CUMHURİYET
SAYFA
iKÜLTÜR
ilk Türk Müze M üdürü Osman Hamdi Bey, eski eser toplamış, arkeolojik kazı yapmış ve eski eser yağmacılığını önlemişti
Osnuuıh dönelim de yan kı uy m ânim kazılın’
Osman Hamdi Bey, ilk ulusal kazıyı 1883 yılında Nemrut Dağı’nda gerçekleştirir.
Sayda nekropolündeki kazı, tüm dünyada geniş yankılar
uyandırır, Osman Hamdi’yi bir anda meşhur eder. “İsken
der”, “Ağlayan Kadınlar”, “Likya”, “Satrip” gibi önemli la-
hitler savaş gemisine yüklenerek İstanbul’a getirilir.
Yaptığı en önemli arkeolojik kazı, 1891, Hekate Tapmağı.NEZİH BAŞGELEN
İstanbul Arkeoloji Müzesi’- nin ilk kurucularından biri sayı lan Dr. Philipp Anton Dethier’- in 3 Mart 1881 de İstanbul’da ölümü üzerine Maarif Nezareti Berlin elçiliğine bir yazı gönde rerek Müze-i Hümayun’un ba şına bir müze müdürü bulun masını ister. Berlin Müzesi Baş katibi Dr. Millhofer ile 8 yıllık bir sözleşme imzalanması aşa masında her açıdan bir dönüm
noktası olacak sürpriz bir karar alınır. 11 Eylül 1881 ’de Müze-i Hümayun’un başına Edhem Paşa’mn oğlu ressam Osman Hamdi Bey atanır. Böylece mü zecilik. arkeoloji, sanat tarihi miz açısından yepyeni bir sayfa ve yeni bir dönem açılır. Osman Hamdi Bey müze müdürlüğü nün yanı sıra Sanayi-i Nefise Mektebi’nin de müdürlüğünü üstlenerek kültür yaşamımızın önemli çalışmalarını başlatır. O sırada müze koleksiyonlarının sergilendiği Çinili Köşk onarı- mdan geçirilir. Hemen yanına Sanayi-i Nefise Mektebi olarak kullanılmak üzere bugün eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan bina inşa ettirilir.
Nemrut Dağı’ndaki ilk
kazı
Osman Hamdi Bey ilk ulusal kazıyı 1883 yılında Nem rut Dağı'nda gerçekleştirilir. Aynı yıl bu çalışma İstanbul’da bası lır. “ Le Tumulus de Nemroud Dagh” adlı bu eser, Sanayi-i Nefise Mektebi öğretmenlerin den Osgan Efendi ile birlikte yazılmıştır. Eserin başında bu konuda şunlar belirtilmektedir: “Nemrut Dağı tümülüsü daha önce Dr. Puchstein tarafından incelenmiş ve bu konudaki ra poru 19 Ekim 1892’de Berlin Müzesi tarafından yayımlan mıştı. Bu raporun ardından
Berlin Müzesi, Humann baş kanlığında yeni bir heyet gön dermişti.’ Diğer yandan Os manlI hükümeti de kendi açı sından Nemrut Dağı anıtlarını yerinde incelemek, kitabeleri ve konuyla ilgili çeşitli problemleri aydınlatmak üzere her çeşit bil giyi toplamak üzere Müze-i Hümayun müdürünü ve Sa
nayi-i Nefise Mektebi’nin bir hocasını göndermişti.
Elinizdeki eser, Osmanlı he yetinin çalışmalarının sonucu nu vermektedir, buna tarihi ve epigrafik bazı aydınlatıcı bilgi lerin de eklenmesi gerekli görül müştür." Arkeoloji ve Sanat Yayınları olarak 1987’de tıpkıbasımını gerçekleştirdiği miz bu eser Türk arkeolojisinin ve Müze-i Hümayun’un ilk önemli eseridir. 1883 yılında İstanbul’da Beyoğlu’nda Tünel Meydanı’nda, F. Loeffler mat baasında Fransızca olarak basılmıştır. Esas metni 30 sayfa. 6 sayfa kitabe resimleri, 20 say fa eski Yunanca kitabelerin metni ve metin özeli bulunmak tadır. Konu ile ilgili 33 resim ve 2 çizim yer almaktadır.
