• Sonuç bulunamadı

Konya vakıfları (1476-1501)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya vakıfları (1476-1501)"

Copied!
209
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

KONYA VAKIFLARI (1476-1501)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Seher HABER

Danışman

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ

(2)
(3)
(4)

III İÇİNDEKİLER SUMMARY ... VII KISALTMALAR ... VIII TABLOLAR LİSTESİ ... IX ÖNSÖZ ... X GİRİŞ ... 1

A. Çalışmanın Amacı ve Yöntemi ... 1

1.Çalışmanın Amacı ... 1

2.Çalışmanın Yöntemi ... 1

B. Vakıf Sistemi ... 1

1. Vakfın Tanımı ve ortaya çıkışı ... 1

2. Eski Kavimlerde Vakıf ... 6

a. Eski Yunan’da Vakıf ... 6

b. Romalılarda Vakıf ... 6

c. Bizans’ta Vakıf ... 7

d. Cermenlerde Vakıf ... 8

3. Türk Dünyasında vakıf ... 8

4. İslam Hukukunda Vakıf ... 9

5. Osmanlı Vakıf Sistemi ... 12

a. Genel Olarak Osmanlı Vakıf Sistemi ... 12

b. Osmanlı Toplum ve Devlet Hayatında Vakıfların Yeri ... 13

c. Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyal-Ekonomik Boyutları .... 15

d. Osmanlı Devleti’nde Vakıf Kuran Zümreler ... 21

e. Vakfın Yönetimi ... 24

(5)

IV

g. Osmanlı’dan Günümüze Vakıf ... 27

C. Defter Tanıtımı ... 28

1. TD. 564 (H.881/ M.1476) ... 28

2. TD. 565 (H.906/ M.1500-1501) ... 29

D. Karaman Eyaleti’nin İdari Taksimi ... 29

I. BÖLÜM ... 32

HİZMET ALANLARINA GÖRE KONYA VAKIFLARI ... 32

A. Sosyal Hizmet Vakıfları ... 34

1. İmaret ... 34

2. Su Vakıfları ve Çeşmeler ... 37

B. Dini Hizmet Vakıfları ... 38

1. Cami ve Mescidler ... 38

2. Zâviyeler ... 43

3. Hangâhlar ... 46

4. Eczalar ... 47

C. Eğitim Hizmeti Veren Vakıflar ... 48

1. Medreseler ... 48 2. Dârü’l-huffâzlar ... 50 D. Diğer Vakıflar ... 52 1. Evlâdlık Vakıflar ... 52 2. Türbeler ... 53 II. BÖLÜM... 57

İDARİ AÇIDAN KONYA VAKIFLARI ... 57

A. Vakıfların Yönetimi ... 57

B. Vakıf Kurucular (Vâkıflar) ... 59

(6)

V D. Vakıfların Denetimi ... 67 E. Mensuh Vakıflar ... 71 SONUÇ ... 75 KAYNAKÇA ... 77 EKLER ... 83 DEFTER TRANSKRİPSİYONLARI ... 84 1476 TARİHLİ DEFTER... 84 1501 TARİHLİ DEFTER... 126

(7)

VI T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Sefer HABER

Numarası 12420231010

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih Anabilim Dalı/ Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ

Tezin Adı KONYA VAKIFLARI (1476-1501)

ÖZET

Karamanoğulları idaresindeki bölgelerin Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra bu bölgeye Karaman eyaleti adı verilmiştir. 1476 yılında Fatih döneminde yapılan ilk tahrir ile Karaman Eyaleti Vakıfları kaydedilmiştir. Karaman eyaletinin bir kazası olarak Osmanlı idari teşkilatı içindeki yerini alan Konya kazası, tarihsel süreç içerisinde önemli bir siyasi merkez haline gelmiştir. Bununla birlikte gerek sultanların gerekse hayırseverlerin yaptırmış olduğu Konya’da bulunan hayratlar çalışmamızın konusunu teşkil etmiştir.

Bu çalışmada, Fatih ve II. Bayezid dönemlerinde yapılan vakıf tahrir defterleri esas alınarak Konya kazasına ait vakıfların yıllık gelirleri, denetimi, kurucuları ve hizmet alanları üzerinde durulmuştur.

Vakıf kayıtlarına göre, 1476 yılında Konya kazasında toplamda 157 vakıf bulunmaktadır. XV. yüzyılda Konya’da 15 cami, 51 mescid, 26 zâviye, 15 dârü’l-huffâz, 14 türbe, 5 şahıs, 6 hangâh, 5 çeşme, 13 medrese, 3 ecza, 2 darü’l-hadis, 1 darü’ş-şifa, 1 köprü, 1 kervansaray, 1 imaret, 1 manastır yer almaktadır.

1501 yılında ise toplamda 218 vakıf eser bulunmaktadır. Bunlar;15 cami, 62 mescid, 41 zâviye, 29 dârü’l-huffâz, 13 medrese, 14 türbe, 8 ecza, 1 imaret, 7 hangâh, 12 çeşme, 1 köprü, 6 evlâdlık, 1 kervansaray, 1 darü’ş-şifa, 3 şahıs, 3 darü’l-hadis, 1 muallimhane yer almaktadır.

(8)

VII T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Sefer HABER

Numarası 12420231010

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih Anabilim Dalı/ Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ

Tezin İngilizce Adı Konya Foundations (1476-1501)

SUMMARY

The regions under the rule of Karamanoğulları rule were taken by Ottomans then this regions have given the name of Karaman state. In 1476, with the first tahrir Karaman state foundations were recorded in the time of Fatih Sultan Mehmed. Konya district took its place in the Ottoman administrative organization as a district of Karaman state has become an important political center in history. In addition to these, pious fondations in Konya which were built by sultans and benovelents are the main subjects of our study.

In this study, foundations of the Konya district and its annual revenue, supervision, founders and areas of service were studied according to tahrir records of foundations which were prepared during the Fatih and Bayezid times.

According to records of foundations in 1476, in Konya district there were 157 foundations in total in the XV. Century in Konya there were 15 mosques, 51 masjids, 26 zawiya, 15 darulhuffaz, 14 shrines, 5 persons, 6 hangâh, 5 fountains, 13 madrasah, 3 ecza, 2 darülhadis, 1 darüşşifa, 1 bridge, 1 caravansary, 1 imaret, 1 monastery.

In 1501, there were 218 foundations works ın total. These were 15 mosques, 62 masjid, 41 zawiya, 29 darulhuffaz, 13 madrasah, 14 shrines, 8 ecza, 1 caravansary, 3 darülhadis, 3 persons, 1 bridge, 6 evlâdlık, 1 darushealing and 1 school.

(9)

VIII

KISALTMALAR

BOA. TD. : Başkanlık Osmanlı Arşivi Tahrir Defteri C. : Cilt

Ed. : Editör H. : Hicri M. : Miladi

TDV İA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi S. : Sayı

s. : sayfa

SÜ : Selçuk Üniversitesi vd. : ve diğerleri

- : Tablolarda, defterlerde kaydı bulunmayanı göstermek amaçlı kullanılmıştır.

(10)

IX

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo I- Konya Vakıfları 1476-1501 ... 33 Tablo II- İbrahim Bey İmareti Vakıf Gelirleri - (1476-1501) ... 35 Tablo III- İmaretin Diğer Gelirleri ... 36 Tablo IV- Konya Kazası Çeşmeleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri- (1476-1501) . 37 Tablo V- Konya Kazası Camileri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) .... 40 Tablo VI- Konya Kazası Mescidleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri -1476-1501 ... 41 Tablo VII- Konya Kazası Zâviyeleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) 44 Tablo VIII- Konya Kazası Hangâhları Gelir Dağılımı ve Mütevellileri –(1476-1501) ... 46 Tablo IX- Konya Kazası Eczaları Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) ... 47 Tablo X- Konya Kazası Medreseleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri -(1476-1501) 49 Tablo XI- Konya Kazası Dârü’l-huffâzları Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) ... 50 Tablo XII- Konya Kazası Evlâdlık Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) .. 53 Tablo XIII- Konya Kazası Türbeleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501) 56 Tablo XIV- Tamamı Neshedilen Vakıflar (1476) ... 72 Tablo XV- Gelirlerinden Bazıları Neshedilen Vakıflar (1476) ... 73

(11)

X ÖNSÖZ

Bilindiği üzere insanoğlu, sosyal bir varlıktır. Bu sebeple çevresiyle birlikte yaşamak durumundadır. İnsanların birlikte olmaları, yaşamın temel amaçlarından olan yardımlaşma ve dayanışma duygusudur. İnsanlar, sosyal yardım, dayanışma ve güvenlik ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kurumlar oluşturmuşlardır. Çünkü insanın fıtratında karşılıklı yardımlaşma ve sosyal dayanışma mevcuttur. Günümüzde gönüllü kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik uygulamaları geçmişte, vakıflar aracılığıyla gerçekleşiyordu.

Bu çalışma ile birincil kaynak olarak kullandığımız vakıf tahrir defterlerinden yola çıkarak 1476-1501 yılları arasında Konya’da bulunan vakıfların hizmet alanlarına göre dağılımı, denetimi, gelir kalemleri ve kurucuları tespit edilmeye ve vakıfların denetiminde kimlerin rol aldığı, neden teftiş ve denetime ihtiyaç duyulduğu izah edilmeye çalışılmıştır. 1476-1501 yılı vakıf tahrir defterleri sayesinde Konya’da hangi tür vakıfların yapımına ağırlık verildiği ve toplumun ihtiyacına göre sayısındaki artışı çalışmamızda gün yüzüne çıkarmak amaçlanmıştır.

Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmanın amaç ve yöntemi, vakfın tanımı ve ortaya çıkışı, genel olarak vakıf sistemi ve Osmanlı Devleti’nde vakıfların nasıl işlediği son olarak da defter tanıtımı ve Karaman Eyaleti’nin idari taksimine değinilmiştir. Birinci bölümde Konya vakıflarının hizmet alanlarına göre dağılımı ve vakıf gelirleri tablo halinde gösterilmiştir. İkinci bölümde Konya vakıflarının idari açıdan değerlendirilmesi yapılmıştır.

Bu çalışmamda bilgilerini benimle paylaşan, yol gösteren değerli danışman hocam Prof. Dr. Alaattin Aköz’e, kaynak temininde yardımcı olan ve tavsiyelerini esirgemeyen Arş. Gör. Onur Kabak hocama ve desteklerini her daim hissettiren aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Seher HABER Konya 2019

(12)

1 GİRİŞ

A. Çalışmanın Amacı ve Yöntemi 1.Çalışmanın Amacı

Bu çalışma ile Konya’ya ait 1476 ve 1501 tarihli vakıf tahrir defterindeki bilgiler değerlendirilmeye çalışılmıştır. 1476 ve 1501 yılındaki vakıfları mukayese ederek Konya’da bulunan vakıfları tahlil etmek ve bunların varlıklarını devam ettirmek için vakfedilen tesislerin incelenmesi hedeflenmiştir. Konya şehrinin Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilmesinden sonra Fatih ve II. Bayezid dönemlerinde, şehirde var olan Selçuklu ve Karamanoğullarına ait vakıf eserlerinin katkılarıyla Konya şehrinin Selçuklu ve Karamanoğulları döneminde fiziksel gelişimini tamamladığını ortaya koymak amaçlanmıştır.

2.Çalışmanın Yöntemi

Çalışmada öncelikle esas aldığımız 1476 ve 1501 tarihli vakıf tahrirlerinin transkripsiyonu yapılıp belgeler değerlendirilmiştir. Transkripsiyon esnasında okunamayan yerlere ‘…’ koyulmuştur. Emin olunmayan kısımlara ‘?’ koyulmuştur. Daha sonra ikincil kaynak olan kitap, makale ve Yök’ün tez merkezinden ve SÜ Merkez kütüphanesinden Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinden taramalar yapılmıştır. Kaynaklar değerlendirilip incelemesi yapıldıktan sonra konunun çerçevesi oluşturulmuştur. Ve hazırlanan plan çerçevesinde elde edilen bulgular toparlanarak bilimsel metotlara uygun bir şekilde yazıma geçilmiştir.

B. Vakıf Sistemi 1. Vakfın Tanımı ve ortaya çıkışı

Arapça bir kelime olan vakfın sözlük anlamı durdurma, alıkoyma demek olup1,

kavram olarak ise bir mal veya mülkün satın alınmayacak şekilde hayır işine bağışlanması anlamında kullanılır.2 Bir başka ifadeyle vakıf, taşınır veya taşınmaz bir

1 Mustafa Güler, Osmanlı Devletinde Haremeyn Vakıfları(XVI.-XVII. Yüzyıllar),İstanbul 2002, s.7;

Hacı Mehmet Günay, ‘‘Vakıf’’, İA, C.42, İstanbul 2012, s.475; Ahmet Akgündüz, İslam hukukunda

ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul 1996, s.77; İsmail Kurt, Vakıf Müessesesi XV ve XVI. Asır Vakıfları, İstanbul 1997, s.501.

2 Vahdettin Aydın, “Türk Yönetimi Açısından Vakıf Sistemi ve Eğitim Yönetimine Katkısı”, SDÜ.

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı:1, 2003, s.314; Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 2002, s.241.

(13)

2

değerin belirli gayelerle bir amaca tahsisinden doğan, hukuki statüye ve süreklilik kavramına sahip, malın doğrudan kendi kendini temsil ettiği, tescilinden sonra kurucusu dahil herkesi bağlayan hukuki bir sözleşmedir.3 Yine malın bir kısmını veya

tamamını Allah için vakfedip kazancını İslam’a hizmet ve hayır yolunda harcamak olan vakfın birden fazla tanımı mevcuttur.4

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi vakfın tanımları fıkıh mezhepleri, kurucu unsurları, bağlayıcılık kazanması ve vakfedilen malın mülkiyeti gibi hususlarda farklı kanaatler taşıması hasebiyle farklılık arz etmektedir. Fıkıh kitaplarında değişik mezheplerin hatta aynı mezhebe mensup kişilerin vakıf hakkında yaptıkları tarifler farklılık göstermektedir. Mesela, Ebu Hanife’ye göre vakıf, bir kimsenin sahibi olduğu bir gayrimenkulün gelirlerini, ödünç verme şeklinde fakirlere veya İslam cemaatinin dini veya içtimai ihtiyaçlarına tahsisinin akdidir. Buna göre malın mülkiyeti vâkıfta kaldığından ölümünden sonra varislerine geçebiliyordu.

Ebu Hanife’nin talebeleri Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre vakıf, gelirleri mahlukata tahsis edilen bir şeyin mülkiyetinin Allah’ın mülkiyetine geçmesini te’min eden şer’i bir muameledir.5 Yani vakıf vakfedenin mülkü olmaktan

çıkmaktadır.

Kuran-ı Kerim’de vakıf kavramı doğrudan geçmemekle birlikte Allah yolunda harcama yapmış, fakir, muhtaç ve kimsesizlere infak ve tasaddukta bulunmayı, iyilik yapma da ve takvada yardımlaşmayı, hayırlı ve yararlı işlere yönelmeyi öğütleyen birçok ayet bulunmaktadır. Bu da Müslüman toplumlarda vakıf anlayış ve uygulamasının temelini oluşturur.6

Fıkıhta vakıf tabiri ile aynı anlama gelen habs ve sadaka kelimeleri de7 çokça

kullanılmaktadır. Birbirlerinin yerlerine kullanıldıkları da olmuştur. Sadaka,

3 Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara 1995, s.21.

4 Kurt, XV. ve XVI. Asır Vakıfları, s.502; Adnan Ertem, ‘‘Osmanlı’da ve Günümüzde Vakıf

Müessesesi’’, Osmanlı Medeniyeti Siyaset, İktisat, Sanat, İstanbul 2005, s.25; Erol Özbilgen, Bütün

Yönleriyle Osmanlı (Adab-ı Osmaniye), İstanbul 2003, s.337; Ziya Kazıcı, İslami ve Sosyal Açıdan Vakıflar, İstanbul 1985, s.28.

5 Bahaeddin Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, İA, C.13, MEB. Yay., İstanbul 1986, s.153-154.

6 Günay, Vakıf, s.476.

7 Güler, Haremeyn Vakıfları, s.7; Ahmed Akgündüz, ‘‘Osmanlı Hukukunda Vakıflar, Hükümleri ve

(14)

3

yoksullara Allah rızası için verilen şey; sevap kazanmak amacıyla hibe edilen mal demektir.8

Genel anlamda vakıf, hukuki bir akid olup bununla bir kimsenin, Allah’a yakın olma gayesiyle menkul ve gayrimenkul mülk ve emlakını dini, hayri ve içtimai işlere tahsis etmesi, bağışlamasıdır.

Vakıf kurumunun ilk olarak ne zaman tesis edildiğine dair elimizde bilgi olmasa da tarihçilerin ve bu konuda uzman olan bilim adamlarının söylediklerinin ışığı altında vakıf kurumunun oluşumu hakkında bilgi edinebiliyoruz. Bu konuda öncelikle vakıf kurumunun oluşumundaki temel etkenlerin neler olduğunun ortaya çıkarılması gerekir. Bunlar, psikolojik ihtiyaçlar, sosyal faktörlerin etkileşimini içeren normlar, kültürel değerler, vakıf kurma hareketini yönlendirmeye ve kontrol etmeye yarayan mekanizmalardır. Dolayısıyla vakıf kurumunun oluşumunu bu mekanizmaların aracılığıyla bulabiliriz. Vakıf kurumu, insanın doğasında var olan iyilik yapma yönünün bir kurumdaki yansımasıdır. İnsan toplumsal bir varlık olduğundan kendi dünyasında yaşadığı halde ailesiyle, akrabasıyla, milletiyle hatta bütün insanlarla ilgilidir; yani insan çevresine ilgisiz bir biçimde yaşayamamaktadır. İşte bu iyilik yapma yönünün düzenli ve koordineli bir biçimde hayata geçirilmesinin görünümlerinden birisi de vakıf biçiminde kendini göstermiştir.9 Bununla beraber,

tarihi rivayetler ve mevcut eserler, dünyadaki ilk vakfın dini gayelerle ortaya çıktığını ve zamanla insani, medeni ve içtimai olmak üzere çeşitli kısımlara ayrıldığını göstermektedir.10

Vakıf kurumunun menşei için de farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Bazı yazarlar vakıf sisteminin Bizans ve Batı kültüründen alındığı ifade ederlerken,11 bazı

yazarlar ise vakıf müessesesinin menşeinde Kur’an ve sünnetin yardımlaşma emirleri ve insanlara yararlı olan her hizmetin ibadet telakki edilmesi anlayışının yatmakta olduğunu ifade etmektedirler.12 Vakıf müessesesinin menşei her ne kadar İslamiyetle

örtüştürülmeye çalışılsa da gelişiminde değişik kültürlerin de katkısı olmuştur.

8 Kurt, XV. ve XVI. Asır Vakıfları, s.502; Akgündüz, Vakıf Müessesesi, s.79.

9 Refik Korkusuz, Ömer Ergün, ‘‘Hukuksal Boyutları ile Eski ve Yeni Vakıflar’’,Dicle Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dergisi, S.16,Yıl 2007-2008, Baskı Yılı 2009, s.69-138, s.72.

10 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.45.

