• Sonuç bulunamadı

Makedonya'da hadis çalışmaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Makedonya'da hadis çalışmaları"

Copied!
147
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

MAKEDONYA’DA HADİS ÇALIŞMALARI

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Bilal SAKLAN

HAZIRLAYAN

Bejadin AMETİ

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... II ÖNSÖZ...IV KISALTMALAR... V GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM... 2

TARiHTE VE GÜNÜMÜZDE MAKEDONYA ... 2

I. MAKEDONYA’NIN COĞRAFİ KONUMU... 2

II. KISACA MAKEDONYA TARİHİ... 3

III. İSLÂM’IN MAKEDONYA’YA GELİŞİ VE YAYILMASI ... 5

A. OSMANLI ÖNCESİ ... 5

B. OSMANLI DÖNEMİ ... 6

C. OSMANLI DÖNEMİNDE MAKEDONYA’NIN İDARİ YAPISI ... 7

D. OSMANLI DÖNEMİ SONRASI... 8

İKİNCİ BÖLÜM ... 10

OSMANLI DEVLETİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI VE MÜESSESELERİ ... 10

I. SIBYAN MEKTEPLERİ... 16

II. MEDRESELER ... 18

III. MESLEKİ MEDRESELER ... 35

IV. KÜTÜPHANE VE ARŞİVLER ... 36

A. MAKEDONYA’DAKİ KÜTÜPHANELER ... 48 B. ARNAVUTLUK’TAKİ KÜTÜPHANELER... 53 C. KOSOVA’DAKİ KÜTÜPHANELER ... 69 D. VAKFİYELER... 78 E. İCAZETNAMELER... 86 F. DERGİLER... 91 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 106 MAKEDONYA’DA HADİS İLMİ ... 106

I. BÖLGEDE HADİS İLMİNİN TARİHİ SERÜVENİ... 106

II. MAKEDONYA’DA HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ... 107

(3)

B. HADİS KONUSUNDA ARNAVUTÇA İLK KİTAPLAR ... 114

C. ESKİ MEDRESELER VE HADİS İLMİNE HİZMETTEKİ ROLLERİ ... 118

D. YENİ OKULLARIN HADİSE HİZMETTE VE GELİŞMESİNDE ROLLERİ .. 120

E. ARNAVUTÇA YAPILAN ÇALIŞMALARA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ ... 124

EK FOTOĞRAFLAR... 128

SONUÇ... 132

(4)

ÖNSÖZ

Hadis İlmi, İslam Dini’nin iki temel esasından biri olan Hz. Peygamber (s.a)’in Sünnet’ini ele alıp inceleyen bir ilim dalıdır.

Dünya tarihinin hem siyasî hem medeniyet olarak en büyük imparatorluklardan biri olan Osmanlı İmparatorluğu (Devlet-i Aliye-i Osmaniye) gittiği her yerde büyük eserler yazarak bırakmıştır. Orta Avrupa’dan Balkanlara, Anadolu’dan Arabistan’a, oradan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Osmanlı Medeniyeti’nin parmak izlerini bulmak mümkündür. Bu büyük medeniyetin ilim ikliminden hadise hizmet ettiği yerlerden birisi de Makedonya olmuştur. Biz bu araştırmamızda Balkanlar’da önemli bir bölge olan, Makedonya’da gerçekleştirilen hadis çalışmalarını ele alacağız. Bu çalışmada Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si temel olmak üzere, Hasan Kaleşi’nin “Najstari Vakufski Dokumenti u Jugoslaviju na Arapski Jeziku” (Yugoslavya’da En Eski Arapça Vakıf Belgeleri), Glişa Elezoviç’in “Turski Spomenici” (Türk Mimarî Eserleri) ve Ekrem Hakkı Ayverdi’nin “Avrupa’da Osmanlı Eserleri”, “eş-Şekâiki’n-Numaniye” başvuracağımız kaynak eserlerdir. Bu doğrultuda Türkçenin dışında Arnavutça, Sırpça ve Makedonca çalışma ve araştırmalar da kullanılmıştır.

Tezimiz iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Makedonya’nın genel bir tanıtımı yapıldı. Birinci bölümde Makedonya’nın kısa bir tarihi verilerek oraya İslam’ın yayılması işlenmiştir. Osmanlı dönemi öncesi ve sonrası yaşanan siyasi gelişmelerin hadis ilmi üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Makedonya’da hadis ilminin gelişimi ve bu alanda yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur.

Son olarak, bu çalışmada bana her türlü destek ve ilgisini esirgemeyen, bana yol gösterici yardımlarda bulunan değerli hocam Prof. Dr. Bilal SAKLAN’a teşekkürü bir borç bilirim. İstişarelerde bulunarak yönlendirici tavsiyelerinden faydalandığım muhterem hocam Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu, Prof. Dr. Zekeriya Güler, Prof Dr.İsmail Hakkı Atçeken,Doç. Dr. Mehmet Eren, Doç. Dr. Mahmut Yeşil ve Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’a teşekkürlerimi sunarım. Yine bana bıkmadan ve usanmadan gece gündüz her türlü desteği vermekten çekinmeyen arkadaşım Dr. Fikret Karapınar’a ve burada adını sayamayacağım hocalarıma birçok kişi ve kurumlara şükran borçluyum.

Konya–2008

(5)

KISALTMALAR

(a.s) aleyhisselam b. ibn bkz. bakınız bs. basım c. cilt çev. çeviri der. derleyen(ler) Fak. Fakültesi H. hicri haz. hazırlayan M. miladi

MEB Milli Eğitim Bakanlığı (r.a) radıyallahu anh

(s.a) sallallahu aleyhi ve sellem

sy. sayı thk. tahkik tlk. ta’lik ts. tarihsiz TTK Türk Tarih Kurumu vb. ve benzeri vd. ve diğerleri vs. vesaire

(6)

GİRİŞ

Bu araştırmada gerekli bilgileri toplamak için tezin yapısı (içeriği) Arnavutluğu ziyareti gerektirmiştir.

Konunun içerisine girmek bana araştırmanın lezzetini tattırdı. Peygamber (a.s)’ın sünnetine yani bir şey ile hizmet edeceğine kanaat getirelim. Birçok şey bu araştırmanın lezzetlerindendi. Çok basit bir çalışma ortaya koyacağımı bilsem de Peygamber (a.s)’ın sünnetine hizmet etmekten şeref duyacağım.

Bu araştırmada sunduklarım yetersiz bir çabadır. Allah’ın lutfu ile araştırmasını diliyorum. Ve bu alanda çalışma yapacak yeni araştırmacılara hayrın kapısını (açılışı) almasını temenni ediyorum.

Bu konuyla ilgili son duyum bilgilerin yeterli olmasına çalıştım. Bıktıran uzatmalardan ve yetersiz kısaltmalardan kaçındım. Çoğunlukla sözü uzatmadım ve konuyla ilgili şeyleri hatırlattım.

El yazması eserlerin tanıtımında bana kolay gelen şeyleri sundum. Bunun sebebi; arzu ettiğim her şeyi ortaya koymama müsaade etmeyen veya bu tür pozisyonların gerektirdiği çok çeşitli şartlarda çalışmış olmamdır. Bu araştırma yapan her kişinin bildiği bir durumdur. Ve kütüphaneden kütüphaneye el yazması eserlerin bilgilerinde ki farkı her araştırmacı görür. Beni el yazması eserlere ulaştıran onlara işaret eden imkanları ve harfleri kaydettim.

El yazması eserlerde veya başka bir araştırma konusunda geçen hadislerin tahricini yaptım. Tahricini yapamadığım eserlerde olabilir.

Adı geçen kişilerin, kitap müelliflerinin onları tanıyabilecek kadar hal tercümelerini verdim.

Makedonya topraklarında sünnet alanında veya diğer İslami alanlarda çaba gösteren kişilerin ismi geçtiğinde onların biyografilerini tek çalışma budur. Onların biyografilerini sunarken kaynak zikretmedim. Çünkü bu kişilerle ilgili bilgilerde bende bulunanlara dayandım.

(7)

BİRİNCİ BÖLÜM

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MAKEDONYA

I.

MAKEDONYA’NIN COĞRAFİ KONUMU

Makedonya Cumhuriyeti, Güney Avrupa’da bulunup 40°, 50’ ile 42°, 20’ kuzey enlemleri ve 20°, 27’ ile 23°, 05’ doğu boylamları arasında yer almaktadır.

Makedonya’nın yüzölçümü 25.713 km2 olup nüfusu 2.022.547 milyondur. Bu topraklarda

yaşayanların 1.297.981’i (%64.18) Makedon, 509.083’ü (%25.17) Arnavut, 77.959’u (%3.85) Türk, 53.879’u (%2.66) Çingene, 35.939’u (%1.78) Sırp, 17.018’i (%0.84) Boşnak, 9.695’i (%0.48) Vlah ve 20.933’ü (%1.04) diğer milletlerdendir.1

Makedonya nüfusunun dinlere göre dağılımı şu şekildedir: Ortodoks 1.310.184, Müslüman 674.015, Katolik 7.008, Protestan 520 ve diğerleri ise 30.820’dir2. Fakat ne Arnavutlar

ne de Türkler bu sayımın doğru olduğunu kabul etmemektedir.

1 Zavod za Statistika, Statisticki Godisnik na Republika Makedonija 2002, Skopje 2004, s. 19. 2 A. g. e., s. 75-76.

(8)

Türk Demokrat Partisi (TDP)’nin yaptığı istatistik bilgilere göre, Makedonya’daki Türklerin sayısı 120.000 ile 150.000, Arnavutlar’ın ise 850.000 civarındadır. Diğer milletlerden 50.000 Boşnak, 70.000 Pomak ve 40 ila 50.000 arası Romen Makedonya’da yaşamaktadır.

Makedonya’da ağırlıklı iki din mevcuttur. Hıristiyan Ortodoks Kilisesine mensup olan Makedonlar ve Müslüman olan Arnavutlar, Türkler, Pomaklar ve Romenlerdir. Devletin resmi dini yoktur3. Resmi dil ise Makedoncadır.

Makedonya Cumhuriyeti, doğuda sınır uzunluğu 165 km olan Bulgaristan, kuzeyde sınır uzunluğu 232 km olan Sırbistan ve Karadağ, güneyde sınır uzunluğu 262 km olan Yunanistan ve batıda sınır uzunluğu 191 km olan Arnavutluk ile komşudur. Sınırlarının toplam uzunluğu 850 km’dir. Genelde Makedonya dağlık bir bölgedir ve bu dağlık arazi bütün topraklarının % 70’ini oluşturmaktadır. En aşağı noktası, Vardar nehrinin Makedonya topraklarını ayırdığı noktadır ve burası deniz seviyesinin 44 metre altındadır. 2764 metre yüksekliği olan Korab Dağı en yüksek mevkisidir.

