• Sonuç bulunamadı

Üstad Rıza Tevfik:Edebi şahsiyeti, üslubu ve bazı hatıralar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Üstad Rıza Tevfik:Edebi şahsiyeti, üslubu ve bazı hatıralar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I

Ustad Rıza Tev

I g if f

ı mrffTrrgiMgBTr

Edebi şahsiyeti, üslûbu

ve ba’zı hâtıralar

Yeni Sabah ya­ zı ailesinin büyü­ ğü iistad, Filozof

Rıza Tevfik Bö- “ “ ~ " liikbnşı aramızda doldurulmaz bir boşluk bırakarak hakkın ralıuıeti- 1 no kavuştu. Bu ünlü fikir adamı­ nın ömürnâıııesini yazacak deği­ lim. Zira onıın ivin «kaza kayma­ kamlıklarında bulunan Tevfik efen dinin oğludur.» denilmez. Belki merhum pederi için «R.ıza Tevfi - * ğin babası Tevfik efendi» denilir. '

Biz kendimizi tanımağa başla - * dığımız zaman Rıza Tevfiği tanı - ^ dik. O, doktordan, filozoftan, mu- • harrirden, siyasiden, batta şairden evvel bir bocadır. İki neslin rnünev ' verleri üzerinde unutulmaz bir te­ sir bırakmıştır.

Daha mektep sıralarında idik. >

İkinci Abdüllıamid idaresinin son ’* zamanlarında hükümetin mantıksız - ve lüzumsuz tazyiki o zamanın mat ’ buatını bir demir çember içine al- > nııştı. Istanbulda bütün mecmua - * 1ar kapanmış, eserler, neşredilmek imkânını tamamile kaybettiği için 1 matbaacılığın icadından evvel oldu- "

ğu gibi makaleler, şiirler halk ara- ■ unda elden ele kopye edilmek su- ' ■etile yayılıyordu. İstibdat sansö- •iinün - inerinim lıoca Hayretin de-

liği gibi - «Arapça bir kitap zan- - jyleyip kur’ anı çizdiği» sırada Se- ânikte (Çocuk bahçesi) başlığına ıığınarak bir mecmua çıkıyordu. Hu mecmuada Rıza Tevfikin, Meh net emin Yurdakulun ve daha pek joklarının eserleri neşrediliyordu. Sözde bu Çocuk gazetesi Istanbu - .un eski «Servet-i-fiinun» u gibi bii ?iik bir ihtiyacı karşılıyordu. Rıza Tevfiğin : «Selmal sen de unut yav rum» başlıklı şiiri de orada çık - mıştır. Çocuk bahçesini îstanbulun adebiyat teşneleri kapışıyorlardı.

Mecmua devam edemedi. Kapan lı. Kapanmasına sebep şudur:

(Çocuk bahçesi) nde Mehmet E- minin parmak hesabı ve açık Türk­ çe ile yazarak neşrettiği manzume­ leri şiire yeni bir ceryan vermişti.

Refi’ Cevad ULUN A Y

Bu oeryanda Rıza Tevfikin rolü mühimdi; çünkü Mehmet Emini tutuyor ve daha o zamanlar bile açık tâbirlerle en ince hislerin ifa­ de edilebileceğini şiirlerde isbat e- diyordu. Bu ceryanın lebinde aley­ hinde yapılan münakaşaları bilhas­ sa gençlik büyük bir alâka i,le ta^ lfip ediyordu. Mekteple, teııelffis- hanede, mütalâahanede, hattâ sı - nıflarda mütemadiyen münakaşa ediyorduk. Rıza Tev fikle Hatip ü - mer Naci arasında başlayan bir münakaşada Ömer Necinin idare

ı leylimdeki bir yazısı, mecmuanın intişarına son verdi. Rıza Tevfik daha o zaman halk edebiyatına doğ ru yürümek çarelerini bulmuştu. Lisanın sadeleştirilmesine doğru giden kanaatlerde Mehmet Emin Yurdakul yerinde saymış daha doğrusu çizdiği çerçeveden harice çıkmamıştır. Fakat Rıza Tevfik halk edebiyatına doğru yürümek için dehasının gösterdiği sağlam istikamete teveccüh etmesini bil­ miştir.

O yerlerde güneş mamür-u-fikret bir poridir ki,

Doğar sevdâlı akşamlar nlgâh-ı- vâpesininden.

Diyen bıı şair, ruhlara daha kes­ tirme yoldan giderek :

Mağribi yakmışdı firkat ateşi, Yuvâya dönmüşdü her kuşun eşi, Dağlara yaslanub batan güneşi Yaralı hastadır; yorgundur san­ dım.

Demesini bilmiştir.

