• Sonuç bulunamadı

Mevlana ve "insani"lik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mevlana ve "insani"lik"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

tt

-Nlevlâna ve «insanMlk

Ö

LÜM ÜN ÜN 700’üncü senesini 17 aralık gecesi lâyıkı veçhile yâdettlğim iz «M evlânâ»nın adı «Celâlüddin»dir. Anadolu’ya hicret ettiği için kendisine «R û m î» lâkabı takılmıştır. «Muhiddin-i Ara- bî»de olduğu gibi... Bu Rumî Anadolu’dan Batıya doğ­ ru uzanan bölge halkına denir. Bizim hâlâ kullandı­ ğımız hıristiyan Rum larla hiçbir alâkası yoktur. «Mev- lânâ» «B elh»de doğmuştur. Orası bir vakitler ilim ve edeb m erkezi imiş. Şimdi Afganistan'ın bir sönük ka­ sabasıdır. Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled’le birlikte Moğol istilâsından kaçmış, Konya’ya gelmiştir. Bur- haneddin adında B elh’li bir âlimden okumuştur. [B e­ nim adım bu zattan alınm ıştır.] Babası hoca idi. Ceiâ- Iüddin Konya’da babasından sonra da ders verm eye başlamıştır. Talebesi pek çok bir büyük âlim idi. Sonra T ebrizli Şemseddin isminde ateşli bir filozof, bir fikir ve felsefe lideri Konya’ya gelmiş, Celâlüddin onunla tanıştıktan sonra dersi, medreseyi ve kitabı bir kenara atm ış.. V e tasavvufa dalm ıştır. Tasavvuf, sevgi ve iyi huylarla insanın Allaha yaklaşması, vuslat sırrım sevgide, aşkta ve insanların birbirlerini sevme­ sinde bulmasıdır. Mevlânâ’nm işini gücünü ve medre­ sedeki dersini bırakıp T ebrizli Şemseddin’le bir yere kapanarak kimse ile temas etmemesi şeklinde tecelli eden tasavvur cezbesi, zamanında Celâlüddin’in dost­ ları, talebesi hattâ ailesi arasında endişe ve heyecanı mucip olmuş, Şemseddin’e karşı, Mevlânâ’yı büyüledi diye husûmet artmış Ulemay-ı zâhire dediğim iz kaba sofular ayaklanmış ve adamı Şam’a kaçırmışlar. M ev­ lânâ bundan çok müteessir olmuş. Oğlunu gönderip Şemseddin’i Şam ’dan K on ya’ya getirtm iş... Ama hâlâ bilinmeyen şartlar içinde bir müddet sonra da T eb ­ rizli Şeyh Şemseddin öldürülmüştür. Bu hâdise ve bunun ilk ve son sebepleri bir türlü iyice aydıniatıla- mamıştır. Ne var ki bu tanışmadan dünya ve zaman­ lar çapında bir «deh â» yâni Mevlânâ ve eserleri doğ­ muş, M evlevîlik doğmuş, edebiyat, sanat, musiki ham­ lesi, nihayet geniş ve âlemşümûi bir İnsanilik = Hü- manizma cereyanı doğmuştur.

Mevlânâ’mn her dinden insanlığın insan sevgisin­ de tecelli eden bir aşk âleminde birleşm elerini İsteyen ve terennüm eden (50.000) kadar beyti vardır. M evlâ­ nâ eserlerini Farsça yazmıştır. Çünkü edebiyat dili o- zaman Farsça ve AraDça idi. Bundan alınıp Mevlânâ’nın Türk olmadığını söyleyenler vardır. Mevlânâ «B elh » de doğmuştur. Belh Türk idi. Konya’da yerleşmiş ve ölmüştür. Konya da Türktür. Farsça yazmış ise kaba­ hat mi etmiştir? Ama Mevlânâ bir ırk ve m illet sınırına sığmayacak kadar büyük bir dünyadır.