Makedonya Cumhuriyeti’nde normal iklim şekillerine göre farklılıklar içeren iklimler vardır: Değişik Akdeniz iklimi, dağlık iklimi ve ılık kara iklimi. Makedonya’nın en uzun ırmağı Vardar Nehri’dir. Onu da Bregalniça, Çrna Reka, Çrni Drin nehirleri izlemektedir. Ohri, Prespa ve Doyran isimlerinde üç gölü vardır. Makedonya’nın başkenti Üsküp’tür. Diğer şehirleri şunlardır: Manastır, Kumanova, Kalkandelen, Gostivar İştip, Ohri, Prlepe, Ustrumca, Kırçova.

II. KISACA MAKEDONYA TARİHİ

Makedonya’nın Balkan Yarımadasındaki varlığı eski zamanlara dayanmaktadır. Tarih boyunca çeşitli imparatorluklar Makedonya’ya hâkim olmak istemiş ve bu uğurda mücadele etmişlerdir. Birçok çalkantılı dönemden geçen bu ülke günümüzde de hala siyasi sorunlarla boğuşmaya devam etmektedir.

Makedonya, Avrupa ile Asya arasında stratejik bir köprü konumundadır. Yunanlılara göre; Makedonya bir Helen bölgesinin adıdır. Bulgar müellifi Anastas Totev’e göre ise; Makedonya ismi, İlirler’den kalan bir kelimedir.4 Fransızca’ya geçen, fakat aslı eski Yunanca olan

Makedonya kelimesi; “karışık”, “türlü”, “muhtelif parçalardan oluşan”, “yamalı bohça”, “sebze veya meyve salatası” gibi anlamlara gelmektedir5.

3 Mensur Nuredini, Makedonya’daki Belli Başlı Ziyaret Yerleri, Çabej, , I. bs. Kalkandelen 2003, s. 20. 4 Hamzaoğlu Yusuf, Balkan Türklüğü, Ankara 2000, s. 3.

55 Tahsin Saraç, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, TDK Ankara 1976; Mensur Nuredini, Makedonya’daki Belli Başlı

(9)

Pelazg ismiyle isimlendirilen bir milletin insanları bu bölgede yerleşmiş ve muhtelif kabilelere ayrılmışlardır6. Bugün ise bu topraklarda Makedon diye adlandırılan bir ulus yaşamaktadır ve asılları Grek değildir. “Ben Makedonum” diyen bu insanların mevcudiyeti inkar edilemez bir hakikattir7.

Makedonya, çoğunluğunu Makedon halkının oluşturduğu ve tarih boyunca sınırları hakim olan güçler tarafından değişik şekillerde çizilmiş bir ülkedir.

M.Ö. VII. Yüzyılda Perdika Kralı, Makedonya topraklarında bir devlet kurmuş ve bu devletin başlıca sakinleri Hindu Avrupa kabilesi Şitler, İlirler ve daha sonra da Yunanlar olmuştur. M.Ö. 337–323 yıllarında II. Filip ve Büyük İskender, Makedonya’yı ve Yunanistan’ı işgal etmişlerdir. Böylece onların imparatorlukları Hindistan’dan bu topraklara kadar genişlemiştir. M.Ö. 168 yılında Makedonya, Peydana Muharebesi’nde Roma İmparatorluğu’na karşı savaşı kaybetmiştir.

VII. yüzyılda Slav kabileleri Makedonya’ya etraftan göç etmeye başlamışlardır. IX. yüzyılda (1018–1258) Makedonya, Bulgarlar tarafından idare edilmiş ve daha sonra Bizans idaresine geçmiştir. Bu tarihlerde Bizans Devleti kraliyet sorunları ve Osmanlıların baskısıyla uğraşırken Sırp kralı Stefan Duşan (1331–1355)’de Makedonya’yı işgal etmiştir8. Bu dönemden

itibaren zaman zaman savaşlar yaşayan Makedonya istikrarsızlaşmış, sağlıklı idare edilememiş ve kültürel bir gelişme gösterememiştir. Ülke için talihsizlik sayılabilecek bu günlerden sonra Makedonya yeni bir güçle yüz yüze gelmiştir. 1362-1389’da Sultan Murat’ın önderliğinde Osmanlıların ülke üzerindeki nüfuzu başlamıştır. En kanlı savaşlardan biri 26 Eylül 1371’de meydana gelen Meriç Muharebesi olmuştur. Bu savaşta Osmanlıların elde ettiği zaferden sonra diğer Balkan ülkelerinin fethini kolaylaştıran kapılar açılmıştır. Böylece, Makedonya’nın şehirleri Osmanlı idaresi altına teker teker girmeye başlamıştır. Rumeli’ye geçmeden önce Sultan Murat, Vardar Nehri’nin sol tarafına yerleşmiş ve 1380’de İştip şehrini Timurtaş Paşa’nın komutanlığında sürdürülen bir savaş sonucunda ele geçirmiştir9. İştip’in düşmesinden sonra da

savaşlar devam etmiştir. Böylece, 1385’te Manastır ve Pirlepe, 1390’da Kıratova10 ve 1392’de

Üsküp Osmanlı hakimiyetine girmiştir11. Nihayet Makedonya, Rovini Savaşı’ndan sonra (1395)

ülkenin tamamı Osmanlı idaresine geçmiştir12.

Bu devirden sonra Balkan savaşlarına kadar Makedonya, Osmanlı idaresi altında kalmıştır. Osmanlı Hilafet Devleti’nin hüküm sürdüğü yıllarda ülke İslam medeniyetiyle tanışmış

6 Tunalı Hilmi, Makedonya, Madi Hali İstikbal, II. bs. Kahire 1326, s. 7. 7 Harp Akademileri Komutanlığı, Makedonya, İstanbul 1992, s. 6. 8 Mes’ud Khavende, Mevsu’a Tarihiyye Coğrafiyye. Beyrut 2003, s. 194. 9 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1988, V, s. 175. 10

Aleksandar Stojanovski, Makedonya’nın Şehirleri XVI asır sonu XVII kadar, Skopje 1981, s. 14-17.

11 Duşanka Bojaniç Lukaç, Kako Turcite go prezele Skopje, der: II-III, Skopje 1965-66.

12 Aleksandar Stojanovski, “XVII Yüzyılın Sonuna Kadar Makedonya’nin Osmanli Hakimiyeti Devrinde İdari

(10)

birçok medrese, üniversite, mescit ve İslamî yaşam tarzının gereklerine uygun sosyal ve kültürel yapıtlar inşa edilmiştir.

Bulgar, Sırp, Yunan ve Karadağ’ın bir araya gelmesi sağlanmış ve 8 Ekim 1912 – 30 Mart 1913 yılları arasında yapılan Birinci Balkan Savaşı sonrasında Makedonya Osmanlı idaresinden çıkıp bu devletlerin işgaline uğramıştır.

9 Haziran – 29 Eylül 1913 tarihinde yapılan İkinci Balkan Savaşı bitmeden önce, 12 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş anlaşmasına göre Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan arasında paylaştırılmıştır. Bu anlaşma neticesinde Yunanistan, Makedonya’nın genel yüzölçümünün %51,7 (34177km2 )i olan “Ege Makedonya”yı almıştır. Sırbistan da nüfusu 725

bin olan 25713km2’ lik (%38.2) “Vardar Makedonya”yı kendi topraklarına katmıştır. Bulgaristan ise, Makedonya’nın %10.11 tekabül eden (6798km2) “Pirini Makedonya”yı işgal etmiştir13.

Birinci Dünya Savaşı esnasında, Makedonya’nın Vardar bölümü, yani bugünkü bağımsız Makedonya Devleti’nin üzerinde tekrar kurulduğu bu topraklar, 1919 yılında kurulan S. H. S. ( Sırp – Hırvat – Sloven) krallığının idaresi altına girmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Makedonya’nın bir kısmı (Vardar Makedonya’sı) Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra Makedonya, Yugoslavya’nın altı cumhuriyetinden biri olmuştur. 1945’den 1991’e kadar Makedonya, komünist Yugoslavya bünyesinde kalmıştır. Eylül 1991’de ise, halk oylaması ile kendi bağımsızlığını ilan ederek bağımsız bir devlet olmuştur.

III. İSLÂM’IN MAKEDONYA’YA GELİŞİ VE YAYILMASI

A. OSMANLI ÖNCESİ

İslam’ın ortaya çıkışından ve Asya ortalarından Endülüs’ün kuzeyine kadar uzanan İslam Arap Devletinin kuruluşundan sonra, Araplar genellikle Balkanlarda, Makedonya yörelerine doğru ilerlemişlerdir. Müslüman Araplar IX. asrın ilk yarısında (M. 825) Girit ve Sicilya’yı fethetmişlerdir. Böylece kendilerine Avrupa iç bölgelerine ulaşma imkânını hazırlayan Adriyatik Denizi girişine kadar ulaşmışlardır. Güney İtalya’daki varlıklarını sağlamlaştırmayı başarmışlar ve Adriyatik’in batı sahili üzerindeki Bari Şehri etrafında bir Arap emirliği kurmuşlardır. Sonra Arnavutların yaşadığı doğu sahiline yönelmişlerdir. İslam Arap donanması bu sahildeki birkaç şehri fethetmekle birlikte, Rağazo (şimdiki Dubrovnik) şehrinin uzun muhasarasının başarısızlığa uğramasından sonra miladi 866 yılında geri çekilmeye mecbur kalmıştır.

Bu geri çekilmeye rağmen, Müslüman Araplar Balkanların batı kapısına Sicilya’dan

(11)

yaptıkları son hücumlarına devam etmişlerdir. XI. asrın başlarına kadar bu sahili ele geçirmek için donanmalarıyla saldırmayı sürdürmüşlerdir.14

Müslümanların bu çabalarıyla İslâm bu bölgelere girmeyi başarmıştır. İslam kendinde var olan ilâhî güçle Balkanlara ve özellikle de İlyrians’a ve Makedonya’ya ulaşmıştır. Bu detaylı bir şekilde ortaya konulamasa da İslam’ın bu dönemlerde bu topraklarda mevcut olduğu kesinlikle söylenebilir. Osmanlılar döneminde İslam Balkanlarda açıkça hakimiyeti ele geçirmiştir. İster Osmanlı Devletinden önce olsun isterse Osmanlı devrinde olsun, başka ırkların ve halkların mevcut oldukları bilinmesine rağmen, İlyrianslıların tek başlarına çoğunlukla İslam dinini kabul eden Boşnaklarla birlikte hareket etmeleri şaşılacak hususlardandır.