11 Aydın, Türk Yönetimi Açısından Vakıf, s.315; Ertem, Vakıf Müessesesi, 26.

(15)

4

Türk kültür tarihinde önemli bir yeri olan vakıfların kültürel mirasımızı zenginleştirmede önemli katkı ve desteği olmuştur. Türklerin eski hayatlarında vücut bulan vakıf sistemini Hitit, Sümer ve Uygurlara kadar götürebiliriz. Bu dönemlerde vakfın kurulduğuna dair vakfiyelere rastlamak mümkündür.13 M.Ö. 1290-1280

yıllarında Hitit Kralı Hattusilis tarafından düzenlenmiş bir vakfiye bulunmuştur. Vakfiyenin içeriği şöyledir: ‘‘Hitit Kralı Hattusilis kendisine düşman bulunan Armadataş’ı mağlup ediyor, emlâkini zaptederek bunlardan bir ev ile müştemilatını Tanrıça Iştar’a ibadet edilmek üzere vakfediyor.’’14

Eski Yunan’da, Roma’da, Bizans ve Cermen kavimlerinde de farklı uygulamalarla vakıf sistemine rastlamaktayız. İlk Çağ klasik Roma hukukunda henüz tüzel kişilik kavramı geliştirilmediği için, bağımsız bir teşkilat olan mal topluluklarına rastlanmaktadır. Hıristiyanlığın kabulünden sonra, İmparatorluk döneminde, kilisenin tesiriyle dini amaçlara hizmet eden vakıflar kurulmaya başlanmıştır. Orta Çağ’da dini amaçlar için kurulan vakıfların yanı sıra hayır işleri, iyilik yapmak, insanlara yardım etmek amacıyla da vakıflar kurulmuştur. Vakıf sistemi, tarihsel süreç içinde topluma, zamana ve mekana bağlı olarak değişiklik ve farklılık göstermiştir.

İslam hukukunda ise insanları vakıf yapmaya yönelten sebeplerin gerekçesini vakfiyelerin başlangıç kısımlarında rahatlıkla bulabiliriz. Vakfiyelerin başlangıç kısmında Allah’a hamd, övgü, dünya hayatının geçiciliği sadece yapılan hayır ve iyiliklerin baki kalacağı, ahiret hayatının düşünülmesi ve ölümünden sonra da Allah’ın rızasını kazanmış bir kul olarak anılmak istenmesi gibi ifadeler yer almaktadır. Şüphesiz vakfın tesisinde sadece dini sebepler değil başka sebepler de etkilidir. Bunlar; İslam toplumlarında meydana gelen siyasi ve sosyal değişmeleri, servetin teşhiri ve transferine yönelik psikolojik arzuların sosyo-ekonomik ihtiyaçları, toplumun ahlaki, zihni, kültürel yapısını bunların yanı sıra elde edilen servetin müsadere veya miras yoluyla bölünüp parçalanmasından kaçınarak çocuklarına intikal ettirme düşüncesini vakıf kurmaya iten en temel sebepler arasında saymak mümkündür.15

13 Bülent Köprülü, ‘‘Tarihte Vakıflar’’, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, VIII/3-4, Ankara

1951, s.491.

14 B. Köprülü, Tarihte Vakıflar s.491.

15 Öztürk, Yenileşme Tarihi, s.20; Nazif Öztürk, ‘‘Sosyal Siyaset Açısından Osmanlı Dönemi

(16)

5

İslam inancına göre bir Müslüman ölümünden sonra da devam eden bir hayr bıraktığı takdirde sevap defteri kapanmaz. Bunu sağlayan en önemli hayır bir vakıf kurmaktır. Yani vakf Allah rızası için yapılıp, hizmetin “sevab ve ibadet” nitelikli olması gerekir. Bu şekilde İslam toplumlarında karşılıksız hizmet vakıf müesesesi ile sağlanıyor.16

Asırlar boyunca milletlerin toplum hayatında önemli bir yer edinmiş olan vakıf sistemi, özellikle Türkler’in İslamiyet’i kabulünden sonra İslam dininin getirmiş olduğu kaidelerle birlikte sosyal yardımlaşma ve dayanışma duygusu daha farklı bir boyutta gelişme göstermiştir. İslam’da Allah rızasını kazanmak için hayırda bulunmak, sadaka vermek gibi hadislerin de bulunması birçok vakfın kurulmasında etkili olmuştur. İslam hukukunun hüküm sürdüğü toplumlarda vakıf müessesi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda gelişme göstermiştir. Tasavvufi tarikatların da etkisiyle Selçukluların sosyal ve kültürel hayatında etkili olan birçok dini ve hayri müessese bu dönemde kurulmuştur. Vakıf sistemini Selçuklulardan devralan Osmanlı Devleti, kendisinden önce kurulan diğer İslam ve Türk- İslam devletlerinin zengin teşkilat ve müesseselerinden de geniş ölçüde faydalanmıştır.

Osmanlı Devleti’nde padişah ve hanedan üyeleri başta olmak üzere sadrazamlar, devlet ricali ve ümera ile diğer varlıklı kişiler sayısız vakıflar yapmışlardır. Osmanlı döneminde vakıf kurumu çok gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Hatta denilebilir ki vakıf müessesesi Osmanlı döneminde en zirve noktaya ulaşmıştır. Kendine özgü bir model kapsamındaki Osmanlı kamusal hizmet alanında önemli bir yer edinmiş olan vakıflar, sayısız hizmetleriyle toplumsal yaşama çeşitli yönlerden katkıda bulunmuştur.

(17)

6 2. Eski Kavimlerde Vakıf

Bir kimsenin kendi malının tamamını veya bir kısmını kendi fertlerinin ihtiyaçlarına ve onların yardımlarına tahsis edebilmesi insanın doğasında var olan bir durumdur. İnsan varlığının mevcudiyetinde bulunan hayr ve şer işleme hissi, içinde yaşadığı toplumun yaptırımları medeniyet seviyesi ile yakından ilgili bulunmaktadır. İnsan yaşadığı toplum içerisinde ahlaki yönden insanı tesiri altına aldığı için kötülük yapmasını frenlemektedir. Kötülük gibi hayır işlemede dinlerin tesiri altında gerçekleşmiş ve toplumda farklı şekilde kendini göstermiştir. Bir kimsenin malını, bir hayır gayesine tahsis eylemesi bu bakımdan oldukça eski bir menşe taşımaktadır.

İslam dünyasında olduğu gibi eski kavimlerde de vakıf müessesi mevcuttur. a. Eski Yunan’da Vakıf

Farklı Yunan filozofları tarafından incelenmiş olan toplum denilen sosyal olgu, devamlı bir varlık şeklinde düşünülmüş ve hayır işlemek içgüdüsünün fertlerde uyanması; site denilen korporasyonlar (lonca) lehine hibe ya da vasiyet şeklinde yapılan ilkel vakıfların mevcudiyetinin oluşmasında etkin rol oynamıştır.

Eski Yunan’da ilk dönemlerde vakıf, malın tahsis edildiği amaca göre kullanılmaktaydı. Sonradan bir kimse hibe veya vasiyet yolu ile mallarını amacının gerçekleşmesi için bir kollektiviteye tahsis eylemekte idi.17

b. Romalılarda Vakıf

Roma hukukunun ilk dönemlerinde vakıf müessesesi mevcut değildi. Hukuk alanında çok gelişmiş bir durumda olan Romalılar, başlangıçta bu müesseseyi örf ve âdete dayandırmışlardı. Bu bakımdan hukukun uygun imkanlarından faydalanılarak hayata ve ölüme sonuca bağlanmamış olmak üzere, vasiyet ve bağışlamada aracı olmuştur.

Romalılar, hayır işlemek ve yardım gayesini gerçekleştirebilmek için mallarını bir korporasyona, bazen site, vici, pagi, kolej (lonca) gibi müesseselere vasiyet veya hibe ediyorlardı. Korporasyonlara yapılan bağışların hibe eden tarafından mükellefiyetinin yerine getirilmesi hususunda, vaziyet başıboş bırakılmış değildi. Vâkıf hibe veya vasiyetini yaparken, hibenin şart olunan mükellefiyetini yerine

(18)

7

getirebilmesi için multa denilen yaptırımın yerine getirilmesini isteyebilirdi. Yaptırımın sonucunda, lehine hibede bulunan korporasyondan vâkıfın malı geri alınabilmekte idi geri alınan bu mal, bağış yapan mirasçılara verilmekteydi. Her ne kadar multa adını taşıyan bu müessese, vâkıfın lehine bulunan bağışta bulunan şahıs üzerinde bir yaptırım olarak bulunsa da vakfın amacını temin ve sürdürme hususunda herhangi bir tedbirin alınmasına hazır bulunmuyordu. Korporasyonlardan hibe olunan mallar geri alınıp da mirasçılara iade olununca, vakıf müessesi ortadan kalkmaktaydı. Roma hukukunda vakıf müessesesi ilkel kalmakta ve amacını daimi ve kesintisiz bir şekilde yerine getirmede etraflı ve esaslı unsurlardan mahrum bulunmaktadır. Roma hukuku; vakıflar hakkında etraflı hükümler getirememiş, vakıf bu diyarda olgunlaşmış şekli henüz bulunamamıştı18.

c. Bizans’ta Vakıf

Birçok hukukçu Bizans da vakfın müstakil şahsi bir kazanım olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Bizans hukuku, kiliselerin, manastırların, papazlara mahsus ibadethanelerin, fakirlerle ve ihtiyarlarla kimsesiz çocuklarla yardım maksadıyla kurulmuş hayır müesseselerinin hukuki şahsiyete malik(sahip) olduklarını kabul ediyordu.

Böylece, kendilerine belirlenen bir maksat için bir mal tahsis edilmek suretiyle bu mevzu edilen vakıf müessesesi hukuki bir şahsiyet mahiyetini alabilir.

Bizans hukukuna göre, dini bir amaçla vakıf yapmak isteyen bir kişi hiçbir şarta yazılı olarak bağlı değildir. Yani kişi mirasçılarının mevcudiyetine rağmen, bütün servetini buna tahsis edebilir.