Yalnız yazılarında, şiirlerinde de ğil, nutuklarımla, hitabelerinde da­ hi halkın yüreğine giden sözleri bu­ lurdu. Bu vadide en kuvvetli bir hatip idi. Nutuklarında herşeyi alt. üst edecek bir ihtilâlci edasından (Zİyade müdafaa ettiği tezi izah e-

den bir hoca kudreti vardı. Bunu meşrûtiyet ilân edildiği zaman İs­ tanbul sokaklarında günlerce irat eylediği nutuklarda görüyorduk., ^aten o esnada balkı çoşturan iki adam vardı.: Rıza Tevfikle Selim Sırrı...

Rıza Tevfikle uzun seneler yakın dan uzaktan beraber bulunduk. Ci­ min hocalığı, şairliği kadar kuv - vetlidir. Nerede olursa olsun tak­ rir etmesini bilhassa takrir eylediği mevzuu dinletmesini bilen bir hoca olduğunu daima göstermiştir. Rleş rûtiyet devrindeki mebusluk ha - yatında, mebuaan kürsüsünde mü­ dafaa ettiği (tez) lerini daima ilme istinat ettirirdi. Makalelerini ge­ tirdiği gazetelerin yazı odalarında bile herkes onu bir talebe hürme- t.ile dinlerlerdi.

Rıza Tevfik, kendini dinliyeniere istifade etmek isteyenlere asla his­ set göstermemiş, o manevî dıığnr- eığı her zaman açıp ilim gıdasını avuç avuç ikram eylemiştir. Onun için zaman ve mekân yoktu. Bir tramvay durak yeri, bir mahalle kahvesi, bir mahfel, bir nezaret kol tuğu, lıer yer bîr üniversite kürsü­ sü 1di. Kırk senedir tanıdığım bu fevkalâde adam siyaset, fırtınası i- le yatan ciida olduktan sonra bîr gün Mısırda opera meydanındaki geniş kahvelerden birinin teraça stnda oturuyorduk. Ziyaretçilerle geniş bir daire şeklini alan musa­ habe meclisinin merkezîni Rıza Tev fik teşkil ediyordu. Başına derin­ ce hastırılmış yumuşak fesinin al- , Undan ensesine doğru gür saçları

(2)

dökülmüş, gözlüğünün arkasından küller arasında iki kıvılcım gibi ışıldayan zeki nazarlarında hiç bir değişiklik yoktu ; Fırtınayı unut­ muş gibiydi. Şiirin ruh ile alâkası­ nı anlatıyordu. Söz, kendi eserle­ rine intikal etti. Yeni yazdığı «U- dun tesiri» adlı manzumesini oku­ du :

Çerâğan devrini'getirdi yâde Sunduğun peyflle lâlemi, nedir?

Lebinde titreyen oura’ i bâde Gonca gül üstünde Jale mi, ne­ dir?

Diye başlayan manzumeyi bize bir lıayat şerbeti gibi yudum yu - dum sundu. Dayanamadım. Cebim den çıkardığım sigara paketinin arkasına aklımda kalan beyitleri yazarken yavaşça elini uzattı, pa­ keti aldı: «Sabret 1 dedi. Kitap Şek linde bastırdığım zaman hepsini bir den edinmiş olursun !»

Rıza Tevfik, gençliğinde semaî kahvelerine gider, lıaddehaneli Yu

i B u t , Tophaneli zil İzzet, Bengi diye

| anılan Doktur (T ...) gibi bilbedahn j semaî, koşma, dîvan, destan oku - i yan ve her biri birer çetin ceviz o- lan bu hiidayi nâbit şairlerle boy ölçüşürdü. Zaten bunu bir şiirinde ne güzel söyler:

Bendedir şiyvesi âşık ağzının Ona sesi uymaz, yaban kazının Öyle hödüklerin bozuk sâzının Nâmım anılınca teli kırılır!

Rıza Tevfikte memleket aşkı çok kuvvetlidir. Rıza, vatanını malıbıı- besinin lıer noktasını ayrı ayrı se­ ven ve bilhassa görebilen bir aşık gibidir. Uzun gurbet senelerinde o- ııun en büyük iztırabı hiç şüphesiz memleketinden ayrı kalmış olması­ dır. Vatan onun bütün benliğidir. Semasında, denizinde, taşında, top rağında, ağacında, çiçeğinde, hava­ sında, suyunda bir başkalık görür | ve bu müfrit aşkım anlatmak için

I başka hislerden istianeye lüzum görmez. Yalnız ruhunu söyletir.

