenlerde de haz duyma ve coşku gibi gereksinimleri doyuran, sporcuları ve izleyenleri bütünleştiren bir etkinlikler kümesidir (Doğan, 2005). Yenme ve muktedir olma gibi, insanın şuuraltı arzularının tatminini amaç edinen, belirli kurallar içersinde yapılan, rekabete dayalı, sosyalleştirici, bütünleştirici, fiziki, zihni ve ruhi faaliyetlerin bütünüdür (Şahin, 2005).

Kendini Kabul: Bireyin ideal benliğine ulaşamadığı yanlarını fark etmesi sonucu, kişiliğinin parçası olarak benimsediği özellikleri kabul edip etmemesine ya da ne ölçüde kabul ettiğine ilişkin bir terimdir (Pannes, 1963; Wylie, 1974; İslam, 1987).

(25)

II. BÖLÜM

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Araştırmanın bu bölümünde araştırma konusu ile bağlantılı olan kaynaklar taranarak elde edilen kuramsal ve araştırma bulgularına dayalı bilgiler bir araya getirilerek kavramsal çerçeve oluşturulmuştur.

2.1. Engelli Kavramı ve Tanımı

Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen birden fazla sözcük bulunmaktadır. Örneğin Türkçede genel düzeyde engelli özürlü sakat sözcükleri aslında aralarında anlam farkları olduğu halde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu karmaşa belirli engelli kümeleri için de geçerlidir. Ülkemizde çeşitli zamanlarda ve çeşitli konularda çıkarılmış, kanun, tüzük, yönetmelik ve bazı kaynaklarda ise “sakat” kavramı kullanılmaktadır. Engelli tanımı 193 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1475 Sayılı İş Kanunu, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, 2916 Sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu, Sakatların istihdamı hakkındaki tüzükte, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan özürlülerle ilgili yönetmeliklerde engellinin, farklı tanımları yapılmıştır. Ülkemizde 1981 yılında kurulan “Sakatları Koruma Milli Koordinasyon Kurulu” bilimsel çalışmalar başlatarak sakatı şöyle tanımlamıştır: “Bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal özelliklerinde belirli bir oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu normal yaşamın gereğine uyamayacak düzeyde özürlenmiş kişiye “sakat”, özürlenme durumuna da “sakatlık” denmektedir” (Usta, 1992).

Özel Eğitim sözlüğü engelliyi gerek doğuştan gerekse hastalık ya da kaza sonucu bağımsızlığı, öğrenimi ya da iş tutması geçici ya da sürekli olarak engellenmiş

(26)

olan bedensel, anlıksal ya da hem bedensel hem de anlıksal engelli durumda olanlar olarak tanımlamaktadır (Öncül, 1989).

Bireyin yaşadığı sürece, yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır. Birey yetersizlik yüzünden bu rolleri gereği gibi oynayamaz durumda kalırsa buna engel denir. Yani birey belli bir zamanda, belli bir durumda yapması istenilenleri yetersizlik yüzünden yapamazsa, yetersizlik engele dönüşür. İşitmesinden ötürü yetersiz duruma düşen, yani işitemeyen, konuşamayan çocuk okulda, sınıfta sosyal hayatta sözlü iletişime dayalı rolleri istendiği gibi yerine getiremez, oynamak istediği ona verilmez, yetersizliği önüne engel olarak çıkar ya da çıkarılır (Özer, 1998).

Yetersizlik zedelenme ya da bazı sapmalar sonucu, bir insan için normal kabul edilen bir etkinliğin ya da yapının önlenmesi, sınırlanması haline yetersizlik denilmektedir. Birey zedelenme ya da sapma sonucu yaşamında bir takım güçlüklerle karşılaşır. Bazı güçlüklerin üstesinden gelmede yetersiz kalır. Bacakların olmayışı yürümede zorluk çıkarır, böylece yürüyememe, yürüyerek sonuçlandırılacak etkinliklerde yetersizlik hali olur. Görmede görememe, işitmede işitememe, konuşmada konuşamama, okumada okuyamama, yazmada yazamama, uyumda uyamama gibi… Yetersizlik geçici-kalıcı, giderilebilir-giderilemez, gelişen-gerileyen, etkisi durumdan duruma değişebilen özellikler gösterebilir. Bunlar derecelidir. Yetersizlik daha çok bireye bağlıdır, bireyseldir (Özsoy, Özyürek, Eripek, 1998).

Fiziksel ve ortopedik engelliler doğuştan ve sonradan kazanılmış, insan yapısı veya biçiminde fiziksel veya fizyolojik herhangi bir bozukluk ya da eksiklik oluşturarak onun fiziksel yeteneklerini kısıtlayan veya tüm olarak ortadan kaldıran bozukluklara sahip olana, fiziksel engelli denir (Ege,1993).

Engelli, kör, az gören, sağır, ağır işiten, geri, saralı, uyumsuz vb gibi bedensel, anlıksal ya da duygusal engel ve yetersizlikleri olan, bu yüzden özel eğitim önlemleri gerektiren kimselerdir. Bunlara “öğrenme ve uyum güçlüğü bulunanlar” adı da verilir.Yetersizlik, sağlık bakımından psikolojik, fizyolojik ve anatomik yapı veya fonksiyonlardaki eksikliği ve anormalliği ifade eder (Öncül, 1989).

(27)

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu‟nun İnsana Hakları Evrensel Bildirgesi‟ne ek 3447 sayılı Sakat Kişilerin Hakları Bildirisi‟nin birinci maddesine göre engelli “normal bir diğer bir tanım da: “Kişinin bedensel, zihinsel ve ruhsal yetenek veya özelliklerinden bir kısmını sürekli olarak yitirmesine ve normal yaşamın gereklerine uyamama durumuna sakatlık ve böyle kişilere sakat denir” şeklinde yapılabilir (Norman, 1981).

Yukarıda sıralanan tanım örnekleri, yasalara, yönetmeliklere örgütlere göre, farklı tanımlar yapıldığını, her yasa veya her kurumun yaklaşımına göre tanımın değiştiğini göstermektedir. Dolayısıyla ne kadar iyi bir tanım yapılırsa yapılsın, o tanım kaçınılmaz olarak bir eksiklik içermektedir. Tanım yapılmasının zorunlu olduğu hallerde ise, yapılan tanımın tereddüt halinde engelli lehine yorumlanması gerektiği, yasalarda bir son fıkra, metinlerde bir son cümle ile açıkça belirtilmelidir.