Bizans hukukunda vakıf sahibi tesisin idaresini istediği şekilde tanzim ve istediği kimseye verebilir. Yani vakfa ait menfaatinin hepsini veya bir kısmını kendisine veya mirasçılarına bırakabilir.

Bizans hukukunda, dini müesseselere ait mallar satılamaz ve değiştirilemez ve yirmi seneden fazla icara verilemez. Bizans hukukunda, vakıflara ait malların tekemmülündeki kaideler, diğer benzeyen hususlardaki kaidelerden farklı olup buna ait müddet kırk senedir. Bu Hıristiyan vakıfları da satmak ve değiştirmek gibi

(19)

8

imkanlara sahip değillerdi. Ve mütevelliler tarafından yönetilip, büyük ruhani reislerin yüksek murakabesi altında idare edilirlerdi19.

d. Cermenlerde Vakıf

Cermen hukukunda vakıf müessesesi üç şekilde gerçekleşmiştir.

Vakıfın vakf etmek istediği şeyi önce fiili bir şekilde kendi mal varlığında yapması gerekirdi.

Birinci Sistem: Eski Yunanlılarda cerayan eden sistemle yakın bir benzerlik vardır. Vakıf vakfeden kimse, kendi ölümünden sonra aynı gayeyi takip etmek şartıyla, itimat eylediği bir şahsa bu malları terk ediyordu. Keza kendisine mal terk olunan bu şahıs da malı daha önce olduğu gibi üçüncü bir şahsa bırakıyordu.

İkinci Sistem: İkinci sistemde birincisinde mevcut bulunan mahzurları kısmen bertaraf edebilmek için, vakıf mallarında fiilen meydana getirdiği ve vakfın konusunu teşkil malları, artık daimi bir hayata sahip bulunmayan bir fiziki şahsa değil daimi ve fani bulunmayan bir varlığa devretmek gayesini amaçlamaktadır. Bunlar bazen tanrı bazen de insanlara kiliselerdeki resimleri ile görünen ve bu şekilde somut ve maddi bir şekil alan Azizlerden ibaret bulunmakta idi.

Üçüncü Sistem: Bu sistemde vâkıf vakf edeceği malları önce fiilen kendi mal varlığını oluşturmakta sonra da bunları vakfın menfaatini kendisine şart koyduğu kişilere (müderris, camiinin imamı gibi) devreder. Mesela vâkıf hayatında bir kilise veya bir manastır vakfı meydana getirmeli. Vakfa konu olan bu kilise veya manastıra bunlardan istifade edecek olan rahipleri yerleştiriyor ve cemaate kiliseyi devrediyor. Bu şekilde hareket eden vâkıf, meydana getirdiği vakfın gayesinin devamlı olmasını temin etmek imkanına sahip oluyor.20

3. Türk Dünyasında vakıf

Büyük göç olaylarından sonra Türk kabileleri, Orta Asya’dan batıya doğru farklı kollar halinde yayılmış ve ulaştıkları her yerde kahramanlık, hayır işleme ve yardım da bulunma (hemcinslerine) fikirleriyle hareket etmişlerdir.

Eski Türk kavimlerinde sosyal yardım ve dayanışma fikri hayli gelişmiş bulunmakta idi. Yani İslamiyet’ten önceki dönemlerde yaşayan Buda dinine mensup

19 B. Köprülü, Tarihte Vakıflar, s.483-485

(20)

9

Türkler tarafından da rağbet gören bir sosyal müessesedir. Buda dininin etkisiyle kurulan vakıflar da mevcuttur.

Sosyal müesseselerin zamanla gelişmesi ile ilerlemeler kaydetmesi, vakıflara da etki etmekle kalmamış, onun bünye ve meydana geliş sisteminde oldukça önemli değişmelerin yaşanmasın etkili olmuştur. Eski Türk kavimlerinde Uygur ve Selçuklularda vakıf müessesesinin mevcudiyetini gösteren bazı metinlere rastlanmıştır. Bülent Köprülü Hititleri de Türk kabul etmiş ve M.Ö 1290-1280 yıllarına ait bir Hitit Vakfiyesinden bahsetmiştir.21 Hitit ve Uygurlara ait vakfiyelerden o

dönemde yapılan vakıf müessesesi ile ilgili bilgilere ulaşmak mümkündür. Bu da vakıf sisteminin çok eski tarihlerden beri kullanıldığını göstermektedir.

4. İslam Hukukunda Vakıf

Vakıf sistemi, İslam dünyasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü İslam ülkelerinin tamamında sayılamayacak kadar çok ve önemli hizmetler gerçekleştiriyorlardı.

İslam coğrafyasının her yerinde bulunan ve toplumun şehirli ve köylü bütün kesimleri, yönetici ve yönetilen bütün katmanları, Müslüman, Hıristiyan ya da Yahudi bütün halk tarafından kullanılan vakıf sistemi, çok işlevsel olup merkezi iktidarların asırlar boyunca az çok denetlemeye çalıştığı bir yapıya sahiptir.22

Müslüman ülkelerde vakıf kurumunun gelişmesinde en önemli etken, hukuk sisteminin asli kaynaklarını oluşturan Kur’an, sünnet, icma ve kıyasa aykırı hükümler taşımamış olmasından kaynaklanmaktadır. Vakıf asli kaynaklardan olan Kur-an’da aynı isimle anlatılmasa da, buna benzer ifadeler kullanılmıştır. Sadaka, zekat, malından verme, hayırlı iş, ihsanda bulunma gibi kavramlar, vakıf manasında ve vakfın içeriğini oluşturabilecek kelimelerdir. Ayrıca Kur-an’ın birçok ayetinde hayır işlemek, iyilik yapmak, fakirleri sevindirmek muhtaç olana yardım etmek emredilmektir. Bütün bu emirleri Müslümanlar vakıf şeklinde kurulacak bir kurum ile gerçekleştirmeyi uygun görmüşlerdir.23

21 B. Köprülü, Tarihte Vakıflar, s.491; Halim Baki Kunter, ‘‘Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine

Mücmel Bir Etüd’’, Vakıflar Dergisi S.1, İstanbul 1938, s.117.

22 Bahaeddin Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, DİA, C.42, İstanbul 2012, s.480.

(21)

10

İslam dünyasında vakıf sistemini Hz Peygamber ve dört halife dönemine kadar götürebiliriz. Hz Muhammed, insanın ölmesiyle amellerin kesileceğini, bunun üç istisnasının olduğunu, birincisinin geride devamlı bir sadaka bırakması olduğunu belirtmiş.24

Tek Tanrılı dinler döneminde bilinen en eski vakıf Hz. İbrahim tarafından yaptırılmış olan Kabe’dir. İslam dünyasında ise hicretin birinci asrından başlayarak vakıfların kurulduğunu görebilmekteyiz.25 İlk vakıf Hz. Peygamber’in bağışlamış

olduğu Fedek Hurmalığıdır. İslam peygamberi bu hurmalığı yolculara vakfetmiştir.26

Daha sonra ise Hz Ömer ve Hz. Osman O’nun yolundan giderek birçok vakıf yapmıştır.

Vakıf, İslam toplumlarının bazı dönemlerinde, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın her cephesinde kendisini hissettiren bir yapıya sahiptir. İslam tarihinin ilerleyen dönemlerinde Müslüman toplumlarda vakıf uygulamaları giderek artmıştır. Dört halifeden sonra kurulan Emeviler döneminde vakıflar çok genişlemiştir.27

Emeviler, vakıfları denetlemek üzere Divanü’l Ahbas denilen ve ilk olduğu sanılan bir merkezi idare kurmuşlardır. Emevilerden sonra Abbasiler döneminde de vakıf sistemi daha da ileri götürülmüştür. Ülkede vakıf sisteminin gelişmesini ve bütün vakıfları kontrol eden, denetleyen Divanü’l Bir adında bir teşkilat kurulmuştur. Eyyübiler döneminde ise Selahaddin Eyyübi, Haçlı seferleri karşısında Müslüman nüfusu güçlendirmek için beytülmale ait arazilerin önemli bir bölümünü vakfa dönüştürmüştür. Mısır’da kurulan Memlükler devrinde vakıf sistemi hayli gelişmiştir. Memlükler vakıf sistemini üçe ayırır ve genelde yönetici sınıf vakıf kurar28.

Büyük Selçuklu Devletinin ‘Fatimi-Şii’ hareketine karşı takip ettiği Sünnilik siyaseti, devletin her tarafında yeniden birçok dini müessesenin oluşmasına ve birçok medresenin açılmasına sebep oldu. Bu da vakıf teşkilatının daha çok alanda yayılmasını sağladı. XI. ve XII. asırlarda, tasavvufi tarikatları, tekke ve zâviyelerin çoğalması ve devletin vücuda getirdiği bir yığın dini ve hayri müesseseler vakıf

24 Günay, Vakıf, s.476.

25 Fuad Köprülü, ‘‘Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemniyeti’’, Vakıflar Dergisi, S.1,

İstanbul 1938, Cumhuriyet Matbaası, s.1.

26 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.49; Günay, Vakıf, s.476.

27 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.54.

(22)

11

kurumlarının artmasına vesile oldu. Büyük bir mali güce sahip olan Selçuklu sultanları, şehzadeleri ve devlet adamları ile ileri gelenler vakıf tesisinde birbirleri ile yarışıyordu.29 Selçuklular, Danişmendliler, Selçuklu sonrası Türk beylikleri ve

Osmanlının ilk devirlerinde sayısız vakıflar yapılmış, vâkıfların vakfiyelerinde belirttikleri şartlara göre tayin edilen mütevelliler tarafından idare edilmişlerdir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Selçuklulardan sonra ortaya çıkan devletler de ekonomik güçleri nisbetinde vakıflara önem vermişlerdir.