B. OSMANLI DÖNEMİ

İslâm, Balkanlara XIV. asrın ikinci yarısında Osmanlılar vasıtasıyla girmiştir. Osmanlının bu topraklarda yayılmasıyla birlikte Arnavutlar İslam ile tanışmışlar ve bu yörelerde İslam daha önce mevcut olsa da halkın çoğunluğunun benimseyeceği biçimde İslam Dini Osmanlılar döneminde yaygınlaşmıştır. Onlardan önce Arap tacirler ve orduları yoluyla İslâm oralara ulaşmıştır. Balkanlarda Arnavutların yerleşik bulundukları coğrafi konumun da buna katkısı büyük olmuştur. İslâm’ın bu bölgelerde var olduğuna Müslümanlara ait kabirler şahitlik etmektedir. Bu kabirlerdeki mezar taşlarının üzerlerinde bulunan isimler ve II. Mervan (744-750) devrindeki paralar ve başkaca delil sayılabilecek hususlar, Arnavutların Osmanlıların bu yöreye gelişinden daha önce Müslüman olduklarına işaret etmektedir.

Ancak İslâm, Osmanlılar devrinde açık bir şekilde Makedonya’da yayılmaya başlamıştır. Osmanlı devletinin amacı, Avrupa’yı fethetmek olunca, onları Avrupa’ya ulaştıran yol, tamamıyla Balkan devletlerinden geçmektedir. 1382 yılının başlarından 1592 yılına kadar Osmanlı Devleti, Arnavutlar ve Boşnakların yaşadığı Manastır, Üsküp, Niş, Belgrat, Sombur, Bihaç ve diğer yerleri fethetmiştir. Arnavut halkı içersinde İslam’ın yayılmasında özellikle Araplarla olan ilişkiler ve doğu ile münasebetleri pekiştirme çabaları etkili olmuştur. XIV. asırdan itibaren Arap ve Arnavutlar, Osmanlı devletinin çatısı altında bir araya gelince Arap ve Arnavutlar arasındaki ilişkiler yeni bir şekilde gelişmiştir. Arnavutlar, Cezayir’den Irak’a kadar uzanan Arap dünyasının farklı yerlerine yolculuklar yapıp bu yörelerdeki ilmi ve kültürel iklimden yararlanmışlar ve bu bölgelerde ikamet etmişlerdir.

Nitekim Arnavutlar ve Arap dünyasındaki ilişkileri günümüzde aynı şekilde devam etmektedir. Arnavutların Makedonya ve diğer bölgelerde İslam’ın yayılmasında, Avrupa’da İslam dairesinin genişlemesinde büyük rolü olmuştur. Bu rollerinden dolayı Arnavutlar Akdeniz ülkeleri

(12)

arasında bilinen bir millet olmuşlardır.

Genelde Balkan Müslümanlarının özelde ise Makedonyalı Müslümanlar İslam dünyasının çeşitli bölgelerine hicret etmişlerdir. Bu göçün sebepleri kısaca şöyle özetlenebilir:

1- İlyrianslar’ın çok fakir olması. Bu Müslümanları diğer yörelere hicrete zorlayan en önemli sebeplerdendir. Başka ülkelere hicret, XIV. asrın başlarından itibaren başlamıştır.

2- Osmanlı Devletine karşı İskender Bey (1468) komutanlığında yapılan büyük savaşların devam etmesi.

3- Dinlerini kurtarmak ve Osmanlılara katılmak istemeleri. Bu sebep, onların Balkanlar içerisinde bir yerden diğer bir yere göç etmelerinde etkili olmuştur. Bazıları İstanbul ve Anadolu’ya, bazıları da Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında bulunan Arap bölgelerine gitmişlerdir. Bundan dolayı günümüzde Türkiye’de ve Arap devletlerinin büyük bir kısmında çok sayıda Arnavut görülmektedir. Aynı şekilde Balkanlar içerisinde, Kosova yörelerinden Makedonya’ya, Makedonya’dan Arnavutluğa, Bulgaristan’a ve oralardan Manastır’a hicret eden Arnavutlar görülmektedir.

C. OSMANLI DÖNEMİNDE MAKEDONYA’NIN İDARİ YAPISI

Osmanlı Devleti, Balkanlar’ın fethinden sonra diğer ülkelerde olduğu gibi kendi yasalarını Balkanlar’da uygulamıştır. Makedonya’da hâkimiyeti ele geçirdikten sonra da kendi idari sistemini yürürlüğe koymuştur. Balkanlar’ın en büyük idari bölgesi, 1362–1385 devrinde kurulan Rumeli eyaletidir ki, buraya Lala Şahin Paşa ilk beylerbeyi olarak atanmış ve onun hemen ardından Timurtaş Paşa atanmıştır. Her ikisi beylerbeyi olduktan bir müddet sonra vezir payesine nail olmuşlardır15. İdari teşkilat bakımından Osmanlı Devleti’ne bağlı ülkeler ve bölgeler

eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere ve köylere ayrılmıştır. Bu teşkilat yapısı içerisinde eyaletler beylerbeyi, sancaklar sancak beyleri tarafından yönetilmişlerdir. Osmanlılar döneminde Makedonya, Paşa Sancağı, Köstendili Sancağı ve Ohri Sancağı olmak üzere üç sancağa ve daha sonra Üsküp Sancağına ayrılmıştır.

1. Paşa Sancağı

Paşa Sancağı, Rumeli eyaletinin en eski sancaklarındandır. Osmanlı fetihlerinin erken zamanlarında kurulan ve Makedonya’nın en büyük bölgesini ihtiva eden bir sancaktır. Makedonya’nın en büyük bölümü bu sancağa dâhildir. Bu sancağın içerisinde bulunan şehirler;

15 İstoria na Makedonskiot Narod, I, s. 229-233, Skopje 1969; Gökbilgin, M. Tayyib, XV-XVI. Asırlarda Edirne ve

Paşa Livası, İstanbul 1952, s. 6; A. mlf., “Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livalar, Şehir ve

(13)

Üsküp (Skopje, Shkupi), Kalkandelen (Tetova), Kırçova (Kiçevo), Köprülü (Veles), Pirlepe (Prilep) ve Manastır (Bitola)’dır.

2. Köstendil Sancağı

Bu da, Rumeli eyaletinin eski sancaklarındandır. Fakat bu sancağın ne zaman kurulduğu kesin bilinmemektedir. 1395 yılında Konstatin Dejanoviç’in ölümünden sonra kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu sancağın sınırları içerisinde Makedonya’nın Kıratova (Kratova), İştip (Ştip), Ustrumca (Strumica) aynı zamanda da İpsna (Pçinja) nahiyesinden ve Eğridereden (Kriva Palanka) bir kısmı yer almıştır. İştip kadılığının sınırları içinde ise, aynı adı taşıyan nahiyeden başka Koçana (Koçani), Nagoriç ( Nagoriçane) nahiyeleri, Ustrumca kadılığında ise, Ustrumca Doyran ve Tikveş nahiyeleri bulunmaktadır.

3. Ohri Sancağı

Ohri Sancağı, Rumeli eyaletinin en eski sancaklarındandır. 1395 yılında, Mark Kralının ölümünden sonra ve Köstendili ile aynı zamanda kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu sancağın merkezi Ohri’de bulunmaktadır. Makedonya nahiyelerden, Ohri’yi ve Debre’yi kapsamaktadır. Ohri Sancağı, Ohri, Prespa, Debraçe ve Ustruga ( Struga )gibi nahiyelerden oluşmaktadır. Debre kadılığı ise Kara Debre, Reka, Yupave ve kısmen de Dolgo-Golo-Brda nahiyeleri bulunmaktadır.16

4. Üsküp Sancağı

Tarihte XV. yüzyılın ortalarında, 1544–1553 yılları arasında kurulan ve ana merkezi Üsküp olan yeni bir sancak daha eklenmiştir17. Bu sancak, Üsküp, Kalkandele, Pirlepe ve Kırçova

nahiyelerden oluşmaktaydı18. Evliya Çelebi, Kumanova’yı Üsküp Sancağı’nın içinde saymıştır19.

D. OSMANLI DÖNEMİ SONRASI

Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda özellikle Makedonya’daki Müslümanların yaşadıkları bölgelerde zayıf düşmesi, Makedonya’daki Müslümanlar için büyük bir tehlike olmuştur. Bu bölgede yaşayan Hıristiyanların hepsi, Müslümanları yok etmek üzere anlaşmışlardır. Genellikle bütün Avrupa devletleri Osmanlı Devletini zayıflatmak ve Balkanlardan uzaklaştırmak istemişlerdir. Böylece 1878 yılında Sırbistan ve Karadağ, 1908 yılında Bosna ve Hersek, 1913 yılında Kosova, Makedonya ve Yenipazar Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır. Bu ayrılış,

16

Aleksandar Stojanovski, Makedonija vo Tursko Srednovekovie, Skopje 1989, s. 39-53.

17 Duşanka Şopova, Koga Skopje bilo centar na Sanxhak vo periodot...s. 96 Glasnik na İNİ god.1, br. 1, Skopje 1957. 18 A. g. e., s. 97.

(14)

Müslümanlar için büyük bir tehlikeye yol açmıştır. Çünkü onlar, Osmanlı idaresi altında yaşadıkları güzel ortamdan mahrum kalarak başka dinleri, başka kültürleri olan kimselerle yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu hakikati kabul etmeleri de kolay olmamıştır. Bunu takip eden günlerde dini sorunları başlamıştır. Çünkü Osmanlıları o bölgelerden uzaklaştırmak amacıyla onlara karşı oluşturulan isyankar gurupların Müslümanlara yönelik fiilî ve kültürel saldırıları başlamıştır. Müslümanlar, Hıristiyanların hâkimiyeti altında kalmışlardır. İslam dinine inanmaları sebebiyle birçok zorlukla karşılaşmışlardır. Kendi kimliklerini ve dinlerini gizleyip söylememeye başlamışlar ve bu kötü durum gün geçtikçe daha da artmıştır. Bu yaşananlardan sonra Müslümanların büyük bir bölümü hicrete yönelmiştir. 1913–1915 yılları arası Müslümanların çokça hicret ettiği yıllar olmuştur. Bu tarihlerde bazıları Anadolu’ya, 120.000’den fazla Kosovalı Arnavutluğa göç etmişlerdir. 1921 senesine kadar Kosova’da 21.371 Arnavut katledilmiş, 22.110’u hapsedilmiştir. Arnavutlara ait 6.000’den fazla ev yakılmış, 10.526 ev soyulmuştur. 395 gemi dolusu insan başka yerlere sürülmüşlerdir.