Sayda’da bulunan (ahitler
1887 yılı başında Lübnan’ın bugünkü Sayda kentinin yakın
larında Ayaa olarak tanınan mevkiin sahibi Mehmet Şerif Efendi, yerel yöneticilerden al dığı izin belgesi ile taş ocağı ola rak işletmek üzere kazı çalışma larına başlar.
2 Mart 1887’de Mehmet Şerif Efendi, eski eserler yasasına uyarak Sayda Kaymakamı Sa dık Bey’e, altında mezar olması muhtemel bir kuyu bulduğunu haber verir. Kaymakam bu ha berin doğruluğunu anlamak için ertesi gün buluntu yerine gittiğinde, kuyunun doğu iç du varındaki bir delikten içinde biri oymalarla süslü iki lahit odasının yer aldığını saptar. Bunun üzerine kuyuyu Sayda jandarm a karakolu subayların dan Esat Efendi’ye emanet ede rek olayı vakit geçirmeden Su riye Genel Valisi Naşit Paşa ile Beyrut Mutasarrıfı Nasuh Bey’e iletir.
Kaymakam Sadık Bey, yap tığı araştırmalar sırasında, biri
güneye, diğeri kuzeye açılan ve içinde yine lahitler bulunan iki mezar odası daha ortaya çıka rır. Telgrafla bu keşiften derhal haberdar edilen Naşit Paşa, ça lışmaları yönetmesi için yolla dığı Vilayet Başmüfettişi Beşa- ra Efendi’nin gelişine kadar fa aliyetleri durdurur.
15 martta Sayda’ya gelen Be- şara Efendi, birbiri ardına yedi mezar odası açar. Bunların hepsinde lahitler yer almakta dır. Hemen bir rapor hazırlaya rak bunu, bazı planlar ve profil çizimleriyle birlikle. İstanbul’ daki Milli Eğitim Bakanlığı’na iletilmek üzere 24 martta Naşit Paşa’ya sunar.
Sultan’dan kazı görevi
Sultan II. Abdülhamit, Beşa- ra Efendi’nin raporu üzerine Osman Hamdi Bey’e Say da’ya giderek henüz bulun mamış olan değerli eserleri çı kararak devlete ait bir gemiyle
İstanbul’a taşıma ve gerekirse aynı yerde başka kazılar yapma görevini verir. Osman Hamdi Bey, 18 Nisan 1887’de İstan bul’dan ayrılır ve aynı aym 30’- unda Sayda’ya varır.
Eserler İstanbul’da_____
Vakit geçirmeden çalışmala ra başlar. 20 haziranda, lahitle-, rin çıkarılarak gemiye yüklen mesi işi bitmiştir. Tüm dünyada geniş yankılar yapan bu keşif onu bir anda meşhur eder. İskender, Ağlayan Kadınlar, Satrap, Likya, Tabnit Lahdi gibi birbirinden önemli eserler Osman Hamdi Bey’in çaba larıyla çıkarılır ve bir gemiye yüklenerek İstanbul’a getirilir.
Bu eserlerin konulması için bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Klasik Eserler Bölümü’nün yapımı planlanır. Osman Hamdi Bey tarafından Mimar Valaury’ye Ağlayan Kadınlar Lahdi’nin cephesi ör
nek alınarak hazırlatılan plan lar çerçevesinde, önceleri tek katlı olarak düşünülen yapı da ha sonra Osman Hamdi Bey’in çabalan ve 11. Abdülhamit’in onayı ile iki katlı olarak yapılır. Türkiye’nin ilk müze binası olan yapı 13 Haziran 1891 tari hinde açılır. Bunun yanı sıra başka bir özelliği de daha önce leri müze olarak kullanılan Aya İrini ve Çinili Köşk’ün, halka açık olmamasına, ancak özel izinle gezilebilmesinc karşın, yeni müzenin günün belirli sa atlerinde halka da açık olması dır.
