• Sonuç bulunamadı

Benlik, bireyin kendisini algılamasını, kendisinin diğer insanlarla olan ilişkilerine ait algılarını ve bütün bu algılara verilen değerlerini içerir.

Benlik ile birlikte, benlik kavramı ya da benlik tasarımı, kendine saygı (self- esteem), kendini kabul (self- acceptance) vb. gibi bir takım kavramların da ortaya çıktığı görülmüştür. Benliğin bu doğurguları birbirleriyle ilişkili olup, bireyin kendisi hakkındaki algı ve tutumlarını yansıtmaktadır (Wylie, 1974; George ve Bearon, 1980).

1.Bilişsel (cognitive) boyut 2.Duygusal (affective) boyut

Benlik kavramı, bilişsel boyuttur. Bu kavram bireyin kendini nasıl gördüğünü, nasıl algıladığını ve kendisi hakkında ne düşünüp, ne hissettiğini kapsayan bir terim olup, bireyi tanımlayıcı (descriptive) niteliktedir.

Kendine saygı, duygusal boyuttur. Bireyin ne olduğu, gerçek benliği ile ideal benliğini karşılaştırıp değerlendirmesi sonucu, kendini değerli bulup bulmadığı ya da ne ölçüde değerli bulduğudur (George ve Bearon, 1980).

Kendini kabul ise, bireyin ideal benliğine (bireyin ne olması, nasıl davranması gerektiğine ilişkin kendisine mal ettiği değer yargıları) ulaşamadığı yanlarını fark etmesi sonucu, kişiliğinin parçası olarak benimsediği özellikleri kabul edip etmemesine ya da ne ölçüde kabul ettiğine ilişkin bir terimdir (Pannes, 1963; Wylie, 1974; İslam 1987). Başka bir deyişle, kendini kabul, bireyin kendi özelliklerinden memnun olup olmaması ya da ne derece memnun olduğudur.

Bu tanımlara göre kendini kabul, kişinin kendine karşı geliştirdiği tutumların duygusal boyutu yönünden kendine saygıya benzemektedir. Ancak, Kılıççı (1985)‟nın belirttiği üzere, kendini kabulde kendine saygıya kıyasla daha kapsamlı ve daha olgun ve çok daha iddiasız bir benlik algısı söz konusudur. Kendine saygıda kişinin kendini beğenmesi ve önemsemesi gibi tek yönlü olumlu tutumlar egemendir. Kendine kabulde ise, kişinin kendi içindeki tutarsızlıklarını, sınırlılıklarını bilmesi ve bu yanları ile çeşitli sorunlarını kendine özgü bir biçimde çözebilmeye yönelik daha gerçekçi bir özsaygı ifade edilmektedir.

Kendini kabul kavramına yakın kavramlar hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra belli başlı bilim adamlarının kendini kabul ile ilgili görüşlerine değinmekte yarar olacaktır.

Maslow ( 1973)‟a göre „ kendini gerçekleştirme‟ bireyin tümüyle odaklaşarak ve özümleyerek yaşamı dolu dolu ve coşku ile yaşamasıdır. Ona göre insan temelde mutluluk arar. Acıdan kaçmak ana motif değildir. İnsanın daha güçlü, mutlu iyimser ve olumlu yönleri Maslow‟un psikolojisinin konusu olmuştur.

Maslow kendini gerçekleştirmiş, diğer bir anlatımla psikolojik bakımdan sağlıklı bireylerin kendilerini olduğu gibi kabul ettiklerini, kendilerinden şikâyetçi olmadıklarını, kendileri ile doyum sağladıklarını, noksanlıklarından ve kusurlarından ötürü rahatsız olmadıklarını belirlemiştir.

Rogers (1959), “olumlu saygı” ve “olumlu benlik” saygısı olmak üzere iki gereksinim üzerinde durur. Olumlu saygı, bireyin başkaları tarafından kabul ve saygı görmesi, sevilmesi ve başkaları tarafından hoşlanılması gibi yaşantıları içeren bir terimdir. Bu tür yaşantıları olan kimse dolayısıyla kendine saygı duyacaktır, Olumlu saygı benlik ise, başkalarının tutumuna bağlı kalmaksızın bireyin kendi benliğine karşı olumlu tutumudur.

