• Sonuç bulunamadı

Başlık: SOSYOLOJİDE BİRLİK SAĞLAMAYazar(lar):KASAPOĞLU, M. Aytül Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 201-218 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000114 Yayın Tarihi: 1992 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: SOSYOLOJİDE BİRLİK SAĞLAMAYazar(lar):KASAPOĞLU, M. Aytül Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 201-218 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000114 Yayın Tarihi: 1992 PDF"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

D o ç . Dr. M. Aytül KASAPOĞLU

GİRİŞ

G ü n ü m ü z d e genel olarak iki bilgi teorisi ya da b u n l a r ı n uzantıları sosyal bilimlerdeki u y g u l a m a l a r a k a y n a k l ı k e t m e k t e d i r . Toplumsal d ü n y a n ı n , doğal d ü n y a d a n farklı olmadığını, bu nedenle de doğa bilim­ lerinde başarıyla u y g u l a n a n pozitivist açıklama biçiminin t o p l u m s a l bilimler için de u y g u n olduğunu s a v u n a n görüşlere karşılık, t o p l u m s a l d ü n y a n ı n doğal bir gerçeklik gibi ele alınamayacağını s a v u n a n l a r bu­ l u n m a k t a d ı r . D o ğ a ve t o p l u m bilimlerinin metodolojik birliğine ilişkin pozitivist değerlendirmeye muhalefet eden geleneksel h e r m e n e n e u t i k ' in temeli 19. y.y. da D i l t h e y t a r a f ı n d a n geliştirilen ' a n l a m a ' (verstehen) k a v r a m ı n d a y a t m a k t a d ı r . A n l a m a , olgular a r a s ı n d a k i nedensel bağlar üzerinde çalışmaya alternatif olarak s u n u l m u ş t u r . Ü n l ü A l m a n sosyolog M. Weber ise, yüzyılımızın ilk yirmi yılında t o p l u m s a l ya da k ü l t ü r e l bilimlerde çabaların h e m 'nedensel' h e m de ' a n l a m s a l ' a ç ı d a n yeterli olması gerekliliğini t a r t ı ş m ı ş ve " E r k e n m o d e r n A v r u p a ' d a katoliklere göre p r o t e s t a n t ü c c a r l a r ı n ı n d a h a yenilikçi olduğunu söylemek yeterli değildir. Bu karşılıklı ilişkinin açıklaması, protestanlığın özellikle de Calvinizmin iç y a p ı s ı n d a a r a n m a l ı , Calvinist olmanın ne a n l a m a geldiği o r t a y a k o n m a l ı d ı r " (Weber, 1976, O u t h w a i t e , 1979) diyerek, yorumsa-ma k a v r a m ı n ı , toplumbilimsel açıklayorumsa-maya ilişkin değerlendirmesiyle birleştirmeye ve böylece Dilthey ve diğerlerinin ' a ç ı k l a m a ' ile ' a n l a m a ' arasında açtıkları y a r ı k üzerinde k ö p r ü k u r m a y a çabalamıştır. An­ cak Weber'in bu k a v r a m l a ş t ı r m a s ı n ı n özne ile nesne arasında bir a y r ı m ya da ikilem olduğu düşüncesiyle birlikte nesnelci bir yorum­ lamayı da barındırdığı ve bu yönüyle D i l t h e y ' e y a k ı n olduğu u n u t u l ­ mamalıdır. B u n a karşılık Heidegger ve G a d a m e r , özne-nesne ayrımı y a p ­ maksızın incelediğimiz nesnenin (bir m e t i n , t o p l u m s a l bir p r a t i k ya da herhangi bir şey) bizden ayrı bir şey olmadığını ve bizim o n u n içinde olduğumuzu savunurlar. B u r a d a n çıkarılan sonuç ise, a n l a m a n ı n t o p

(2)

lum bilimlerine özgü olan ve toplumsal d ü n y a y a u l a ş m a n ı n özgül bir y ö n t e m i olarak değil, fakat üyelerince üretildiği ve yeniden üretildiği gibi beşeri t o p l u m u n ontolojik önşartı olarak ele alınmasıdır (Giddens, 1976; O u t h w a i t e , 1979).

Aslında t o p l u m u n üyelerince h e r g ü n yeniden inşa edildiği yönün­ deki düşünceler çağdaş sosyolojide h u m a n i s t i k olarak adlandırılan bazı yaklaşımlarda da görülmektedir. Örneğin aktörlerin içinde b u l u n d u k l a r ı d u r u m l a r ı t a n ı m l a m a l a r ı açısından Sembolik Etkileşim (Mead ve Blu-m e r ) ; ve köklerini Alfred S c h u t z ' u n fenoBlu-menolojisinden alan Berger ve L u c k m a n n ' ı n fenomenolojik sosyolojisi, t o p l u m u n ikili karekterini-nes-nel olgusallık ve özkarekterini-nes-nel a n l a m m a n a s ı n d a - b ü t ü n l e ş t i r m e çabası olarak düşünülebilir. Onların, insanların öznel süreçleri, nesnel gerçeklikler olarak görme fenomenolojik eğitimi ile ilgilenmeleri ve t o p l u m u bir insan ü r ü n ü olarak görmeleri önemlidir. T o p l u m u n 'nesnel bir gerçeklik' ol­ d u ğ u n u k a v r a m a k ve insanı sonuçta toplumsal bir ' ü r ü n ' olarak görmek de, araştırmaların sosyolojik olma niteliğini e t k i l e m e k t e d i r . Ancak Berger ve L u c k m a n , "Gerçekliğin Toplumsal İ n ş a s ı " (1967) adlı eserde, d a h a çok bilişsel olgular ve farklı tipleştirmeler arasındaki ilişki üzerin­ de odaklaşarak bilgi sosyolojisi yapmışlardır. Z a t e n eserin ikinci adı da "Bilgi Sosyolojisi Bilimsel E s e r i " d i r .

Yorumlayıcı sosyoloji yapılırken u n u t u l m a m a s ı gereken temel nok­ t a , sosyal bilimlerde ikili hermeneutiğin olmasıdır. Çünkü sosyoloji, doğa bilimlerinin tersine, a n l a m çerçevelerinin y a r a t ı l m a s ı n ı n ve yeni­ den üretilmesinin, analiz etmeye çalıştığı insanın t o p l u m s a l davranışının bir koşulu olduğu, ön-yorumlanmış (preinterpreted) bir d ü n y a ile ilgi­ lenir. Bu yüzden gözlem y a p a n toplumbilimci öncelikle bu koşulları kavrayabilmeli, y a n i analiz etmeyi ya da açıklamayı d ü ş ü n d ü ğ ü özellik­ lerin yaşam biçimine h e r m e n e u t i k olarak nüfuz edebilmelidir (Giddens, 1976; O u t h w a i t e , 1979).