Buna benzer çirkinlikler daha sonraki yıllarda diğer yörelerde de yaşanmıştır. İkinci Dünya Harbi esnasında 1941 yılında Bosna, Sancak, Kosova ve Makedonya başta olmak üzere diğer yörelerdeki Müslümanlar da bu katliama maruz kalmışlardır. Katliamların en çok yaşandığı yöreler; Bosna toprakları içersinde bulunan Sutyeska, Neretfeva Dervar’dır. Buralarda binlerce Müslüman vahşice öldürülmüştür. Yugoslavya içerisindeki diğer cumhuriyetler gibi Kosova’nın da bizzat cumhuriyet olmasını isteyen Arnavutlar tarafından 1981 senesinde gösteriler başlatılmıştır. Ancak bu gösteriler esnasında akla hayale sığmayacak cinayetler işlenmiş ve insanlar hunharca dövülmüşlerdir. Bilindiği gibi, bu olayların ardından NATO müdahale etmiştir. Arnavutları dinlerinden, kimliklerinden ve özgürlüklerinden uzaklaştırma çabaları hala devam etmektedir.

(15)

İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİNDE EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI VE

MÜESSESELERİ

Osmanlı Devleti, öğretim konusuna son derece özen göstermiştir. Bu, Kur’an ve Sünnetin ortaya koyduğu İslami ilkelerden kaynaklanmıştır. Çünkü Kur’an ve Sünnet her Müslüman’ın ilim ve imanla birlikte öğrenmesi gereken temel ilimlerdendir. Bu esas Kur’anın birçok ayeti ile desteklenmiştir.

Müslümanların Peygamber (a.s)’ın hadislerini öğrenme ve öğretmeye düşkünlüklerinin sebebine gelince; ilim talep etme ve alimin faziletine dair Allah Rasûlü’nün söylediği şu hadisler bunu anlamak için yeterlidir:

Kim, ilim talep ederek bir yola koyulursa Allah onu cennet yollarından bir yola dahil eder. Melekler ilim talep eden insandan hoşnut olarak kanatlarını üzerine gererler. Alime yer yüzünde ve gökyüzünde bulunanlar ve sudaki balıklar istiğfar ederler. Alimin abide üstünlüğü, dolunaylı bir gecede ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dirhem ne de dinar miras bırakmazlar. Onlar ancak, ilmi miras bırakırlar. Kim o ilmi elde ederse, çok büyük bir pay elde etmiş olur20.

Şehirleri, ülkeleri fethederek bir yere girdiklerinde, oralara ibadet mekanları ve mescidlere bitişik çocuklara eğitim verecek okullar bina etmek Osmanlı devletinin ilkelerinden olmuştur. Bu okullara ihtiyaca göre bir ya da daha çok müderris tayin etmişlerdir.

“Medreseler, Balkanlardaki İslam şehirlerinde, gelişimin en önemli halkası olarak kabul edilmiştir. Şöyle ki, bu medreselerde eğitim gören bir öğrenci, “Belâgât İlmi” ve Aruz İlmi gibi dersleri bünyesinde barındıran edebiyat biliminden; fıkıh, tefsir, hadis ve akâid ve benzeri ilimleri içerisinde barındıran din ilimlerine varıncaya kadar pek çok ilimden icazet almıştır. Şuna işaret etmekte fayda vardır ki, bu derslerin çoğunluğunda kullanılan dil, Kur’an’ın ve dini ilimlerin dili olması itibarı ile kutsal kabul edilen Arapça olmuştur.

Bu okullarda eğitim alanlar sadece Müslümanlar olmamıştır. Gayr-i Müslimler de, buralarda eğitim almışlardır.

Osmanlı Devleti, hâkimiyeti altına aldığı ülkelerin halklarına zulmediyordu ve insanlar zorbalık altında yaşıyorlardı diye itham edilmektedir. Bu görüş, İslam’a ve Müslümanlara karşı kin besleyen Sırplı çevrelere ait bir görüştür. Onlar şöyle demektedirler: “Osmanlılar zamanındaki

20 Bkz. Buhari, İlim, 10; Ebu Davud, İlim, 1; Tirmizi, İlim, 19; İbn Mace, Mukaddime, 17; Darimi, Mukaddime, 32,

(16)

medreseler sadece dini ilimler öğretiyordu. Türkler, diğer ilimleri önemsemiyorlardı”. Bu gibi iddiaları inceleyen araştırmacılar, bu noktaya dikkat kesilerek aklî delil ve tarihi belgeler ışığında bunun insaflı bir söz olmadığını dile getirmişlerdir.

Türklerle ilgili konularda uzman olan bir araştırmacı şu sözlerle bu iftirayı reddetmiştir: “Bu iftira, Türkçe, Arapça ve Farsça okuyup yazabilen ecdadımızın ilmî durumuyla çelişmektedir.” Sonra “Din etkeninin, yirminci yüzyılın belirlenmesinde esası oluşturması doğru değildir.” Bu araştırmacı cümlesinin gerisindeki esas maksadı sezinleyerek sözlerine şöyle devam etmiştir: “Bilgi nereden gelirse gelsin, ister doğudan ister batıdan gelsin bilgidir. Sözün özü onlar, ‘Türkler, Balkanlara eğitim ve kültürün ilerleyişini durdurmak için geldiler’ diye atalarından miras kalmış bir iddiayı sürdürmektedirler. Biraz insaflı olmak gerekir. Bu durum, bizleri yeniden Osmanlı Devletinin ilmi çizgisine göz atmaya, hakikatine uygun okutulan dersleri gözden geçirmeye ve en doğru biçimde Osmanlının rolünü belirlemeye sevk etmelidir.” 21

Bu hakikati kabul eden araştırmacılar, bu medreselerdeki eğitim-öğretim işinin ileri seviyede olduğunu itiraf etmişlerdir. Hatta öğrenciler medreselerde yüzme ve başka beceriler de öğrenmişlerdir. Şüphe yok ki İslamın Makedonya’da yaygınlaşması, ilim, kültür, eğitim ve dini kurumların yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Her yerde, özelliklede şehirlerde medreseler faaliyet göstermiştir. Köylerde ve şehirlerde her mescidin yanında bir kütüphane inşa edilmiştir.

Makedonya topraklarında ve civar şehirlerde kaç tane medrese olduğu, tam olarak bilinmemektedir. Bu konuda bilgi alınabilecek elimizdeki tek kaynak Seyyah Evliya Çelebi’nin bildirdikleridir. O da bununla ilgili ayrıntıya girmemiştir. Evliya Çelebi’nin sunduğu veriler yeterli değildir. Bu medreselerden her biri diğer ilimlere ek olarak Kur’an ve hadis öğretiminin merkezleri olmuşlardır.

Evliya Çelebi’nin anlattıklarında bu medreseler isim olarak zikredilmiş, ancak eğitim-öğretim metotlarıyla ve bu medreselerde bulunan kitaplarla ilgili yeterli bilgi verilmemiştir. Ama metot açısından çok gelişmiş medreselerin var olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin; “Daru’l-Kurra’” diye isimlendirilen okullarda öğrenciler, Yedi Kıraat üzere Kur’an okumayı öğrenmişlerdir.22

Bütün bunlar; Makedonya’daki Müslümanlar, eğitim-öğretim faaliyetine İslam’ı kabullenmekle başlamışlardır. İslam’ın engin hoşgörüsünden faydalanmışlar, tarih boyunca İslam’ın evlatları olduğunu göstermektedir.” sözünün delilidir. Mescitlerde, okullarda okumayı, yazmayı ve diğer ilimleri öğrenmişlerdir.

Osmanlılar fetihler ve zaferlerle ülkemize girdiklerinde, beraberlerinde şer’i ilimleri taşımışlardır. Eğitim-öğretim işlerini üstlenen âlimleri beraberlerinde getirmişlerdir. Hatta uzak

21 Mufaku Muhammed, Târîhu Belgrad el-İslamiye, Daru’l-Ma’rife. I. bs., Kuveyt 1987, s. 48.

22 Rexhepagiç Jaşar, Razvoj Prosvete i Skolstva Albanske Narodnosti na Teritorije Danaşnje Jugoslavije do 1918

(17)

köylere bile onlara ilim öğretecek insanları göndermişlerdir. Onların inşa ettikleri eğitim kurumları, ilmin yayılmasına gösterdikleri özenin delilidir. Her medresede şer’i ilimler içerisinde Hadis ilmi de gerekli yerini almıştır. Bu hakikat, bu konuda araştırma yapan her kaynakta vurgulanmıştır.

Osmanlılar zamanında dini eğitimde en önemli rolü Kur’an ve Hadis üstlenmiştir. Bazı vakıf sahipleri medresede Hadis öğretiminin zorunlu olmasını vasiyet etmiş, mantık ilmi ve benzerlerine iltifat etmemişlerdir. Arapça bu medreselerde eğitim dili kabul edilmiştir. Bunun yanında bu yörede yaşayanlar için Türkçe ikinci eğitim dili olmuştur. Başlangıçta Türk ordularıyla birlikte alimlerin gelişi bunu zaruri kılmıştır. Çünkü yörenin insanlarının İslamı anlayabilmek için Türkçeyi öğrenmeye ihtiyaçları olmuştur.

Daha sonraki dönemde bu ülkeden İstanbul, Kahire, Edirne gibi İslam ülkelerine ilim yolculukları başlamıştır. Öğrenciler şer’i ilimlerle donanmışlar ve muallimler olarak yurtlarına geri dönmüşlerdir. Ülkelerinde bizzat kendileri sorumluluğu üstlenmişler ve öğretim halkasında böylece önemli bir yer edinmişlerdir. Geçen asırlarda yaşanan bu ilim yolculukları ile ilgili çok detaylı bilgiler elimizde bulunmasa da ecdadımız ve selefimiz bu gerçekleri torundan toruna aktararak korumuşlardır. İslam’ın bu memlekete girişinden bugüne kadar ilim yolculukları asırlarca devam etmiştir.

Eğitim, her devletin temel direğidir. Onun için, kendi halkına huzurlu bir yaşam sağlaması vazifesi devletin görevidir. Devletin üzerinde durması gereken en önemli işi ve uygun şartlarını oluşturması gereken şey eğitimdir. Çünkü eğitim her ilerlemenin ve gelişmenin temelidir. Osmanlı dönemindeki Balkan toprakları araştırmaları, toplum içi meseleleri düzenlemekle mecbur olan yargı, zabıta, askerlik v.b. çeşitli toplumsal (sosyal) müesseselerinin Osmanlı Devletine ait olduğunu göstermektedir. Bu müesseseler dışında eğitim-öğretimin gerekli kurumlarca üstlenildiği görülmektedir. Sahip olduğumuz tarihi verilerden, Osmanlıların idaresinden evvel Balkan Yarımadasında ve özellikle de Makedonya’daki eğitimin yeterli seviyede gelişmediği görülmektedir. Kiliselerin yanındaki mekteplerde okuma yazma öğretilmiştir. Osmanlıların Makedonya’ya gelmelerinden önce, devlet ilköğretim ile çok az ilgilenmiştir. Fakat halk, eğitim hakkında istediği kararı vermede özgür olmuş, toplumun yararına olan her alanda devletten destek almıştır. Medrese, kütüphane, cami, mescit, tekke v.b. gibi çeşitli müesseseler inşa eden hayırsever zenginler, genel eğitimin gelişmesinde önemli bir rol oynamışlar, bu müesseseler için yatırım yapmışlardır.