13.08.1998 tarih ve 23432 sayılı Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe giren yönetmelikte ise “özürlü” tanımı, “Doğuştan ya da kaza etkisi ile altı aydan fazla süren sağlık bozukluğu sonucunda meydana gelen bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini % 40 ve üstünde bir oranda kaybeden birey” şeklinde yapılmaktadır.

Genel olarak engelliler şu şekilde sınıflandırılmaktadır:

1. Zihinsel özürlüler; Zihinsel yönden öğrenme güçlüğü ve yetersizliği olanlar.

2. Bedensel özürlüler; Sadece bedeni öğelerinde fonksiyon bozukluğu ve yetersizliği olanlar.

3. Ruhsal Özürlüler; Geçirdikleri ruhsal bunalımlar sonucu duygusal bozukluk ve yetersizliği olanlar (Gander, Gardiner, 1993).

Sürekli işlev kaybına neden olan organ yokluğu veya bozukluğuna göre görme engelliler şu şekilde sınıflandırılır:

(28)

b. İşitme ve konuşma özürlüler c. Ortopedik özürlüler

d. Zihinsel özürlüler e. Sürekli hastalığı olanlar

f. Birden fazla özrü olanlar(Gander, Gardiner, 1993).

Görme Engelliler değişik açılardan farklı gruplara ayrılabilir.

2.1.1.Engelli Oluş Zamanlarına Göre Sınıflandırma

Bir gruptaki görme engellileri doğuştan görme engelliler ve sonradan görme engelliler olarak 2‟ye ayırabiliriz (Özçelik, 1985).

Doğuştan olduğu belirtilen görme kayıplarının büyük bir kısmı ya doğum sırasında ya da doğumu takip eden ilk beş yılda meydana gelmektedir.Gören bireyin bütün duyuları, görme fonksiyonuna uygun olarak gelişmektedir. Doğuştan görme özürlü olan bireylerde ise duyu, gelişmiş araştırma ve tahminler ile gelişmektedir. Bu durum; az görenler, görme gücünü sonradan yitirenler ve doğuştan görme engelliler arasında temel farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Kaya, 2003).

Doğuştan görme engelliler, görsel kavramı şekillendiremezler. Görsel deneyimleri olmadıkları için, düşünceleri diğer duyuları ile şekillenmektedir. Görsel uyarıcılar ne kadar uzun süre algılanmışsa, o bireyin kavramları algılama ve şekillendirmesi ayrıca eğitim o denli başarılı olur. Sonradan görme engellilerde duyunun kaybı, doğuştan görme engellilerde ise duyunun hiç algılanmamış olması, görme engellilerin incelenmesinde doğuştan ve sonradan ayrımını ortaya çıkarmaktadır ( Bigelow,1990;Kayıhan,1989).

(29)

2.1.2.Engelli Oluş Nedenlerine Göre Sınıflandırma

Kalıtımsal nedenlerle görme gücünü yitirenler, gen ve kromozom yapısındaki bozukluklara bağlıdır. Ayrıca, annenin doğum öncesinde geçirmiş olduğu hastalıklar ( kan uyuşmazlığı, kızamıkçık…) sonucu meydana gelen görme özrü de kalıtımsal nedenlere bağlanmaktadır.

Doğrudan gözün tamamını veya bir bölümünü etkileyen hastalıklar sonucu görme gücü yitirilebilir (katarakt,trahom,glokom…).

Kaynağını vücudun başka bir organından almakla beraber, göz ve gözün fonksiyonu üzerine etki eden hastalıklar sonucu görme gücü yitirilebilir (menenjit, beyin tümörleri, verem…).

Kaza nedeniyle görme kayıpları oluşabilir (iş kazaları, patlamalar, sivri cisim batması, yanıklar, aşırı göz yorgunluğu…)(Aytek,1978; Enç,2005).

2.1.3.Yasal ve Eğitsel Açıdan Sınıflandırma

Yasal sınıflandırmada görme keskinliği ve görme alanı dikkate alınmalıdır.

Kör: “Bütün düzeltmelerden sonra görme keskinliği 1/10‟dan az olan, görme gücünden yararlanamayan kişiler” olarak tanımlanmaktadır.

Az Gören: “Bütün düzeltmelerden sonra görme keskinliği 3/10‟dan az olan (1/10–3/10), görme gücünden bir takım araç ve yöntemler olmadan yararlanamayan kişiler” olarak tanımlanmaktadır.

Görme kaybı, görme gücünün 1/10 ile 9/10 arasında görüş açısının ise 10º-20º arasında bulunması olarak tanımlanmaktadır.

Körler için; görme kaybı 9/10, görme gücü 1/10, görüş açısı 10º-20º‟dir. Az gören için; görme kaybı 3/10-7/10, görme gücü 1/10-3/10, görüş açısı 10º-20º‟dir (Cavkaytar,2005; Kaya, 2003; Özçelik,1985).

(30)

Eğitsel sınıflandırmada kör; “ Görme duyusunu öğrenme için fonksiyonel olarak kullanamayan öğrenmede işitme ve dokunma duyularına bağımlı olarak kabartma yazı ve konuşan kitaplar kullanan bireyler” olarak tanımlanmaktadır.

Az gören ise; görme duyusunu öğrenme için kullanabilen veya görsel öğrenme materyallerinden yararlanabilen bireyler olarak tanımlanmaktadır. Az görenler normal puntolu ve büyük puntolu yazılı materyalleri okuyabilirler ( Cavkaytar,2005; Özçelik, 1985).

2.1.4.Spor Açısından Sınıflandırma

Spor açısından sınıflandırmaya göre her sınıf kendi arasında görme engellilerin yapabilecekleri spor branşlarını uygulamaktadır (Başbakanlık Görme Engelliler Federasyonu Başkanlığı, 2003)

B1: Tamamen görmezler. Işık algısına sahip olabilirler ama herhangi bir mesafeden el şeklini tanıyamazlar.