(23)

12 5. Osmanlı Vakıf Sistemi

a. Genel Olarak Osmanlı Vakıf Sistemi

Selçuklular döneminde sosyal ve iktisadi açıdan yatırımlar, İslami geleneğe bağlı olarak, vakıflar yoluyla yapılmıştır. Yapılan yatırımlar günümüzde halen kullanılan camiler, medreseler, kervansaraylar, imarethaneler, kütüphaneler, köprüler, su yolları bunlara en güzel örneklerdir. Osmanlı Devleti de bu mirası Selçuklulardan almış ve devam ettirmiştir. Uygurlardan başlayıp Selçuklulara kadar uzanan Doğu tesiriyle, Roma’dan başlayıp Bizans İmpatorluğuna kadar uzanan Batı tesirinin birlikte etkisiyle Osmanlı Devleti bu vakıf kültürünü hem geliştirmiş hem de çeşitlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nde devlet ve toplum yapısının ve bu yapı içerisinde yer alan toplumun sahip olduğu özelliklerin bilinmesi vakıfların anlaşılmasına bağlıdır. Çünkü günümüzde devletin ifa etmekle yükümlü olduğu birçok kamu hizmetleri özellikle de eğitim- öğretim hizmeti vakfın elinde bulunmaktadır.30 Sosyal ve hukuki bir müessese

olan vakıf sistemini Osmanlı Devleti’nin her alanında görmek mümkündür. Bir nevi Osmanlı Devleti’nin bel kemiğini oluşturmuş ve böylelikle vakıf sistemi Osmanlı döneminde doruk noktasına ulaşmıştır.

Osmanlı Devleti, kendisinden önce kurulan İslam ve Türk İslam devletlerinin birçok teşkilat ve müessesinden faydalanma imkânı bulduğu gibi vakıf sistemi de Osmanlı Devleti’nin siyasi ve iktisadi gelişimine paralel olarak İslam dünyasının her köşesinde yayılma imkânı bulmuştur. Yani vakıf sistemini Maveraünnehir’den Atlantik kıyılarına kadar her tarafta görmek mümkündür.31

Vakıflar sayesinde mescidler, türbeler, ribatlar, tekkeler, medrese ve mektepler, su yolları, köprüler, su kanalları, kervansaraylar, hastaneler ve imaretler gibi birçok dini-hayri yapılar yapılmış ve insanlık hizmetine sunulmuştur.

Osmanlı Devleti’nde ilk örneklerini Orhan Gazi döneminde görmek mümkündür. Orhan Gazi, İznik’te ilk Osmanlı medresesini inşa ederek kısa sürede kudretli ilim ve devlet adamları yetişti. Sultan Orhan sadece medrese değil birçok ilim ve hayır müessesesi yaptırarak Osmanlı toplumunun kültürel mirasının oluşumuna katkı sağlamıştır. Yapmış olduğu hayır müesseseleri ise Adapazarı’nda ‘Orhan Bey

30 Akgündüz, ‘‘Vakıflar’’, s.825.

(24)

13

Camii’, Kandıra’da ‘Orhan Camii’ adıyla bilinen camiler ile yine Adapazarı’nda medrese, Bursa’da bir cami, zâviye, misafirhane ve imaret inşa ederek vakıflar tahsis etti. Orhan Gaziden başlayarak Osmanlı Padişahları, sultanları, vezirleri, emirleri, zengin halk birçok vakıf yaptılar.

Yine Yıldırım Bayezıd döneminde daru’l-hayr, hastane, tekke, cami ve medreseler yapılmıştır. Bunların ihtiyaçlarını giderebilmek için vakıflar tayin edildi.32 Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra ümera, devlet adamları ve askerlere ganimetten düşen hisselerini verdikten sonra İstanbul’u imar faaliyetlerine başlamıştır. Fatih’in yaptırmış olduğu üniversite anlamında Sahn-ı Seman Medresesi Osmanlı tarihinde ve Dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarındandır.

Osmanlı toplumunun kültürel yapısının şekillenmesinde ve halkın refah seviyesinin artmasında vakıf müessesesinin rolü yadsınamaz. Osmanlı vakıf sistemi özerk ve demokratik bir sivil toplum sistemi olmakla birlikte33 devletin denetiminin

dışında değildir. Yani devletten tamamen bağımsız değildi. Bu denetimi ise Nezaret Kurumu sağlıyordu.

b. Osmanlı Toplum ve Devlet Hayatında Vakıfların Yeri

Vakıflar, Osmanlı toplum hayatında önemli bir yere sahiptir. Bu müessese, çeşitli sınıflar arasında sevgi, saygı, dayanışma duygularını pekiştirmiştir; sosyal huzur ve ahengi sağlamada katkıda bulunmuştur; nesiller arası yardımlaşmayı temin etmiştir. Zira servet sahiplerinin vakıflar kurarak bir yandan Hak rızası elde etmelerine vesile olmuş, diğer taraftan ise servet dağılımında çok önemli bir, ekonomik, içtimai bir görev yerine getirilmiştir. Bu müessese sayesinde toplumda, gelir-servet dağılımı dengelenmiş, kişiler arasında hayat standardı temin edilmiş, fertler arasındaki gelir farkları elden geldiğince azaltılmış, zenginlerle fakirler arasında maddi farklılık asgariye indirilmiştir. Diğer bir ifadeyle üst tabakanın elinde bulunan servetin bir kısmı vakıf müessesesi yoluyla onların elinden çıkarak topluma mal edilmiştir ve elde edilen nemalarla alt tabakalara gelir ve hizmet şeklinde yayılmıştır.34

32 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.60-61.

33 Ahmet Tabakoğlu, ‘‘Klasik Dönem Osmanlı Vakıf Sistemi’’, Vakıf Sempozyumu Kitabı, , Ankara

2004, s.26.

(25)

14

Adnan Ertem, Vakıfların Osmanlı toplumsal yaşantısındaki yerini Esat Arsebük’ün ‘‘Osmanlı İmparatorluğu devrinde pek büyük bir inkişafa mazhar olan vakıflar sayesinde bir adam vakıf bir yerde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf kitaplardan okur, vakıf bir medresede hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır ve öldüğü zaman kendisi vakıf bir tabuta konur, vakıf bir mezarlığa gömülürdü’’ ifadeleriyle çok güzel bir şekilde anlattığını belirtir.35 Yani bir kişi tüm

ihtiyaçlarını vakıf mallarından temin etme imkanına sahipti. Bu yüzden Osmanlı toplumunun gelişimi ve kültürel yaşantısı hakkında değerlendirme yaparken vakıf müessesini görmezlikten gelemeyiz.

Bütün kamu hizmetleri vakıflar sayesinde gerçekleşiyordu. Devlet, sadece iç ve dış güvenliği sağlıyor, adli hizmetlerin dışında bütün alanı, bütün hizmetleri, vakıflara bırakmıştır. Devlet elde ettiği gelirleri daha çok iç ve dış güvenliğe harcamıştır.

Osmanlı döneminde dini hizmetler, eğitim ve sağlık hizmetleri vakıflar yoluyla gerçekleştiriliyordu. Ayrıca köprü, yol, sebil, kervansaray, çeşme, kemer, kanal gibi bayındırlık hizmetleri yine vakıflar yoluyla gerçekleştirilmiştir. Eğitim alanında mekteplerin, üniversitelerin tamamı vakıftır, dini hizmetler de hadis, Darü’l-Kurra gibi müesseseler, sağlık alanında hastaneler tamamen vakıf yoluyla gerçekleştiriliyordu.

Osmanlı Devleti’nde vakıflar sosyal yapının şekillenmesinde de büyük rol oynamıştır. Vakıf fonksiyonlarını icra ederken din, dil, renk, ırk ve sınıf ayrımı yapmaksızın gerçekleştirilen bir sistemdir. Toplumsal ihtiyaçların karşılanması esasına dayanan vakıf müessesesi, herhangi bir ayrım gözetmediğinden hizmetten yararlananlar arasında ve vakıf müessesesi arasında doğal olarak sosyal bir ilişki oluşmuştur.

Vakıflar sosyal bütünleşme üzerinde etkisi vardır. Osmanlı döneminde, yerleşim birimlerinin merkezinde cami, mescit, hamam ve okul gibi bütün kamusal mekanlar mevcuttur ve bu vakıf külliyeleri toplumda fertler ve gruplar arasında sosyal bütünleşmenin sağlanmasında etkili rol oynamıştır. Ayrıca vakıflar, sosyal fonksiyonları sayesinde, fertler arasında sosyal yardımlaşma ve işbirliğinde de etkin

(26)

15

rol oynadığından kişilerin maddi, manevi bir bütün halinde hareket etmesine yol açmıştır.36

c. Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyal-Ekonomik Boyutları

Osmanlı toplumu tarafından da desteklenen bir sosyal kurum olan vakıf müessesesinin sosyal alandaki katkılarını verdikleri hizmetler açısından birkaç başlık altında inceleyebiliriz.

Dini Hizmetler

İslam toplumlarında olduğu gibi Osmanlı toplumunda dini hizmetlerde ön plana çıkan kurumsallaşma cami ve mescid gibi yapıların inşa edilmesidir. İslam toplumunun kültürel bakımından gelişmesinde önemli bir yeri olan camiler, ibadet ve eğitim-öğretim alanında gelişim sağlamışlardır. Müslümanların namaz kılmaları için bütün İslam dünyasında dini içtimai hatta siyasi merkezler durumunda olan sayısız cami ve mescid vakıf halinde inşa edilmiş ve bütün görevlilere maaş verilmişti. Camiler aynı zamanda manevi etkileşim ve bilgi alışverişinin olduğu, halka açılan toplantı yerleriydi.37 İnsan davranışlarına yön veren değerler herkese burada

öğretiliyordu.

