• Sonuç bulunamadı

Komor Adalarında dış ticaret ve ekonomik büyüme ilişkisi: 1980-2016 dönemine ilişkin bir nedensellik analizi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Komor Adalarında dış ticaret ve ekonomik büyüme ilişkisi: 1980-2016 dönemine ilişkin bir nedensellik analizi"

Copied!
100
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT BİLİM DALI

KOMOR ADALARINDA DIŞ TİCARET VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: 1980-2016 DÖNEMİNE İLİŞKİN BİR NEDENSELLİK ANALİZİ

YOUSSOUF SOILIHI ALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

DOÇ.DR. BURCU GÜVENEK

(2)

i T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı YOUSSOUF SOILIHI ALI

Numarası 154226001026

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT/İKTİSAT

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı KOMOR ADALARINDA DIŞ TİCARET VE

EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: 1980-2016 DÖNEMİNE İLİŞKİN BİR NEDENSELLİK

ANALİZİ

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası YOUSSOUF SOILIHI ALI

(3)

ii T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Öğ

rencin

in

Adı Soyadı YOUSSOUF SOILIHI ALI

Numarası 154226001023

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT/İKTİSAT

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Burcu GÜVENEK

Tezin Adı KOMOR ADALARINDA DIŞ TİCARET VE

EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: 1980-2016 DÖNEMİNE İLİŞKİN BİR NEDENSELLİK

ANALİZİ

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan “Komor Adalarında Dış Ticaret Ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: 1980-2016 Dönemine İlişkin Bir Nedensellik Analizi” başlıklı bu çalışma 22/ 02/2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

iii TEŞEKKÜR

Yüksek lisans programımın sonunu belirleyen bu çalışmanın tamamlanmasının ardından, Türkiye'deki üniversite eğitimim boyunca bana destekleyen ve yardım eden insanlara birkaç kelimeyle teşekkür etmek isterim.

Öncelikle, bu tez çalışmam boyunca özen ve titizlikle takip eden, her zaman müsait gösteren, bilimsel birikimlerini benimle paylaşan Yüksek Lisans Danışmanım, Sayın Doç. Dr. Burcu Güvenek şükranlarımı sunarım.

Selçuk üniversitesinde ekonomi alanındaki araştırma ve bireysel araştırmalara bana yol gösteren değerli hocalarım Sayın Doç. Dr. Fatih Mangir, Sayın Prof. Dr. Ahmet Ay ve Doç. Dr. Savaş Çevik teşekkür ediyorum. Sizinle yaptığım çalışmaları benim için her zaman faydalı olacağını inanıyorum.

Aynı zamanda, Türkçe öğretmenim Sayın Çiğdem Heybetli'ye şükretmem gerekir. Türkçe hazırladığım süre boyunca her zaman destek verdiği ve sabırlı gösterdiği için teşekkür ediyorum.

Türkiye'deki akademik kariyerim boyunca maddi ve manevi bana destek eden Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'na şükranlarımı sunarım.

En zor zamanlarda aramızdaki mesafeye rağmen her zaman bana destek gösteren ve attığım her adımda beni sürekli destekleyen canım aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Türkiye'de üniversite kariyerim boyunca tanıdığım tüm arkadaşlarıma, özellikle Selçuk Üniversitesi İktisat Bölümünde olan öğrenciler Emre Sinan, Abdul-kader Sidi Ousmane Gandou, Omar Faruk ve bana yardım eden tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Beni her zaman destekleyen ve her zaman bana yol gösteren Yüce Tanrı'ya şükretmeden bitiremem. Bütün ihtişamı geri veren Allah’a aittir.

(5)

iv T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

rencin

in

Adı Soyadı YOUSSOUF SOILIHI ALI

Numarası 154226001023

Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat/ İktisat

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç. Dr. Burcu GÜVENEK

Tezin Adı KOMOR ADALARINDA DIŞ TİCARET VE

EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: 1980-2016 DÖNEMİNE İLİŞKİN BİR NEDENSELLİK

ANALİZİ

ÖZET

Uzun zamandır önemli araştırma konuları arasında dış ticaret ve ekonomik büyüme ilişkisi yer almaktadır. Dış ticaret ve ekonomik büyüme arasındaki nedensellik ilişki ampirik literatürde daha çok tartışma konusu olmuştur. Ancak, Komor adaları için bu ilişkinin doğasını doğrulayan çalışmalar çok azdır. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı 1980-2016 dönemini kapsayan yıllık İhracatı, İthalat ve Ekonomik büyüme verileri kullanarak Komor Adalarında ticaret ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışmanın amacı açıklamak için Granger nedensellik testi kullanılmaktadır. Granger nedensellik testi sonucuna göre, Komor Adalarında İhracat ile Ekonomik büyüme arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi elde edilmiştir. Aynı zamanda, ithalattan ihracata tek yönlü bir nedensellik olduğunu ortaya çıkmıştır. Ancak, ithalat için ne ihracatın ne de ekonomik büyümenin nedeni olduğunu göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Komor Adaları, İthalat, İhracat, Ekonomik Büyüme ilişkisi, Nedensellik Analizi

(6)

v T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

rencin

in

Adı Soyadı YOUSSOUF SOILI ALI

Numarası 154226001023

Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat/ İktisat

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç. Dr. Burcu GÜVENEK

Tezin İngilizce Adı THE RELATİONSHİP BETWEEN FOREIGN TRADE AND ECONOMİC GROWTH İN THE

COMOROS İSLANDS: A CAUSALITY ANALYSIS FOR 1980-2016 PERİOD

ABSTRACT

Since decades, topics about the relationship between foreign trade and economic growth are popular important. The causality relationship between foreign trade and economic growth has been the subject of much debate in the empirical literature. However, very few studies have been done in the case of the Comoros islands. In this context, the purpose of this study is to examine the relationship between trade and economic growth in the Comoros by using the annual Export, Import, and Economic growth data for the period 1980-2016. The Granger causality test is used to achieve the purpose of the study. According to Granger causality test results, it was found bi-directional causality between Export and economic growth in Comoros islands. At the same time, it was revealed that there is a one-way causality from imports to exports. However, neither exports nor economic growth is the reason for imports.

Keywords: Comoros islands, Export, Import, Economic. Growth, Granger Causality Test

(7)

vi İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

Teşekkür ... iii

Özet ... iv

Abstract ... v

Tablolar Listesi... viii

Şekiller Listesi ... ix Kısaltmalar ... ix Giriş ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DIŞ TİCARET Dış Ticaret Teorileri ... 5 Merkantilistler ... 5 Klasik Okul ... 8 Neoklasik Okul ... 10

Stratejik Ticari Politika ... 11

Kalkınmada Ticaretin Rolü ... 14

İKİNCİ BÖLÜM EKONOMİK BÜYÜME 2.1. Ekonomik Büyüme Teorileri ... 17

2.1.1. Klasik Okul Teorileri ... 18

2.1.1.1. Adam Smith: Ulusların Zenginliği (1776) ... 18

2.1.1.2. Thomas Malthus: Nüfusun Prensipleri (1796) ... 19

2.1.1.3. David Ricardo: Azalan Getiriler Yasası (1817) ... 19

2.1.1.4. Marx'a göre Kapitalizmin Sonu (1844) ... 21

2.1.2. Joseph Schumpeter (1911) ve Girişimcilerin Rolü ... 22

2.1.3. Post-Keynesyen Büyüme Modelleri ... 22

2.1.3.1. Denge Yolu: Garantili Büyüme Oranı ve Büyüme Oranı ... 25

2.1.3.2. Garantili Büyüme Oranı ve İşgücünün Büyümesi ... 25

2.1.3.3. Tasarruf Oranı ve Gelir Dağılımı (Kaldor'a göre) ... 26

2.1.4. Neoklasik Model: Solow'un Yaklaşımı ... 27

2.1.5. Meadows Raporu (1972) ve Sistemik Yaklaşımı ... 30

2.1.6. Endojen Büyüme ... 33

2.1.6.1. Fiziksel Sermaye: Romer 1986 ... 34

(8)

vii

2.1.6.3. Beşeri Sermaye: Lucas 1988 ... 36

2.1.6.4. Kamu Sermayesi: Barro 1990 ... 36

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KOMOR ADALARINDA DIS TİCARET VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: 1980-2016 DÖNEMİNE İLİŞKİN BİR NEDENSELLİK ANALİZİ 3.1. Dış Ticaret ve Ekonomik Büyüme İlişkisi ... 39

3.1.1. Dış Ticarete Dayalı Büyüme Hipotezleri ... 42

3.1.1.1. İhracata Dayalı Büyüme Hipotezleri ... 42

3.1.1.2. İthalata Dayalı Büyüme Hipotezleri... 43

3.2. Komor Adalarında Dış Ticaret ... 44

3.2.1. Ekonomik Performansı... 45

3.2.2. Ticaret Dengesi ... 48

3.2.3. Cari Hesap ... 50

3.2.3.1. Mal Dengesi ... 52

3.2.3.2. Hizmet Dengesi ... 55

3.2.4. Sektör Ticaret Performansı ... 56

3.2.4.1. Komor Adalarında İhracat Ürünleri ... 56

3.2.4.1.1. Vanilya ... 57

3.2.4.1.2. Karanfil ... 57

3.2.4.1.3. Ylang ylang ... 58

3.2.4.2. Komor Adalarında İthalatı Ürünler ... 59

3.2.4.3. Komor Adaları’nın Başlıca Müşterileri ve Tedarikçileri ... 59

3.2.4.4. Komor Adaları’nın Tarım ve Gıda Ürünleri İhraç Potansiyeli ... 61

3.2.4.5. Komor Adaları’nın Sanayi Ürünleri/Hizmetler İhraç Potansiyeli ... 63

3.3. Literatür ... 64

3.4. Metodoloji ve Ekonometrik Analizleri ... 68

3.4.1. Birim Kök Testi ... 68

3.4.2. VAR Modeli ve Granger Nedensellik Testi ... 70

3.5. Verı̇ Setı̇ ve Ampı̇rı̇k Bulgular ... 73

3.5.1. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) ... 74

3.5.2. VAR Model ... 76

3.5.3. Granger Nedensellik Testi ... 77

Sonuç ... 79

Kaynaklar ... 82

(9)

viii TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1. Maddi Ürünlerinin Ve Hizmetlerin Farklı Bileşenlerini ... 3