Sidon’da kral mezarlığı
Osman Hamdi Bey Sayda yakınlarındaki Fenike kralları na ait bu yeraltı kaya mezarlı ğında yirmi civarında lahit bu lur ve büyük bir titizlikle gün ışığına çıkarır. O günkü bilim çevrelerinde ve dünya kamuo yunda büyük yankılar yapan
bu keşif hem Osman Hamdi Bey’i hem de İstanbul Arkeolo ji Müzeleri’ni tüm dünyaya ta nıtır. Bu kazının yayını ise 1892 yılında Paris’te yapılır. “ Une Nécropole Royale a Sidon fou illes de Hamdy Bey’’ (Sidon’da Bir Kral Mezarlığı, Hamdi Bey’in Kazıları) adlı bu eser Os man Hamdi Bey ile Théodore Reinach tarafından kaleme alınmıştır. Eserin sonunda Er nest Chantre tarafından yazıl mış b irde ek bölüm yer almak tadır.
Hekate Tapınağı kazıları
Bu önemli eser yazıldığı gün den bugüne önemini kaybetme miştir. Özellikle levhalar bölü mündeki resimler uzun yıllar birçok çalışmaya rehberlik et miştir.
Bu önemli eserin tıpkı basımı da Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından 1986-87 yıllarında İstanbul’da boyutları biraz küçültülerek yapılmıştır.
Sayda kazılarından sonra Osman Hamdi Bey’in yaptığı en önemli arkeolojik kazı, Muğla ili sınırlarımızdaki Lagi- na örenyerindeki Hekate Tapı- nağı'nda 1891-92 yılında yaptı ğı çalışmalardır. Bu kazıda tapmağa ait kabartmalarla süs lü frizleri gün ışığına çıkarmış ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri koleksiyonuna kazandırmıştır.
Birçok kazı
1881-1910 yıllan arasındaki müdürlüğü sırasında gerek Müze-i Hümayun gerekse ya bancı bilim kuruluşlun ve mü zeleri adına imparatorlukta pek çok kazı gerçekleştirdi.
Müze-i Hümayun adına yapılan çalışmalara yukarıdaki üç çalışmanın dışında Tralleis’i (Aydın) oğlu Edhem Bey, Ala- banda’yı (Araphisar) kardeşi Halil Edhem Bey, Rakka’yı Makridi Bey, Akalan’ı (Sam sun), Marridi Bey, Sidamara’yı (Konya Ercğlisi) Halil Edhem Bey, Taşoz kazısını Makridi Bey yönetmiştir.
Bunlann dışında Osman Hamdi Bey, John Garstang ta rafından 1907 ve 1909 yılında Gaziantep ili İslahiye ilçesinin kuzey doğusundaki Sakçagözü höyüğündeki kazılara bizzat katılmıştı.
Müzeciliğimizin çağdaşlaşmasına çaba gösteren Osman Hamdi Bey
E ski
eser korum acılığım başlattı
ERDEM YÜCEL___________________
Kültür dağarcığı son derece zengin olan Türkiye'de eski esere yöneliş başlangıçta yalnızca toplamayı amaçlamıştı. Gün geç tikçe eski eser tutkusu artmış, rastgele baş layan çalışmalar zamanla bilimselliğe yö nelmiş, sonra da çağdaş müzecilik doğrul tusuna ulaşmıştır.
Anadolu’da eski eseı1 merakının XIII. yüzyılda başladığını görüyoruz. Selçuklu Sultanı Alaüddin Keykubat, Konya Ala- üddin Tepesi’nde yaptırdığı suru yöreden topladığı mimari parçalar ve heykellerle süslemiştir. Bunu Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı Sarayı ikinci avlusunda bir araya getirdiği Bizans lahitleri, sütun başlıkları ve kaideleri izlemiştir. Sultan Abdülmecid de Yalova çevresinden toplayarak İstan bul’a gönderdiği Bizans yazıdan ile bu çalı şmalara katkıda bulunmuştur.