Şehir bünyesinde yer alan camiler, bir ibadet mahalli olması yanında, Müslümanların işlerini gördükleri ve herhangi bir devlet emri veya kararının görüşülüp neticelendirildiği bir yer olarak da kullanılmıştır. Her semtin camisine gelen hükümet tebligatı, buradan halka açıklanırdı. Mimari alanda mükemmelliğe ulaşan Osmanlı camileri, hemen her şehirde, hükümdar, hükümdar ailesi, yüksek devlet adamları ve hayırsever halk tarafından yaptırılmıştır. Özellikle İstanbul’daki padişahlar tarafından inşa edilen selâtin camileri, birer mimari şaheserdir. Camiler dini fonksiyonları yanı sıra İslam devletlerinde eğitim-öğretiminde, kültür hizmetlerinde, kamu yönetiminde, adalet hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve askeri gayelerle de hizmet vermiştir. Nitekim camiler aynı zamanda eğitim ve öğretim yapılan kurumlar arasında önemli bir yer tutmaktadır. Keza Osmanlıların ilk zamanlarında kadılar,

36Ertem, Vakıf Müessesesi, 30; Kurt, XV. ve XVI. Asır Vakıfları, s.508.

37 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.480; Güler, Haremeyn Vakıflar, s.14; Nazif Öztürk,‘‘Osmanlı Döneminde

(27)

16

görev yapacakları yerdeki camiye götürülür, tayiniyle ilgili berat orada okunur ve merasim yapılırdı. Davalar ise yine bu camilerde görülürdü.38

Cami ve mescid gibi kurumların vakıfları, bu kurumların büyüklüklerine göre gelirleri ve giderleri de değişen kuruluşlardır. Örneğin XVI. Yüzyılın ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliğinde devlet adamlarının yaptırdığı camilerin vakıfları diğer vakıflara göre oldukça zengin görünmektedir.39

Eğitim hizmetleri

Osmanlı Devleti’nde Sıbyan mektebleri, medreseler, darülkürra ve darülhadislerde vakıf olarak yapılmış ve bütün masrafları vakıflar tarafından karşılanıyordu. Vakıflar sayesinde medreseler, ilmi, idari ve mali bir özerkliğe sahip bir müessese haline gelmiştir.40

Osmanlı Devleti’nde pek çok medrese vakıf şeklinde kurulmuş, öğretim kadrolarının ve diğer çalışanların maaşlarından talebelerin ihtiyaçlarına kadar bütün masrafları vakıflar tarafında karşılanmıştır. Ve bu şekilde toplumun ve devletin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmekteydi.41

Bu dönemde eğitim parasız ve yatılı idi. Örgün eğitim yapılıyordu. İmarette pişen yemekten öğrenci, öğretim elemanları ve çalışan personele diğer misafirlerle birlikte iki öğün sıcak yemek veriyordu. Vakıf gelirlerinden, ücret ve burslar dışında, hoca ve talebelere elbise veriliyor veya bedeli kendilerine ödeniyor, ilkbaharda eğlenmek için yapacakları gezinin masrafları da karşılanıyordu.42

Eğitim sisteminde mektep ve medreseler dışında, eğitimi yapılan konularda başvuru kaynaklarının korunup kullanıcılara sunulduğu bir müessese daha vardı ki o da kütüphanelerdir. Bilgi ağının gelişmesi ve genişlemesini sağlayan kütüphanelerin tamamı vakıftı. Vakfedilen kitaplardan oluşan kütüphanelerin çeşitli yapılış tarzları vardı. Bunlar ise,

Bağımsız kütüphaneler Külliye içi kütüphaneler

38 Mehmet Bayartan, ‘‘Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar ve Vakıf Sisteminin Şehre Kattığı Değerler’’, İÜ

Osmanlı Bilimi Araştırmaları (II. Meşrutiyetin Yüzüncü Yılı), X/1, İstanbul, 2008, s.166.

39 Alpay Bizbirlik, ‘‘Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyo-Ekonomik Boyutları ve Buna Dair

Örnekler’’, Osmanlı Ansiklopedisi, C.5, Ankara 1999, s.57.

40 Aydın, Türk Yönetimi Açısından Vakıf, s.329.

41 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.480.

(28)

17 Cami, medrese, türbe ve tekke içi kütüphaneler Saray içi kütüphaneler’den oluşmaktaydı.43

Sosyal Hizmetler

Bugün belediye ve sosyal hizmetler kuruluşlarının gerçekleştirdiği hizmetler Osmanlı döneminde vakıflar aracılığıyla gerçekleşiyordu.

Bunların başında birçok şehir ve köyün su ihtiyacını vakıflar sayesinde sağlanıyordu. Su ihtiyacını karşılamak için su bendleri ve şebekeleri, su kuyuları, çeşmeler yaptırılıyor,44 şehre getirilen sular mahallelere dağıtılıyordu ve her mahalleye

bir çeşme yaptırılıyordu. Çeşmelerin bakımı, onarımı için personel istihdam ediliyordu. Su kaynakları ve su yollarının temiz ve bakımlı olmasına önem veriliyordu.45 Yazın sıcak bölgelerde soğuk su dağıtılması amacıyla sebiller inşa ediliyordu.46

Vakıfların sosyal hizmetler alanında faaliyetleri sadece su ile sınırlı değildi. Yol, köprü inşaatı bahçeler oluşturulması, sokakların aydınlatılması, temizlenmesi gibi çalışmaların yapılmasını da vakıflar üstleniyordu. Nitekim sel, yangın, deprem, hastalık, fakirlik, borçluluk gibi zaruretlerin giderilmesi, acizlerin doyurulup giderilmesi, tedavi ettirilmesi, iş kurmak isteyenlere sermaye bulunması, borçtan mahkum olmuşların borcunun ödenmesi, yolcuların sıkıntıların giderilmesi vb. gibi insanlara yardım etmek için ‘‘Avarız Vakıfları’’ kurulmuştur. Avarız vakıfları, toplumsal bütünlüğün ve yardımlaşmanın Osmanlı toplumundaki sosyal hizmetlerin güzel örneklerinden birini teşkil eder.47

Vakıflar sayesinde pek çok iş alanı oluşmuş, pek çok hizmet insanlara ücretsiz olarak ulaşmıştır. Vakıfların bu katkıları sayesinde Osmanlı Devleti’nde şehir hayatı oluşmaya başlamıştır. Büyük kısmı vakıf anlayışı ile oluşturulmuş ve sürdürülebilirliğini vakıf sistemi içinde kazanmıştır. Osmanlı şehirlerinin gerek kuruluş gerekse gelişmesine büyük katkı sağlayan vakıflar, sosyal hayatın hemen

43 Bizbirlik, Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyo-Ekonomik Boyutları, s.57; Öztürk, ‘‘ Vakıflar’’,

s.813.

44 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.483.

45 Bizbirlik, Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyo-Ekonomik Boyutları, s.58.

46 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’ s.483; Öztürk, Yenileşme Tarihi, s.44.

47 Bayartan, Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar, s.168; İbrahim Ateş, ‘‘Hayri ve Sosyal Hizmetler Açısından

(29)

18

hemen tamamına nüfuz etmiş, aynı zamanda şehirlerin siluetini ve mimarisini de oluşturmuştur.48

Vakıf eserler ile yapılan imarethaneler ile küçük bir köyün bir kasabaya veya bir şehre dönüştüğünü gösteren pek çok örnek vermek mümkündür. Örneğin, Damad İbrahim Paşa’nın inşa ettirmiş olduğu bugünkü Nevşehir daha önceleri ‘‘Muşkara’’ adında bir köydü.49

Yine şehirlerin birbirine bağlanmasında vakıflar önemli rol oynamıştır. Şehirlerarası ulaşım için birçok yol, köprü, deniz fenerleri ve kalelerin inşası, büyük ticaret yolları üzerindeki konak yerlerine kervansarayların tesisi vakıflar sayesinde gerçekleşmiştir. Şehirlerarası yollar, önemli stratejik mevkilere kervansaraylar yaptırılarak sürekli işler halde tutulmuş, böylece yolcu ve tacirlere yol güvenliği ve konaklama imkanı sağlanmıştır. Ücretsiz hizmet sunan kervansaraylar, vakfedenlerin bıraktığı gelirlerle bu fonksiyonlarını yüzyıllar boyu sürdürmüşlerdir.50

İktisadi Hizmetler

Vakıflar, ülke ticaretine ve ekonomik hayatın gelişmesine olumlu etkileri olan bir müessese idi. Vakıf, Osmanlı Devleti’nin iktisadi hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Para vakıfları, krediler, faiz, bankacılık, ticaret ve sanayi ile bunlarla ilgili kuruluşlar vakfın ekonomik alandaki faaliyetlerini gösteren kuruluşlardır.51

Bunlardan birçok tartışmalara neden olan para vakıflarının Osmanlı iktisadi hayatında büyük etkisi olduğu bilinmektedir. XVIII. Yüzyılda devlet erkanı ile ulema, şeyhler, esnaf ve hanım sultanlar tarafından çok sayıda para vakfı yapılmış ve evkaf idaresince bu vakıfların işletilmesi hakkında hükümler çıkarılmıştır.52

Vakıf sektörü, ekonomik faaliyetler itibariyle gelir sağlayan ve elde ettiği bu gelirlerle toplum ve devlet yararına, çok çeşitli konularda hizmet üreten bir sistemdir. Bu alanda esas amaç hizmet olmakla birlikte en önemli faktör ise üretim yapmak ve gelir temin etmekti.

Vakfın gelir kaynaklarını ise;

48 Bayartan, Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar, s.157.

49 Bizbirlik, Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyo-Ekonomik Boyutları, s.58.

50 Bayartan, Osmanlı Şehirlerinde Vakıflar, s.162.

51 Yediyıldız, ‘‘Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları Ya Da Türk Hayrat Sistemi’’, Osmanlı

Ansiklopedisi, C.5, Ankara 1999,s.18.