Tablo 1.2. Dış Ticaretin Aktörleri ... 4

Tablo 2.1. Büyüme Teorileri ... 38

Tablo 3.1. Komor Adaları Ekonomisinin Evrimi ... 48

Tablo 3.2. Komor Adalarının Dış Ticaretinin Evrimi (2004-2014) ... 49

Tablo 3.3. Ticaret Kapsama Oranı ve Açıklık Derecesi ... 50

Tablo 3.4. Dış Ticaret Dengesi (2013-2016) ... 51

Tablo 3.5. Cari Hesap (milyon KMF) ... 52

Tablo 3.6. 2000-2011 Yıllar Arasında Komor’un İhracatının Dağılımı ... 58

Tablo 3.7. Komor Adalarının Ana Müşterileri ... 59

Tablo 3.8. Komor Adalarının Ana Tedarikçileri ... 60

Tablo 3.9. Komor Adaları’nın Tarım ve Gıda Ürünleri ... 61

Tablo 3.10. Komor Adaları'nın Tarim ve Gida Ürünleri İthalatını Gerçekleştirdiği Ülkeler Arasında Türkiye'nin Yeri ... 62

Tablo 3.11. Komor Adaları’nın Sanayi Ürünleri/Hizmetler ... 63

Tablo 3.12. Komor Adaları'nın Sanayi Ürünleri İthalatını Gerçekleştirdiği Ülkeler Arasında Türkiye'nin Yeri ... 64

Tablo 3.13. Literatür ... 65

Tablo 3.14. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) ... 75

Tablo 3.15. Uygun Gecikme Uzunluğunu ... 77

(10)

ix ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1.1. Dış Ticaret Teorileri ... 13

Şekil 2.1. Post-Keynesyen Büyüme Modelleri ... 24

Şekil 2.2. Kaldor Modelinde Büyüme ve Dağılım ... 26

Şekil 2.3. Popülasyonu Yöneten Döngü ... 32

Şekil 2.4. Endojen Büyüme ... 34

Şekil 3.1. GSYİH Yapısı, Yüzdesi ... 46

Şekil 3.2. Ticaret Oranının GSYİH'ye Göre Gelişimi – Mallar ... 55

Şekil 3.3. Ticaret Oranının GSYİH'ye Göre Gelişimi – Hizmetler ... 56

Şekil 3.4. 2015 yılında Komor Adalarının İthalatının Dağılımı ... 59 KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri ADF : Genişletilmiş̧ Dickey- Fuller AfDB :Afrika Kalkınma Bankası BAD : Afrika Kalkınma Bankası

BCC : Komor Adaları’nın Merkez Bankası CAE : Doğu Afrika Ekonomik Komisyonu CGP : Commissariat General at the plan of Comoros FAO : Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla HDI : İnsani Gelişim Göstergesini İHR : İhracat

İTH : İthalat

İMF : Uluslararası Para Fonu ITC : Uluslararası Ticaret Merkezi IOC: Hint Okyanusu Komisyonu

KMF: Komor Frangı (Komor Adaları’nın Para Birimi) MIT : Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı

UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı VAR : Vecteur Autoregressif

(11)

1 GİRİŞ

Dış ticaret yüzyıllar boyunca birçok araştırmanın konusu olmuştur. Ampirik literatürlerde, güçlü kanıtlarla birlikte, dış ticarete katılımın artmasının, kalkınma için gerekli olan ekonomik büyümeyi teşvik edebildiğini göstermektedir. Buna ek olarak, 2014 yılında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, tüm ülkelerin uluslararası ticarete katılmasının gerekli olduğunu sunmaktadır. Birçok araştırma, ticaretin yoksulluğun ortadan kaldırılmasında ve gelişmekte olan ülkelere erişimi yaygınlaştırma açısından ortak refah arayışında önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir ve düzenlenmiş bir ticaret sisteminin kurulmasını desteklemektir. Uluslararası ticarete açık olan ülkelerin genel olarak daha hızlı büyümeyi sağladığı tespit edilmiştir. Dış ticaret literatüründeki bulunan birçok teori, uluslararası ticaretin tüm ülkeler için faydalı olduğunu ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, tüm ülkeler kendilerini uluslararası ticarette zenginleştirebilmektedir.

Komor Adaları, 1975'te bağımsızlığını kazandığında, halkın refahını garanti altına alacak hızlı bir şekilde ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamaya çalışmıştır. Ancak, ülkenin yetersiz altyapıları ve endüstriyel aletlerine sahip olması sömürgeleştirilmeden kaynaklanan mirastır. Böylece, ülke bağımsızlığından sonra diplomatik ilişkiler kurmaya ve uluslararası değişime katılmaya başlamıştır. Dış ilişkisini dikkate alarak ticaret açığı, ülkenin ekonomik kalkınmasının önemli belirleyici bir unsuru haline gelmiştir (Hassane, 2007: 1).

Bununla birlikte Komor Adalarının bağımsızlıktan sonra, ekonomik, ticari ve kültürel kalkınma için Birleşik Avrupa ülkeleri, ADB, Afrika ülkeleri ve Asya Ülkeleri ile diplomatik ilişkiler kurmaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin Komor Adaları ile olan diplomatik ilişkileri sadece karşılıklı avantajlı sağlayan ekonomik ve ticari hedeflere dayanmakla kalmayıp aynı zamanda tarımsal kalkınma, altyapı, enerji, teknoloji ve eğitim gibi alanlardaki projeler temelinde teknik yardım yoluyla Komorların gelişimini içeren kapsamlı bir yaklaşımı da içermektedir. Bununla birlikte, özellikle eğitim, ekonomi ve sivil toplum kuruluşlarına destek alanlarında bu ilişkileri güçlendirme yolları öngörülmüştür. Bu ilişkileri güçlendirmenin yolları arasında gelişmiş ülkeler ve Afrika ülkeler ile serbest ticaret ilişkileri her zaman gelişmektedir.

1975 yılından beri teknik işbirliği protokolüne dayalı ekonomik kalkınma çerçevesinde uygulanan politikalar sebebiyle, son zamanlarında Komor Adaları

(12)

2 ticaretinde çeşitli sektörlerle ithal etmekte ve tarımsal maddeleri ihraç etmektedir. Bu nedenle çalışma, Komor Adalarında dış ticaret arasındaki ilişkisini ve üretken yapılarını analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Çalışmanın amacı 1990-2015 döneminde Komor Adalarında dış ticaret ile büyüme arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu kapsamda Komor Adalarında ithalat ve ihracatın büyüme arasındaki ilişkisi nedir? Bu ilişki incelenirken dikkate alınan 9 adet hipotez bulunmaktadır:

1. İhracattan ithalata doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi 2. İthalattan ihracata doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi 3. Büyümeden ihracata doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi 4. Büyümeden ithalata doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi 5. İhracattan büyümeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi 6. İthalattan büyümeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi 7. İthalat ile ihracat arasında çift yönlü büyüme ilişkisi

8. İhracat ile büyüme arasında çift yönlü nedensellik 9. İthalat ile büyüme arasında çift yönlü nedensellik

Bu kapsamda Komor Adalarında dış ticaret ve ekonomik büyüme arasında ne tür bir ilişki olduğu incelenmektir. Bu çalışmada dikkate alınan 3 temel bölüm bulunmaktadır. Birinci bölüm, dış ticarete ilişkin teorik ve temel argümanları özetlemektedir. İkinci bölüm, ekonomik büyüme teorileri genel olarak incelenmektedir. Üçüncü bölüm, Komor Adalarında dış ticaret ve ekonomik büyüme ilişkisi açıklamaktadır. Bu bölümde, aynı zamanda dış ticaretin ve büyüme üzerindeki etkileri genel olarak incelenmektedir. Bununla birlikte literatürde dış ticaret ve ekonomik büyüme ilişkisi bulunan benzer çalışmalar incelenmektedir. Son olarak, Ekonometri Analizleri, yöntem ve veriler kullanılarak sonuçlar açıklanmaktadır. Bu bölümde, çalışmanın sonuç kısmından bahsedilecektir.

(13)

3 BİRİNCİ BÖLÜM

DIŞ TİCARET

Dış ticaret genellikle ülkeler arasında yapılmış olan ticaret olarak tanımlanır. Dış ticaret, fiziksel olarak tanımlanabilir malların ithalatı ve ihracatından oluşmaktadır. Bunula birlikte, ithalat, yurtdışında üretilmiş malların veya hizmetlerin, ülkedeki alıcılar tarafından satın alınmasıdır. Başka bir deyişle, ithalat da dışalımdır ve ihracatın karşıtı olarak da tanımlanabilir (Ferudun, 2009). Aynı zamanda ihracat, bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin, dış ülkelere döviz karşılığı yapılan satışıdır. İhracat, dışsatım demektir ve ithalatın karşıtı olarak da tanımlanabilir (Yılmaz, 2014). Dış ticaret, yurtdışında mal ve hizmet alım satımı ile ilgili tüm işlemleri kapsamaktadır (Deppe, 2004). Yirminci yüzyılda öngörülen dış ticaret, dış ekonomik değişimlerin bir kısmını temsil etmektedir: maddi ürün ve hizmetlerle ilgilidir (Brunn, 1986: 12). Bu tanım, kredi işlemleri ile ilgili gelir transferleri veya sermaye hareketleri gibi uluslararası işlemlerin kategorilerini hariç tutmaktadır. Brunn (1986: 13) için dış ticaret, sadece maddi ürün ve hizmetlerin ticaretlerini kaydetmektedir. Maddi ürünler iki gruptan oluşmaktadır: birincil ürünler ve üretilen ürünler. İkincisi, farklı servis operasyonları ile ilişkili olarak tanımlanmaktadır. Tablo 1.1. maddi ürünlerinin ve hizmetlerin farklı bileşenlerini göstermektedir.