B2: El şeklini algılayabilirler ancak görme keskinliği 20/600‟den daha iyi değildir. Görme açıları görsel alanda 5 dereceden daha azdır.

B3: Görme açıları 5-20 derece arasındadır. 20/600-60/600 görme gücüne sahiplerdir.

Görme engelli hem kısmi görüşe sahip olan hem de görmeyen bireyleri kapsar. Görme kaybı öğrenmeyi engellediği zaman özel eğitime gereksinim duyulur (Frampton,1963; Tuncer,1994).

2.2.Benlik Kavramı

Kendini kabul kavramı üzerinde etkili olabilecek durum ya da nitelikleri anlayabilmek için öncelikle benliğin ne olduğu üzerinde durmak yararlı olacaktır. Üzerinde uzun yıllardır çalışılan bir konu olan „ Benlik „ kavramı, son yıllarda sosyal ve

(31)

kültürel arası psikolojide yeniden ilgi konusu olmuştur. Benlik, insanın bedensel yapısı, ruhsal ve toplumsal işlevleriyle kurduğu iletişimden gelen iletilerin çözüldüğü, anlaşıldığı ve yorumladığı katmandır (Köknel, 2005). Benlik bireyin gereksinimlerini, yeteneklerini, güdülerini ve haklarını içeren içsel (bireye ait) özelliklerinden oluşan bir varlık olarak görülmüştür. Her birey bu özelliklere sahiptir ve bunları değişik sosyal ortamlarda düşünce ve davranışlarını yönlendirmede kullanır. Benliğimizin yapısı, dünyayı başkalarını ve kendimizi nasıl görüp algıladığımızı belirler, varoluşumuzun temelini oluşturan her tür duygu, düşünce ve davranışımızı etkiler (Kağıtçıbaşı, 1999).

Benlik, insanın diğer insanlarla kurduğu sosyal etkileşimler sonucu, kişinin kendi hakkında geliştirdiği tutumlardır. Başka bir deyişle; „ Ben neyim? Ben ne yapabilirim? Benim için neler değerlidir? Hayattan ne istiyorum?‟ sorularının cevaplarını içerir. Böylelikle benlik, bireyin özellikleri, yetenekleri, değer yargıları, istek ve ideallerine ilişkin bir örüntü halini alır (Bıyıklı, 1989).

Berslin (1968), benlik kavramını toplumsal ve çevresel deneyimler sonucu, bir bireyin kendi hakkındaki algıları inançları ve duyguları olarak tanımlar. Beden imgesinin benlik kavramının en önemli öğelerinden biri olduğuna değinen Breslin, özrün arkadaş gruplarının reddine yol açtığını belirtir.

İnsanın kendisini anlayış ve kavrayış biçimi olan benlik kavramı, insanın kendisiyle ilgili izlenimlerini, yeteneklerini değerlendirmesinden oluşmaktadır. Benlik kavramı iyi-kötü, akıllı-akılsız, güçlü-zayıf ve uzun-kısa gibi çeşitli derecelerde ve ölçülerde kendimizi değerlendirmemizle ilgili düşüncelerimize yardım eder (Rathus, 1987).

Hamachek‟e göre benlik, bir kişinin bilinçli bir şekilde kendi varoluşu olarak adlandırabildiklerinin toplamıdır (Hamachek,1995).

Benlik kişisel duygulardan oluşmuş düşünce sisteminin bir bölümüdür. Benlik yaşantılar yoluyla şekillenir, gelişir ve kendini zaman içerisinde düzenler (İkbal,1984,). Bireyin kendisi hakkındaki algılamalar da benliği etkilemektedir. Bu algılamalar, bireyin yaşantı ve yorumları; bireyin yaşamındaki önemli kişilerin verdiği pekiştireçler

(32)

ve bireyin kendi davranışlarına yaptığı yüklemelerden oluşmaktadır (Shavelson ve Bolus, 1982).

Tanımlardan da anlaşılacağı üzere benlik kavramı ile kendini kabul arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bunlar birbiri ile yakın kavramlardır.

Bu durumda engelli bireylerin kendini kabul durumunu en iyi açıklayabilecek kuramsal yaklaşımın benlik kavramı olduğu görülmektedir.

Lawrence‟a göre benlik kavramı, bireyin zihinsel ve fiziksel özelliklerinin toplamı ve sahip olduğu bütün bu özelliklerine ilişkin kendini değerlendirmesi olarak tanımlanabilir (Yavuzer, 2002).

Benlik kavramı, bir bireyin kendini algılama sekli, kim ve ne olduğuna, kimliğine ilişkin düşüncesidir. Başka bir deyişle, kendisi hakkındaki duygu ve düşünceleri, kendisi için önemli olan şekillerde başarılı olma yetisidir. Benlik kavramı, bir çocuğun sadece kendi algılamaları ve beklentileri ile değil hayatındaki diğer önemli insanların (anne, baba, öğretmenleri, arkadaşlar) hakkındaki düşüncelerinden ve ona karsı olan davranışlarından da etkilenir (Yavuzer, 2002).

Yörükoglu (1986), “Benlik” ile “benlik kavramı”nı birbiri üstüne konmuş bir çember ile bir dikdörtgene benzetir. Çember benliği, dikdörtgen de onun üstüne konmuş benlik kavramını simgeler. Her ikisinin çakıştığı alan benlik ile benlik kavramının uygunluk gösterdiği alandır. Dikdörtgenin çemberden tasan köseleri ise benlik kavramının benliğe uymadığı alandır. Dikdörtgenin çemberde örtmediği alan ise benliğin kavranamayan, algılanamayan bölümleridir. Dikdörtgenin köselerinin çemberden tasan parçaları ise kişinin kendini olduğundan değişik algıladığı bölümleri belirtir (Yörükoğlu, 1988).

Benlik, kişiliğin dışa yansımayan özel yanıdır; insanın kendini tanıma ve değerlendirme biçimi, kişiliğine ilişkin özelliklerinin toplamıdır. Kişiliğin temel, özerk ve özgür katmanı olan benlik, bireye özgü farklılıkları ve özellikleri oluşturur.