İlk müzenin temeli
Türkiye’de ilk müzecilik kıpırdanışlan olarak sözünü edebileceğimiz bu çalışma lardan sonra Sultan Abdülmecid’in emri ile Topkapı Müşiri Ahmet Fethi Paşa, Aya İrini Kilisesi'nde ilk müzenin temelini atmıştır (1846). Mecma-i Asar-ı Atika (Eski Eserler Koleksiyonu) isimleri altında iki ayrı bölümden oluşan bu müze Avrupa müzelerinden geri, yalnızca toplanmış bir depo görünümündeydi. İlk Türk müzesi nin yöneticileri, İngiliz Goold, AvusturyalI Terentzio ve Alman A.P. Dethier gibi ya bancılardı. A.P Dethier’in ölümünden I sonra yerine yine bir yabancı aranmışsa da müze müdürlüğüne bu defa bir Türk geti rilmiştir; Sadrazam Ethem Paşa’nm oğlu Ressam Osman Hamdi Bey.
■
J---ilk Türk müze müdürü
Osman Hamdi Bey ilk Türk müze mü dürü olarak Müze-i Hümayun’u düzenle meye başlamış ve müzeciİik tarihimizin çağdaş atılımı başlamıştır. Osman Hamdi Bey büyük bir özveri ve eski eser sevgisi ile çalışmalarını sürdürmüştür; bir yandan koleksiyonları bilimsel kurallara uygun sınıflandırırken diğer yandan kataloglarını A. Joubin, G. Mendel gibi uzmanlara hazı rlatmıştır. Bu arada Çinili Köşk yanında Saray-i Nefise-i Mektebi Ali’sini yaptı rarak güzel sanatlara olan sevgiyi bilimsel olarak kamuoyuna duyurmayı ba şarmıştır. Türk müzeciliğinin çağdaş düze ye ulaşabilmesi, eser sayısının çoğalması amacıyla Nemrut Dağı, Myrina. Kyme başta olmak üzere Aiolus nekropolleri ile Lagia . Haketa mabedinde kazılar yapmıştır.
Milas’ın kuzey doğusunda 1891-1892’- deki Lagina kazılarında Haketa mabe dinin kabartmalarını meydana çıkararak İstanbul'a getirmiştir. Böylece İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne Magnesia’nın yanı i sıra en güzel frizleri kazandırmıştır. Gazi
antep ilindeki Sakçagözü'nde Prof. .1. Garstang'ın kazılarına yardımcı olmuş, geç Hitit sarayı ile neolitik çağa tarihlenen objeleri ortaya çıkarmıştır. Bütün bunların
yanı sıra Osman Hamdi Bey’e büyük ün kazandıran kazı Lübnan’daki Sayda Kral lar Nekropolü’nde bulunan lahitlerdir. (1887.-1888) Finike krallarına ait yer altı nekropolünde başta Tabnit, Satrap. Ly- kia. Ağlayan Kadınlar ve İskender Lahdi isimleriyle tanınan lahitlerin sayısı yirmi- birdir. Bunlar çok güç koşullarda bir savaş gemisiyle İstanbul’a getirilmiş, ayrıca Mü ze-i Hümayun, kazılardan çıkan eserlerle tıka basa dolmuştur. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak Çinili Köşk’ün karşısına yeni bir müzenin yapımına başlanmıştır. Mimar P. Valaury’nin eseri olan bu bina nın birinci bölümü 1891’de, diğer bölümle ri de 1902 ve 1908 yılla rında tamam lanmıştır. Türkiye’nin ilk özgün müze ya pısı olarak nitelenen Arkeoloji Müzesi,
1891 'de ziyarete açılmıştır. XIX. yüzyıl dünya müzeleri arasında ön sıralarda yer alan bu müzeye "Asar-ı Atika Müzeleri’’ denilmiş, Cumhuriyet döneminde de İstan
bul Arkeoloji Müzeleri ismini almıştır. Osman Hamdi Bey müzenin gelişiminde büyük çaba göstermiş, özellikle eski eserle rin yurt dışına çıkışını önleyen ve 1973 yılına kadar geçerliliğini koruyan “ Asar-ı Atika Nizamnamesini” hazırlatmıştır. Os man Hamdi Bey’in 1884’te yürürlüğe koy durduğu Asar-ı Atika Nizamnamesi ile be raber arkeolojik kazılar daha sağlam te- mellerc oturtulmuştur. _______
İzinsiz kazılar suç
Kazıdan çıkan eserlerin 2/3 ü devlete, 1 /3 iı arazi sahibine bırakılmış ve kazıyı ya pana da hiçbir pay verilmemiştir. Böylece onların yurtdışına çıkışları 7 bölüm ve 37 maddeden oluşan bu nizamname ile önlen miş, ele geçen eski eserin devlet malı oldu ğu prensibi geçerlilik kazanmıştır. Ayrıca eski eserin tanımı daha açık yapılmış, taşı
nmaz olanlara zarar verilmemesi, mimari özelliklerini yitirmemeleri için çevrelerine onları etkileyecek yapılar yapılması yasak lanmıştır. Öte yandan mimari eserlerin yer lerinde korunabilmelcrinin sağlanması da nizamnamenin ana prensiplerinden biri sayılmıştır. Osman Hamdi Bey yabancı ların tekelindeki kazılan kurtarmayı amaç lamış. izinsiz yapılanları da suç saymıştır.