Tablo 1.1. Maddi Ürünlerinin Ve Hizmetlerin Farklı Bileşenlerini

Kaynak: Brunn, 1986: 13.

Dış ticaretin, ülkeler arası bir ticaret olarak belirlenmesi uygun bir sadeleştirmedir, ancak bu şekilde çok fazla anlamı olmamaktadır. Uluslararası ticaret, karar vericilerden oluşan bir merkez (şirketler, devletler, kişiler) tarafından yapılmaktadır ve ulus ötesi firmaların faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır (Sandretto,

Maddi ürünleri

Birincil ürünler: tarımsal kaynaklar ve hammadde, az veya çok işlenmiş.

Üretilen ürünler: tüketim malları, dayanıklı veya dayanıksız ve üretim veya ekipman mallarıdır.

Hizmetler Deniz taşımacılığı, yurtdışında ziyaretçilerin turizm veya meslek amaçlı harcamaları, yurtdışı devlet harcamaları, sigorta, inşaat işleri

(14)

4 1993: 31). Buna ek olarak, Barelier ve diğerleri (2000) dış ticaret aktörlerine değinmektedir. “Uluslararası işlemler, her biri belirli bir işlem perspektifi olan birçok aktörü içermektedir” ( Barelier ve diğerleri. 2000: 11). Tablo 1. 2.’de dış işlemlerde yer alan aktörler gösterilmektedir.

Tablo 1.2. Dış Ticaretin Aktörleri

Aktör Sorumluluk

Ticari Müşterinin beklentilerini en iyi karşılayacak çözüm önerisini tanımlamaktadır.

Avukat Sözleşmelerin, güvenlik gereksinimlerini ve referans olarak seçilen yasanın uygunluğunu kontrol etmektedir.

Finansör sahibi Hem sözleşme süresi hem de kredi süresi boyunca şirketin dengesini korumaktadır.

Lojistikçi Müşterilere hizmetin optimize edilmesi için hem fiziksel akışları ve hem de bilgi akışlarını düzenlemektedir.

Bankacılar Finansman ve risk kapsamı bakımından hizmet sunmaktadır. Ödemeyi kolaylaştırmak için müdahale etmektedir.

Yük Taşımacılığı Malların sevkiyatını kolaylaştırmaktadır. Sigorta şirketi İşlemin bazı risklerini üstlenmektedir

Yönetimleri Dış ticaret destek politikaları bağlamında ihracatçıya yardım etmektedir veya vergi kanunlarını uygulama işlemleriyle ilgilenmektedir. Kaynak: Barelier ve diğerleri, 2000: 11-12.

Barelier ve diğerleri (2000), dış ticaretin, bir ülkenin veya şirketin dış pazarlara nüfuz etmesi için yerleştirmesi gereken kalkınma stratejilerini de kapsadığını belirtmektedir. Yerleştirilecek organizasyon sistemleri yurtdışındaki personel yönetimi, dış pazarların incelenmesi, dağıtım kanalları, uluslararası arz, mahsul yönetimi, uluslararası iletişim, operasyonların yasal çerçevesi, uluslararası lojistik, uluslararası işlemlerin ödenmesi, operasyonların finansmanı ve son olarak döviz kuru riski yönetimi olarak ifade edilmektedir.

Ş irke tt eki aktör ler Ş irke t dı şındaki aktörle r

(15)

5 Dış ticaret çok karmaşıktır ve bir ülkenin dış ticaretinin gelişimi, yukarıdaki tabloda listelenen aktörlerin yeteneklerine, uluslararası pazardaki fırsatlardan daha fazla bağlıdır. Bu aktörlerin, uluslararası pazarlarda karşılaşılan sorunlarla yüzleşip çözüm bulma kapasiteleri olmalıdır.

Dış Ticaret Teorileri

Dış ticaret yüzyıllardır birçok araştırmanın konusu olmuştur. Örneğin, 18. ve 19. yüzyıllarda klasik, Marksist, neo klasik okullar ve çağdaş okullar ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, merkantilistler, klasik okul, neoklasik okul ve stratejik ticari politika vurgulanmaktadır. Dış ticaret literatüründe en çok bu okullar yer almaktadır. Bu okulların amacı, tüm ülkelerin dış ticarete katılma gereksinimini sunmaktır (Sandretto, 1993: 6).

Merkantilistler

17. ve 18. yüzyılda Avrupa ülkelerinin gelişmesi, merkantilizm adlı bir dış ticaret teorisinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Merkantilizm, en tutkulu Fransız temsilcisi Jean-Batiste Colbert olan ekonomik bir doktrindir. Bu teori aynı zamanda ekonomik milliyetçilik, ihracata yönelik büyüme teorisi veya korumacılık olarak da bilinir. Merkantilizm, ulusal ekonominin korunmasıdır. Merkantilizm teorisine göre hükümet ekonomiye büyük ölçüde müdahale etmektedir. Gümrük tarifeleri ve ihracat primleri gibi korumacı önlemlerle endüstri ve yerel işletmeleri korumaktadır. Yurtdışı mal ithalatını vergilendirerek sınırlandırmakta ve sübvansiyonlar veya yardımlar yoluyla ihracatı teşvik etmektedir. Aynı zamanda sermayenin çıkışını sınırlamaya çalışmaktadır. Merkantilizm, bir ülkenin kendisini rakiplerinden ya da küreselleşme olgusuna karşı çok acımasız korumaya izin vermektedir. Liberaller için, Merkantilizm bir sapmadır, çünkü Merkantilistlere göre, yurtdışından yeterli alımlar olmadan satış yapılamaz. Avusturya ve klasik okulların savunucuları için bu doktrin, nihai hedefi güçlü bir devlet egemenliği kurmak olan bir tür emperyalizm olarak algılanmaktadır (Andlil, 2013).

Bu teoriye göre ülkeler, en çok diğer ülkelere satarak ve mümkün olduğunca az satın alarak kendilerini zenginleştirebilmektedir. Doura (1998: 44) merkantilistlerin hem endüstriyel hem de ticari faaliyetlerle ilgilendiğini göstermektedir. Değerli metallerin zenginliği dış ticaret ile sağlanmıştır ve değerli metallerin birikimi, ekonominin nihai sonucu olarak görülmektedir. Dolaysıyla, zenginleştirmek için,

(16)

6 para birimleri ile ödenen ihracat her zaman ithalattan daha yüksek olmalıdır. Ayrıca, Doura (1998: 44) merkantilistlerin dolaşım alanıyla ilgilendiğini ve dış ticaretin düzenlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu da bir çeşit korumacılığı ima etmektedir. Merkantilistlere göre, sanayi için gerekli olan hammaddeler dışında, ithalatın sınırlı olması gerekmektedir. Bununla birlikte, eğer ithalat sınırlı değilse, ülke ekonomisi, servetini diğer ülkelerin lehine olarak kaybedecektir.

Merkantilist düşünürler, dış ticaret yoluyla ulusların zenginleştirilmesini ekonomik gelişmeyi savunmaktadırlar. Artan getirilerle ekonomik faaliyetlere yatırım yaparak ticaret dengesinde bir fazlalığın oluşmasını sağlamaktadır. Devlet, ulusal zenginliklerin gelişiminde, tarife engellerini ve ihracatı teşvik eden korumacı politikaları benimseyerek önemli bir role sahiptir. Ancak, iktisadi düşünceye egemen olan merkantilist yazarların amacı, askeri gücünü artırmak için milli zenginlikleri geliştirmektir. Bunu yapmak için, ekonomi politikasının amacı, altın makbuzlardan yararlanmak ve çıkışlarını sınırlandırmak için bir artı ticaret dengesi sağlamaktır. Dış ticaret, ihracatçılar kazandıklarında ithalatçıların altın kaybettiği sıfır toplamlı bir oyun olarak tasarlanmaktadır (Zakaria, 2015: 5).

Bu doktrinin savunucularına göre, uluslararası değişim, yalnızca en güçlüye fayda sağlayan bir çatışma fırsatıdır. Samir Amin ve Gunder Franck (1972: 72), değişimin verimsiz olduğunu göstermişlerdir. Tamamen kendi kendine yeten rejimler oluşturmaya çalışmak yerine, merkantilistler dış ticaretin diğer ortakların pahasına bir ülkeye fayda sağlayacağı koşulları yaratmaya çalışmışlar. Bürgenmier'in (2006: 365) belirttiği gibi, "değişim verimsiz olsa bile, özellikle her millet, değişimi diğer ortakların pahasına kendi çıkarına yönlendirme olasılığına sahiptir". Dış ticaretten sadece en güçlü yararlanabileceğinden, ticaret akışlarını belirleyen bir ülkenin bu mutlak avantajlarıdır. Bu pozisyonu haklı çıkarmak için çeşitli doktrinler geliştirilmiştir. Merkantilist doktrinden, uluslararası değişimin tüm ortakları yatırımcılara fayda sağlamanın serbest olduğunu gösteren bir yol açmıştır (Franck, 2008).

Mutlaklığa sıkı sıkıya bağlı olan merkantilizm, özellikle dünyada bulunan varlıkların miktarının sabit olduğu düşüncesiyle karakterize edilmektedir. Bir Ülkenin ticaret politikasının hedefi, en büyük kısmını güvence altına almaktır. Ticaret, ekonomik literatürde yer alan bir metafora göre, tüm sosyal makineyi hareket ettiren büyük tekerlektir. Ekonominin geliştirilebileceği ve geliştirileceği, ancak ülkenin yararına kullanılacak hammaddelerin sınırlı olduğu varsayılmıştır.