(33)

Freud‟un öğrencisi Adler, “yaratıcı” benlik kavramını geliştirerek, benliği, karar yeteneğine sahip ve bireye amaçlı bir yasam sağlamaya çalışan bir sistem olarak tanımlamıştır. Benlik, sürekli olarak bireye çözüm yolları sağlayacak yaşantıları arar ve bunları dış dünyada bulmaya veya yaratmaya çalışır (Yanbastı, 1990).

Jung, benliği bütün sistemlerini etrafında toplayan bir odak noktası olarak görür. Jung‟a göre benlik; bu sistemleri bir arada tutarak kişiliğin bütünlüğünü ve dengesini koruyan güçtür (Jung,1953).

Lecky, iyi bir ruh sağlığı için, benlik kavramı ile özellikle ideal benlik ( bireyin nasıl davranması gerektiğine ilişkin, kendine mal ettiği değer yargıları) ile gerçek yaşantıları arasında iyi bir uyum ve tutarlılık olmasının önemine dikkat çekmiştir (Lecky,1961).

Rogers‟ın kişilik kuramında benlik ve benlik kavramı çok önemli bir yer tutmaktadır. Rogers‟a göre benlik kavramı, daha çok başkalarının birey hakkındaki görüşlerini yansıtmaktadır. Bireyin doğrudan doğruya edindiği basit ve öznel yaşantılar birleşerek benlik algısını oluşturmakta; bireyin benlik algıları, başkalarının kendisi hakkındaki yargılarıyla birleşerek benlik kavramını meydana getirmektedir (Karahan ve Sardoğan, 1994).

2.3.Kendini Kabul

Benlik, bireyin kendisini algılamasını, kendisinin diğer insanlarla olan ilişkilerine ait algılarını ve bütün bu algılara verilen değerlerini içerir.

Benlik ile birlikte, benlik kavramı ya da benlik tasarımı, kendine saygı (self-esteem), kendini kabul (self- acceptance) vb. gibi bir takım kavramların da ortaya çıktığı görülmüştür. Benliğin bu doğurguları birbirleriyle ilişkili olup, bireyin kendisi hakkındaki algı ve tutumlarını yansıtmaktadır (Wylie, 1974; George ve Bearon, 1980).

(34)

1.Bilişsel (cognitive) boyut 2.Duygusal (affective) boyut

Benlik kavramı, bilişsel boyuttur. Bu kavram bireyin kendini nasıl gördüğünü, nasıl algıladığını ve kendisi hakkında ne düşünüp, ne hissettiğini kapsayan bir terim olup, bireyi tanımlayıcı (descriptive) niteliktedir.

Kendine saygı, duygusal boyuttur. Bireyin ne olduğu, gerçek benliği ile ideal benliğini karşılaştırıp değerlendirmesi sonucu, kendini değerli bulup bulmadığı ya da ne ölçüde değerli bulduğudur (George ve Bearon, 1980).

Kendini kabul ise, bireyin ideal benliğine (bireyin ne olması, nasıl davranması gerektiğine ilişkin kendisine mal ettiği değer yargıları) ulaşamadığı yanlarını fark etmesi sonucu, kişiliğinin parçası olarak benimsediği özellikleri kabul edip etmemesine ya da ne ölçüde kabul ettiğine ilişkin bir terimdir (Pannes, 1963; Wylie, 1974; İslam 1987). Başka bir deyişle, kendini kabul, bireyin kendi özelliklerinden memnun olup olmaması ya da ne derece memnun olduğudur.

Bu tanımlara göre kendini kabul, kişinin kendine karşı geliştirdiği tutumların duygusal boyutu yönünden kendine saygıya benzemektedir. Ancak, Kılıççı (1985)‟nın belirttiği üzere, kendini kabulde kendine saygıya kıyasla daha kapsamlı ve daha olgun ve çok daha iddiasız bir benlik algısı söz konusudur. Kendine saygıda kişinin kendini beğenmesi ve önemsemesi gibi tek yönlü olumlu tutumlar egemendir. Kendine kabulde ise, kişinin kendi içindeki tutarsızlıklarını, sınırlılıklarını bilmesi ve bu yanları ile çeşitli sorunlarını kendine özgü bir biçimde çözebilmeye yönelik daha gerçekçi bir özsaygı ifade edilmektedir.

Kendini kabul kavramına yakın kavramlar hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra belli başlı bilim adamlarının kendini kabul ile ilgili görüşlerine değinmekte yarar olacaktır.

Maslow ( 1973)‟a göre „ kendini gerçekleştirme‟ bireyin tümüyle odaklaşarak ve özümleyerek yaşamı dolu dolu ve coşku ile yaşamasıdır. Ona göre insan temelde mutluluk arar. Acıdan kaçmak ana motif değildir. İnsanın daha güçlü, mutlu iyimser ve olumlu yönleri Maslow‟un psikolojisinin konusu olmuştur.

(35)

Maslow kendini gerçekleştirmiş, diğer bir anlatımla psikolojik bakımdan sağlıklı bireylerin kendilerini olduğu gibi kabul ettiklerini, kendilerinden şikâyetçi olmadıklarını, kendileri ile doyum sağladıklarını, noksanlıklarından ve kusurlarından ötürü rahatsız olmadıklarını belirlemiştir.

Rogers (1959), “olumlu saygı” ve “olumlu benlik” saygısı olmak üzere iki gereksinim üzerinde durur. Olumlu saygı, bireyin başkaları tarafından kabul ve saygı görmesi, sevilmesi ve başkaları tarafından hoşlanılması gibi yaşantıları içeren bir terimdir. Bu tür yaşantıları olan kimse dolayısıyla kendine saygı duyacaktır, Olumlu saygı benlik ise, başkalarının tutumuna bağlı kalmaksızın bireyin kendi benliğine karşı olumlu tutumudur.