Makedonya’daki İslam eğitimi hakkındaki bilgiler neredeyse yok olmuştur. Bundan dolayı Glişa Elezoviç ve Hasan Kaleşi’nin varlıklarını tesbit ettikleri vakıfnameler hariç o zamanki eğitimi anlatan tarihi kaynaklara sahip değiliz. Bu iki araştırmacının bulduğu vakıfnamelerin çoğu Arapçadır. Ama Osmanlıca vakıfnamelere de rastlanılmaktadır. Bu vakıfnameler, yukarıda

(18)

zikredilen bu yazarlar tarafından Sırp-Hırvat diline çevrilmiştir. Ne yazık ki, söz konusu vakıfnameler eğitim konularına ışık tutan temel kaynak eserler durumundadır. Çünkü onlar vasıtasıyla müderrislerin ve öğrencilerin maaşı, eğitim metodu, eğitim-öğretim müesseselerin ve oralardaki eğitim sisteminin bilinmesi mümkün olmuştur.23

İslam dini temelleri üzerine bina edilen Osmanlı Devleti, ulaştığı yerlerde İslam’ın yayılmasını amaçlamıştır. O dönemde dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmuştur. Devlet ve toplum hayatında gelenekler ve emirler İslam hukukundan esinlenmiştir. Bu yüzden dini hükümlerinin uygulanmasında ve bunların topluma izah edilmesinde alimlere ihtiyaç duyulmuştur. Hakikaten İslam alimleri Osmanlı devletinde, eğitim, kültür ve İslam medeniyetinin gelişmesine büyük rol oynamıştır. Bu insanlar aynı zamanda, müftü ve kadı gibi görevleri de ifa etmişlerdir. Osmanlı devletindeki ulema, devletin yüksek makamlarında bulunmuştur. Örneğin, Rumeli’nin ve Anadolu’nun kadı askerleri, İstanbul’un kadıları ve önemli sekiz büyük ilin kadıları, alimlerin en üst mertebelerindedirler. Başlarında ise şeyhülislam yer almıştır. Şeyhülislam, sultan emriyle atanan alimlerin başkanı olup, ilmî nitelikleri öne çıkmış seçkin müderrisler arasından seçilmiştir. Her hangi bir sultan görevden alındığı zaman, bunun onaylayan ve yasalaştıran tamamen bu alimler grubu olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamesi, şeyhülislamın konumunu baş vezirlerle aynı mertebeye getirerek, protokolde ona daha büyük saygı gösterilmesini istemiştir. XVI. Yüzyılın ikinci yarısına kadar genellikle şeyhülislamlar görevlerinden alınmamışlardır. Şeriatın temsilcileri olarak, hükümetten bağımsız bir şekilde hareket etmişlerdir.24

Eğitim, İslam topraklarında yetişmiş alimlerin gelmeleri ile birlikte daha fazla gelişmeye başlamıştır. II. Sultan Murat zamanında (1421–1451), Osmanlı topraklarına devrin iki büyük alimi Alauddin et-Tûsî25 ve Fahredin Acemî gelmiştir26.

Bu dönemde dini ilimlerde yetişmek üzere birçok öğrenci, başta Mısır ve İran olmak üzere önemli merkezlere seyahat etmişlerdir. Bunlar arasında Mehmet el-Fenari27 ve Ali el-Fenari de

yer almıştır28. Onlar ilim tahsil etmek için bu yerlere ilk seyahat edenlerden olmuşlardır. XV.

23 Ramadani Naser, Depërtimi Osman në Maqedoni dhe zhvillimi i arsimi Arsimit gjate shekujve 9-10 h./ XV-XVI,

Shkup 1998 s. 55.

24 İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), İstanbul 2002, s. 179.

25 Alauddîn et-Tûsî, II. Sultan Murat’ın da kendisine yetki verdiği ve Osmanlı devletinin Rum bölgelerine gönderdiği

bir alimdir. II. Sultan Mehmet İstanbul’u fethedip, orada medreseler bina ettiği zaman, bunlardan birini görevlendirilmiştir. O, 1480’de vefat etmiştir.

26

İranlı bilgin Fahreddin Acemi İran ve Anadolu’da okumuş, Edirne’ye yerleşmiş, I. Mehmet ve II. Murat dönemlerinde müderrislik ve müftülük yapmıştır.

27 Mehmet el-Fenarî (1350-1431) Osmanlı devletinin ilk Şeyhülislamı olup; Anadolu ve Mısır’da okumuştur. 28 Müderris ve kazasker olan Ali el-Fenarî (ö.1497); Mehmet el-Fenarî’nin torunuydu

(19)

yüzyılda dini bilimlerde ün yapan Sadeddin Taftazani29 ve Seyyid Şerîf el-Cürcanî30, Timur’un

işgal ettiği bölgelere gitmiş ve öğrenciler arasında bir hayli rağbet görmüştür.

II. Mehmet’in (1451-1481) iktidara geldiği dönemde, ülkede büyük ve ün salmış alimler yeterince bulanmamıştır. Yerli alimlerin arasından sadece Molla Hüsrev ve Hoca Zade öne çıkmıştır. Onun için Fatih Sultan Mehmet (1463–1470) döneminde, İstanbul’un fethinden sonra kendi camiini yaptırıp Sahn-ı Seman veya Semaniye ile ünlenen sekiz medrese açtırmıştır. Ve her birine birer alim tayin etmiştir. Caminin her köşesinde inşa edilen bu taştan medreseler, bu döneme ait Osmanlı mimarisi için birer numune olmuşlardır.31

Osmanlı İmparatorluğu ilk, orta ve yüksek öğrenim gibi farklı kategorilerdeki eğitime önem vermiştir. Müslüman halkın eğitimi, mektep ve medrese olarak adlandırılan eğitim müesseselerince sağlanmıştır.32

Elimizdeki belgelere göre bu müesseselere yatırımı devlet değil sadece vakıflar yapmıştır. Vakıflar, İslam toplumunda olduğu kadar, hiçbir din ve toplumda bu kadar etkin rol oynamamıştır. Dinî, ahlakî, iktisadî ve sosyal hayatın her alanında vakıf ana vazifesini yerine getirmiştir. Bugün, Makedonya’da devletin ve belediyenin sorumluluğu altında bulunan bu kurumlar, Osmanlı devleti zamanında vakıfların sorumluluğu altında hizmet vermiştir.33

Vakıflar, Hz. Muhammed Efendimiz (s. a. s.) zamanından beri var olagelmiştir. Fakat vakıflar, eğitim, dinî ve sosyal müesseselerin inşasında Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük görevler üstlenmiştir.

Eğitim Tarihi literatürüne göre, dini okullar iki döneme ayrılır: Medreselerin açılmasından önceki dönem.

Medreselerin açılışından sonraki dönem.

Bağdat’ta Nizamu’l-Mülk tarafından kurulan ve Nizamiye Medreseleri olarak adlandırılan ilk medresenin açıldığı 1066 yılı bu dönemler arasındaki sınır olarak kabul edilmektedir34.

Aslında Nizamiye Medresesinden önce Gazneli Mahmud (999–1030) ve kardeşi Nasır bin Sebuktekin 1033 tarihinde Gazne ve Nisabur’da medrese yaptırmışlardır. Yine bundan başka Nisabur’da üç medresenin daha var olduğu tespit edilmiştir35.

İslam toplumunda eğitim ilk önce camilerde başlamıştır. Bilindiği gibi, caminin İslam’da namazın eda edildiği yer olma dışında başka işlevleri de vardır. İslam dininin muhtevası göz

29 Sadeddin Taftazani (1322-1389), İslam hukuku, kelam, metafizik ve başka konular üstüne eserler yazmıştır. Horasan

doğumludur ve sonradan Semerkand’a, Timur’un sarayına gitmiştir.

30 Seyyid Şerif el-Cürcanî (1340-1413), kelamcı, gramerci ve mantıkçıydı. Önceleri Şiraz’da ders vermiş, Timur’un

Semarkand’ı alması üzerine oraya taşınmıştır. Şiraz’da ölmüştür.

31 İnalcık, Halil, a. g. e., s. 175; Ramadani Naser; a. g. e., s. 58.

32 Bajrami Musli, Periudha Historike e Medresese se Isa Beut, Shkup 2005, s. 28 33

Kalesi Hasan, Najstari vakufski dokumenti u Jugoslaviji na arapskom jeziku, Priştina, 1972, s. 132.

34 Avzi, Mustafa, Edukimi dhe arsimimi neper shekuj, Shkup 1997, s. 51.

35 Baltacı, Cahit, XV-XVI yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 2005, I. s. 61; Kazıcı, Ziya, İslam Medeniyeti,

(20)

önüne alındığında mescitlerde namaz hariç diğer faaliyetler de yapılmıştır. Bu, camileri kilise ve sinagoglardan yahut diğer mabetlerden ayıran önemli bir özelliktir. Medine’de inşa edilen ilk camii, mahkeme, medrese, meclis binası olarak da hizmet vermiş ve devletin temelleri burada oluşmaya başlamıştır.

Zikrettiğimiz gibi İslam’da eğitim camilerde başlamıştır. Bundan sonra eğitim öğretim için gerekli olan mektepler inşa edilmiştir. Bu mektepler dini yaşantının merkezi kabul edilen camilerden uzaklaştırılmamış ve hemen yanında bina edilmiştir.

Osmanlı devletinde eğitim mektepler ve medreselerde gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Makedonya’da da eğitim bu iki müessesede devam etmiştir. Makedonya’da İslam’ın yayılmasıyla birlikte bu müesseseler de yaygınlaşmıştır.

(21)

I. SIBYAN MEKTEPLERİ

Sıbyan Mektepleri, İslam’dan önce Araplarda “Küttâb” ismiyle bilinen ilkokullardır. Zaten “Küttab” yazı öğretilen yer anlamına gelmektedir. İslam’ın zuhuru ile bu okullar, eğitimin İslam’a uygun olarak düzenlenmesi gereken müessese olarak kullanılmıştır. Bu mekteplerin tarih boyunca çeşitli adları olmuştur.