(17)

7 Dolayısıyla, bitmiş ürünlerin ihracatını bir gelir kaynağı olarak teşvik etmek, ancak ithalatı olabildiğince sınırlamak ve yasaklar ve gümrük vergileri yoluyla temel hammaddelerin sınırlanması gerekmektedir. İlk zorunluluk olumlu bir ticaret dengesi olmalı, çünkü kamu maliyesinin sağlığı ve Devletin gücü ile aynı seviyeye getirilmektedir. Ekonomik milliyetçilik ile karşılaştırılabilen merkantilizm her ülkede belirli renkler almıştır. On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında, fizyokrasi modellerine, serbest ticaret ve liberalizm kavramlarına, sanayileşme çağdaşlıklarına yol açmıştır. Ancak, merkantilistlerin teorileri, Francois Quesnay, Richard Cantillon, David Hume, Turgot ve hatta klasik politik ekonominin kurucusu Adam Smith gibi ona meydan okuyanların yolunu açmıştır (Hafner, 2008: 1).

J. Robinson için, Merkantilizm kapitalizmin doğal eğilimi, çünkü çoğu zaman piyasa ekonomisi ve özel girişim alıcıların ekonomisidir. Böyle bir ekonomi yetersiz etkin talep tarafından engellenmektedir. Marx ve Schumpeter'in gösterdiği gibi aşırı sermaye birikiminin durumu (sermaye ve malların arz kapasitesini aşırı miktarda çözme talebi ile tanımlanır), şirketlerin üretim süreçlerini her zaman yenilemesi gerektiği anlamına gelir: Arzı genişlettirmek, maliyetleri azaltmak, yeni pazarlar açmak. J. Robinson, "kapitalist dünyanın her nasılsa alıcının pazarında olduğunu ve üretim kapasitesinin karlı bir fiyatta satılabileceğini aştığını" gösteriyor(Robinson, 1984). Talebin, şirketlerin fiziksel olarak üretip satabileceğinden daha büyük olduğu bir durum, genellikle güvencesizdir. Kapitalist ekonominin evrimi, girişimcilerin tahminleri ile şartlanmaktadır.

Merkantilizm de borçlular için fakir bir sistemdir. Tarihsel olarak, en güçlü ekonomiler (Dış ticari hesaplara fazla veren ülkeler ve / veya uluslararası işlemlerde ortak para birimi sahip olan ülkeler), diğer ülkelere neyin sahip olduklarını (Mal ve sermaye) çok fazla satmaya ve ülkelerden alımlarını dikkatli bir şekilde seçerken, çok az ithal etmeye çalışmaktadır. Ancak, mantıksal çözüm, fakir ülkelerdeki endüstriyel faaliyet ve ihracat işlemlerinin gelişmesine yardımcı olarak, birincil ürünlerin ticaret koşullarını iyileştirerek, en güçlü ekonomiler borçlu ülkelerden ithalat yapma eğiliminde bir artış olmalıdır (Dimitri ve Patelis, 2010: 5).

Smith, kendisini hem servetin yeryüzünden geldiğini gösteren Fizyokratik iktisatçılara hem de değerli metallerin birikimini bir millet için tek kaynak haline getiren merkantilistlere karşı çıkmıştır. Merkantilist doktrin, devletlerin zenginliğini artırma araçlarıyla ilgilidir. Üretken kapasitelerin geliştirilmesi ve ülkenin doğrudan zenginleştirdiği ihracatların büyümesi yoluyla ekonomik gelişmeyi savunmaktadır.

(18)

8 Smith, dış ticaret teorisi aracılığıyla kendisini yeniden merkantilistlere karşı konumlandırmıştır. Merkantilistler, dış ticareti sadece kazananlar ve kaybedenlerin olduğu sıfır toplamlı bir oyun haline getirmişlerdir. Bir ülke ihraç etiğinde onun için bir artış göstermektedir, çünkü bu satış altın ve gümüş getirir; bir ülke ithal ettiğinde, onun için daha az zenginliktir, çünkü yabancı milletlerin yararı için servetin azalmasına karşılık gelir. Merkantilistler korumacılık önlemlerini savunmuşlardır. Ancak, Smith için, dış ticaret tüm ülkelere faydalıdır çünkü pazar büyüklüğünün genişlemesine ve daha yüksek üretkenliğe yol açan uzmanlaşmaya izin vermektedir (Kay, 2013).

Dış ticaret her şeyden önce bir ihtiyaçtır, çünkü hiçbir ülke ihtiyacı olan her şeyi üretmesine izin veren doğal kaynakları yok etmez. Gerçekten de, Merkantilizm, servetin kıymetli metallerin birikiminde (altın, gümüş...vb) bir prensip olarak ortaya koymaktadır. Merkantilistlere göre, bir milletin gücü, değerli metal stokuyla temsil edilmektedir. Bu servetin algılanmasından, merkantilistler bu metallerin ulusal topraklara girişinin teşvik edilmesi gerektiğine inanmaktadır. Dolayısıyla, ihracata destek verilmesi ve ithalatın mümkün olduğunca sınırlandırılması (özellikle gümrük vergilerinin uygulanması) söz konusudur; çünkü ithalat, bu değerli malların sızmasını temsil etmektedir. Bu nedenle merkantilist görüş öncelikle milliyetçiliktir, çünkü yerli üreticilerin üçüncü ülkelerden rekabetten korunmasını savunmaktadır.

Kısacası, Merkantilizm için, ihracatlar ithalatlardan daha yüksek olmalıdır. Fakat Doura (1998), merkantilistlerin aksine, diğer klasikler dış ticaretin işbölümünü uluslararası düzeyde genişlettiğini savunmuştur. Buna ek olarak, dış ticaret mutlak üretim maliyetleri seviyesine dayanmalıdır.

Klasik Okul

Klasik dış ticaret teorisinin kurucularından biri Adam Smith'tir (1723-1790). Smith, serbest ticaretin ve rekabetin ekonomik sistemin temel prensipleri olması gerektiğini söylemektedir (Doura, 1998: 45). Bu prensiplerden yola çıkarak, " mutlak üstünlük " olarak bilinen öneriyi formüle etmiştir. Ondan sonra Ricardo (1817), Smith'in mutlak üstünlük teorisinin eksikliklerinin olduğunu göstermiştir. Böylece Ricardo (1817) "Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi" fikrini ortaya atmıştır.

Adam Smith (1723-1790) tarafından ortaya çıkan “mutlak üstünlük teorisini” Klasik okulun ilk teorisidir. Sandretto (1993), Smith'in Uluslararası Ticaretin Klasik Analizi için başlangıç noktası olarak, Ulusların Zenginliği adlı kitabında (1776)

(19)

9 geliştirdiği tezlerin temelini oluşturduğunu açıklar. Felsefeci ve ekonomist olan Smith, verimliliğin işbölümünden ve toplumdaki bireyler arasındaki karşılıklı bağımlılıktan kaynaklandığını göstermiştir. Aynı zamanda serbest ticaretin erdemlerini göstermek için uluslararası ölçeği geliştirmiştir. Smith (1776), ülkelerin arasındaki ticaretin faydalarını göstermek için çeşitli argümanlar savunmuştur. Bu argümanlar arasında, dış ticaretin, fazlalıkların satışına izin verdiğini ve karşılığında da talep edilen faydalı malların elde ettiğini göstermiştir. İşbölümü teşvik edilmektedir ve her üretim türünün fırsatlarını genişleterek işbölümünü daha da ileri götürmektedir. Dış ticaret, daha geniş bir piyasa açarak, üretim yöntemlerinin geliştirilmesine, milli ürünün sayısının arttırılmasına ve genel bir zenginliğe yayılmasına da destek vermektedir. Özetle, mutlak üstünlük teorisi "bir ülkenin, rakiplerinden daha yüksek emek verimliliğine sahip olduğu faaliyetleri geliştirerek kendi çıkarı doğrultusunda nasıl gelişme kaydedebileceğini göstermektedir"(Henner, 1992: 42).

Bununla birlikte, Henner (1992), Sandretto (1993) ve Doura (1998) da mutlak üstünlük teorisini önemli bir sorun olduğunu belirtmektedir. Aslında, üretiminin tüm alanlarında maliyetleri yurtdışından daha yüksek olan ülke, otarşi olarak kalacaktır. Dolayısıyla, yurtdışına hiçbir şeyi hem satamaz hem de satın alamaz halde olacaktır. Ricardo'nun (1817) gösterdiği gibi, dış ticaretin dayanağı, ülkeler arasındaki farklılıkların ve mutlak maliyetlerin değil; belirleyici ve sürdürülebilir bir teori elde eden karşılaştırmalı maliyetleri esas alınmaktadır. Dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlükler teorisi, Ricardian modeli olarak da adlandırılır.

Krugman (2003), Ricardian modelinde ticaretin, uluslararası bir uzmanlaşmaya yol açtığını açıklamaktadır. Bu modelde ticaret, her ülkenin işgücünü, nispeten verimsiz olan sektörlerden nispeten daha verimli olan sektörlere transfer ettiğinden dolayı uluslararası bir uzmanlığa götürmektedir. Ricardian modeli, sadece ülkelerin dövizden kazanç elde ettiğini değil; aynı zamanda bu değişim sayesinde her bir bireyin durumunun da geliştiğini söylemektedir. Bununla birlikte, ticaret gelir dağılımını etkilememektedir. Ancak, ticaret, daha fazla ticaret yapan ülkelerdeki gelir dağılımı üzerinde önemli etkiye sahiptir. Kısacası, Ricardian modelinde ülkeler, üretimlerinde işgücünün daha verimli olduğu malları ihraç ederken, işgücünün nispeten verimsiz olduğu malları da ithal edecektir. Başka bir deyişle, bir ülkenin üretim yapısı, karşılaştırmalı üstünlüklerle belirlenmektedir.