Yukarıda kısa giriş b ö l ü m ü n d e , sosyolojinin homejen bir g ö r ü n ü m e sahip olmadığı, d a h a çok geleneksel, ya da bilimsel karşısında h u m a n i s t i k ya da yorumlayıcı sosyolojinin temel özellikleri serimlenerek gösterilme­ ye çalışılmıştır. B u n d a n sonraki bölümde ise, sosyolojinin parçalanmış­ lığı ve b u n u n nedenleri üzerindeki bazı görüşlere yer verilmiştir.

1 . 1 . Sosyolojinin Parçalanmışlığı

Sosyolojinin şimdiye k a d a r görülmemiş şekilde parçalanmış ol­ masını b a ş t a Gibbs (1990) olmak üzere, d a h a birçok sosyolog yazıların­ da ifade etmektedir. Örneğin Collins (1986) "1980 ler Sosyolojisi

(3)

Dur-gunlukta mı? diye s o r m a k t a ; Denzin (1987)'in "1980 lerde Sosyolojinin Ölümü"; Wiley (1985)'in "Amerikan Sosyolojisinde Bugünkü Duraklama Devri" adlı makalelerinde sosyolojinin d u r u m u n u çok olumsuz olarak değerlendirmektedir. Bazı sosyologların alana ilişkin olumlu görüşlerinin ise genellikle paylaşılmadığı açıktır.

Gibbs (1990)'e göre, parçalanmışlığın iki k a y n a ğ ı b u l u n m a k t a d ı r : a) K o n u alanlarının özünde son derece farklı, ayrı olması; b) 1960 1ar-d a n bu y a n a sosyolojik yaklaşımların çoğalması1ar-dır.

Gibbs (1990)'e göre, sosyolojinin ayrı ve farklı k o n u alanlarına sa­ hip olması kapsamlı teorilere u l a ş m a d a cesaret kırıcı o l m a k t a , sosyolo­ jinin birbirini t u t m a z , ilgisiz g ö r ü n ü m ü n ü şiddetlendirmektedir. Bazı açık sözlü sosyologlar a r t ı k belli başlı dergileri okumadıklarını kabul et­ m e k t e ; bir çok sosyolog da tipik dergi yazılarını anlamadıkları gibi b u n ­ ları t a k d i r de etmemektedirler. Çalışmaların neden yapıldığı anlaşılmadı­ ğı gibi, b u n l a r ı n sosyoloji olduğu da kabul edilmemektedir. Bu d u r u m karşısında ' K o n t r o l ' ü n sosyolojinin k o n u alanı olmasını önermediğini belirten Gibbs, yalnızca k o n u n u n aşırı derecede farklılaştığı bir a l a n d a 'merkezi bir n o s y o n a ' şiddetle ihtiyaç olduğunu ifade e t m e k t e d i r . O'na göre, u z m a n l a ş m a kaçınılmazdır. F a k a t bir merkezi nosyon, u z m a n l a r ı n diğer alt alanlarda yapılan çalışmaları anlamalarını ve t a k d i r etmelerini olanaklı kılar. Bir kez, bir nosyon gerçekten merkezi olursa, alanın ko­ n u s u için açıkça ifade edilmeyen bir ölçüt olarak hizmet görür. Eğer ba­ zı olgular bu nosyon b a ğ l a m ı n d a düşünülemez ve betimlenemez ise, eği­ lim onu alanın k o n u s u dışında s a y m a k t ı r (s. 2).

1.1.1. Yaklaşımların çoğalması

Gibbs (1990)'e göre, 1960 d a n bu y a n a sosyolojik yaklaşımlar, bu­ güne k a d a r görülmemiş bir hızda m e y d a n a çıktılar ve aynı hızla güçleri­ ni kaybettiler. Örneğin Fonksiyonalizm 1950 lerde egemendi, fakat şimdi o r t a d a n k a l k m a sınırındadır. E t n o m e t o d o l o j i n i n kaderi benzer görü­ n ü m d e d i r , gerçi sosyolojik görüş açılarının y a ş a m sürelerinin giderek d a h a kısaldığı anlaşılmaktadır. Sembolik Etkileşimciliğin göreli karar­ lılığı bir istisnadır; fakat, bu kararlı denge, sosyolojinin parçalanmışlı­ ğının u z u n süren bir belirtisi olarak değerlendirilebilir. Gerçekte, sem­ bolik etkileşim ile etnometodoloji, fenomenoiojik sosyoloji ve d r a m a t u r -jikal sosyoloji, "Yorumlayıcı Sosyoloji" gibi bir genel etiket altında, ala­ nın parçalanmışlığını gözlerden s a k l a m a k t a d ı r . Çatışmacı sosyoloji ve çağdaş Marxist sosyoloji için, öncekilerin yeniden doğuşu olduğunu söy­ lemek d a h a doğrudur. H e r n e k a d a r Marxist Sosyolojiyi t a k i p 1980'lerde

(4)

düşmüşse de, o, y o k o l m a k t a n u z a k t ı r diyen Gıbbs'e göre, h e r h a n g i bir sosyolojik görüş açısının yeniliğinin reddi modası, sosyobiyoloji ve şebeke (network) analizlerinde şüphelidir. Aynı şey belki özellikle P e t e r Blau ve Bruce M a y h e w t a r a f ı n d a n geliştirilen d u r u m u y l a sosyolojik yapısal­ cılık için söylenebilir; fakat b u n l a r ı n herbiri sosyolojik görüş açısı olmak­ t a n u z a k t ı r .