Emeviler döneminde, bu mekteplerde Kur’an öğreten hocalara “Kurrâ”, yazı öğretenlere de “Sıbyan Muallimi” denilmiştir. Saray ve evlerdeki özel öğretmenlere ise “Mueddib” ismi verilmiştir. Abbasiler döneminde de “Küttâb” kelimesi kullanılmıştır. Karahanlılar veya Selçuklular döneminden itibaren “Sıbyan Mektebi” adıyla anılmaya başlanmış Osmanlılarda da aynı isimle anılmıştır. Ayrıca, Osmanlılar bu mektepleri “Daru’t-Ta’lîm”, “Mektep”, “Dâru’l-İlim”, “Muallimhane”, “ Mektephane”, “Mahalle Mektebi”, “Taş Mektep” ve “Mekteb-i İbtidaiye” isimleriyle de anmışlardır. Osmanlı’da bu mekteplerin hocalarına “Muallim”, yardımcılarına da “Kalfa” denilmiştir.

Osmanlı Sıbyan Mekteplerinin programları da başlangıçtan 1924’e kadar değişiklikler ve gelişmeler göstermiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’da kurduğu ilk Daru’t-Talim’in vakfiyesinde “ta’lîm-i kelâm-ı kadîm ve Kur’ân-ı azîm”in okunmasını şart koşmuştur36.

Makedonya’daki mekteplerin ortaya çıkışı ise, camilerin tezahüründen hemen sonra XIV. asrın sonu ve XV. asrın başıdır. Bu mektepler ilkokul rolünü üstlenmişler veya ilkokul olarak bilinmişlerdir.

Yaptıkları görevden dolayı bunlar iki gruba ayrılabilirler: a) Sadece okuma yazma öğretenler.

b) Müslüman çocuklara okuma yazma dışında Kur’an’ın ana konularının ve İslam’ın temel bilgilerinin öğretildiği mektepler.

Mekteplerin bu iki kısma ayrılmaları hakkında elde edilen bilgiler sahip olduğumuz vakıfnamelerde bulunmaktadır. Vakıf ehli olan İshak Çelebi ikinci vakıfnamesinde öğretmene “Yetim çocuklara da Kur’an-ı Kerim’i öğretmesini” şart koşmuştur.37 Aynı zamanda, diğer vakıf

ehli insanlar da her hangi bir yön göstermeden çocukların eğitim konusunu serbest bırakmışlardır. Sinanuddin Yusuf Çelebi, ismi yukarıda zikredilen vakfiye sahibinin yetim kalan Müslüman çocuklarının, fakir Müslüman ve salih insanların çocuklarının eğitim görmeleri için “Balık tutulan bütün yerlerini...” vakfettiğini belirtmiştir.38

36 Baltacı, Cahit, a. g. e., s. 76-77; İslam Medeniyet Tarihi, İstanbul 2005, s. 158-159. 37 Kalesi Hasan, a. g. e., s. 199.

(22)

Ayrıca vakıfnamelerde görülür ki, bazı vakıf sahipleri yetim ailelerin ve salih insanların çocukları gibi belirli kriterle tespit edilen çocuklar için mektepler inşa etmişlerdir. Diğerleri ise, bütün çocuklar için mektep inşa etmişlerdir. Bu mektepler asırlarca aynı şekilde çalışarak Makedonya’da yaygınlaşmıştır.

İslam’ın Makedonya’da yayılmasıyla, halkın ilim tahsil etme ilgisi gün be gün artmıştır. İhtiyaçtan dolayı mekteplerin sayısı da artmıştır. Seyyah Evliya Çelebi’nin tespitlerine göre aşağıdaki tablo, Makedonya’daki mekteplerin yayılışını ve sayılarını yansıtmaktadır.

Evliya Çelebi’nin notlarına göre Makedonya şehirlerindeki mektepler:

No Şehir Mekteplerin sayısı En meşhur mekteplerin isimleri

1 Üsküp 70 Koca Mustafa Paşa mektebi

2 Kıratova Birkaç

3 Köprülü 1

4 Tikveş 1

5 Ohri 7 Ohri Zade mektebi

Ağa mektebi 6 Pirlepe Birkaç 7 Ustrumca 6 8 Kavadar 1 9 Erdoşta 1 10 İştip 11

Sinan Bey mektebi Cuma mahallesi mektebi

Kara Kadı mektebi

11 Resne 1

Bu tabloda, mekteplerin sayısının 99’den fazla olduğunu görülmektedir. Muhakkak ki bu okulların sayısı daha çoktur. Çünkü Evliya Çelebi Makedonya’nın bütün şehirlerini gezmemiş ve

(23)

zaman zaman bazı şehirlerde mektep olup olmadığını hatırlamadığını bizzat kendisi itiraf etmiştir. Evliya Çelebi’nin belirttiği en ünlü mektep, Üsküp’teki Koca Mustafa Paşa Mektebi’dir.39

Çağdaş araştırmacılarından Ali Vişko, Ohri’deki İslam yapıları hakkında beş mektebin isminden bahsetmiştir. Bunlar, Ohrizade Sinanuddin Yusuf Çelebi tarafından kurulan Mektep, Yunus Voyvoda Mektebi, Ağa Mektebi, Hacı Musa Efendi Mektebi ve Hüseyin Efendi Mektebi’dir. Daha sonra, öğrencilerin yüksek öğretim ihtiyaçlarını karşılayacak Ohri’deki okullarda eğitime devam etmeleri için “Ruşdiye” adında bir mektep açılmıştır40. Mektepler,

Makedonya’daki sayıları açısından en çok ve en eski eğitim – öğretim müesseseleridir. Mekteplerin bulunmadığı yerlerde hocalar evlere kadar gelip çocukları yetiştirmişlerdir. Mekteplerdeki öğretmenlik vazifesini hocalar yerine getirmişlerdir. Mekteplerin okuma yazma dışında en önemli görevleri, öğrencilere ahlak bilinci, itikat ve terbiye öğretimi olmuştur.41 Bu

mekteplerde, Osmanlıca’dan başka Arap dili ve Farsça, Kur’an’ın tilaveti yanında tarih, belagat, tasavvuf, temel dini bilgiler, biraz şiir ve hat sanatı da öğretilmiştir.

Öğrenciler mektebe beş ya da altı yaşlarında katılırlarmış. Aynı zamanda bazı durumlarda Kur’an-ı Kerim öğrenimi için 20’li yaş42 gibi büyük yaşta başlayanlar da olurmuş. Ama esas

olarak beş ya da altı yaşında mektebe başlanırmış.

Mekteplerdeki eğitimi tamamlama müddeti çoğu zaman altı yaş ile ergenlik çağı arasındadır. Ancak bu süre herkes için zorunlu değildir. Buluğ çağına erişmeden önce becerikli çocuklara eğitimin ikinci safhasına devam etmelerine imkan tanınmıştır. Yaşar Recepagiç’in, Arap alfabesinin karmaşık olduğunu bahane ederek Kur’an-ı Kerim’i iyi okuyabilmesi için çocuğun mektepteki eğitime 8 yıldan 10 yıla kadar devam etmesi gerektiği iddiası gerçekçi değildir.43 Çünkü bazı çocukların bu süreye ihtiyaç duymaları, herkes için aynı surenin geçerli

olacağı anlamına gelmez. Bugün Kur’an’ı ezberleyen çocukların 10 yaşın altında olması bunun kanıtıdır.

II. MEDRESELER

Eğitim, Osmanlı İmparatorluğunda o kadar gelişmiştir ki eğitime karşı herkeste büyük bir ilgi uyandırmıştır. Bu dinî eğitim, dil ve mantık ilimleri yanında, doğa bilimlerini de ihtiva etmektedir. Osmanlı İmparatorluğundaki alimlerin bir kısmı çeşitli bilimlerde zirveye ulaşmışlardır. Bu durum İslamî ilimlerin gelişmesinde de etkili olmuştur. Medreselerde öğrenciler zorunlu olan dersleri öğrenirken aynı zamanda eğitilmişlerdir. Bu dönemde, Osmanlı

39 Nedzipi,Ljutfi ; XV-XVI. Yüzyıllarda Makedonya'da Kültür ve Medeniyet, s.17. 40

Vishko Ali, Objektet İslame ne Oher e Rrethine, Dergi, Hena e Re, 1994, sy. 30,.

41 Redzepagiç Jasar, Razvoj Prosvete i Skolstva. Pristine 1968, s. 43. 42 A. g. e., s. 44.

(24)

İmparatorluğu ilk, orta ve yüksek öğrenimin bütün kademelerine önem vermiştir. Medreseler eğitim halkasının orta ve yüksek öğretim kısmını oluşturmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki eğitim şu gruplara ayrılabilir:

a) Kuruluşundan Sahn-i Seman Medreselerine kadar Osmanlı Medreseleri (1331-1471). b) Sahn-i Seman Medreselerinden Süleymaniye Medreselerinin açılışına kadar Osmanlı Medreseleri (1471-1557).

c) Süleymaniye Medreselerinin kuruluşundan Islahat Dönemine kadar Osmanlı Medreseleri ( 1557-1913).

ç) Medrese Islahatından Cumhuriyet Dönemine kadar Osmanlı Medreseleri (1913–1924 ). Burada bu medreselerin ikinci grubu daha teferruatlı açıklanacaktır. İnceleme konusu da bu döneme denk gelmektedir. Bu dönem boyunca Osmanlı Medreseleri şu gruplara ayrılmıştır:

Haşiye-i Tecrid (Yirmili) Medreseleri Miftah (Otuzlu) Medreseleri

Telvih (Kırklı) Medreseleri Hariç Medreseleri

Dahil Medreseleri

Sahn-i Seman Medreseleri Altmışlı Medreseler Altmış Üstü Medreseler 44

Osmanlı İmparatorluğunda ilk medrese İznik’te 1331 yılında Orhan Gazi tarafından açılmıştır. Bu medresenin açılışı, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan en az 32 yıl sonra gerçekleşmiştir. İmparatorluğun kuruluşundan itibaren ilk medreselerin açılışına dek geçen bu kısa dönem Osmanlı İmparatorluğunda eğitime verilen önemi göstermektedir.

Bu medreselerin müfredatı dini konuları içerdiği gibi insan bilimleri ve fen bilimleri grubunu da içermektedir. Medreseler eğitim, kültürel ve yetiştirici kurumlar olarak açıldıkları ilk yıllarda, İslam’ın yayılması yararına kaliteli öğretim yuvaları olarak hizmet vermişlerdir. Aynı zamanda bilginin, insani ve medeni yüksek ülkülerini aşılayan ocaklar olmuşlardır.45

İlk devir Osmanlı medreselerindeki müderrisler, Nizamülmülk medreselerinde olduğu gibi ehl-i sünnet mezheplerinden Hanefi fıkhı üzere tedris yapmışlardır46. Osmanlı döneminde

Gazali’nin47 düşünce yapısı Sünni İslam aleminde hakim olmuştur.

44Baltacı, Cahit, a. g. e., s. 71-75, 153-157.