Diğer insanlar tarafından olumlu olarak değerlendirilme ve kabul edilme gereksinimi yaşantıları algılama biçimini önemli ölçüde belirler. Birey için, kendisine yakın olan kişilerin tutumları çok önemlidir. Bunlar bazen onu hoşnut kılarken bazen de onu düş kırıklığına uğratır. Bireyi hoşnut eden yaşantılar onun kendisine değer vermesini sağlar. Ancak bazen bireyin özyapısı, organizmik gereksinmeleri, çevresindekilerin değerleri ile uyuşmayabilir. Bunun sonucu, bireyin kendisi için önemli olan kişilerin, olumlu karşıladıkları davranışlara yönelmeye, beğenmedikleri davranışlardan giderek kaçınmaya ya da vazgeçmeye başlar. Ancak, bir de bireyin kendini gerçekleştirme eğilimi temel bir güdü olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle bireyin kendini gerçekleştirme eğilimi ile çevreden gelen değerlendirmeler bağdaşmadığı zaman, bir çatışma durumu ortaya çıkar (Geçtan, 1981).

2.3.1. Görme Engelliler ve Kendini Kabul

Görme engelli bireylerin büyük çoğunluğunun kişiler arası ilişkilerde pasif davranabildikleri, sağlıklı bir ilişki kuramadıkları, kendilerini ifade etmekte problem yaşadıkları görülmektedir. Çevreden de görme engellilere karşı bağımlı, bir şey yapamaz, aciz kişiler oldukları düşünülmektedir. Görme engelli bireye sahip aileler ve öğretmenlerde bu yaklaşımlardan etkilenerek ya aşırı koruyucu ya da ilgisiz tutumlar sergilerler. Böyle yetişen bir görme engelli bireylerde ilerleyen yıllarda kendini ifade etmekte, kişiliğini geliştirmekte yetersiz kalabilir. Görme engellilerde benlik saygısı

gelişirken, çevresinde model aldığı kişilerin tutumları, benlik gelişiminde etkili olmakta ve ilerideki uyumunu etkilemektedir.

Harvey ve Greenway (1984), benlik kavramının yapısı ile ilişkili olarak, bireyin bilinçli çevre ve benlik algısının, onun davranışlarının ve kendine değer verme duygusunun önemli belirleyicileri olduğuna değinilmektedir. Onlara göre, vücudumuzun çeşitli kısımları ve bağlantıları bu algıların önemli bir parçası olduğu için, fiziksel gelişimdeki özürlerin ve özellikte doğuştan olanların bireyin benlik saygısı üzerinde zararlı etkileri olduğu varsayılmaktadır.

Kashani (1986), benlik kavramının en önemli yanının, ana- baba dâhil çevrenin ne düşündüğüne bağlı olarak geliştiğini belirtir. Engelli kişi, kişilik temelinin ve benlik kavramının oluştuğu okul öncesi yıllarda fiziksel bozukluğunun, noksanlığının ve oluşum bozukluğunun daha iyi farkına varır. Özrüne bilinçli olduğu halde, başkalarının tepkileri onun duygularını incitir.

Kendini kabul kavramının gelişmesinde, bedensel ve ruhsal özelliklerinin etkisi büyüktür. Kişinin önce kendi yetersizliği ile uyum sağlaması gerekir. Hele bu körlük gibi güvenlik ve özgürlüğü iyice kısıtlayan bir eksiklik olunca kişinin kendini kabul gelişiminde önemli bir yer tutacaktır. Böylece görme engellinin yetersizliğine karşı geliştireceği tutum, duygu ve anlayış kişilik ve uyumunun biçimlenmesinde önemli etkiler yapacaktır. Gerek yakın aile çevresinde gerekse geniş anlamıyla çevrede bu durumda olan kişilere karşı çoğu olumsuz sayılabilecek tutum ve tepkiler yaygın bulunmaktadır. Bu inanç, tutum ve tepkiler doğal olarak görme engelli bireyin kendini kabulün oluşup gelişmesine etki yapan başka bir etmen olacaktır. Bu tutumun karşıtı olan tutumsa görme engellileri, ruhsal özellikleri görenlerden tamamen ayrı bir varlıkmış gibi düşünmektir. Görememenin gelişim ve uyum üzerinde özel bazı etkileri olmakla beraber bunlar, aşağılık, güvensizlik duyguları başkalarında da görmeme dışındaki nedenlerle gelişebilmektedir. Görmeyen bireyler düşünce, duygu ve güdülenme gibi ruhsal süreçlerde her hangi bir ayrılık göstermezler. Bu yüzden onları görenlerden çok farklıymış gibi düşünmemek gerekmektedir (Enç,2005).