Sosyolojinin k o n u alanı h a k k ı n d a düşünmek ve onu t a n ı m l a m a k k e n d i başına bir a m a ç değildir. Bir merkezi nosyon sorunların çözümü dahil bazı amaçların aracı olmalıdır. Çok bilinen bir k o n u , bilimsel karşı­ sında " h u m a n i s t l i k sosyoloji" olarak yaygın bir şekilde karekterize edil­ mektedir. H e r n e k a d a r h u m a n i s t sosyolog sayılanlar, bilim modeli ola­ r a k fiziğin alınmasına karşı u y a r ı l a r d a bulunurlarsa da, bilimsel sosyo­ loji fikrini açıkça reddetmezler. Bu h u m a n i s t sosyologlar, açıkça alter­ natif modeli betimlemek eğiliminde değildirler; fakat, belki de fizikçi­ lerin, k u r a m l a r a u l a ş m a d a öngörü g ü c ü n ü vurgulamaları y ü z ü n d e n fizi­ ği reddetmektedirler. H e r d u r u m d a , h ü m a n i s t sosyologların sosyolojik k u r a m l a r d a b ü y ü k değişiklikler olmaksızın öngörü gücü ö l ç ü t ü n ü kabul­ leri i h t i m a l dışıdır (Gibbs, 1990, s. 3).

1 . 2 . Sosyolojinin merkezi nosyonu olarak kontrol

Sosyolojinin çok sayıda p a r ç a l a r a b ö l ü n m ü ş olması y ü z ü n d e n mer­ kezi bir nosyona özel bir gereksinmesi olduğunu ileri süren Gibbs'e göre, sosyologların t ü m k o n u alanları üzerinde d ü ş ü n ü p , t a n ı m l a m a l a r yapa­ bilecekleri bir nosyon ' k o n t r o l ' olabilir. Ayrıca kontrol nosyonu, yalnız­ ca k a v r a m s a l açıklık ve b ü t ü n l ü ğ ü n sağlanmasında değil aynı z a m a n d a olası ampirik ilişkilerin d a h a ç a b u k k u r u l m a s ı n d a da kullanılabilir. Ger­ çekte bu t ü r hedefler k u r a m l a r a yönelik adımlardır ve ' k o n t r o l ' veya herhangi bir merkezi nosyon adayı, b u n a ulaşılmasını olanaklı kılmazsa başarısız olur.

Gibbs (1990)'ın makalesinde yer alan iki t a r t ı ş m a şunlardır: a) H e r bilimsel alanda m a k s i m u m birlik, bir merkezi nosyonu ge­ rektirir. B u , a l a n d a eğitim görmüşlerin kendi t ü m k o n u alanları üzerinde d ü ş ü n m e k ve t a n ı m l a r y a p m a k t a da kullanabilecekleri bir nosyona sa­ h i p olmaları demektir.

b) K o n t r o l , sosyolojinin merkezi nosyonu olabilir. Gibbs'e göre her iki t a r t ı ş m a da birlikte düşünüldüklerinde sosyal ve davranış bilimleri­ n i n t ü m ü n ü k a p s a y a c a k biçimdedir. Ayrıca Gibbs, bu alanlar arasında­ ki sınırların y a p a y ve verimsiz olduğunu d ü ş ü n m e k t e d i r . Sosyal ve

(5)

dav-ranış bililimlerinin t ü m ü için bir merkezi nosyon onların bütünleşmesi için esas olabilir. B u r a d a n , belirli bir sosyal ya da davranış bilimi için bir merkezi nosyon adayı ile ilgili çetin soru ş u d u r : Bir nosyon, diğer sosyal v e y a davranış bilimlerinin herbiri için ne ölçüde merkezi olabilir ? Bu sorunun yanıtı, sosyolojinin merkezi n a s y o n u olarak ' k o n t r o l ' ü n ka­ bul edilmesinin de m a n t ı k i esaslarını s u n a c a k t ı r diyen Gibbs, yazısında d a h a sonra ' k o n t r o l ' n o s y o n u n u a ç ı k l a m a y a çalışmaktadır.

1 . 2 . 1 . Kavramsal açıklık ve Bütünleşme

' K o n t r o l ' n o s y o n u n u açıklamak ve sosyolojinin merkezi nosyonu olması için çok dar olduğu t a r t ı ş m a s ı n a açıklık getirmek için Gibbs şun­ ları ileri sürer; K o n t r o l n o s y o n u n u n , sosyolojinin k o n u alanının t a n ı m ­ l a n m a s ı n d a kullanılabileceğini söylemek yetersizdir. Bir nosyonun en azından iki belirli a m a ç için etkin olarak kullanılabileceğine sosyologlar ikna olmalıdır.

a) K a v r a m s a l açıklık (alanın kelime hazinesini basitleştirme dahil) b) K a v r a m s a l b ü t ü n l e ş m e / b ü t ü n l ü k (alanın temel nosyonları ara­ sında analitik bağların kurulması). K o n t r o l , sosyolojisinin merkezi nos­ y o n u için yalnızca bir a d a y d ı r ve çok sayıda sosyoloğun kullanma ve deneyimlerini r a p o r etmesi ile bu k o n u d a k i iddia onaylanır ya da r e d edilebilir (Gibbs, 1990, s. 10).

1 . 2 . 1 . a) Farklılaşma Yoluyla Kavramsal Açıklık

Gibbs yazısında ilk olarak güç (power) k a v r a m ı n ı t a r t ı ş m a k t a ve yüzyılımızda sosyal bilimcilerin güç t a n ı m ı y a p m a y l a ilgilendikleri halde sonucun k a v r a m s a l bir b a t a k olduğunu ifade etmektedir. Bilindi­ ği üzere Weber'in ü n l ü ' g ü ç ' t a n ı m ı şöyledir: "Sosyal ilişkiler içindeki bir a k t ö r ü n , direnmelere r a ğ m e n k e n d i isteklerini (iradesini) uygulayabile­ cek bir k o n u m d a b u l u n m a s ı olasılığıdır. Bu olasılığın dayandığı temeller önemli değildir" (Weber, 1947, s. 152). Bu t a n ı m a gösterilen bir çok t e p ­ ki arasında ikisi önemlidir ve b u n l a r şunlardır; a) 'Olasılık' nasıl değer­ lendirilecektir ve en az ne k a d a r gereklidir?

b) Güç-kontrol; güç-etki; güç ve insan davranışı arasındaki m a n t ı k ­ sal ilişki n e d i r ?