Diğer insanlar tarafından olumlu olarak değerlendirilme ve kabul edilme gereksinimi yaşantıları algılama biçimini önemli ölçüde belirler. Birey için, kendisine yakın olan kişilerin tutumları çok önemlidir. Bunlar bazen onu hoşnut kılarken bazen de onu düş kırıklığına uğratır. Bireyi hoşnut eden yaşantılar onun kendisine değer vermesini sağlar. Ancak bazen bireyin özyapısı, organizmik gereksinmeleri, çevresindekilerin değerleri ile uyuşmayabilir. Bunun sonucu, bireyin kendisi için önemli olan kişilerin, olumlu karşıladıkları davranışlara yönelmeye, beğenmedikleri davranışlardan giderek kaçınmaya ya da vazgeçmeye başlar. Ancak, bir de bireyin kendini gerçekleştirme eğilimi temel bir güdü olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle bireyin kendini gerçekleştirme eğilimi ile çevreden gelen değerlendirmeler bağdaşmadığı zaman, bir çatışma durumu ortaya çıkar (Geçtan, 1981).

2.3.1. Görme Engelliler ve Kendini Kabul

Görme engelli bireylerin büyük çoğunluğunun kişiler arası ilişkilerde pasif davranabildikleri, sağlıklı bir ilişki kuramadıkları, kendilerini ifade etmekte problem yaşadıkları görülmektedir. Çevreden de görme engellilere karşı bağımlı, bir şey yapamaz, aciz kişiler oldukları düşünülmektedir. Görme engelli bireye sahip aileler ve öğretmenlerde bu yaklaşımlardan etkilenerek ya aşırı koruyucu ya da ilgisiz tutumlar sergilerler. Böyle yetişen bir görme engelli bireylerde ilerleyen yıllarda kendini ifade etmekte, kişiliğini geliştirmekte yetersiz kalabilir. Görme engellilerde benlik saygısı

(36)

gelişirken, çevresinde model aldığı kişilerin tutumları, benlik gelişiminde etkili olmakta ve ilerideki uyumunu etkilemektedir.

Harvey ve Greenway (1984), benlik kavramının yapısı ile ilişkili olarak, bireyin bilinçli çevre ve benlik algısının, onun davranışlarının ve kendine değer verme duygusunun önemli belirleyicileri olduğuna değinilmektedir. Onlara göre, vücudumuzun çeşitli kısımları ve bağlantıları bu algıların önemli bir parçası olduğu için, fiziksel gelişimdeki özürlerin ve özellikte doğuştan olanların bireyin benlik saygısı üzerinde zararlı etkileri olduğu varsayılmaktadır.

Kashani (1986), benlik kavramının en önemli yanının, ana- baba dâhil çevrenin ne düşündüğüne bağlı olarak geliştiğini belirtir. Engelli kişi, kişilik temelinin ve benlik kavramının oluştuğu okul öncesi yıllarda fiziksel bozukluğunun, noksanlığının ve oluşum bozukluğunun daha iyi farkına varır. Özrüne bilinçli olduğu halde, başkalarının tepkileri onun duygularını incitir.

Kendini kabul kavramının gelişmesinde, bedensel ve ruhsal özelliklerinin etkisi büyüktür. Kişinin önce kendi yetersizliği ile uyum sağlaması gerekir. Hele bu körlük gibi güvenlik ve özgürlüğü iyice kısıtlayan bir eksiklik olunca kişinin kendini kabul gelişiminde önemli bir yer tutacaktır. Böylece görme engellinin yetersizliğine karşı geliştireceği tutum, duygu ve anlayış kişilik ve uyumunun biçimlenmesinde önemli etkiler yapacaktır. Gerek yakın aile çevresinde gerekse geniş anlamıyla çevrede bu durumda olan kişilere karşı çoğu olumsuz sayılabilecek tutum ve tepkiler yaygın bulunmaktadır. Bu inanç, tutum ve tepkiler doğal olarak görme engelli bireyin kendini kabulün oluşup gelişmesine etki yapan başka bir etmen olacaktır. Bu tutumun karşıtı olan tutumsa görme engellileri, ruhsal özellikleri görenlerden tamamen ayrı bir varlıkmış gibi düşünmektir. Görememenin gelişim ve uyum üzerinde özel bazı etkileri olmakla beraber bunlar, aşağılık, güvensizlik duyguları başkalarında da görmeme dışındaki nedenlerle gelişebilmektedir. Görmeyen bireyler düşünce, duygu ve güdülenme gibi ruhsal süreçlerde her hangi bir ayrılık göstermezler. Bu yüzden onları görenlerden çok farklıymış gibi düşünmemek gerekmektedir (Enç,2005).

(37)

konusunda çok sayıda sorunları vardır. Engelli birey toplumsal yönden reddedilmekten, incinmekten, kazalardan, gereksiz çabalarından dolayı acı duyabilirler. Bu etmenler, onun kendi sınırlılıkları ve yeterliliklerini gerçekçi bir biçimde algılamasını güçleştirir. Ana babanın aşırı sevgisi ya da duygusal reddi sonucu engelli kişi aşağılık ya da yetersizlik duygusuna kapılabilir. Aynı durum, toplumun genelde koruyucu uyumundan da kaynaklanabilir (Telford ve Sawrey, 1984).

Kendini kabul üzerinde, engelli olmanın, uzun, kısa, zayıf, şişman, esmer, sarışın gibi bedensel özellikler taşımanın da etkisi vardır. Organ bozuklukları,eksiklikleri, sakatlıkları ve işlev bozukluklarının benlikte iz bırakması, çocuğun kendisini ve çevresini tanımaya başladığı oyun döneminde başlar. Elini, ayağını yüzünü, gözünü, burnunu tanımaya ve bunları çevreden ayırarak kendi bedenin,benliğinin bir parçası olarak değerlendirmeye başlayan birey, anne- babasının, yakın ve uzak çevresinin bunlara ilişkin olarak söylediklerine bakarak değerler oluşturur (Köknel, 1997).

Ersanlı‟ya göre (1996), sağlıklı olan birey, kendisini tanıma ve ortaya koymada, diğerlerine göre bir çok avantajlara ve ayrıcalıklara sahiptir. Yani kendini kabul ile sağlık sorunları arasında ters yönde bir etkileşim olduğunu belirtmektedir (Ersanlı, 1996).

Combs ve Syngg (1959) üzerinde durdukları önemli bir gereksinim vardır: “Yeterlilik Gereksinimi”. Bu gereksinim temel bir gereksinimdir. Tüm bu davranışların amacı, bireysel yeterlik sağlamaktır. Benlik, sürekli olarak kendini sürdürmek ve yüceltmek peşindedir. Kendini gerçekleştirme olarak nitelendirilen duygu budur.