45 Zekaj Ramiz, Zhvillimi i Kultures İslame..., Tirane 2002, s. 84. 46

Bilge, Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, İst. 1984, s. 19.

47 Ebu Hamid el-Gazali: Horosan’daki Tus’ta 1059 yılında doğmuş ve 1111 yılında vefat etmiştir. İslam Dünyasının en

büyük felsefecilerinden biridir. Bağdat’taki Nizamiye medresesinde ders vermiştir. En ünlü eserleri şunlardır: İhyau Ulumud-Din, Tehafütu’l Felasife, el-m-Munkizu Mined-Dalâl, v.s.

(25)

Osmanlı medreseleri, Ehl-i sünnet İslam anlayışının engin düşünce geleneğini sürdürmüşlerdir. Her zaman mantık, matematik veya gökbilim (astronomi) gibi bazı müspet ilimlerin dine karşı olduklarını savunan bazı alimler mevcut olmuştur. Ancak genellikle Osmanlı uleması, Gazali’nin mantık ile matematiğin faydalı olduğu hakkındaki görüşünü paylamışlardır. Çünkü bunlar bütün ilimlerin esasını teşkil etmekteydi. Bu ilimler aklın doğru düşünmesine ve böylece ilahi gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Bunun sonucu, Osmanlı medreselerinin müfredatında müspet ilimlerin erken benimsenmesi sağlanmıştır. Bu ilimlere büyük önem veren II. Mehmet’in himayesinde Osmanlılar gerçekten İslam dünyasında matematik ve astronomi alanında bir yer edinmişlerdir. Mehmet el-Fenari müspet ilimlerde uzmanlaşmıştır. Onun mantığa dair eseri, İmparatorluğun son günlerine kadar medreselerin müfredatının önemli bir parçası haline gelmiştir.48

Osmanlılar Makedonya’yı fethetmeden önce bu topraklarda eğitim çok az gelişmiştir. Osmanlılardan önce kiliselerin yanında kurulan bazı okullardan söz edilmektedir. Ancak Osmanlıların gelmesiyle, her yerde olduğu gibi Makedonya’da da yöre halkının eğitimi için okullar açılmıştır. Yine de Makedonya’daki medreselerin inşaatının ne zaman başladığını tespit etmek çok zordur, çünkü onlar hakkında mevcut belgeler bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sahip olduğumuz vakıfnamelere ve literatüre dayanarak bu konu açıklanmaya çalışılacaktır. Bu medreselerin bakımı ve inşaatı için mal biriktirip vakfeden samimi dindar zenginler, medreselerin yapımında büyük rol oynamışlardır. İsa Bek kendi medresesi için Üsküp ilindeki Külçevişte diye isimlendirilen bir köyü vakfetmiştir. Aynı zamanda Üsküp’te Tuz Pazarında on iki dükkân, Paşa Yiğit Mescidi yakınında üç dükkân ve diğer varlıklarını da vakfetmiştir.49

Cahit Baltacı’nın “XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri” adlı kitabına göre, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Makedonya’daki medreselerin dağılımına ilişkin kayıtta, Makedonya’daki medreseler yirmili, otuzlu, kırklı, ellili olmak üzere dört gruba ayrılmıştır.

Medreselerin birinci grubuna, “Haşiye-i Tecrid” de denilirdi. Bu medreselere, Seyyid Şerif’in şerh ettiği Nâsiruddîn Tûsî’nin Tecrid’inden alınan adla “Tecrid Medreseleri” denilmiştir. Müderrisler günde yirmi akçe aldıkları için bunlara “yirmili medreseler” de denilmiştir.

Medreselerin ikinci grubuna ise, “Miftah Medreseleri” denilmiştir. Bunlarda Miftah el-Sekaki’den50 belagat ve edebiyat öğretildiği için Miftah Medreseleri diye veya müderrisler günde

otuz akçe aldıkları için otuzlu olarak adlandırılmıştır.”Yirmili ve otuzlu” medreselerin çoğu, il merkezlerinde hizmet vermiştir.

48

İnalcık, Halil, a. g. e., s. 184.

49 Glisa Elezovic, Turski Spomenici u Skoplje, G.S.N.D knjiga I sveska 1-2 Skopje, 1926 s. 400-401.

50 el-Sakaki (1160–1229): Transoksina’da doğmuş, belagat hakkında kendi türünden en kapsamlı olarak bilinen Miftah

(26)

Medreselerin üçüncü ve dördüncü grubu şehzadelerin, sultan ailesinin, hanımlarının veya vezirlerin inşa ettirdikleri kırklı ve ellili medreselerdir. Onlarda Miftah’ın haşiyesi üzerine temel bir ders verilmiş, el-Marginani’nin51 Hidaye’sine dayanarak skolastik ilahiyat dersleri verilmiştir.

Bu medreselerde müderrisler günde kırk, elli akçe almışlardır.52

1. Meddah Baba Medresesi

Makedonya’daki en eski medrese, vakıfnamesi bulunmamasına rağmen Meddah Baba medresesidir. Bazı araştırmacılar, o döneme ait bu medresenin mevcudiyetini teyit etmişlerdir53.

Bu medrese daha sonraları meşhur olup, buradaki eğitim II. Dünya Harbine kadar devam etmiştir. Evliya Çelebi kendi zamanında Üsküp’teki en ünlü medreselerin arasında zikretmemekle birlikte onun son zamanlara kadarki varlığını, Salih Asım kendi kitabı ‘Üsküp Tarihi ve Civarı’nda “Üsküp’te 12 medrese vardı” diyerek doğrulamıştır. Bunlardan dördü daha önce kullanılamaz ve çalışamaz bir hale gelip, sekizinde de yirmi sene öncesine kadar dini ilimlerin bütün kısımlarının yanı sıra, Arap dili ve grameri bilgileri de okutulmuştur. Şimdi Eski ve Yeni Hamam civarındaki Emir İsmail ile Meddah Baba medreseleri mevcuttur54. Medresenin tamamı şu anda mevcut

değildir. Bunların izlerinden kalanlar sadece Paşa Yiğit Bey’in ve Meddah Baba’nın mezarlarıdır.55

2. Sungur Çavuş Bey Medresesi

Manastırdaki Sungur Çavuş Bey Medresesine gelince, onun mevcudiyetine dair deliller daha güçlüdür. Fakat sahip olduğumuz vakıfnamesi medresenin varlığını doğrulamamaktadır. Ancak, Sungur Çavuş Bey’in medrese için özel bir vakıfname bırakmış olmalıdır. Bu medrese Sungur Çavuş Bey tarafından inşa edilmiştir. Oradaki ilk hoca Hacı Mehmet Ali Efendi’dir. Bu medresenin varlığını, dokuz medreseden birini zikreden Mehmet Tevfik, “Manastır Vilayetinin Tarihçesi” adlı kendi kitabında doğrulamıştır. Aynı zamanda çağdaş araştırmacılarından Ali Vişko şu medreselerden bahsetmektedir:

51 El-Merginânî (ö. 1179), Ferganalı Hanefi fakÎhidir. Fıkhî görüşlerini ihtiva eden el-Hidaye isimli eseri, İslam

hukukunun en anlaşılabilir eseri sayılmaktadır.

52 İnalcık, a. g. e., s. 176-177.

53 Ramadani, Naser, a. g. e., s. 107, Paripovic, Muharem, Music Muhamed’e göre Istorija Skola u Skoplje, s. 56. 54 Salih Asım, Üsküp Tarihi ve Civarı, İstanbul 2004, s. 31; Aruçi, Muhammed, Üsküp’te Meddah Medresesi, İstanbul

2002, s. 187-188.

(27)

İshakiye Camii (Manastır)

3. İshakiye Medresesi

Bu medrese İshak Efendi tarafından inşa edilmiştir. Medresenin ilk hocası Hacı Yahya Efendi’dir.

4. Yeni Camii Şerîf Medresesi

Bu medrese Kadı Mahmut Efendi tarafından inşa edilmiştir. Oradaki ilk hoca Nazif Efendi’dir.

5. Türkler Medresesi

Bu medrese Hacı Mehmet Bey tarafından XVI. yüzyılın otuzlu yıllarında açılmıştır. Aynı zamanda bu medrese Hacı Bey Medresesi olarak da anılmaktadır.56

(28)

Hacı Şerif Bey Camii (Manastır)

6. Şerif Bey Medresesi

Bu medrese Şerif Bey tarafından inşa edilmiştir. Oranın ilk hocası İbrahim Efendi’dir.

7. Tevfikiye Medresesi

Mehmet Tevfik’e göre, bu medrese Rebi’a adında bir hanım efendinin evinin yerinde inşa edilmiştir. Bu hanım medresenin inşası için evini vakfetmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun maarif nezaretine göre, 1903–1904 yılında bu medrese Fatma Hanım tarafından açılmıştır. Bu medresenin ilk müderrisinin Hacı Ahmet Efendi olduğu bilgisi verilmektedir.57

8. Fevziye Medresesi

Bu medrese Ali Paşa tarafından inşa edilmiştir. Medresedeki ilk hoca entelektüel bir kimliği olan Yenice Vardarlı Mehmet Efendi’dir.

(29)

Koca Kadı Camii (Manastır)

9. Koca Kadı Medresesi

Bu medrese Dülbend Kadı olarak da anılmaktadır.58 Bu medrese Kadı Ahmet Efendi

tarafından inşa edilmiştir. Medresenin ilk müderrisi Abdülkadir adında bir hocadır. Emir Şah Birader, Mehmet Efendi, Ali Deni Efendi, Ahmet Efendi, Himmet Efendi gibi seçkin insanlar burada müderrislik yapmışlardır. Bu medrese, otuzlu medreselerin konumunda bulunmaktadır59.

58 Hacı Halife, A. g. e., s. 394; Ayverdi, Ekrem Hakkı, Yugoslavya’da Türk Abideleri ve Vakıfları, s. 164; Baltacı, a. g.

e.. s. 266.

(30)

Haydar Kadı Camii (Manastır)

10. Haydar Kadı Medresesi

Bu medrese Haydar Kadı Efendi tarafından inşa edilmiş olup ilk hocası Abdülkadir Efendi’dir. Bu medrese başlangıcından XX. yüzyıla kadar beş defa ıslah edilip onarılmıştır.60

Bununla birlikte, Sungur Çavuş Bey medresesinin varlığını tasdik eden delillerden biri de Makedon bir araştırmacının Osmanlı defterlerine ve Manastır’daki Sungur Çavuş Bey ve İshak Çelebi gibi iki medresenin teyit edildiği özellikle 370 no’lu deftere dayanarak XV-XVI. asırda Manastır hakkında yaptığı çalışmasıdır.61

Bu medresenin varlığını doğrulayan çağdaş araştırmacılardan Hasan Kaleşi62 ve Yaşar

Recepagiç’tir.63 İshak Çelebi Medresesinin varlığı, Manastır’da 10–19 Haziran 1508 tarihleri

arasında yazılan onun vakıfnamesi doğrulamaktadır. Bu vakıfnamede şöyle yazmaktadır:

60 Mehmet Tevfik, Manastır Vilayetinin Tarihçesi, Manastır 1327 h. s. 45-47; Ali Vişko, Fillimet e Kultures İslame ne

Trevat Manastirit, Dergi, Hena e Re, 1 Maj 1993.