İkinci soru bir daimi k a v r a m s a l soruna d o k u n u r . H e r ne k a d a r hiç­ bir k a v r a m l a ş t ı r m a doğru v e y a yanlış değilse de, k a v r a m s a l farklılaş­ ma esastır. Böylece terimlerin kavramlaştırması, a n l a m ı n nasıl ayrıldı­ ğını belirtmelidir. Bu t ü r k a v r a m s a l farklılaşma şu t a n ı m l a

(6)

başlamak-t a d ı r : " G ü ç , k o n başlamak-t r o l e başlamak-t m e k için algılanan kapasibaşlamak-tedir. K o n başlamak-t r o l girişimi d a i m a a ç ı k t a n yapılan bir davranışı gerektirirken, güç bir algısal olay­ d ı r " .

Gibbs (1990) 'güç' k a v r a m ı n d a n sonra, ' s ı n ı f k a v r a m ı n a 'içerme yoluyla' açıklık k a z a n d ı r m a y a çalışmaktadır.

1 . 2 . 1 . b) İçerme Yoluyla K a v r a m s a l Açıklık

Sosyolojideki en d i k k a t çekici k a v r a m s a l problem, birbirleriyle çe-kişen k a v r a m l a r arasında seçimdir. Çarpıcı bir örnek ' s ı n ı f kavramı­ dır. Bu k a v r a m ı t a n ı m l a m a k ya da sınırlamak için üç t a n ı n m ı ş yakla­ şım ve en a z ı n d a n her bir yaklaşımın da altı değişik biçimi söz konusu­ d u r . Üç yaklaşım olarak, nesnel, öznel ve ünsel yaklaşımlarından söz edilebilir (Gibbs, 1990, s. 11-14).

Nesnel Yaklaşım:

Bu yaklaşımın sınıf t a n ı m ı , sınıf üyelerinin bazı algısal o l m a y a n (nonperceptual) özelliklerini gerektirir. Nesnel yaklaşımın önemli sorunu, her bir sınıfı t a n ı m l a m a ve / veya sınırlamada farklı ölçütler gösteren altı farklı ifade biçimi arasında seçim y a p m a y a kişiyi zorlamasıdır. B u n l a r (1) meslek, (2) gelir düzeyi (3) eğitim düzeyi (4) ilk ü ç ü n ü n bazı karışım­ ları ve m u h t e m e l e n her ü ç ü (5) E k o n o m i k ilişkilerdeki k o n u m (pozisyon) (6) Weber'in sınıfı ekonomik koşullarla belirlemesi, aynı y a ş a m şans­ larına v e y a sosyal fırsatlara sahip bir grup olarak görmesi.

Sosyologlar, 'sınıf terimini k u r a m s a l bir nosyon gibi kullanmazlar. D a h a çok sınıf k a v r a m ı m ampirik olarak uygulanabilirmiş gibi kulla­ n ı r l a r ; böylelikle belirli bir sınıf t a n ı m ı n ı n değerlendirilmesinde h a y a t i önemdeki soru ne ölçüde ampirik olarak uygulanabilir olduğudur. Bu­ n u n anlamı, bağımsız gözlemcilerin sınıf üyelerini belirlemede ne ölçüde anlaşabileceğidir. Weber'in y a ş a m şansı bileşenlerinin ampirik uygula­ nabilirliğini değerlendirmek güçtür.

" E k o n o m i k ilişkilerdeki p o z i s y o n " Weber'in t a n ı m ı n d a n d a h a açık bir sınıf t a n ı m ı olup, bu g ö r ü n ü m yalnızca Marxist gelenekte v a r d ı r . Aslında Eric Olin Wright (1982)'ın da belirttiği gibi Marxistler arasında ' s ı n ı f k a v r a m ı n ı n hiç bir y ö n ü üzerinde fikir birliği y o k t u r . Marxistler sınıfı kavramlaştırırken birbirlerinden son derece farklılaşırlar.

Meslek, gelir, ve / v e y a eğitim a n l a m ı n d a sınıfın bir t a n ı m ı , nesnel yaklaşımın Marxist ve Weber'ci ifade biçimlerine bir alternatiftir ve b u t ü r t a n ı m l a r t e m e l ampirik uygulanabilirlik sağlar. B u n l a r d a n

(7)

han-gisi sınıf t a n ı m ı n d a ölçüt olarak seçilirse seçilsin, y a p a y olmaya m a h ­ k u m d u r , ç ü n k ü " b i r d o l a r " veya " b i r yıllık e ğ i t i m " sınıfları bölmektedir. Mesleki t a n ı m l a m a bu y a p a y l ı k t a n kurtulabilse bile, hiç bir t a n ı m bir sınıfı bir meslekle sınırlayamaz. Prestije göre meslekleri gruplama da yapaylıklar taşır ve şu güç soruya yol a ç a r : N e d e n bireyleri meslekleri­ n i n prestiji yerine özgün kişisel prestijlerine göre sınıflamıyoruz? Bir süreklilik olarak mesleki prestij, gelir veya eğitim ele alındığında k o n u sınıf değil, tabakalaşmadır (Gibbs, 1990, s. 12).

. ." Öznel ve Ünsel (Reputational ) Yaklaşımlar

Öznel y a k l a ş ı m d a araştırmacılar bireylere ş u n a benzer bir soru so­ r a r l a r : "sizin sınıfınız n e d i r ? Bazı a r a ş t ı r m a l a r d a yanıtlayıcılardan, ça­ lışan sınıf, o r t a sınıf, ü s t sınıf gibi sınıf etiketlerinden birini seçmeleri istenir. A r a ş t ı r m a sorularındaki sınıf etiketleri t a n ı m l a n m a m ı ş t ı r . O n u n yerine d a h a önceki sınıf özdeşimlerini ve u y g u n etiketleri i m a ederler. Bu y ü z d e n belirli y a n ı t kategorilerinin kullanılması basitçe sorunu göz-ardı eder. Ayrıca 'alt s ı n ı f yerine 'çalışan s ı n ı f etiketinin y a n ı t l a r d a tercih edilme etkisi yalatabileceği bile önemsenmez. B a ş k a bir uygula­ m a , sınırsız sınıf etiketi a r a s ı n d a n k e n d i sınıfını seçme şansının verilme­ sidir. Örneğin: çalışan sınıf, o r t a l a m a sınıf, o r t a sınıf, fakir, çiftçi, işçi gibi. B u r a d a bir çok y a n ı t l a n m a s ı gereken soru v a r d ı r : 'Çiftçi' ve 'işçi' yanıtları birbiriyle ilişkili m i d i r ? Eğer onbir çeşit y a n ı t v a r s a bu t o p ­ lumsal birimde onbir sınıf mı v a r d ı r ? Bazı farklı y a n ı t l a r ı n gerçekte benzer olduğu nasıl belirlenebilir?