Yeterli kişi yaratıcı ve kararlıdır; etkin davranışlarda bulunur; bağımsızdır. Kendini kabul eder, değerli bulur. Kendini kabul etmeyen kişilerin kendilerine saygısı azdır. Kendini gerçekleştirme gereksinimindeki bozulma ve doyumsuzluk sonucu, kaygı, suçluluk ve saldırganlık gibi olumsuzluklar ortaya çıkar. (Erkan, 1990).

Jervis (1959), yaptığı bir çalışma sonucunda görmeyenlerin, geleceklerinden daha endişeli ve dışa doğru öfke ve saldırganlıklarını daha az kontrol edebilme eğiliminde olduklarını söylemiştir.

(38)

2.3.2. Kendini Kabulün Sporla İlişkisi

Bedensel etkinlik ve fiziksel sağlık ilişkisini inceleyen çalışmaların sayısıyla karşılaştırıldığında psiko-sosyal sağlığa yönelik etki üzerindeki çalışmaların çok sınırlı olduğu fark edilecektir. Spor faaliyetlerinin ruhsal sağlığa etkisiyle ilgili çalışmalar genellikle dört boyut üzerinde yoğunlaşmıştır, bunlar duygu-durum, korku, depresyon ve benlik tasavvurudur (İkizler, 2002).

Konuyla ilgili deneysel çalışmaların sonuçlarını derleyen Knoll, bedensel egzersize bağlı olarak duygu-durum ve benlik algısında olumluya doğru bir artışın, korku ve depresyonda ise bir azalmanın yaşandığını belirtmiştir (İkizler, 2002).

Egzersiz yapmanın beden imgesi memnuniyeti ve kendini kabul düzeyine etkisini ortaya koymak adına yapılan araştırmalar çerçevesinde araştırmacılar; kendini kabul, vücut imgesi memnuniyeti ve egzersiz arasında dolaylı yoldan bir ilişki olabileceğini söylemişlerdir.

Günümüzde birçok araştırma düzenli spor faaliyetlerine katılanlarda, sadece benlik tasavvurunun olumlu yönde değiştiği sonucunu vermiştir. Burada genel benlik tasavvurundan çok fiziksel benlik algılaması daha fazla etkilenmektedir.

Alferman ve arkadaşlarının (1993), sporun benlik algısına etkisinin incelendiği ve iki grup üzerinde yürütülen bir çalışmada, birinci grupta yer alanlara altı ay süreyle haftada bir belli bir antrenman programı uygulanmıştır. İkinci gruptakilerin ise böyle bir faaliyeti olmamıştır. Çalışmalara başlamadan önce her iki grubun da genel benlik algılamaları ölçülmüştür. Başlangıçta iki grup arasında fark tespit edilmemiştir. Altı ay sonra testler tekrarlandığında; altı ay boyunca düzenli spor programını takip eden kişilerin, özellikle kendi bedenlerine yönelik algılamalarında diğerlerine göre önemli derecede artış tespit edilmiştir (İkizler, 2002).

Kişilik ile sportif eylemler arasındaki ilişkiyi ele alan bir araştırmada O. Neumann, genç performans sporcuları ile sporcu olmayanları karşılaştırdığında spor yapanların yapmayanlara göre daha canlı, daha çalışkan, ilişki kurmaya sürekli hazır,

(39)

sebatlı, zor koşullarda ortama uymalarının daha iyi olduğunu belirlemiştir (Tiryaki, 2000).

İngiltere‟de milli takım düzeyinde 57 tenisçi üzerinde yapılan bir çalışmada, tenisçilerin spor yapmayanlara göre dışa dönük kimseler olduğu, ancak bunların içinde en başarılıların içe dönük özellikler taşıdığı anlaşılmıştır ( Akt: Tiryaki, 2000).

Doğan, Doğan, Çorapçıoglu ve Çelik (1994), üniversite öğrencilerinin aktif sosyal etkinliklere katılma oranları ve benlik saygısı düzeyleri belirlediği araştırmasında, spor yapan ve yapmayan öğrencilerin beden imgeleri arasında fark olup olmadığı konusunda spor yapan öğrencilerde beden imgesi değerlendirmesinin daha olumlu olduğu sonucuna varmıştır. Sosyal etkinliklere katılma derecesi ise yüksek sosyo-ekonomik düzeydekiler ve benlik saygısı yüksek olanlarda daha yüksek bulunmuştur.

Tiryaki ve arkadaşları (1991), yaptıkları bir araştırmada da spor yapanların yapmayanlara göre daha dışa dönük ve duygusal olarak dengeli oldukları belirtmişlerdir Yegül (1999), liseli erkek sporcular ile sporcu olmayanlar arasında benlik saygısı ile benlik algısı puanları arasındaki ilişkileri araştırdığı çalışmasında; sporcu olan bireyler ile sporcu olmayanlar arasında Rosenberg Benlik saygısı Ölçeği‟nin benlik saygısı alt ölçeği puanlamasına göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamamıştır. Fakat sporcuların atletik yeterlik ve global benlik saygısı puanlarında sporcular lehine anlamlı farklar bulunmuştur. Bunun nedeni için ise sporcu bireyin devamlı sporla iç içe olması, yaptığı spordan zevk alması ve kendini bir sporcu olarak yeterli algılaması atletik yeterlik puanlarını artırmıştır. Sportif başarılarla gelen tatmin duygusu da olumlu düşünceler yaratarak sporcuların kendilerini yeterli algılamalarına sebep olabileceği belirtilmiştir.

Aşçı, Gökmen, Tiryaki ve Öner (1993), 174 erkek sporcu ve 174 sporcu olmayan liselinin benlik kavramlarını karsılaştırmış ve liseli erkek sporcularla sporcu olmayanlar arasında atletik yeterlilik, sosyal kabul ve fiziksel görünüm puanlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıkların olduğunu göstermiştir.

(40)

Schumaker, Smoll ve Wood (1986), spora katılımın benlik kavramına etkisini lise öğrencileri üzerinde araştırmışlar ve sporcuların fiziksel ben, ahlak-etik ben, kişisel ben, davranış alt ölçeklerinde sporcu olmayanlara göre daha yüksek skorlar aldıklarını bulmuşlardır.