61 Sokolovski Metodija, Turski İzvori Podatoci od XV-XVI vek za gradot Bitola, Glasnik na İ.N.İ, god. VII, br.1 s. 143. 62 Kaleşi, a. g. e., s. 66.

(31)

“Ondan sonra ismi yukarıda zikredilen vakfiye sahibi (İshak Çelebi), Allah onun kalbini nurlandırsın, gerçek ve büyük bir istekle karar almış ve cami avlusunun bitişiğinde söz edilen medrese müderrisinden ders alan öğrencilerin oturmaları için on odası olan bir medresenin yapımına karar vermiştir. Allah onu kıyamet gününe kadar muhafaza etsin. Bu medresede metafizik ve geleneksel ilimler öğreneceklerdir.”64

Bali Efendi, Ahmet Efendi, Hüseyin Efendi, Abdullah Efendi gibi müderrisler orada ders vermiştir. Bu medrese yirmili medreseler konumunda bulunmaktaydı.65

64 Kaleşi, a. g. e., s. 189. 65 Baltacı, a. g. e., s. 206-207.

(32)

S

S

(33)

11. II. Sultan Murat Medresesi

1438 yılında Üsküp’te II. Sultan Murat Camii’nin yanında açılan ilk medreselerden biridir. Yine Evliya Çelebi bu medresenin Üsküp’teki en meşhur medreselerden biri olduğunu zikretmektedir.

İshakiye Camii (Üsküp)

12. İshak Bey Medresesi:

Üsküp’teki İshak Bey Medresesi veya “el-İshakiye” diye bilinen bu medrese, sadece Makedonya’da değil, Balkan Yarımadasında da en eski ve en meşhur medreselerden biri olarak bilinmektedir. Bu medresenin varlığına tanıklık eden belge Üsküp’te 09–18 Şubat 1445 tarihleri arasında ortaya çıkarılan İshak Bey’in vakıfnamesidir. Bu medresenin şöhreti, onun Üsküp’teki o zamana kadar ki en meşhur medreselerden olduğunu zikreden Evliya Çelebi zamanına kadar devam etmiştir66.

(34)

Bu medresenin varlığı, İshak Bey’in vakıfnamesinde hakkında verilen bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu belgede şöyle denilmektedir: “Şeriat kurallarına göre yaşadığı hayatının bütününü, Üsküp şehrinde samimi niyetlerle inşa ettiği imaret ve medresenin kurulmasına vakfetmiştir.67 Bu medresede müderris olarak Üsküp Şeyhi Şücaüddîn İlyas Efendi, Müftü Ahmet

Paşa, İbn Kemal Efendi, Taşköprülü Muslihuddin Mustafa Efendi çalışmıştır. Bu medrese ellili medrese konumunda bulunmaktadır68.

Bu vakıfname 09–18 Şubat 1445 yılında kaleme alınmıştır ki, araştırmacı Glişa Elezoviç imaretin ve medresenin 1438–1439 yılında inşa edildiğini söylemektedir69.

İsa Bey Camii (Üsküp)

13. İsa Bey Medresesi

İsa Bey Medresesi, İshak Bey’in oğlu İsa Bey’in Osmanlı döneminde inşa ettiği Makedonya’daki en meşhur medreselerdendir. Medrese, İsa Bey’in kardeşi olan Mustafa Bey’in hediye ettiği arazi üzerine 10 hücreli olarak yapılmıştır70. Medresenin varlığının ispatını, 1460

yılında tasdiklenen vakıfnamesindeki “Müderrisler için on odası olan bir medrese inşa etsin71

67 Kaleşi, a. g. e., s. 103. 68

Baltacı, a. g. e., s. 492-493.

69 Elezoviç Glişa, Turski Spomenici u Skoplju, G.S.N.D knjiga 1 sveska 1 Skopje, 1925, s. 143. 70 Ayverdi, Osmanlı Mimaresinde Fatih Devri, IV, 868-869.

(35)

sözlerinde görülmektedir. Evliya Çelebi bu medresenin Üsküp’teki en meşhur medreselerden biri olduğuna işaret etmiştir72. Bu medrese günümüze kadar faaliyetini sürdürmüştür. Fakat ara ara tarih içerisinde eğitimi sekteye uğramış ve bu sebepten üç tarihi dönemden geçmiştir. Birinci dönem, İsa Bey tarafından yaptırılmasından itibaren Avusturyalı başkumandan Pikolomin’in Üsküp’ü yaktığı 1689 yılına kadardır. Bu medresede Alaeddin Efendi, Hayreddin Efendi, Abdülhay Efendi, Ahmet Efendi, İbrahim Efendi gibi alimler müderris olarak çalışmışlardır. Bu medrese ellili medrese konumuna girmektedir73.

Bu yörenin halkının bütün engellemelere rağmen ilim öğrenme arzuları yok edilememiştir. Dolayısıyla İkinci Dünya Savaşından önce Üsküp’teki Gazi İsa Bey’in arazisinde bulunan güzel camiinin yanındaki İsa Bey Medresesinin yeni modern binası ikinci kez yükselmiştir. Bu binanın bodrum katı üstüne iki kat daha eklenerek üç kat olarak yapılmıştır. Gazi İsa Bey medresesinin yeni binasında çalışmalar 1936 yılının sonbaharında başlamıştır. Fakat bu sefer, 1941’de Bulgarların Üsküp’ü işgali sırasında, kısa bir müddet için bu medrese çalışmalarına yine ara vermiştir. Medresede öğrenciler yatılı olarak okumuşlardır. İkinci Dünya Savaşından önce inşa edilen bu medrese artık mevcut değildir74.

Birçok çaba ve gayretten sonra Makedonya Diyanet İşleri aynı medresenin devamı olarak 2 Ağustos 1980 yılında Üsküp’e yakın Kondova köyünde Gazi İsa Bey Medresesinin yeni binasının temellerini atmıştır. Böylece bu okulun çalan ilk zili, öğrencilerini 15.10.1984 tarihinde ilk defa öğretime çağırmıştır75. Bu medrese sekiz derslik, iki dil bölümü, bilgisayarla donatılmış

idare odası, mescidi, öğrencilerin okuma salonu ile birlikte 4000 kitaba sahip bir kütüphanesi bulunmaktadır. Ayrıca öğrencilerin, hizmetçilerin ve görevlilerin kafeteryası ve medresenin idari bürolarını da ihtiva etmektedir. Yurdu ise, 265 öğrenci kapasitesine sahip olup her odada dört ranza bulunmaktadır. 150 kişilik öğrenci kapasitesi olan mutfak binasında öğrencilere günde üç öğün yemek çıkmaktadır. Aynı zamanda spor sahası da öğrencilere hizmet vermektedir. Ayrıca; Mustafa Paşa Medresesi, Yahya Paşa Medresesi ve Karlızade Medresesi XV. asrın sonlarında XVI. asrın başlarında inşa edilen medreselerdendir76.

Evliya Çelebi’nin notlarına göre Makedonya şehirlerindeki medreseler:

72 Hacı Halife, a. g. e.,s. 384. 73

Baltacı, a. g. e.,s. 490-491.

74 Ahmeti, Nuredin, Shkolla me e Vjeter ne Ballkan, Dergi, Hena e Re, sy: 19, 1 Mars 1993. 75 Bajrami, Musli, Periudha Historike e Medresese se Isa Beut. Shkup 2005, s. 36, 115, 125. 76 Hacı Halife, a. g. e., s. 384.

(36)

Şehir Medresenin sayılı

En meşhur medreselerin isimleri

1 Üsküp

Altı medrese, ve Dokuz Daru’l - Kurra

Medresesi 1.Sultan Murat 2.İshak Bey 3.İsa Bey 4.Yahya Paşa 5.Mustafa Paşa 6.Karlı Zade

2 Manastır Dokuz medrese Dülbend Kadı Medresesi

3 Ohri İki medrese bir daru’l-kurra

ve bir daru’l-hadis

1.Eski Siyavuş Paşa medresesi 2.Süleyman Han

Medresesi

4 İştip Bir medrese ve

üç Daru’l - Kurra 1.Muradiye Medresesi

5 Kumanova Bir medrese

6 Kıratova Bir medrese

7 Köprülü Bir medrese

8 Resne Bir medrese

9 Erdoşta Bir medrese

10 Pirlepe Bir medrese

11 Kavadar Bir medrese

12 Ustrumca Birkaç medrese

13 Ustruga Bir medrese

Buradan görmek mümkündür ki medreseler, Makedonya’daki on üç şehre yayılmış durumda olup sayıları 25’in üstündedir. Burada, o zamanki mevcut olan bütün medreselerin belirtilmemesi çok normaldir ve sayıları çok daha fazladır. Çünkü bazı şehirlerde birçok medrese var olduğu belirtilmektedir. Yine Üsküp’teki en meşhur altı medresenin isimleri kaydedilmektedir. Üstelik Evliya Çelebi Makedonya’nın bütün şehirlerini de gezmemiştir.

İlerde, yukarıda zikretmediğimiz Cahit Baltacı’nın yaptığı tasnife göre medreseleri sunacağız. Onlar da aşağıdaki gibidirler:

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonra T ebrizli Şemseddin isminde ateşli bir filozof, bir fikir ve felsefe lideri Konya’ya gelmiş, Celâlüddin onunla tanıştıktan sonra dersi, medreseyi ve

Su etkisi ile dağılma dayanımı sonuçları basınç dayanımında olduğu gibi suya karşı dayanımda da katkılı numuneler daha yüksek dayanım

1) Matris dönüştürücülerin kayıpları DA ara devreli dönüştürücülere göre daha düşüktür. Matris dönüştürücülerde AA-AA enerji dönüşümü herhangi bir ara

To verify the supposition that cutoff value of power ratios are useful in clinical practice to stage the disease, we conducted this

2020 年 06 月 23 日 經口甲狀腺切除手術 快速痊癒且外表無疤

Takım aşınması olarak işleme sonrasında kesici takım çapında meydana gelen azalma, kuvvetler olarak x ve y yönlerinde ölçülen değerler ve üst çapak

Vors tud ien zu e iner Beschre ibung des türke i türk ischen Aspek tsys tems , Stud ia Turc ica Upsa l iens ia 1... tr www .haber turk .com www .gaze teva