konusunda çok sayıda sorunları vardır. Engelli birey toplumsal yönden reddedilmekten, incinmekten, kazalardan, gereksiz çabalarından dolayı acı duyabilirler. Bu etmenler, onun kendi sınırlılıkları ve yeterliliklerini gerçekçi bir biçimde algılamasını güçleştirir. Ana babanın aşırı sevgisi ya da duygusal reddi sonucu engelli kişi aşağılık ya da yetersizlik duygusuna kapılabilir. Aynı durum, toplumun genelde koruyucu uyumundan da kaynaklanabilir (Telford ve Sawrey, 1984).

Kendini kabul üzerinde, engelli olmanın, uzun, kısa, zayıf, şişman, esmer, sarışın gibi bedensel özellikler taşımanın da etkisi vardır. Organ bozuklukları,eksiklikleri, sakatlıkları ve işlev bozukluklarının benlikte iz bırakması, çocuğun kendisini ve çevresini tanımaya başladığı oyun döneminde başlar. Elini, ayağını yüzünü, gözünü, burnunu tanımaya ve bunları çevreden ayırarak kendi bedenin,benliğinin bir parçası olarak değerlendirmeye başlayan birey, anne- babasının, yakın ve uzak çevresinin bunlara ilişkin olarak söylediklerine bakarak değerler oluşturur (Köknel, 1997).

Ersanlı‟ya göre (1996), sağlıklı olan birey, kendisini tanıma ve ortaya koymada, diğerlerine göre bir çok avantajlara ve ayrıcalıklara sahiptir. Yani kendini kabul ile sağlık sorunları arasında ters yönde bir etkileşim olduğunu belirtmektedir (Ersanlı, 1996).

Combs ve Syngg (1959) üzerinde durdukları önemli bir gereksinim vardır: “Yeterlilik Gereksinimi”. Bu gereksinim temel bir gereksinimdir. Tüm bu davranışların amacı, bireysel yeterlik sağlamaktır. Benlik, sürekli olarak kendini sürdürmek ve yüceltmek peşindedir. Kendini gerçekleştirme olarak nitelendirilen duygu budur.

Yeterli kişi yaratıcı ve kararlıdır; etkin davranışlarda bulunur; bağımsızdır. Kendini kabul eder, değerli bulur. Kendini kabul etmeyen kişilerin kendilerine saygısı azdır. Kendini gerçekleştirme gereksinimindeki bozulma ve doyumsuzluk sonucu, kaygı, suçluluk ve saldırganlık gibi olumsuzluklar ortaya çıkar. (Erkan, 1990).

Jervis (1959), yaptığı bir çalışma sonucunda görmeyenlerin, geleceklerinden daha endişeli ve dışa doğru öfke ve saldırganlıklarını daha az kontrol edebilme eğiliminde olduklarını söylemiştir.

2.3.2. Kendini Kabulün Sporla İlişkisi

Bedensel etkinlik ve fiziksel sağlık ilişkisini inceleyen çalışmaların sayısıyla karşılaştırıldığında psiko-sosyal sağlığa yönelik etki üzerindeki çalışmaların çok sınırlı olduğu fark edilecektir. Spor faaliyetlerinin ruhsal sağlığa etkisiyle ilgili çalışmalar genellikle dört boyut üzerinde yoğunlaşmıştır, bunlar duygu-durum, korku, depresyon ve benlik tasavvurudur (İkizler, 2002).

Konuyla ilgili deneysel çalışmaların sonuçlarını derleyen Knoll, bedensel egzersize bağlı olarak duygu-durum ve benlik algısında olumluya doğru bir artışın, korku ve depresyonda ise bir azalmanın yaşandığını belirtmiştir (İkizler, 2002).