(30)

19 Tarım üniteleri(çitlik, bağ, bağçe, bostan, köy) Binalar(ev, mahzen mağara gibi)

Nakit para

İşletmeler (Dükkan, ham, hamam, çarşı, boyahane…) Diğerleri (mukata’a, çeşme, arsa) oluşturmaktaktaydı.

Vakıfların denetiminde olan bu kaynakların sürekliliğinin yine vakıflarca temin edilmesi bölgedeki ekonomik canlılığın sürmesi konusunda önemli bir katkı sağlıyordu.53 Yapılan araştırmalara göre; Osmanlı ekonomisinin XVI. yüzyılda

%15,97 sinin, XVIII. Yüzyılda % 26,80’inin, XIX. Yüzyılda ise % 15,77’sinin vakıfların elinde olduğu anlaşılmaktadır.54 Osmanlı Devleti’nde vakıf gelirlerinin

toplamı, devlet gelirlerinin üçte birine çıkmış, ülke topraklarının üçte biri de vakıf haline gelmiştir.55

Vakıflar, iktisadi hayatın canlı tutulabilmesi için ulaşım sisteminin güvenliğine önem veriyordu. Yolcunun her türlü şartlarda huzur ve güvenlik içerisinde bir yerden başka yere ulaşmasını sağlamak, devlet için önemliydi. Bu bakımdan Osmanlılarda yolcuların istirahatını ve güvenliğini sağlayacak tarzda bir ulaşım sistemine sahip olmaya özen gösterilmiştir. Bunun için hanlar, kervansaraylar yaptırmışlar ve nehirler üzerine köprüler kurdurmuşlardır. Şehirlerarası yollar, önemli stratejik mevkilere kervansaraylar yaptırılarak sürekli işler halde tutulmuştur.

Yol güzergahlarında bulunan kervansarayların yanında diğer ülke ve şehirlerden gelen malların pazarlandığı hanlar da vakıfların denetimi altındaydı. Hemen hemen bütün şehirlerde vakıf ticaret hanları bulunmaktaydı.56

Vakfın Siyasi Rolü

Vakfın sosyal ve kültürel etkilerinin yanında siyasi etkileri de vardır. Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi kendisinden önceki Selçuklular, Eyyübiler gibi devletler de vakfın bu rolünü kullanmışlardı. Selçuklular Rafizi düşüncesine karşı Sünniliği canlandırmak amacıyla vakıf medreseler kurmuşlardı. Yine, Selehaddin Eyyübi, Haçlı Seferleri sırasında savaş esirlerinin fidyelerini ödemek, Sünni düşünce ve geleneği

53 Bizbirlik, Osmanlı Toplumunda Vakıfların Sosyo-Ekonomik Boyutları, s.59.

54 Öztürk, ‘‘Vakıflar’’, s.799.

55 Yediyıldız, ‘‘Hayrat Sistemi’’, s.18; Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.484.

(31)

20

kuvvetlendirmek için birçok medrese kurmuştur. Bunlara gelir sağlamak için beytülmala ait toprakların önemli bir bölümünü vakfa dönüştürmüştür.57

Devlet yöneticileri vakıflardan siyasi güçlerini sağlamlaştırmak amacıyla yararlanmak istemişlerdir. Vakfiyelerine koydukları hükümlerle devletin bekası ve vâkıfın kötülüklerden korunması için dua edilmesini isteyen idareciler, halk üzerinde büyük nüfuzu olan ulemâyı ve tarikat şeyhlerini vakıflar yoluyla kendine bağlamışlardır.

Osmanlı Devleti’nde vakıflar fethedilen bölgenin İslamlaştırılması ve iskan politikasında da önemli rol oynamıştır. Sınır bölgelerine zâviyeler kurarak yerleşen, oralarda ticari ve zirai faaliyetlerde bulunan, ülke topraklarını genişletmek amacıyla bölgeleri kolonize eden sufileri bu vakıflar desteklemiştir. Diğer hayır kuruluşlarının da vakıflar yoluyla bölgeye götürülmesi iktidarları meşrulaştırıyor ve güçlendiriyordu.58 Vakıflar, devletin yükselme ve duraklama hareketlerine paralel

olarak hizmet alanları genişleyip daralan, toplum ve devlet hayatında sosyal kültürel, ekonomik ve siyasi yönlerden belirgin bir potansiyele sahip bir sektör haline gelmiştir.59

Yapılan külliyeler, yeni fethedilen beldenin İslam mimarisine göre ihya edilmesinde, boş ve ıssız sahaların iskana açılmasında, konup göçen insanların bir şehir medeniyetine ulaşmasında, medreselerle üretilen bilgilerin halka aktarılmasıyla toplumda kültür bütünlüğünün sağlanmasında etkili olmuştur. Mimari yapılarıyla devletin güç ve kudretinin sergilenmesinde ve daha pek çok alanda dini, siyasi, sosyal ve kültürel fonksiyonlara sahipti.60

Osmanlı Devleti’nde derbendciler, köylere yerleştirilerek dağlarda, mühim yol geçitlerinde, korkunç ve tehlikeli yerlerde, eşkıya yatağı tenha bucaklarda, nehirlerin geçit verdiği dar boğazlarda emniyet ve asayişi temin etmekle görevlendirilmişlerdir. Özellikle sefer zamanlarında yaz ve kış mevsimi boyunca bütün yolların güvenliği ve gerekirse irtibatı sağlamak için üçüncü bir köprü oluşturulmasında köyler ön plana çıkmaktadır. Köyler, her sene belli bir miktarda posta hayvanı temin etmek, yolları,

57 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.483; Kurt, XV. ve XVI. Asır Vakıfları, s.509.

58 Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.484.

59 Öztürk, ‘‘Sosyal Siyaset’’, s.38.

(32)

21

köprüleri, kervansarayları, su yollarını tamir etmekle mükelleftirler ve bu işleri yapmak için yerleştirilmişlerdir. Bu büyük işler ise toprak gelirlerinin bir kısmının kendilerine vakf ve tahsis edilmesiyle veya toprak vergilerinden muafiyetle gördürülmektedir.61

d. Osmanlı Devleti’nde Vakıf Kuran Zümreler

Bugün Osmanlı Devletini simgeleyen ve tanıtan eserler; cami, medrese, han, hamam, kervansaray, hastane, çeşme, köprü gibi yapılar vakıflar sayesinde yapılmıştır. Osmanlı Devleti sosyal hayata yönelik hiçbir yatırama girişmemiştir. Çünkü devletin görevi tebaası üzerinde adaleti ve güveni sağlamak, sınırları korumak ve devlet düzenini her şeyin üstünde tutmaktı.62Bunların dışında kalan tüm sosyal hizmet

faaliyetlerini gerçekleştirmek sivil toplum kuruluşlarına yani vakıflara kalıyordu. Yapılan hizmetlerin hiçbirisi devlet bütçesinden karşılanmamış ki bu padişah dahi olsa, şahsi serveti ile yaptırmıştır.63

Osmanlı toplumunda her ne kadar toplumun gereksinim duyduğu bir takım sosyal, kültürel ve dini hizmetler için vakıf kurulmuş ise de, bu amaçların dışında değişik amaç ve gayelerle vakıf kuranlar da vardır. Bunların başında ise;

1.Mal ve mülkü müsadereden korumak

2. Ailenin mal ve mülkünü, yani birliğini muhafaza etmek

3.Evlatları arasında miras kavgasına yer vermemek ve çocukların gayri meşru yerlere aile servetini harcamalarına fırsat vermemek

4. Yaptıkları vakıflar yoluyla bu dünyada ve öldükten sonra da toplumda iyi anılmak amacıyla da vakıflar kurulmuştur.64 Daha başka sebeplerle de kuranları

görmekteyiz.

Vakıf tesis edenlerle toplumdaki gelir ve servet dağılımında en üst sırada yer alanlar arasında bir paralellik söz konusudur. Vakıf kuranların başında hükümdar ve yakın çevresi, şehzadeler, valide sultanlar ve sultan hanımlar gelmektedir.65 Daha

61 Ömer Lütfi Barkan, ‘‘Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar

ve Temlikler I- İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler’’, Osmanlı Sosyal-İktisad Tarihi, Derleyen: Alaattin Aköz, Konya 2007, s.177.

62 Hasan Yüksel, ‘‘Osmanlı Toplumunda Vakıflar ve Kadın(XVI-XVII. Yüzyıllar)’’, Osmanlı

Ansiklopedisi, C.5, Ankara 1999, s.49; Öztürk, ‘‘Sosyal Siyaset ’’, s.35; Ünal, Müesseseler, s.242.

63 Yüksel, Vakıflar ve Kadın, s.49.

64 Yüksel, Vakıflar ve Kadın, s.50.

(33)

22

sonra en yüksek idareci sınıf, vezirler, beylerbeyi, zeamet ve has sahipleri yer almakta; bunları, toplumdaki diğer zenginler ve orta sınıf, esnaf ve zanaatkarlar, ilim adamları ve sanatkarlar takip etmektedir.

Vakıf kuranlar içerisinde birinci derecede sorumlu olan yönetici grup, vakıf kurarken ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve siyasi durumları göz önünde tutması, toplumun beklentilerine cevap vermesi ve toplum içerisinde yatay ve dikey geçişlere imkan sağlayan tasarruflarda bulunmak gibi konuları dikkate alarak eserler meydana getiriyorlardı.

Ayrıca hükümdarlar büyük vakıflar kurarak, egemenliklerini meşrulaştırıyorlardı. Sadece hükümdarlar birden çok minaresi olan cami yaptırabilirdi. Bununla dini, estetik ve mali koşulların yanı sıra politika da belirleyici rol oynuyordu.66 Hükümdarlar, vakıf eserlerinin kurulmasına ön ayak olup, teşvik edici rol oynuyorlardı.