(20)

10 Mill (1806-1873), ticaret hadlerini ve gelir dağılımını belirterek Ricardo'nun analizini tamamlamıştır. Döviz kurunun, sadece emek ile değil; aynı zamanda her bir ülkede dikkate alınan mallar için söz konusu olan arz ve talep unsurlarına da bağlı olduğunu göstererek önemli bir değişiklik yapmıştır. Ricardian analizindeki talebi yeniden entegre ederek, önemli bir boşluğu doldurmuştur. Mill (1806-1873), ithal edilen değerlerin ihraç edilen değerlere eşit olması gerektiğinden ticareti takas olarak değerlendirmektedir. Buna ortak ülkeler için "karşılıklı talep" denilmektedir. Ayrıca, uluslararası fiyatların talebe ve arza veya esnek durumdaki yapısına bağlı olduğunu göstermektedir. Sonuncusu, talebin fiyatla ilişkili olarak hassasiyetini ölçmektedir. Çünkü fiyat yüzde bir oranındaki düşüşü, talep edilen miktarın yüzdelik olarak artış göstermesini sağlamaktadır. Bu elastikiyet ne kadar yüksek olursa fiyat da o kadar düşük olabilir. Yani, en küçük fiyat artışı bile talep edilen miktarda çok büyük bir düşüşe neden olma eğilimindedir. Mill’in (1806-1873) gösterdiği gibi, ürünleri en çok talep gören ülkeler ve yabancı ürünleri en az ithal eden ülkelerin, dış ticaretin açılmasından en çok fayda sağlayan ülkeler olduğu ortaya koyulmuştur. Mill (1806-1873), bazı ülkelerin serbest ticareti uygulayarak başkalarından daha fazla para kazandıkları fikrini ortaya koymaktadır.

Ricardo'nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi, neo klasik okulun faktör donatımı teorisi ya da Heckscher-Ohlin teorisinin doğuşuyla değiştirilecektir.

Neoklasik Okul

Sandretto (1993), dış ticaret analizinin ilerlemesi hususunda yapılan neo klasik ana katkının, Ricardo'nun sağladığı açıklamalar üzerinde devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu alandaki belirleyici katkı, iki ekonomist olan Eli Heckscher ve Bertil Ohlin tarafından ortaya koyulmuştur. Eli Heckscher ve Bertil Ohlin (1919 ve 1933) faktör donatımı teorisini formüle etmişlerdir. Bu teoriye, Hecksher-Ohlin teorisi de denir. Sandretto (1993), faktör donatımı teorisi, ülkelerin üretken kaynaklarıyla uluslararası ticaretin uzmanlaşmasını ve yönlendirilmesini açıkladığını belirtmiştir. Örneğin, iş yerinde ve arazide üretim faktörleri azalması söz konusuysa, o zaman sömürülebilir topraklarda geniş arazilere sahip olan ülke uzmanlaşacaktır. Ancak emekçi olan kişiler ise çok geniş tarım veya hayvancılık biçimlerinde uzmanlaşacaktır. İşgücü açısından zengin ve arazisi az olan ülke, yoğun bitki ürünleri konusunda uzmanlaşacaktır. Henner (1992), faktör donatımı teorisi ya da Hecksher-Ohlin teorisinin tanımında fiyat kavramını kullanmaktadır. Henner (1992: 96),

(21)

11 Hecksher-Ohlin'in teoreminin doğrudan faktör kanunundan kaynaklandığını belirtmektedir. Uluslararası ticaret, her ülkeyi bölgedeki bol faktörün yoğun üretiminde uzmanlaşmaya yönlendirmektedir. Bu faktörler, nadir hale gelmesiyle fiyatlarında artışlar görülmektedir. Aynı zamanda, az bulunan faktör nispeten daha az talep edilmekte, bu nedenle fiyatının düşme eğiliminde olması gerekmektedir. Sonuç olarak, faktör karşılığı itibariyle iki ülke arasında eşitlenme eğilimi olmalıdır.

Krugman (2003), faktör donatımı teorisi veya Heckscher-Ohlin teorisini özetlemektedir. Bir ülkede bir kaynak arzının diğer kaynaklardan göreceli olarak daha fazla olması durumunda, bu kaynağın bol olduğu söylenmektedir. Bir ülke, bol kaynakları yoğun bir şekilde kullanan malları daha büyük miktarda üretme eğiliminde olacaktır. İkinci olarak, bu hususlar, Heckscher-Ohlin değişim teorisinin temelini oluşturmaktadır. Ülkeler, zengin malları olduğu faktörlerde yoğun mal ihraç etme eğilimindedir.

Krugman (2003), aynı zamanda, faktör donatımı teorisinin zayıflığını vurgulamaktadır. Malların fiyatlarındaki değişikliklerin göreceli gelirleri üzerinde güçlü etkilere sahip olduğunu savunmuştur. Fakat, uluslararası ticaret, aynı zamanda göreli fiyatları değiştirerek faktör geliri üzerinde güçlü bir etki yaratmaktadır. Bir ülkenin bol üretim faktörlerinin sahipleri ticarette kazanırken, az rastlanan faktörlerin sahipleri kaybederler (Krugman, 2003: 99).

Özetle, faktör donatımı teorisi, ülkelerin sahip oldukları bol kaynaklara göre uzmanlaşması gerektiğini savunmaktadır. Klasik ve neo klasik dış ticaret okullarına ek olarak, literatür, maliyetlerin minimizasyonu ve uluslararası piyasalarda kârın maksimizasyonunu sağlayan çağdaş okulu vurgulamaktadır. Bu nedenle Krugman'ın stratejik ticaret politikası teorisini çağdaş teorilerin bir parçası olarak sunmak gereklidir.

Stratejik Ticari Politika

Desroches (2004), stratejik ticari politika teorisinin, Paul Krugman'ın, oligopol piyasalarının incelenmesine uyguladığı oyun teorisinin sonuçlarına dayandığını açıklamaktadır. Krugman'ın (1979) makalesi, uluslararası ticareti açıklamakta ve ürünlerin farklılaştırmasının rolüne önem arz etmektedir. Krugman'ın (1979) makalesi, stratejik ticaret politikası teorisinin başlangıç noktası olarak düşünülmektedir. Desroches (2004), stratejik ticaret politikasının, korumacı ulusun geliştirilmesi ile alınması gereken önlemleri tanımlamak için ve eksik piyasa

(22)

12 durumunun yarattığı dengeyi (oligopoller ve tekeller) tanımlamak için kullanılan terim olduğunu belirtmektedir. Bu eksik piyasalarda, ülkeler ve firmalar pazar payı ve kârlarını artırmak için yarışmaktadır.

Desroches (2004), stratejik bir ticari politikanın asıl amacının, elde edebileceğinden daha fazla kâr payı elde etmek olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte Desroches (2004) önceki teorilerin ve stratejik ticaret politikasının modelinin sınırlamaları olduğunu göstermektedir. Uluslararası ticaret teorisi, Krugman'ın pop-enternasyonalizm adını verdiği bir teori olarak yürütülür. Her bir devleti, pazar payı kazanmak için uluslararası rekabette mücadele eden bir firma olarak görmektedir.

Dış ticaret teorileri üzerine literatür incelemesi şekil 1.1’de sunulmuştur. Dış ticaret için literatürde en çok öne çıkan teoriler, Smith, Ricardo, Heckscher-Ohlin, Leontief, Linder, Vernon, Krugman ve Porter teorisidir. Genel olarak, bu teorilere göre, dış ticarette kazanımların olduğu gösterilmektedir. Uluslararası ticaret, herkes için oldukça faydalıdır. Başka bir deyişle, tüm ülkeler uluslararası ticaretle zenginleşmektedir.

Merkantilizm hariç olmak üzere, bütün teoriler, uluslararası ticaretin faydalarını göstermektedir ve özellikle serbest ticareti savunmaktadırlar. Dış ticaret teorilerinin diğer yazarlar tarafından eleştirilmekte ve geliştirilmektedir. Örneğin mutlak üstünlük teorisi, Ricardo (1817) tarafından eleştirilmiş ve geliştirilmiştir. Karşılaştırmalı üstünlükler ise Hecksher (1919) ve Ohlin (1933) tarafından eleştirilmiş ve geliştirilmiştir. Ancak, dış ticaret teorilerinin tüm yazarları, uluslararası ticaretin, ülkeleri zenginleştirdiği gerçeği üzerinde mutabık kalmışlardır.

Serbest ticaret, tüketimin küresel bir dağılımına yol açmaktadır; böylelikle, bütün tüketicilerin refah düzeyini arttıran hiçbir değişiklik öngörülmemelidir; bu anlamda, serbest ticaretin etkili olduğunu görülmektedir (Jones, 1981: 27). Buna ek olarak, Krugman (2003), koleksiyonlar tüm uluslararası ekonominin en önemlisidir ve ticaretten elde edilen kazançlar olduğunu savunmaktadır. Ülkeler mal ve hizmet ticaretini, neredeyse her zaman karşılıklı menfaatlerine göre gerçekleştirmektedirler.

Uluslararası ticaret teorileri çok geniştir. Bu teoriler Czinkota, I.A.Roshainer ve M.H. Moffet (1999) tarafından özetlenmekte ve aşağıdaki şekil 1.1’de sunulmaktadır.

(23)

13 Şekil 1.1. Dış Ticaret Teorileri

Kaynak: Atse, 2007: 49.

Smith :

Bir ülke, üretiminde üstün olduğu ürün üzerinde uzmanlaşmalıdır. Eğer bir ülke, X ürününün üretiminde mükemmelse, bu X ürününün üretimi ve

ihracatına odaklanmalıdır.

Ricardo :

İki malın üretiminde de üstünlük gösteren bir ülke, en çokmükemmel olduğuiki maldan birinin üretim ve ihracatına odaklanmalıdır. İkinci malı karşılığında ithal etmelidir.

Heckscher-Ohlin :

Bir ülkenin çok sayıda iş gücü varsa, "emek-yoğun" tipi üretimi gerektiren ürünlerin üretim ve ihracatında uzmanlaşması gerekmektedir. Bir ülke, bilgisi, tekniği ve teknolojik uzmanlığı yönünden üstün olursa," know-how intensive" gerektiren ürünlerin üretimi ve ihracatı konusunda uzmanlaşması gerekmektedir.

Leontief :

Uzmanlık, teknik ve teknolojik bilgi üstünlüğüne sahip olan "emek-yoğun" tipi üretim malları üreten ve ihraç eden ABD'ye dikkat çekerek HeckserOhlin'in teorisini reddetmiştir.