Mars ve arkadaşları (1986), yaptıkları araştırmada dağcılık programına katılan kişilerin benlik kavramlarının geliştiğini, Miller 1988‟de, yüzme programına katılan 9-14 yaşındaki çocukların benlik kavramlarının geliştiğini belirtmiştir. Blockman, Hunter, Hilyer ve Harrison (1988), dans etkinliğine katılan gençlerin benlik kavramlarının olumlu yönde geliştiğini bulmuşlardır.

Schefer ve Pcoffer (1989)‟da tekerlekli sandalye yarışmalarına katılan özürlü sporcuların benlik saygılarının arttığını, 1990 „da büyük Schmill ve arkadaşları, özürlü sporcuların sporcu olmayanlara göre daha yüksek benlik saygısına sahip oldukları belirlemişlerdir.

Ebbeck (1995), çocuklarda benlik kavramının fiziksel aktivite ile arttırılabileceğini bulmuştur.

Özgeylani (1996), liseli erkek sporcu ve sporcu olmayanların benlik kavramlarını karşılaştırdığı araştırmasında, sporcuların daha yüksek benlik kavramına sahip oldukları gözlenmiştir.

Tiryaki ve Moralı (1992), yaptıkları bir araştırmada 222 sporcu ve 471 sporcu olmayan liselinin benlik saygılarını ve sosyo-demografik özelliklerini karşılaştırmışlardır. Rosenberg Benlik Saygısı kullanılan araştırmada bu değişkenler için sporcu olanlar ile sporcu olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Kamal ve arkadaşlarının (1995), sporcular ile sporcu olmayanların benlik saygılarındaki nitel bileşenlerle ilgili yaptıkları çalışmada, genel benlik saygısı skorları karşılaştırılmış ve sporcuların sporcu olmayanlara göre belirgin derecede yüksek benlik saygısına sahip oldukları gözlenmiştir.

Women‟s Sports Foundation tarafından yayınlanan, 30.000 spor yapan ve spor yapmayan kız arasında yapılan araştırmada, spor yapan kızların; akademik başarılarının

(41)

daha yüksek olduğu, yaşıtları arasında kendilerini daha popüler hissettikleri, daha sosyal oldukları, liseden mezun olma oranlarının diğerlerine göre üç kat fazla olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, diğerlerine göre uyuşturucuya başlama olasılıkları %92 oranında az olduğu belirtilmiştir (Woman‟s Sports Foundation, 1998).

Sportif faaliyetlere katılım kişiye başkaları tarafından ihtiyaç duyulma, istenme ve kabul edilme fırsatı sağlar. Ayrıca spor ortamı kişinin kendini iyi hissetmesi ve kişisel özelliklerini geliştirebilecek birçok becerinin öğrenilmesini, arkadaşları ve antrenörü ile iyi ilişkiler kurarak sosyalleşmesini sağlar. Spora katılımın kişilerin benlik kavramının gelişimi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu pek çok araştırmacının bulgularında ortaya konmuştur. Koocher (1971), Hawkins ve Gruber (1982), Vincent (1976), Scheamer ve Ark (1986), Salokun (1990), Smith ve Ark (1979), Smith ve Ark (1979), Bowisby ve Iso-Ahola (1980), Scherrill ve Ark (1990), Shaefer ve Proffer (1989), Holloway ve Bacechle (1990), Aşçı, Gökmen, Tiryaki ve Öner (1993), Öztürk ve İnce (1993). (Akt., Suveren,1995).

Buna karşın bir kısım araştırmacılar; Hines ve Grower (1989), Jirkovsky (1986), Tiryaki ve Moralı (1992) yaptıkları çalışmalarda, sporcu olanlarla olmayanların benlik saygıları arasında bir farklılık olmadığını rapor etmişlerdir.( Akt., Suveren, 1995).

2.4.Sporun Tanımı

Doğan‟a (2005) göre spor, amaçlı, belli kurallara ve teknik yöntemlere bağlı olan, yapanlarda olduğu kadar izleyenlerde de haz duyma ve coşku gibi gereksinimleri doyuran, sporcuları ve izleyenleri bütünleştiren bir etkinlik kümesidir.

Spor etkinlikleri belli kurallara uyularak yapılır. Spor sağlık için, boş zamanları değerlendirmek için, günlük yaşamın stresinden kurtulmak için, toplumsal bir etkinliğe katılmak için yapılabildiği gibi; yarışma amacıyla da yapılabilir. Yarışma amacı taşımayan spor etkinliklerinde performans üzerinde pek durulmaz. Bazı spor etkinlikleri grupla (top ile oynanan/ yapılan spor dalları), bazıları bireysel (yüzme/kayak) olarak ortaya konur. Yarışma sporlarında performans düzeyi önemlidir. Yarışma, bir rakiple ya da bir rakip takımla olabildiği gibi, bireyin kendisinin ya da başkasının en iyi

(42)

derecesiyle yarışma biçiminde de olabilir. Yarışma amacı olsun ya da olmasın, spor etkinlikleri yeteneği, yaratıcılığı, çalışmayı gerektirir (Doğan 2005).

Spor çok yönlü bir kavram olduğundan, sporun tanımı konusunda değişik yazarlar, farklı tanım ve görüşler ortaya koymuşlardır. Bunun sebebi ise, sporun kapsamı, branşları, hedefleri, içerikleri ve yapılış biçimlerinin farklı biçimde algılanıp değerlendirilmesindendir (Yetim 2006).

Günümüz yaşam felsefesinde spor, kaliteli yasamın bir parçası ve en yararlı sosyal etkinliklerden birisi olarak kabul edilmektedir. Performans sporu bir yana, günümüz yasam kavramında çocuğun dengeli ve sağlıklı gelişimi içerisinde düzenli spor yapmanın önemli bir yeri vardır. Bireyin buluğ çağı öncesi ve sonrası düzenli yaptığı spor etkinlikleri, sağlıklı bir fiziksel yapının gelişmesini sağlarken; geç yaşlarda fizik yapının bozulmasını geciktirmede rol oynamaktadır.