Üı-dünden Londraya giderken Parise uğradı. Buluştuk. Bir has- bilıal esnasında:

— Bilmezsin! dedi. Beyazit. ca­ mimin sahaflar tarafındaki kapı - sında bir yer iskemlesine oturup o kocaman kestane ağacına belimi dayayarak etrafımda uçuşan güvtr cinlerin «lııı bul» larını dinlemeği ne kadar özledim! Ruhumun yor gunluğu bunun kadar telâfi ede­

cek bîr şey tasav vur etmiyorum. Rıza Tevfik için vatan bir (ca­ mia) dır. Fakat, o bu muhabbetin bütün oüz’ lerini ayrı ayrı tetkik eder, ayrı ayrı sever. Yine böyle bir bahis sırasında:

— Saz şairlerinde... demişti. Memleket dekoru kuvvetli tesirler yapmıştır. Ben bu sadeliği çok severim. Meselâ Ceyhun baba bir destanına başlarken :

Kır atı bağladım hana

Der. Bu kısacık tasvir en kuv­ vetli ressamın üç beş çizgi ile can­ landırdığı bir levhadır. Tafsil edi­ lirse bak şu mısra’ dan neler çıkı­ yor... Evvelâ kasabanın kenarında tozlu bir. yolun yanında han. Aylı­ nın bir tarafında üzerine sinekler konan bir gübre yığını, biraz ya - nmda nalbant levazımı, sallandıkça boyunlarındaki çıngırakları öttüren semerli eşekler, yalaktan su içen gamli düşünceli bir katır, boş bir araba, hayvanların ayaklarının a- rasında dolaşarak fışkılardan rızkla rmı toplıyan tavuklar... Yalaktan taşan suyun çamurladığı toprağı yassı gagalarile eleyen ördekler... Sağrılarında ot sinekleri koşuşan hamutlu araba beygirleri. Böyle bir hana giriyorsunuz. Beyaz rengi nin üzerinde pas renklerde benek­ lenen mercan kırı atınızdan iniyor­ sunuz. Ve kır atı loş bir ahıra çe­ kiyorsunuz. Bu ufacık cümle sizi hemen büyük bir vak'aya hazırlı­ yor. «Acaba ne olacak?»... Dinle­ yen -arkasını bekler. Halk şairi maksadına ermiş ve bekleyenlerde alâka uyandırmıştır.

Rıza Tevfiğin böyle kuvvetli tas­ virleri vardır. Meselâ «Koca Ha­ şan dayı» manzumesindeki şu tas­ vire bakınız:

Eğri büğrü geçicilerden, kumsal dcro yanından

Dalgın, dalgın geçiyorkon, gözü kalır insanın!

Laleleri al al olmuş, vahşi kara ormanın.

Kudret eli kalem çalmış şehldle- rln kanından I

«Koca Haşan dayı» manzumesi Tiirkiin tarihidir.

Rıza Tevfiğin «vatan hasreti» i- çin kopardığı en candan feryadını şu iki satırda hülâsa edr biliriz:

Safvstinde ancak vatan görünür Güzümde titreyen bir damla ya­ şın!

Bu büyük adamın edebî şahsiye­ tinin tahlili makalelere sığmayacak kadar geniştir. Bu tahlile zaman zaman devam edeceğiz.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışma arkadaşı olarak pek kolay değil, çok dikkatli olmak lazım.. Ken­ disi perfeksiyonist olduğu için etrafın­ dan da böyle şey

BACKGROUND AND PURPOSE: To evaluate clinical variables for diagnosing childhood acute pyelonephritis (APN) when technetium-99m dimercaptosuccinic acid (DMSA) scintigraphy is

Bu nakillerde bir vericiden alınan kök hücreler alıcının kendi kök hücrelerinin yerine konuyor, ancak önce alıcının kendi kök hücrelerinin radyasyonla ya da ilaçla

Olaylardan düşüncelere, iktisattan toplum yaşamına ve siyaset kuramına, güzel sanatlardan edebiyata kadar tarihin her yönüyle ilgili değerli yazılar..

Çün­ kü Türkçe, fakat pek acemi ve bo­ zuk bir Türkçe ile söylemmiş bir­ çok değersiz lâflarla dolu müntehi- Uat kitapları okudum ki adları be­

Merhum Albay Hasarı Rıza Bey’in kızı, merhum Yarbay Asım Bey’in eşi, merhume Ahsen Hanım’ın kardeşi, merhum General Necip Zobu, şehit Cevdet Rıza,

O halde bü yük vapurlardaki kumaşlı yerler lüks m u’ Birçok zaman yolcuların haklı isyanlarını mucip olan bu nokta da ehemmiyetle dikkate alınmalıdır.

Bu karşılamaya varsanız , hemen diyim ki size,b iz çok - tan bıraktık bıyık altından gül­ m eyi, 142 dişim izle birden gü­ lüyoruz.. Bu da ancak zekamızı