Linder :

Talep edilen mal ve hizmetlerin gelişmişliği doğrudan talep geliri seviyesine bağlıdır. Bu nedenle, bir ülkenin ihracatının, en çok benzer nitelikteki ülkelere odaklanması gerekmektedir.

Vernon :

Bir ülkenin ihracatı, benzer olan ama kalkınma aşaması farklı olan ülkelere yapılmalıdır. Bir ülkede nihai evresindeki bir ürün, benzer nitelikte olan ama ürünün halen büyüme evresinde olduğu bir ülkeye ihraç edilmelidir.

Krugman :

İhracat, iç(intern) ve dış (extern) ölçek ekonomileri ile sonuçlanmaktadır. İntern: Bir ürünün birim maliyetinin, şirketin büyüklüğüne göre azalmasıdır. Extern: Bir ürünün birim maliyetinin, şirketin bulunduğu endüstrinin büyüklüğüne göre azalmasıdır.

Porter :

Bir ülkenin rekabet gücü, sanayilerinin yenilikçi kapasitesine bağlıdır. Çevredeki baskılar ve meydan okuma, şirketleri yeniliğe teşvik ederek rekabet avantajı kazandırmaktadır. Bu nedenle, güçlü rakipler, tedarikçiler ve talep eden tüketicilerin yerel varlığından yararlanılmaktadır. Başka bir deyişle, ihracat yapmak isteyen şirketler için yenilikçilik önemli bir husustur.

(24)

14 Uluslararası ticaret teorileri, onu uygulayan tüm ülkeler için serbest ticaretin faydalarını vurgulasa da yoksulluğun bazı ülkelerde hâlâ mevcut olduğunu görmektedir. Bu nedenle, çalışmamızın ikinci konsepti sürdürülebilir kalkınmadaki ticaretin rolünü göstermek olacaktır.

Kalkınmada Ticaretin Rolü

Uluslararası ticaret, ekonomik kalkınma için büyük bir faktör niteliğindedir. Ampirik literatürler, dış ticarete katılımdaki artışın, genel olarak kalkınma için gerekli olan ekonomik büyümeyi teşvik edebildiğini göstermektedir. Uluslararası ticaret, gelişmekte olan ülkelerdeki üreticileri ve tüketicileri küresel pazarlara bağlayarak, tarımda verimli kapasitelerin oluşturulması için gerekli teknoloji ve hizmetler, sanayi ve ekonominin yapısal dönüşümü ve finansal kaynak akışlarına temelde katkıda bulunmaktadır (Birleşmiş Milletler, 2014: 2).

Uluslararası ticaret, her ülkenin ekonomisinde önemli bir rol oynamaktadır. Ticaret dengesinin üzerinde pozitif değerlendirme yaparak bir ülkenin ekonomik büyümesini de pozitif olarak etkilemektedir. Uluslararası ticaret, kullanılmayan pazarları açmakta ve ülkelerin verimliliğini artırmaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında, uluslararası ticaretin rolü, üretim maliyetlerini minimize ederken; şirket kârlarını da maksimum düzeye çıkarmaktır. Dolayısıyla pazardaki mal ve hizmetler, birim fiyatların düşmesine neden olmaktadır. Uluslararası ticaret, ithalat ve ihracat yoluyla ekonomide denge arayışında da önemli bir rol oynamaktadır. Uluslararası ticaret, bir ülkenin etkili bir şekilde üretemediği mal ve hizmetleri sunmaktadır (Laisse Terre. 2016: 1).

Uluslararası ticaret, ekonomik büyümeye stratejik bir katkı sağlamaktadır. İhracat artışı, hem gelişmekte olan ülkelerde hem de gelişmiş ülkelerde Gayri Safi Yurt İçi Hasıla artışına neden olmaktadır (Birleşmiş Milletler, 2008: 1). Uluslararası ticaret, fazlalıkların ticarileştirilmesi de dahil olmak üzere ek gelir fırsatları sağlayarak milli geliri etkilemektedir. Dolayısıyla, iç piyasadaki göreli fiyatlar üzerindeki etkisi nedeniyle gelişmenin birçok ekonomik ve sosyal yönünü etkilemektedir. Dış ticarete daha fazla katılım, ekonomik kalkınmanın artması ve yoksulluğun azaltılması için devamlı olarak sürdürülmelidir. Uluslararası ticarete katılma yoluyla ekonomik ortam elverişli hale gelerek daha geniş kalkınma hedeflerine ulaşılmaktadır. Örnek olarak yoksulluğun azaltılması, istihdam, gıda güvenliği, sağlık, kadın entegrasyonu sağlanmaktadır. Dış ticaret yoluyla, iç

(25)

15 piyasalarda daha ucuz, daha kaliteli ve daha çeşitli mal ve hizmetler elde edilebilmektedir. Üretim faktörleri daha kaliteli ve daha çeşitlendirilmiş ihracat yaparken, üretim maliyetlerini düşürmekte ve üretken faaliyetleri daha verimli hale getirmektedir. Temel mal ve hizmetlere (örneğin, ilaçlar ve aşılar, gıda ürünleri, enerji gibi malları) daha iyi erişim, tüketicileri doğrudan olumlu etkilemekte ve kamu harcamalarını optimize etmektedir. Ek olarak, küresel ticaret ve tüketicinin çevresel tercihlerinin bir vektörü olarak dış ticaret, sürdürülebilir üretim yöntemlerini ve mal ve hizmet teknolojilerinin yayılmasını geliştirebilmektedir (UNCTAD, 2014: 3).

Uluslararası ticaret, yoksulluğun ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynayabilmektedir. Uluslararası ticaret, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin piyasalarına erişimini artırabilmekte ve düzenlenmiş bir ticaret sisteminin geliştirilmesini destekleyebilmektedir. Uluslararası ticarete açık olan ülkeler genellikle daha hızlı büyümekte ve daha fazla iş teklif etmektedir. Büyüme ve Gelişme Komisyonu'nun belirttiği gibi, sürekli ekonomik büyüme yaşayan tüm gelişmekte olan ülkeler küresel pazarlarda başarılı olmuşlardır(Julia Oliver, 2012: 1).

(26)

16 İKİNCİ BÖLÜM

EKONOMİK BÜYÜME

Adam Smith, Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine İncelemeleri yaptığı zamandan bu yana, ekonomik büyüme, birçok ekonomistin zihnini işgal etmektedir. Ekonomik büyüme, “sürdürülebilir büyümenin yapıdaki değişimlerin eşlik etmesi ve yaşam standardında bir iyileşmeye yol açması” olarak tanımlanabilir. Bir ekonominin büyüklüğündeki değişimi hesaba katmak ve tüm üretimin evrimini ölçmek için, genellikle GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) veya GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) öğeleri kullanılmaktadır. Ekonomistler, hacimce GSYİH terimini, ekonomik büyümenin bir göstergesi olarak kullanmayı tercih etmektedir. Büyüme oranı, bir yıldan bir sonraki yıla kadar GSYH'deki göreceli değişim olarak tanımlanmaktadır1. Dolayısıyla, ekonomik büyüme, ulusal gelirin bir yıldan bir sonraki yıla kadar büyümesini ölçmektedir (Arnold, 2012: 7).

Bir ekonominin büyüme yapısındaki bir değişimi hesaba katma işleminde, bazen sektörlere ve bölgelere göre faaliyet dağılımı da kullanılmaktadır. Sektörel faaliyet dağılımları söz konusu olduğunda, tarım, sanayi, piyasa veya piyasa dışı hizmetlerin GSYİH içindeki payları düzenli olarak değişmektedir. Tarım, sanayi, hizmet ve diğer üretimin hesaplanması, bir ülkenin ekonomik büyüme evriminin açıklanmasında rol oynamaktadır. Faaliyetlerin coğrafi dağılımı ile ilgili olarak, şehir ve kırsal bölgeler arasındaki faaliyetlerin dağılımının farklılaştığı da görülebilmektedir. Bölgeye göre GSYİH ve büyüme oranının hesaplanması, bölgesel dengesizliklerin evrimini göstermeyi mümkün kılmaktadır. Ancak, yüksek bir GSYİH büyüme oranı, bazı üretim faaliyetlerindeki düşüşü ve bazı bölgelerin gerilemesini gizleyebilmektir. Bir ülkenin yaşam standardının değerlendirilebilmesi amacıyla GSYH’nin toplam nüfusa oranlanması ile kişi başına düşen GSYİH (veya kişi başına düşen ortalama gelir) elde edilmektedir. Ancak, kişi başına düşen ortalama gelirdeki artış, gelişmeyle eş anlamlı değildir. Bazen yaşam koşullarındaki bozulmaya (kirlilik, sıkıntılar, savaş vb.), eşitsizlikler ve dışlamaların kötüleşmesi eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla, kişi başına düşen GSYİH'nin tek gösterge olarak refahın bir ölçütü şeklinde ifade edilmesi yanıltıcı olabilmektir (Diemer, 2004: 95). Örneğin, 1990'lardan beri büyük petrol keşiflerinden faydalanan Ekvator Ginesi,

1 Büyüme Oranının Hesaplanması % =𝐆𝐒𝐘𝐇𝒕 − 𝐆𝐒𝐘𝐇𝒕−𝟏 𝐆𝐒𝐘𝐇𝒕−𝟏 x100

(27)

17 Avrupa Ülkelerine benzer bir kişi başına GSYİH'ya sahiptir. Ancak, bebek ölüm oranı otuz kat daha yüksektir ve yaşam beklentisi neredeyse ortalama 42 yaş düzeyindedir. Bu yüzden 1990' lardan beri Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, İnsani Gelişim Göstergesini (HDI) hesaplamaktadır (AfDB, 2002: 3-11). Genel olarak, İnsani Gelişim Göstergesi (HDI) şu faktörleri dikkate alır: yaşam beklentisi seviyesi ile temsil edilen sağlık düzeyi, okur-yazarlık oranı ve ortalama eğitim yılı sayısı ile erişilen eğitim düzeyi, kişi başına düşen GSYİH'den elde edilen ortalama gelir seviyesi (en yüksek gelirlerin dahil edilmemesiyle düzeltilmiştir). Büyümenin farklı özelliklerini açıklığa kavuşturmak için öncelikle ekonomik büyüme teorilerini açıklamak gerekmektedir. Bu teoriler, dış ticaretin ve büyümenin nedenlerini ve sonuçlarını açıklayabilecek faktörleri anlamaya olanak sağlamaktadır (Robin, 2007: 1).