Asar-ı Atika Nizamnamesi
Asar-ı Atika Nizamnamesi 53 madde ve 10 bölümden oluşan 1710 sayılı Eski Eser ler Kanunu’nunö Mayıs 1973'te yürürlüğe girişine kadar Türkiye’de yürürlükte kalmıştır. Eski eserlerin devlet malı oldu ğunu vurgulayan ve yurtdışına çıkışını ya saklayan bu yasa, hükümleri yumuşatılmış “ Kültür ve Tabiat Varlıklan Kanunu’- nun” 23 Temmuz 1983’te yürjirlüğe girişi ne kadar kazılarla, antika piyasasına ege men olmuştur.
Osman Hamdi Bey’in ölümünden sonra kardeşi Halil Edhem Bey onun yerine müze müdürlüğüne getirilmiştir.
İstanbul Arkeoloji Müzelerini Evkaf-ı İslamiyye Müzesi, Eski Şark Eserleri Mü zesi izlemiştir. Bu arada günümüzdeki eski eserleri koruma kurulu görevini yürüten Muhafaza-i Asar-ı Atika Encümeni kurul muştur.
Türkiye'de müzecilik çalışmaları XXI. yüzyıla pek az bir zaman kaldığı günümüz de görev alanlarını genişlettiğini, çağdaş bir düzeye eriştiğini sevinerek izliyoruz. Çağdaş Türk müzeciliğinin yepyeni bo yutlara ulaştığını içtenlikle söyleyebiliriz. Bugün müzelerimiz objeleri sergilemenin yanı sıra kapsamına giren alanlarda ilgili bilgileri toplayan, her çeşit sosyal, dini ve kültürel çalışmaları yapan kuruluşlara dö nüşmüştür.
Özgün boyaların kaybolmadığı ’İskender Lahdi' cam fanus içindeki korunan lahit,
1887 Savda kazısında bulunmuştu. (Fotoğraf: İB R A H İM G Ü N E L )
A m acı, gerçek bir
m üze y aratm aktı
ALPAY PASİNLİ
Osman Hamdi Bey, 19.yüzyıl Osmanlı Türkiye’sinin Batı öl çülerinde yetiştirdiği ender kül tür simalarından biridir. Oluş turduğu kültür kurumlanyla çığır açmıştır. Bu değerli insan sayesinde ülkemiz büyük bir Arkeoloji Müzesi ile zengin bir arkeoloji kütüphanesi ve Güzel Sanatlar Akademisini kazan
mıştır.
“ İlk Türk Müze M üdürü” olarak Sadrazam Edhem Paşa'- nın oğlu Osman Hamdi Bey, 11 Eylül 1881 tarihinde Müze-i Hiimayun'un başına getirilmiş tir. Böylece Türk müzeciliğinde yeni bir dönem ve çığır açılmış oluyordu. Aslında. Osman Hamdi Bey’in müze ile olan il gisi m üdür olmadan önce, Det hier zamanında 1871 tarihinde
Müze Komisyon Üyesi seçil mesiyle başlamıştır.