Birey açısından spor, fiziksel gelişimin yanında kendini kabul açıdan da önemlidir. Spor yardımıyla bireyin çevresini tanıması ve iletişim kurabilmesi daha kolay gerçekleşmektedir. Bu alanlarda olumlu gelişmeler bireyin duygusal olarak da iyi gelişmesine yardımcı olabilmektedir.

2.4.1. Sporun Eğitsel Amaçları

Günümüzde sporun önemi özellikle eğitim sisteminde giderek artmaktadır. Eğitimi spordan, sporu da eğitimden ayrı düşünmek mümkün değildir. Çünkü spor ve sportif faaliyetler, özellikle ergenlik döneminde bulunan ve ortaöğretim kurumlarına devam eden ergenlerin ilgilendikleri önemli alanlardan ve aktivitelerden birisidir. Bu nedenle sporun eğitsel amaçlarına değinmek doğru olacaktır.

Bireyi Yaşam İçin Hazırlamak: Spor bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak, bireyin fizyolojik yönden gelişimine katkı sağlar, çevresindeki eşyaları kullanabilmesi için gerekli olan becerilerin kazanılmasında pratik yapma imkânı sağlar, bunu yaparken de bireyin akıl yürütme ve karar alma yeteneği gibi özelliklerin gelişmesine yardımcı

(43)

olur; aynı zamanda birey için önemli olan boş vakitlerini daha sağlıklı ve verimli bir şekilde değerlendirmesinde bireye yol gösterir ve imkânlar sağlar (Duman, 2009).

Bireyi Üretken Olması İçin Uyarmak ve Desteklemek: Spor bu amacını gerçekleştirmek için, kişinin kendi çevresindeki bireylerin performanslarını dikkatlice incelemesi, analiz etmesi ve bu sayede kendine özgü bir hareket tarzı geliştirmesi konusunda imkanlar sağlayarak üretkenliğinin ve verimliliğinin gelişmesine yardımcı olur (Duman, 2009).

Bireyin Kişilik Gelişimine Yardım Etmek: Spor bu amacını gerçekleştirmek için, bireyin spor ve sportif faaliyetler sırasında elde ettiği başarı, galibiyet veya rekor gibi sonuçlar sayesinde bireyin, kendine güven duyma, yerinde ve çabuk karar verebilme, dostça ve centilmence oynama, yarışmayı kazananı takdir etme, kaybetmeyi kabullenme, hile ve haksızlığın karşısında olma gibi kişisel gelişimi tamamlayıcı özelliklerin kazanılmasına destek olur (Duman, 2009).

Bireyin Çevresini Benimsemesiyle Birlikte Toplumun Değer Yargılarını, Psikolojik Gelişme ve Davranış Kurallarını Geliştirmek: Spor bu amacını gerçekleştirmek için, açık havada yapılabilecek spor ve sportif faaliyetlere önem vererek doğayı ve çevreyi sevme, temiz hava ve güneşten faydalanabilme gibi özelliklerin gelişmesine katkıda bulunur. Aynı zamanda spor ve sportif faaliyetlerde bulunurken kuralları ve disiplini benimseme çalışmaları ile de toplumsal sorumluluğu geliştirmek, yasa ve kurallara uymak gibi zorunlulukların bireyde kolayca yerleşmesinde; aynı zamanda bu kurallar sayesinde başkalarının kişiliğine saygılı olmasına ve hak kavramlarının geliştirilmesine de katkıda bulunur (Duman, 2009).

Bireyi Ekonomik Yönden Geliştirmek: Spor bu amacını; bireyin yapıcı ve üretken yeteneklerini geliştirmek, iş gücü ve meslek sorumluluğunun gelişimine katkı sağlamak iş ve çalışmalarda daha verimli olmasını sağlamak suretiyle gerçekleştirir. Bütün bunları yaparken de bireyin ailesine, çevresine ve okuluna çeşitli görev ve sorumluluklar yükler (Doğan, 2009).

Şekil

Tablo 1. Görme Engelli Öğrencilerin Cinsiyete Göre Dağılımı   Cinsiyet  Spor Yapan  Spor Yapmayan  Toplam
Tablo  3‟e  göre,  görme  engelli  öğrencilerin  %13,3‟ü  7.  sınıf,  %20‟si  8.sınıf,  %21,7‟si  9.sınıf, %20‟si 10
Tablo 7. Görme Engelli Öğrencilerin Baba Meslek Durumlarına Göre Dağılımı
Tablo 10. Görme Engelli Öğrencilerin Annelerinin Davranış Durumlarına Göre  Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

B ağırsak-Beyin Aksı; kısaca santral sinir sistemi (SSS) ve Enterik Sinir Sistemi (ESS) ve bağırsak toplulukları arasında iki-yönlü iletişim kuran bir sistem

Konya - Çumra ilçesinde mısır üretimi yapan tarım işletmelerinin AB tarımsal muhasebe veri ağı (FADN) sistemine göre ekonomik büyüklüklerini tespit etmek ve

A case of metastatic malignant melanoma presenting with large axillary mass and massive ascites mimicking hematologic malignancy.. Bahar Engin, 1 Bengü Erkul, 1 Alp Özgüzer, 2

For instance, immunodiagnostic assays, lateral flow assays, micro- scopic imaging, flow cytometry, colorimetric detection, photonic crystal and surface plasmon resonance (SPR)

ilk Türk Müze M üdürü Osman Hamdi Bey, eski eser toplamış, arkeolojik kazı yapmış ve eski eser yağmacılığını önlemişti Osnuuıh dönelim de yan kı uy m ânim

Bilgisayar ile görüntü iĢleme teknikleri ile ilgili metodların karmaĢıklığı düĢünülürse sunduğumuz yöntem daha eğlenceli ve geleneksel yaklaĢımların sorunlara

İncelenen dört reklam filminde de bu “yenilik” vurgusu göze çarpmak- tadır: “İstanbul’un en yeni mahallesi” (Emlak Konut Bizim Mahalle), “Yeni nesil mahalle”

Elazığ‟da 3 aylık özel düzenlenmiş ve kontrolü yapılmış benzer bir araştırmada, güç kuvvet egzersizlerinin çocukların sportif yeteneklerini ve fiziksel