2.1. Ekonomik Büyüme Teorileri

Ekonomik düşüncenin tarihi çerçevesinde değerlendirildiğinde, büyümenin kökeni, ilk sanayi devrimine kadar uzanmaktadır. 1776'da Adam Smith'in, iş bölümünün erdemlerine dayalı iyimser vizyonuyla, büyüme teması, on dokuzuncu yüzyılda Malthus, Ricardo ve Marx'ın eserlerinde yeniden ortaya çıkmıştır. Ancak, yirminci yüzyıl ve özellikle 1950'ler, teorik büyüme modellerinin gerçek bir başarı olduğunu göstermektedir. Post-Keynesyen (Harrod-Domar) ve neoklasik (Solow) modeller dengeli büyüme konusunda gerçek bir tartışma başlatmıştır. 1970'lerden ve 1980'lerden bu yana, teorisyenler tarafından büyüme üzerinde endojen uygulamalar teşvik edilmektedir.

On dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar, klasik teoriler (Smith, Malthus, Say, Ricardo) ve neoklasik sentezler, büyüme mekanizmalarına odaklanarak, genel bağlamda sermaye faktörünü (tasarruf ve yatırım) savunmuşlardır. Aynı zamanda iç ve dış güvenlik, altyapı ve parasal gelişim gibi genel alanlardaki müdahaleyi de teşvik etmişlerdir. Sanayi devriminin yayılmasından sonra, yirminci yüzyılın ilk yarısı, eksik rekabet piyasasının oluşması, teknolojik ve örgütsel ilerlemenin hızlanması ile gibi gelişmelerle karakterize edilmiştir (Nasser, 2010: 10).

Çağdaş ekonomi, özellikle sürdürülebilir büyüme sorununu ortaya koyarak büyümenin koşulları ve optimizasyon mekanizmaları ile daha fazla ilgilenmektedir. Bu bağlamda, iki karşıt akım birbirinden ayrışmaktadır:

(28)

18 Neo-klasik düşünceden (Solow'dan) esinlenen Ekzojen büyüme okulu, görünmez el düşüncesine katılarak, iktisadi ajanların gönüllü eylemlerinin, büyüme hızı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olmadığını göstermektedir.

Başlangıçta Neo-Keynesyen düşüncenin (Harrod-Domard) ilham kaynağı olan Endojen büyüme okulu, kamu kesiminin faaliyetlerinin, büyüme üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olabileceğini göstermektedir. G. Becker, bu yaklaşımı genişleterek, beşerî sermayenin ve kamu sermayesinin oluşturulmasının da büyüme üzerinde rol oynadığını göstermektedir.

2.1.1. Klasik Okul Teorileri

İktisatçılar, iki yüzyıldan fazla süredir ekonomik büyümenin nedenlerini merak etmektedir. Adam Smith, Thomas Malthus, David Ricardo ve Karl Marx, bu düşüncenin en önemli öncülleri arasında gösterilmektedir. Büyümeyle ilgili ekonomik düşünce, ilk sanayi devrimine kadar uzanmaktadır. Özellikle, Adam Smith'in Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine İnceleme çalışmasından sonra ekonomik büyüme en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Adam Smith, 1776 yılında yayınlanmış olan Ulusların Zenginliği adlı çalışması ile ekonomik büyüme teorisini ilk sunan kişi olmuştur. Adam Smith’e göre ekonomik büyüme sınırsızdır ve üretkenliği artıran iş bölümüdür. Bu düşünce, diğer klasik iktisatçılar ile gelişim göstermektedir. Klasik okul iktisatçıları, hiçbir büyümenin sürdürülebilir olmayabileceğini düşünmüşlerdir. Çünkü onlara göre, bu üretim durağan bir duruma yönelmelidir. Örneğin, David Ricardo için durağan üretim durumu, ekilebilir arazilerin azalan getiriler prensibine bağlı olmasıyla kendini göstermektedir. Aynı zamanda nüfusun büyüme hızını vurgulayan Thomas Malthus'dur (Franck, 2015: 5).

2.1.1.1. Adam Smith: Ulusların Zenginliği (1776)

18. yüzyılın başlarında, A. Smith, “Ulusların Zenginlikleri”ndeki artışın birçok sebebini belirlemiştir. Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine İncelemelerinde (1776), Adam Smith, iş bölümünün (artı, piyasa, verimlilik kazançlar) büyüme üzerindeki oynadığı rolün altını çizmektedir. Buna ek olarak, A. Smith, üretim araçlarının artırılmasını, iş bölümü ve uzmanlaşmanın yanı sıra ticaretin gelişmesini de savunmaktadır. Bu faktörler eksojen, yani birbirinden bağımsız olarak kabul edilmektir. Klasik teoriler, bir yatırım kaynağı olan sermaye

(29)

19 birikimini desteklemektedir (Nasser, 2010: 10). Bu iş bölümü, ülkenin uluslararası ticarete katılımıyla (Mutlak Üstünlük Teorisi) güçlendirilmektedir. Smith'in iyimserliği, iş bölümü ve piyasanın genişletilmesi hedefi ile sınırsız büyümenin özellikleri ortaya çıkmıştır (Diemer, 2004: 95).

2.1.1.2. Thomas Malthus: Nüfusun Prensipleri (1796)

Nüfusun Prensipleri ile ilgili yazısında (1796) Thomas Malthus, yaygın demografik özellikler nedeniyle büyümenin sınırlı olduğunu düşünmektedir. Thomas Malthus’a göre İngiltere'deki sefalet iki yasaya dayandırmaktadır: Bunlar; aritmetik ve geometrik dizi yasasıdır (Malthus, 1796). Klasik iktisatçı Thomas Malthus (1766-1834) uzun vadeli büyümenin sürdürülebilirliği konusunda oldukça karamsardır. Thomas Malthus, Ricardo gibi, ekonomik büyümenin yavaşlama eğiliminde olduğunu ve ekonominin durağan bir duruma yaklaştığını düşünmektedir. Malthus bu durağan durumu "nüfusun yasası" aracılığıyla açıklamıştır. Buna göre, nüfus (insanın biyolojik üreme kapasitesi) geometrik bir oranda artarken (1, 2, 4, 8, 16, 32, vb.), meta (insan nüfusunu besleyen gıda maddelerinin üretimi) aritmetik bir sürekliliğe göre (1, 2, 3, 4, 5, 6, vb.) ilerlemektedir. Kaynaklar, popülasyonu beslemek için yetersiz kaldığından, nüfus artış hızının azalması yönünde eğilim söz konusu olmaktadır. Bu nedenle insanın biyolojik üreme hızının, gıda üretiminin hızını aşma eğilimi, nüfus artışını sınırlayan eğilimleri doğurmaktadır. Malthus, doğumların sayısını sınırlamak için "ahlaki kısıtlama" özellikle evlilikten önce cinsel uzak durma ve geç evlilik öngörmektedir. Çin'de birkaç yıl önce tek çocuk politikası gibi doğum sayısının azaltılmasını amaçlayan politikaları tanımlamak için “Malthusyen politikalar” ifadesi kullanılmaktadır (Martin, 2012: 2).

2.1.1.3. David Ricardo: Azalan Getiriler Yasası (1817)

David Ricardo (1772-1823), diğer klasik iktisatçılar gibi, yatırımın ekonomik büyüme için gerekli olduğunu düşünmüştür. Kapitalistler, tasarruflarını yatırım yapmak için kullanmaktadır. Büyüme, gelirin dağılımına bağlıdır: kapitalistler daha fazla kâr kazanırken, ne kadar çok yatırım yaparsa, büyüme de o kadar büyük olacaktır. Ancak Ricardo'ya göre, azalan getirileri nedeniyle araziye yatırım daha az verimlilik gösterecektir.

David Ricardo (1817), Politik İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri adlı çalışmasında, büyümenin, azalan getiriler yasasıyla sınırlı olduğunu belirtmektedir.

(30)

20 Katma değer, üç etkene ayrılmaktadır: toprak sahipleri (arazinin sömürülmesi için kirayı alan), çalışanlar (maaş alanlar) ve kapitalist (hem karı alan hem de yatırım yapan). Toprak sahipleri için en verimli arazinin sahibi en yüksek rantı alırken, en az verimli arazinin sahibi en az gelir almaktadır. Nüfus arttıkça, tarımsal üretimin artırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır, ancak ekim altındaki yeni arazi daha az üretken hale gelmektedir. Üretim maliyeti yükselmesi ise daha yüksek ücretler ve arazi rantına yol açacaktır. Kapitalistlerin artık yatırım yapıp teşvik edilmeyeceği ana kadar kârlar azalma eğilimi gösterecektir. Dolayısıyla, ekonomi durağan durumuna ulaşmış olacaktır. Ricardo, bu durağan durumu ertelemek amacıyla teknik ilerlemeyle tarımda üretkenlik artışlarını artırmayı ve karşılaştırmalı üstünlükler teorisi çerçevesinde uluslararası ticarete açılmayı savunmaktadır (Ricardo, 1817).