Osman Hamdi. 39 yaşında genç bir m üdür olarak işe baş ladığında. Çinili Köşk “ Müze-i Hümayun” ünvam taşımasına rağmen, 600- 700 eserle dev raldığı bu müze, bir müze ol maktan çok uzakta, depo ka rakterinde ve eski eser yığını gö rünümde idi. Ancak Osman Hamdi Bey, büyük bir aşk, öz veri ve çaba ile arkeoloji ve mü zecilik ile meşgul olmaya baş ladı.
Osman Hamdi Bey, bir taraf tan mevcut eski eser koleksi yonlarının ilmi bir tarzda sını flandırılması ve düzenlenmesi ile uğraşıyor, diğer taraftan da yabancı arkeologlar getirterek, bunlara eserlerin kataloglannı hazırlatıyor ve arkeolojik so runlarda fikirlerini alıyordu. Ancak, ülkede sanat eserlerine karşı ilgi ve sevgi yaratılmadan eski eser tahribini önlemenin ve esaslı bir müze oluşturmanın mümkün olamayacağını bili yordu. Bunun için Çinili Köşk'- ün yanına şimdiki Eski Şark Eserleri Müzesi olan Sanayi-i Nefise Mektebi’ni (Güzel Sa natlar Akademisi) yaptırarak 1883’te hizmete açtı ve müze müdürlüğü yanında bu okulun da müdürlüğünü üstlendi.
O dönemde müze (Çinili Köşk) küçük bir taşra müzesi karakterinde idi. Osman Ham di müzeyi zenginleştirmek için 1883- 1895 yılları arasında Nemrut Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiola nekropollerinde ve Lagina Hakate tapınağında kazılar yapmıştır. Kazılarda bulunan eserler müzeye
getiril-miş ve Batı dünyasında ilk defa bir Türk arkeologunun ismi duyulmaya başlamıştır.
Ösman Hamdi, Çinili Köşk’ ün tam karşısına, o dönemin ünlü mimarlarından ve aynı za manda Sanayi- i Nefise Mekte bi hocalanndan Mimar Ale xandre Vallury’e yeni bir müze binası yaptırdı. “ Lahitler Mü zesi” adı alan bu binanın da ile ride ihtiyaçlara yetmeyeceğini
gördüğünden, 1903 ve 1908 yı llarında binaya ek bölümler yaptırarak, muhteşem bir müze binası yarattı. “Asar-ı Atika Müzesi” adını alan bu muaz zam yapı “ İlk Türk Müzesi” ol masının yanı sıra, 19.yy. son larında dünyada müze binası olarak kurulan ilk 8-10 yapı arasında da yer almaktadır.
Mimar A.Vallaury ve Os man Hamdi Bey'in ortak ürünü diyebileceğimiz İstanbul Arke oloji Müzesi yapıldığı dönemde dünya müzelerinin en iyi örnek
lerinden biridir. Bir imparator luk müzesi olarak gereken mi mari etkiye sahip yapının dış cephesinin Ağlayan Kadınlar ve İskender lahitlerinden esin lendiği ileri sürülür.
Müzede alt katta 20, üst kat ta ise 16 olmak üzere, 36 teşhir salonu bulunmaktadır. Üst katta, ayrıca hazine, sikke ka bineleri ve kütüphane yer al maktadır. Envanter
kayıtlan-nemınde 15 bine ulaşan bilim sel kitap ve derginin çoğunlu ğunu kişisel dostluk ve gayret leri ile Avrupa ülkelerinden bağış yolu ile sağlayarak ki taplığa kazandırmıştır.
Osman Hamdi, yurtseverli ği, ilericiliği, yorulmak bilme yen çabası, çalışkanlığı ve özve risi ile kendini müzeciliğe adamış, eserlerinden aldığı pa rayı bile hiç esirgemediği ve bü yük emeği geçtiği müzeye ayırmıştır.
Neoklasik bir mimari örneği Arkeoloji Müzesi.
na göre, kendi müdürlüğü
dö-Taha Toros Arşivi