Egzersiz yapmanın beden imgesi memnuniyeti ve kendini kabul düzeyine etkisini ortaya koymak adına yapılan araştırmalar çerçevesinde araştırmacılar; kendini kabul, vücut imgesi memnuniyeti ve egzersiz arasında dolaylı yoldan bir ilişki olabileceğini söylemişlerdir.

Günümüzde birçok araştırma düzenli spor faaliyetlerine katılanlarda, sadece benlik tasavvurunun olumlu yönde değiştiği sonucunu vermiştir. Burada genel benlik tasavvurundan çok fiziksel benlik algılaması daha fazla etkilenmektedir.

Alferman ve arkadaşlarının (1993), sporun benlik algısına etkisinin incelendiği ve iki grup üzerinde yürütülen bir çalışmada, birinci grupta yer alanlara altı ay süreyle haftada bir belli bir antrenman programı uygulanmıştır. İkinci gruptakilerin ise böyle bir faaliyeti olmamıştır. Çalışmalara başlamadan önce her iki grubun da genel benlik algılamaları ölçülmüştür. Başlangıçta iki grup arasında fark tespit edilmemiştir. Altı ay sonra testler tekrarlandığında; altı ay boyunca düzenli spor programını takip eden kişilerin, özellikle kendi bedenlerine yönelik algılamalarında diğerlerine göre önemli derecede artış tespit edilmiştir (İkizler, 2002).

Kişilik ile sportif eylemler arasındaki ilişkiyi ele alan bir araştırmada O. Neumann, genç performans sporcuları ile sporcu olmayanları karşılaştırdığında spor yapanların yapmayanlara göre daha canlı, daha çalışkan, ilişki kurmaya sürekli hazır,

sebatlı, zor koşullarda ortama uymalarının daha iyi olduğunu belirlemiştir (Tiryaki, 2000).

İngiltere‟de milli takım düzeyinde 57 tenisçi üzerinde yapılan bir çalışmada, tenisçilerin spor yapmayanlara göre dışa dönük kimseler olduğu, ancak bunların içinde en başarılıların içe dönük özellikler taşıdığı anlaşılmıştır ( Akt: Tiryaki, 2000).

Doğan, Doğan, Çorapçıoglu ve Çelik (1994), üniversite öğrencilerinin aktif sosyal etkinliklere katılma oranları ve benlik saygısı düzeyleri belirlediği araştırmasında, spor yapan ve yapmayan öğrencilerin beden imgeleri arasında fark olup olmadığı konusunda spor yapan öğrencilerde beden imgesi değerlendirmesinin daha olumlu olduğu sonucuna varmıştır. Sosyal etkinliklere katılma derecesi ise yüksek sosyo-ekonomik düzeydekiler ve benlik saygısı yüksek olanlarda daha yüksek bulunmuştur.

Tiryaki ve arkadaşları (1991), yaptıkları bir araştırmada da spor yapanların yapmayanlara göre daha dışa dönük ve duygusal olarak dengeli oldukları belirtmişlerdir Yegül (1999), liseli erkek sporcular ile sporcu olmayanlar arasında benlik saygısı ile benlik algısı puanları arasındaki ilişkileri araştırdığı çalışmasında; sporcu olan bireyler ile sporcu olmayanlar arasında Rosenberg Benlik saygısı Ölçeği‟nin benlik saygısı alt ölçeği puanlamasına göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamamıştır. Fakat sporcuların atletik yeterlik ve global benlik saygısı puanlarında sporcular lehine anlamlı farklar bulunmuştur. Bunun nedeni için ise sporcu bireyin devamlı sporla iç içe olması, yaptığı spordan zevk alması ve kendini bir sporcu olarak yeterli algılaması atletik yeterlik puanlarını artırmıştır. Sportif başarılarla gelen tatmin duygusu da olumlu düşünceler yaratarak sporcuların kendilerini yeterli algılamalarına sebep olabileceği belirtilmiştir.

Aşçı, Gökmen, Tiryaki ve Öner (1993), 174 erkek sporcu ve 174 sporcu olmayan liselinin benlik kavramlarını karsılaştırmış ve liseli erkek sporcularla sporcu olmayanlar arasında atletik yeterlilik, sosyal kabul ve fiziksel görünüm puanlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıkların olduğunu göstermiştir.