Ricardo için büyüme, istikrarlı bir duruma yol açmaktadır: "Nüfus artışı, tarımsal üretimde bir artışı gerektirmektedir. Nüfus büyüdükçe, daha fazla arazi kullanılarak yeni ekili arazilerin daha az verimli hale gelmesine yol açmaktadır. Bir yeni arazinin veriminin daha önce ekilmiş arazinin veriminden daha düşük olduğunu gösteren bu durum, azalan getiriler yasası ile ifade edilmektedir. Bir yandan, arazinin sahibi daha fazla gelir elde etmektedir; öte yandan, üretim maliyeti artışına paralel olarak tarımsal ürünlerin fiyatı da artmaktadır (Nasser, 2010: 11). Tarım ürünlerinin fiyatı yükseldikçe, işçiler daha yüksek ücret talep etmektedir. Aynı zamanda, kapitalistler, işçilere ve arazi sahibine dağıtılmayan geliri aldıkları için kâr düzeyleri yavaşça azalan bir seyir gösterecektir. Dolayısıyla, kapitalistler daha az kar elde ederek, daha az yatırım yapmaktadır. Yani, üretim giderek azalmaktadır. Yatırım sıfıra ulaştığında ise üretim artık artmaz ve durgunlaşır ve böylece, ekonomi durağan bir duruma ulaşmaktadır.

Ricardo’ya (1817) göre, büyümenin azalması kaçınılmaz bir görünüm sergilemektedir. Ancak, dış ekonominin açılarak, tarımsal ürünlerin ithal edilmesi halinde durağan durumu biraz daha ertelemek mümkün olabilir. Ekonomide mevcut tarımsal ürün miktarı arttıkça, ekim için yeni topraklar kullanmak daha az gerekli hale gelebilecektir. Sonuç olarak, tarımsal ürün fiyatlarındaki ve ücretlerdeki artış yavaşlarken yatırımlar yüksek olmaya başlayacaktır. Dolayısıyla, söz konusu mekanizmanın işleyişi, Ricardo'nun, karşılaştırmalı üstünlükler teorisini formülüze eden serbest ticaret fikrini (dış ticaret teorileri) savunmasına yol açmaktadır.

(31)

21 2.1.1.4. Marx'a göre Kapitalizmin Sonu (1844)

Karl Marx, genişletilmiş üretim planlarını kullanarak, resmi bir büyüme modeli öneren ilk ekonomist olmuştur. Kâr oranlarındaki düşüş eğilimi nedeniyle kapitalist üretim tarzında büyümenin sınırlı olduğunu düşünmektedir (Marx, 1867). Daha büyük bir değer arayışı (özellikle Marx'ın Minimum Sübvansiyon olarak adlandırdığı düşük maaş sayesinde) ve kapitalistler arasındaki rekabet, işçilerin yoksullaşmasını ve kapitalist sistemin gelişmesinde bir tıkanıklığın ortaya çıkışını hızlandıran gelişmeler olarak öne çıkmaktadır (Marx, 1844).

Marx'a göre, ekonomik faaliyetin itici gücü, kapitalistlerin daha fazla artı-değer arayışında olmasıdır. Beşerî ve finansal sermaye, kapitalistlerin kendi amaçlarına ulaşmak için kullandıkları bir araçtır: yani, sermayeyi zenginleştirmek. Marx'a göre, büyüme kavramı “artı değerin dinamiği” olarak sunulmaktadır. Sermayeyi bir dizi üretim aracı olarak tanımlayan klasiklerin aksine, Marx, sermayeyi kapitalistlere göre tanımlar. Yani, Marx’a göre, kapitalistler, çalışmadan, sosyal ürünün bir parçasını almaktadır. Serbest sermaye, bir dizi üretim faktörü değil, sermaye kazançlarını telafi etmek için çeşitli şekillerde kullanılan bir üretim faktörüdür (Nicolas, 2009: 2). Karl Marx, büyümeyi sermaye birikimi ile açıklamaktadır. Bu düşünceye göre, sermaye faktörünün, emeğin yerine koyulmasıyla sonuçlanan kâra yönelik sürekli arayışı olarak büyüme kavramı ifade etmektedir. Bu halde, işsizlik çoğalır ve ücretler düşüş gösterir. Söz konusu duruma paralel olarak işçilerin tüketim harcamaları azalacak ve işsizlik krizleri ortaya çıkacaktır. Zaman içinde, kâr oranı düşecek ve sermayenin birikimini, dolayısıyla büyümeyi kademeli olarak azaltacaktır (Franck, 2015: 5).

Ekonominin yarattığı artı-değerin toplam hacmi (ya da ortalama oran) üç faktöre bağlıdır. Marx'a göre ilk açıklayıcı faktör, kapitalistlerin kullandığı değişken sermayenin payına göredir. Yani, ücretlerin ödenmesi için ayrılan kısımdır. Asgari yaşama ücretlerinin mantığı olarak, değişken sermaye ne kadar çok kullanılırsa işçi sayısı o kadar daha fazla olacaktır; böylece daha fazla artı değer olacaktır. Daha sonra Marx, artı-değerin piyasa yasalarına bağlı olarak işgücünün fiyatı ile değiştiğini düşünmektedir. Son olarak, üçüncü belirleyici faktör emek sömürüsünün yoğunluğudur. Buna göre, işgücünün sömürüldüğü süre ve performansı söz konusudur. Marx, işgücünden söz ettiğinde, toplumun bireysel emek güçlerinin bir bütün olarak birleşik çabalarının sonucu olan emeğin toplumsal gücünü ifade etmektedir. Yukarıdaki sermaye ve emek üzerinde belirtilen hususlardan bağımsız olarak, artı-değerin büyüklüğü (daha genel olarak ortalama artı-değer oranı), toplumu

(32)

22 oluşturan sınıflar arasında kurulan kuvvetler dengesine göre değişmektedir (Gillot ve Antoine, 1999: 3).

2.1.2. Joseph Schumpeter (1911) ve Girişimcilerin Rolü

Joseph Schumpeter (1942), Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı kitabında endüstriyel ilerlemenin, değişimin anahtarı olduğunu göstermektedir: "Kapitalist makineyi harekete geçiren ve tutan temel dürtü, yeni tüketim nesneleri, yeni üretim ve ulaşım yöntemleri, yeni pazarlar, yeni sanayi örgütleri tarafından yaratılmaktadır ve bunlar, kapitalist inisiyatifin yarattığı tüm unsurlardır". Başka bir deyişle, sanayi ilerlemesi, yenilikçiler tarafından yönlendirilmektedir (Schumpeter, 1942).

Schumpeteryen analiz çok ilginçtir, çünkü, sadece teknik ilerlemeye, bilginin evrimi ya da büyük icatlara (ardışık sanayi devrimleri döngüsü ile) dayanmamaktadır. Schumpeter, yeni bir ürün ya da yeni bir üretim yöntemi başlatma riskini üstlenen ve bir finansal ödülün başarılı teklifini sağlayan bir yapı (tekelci rekabet) oluşturan bir girişimin büyük rol oynadığını göstermektedir. Bununla birlikte, Schumpeter sisteminin (Yaratıcı-Yıkım) herkes için faydalı olacağı ve daha fazla zenginlik üreteceği tespit edilmiştir (Diemer, 2004: 97).

J. Schumpeter'in (1883-1950) heterodoks kuramında: uzun vadeli yenilik, büyüme ve ekonomik gelişmenin açıklayıcı faktörüdür. Schumpeteryan girişimci bir yenilikçidir ve meşru kâr, inovasyon sürecinin uygulanması sırasında alınan riskin ödülüdür. Kısa vadede, ekonomik faaliyet koşulları teknoloji ile belirlenmektedir. Uzun vadede ise ekonomik faaliyetlerin koşulları, teknolojiler, yasal çevre ve pazarlar değişilmektedir. Schumpeter, ürünlerin, pazarların, süreçlerin, hammaddelerin ve şirketlerin organizasyonu gibi 5 tür yeniliği birbirinden ayırarak ortaya koymuş ve yeni gelişmekte olan endüstrilerin, eski baskın faaliyetlerin yerini alarak, yenilik kümelerini, büyümenin motoru ve değişim krizlerinin kaynağı olarak göstermiştir (Nasser, 2010: 11).

2.1.3. Post-Keynesyen Büyüme Modelleri

1929 krizi sonrasında, J.M. Keynes'in eserlerinden esinlenen birçok ekonomist, dengeli bir büyümenin mümkün koşullarını sorgulamıştır. Domar ve Harrod modelleri, büyüyen bir kapitalist ekonominin denge koşullarını ve temel özelliklerini

Şekil

Tablo 1.1.  Maddi Ürünlerinin Ve Hizmetlerin Farklı Bileşenlerini
Tablo 1.2.  Dış Ticaretin Aktörleri
Şekil 2.1.  Post-Keynesyen Büyüme Modelleri
Şekil 2.2.  Kaldor Modelinde Büyüme ve Dağılım
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha fazla aynntlya girmeden gunu sOyleyelim ki bilgi iqlem siireglerine kendilerini adamrg sos- yal kiiltiirlti (alt-kiiltiirler) bilginin drg cephesine bir

Aktif kanama nedeni ile eritrosit süspansiyonu replasmanı planlanan hastalarda hem komorbiditelerin (KOAH, HT, DM ve diğerleri) hem de APACHE II skorlarının aktif kanaması

Hazırlayan: Yunus KÜLCÜ Zincirleme Sayı

The aims of this study were to uncover the effects of noise exposure on oxidative status and hearing thresholds and to investigate possible protective role of drug trimetazidine

Yürür’ün (2008) araştırmasında, örgütsel adalet algısı (işlemsel, etkileşimsel ve dağıtımsal adalet algılarının tümü) ile cinsiyet arasında bir

Bu bağlamda bu çalışmada otel işletmeleri işgörenlerinin otantik liderlik algıları ile örgütsel vatandaşlık davranışı ve örgütsel adanmışlık

Yazar, Osmanl~~ ve Osmanl~~ sonras~~ Bulgaristan'a ili~kin olarak Bulgaristan'daki tarih yaz~m~nda Bulgarlann, Osmanl~~ kar~~tl~~~n~~ kendilerini tan~mla- mada ulusal bir motif

Okul Deneyimi I Dersinin Öğretmen Adayları Üzerindeki Etkileri, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (11), 141-163. Öğretmen Adaylarının Okul