Ünsel yaklaşımın sınıf belirleme sorusu şöyledir:

Belirli bir birey adı verilerek, bu kişinin sosyal sınıfı nedir diye soru­ lur. Öznel yaklaşıma yöneltilen eleştiriler b u r a d a da geçerlidir. Ek olarak ünsel yaklaşım m e t r o p o l i t a n bölgelerde uygulanabilirliğini kaybeder. Çünkü b u r a l a r d a insanlar birbirlerini t a n ı m a m a k t a d ı r l a r . M. Sencer (1974; s. 195-202) sosyal sınıf göstergeleri başlığı a l t ı n d a bu k o n u y u ay­ rıntılı bir biçimde işlemektedir.

Sınıfın bir Kontrol Kavramı

H e r n e k a d a r hiç bir t a n ı m doğru veya yanlış değilse de iki farklı t a n ı m ampirik olarak u y g u n olabilir. T a n ı m v e y a sosyal birim ne olursa olsun u y g u n l u k bir derece meselesidir ve böyle sayılması için her t ü r se­ bep v a r d ı r ; fakat üç v e y a d a h a fazla t a n ı m olduğunda, b u n l a r d a n biri diğerlerinden d a h a u y g u n olabilir. D a h a çok u y g u n l u k Gibbs tarafından

(8)

şu t a n ı m için iddia edilmektedir: " B i r sınıf, insan davranışı üzerinde harici k o n t r o l ü n farklı t ü r ve m i k t a r l a r ı n ı uygulayan, bağımlıları da dahil olmak üzere, t ü m sosyal birim üyelerini k a p s a r . "

Bir t a n ı m , i n s a n davranışı üzerinde harici k o n t r o l ü n çeşit ve mik­ t a r ı n ı n belirlenmesi için bir y ö n t e m olmaksızın a m p i r i k olarak uygula­ nabilir değildir. Harici insan k o n t r o l ü n ü n çeşitlerinin m i k t a r ı n a göre üye­ lerinin dağılımının çok-yönlü olduğu sosyal birimlerin varlığı k a b u l edi­ lir. Aksi halde sınıftan değil k o n t r o l sürekliliğinden sözedilebilir. F a ­ k a t hem Marxist hem Weberyen sınıf k a v r a m l a r ı n ı n her ikisi de bazı şey­ lerin çok-yönlü dağılımını k a b u l eder ve özellikle çağdaş Marxistlerin, özellikle W r i g h t ' ı n yaptığı gibi genellikle k o n t r o l terimini kullanırlar. Gibbs (1990)'e göre, sınıfın bir k o n t r o l (olarak) t a n ı m ı tipik Marxıst t a n ı m ı üzerinde iki a v a n t a j a sahiptir. İlk olarak, k o n t r o l t a n ı m ı sınıfın ekonomik, politik, kültürel v.b. çeşitli türlerinin t a n ı n m a s ı n ı olanaklı kılar, böylelikle de farklı sınıf t a n ı m l a r ı n ı n temel kaynağını elimine eder. İkinci olarak, ekonomik sınıflar olayında, kontrol t a n ı m ı , kapitalist sosyal birimlerde, işveren, kendi işinde çalışan ve işçi olarak üç sınıfın m u h t e m e l kimliğinin ispatı için bir t e m e l sağlar. Marxistler böyle bir kimlik ispatını y a p a m a z veya y a p m a y a c a k t ı r . Onlar b u kategorilerin hetorojen olduğunu k a b u l ederek kendilerini b u n d a n alıkoyarlar. Belki Marxıstlerin k ü ç ü k burjuva gibi sınıf etiketlerine sarılma neden­ leri b u d u r . Bu t ü r bir etiket homojen bir cisim önermekte, fakat yalnızca eğer b u l a n ı k olarak t a n ı m l a n m ı ş v e y a t a n ı m l a n m a d a n bırakılmış ise, bu t ü r bir etiket homojen bir varlığı ifade eder.

Sınıfın k o n t r o l t a n ı m ı s a h t e gösterişten uzaktır. Eğer söz k o n u s u k o n t r o l çeşitinin m i k t a r ı y l a ilgili olarak en a z ı n d a n sosyal birim üyele­ rinin iki yönlü bir dağılımı yoksa, o z a m a n sınıflardan değil bir kontrol sürekliliği olarak t a b a k a l a ş m a d a n söz edilebilir. Böylelikle Marxist sos­ yoloji sınıf nosyonuna d a y a n ı r veya çökerken, k o n t r o l nosyonu t a b a k a ­ laşma terminolojisiyle u y g u n l u k içindedir. Gelir ve eğitim zıtlıkları, k o n t r o l farklılıkları olmaksızın anlamsızdır, ve bir mesleğin prestiji gücün bir işlevi olabilir.

H e r n e k a d a r , sınıfın k o n t r o l t a n ı m ı ile ne öznel yaklaşım ne de ü n -sel yaklaşım arasında 'mantıksal' ilişki y o k s a da, 'ampirik' ilişkiler ol­ duğu iddia edilebilir K o n t r o l t a n ı m ı n ı n uygulaması t a r a f ı n d a n sınırlanan sınıflar, öznel ve ünsel yaklaşım t a r a f ı n d a n (açık uçlu veya belirli y a n ı t kategorik) sınırlanan sınıflarla anlamlı bir şekilde u y u m içinde olacaktır. Sosyal birim üyeleri t a r a f ı n d a n u y g u l a n a n k o n t r o l ü n k a b u l ü n ü , öznel ve ünsel sınıf hüviyeti belki yalnızca d o n u k bir biçimde yansıtır. D a h a özel

(9)

olarak, öznel v e y a ünsel yaklaşım t a r a f ı n d a n sınırlanmış sınıflar, algı­ l a n a n k o n t r o l kapasitesi, güç olarak aslında ayrılacaktır. Aynı t a r t ı ş ­ malar, meslek, gelir, eğitim, ekonomik ilişkiler ve / v e y a y a ş a m fırsatları t a r a f ı n d a n sınırlanan sınıflara k a d a r genişletilebilir (Gibbs, 1990, s. 14).