Ayrıca vakıf kurucuları arasında sadece erkekleri değil, birçok kadın tarafından yapılan eserleri de görmek mümkündür. Osmanlı döneminde kadınlar tarafından yapılan cami, medrese, hamam ve çeşme gibi yüzlerce vakıf eseri vardır.67 Osmanlı

toplumunda kadın vakıf kurucuları elit ve yönetici tabakanın eşi, kızı veya annesinden oluşmaktaydı. Sıradan insanların hanımları, kızları, valideleri değillerdi. Erkeklere oranla kadınların ancak %20’si vakıf kuracak mal ve mülke sahip idi.68 Bunun yanı

sıra vakıf tesislerine kadın-erkek hayır sahiplerinin birleşerek evlerini, bahçe, tarla ve ziynetlerinden bir kısmı gibi menkul ve gayrimenkul mal varlıklarını bağışlayarak ilmi ve dini müesseselerin masrafların karşılanması için vakıflar tesis edilmiş ve böylesi gelirlerle vakıf müessesesi daimi giderlerini vakıf eserlerinin gelirleri ile karşılayabilmiş ve varlıklarını sürdürebilmiştir.69

İlk Osmanlı tarihçilerinden Aşıkpaşazade’ye göre, Osmanlı Devleti’nin kurucuları ve yöneticileri ‘‘… yoksul doyurucu sofra sahipleri’’ idi. ‘‘ Dünya halkına nimetler yedirirler’’ idi. Yine Aşıkpaşazade’ye göre, devlet yöneticisinin vazifesi, elde ettiği birikimleri toplumun hizmetine sunmak; böylece halkını karnı tok, adalet,

66 Öztürk, ‘‘Sosyal Siyaset’’, s.40.

67 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.20.

68 Yüksel, Vakıflar ve Kadın, s.52.

(34)

23

güvenlik ve huzur içinde yaşatmaktı. O, servetin anlamını ve değerini ‘‘mal odur ki hayra sarf oluna’’ diye anlatılıyordu.70

Tursun Bey, Şükrullah, Ahmedi gibi diğer Osmanlı tarihçilerinde de Osmanlı padişahlarının vakıf kurduklarına dair onları övücü anekdotlar bulunmaktadır. Osmanlı şehirlerinin gelişiminde, bir kültür merkezi haline gelmesinde padişahların yapmış olduğu vakıf eserler büyük rol oynamıştır. Mesela Osmanlı Beyliğinin ilk başkentlerinden olan Bursa şehrini Orhan Gazi, 1330’lu yılların sonunda, cami(Orhan Cami), imaret(aşevi), medrese, hamam ve kervansaray (Beyhanı, Emirhanı) gibi hayratlardan oluşan bir imaret sitesi kurmuştur. Böylelikle bu site, şehrin en canlı merkezini oluşturmuş ve bundan sonra Bursa hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde şehre gelen seyyahlar Bursa’nın güzelliğine ve önemli bir ticaret merkezi olduğuna tanıklık ederler. Yine Edirne, 1361’e doğru Türk idaresine geçtikten sonra vezirler ve halktan hayır sahiplerinin tahsis ettikleri vakıflar sayesinde kurulan imaretler ile surların dışına taşarak büyük bir Müslüman Türk şehri kimliğine dönüşmüştür. Yaklaşık 200’e yakın imaretten oluşan büyük bir şehir olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra İstanbul’un imar edilmesine, ülkenin diğer bölgelerinden buraya nüfus aktarımı yapılmasına ve insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için alt yapı çalışmalarına hız vermiştir. Ve kendi adıyla bilinen Fatih külliyesinin inşasına başlamıştır.71 Osmanlı şehirlerinin tamamı bu şekilde, hayrat

ruhu ile kurulmuş ve geliştirilmiştir.

Böylelikle gelir dağılımındaki dengesizlik bir nevi önlenmiş oluyordu. Hükümdarlar, haberleşme ve ulaşımın kesintisiz sağlanması, ticari malların emniyet içerisinde yurdun dört bir yanına pazarlanması ve fiyat istikrarının sağlanması, refahın halka indirgenmesi, eşit olmasa da ülke kaynaklarından herkesin yararlanmasına çok önem veriyordu ve ancak bu şekilde temin edilebiliyordu.

Vakıf sisteminden yaralanılarak sultanların, toplumun güven ve saygısını kazanmış manevi şahsiyetlerin vakıflarını temliklerle destekleyerek, onları devletin yanına almışlar ve bu yolla tebaanın nabzını ellerinde tutmuşlardır.72

70 Yediyıldız, ‘‘Hayrat Sistemi’’, s.25.

71 Yediyıldız, ‘‘Hayrat Sistemi’’, s.25-26.

(35)

24 e. Vakfın Yönetimi

Vakfın idaresi vâkıfın arzu ve idaresi dairesinde cerayan eder. Vakfın idaresini vâkıf isterse kendi üzerine alabileceği gibi, isterse kendisi tarafından tayin edilen mütevelliler yönetirdi.73 Mütevelli olacak kişinin akıl, baliğ, emin olma ve vakıf

işlerini yürütecek kudrette olması şarttır. Kadınlar, köleler, gayrimüslimler ve bedeni özürlüler de mütevelli olabileceği gibi bir vakfa birden fazla mütevelli tayin edilebilir ve bir kişi birkaç vakfa mütevelli olabilir. Mütevellinin görevi ise vakfın işlerini vakfiye şartlarına uygun biçimde yönetmektir. Yetkisini aşan hususları kadının iznini alarak yerine getirir. Vakfa karşı hıyanet, fısk, sefâhet düşkünlüğü, vakıf işlerinin ihmali ve akli denge kaybı gibi sebeplerle mütevelli azledilebilir.74 Nâzır ise

mütevellinin yaptıklarını kontrol etme ve işlerin tamamlanmasından sorumlu kişidir.75

Resmi makamların dışında vakfın mütevellisi varken o vakfın yönetimine kimse karışamazdı.

Osmanlı devletinin üç kıta üzerinde genişlemesi ve iktisadi olarak gelişmesi sonucunda doğal olarak vakıfların sayısı da arttı. Başlangıçta vakıfların nezaretini Fatih döneminden itibaren veziriazamlara veriliyordu. Daha sonraları XVI. yüzyıldan itibaren Yavuz ve Kanuni dönemlerinde ise sadrazamın yetkisinde bulunan tüm vakıfların yönetimi onun adına Reisülküttabın, ulemanın nezaretinde bulunan vakıflar şeyhülislamın, hanedana ait vakıfların yönetimi de kapı ağasının yönetimine bırakılmıştır.76 Evkaf Nezareti kurulmadan önceki dönemlerde vakıflar, Haremeyn

Nezareti, Vezir Nezareti, Şeyhü’l-İslam Nezareti, Tophane İmaret Nezareti, İstanbul Kadıları Nezareti adı verilen beş ayrı yerden yönetilmiştir.

Mısır, Suriye, Kuzey Afrika ve Arabistan’ın fethinden sonra bu bölgelerdeki vakıfların idaresi için 1587’de Haremeyn Evkâf Nezareti kurulmuştur; Anadolu ve Rumeli vakıflarının idaresi ise1826’da kurulan Evkaf-ı Hümayun Nezaretince yürütülmeye başlanmıştır. Evkaf-ı Hümayun Nezareti kurulmasıyla vakıflar merkezi idare altına alınmıştır.77

73 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.69; Halil Cin, , ‘‘Osmanlı Devletinde Vakıf Hukuku’’, Vakıf

Sempozyumu Kitabı, Ankara 2004, s.63; Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.478; Akgündüz, Vakıf Müessesesi,

s.306.

74 Kurt, XV. ve XVI. Asır Vakıfları, s.519.

75 Kazıcı, Sosyal Açıdan Vakıflar, s.69; Yediyıldız, ‘‘Vakıf’’, s.478.

76 Özbilgen, Osmanlı, s.339; Öztürk, ‘‘Vakıflar’’, s.814-815.

Şekil

Tablo II- İbrahim Bey İmareti Vakıf Gelirleri - (1476-1501)
Tablo III- İmaretin Diğer Gelirleri
Tablo IV- Konya Kazası Çeşmeleri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri- (1476- (1476-1501)
Tablo V- Konya Kazası Camileri Gelir Dağılımı ve Mütevellileri - (1476-1501)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Finansal piyasaları güçlendirmek ve yatırımcıların farkındalık düzeyini artırmak için çalışmalarını sürdüren Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları

Üniversitenin  ve bağlı birinılerinin  öğretim  kapasitesinin  ıasyonel  bir  şekilde  kullanılmasında  ve geliştirilnıesinde,  öğrencilere 

Doğal kaynaklardan enerji kazanımı bağlamında, iklime bağlı olarak güneş velveya rizgara dayalı bina formunun biçimlendirme prensiplerinin tartışıldığı

;; 'd;;;;;;İİ İ; v-İöl,ıleRİoına üniverslte hesabına yatırııdığ|na daır belge, (2) Formlar YTÖMER Müdürlüğünden veya internet sayfas|ndan temin edilir, (3)

Malı mesleki ve ticari amaçlı olarak kullanan Tacirler(müşteri) için ise garanti süresi firmamızca belirlenmekte olup 1 yıldır. 2) Malın bütün parçaları

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

Bildirimizde KarS Merkez'dc 2005 2006 eğitim öhetin yılında ilköğretim ?.sınıl'ta okutulıın Türk çe ders kitapltırında bu]unalt metinlerc yönelik olarak

Tehlikeli Madde Kavramı ve Sınıflandırmalar; Hiçbir Şekilde Hava Yoluyla Taşınamayacak Tehlikeli Maddeler; Birimler ve Kullanılan Dokümanlar; Tehlikeli Maddelerin