17 aralık pazartesi gecesi Konya’daki «Şeb-i Arûs = Gelin Gecesi» denilen âyini radyoda tâkip ettim. H er­ halde güzel birşey oldu. Müzik ve sema’, semâ’mn ve müziğin felsefî izahları hoş idi. M evlevi âyinleri hak- kındaki izahat da gayri kâfi olmakla beraber tatmin ediyordu. Fakat ne olur dos'Uanm! Böyle âlemşümûi, böyle internasyonal konulardaki tâbirleri ya öğrenin, ya bu işi bir bilene bırakın! Daha 35— 10 sene evvel aramızda, dilimizde yaşamış olan ve her gün kullanıl­ mış kelim eleri ne çabuk unutuyor, ne çabuk rezil ediyoruz... Konya’da kimlerin konuştuğunu bilmem Kendilerine karşı hürmetten başka hiçbir duygum ol­ mayan, tanımak şerefine nail olamadığım bu zevatın Mevlânâ'yı anlatırken mevzuun en basit ıstılah ve tâ ­ birlerini bilm eleri gerekmez mi? Birisi, tarikat keli­ mesi târikat dendi, ötekisi «Post - nişin» tâbiri de en azından 50 defa «Post nişin» diye tekrarlandı. Ayıp oldu ve günah oldu. Bu yıl Mevlânâ’mn en büyük bey­ nelmilel Mevlânâ ilm i toplantısını Türkiye’de yaptık. «Şeyh* mânasına kullanılan ve Türkçesi «Pöstekide oturan» mânasına gelen şu pek meşhur kelim eyi ıs­ rarla yanlış söyleyen zâtın bu konuyu öğrenmeden m ikrofona çıkmış olmasını b ir devle»! ve binaenaleyh kemal müessesesi olan radyomuz için ayıp saydım.

V e dilim izin akıllı, gayretli, m illî dilci fakat bazan gafil müridlerine diyelim ki; böyle ve buna benzer mevzuları Osmanlıcayı bilmeden konuşmak değil, an­ lamak bile mümkün değildir. Z3ten gençler eğer Türkçeyi iyi konuşmak, yazmak ve anlamak istiyorlar­ sa Osmanlıcayı, Batıdaki — Lâtince tahsili gibi — tahsil edeceklerdir. Bunu şimdi yapanlar, ilerde bizi ergeç mecbur olacağımız bu gayretimizde yabancı ho­ calara muhtaç olmaktan kurtaracaklardır. B ir de Hü- manizma son devirlerin büyük «sulh ve sükûn ve sanat» hareketidir. Solcular bunun üstüne pek düş­ kündürler. Bizde Mevlânâ gibi bir büyük Hümanistin büyük eser ve felsefesi ise hâlâ yabancıların. işledik­ leri bir cevher olarak durmaktadır.

M evlânâ’yı anlamak için Konya’da ney dinleyip tennüreli derviş kaymakamlarını seyretmek kâfi de­ ğil, onu eserlerinden mütalâa etmek icabeder. Beğen­ m ediğim iz eski medrese program larında vaktiyle Mes- nevihan’iar yâni Mevlânâ’nın 25 bin beyitlik büyük şiir ve felsefe hâzinesi olan «M esnevî»yi okutanlar ve oku­ yanlar vardı. Ama insanları sevgiye çağıran ve yüreği buna erişem ediği için kan ağlayan M evlânâ’yı 700’ün­ cü yılda yâdederken Rom a’da 31 masum bomba ile parçalanıyorlardı. İnsan hâlâ Tanrılaşmaya yaklaşan veya vahşî hayvanlaşmaya kadar inen o insandır. D e­ ğişmiyor. Severken öldürüyor, öldürürken seviyor. V e bir türlü «İnsan-ı -kâmil» olamıyor. Olanlar da Mev- lânâ'lar gibi ne yapacağını şaşırmış, dönüyor duruyor.

. . . HMMHU&KSBHBSaHNgKflHBBKMN«

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta ha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (çev. Ethem Ruhi Fığlalı) ---, İslamın Avrupaya Tesiri (çev. Hulusi Yavuz).. ---, İslami Tetkikler, İslam Felsefesi

kefenimi üstümde taşıyorum insanlar bulduğunuz yerde vurun beni dönüş biletim de yoktur üstelik yapmayın yaşatmayın öldürün beni suladımsa kendi toprağımı suladım size

Aslında bundan çok daha önce, yani günümüzden yaklaşık bir milyar yıl sonra Güneş’in parlaklığı okyanuslardaki suları bu- harlaştıracak kadar yükselmiş ve Dünya

Ancak orga- nik gıda üreticileri için yıkama sırasında bu tür maddelerin kullanımı bir seçenek değil, çünkü organik üretimde kullanılacak mad- delerin organik üretime

^ Fakültenin tatil olmasına rağmen gençlerin tezlerini okumakla meşgulken, birdenbire bir kalb krizinden ölen profesör Sadrettin Celâl, memleketin kendi

Fakirliği ve yoksulluğu esas alan, fakirliği öven ve fakirliğin zenginliğe karşı üstün olduğunu öngören bir din veya bir ideoloji (dünya görüşü) düşünelim. Bu

Enterobacter-Klebsiella grubu amoksisilin-klavulanik asid (%72), piperasilin (%65), seftazidim (%53) ve sefotaksime (%52) yüksek oranlarda direnç gösterdi¤i halde, imipenem

f è n^e^ Kâmuran (Prens Sabahattin’in gelini), nses Aleksandra (Adı belirlenemeyen kus çar­ larından birinin kızı), Gavsi Baykara (Neyzen ve bestekâr), Saniye