1 . 2 . 2 . Kavramsal Bütünleşme

Gibbs'e göre eğer şimdi y a p ı l a n t a r t ı ş m a a m p i r i k olarak geçerli ise, bir çok sınıf t a n ı m ı bir k o n t r o l t a n ı m ı altında içerilmiş olabilir. Bir kont­ rol t a n ı m ı n ı n temel avantajı, k o n t r o l sosyolojinin merkezi n a s y o n u ol­ d u ğ u n d a , o, çeşitli diğer temel sosyolojik terimlerin t a n ı m l a n m a s ı n d a işin içine girecek, son ü r ü n olarak k a v r a m s a l b ü t ü n l e ş m e d e b ü y ü k artış sağ­ lanacaktır.

Gibbs'e göre, m a n t ı k s a l ilişkileri kurulmaksızın bir kavramsal b ü t ü n ­ leşme olamaz. Mantıksal ilişki k u r u l m a s ı n ı n ise 4 yeterlik koşulu v a r d ı r '

İlk olarak, en a z ı n d a n bir semantik terim, bu cümlelerin bir oluştu­ rucusu ise cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir;

İkinci olarak diğerinin t a n ı m ı n d a biri d o ğ r u d a n v e y a dolaylı ola­ r a k girerse iki s e m a n t i k t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir ve eğer iki anlamsal t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkili ise, oluşturucu olarak bu terim­ lere sahip cümleler de m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.

Ü ç ü n c ü olarak en a z ı n d a n diğer cümlelerin bir belirli dizisi tarafın­ d a n t ü m ü i m a edilirse cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.

Son olarak hepsi b i r a r a d a alındığında en a z ı n d a n bir belirli cümleyi i m a ediyorlarsa cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.

Gibbs'e göre, y u k a r ı d a k i koşullar ile 'güç' ve 'sınıfın' önceki t a n ı m ­ ları gözönüne alındığında, bu iki t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir. Çünkü kontrol her iki t a n ı m a da girmiştir, fakat iki t a n ı m diğer cümleleri i m a e t m e m e k t e d i r . K a v r a m s a l b ü t ü n l ü ğ ü n b u t ü r i m a l a r a sahip olması k a b u l edilmiştir ve m a n t ı k s a l ilişkiler, çeşitli k a v r a m s a l bağların duyarlılığını geliştirirler. K o n t r o l teriminin, t ü m sosyolojik t a n ı m l a r d a kullanılması gerekli değildir; fakat bir merkezi nosyon t a n ı m l a r a dolaylı olarak gire­ bilir. T a n ı m l a n m ı ş terimler a r a s ı n d a m a n t ı k s s l ilişki k u r m a d a elverişli­ dir. Açıklamak için, bir t e r i m i n bir belirli merkezi nosyonu ifade ettiği­ ni düşünelim., " C " , X ve Y terimlerinin t a n ı m ı n a girer; sonra Y ' n i n Z te riminin t a n ı m ı n a girdiğini düşünelim. Sonuç X ve Y nin bütünleşmesi-dir (çünkü C her ikisinin de t a n ı m ı n a girer). Ayrıca Y ve Z nin bütünleş­ mesidir (çünkü Y d o ğ r u d a n Z'nin t a n ı m ı n a girer). X Ve Z n i n de b ü t ü n -leşmesidir (çünkü X ve Y m a n t ı k s a l olarak C, Y ve Z aracılığıyla m a n t ı k ­ sal ilişkilidir-ki b u n l a r d o ğ r u d a n m a n t ı k s a l ilişkilidir).

(10)

1 . 3 . Tilman tarafından Gibbs'in görüşlerinin eleştirel değerlendirilmesi F o r m e l sosyal teori üzerinde m a n t ı k ç ı ampirizm ve analitik felse­ fenin etkisi, J a c k P. Gibbs'in 'Sosyolojinin Merkezi Nosyonu olarak Kontrol' adlı yazısında açıkça bellidir. İlişkileri göstermede formel m a n ­ tığın kullanımı ve teori geliştirmede k a v r a m o l u ş t u r m a çabası b u n u n açık kanıtlarıdır. Gibbs'in sosyal teori alanındaki çalışmalarını bilenler için, bu çabaların k a y n a ğ ı n ı n Viyana Çevresi olduğunu belirlemek güç değildir. Gibbs'in çalışmaları, fizik bilimlerinden özellikle de fizikten alınan benzetmelere dayandığı için modası geçmiş düşünceler olarak bir t a r a f a bırakılmamalıdır. H e r n e k a d a r m a n t ı k ç ı pozitivizm ve dil çö­ zümlemeleri felsefe ve sosyal bilimlerde a r t ı k m o d a değilse bile, Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü n sosyolojide merkezi nosyon olması görüşü önemli ve teşvik edicidir (Tilman, 1990, s. 35).

Gibbs (1990)'e göre, bir bilimsel a l a n d a m a k s i m u m birlik, bir mer­ kezi nosyonu gerektirir. Ayrıca ekonomistlerin, antropologların, siyaset bilimcilerin, psikologların da merkezi bir nosyon arayışı içinde olmaları, onların m a k s i m u m birliğe ulaşmalarını sağlayacağı için açıkça söylen­ mese bile Gibbs t a r a f ı n d a n i m a edilmektedir.

Gibbs'in bu görüşlerine önemli tepkilerden biri ekonomist T i l m a n (1990)'dan gelmiştir. Gibbs'in sosyolojiye ilişkin taleplerini aşırı bul­ d u ğ u n u belirten T i l m a n , o n u n bu reçetelerinin ekonomiyi de içermesini ise gerçekçi b u l m a m a k t a d ı r . Ekonomistler arasında politik m o r a l ve estetik değerler açısından köktenci farklılıkların b u l u n m a s ı nedeniyle merkezi bir nosyon etrafında birleşmelerini beklemek gerçekçi bir yak­ laşım olamaz diyen Tilman, Gibbs'in sosyal bilimlerin bilimselci mode­ line sıkı sıkıya bağlılığı y ü z ü n d e n d u r u m a gereğince değerlendiremediği­ ni d ü ş ü n m e k t e d i r (s. 36).

Bilindiği üzere M a x Weber, sosyolojide merkezi bir rol o y n a y a c a k kapasitede bir k a v r a m olarak ' g ü ç ' (power) k a v r a m ı n ı g ö r m ü ş t ü r . Şim­ di ise Gibbs, sosyoloji de aynı işlevi görmek üzere ' k o n t r o l ' k a v r a m ı n ı önermektedir.