Schumaker, Smoll ve Wood (1986), spora katılımın benlik kavramına etkisini lise öğrencileri üzerinde araştırmışlar ve sporcuların fiziksel ben, ahlak-etik ben, kişisel ben, davranış alt ölçeklerinde sporcu olmayanlara göre daha yüksek skorlar aldıklarını bulmuşlardır.

Mars ve arkadaşları (1986), yaptıkları araştırmada dağcılık programına katılan kişilerin benlik kavramlarının geliştiğini, Miller 1988‟de, yüzme programına katılan 9- 14 yaşındaki çocukların benlik kavramlarının geliştiğini belirtmiştir. Blockman, Hunter, Hilyer ve Harrison (1988), dans etkinliğine katılan gençlerin benlik kavramlarının olumlu yönde geliştiğini bulmuşlardır.

Schefer ve Pcoffer (1989)‟da tekerlekli sandalye yarışmalarına katılan özürlü sporcuların benlik saygılarının arttığını, 1990 „da büyük Schmill ve arkadaşları, özürlü sporcuların sporcu olmayanlara göre daha yüksek benlik saygısına sahip oldukları belirlemişlerdir.

Ebbeck (1995), çocuklarda benlik kavramının fiziksel aktivite ile arttırılabileceğini bulmuştur.

Özgeylani (1996), liseli erkek sporcu ve sporcu olmayanların benlik kavramlarını karşılaştırdığı araştırmasında, sporcuların daha yüksek benlik kavramına sahip oldukları gözlenmiştir.

Tiryaki ve Moralı (1992), yaptıkları bir araştırmada 222 sporcu ve 471 sporcu olmayan liselinin benlik saygılarını ve sosyo-demografik özelliklerini karşılaştırmışlardır. Rosenberg Benlik Saygısı kullanılan araştırmada bu değişkenler için sporcu olanlar ile sporcu olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Kamal ve arkadaşlarının (1995), sporcular ile sporcu olmayanların benlik saygılarındaki nitel bileşenlerle ilgili yaptıkları çalışmada, genel benlik saygısı skorları karşılaştırılmış ve sporcuların sporcu olmayanlara göre belirgin derecede yüksek benlik saygısına sahip oldukları gözlenmiştir.

Women‟s Sports Foundation tarafından yayınlanan, 30.000 spor yapan ve spor yapmayan kız arasında yapılan araştırmada, spor yapan kızların; akademik başarılarının

daha yüksek olduğu, yaşıtları arasında kendilerini daha popüler hissettikleri, daha sosyal oldukları, liseden mezun olma oranlarının diğerlerine göre üç kat fazla olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, diğerlerine göre uyuşturucuya başlama olasılıkları %92 oranında az olduğu belirtilmiştir (Woman‟s Sports Foundation, 1998).

Sportif faaliyetlere katılım kişiye başkaları tarafından ihtiyaç duyulma, istenme ve kabul edilme fırsatı sağlar. Ayrıca spor ortamı kişinin kendini iyi hissetmesi ve kişisel özelliklerini geliştirebilecek birçok becerinin öğrenilmesini, arkadaşları ve antrenörü ile iyi ilişkiler kurarak sosyalleşmesini sağlar. Spora katılımın kişilerin benlik kavramının gelişimi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu pek çok araştırmacının bulgularında ortaya konmuştur. Koocher (1971), Hawkins ve Gruber (1982), Vincent (1976), Scheamer ve Ark (1986), Salokun (1990), Smith ve Ark (1979), Smith ve Ark (1979), Bowisby ve Iso-Ahola (1980), Scherrill ve Ark (1990), Shaefer ve Proffer (1989), Holloway ve Bacechle (1990), Aşçı, Gökmen, Tiryaki ve Öner (1993), Öztürk ve İnce (1993). (Akt., Suveren,1995).

Buna karşın bir kısım araştırmacılar; Hines ve Grower (1989), Jirkovsky (1986), Tiryaki ve Moralı (1992) yaptıkları çalışmalarda, sporcu olanlarla olmayanların benlik saygıları arasında bir farklılık olmadığını rapor etmişlerdir.( Akt., Suveren, 1995).

Benzer Belgeler