Parçalanmışlığın neden ve tedavisine ilişkin k o n t r o l k a v r a m ı öneril­ mektedir. Çeşitli metodolojik ve doktirinel çatışmalara bağlı olarak, eko­ nomistler de parçalanmış bir karektere sahip olduklarını k a b u l etmek­ tedirler. Ancak ç a t ı ş m a n ı n özelliği bilindiğine göre bu parçalanmışlık olumsuz olarak mı değerlendirilmelidir sorusunu soran T i l m a n ' a göre, Gibbs gibi bilimselci yaklaşıma sahip olanlar sosyal bilimlerin doğal ola­ r a k değer yüklü (value laden) olduğunu düşünenlerden daha çok, bu düzensiz d u r u m d a n rahatsızlık d u y m a k t a d ı r .

(11)

Gibbs k o n u alanlarının özünde son derece farklı olması ve sosyolo­ j i k yaklaşımların çoğalmasını, parçalanmışlığın iki t e m e l k a y n a ğ ı ola­ r a k görmektedir. F a k a t Gibbs, sosyolojinin merkezi nosyonu olarak k o n t r o l ü n benimsenmesi yoluyla birliği geliştirme çabasının, farklı po­ litik ve m o r a l t u t u m l a r l a engelleneceğini görememektedir. Gibbs, birey olarak sosyologların, merkezi nosyon olarak k o n t r o l ü kullanımları sıra­ sında istedikleri değeri ona yükleyebileceklerini k a b u l e t m e k t e d i r . Ör­ neğin, k o n t r o l uygulaması insan davranışında, birey olarak sosyoloğun y a k l a ş ı m ı n a bağlı olarak istenen veya i s t e n m e y e n olarak değerlendirile­ bilecek değişikliklerle sonuçlanabilir. Herşeye r a ğ m e n birleştirici rol o y n a m a k üzere sosyolojinin merkezi nosyonu olarak kontrolü benimse­ me gereksinmesinin kendisi, hali hazırda v a r olan politik, moral, estetik bölünmelerin s o n u c u d u r v e Gibbs b u n u d a görememektedir. R a d i k a l , m u h a f a z a k a r ve liberalleri, güç veya s t a t ü gibi bir merkezi n o s y o n u n b i r a r a y a getirmesi k u ş k u l u olsa bile onlar arasında iletişimi geliştirebi­ lir. Gibbs'ın çabası, birbirleriyle iletişimleri b u l u n m a y a n sosyal bilim­ ciler arasında diyaloğu olanaklı kılacaktır.

Y a n ı t l a n m a y a n soru ş u d u r : " G i b b s ' i n ifade ettiği biçimiyle kontrol, politik ve m o r a l olarak yansız m ı d ı r yoksa belirli yönlerden idolojik ola­ r a k y a n l ı m ı d ı r ?

Gibbs, değerler h a k k ı n d a k i görüşlerin yerini, k o n t r o l k o n u s u n d a k i görüşlerin almasına ilişkin o r t a k bir a n l a ş m a y a v a r ı l m a d ı k ç a sosyoloji­ n i n birliğinin gerçekleşmeyeceğine i n a n m a k t a d ı r .

T i l m a n ' a göre Gibbs, sosyoloji için politik olarak değer y ü k l ü olan o r t a k bir nosyonu u y g u n görmektedir. Bilimsel sayılabilmek için, mer­ kezi bir nosyon b u l a r a k m a k s i m u m birliğin sağlanmasını s a v u n a n Gibbs, ister haklı olsun ister olmasın, o n u n talebinin karşılanması kolay değil, g ü ç t ü r . Şimdilerde ekonomi, politik, doktrinel, metodolojik k a m p l a r a ayrılmıştır ve onların çoğu için birleşmenin sağlanması görüşü önceliğe sahip değildir. Marxistler, sosyal ekonomistler, postKeynesçiler, n e o -Keynesçiler, monetaristleı gibi birbiriyle çekişen tarafların m a k s i m u m birliği sağlamak için birleştirici bir k a v r a m olarak bir merkezi n o s y o n u k a b u l edeceklerini h a y a l e t m e k g ü ç t ü r . Bu teorik gruplaşmalar, yalnız­ ca politik açıdan en s a ğ d a n en sola doğru d a ğ ı l m a m a k t a , çoğu z a m a n farklı metodolojik yönelimlere de sahip o l m a k t a d ı r (s. 37).

T i l m a n ' a göre, sosyolojide merkezi bir n o s y o n olarak k o n t r o l u n benimsenmesi, ekonomiden d a h a iyidir. Ç ü n k ü sosyolojide ideolojik ve politik temelde b ö l ü n m e ekonomiden d a h a az olduğu için k o n t r o l gibi

(12)

bir merkezi n o s y o n u n benimsenmesi ve birleştirici rol oynaması d a h a m ü m k ü n görünmektedir. F a k a t sosyolojide varolan metodolojik v e k a v r a m s a l bölünmeler d i k k a t e alınırsa b u n u n olma şansı gerçekte azal­ m a k t a d ı r .

Y a k ı n bir gelecekte ekonomide, ekonomistlerin birleşme sağlaya­ cak merkezi bir nosyonda anlaşmaları gerçekçi değildir. Merkezi bir nos­ y o n olmaksızın m a k s i m u m birliğin sağlanamayacağı doğru olsa bile, bu b i r çok ekonomist için pek fazla birşey f a r k e t t i r m e m e k t e d i r (Til­ m a n , 1990,. s. 38).

T i l m a n ' a göre, positivizmin kalıntıları bu sayıltıda acı bir şekilde açıktır ve fazla y a r d ı m c ı da değildir. Gibbs'ın gerçek amacının açıkça diğer bilgi gövdelerinden sınırları ayrı olan, nesnel, ampirik olarak test-edilmiş önermeler gövdesi olarak bilimin k a t ı pozitivist konsepsiyonunun restorasyonu olduğu s o n u c u n u o n u n bir çok okuyucusu anlayacaktır. Sosyal k u r a m c ı l a r çoğu z a m a n çağdaş m e ş r u l a ş m a krizi üzerinde d u r m a k t a d ı r . Gibbs, sosyolojinin, k e n d i parçalanması yoluyla " m e ş r u kılma krizi' içinde olduğuna i n a n m a k t a d ı r .

Gibbs'in sosyolojinin merkezi nosyon olarak k o n t r o l ü benimsiye-rek disiplinde birlik sağlama çabası, m e ş r u kılma krizinin şiddetini azalt­ m a d a izlediği y o l u n bir parçasıdır. Redüksiyonizm ve bilimselciliğin kalıntıları sosyolojideki m e ş r u kılma krizi ile e t k i n m ü c a d e l e d e engel teşkil e t m e k t e d i r .

E k o n o m i d e olduğu gibi sosyolojide de d a h a gerçekçi bir yaklaşım, kavramsal, politik ve h a t t a estetik b o y u t l a r d a k i bölünmeleri kabul ede­ cektir. Gibbs'in düşünceleri sosyolojinin geleceği için, birliği geliştirme çabası olarak samimidir. F a k a t b u t ü r çabalar, o n u n positivistik önerme­ leri üzerinde tökezlemektedir (Tilman, 1990, s. 3 9).

SONUÇ

Sosyolojiden b a ş k a çok az sayıda alan k e n d i kendisini çalışabilir. Örneğin fiziğin fiziği, ya da biyolojinin biyolojisi p e k bir anlam ifade et­ m e z k e n sosyologlar kendilerini a r a ş t ı r m a k o n u s u edebilirler., Ritzer (1983 )'e göre, aile, çalışma veya din sosyolojisi k a d a r sosyolojinin sos­ yolojisi de meşru bir çalışma alanıdır. Sosyoloji eğitimi, sosyologların özgeçmişleri, sosyoloji dersini seçen öğrencilerin özellikleri k a d a r , sos­ yolojik teoriler sosyolojik olarak incelenebilir. "Metasosyoloji" olarak adlandırılan sosyolojik teorilerin sosyolojisi alanında özellikle çok sayıda çalışmadan söz edilebilir (Lemert, 1979, Ritzer, 1983, s. 430). İ ş t e Gibbs

(13)

(1990)in "Sosyolojinin Merkezi Nosyonu Olarak Kontrol makalesi de sosyolojinin sosyolojisi adına yapılmış bir çalışma olarak önem kazan­ m a k t a d ı r . Ayrıca Türkiye'deki sosyolojinin de bölmelenme ve çeşitlenme özellikleri gösterdiği; sosyologların birbirlerinin çalışmalarından Haber­ d a r olmadıkları gibi, olsalar bile bu çabaların çoğunu sosyolojik bulma­ dıkları ya da küçümsedikleri açıkça bilinmektedir. Bu y ü z d e n Gibbs'in belirttiği gibi birliğin sağlanması, en azından metodolojik birlik olmasa bile k a v r a m s a l birliğin sağlanması için iletişim kanallarını açık t u t m a y a çalışmak yararlı olacaktır.

Sosyolojide k u r a m s a l v e y a ampirik çalışmalarda kullanılmak üzere bir t ü r hazır reçete görevini üstlenen k a v r a m l a r ı n geliştirilmesi y a y g ı n bir gelenektir. Örneğin C o m t e ' u n sosyal d i n a m i k ve s t a t i k ; D u r k h e i m ' i n m e k a n i k v e organik d a y a n ı ş m a ; Tönnies'in c e m a a t - c e m i y e t k a v r a m ­ ları çağları ve t o p l u m l a r ı k a r ş ı l a ş t ı r m a d a önemli birer ölçüt görevi üst­ lenmiş k a v r a m l a r d ı r . Weber de ideal t i p k a v r a m l a ş t ı r m a l a r ı ile ü n l ü diğer bir sosyologdur.

Weber'e göre sosyolojinin görevi, Özel tarihsel olguların nedensel analizinde t a r i h i n kullanacağı k a v r a m l a r ı geliştirmektir. Diğer bir ifade ile toplumsal olayları incelerken b i r t a k ı m k a v r a m l a r geliştirmek zo­ r u n l u d u r ve bu görev sosyolojiye düşmektedir. Bu b a ğ l a m d a sosyoloğun temel görevi de insanların toplumsal davranışının anlamını anlamaktır. Sosyolog özel kültürel değerleri olan, özel bir t o p l u m d a y a ş a m a k t ı r . T o p l u m s a l olguları anlaşılır k ı l m a k için hazırladığı k a v r a m l a r , içinde b u l u n d u ğ u t o p l u m u n değerlerine bağlıdır ve geliştirilen k a v r a m ı n am-pirik olarak da yeterli olması gerekir (Ritzer, 1983 s. 128). Yeni idealist D i l t h e y ' ı n " y o r u m l a m a " v e " t i p " k a v r a m l a r ı bir çok sosyal bilimci gibi Weber'i de etkilemiştir. Doğa bilimleri ile tinsel bilimler arasında ayrım y a p a n Dilthey, k o n u - alan farkının sonuçta y ö n t e m farklılığını da d o ğ u r d u ğ u n u , bu yüzden, tinsel bilimlerin, doğal bilimlerin k a v r a m ­ larını k u l l a n a m a y a c a ğ ı n ı s a v u n u r . O'na göre tinsel bilimlerde "bireysel ve t i p " k a v r a m l a r ı kullanılabilir. Zihinsel ölçütler olarak ideal t i p kav­ ramlarını geliştiren Weber'e göre i n s a n gerçeği, davranışların ideal tip­ lerle karşılaştırılması ile anlaşılabilir. Bu tipler, gerçek değildir a m a gerçekle ilişkileri v a r d ı r (Ör; K a p i t a l i z m , bürokrasi v.b.).

Çağdaş h u m a n i s t i k sosyolojide ise, özellikle sembolik etkileşimci B l u m e r t a r a f ı n d a n sosyolojik k a v r a m l a ş t ı r m a l a r a , d ü n y a n ı n gerçek­ liğine tecavüz edildiği gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Ancak B l u m e r bile, nerede neye bakılacağını gösteren, böylelikle gerçek y a ş a m ı d a h a az zorlayan " d u y a r l ı k a v r a m l a r ı n " kullanılmasını s a v u n u r . O n a göre

(14)

k ü l t ü r , k u r u m l a r , örfler ve kişilik duyarlı k a v r a m l a r d ı r ve araştırma­ cıya ampirik çalışmasında referans teşkil eder ve rehber olurlar. Ancak B l u m e r ' i n k a v r a m l a r ı n ı n bulanık olmasının yanısıra ampirik araştır­ m a l a r d a u y g u l a m a güçlüğü y a r a t m a s ı n ı n eleştirilere hedef olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r (Stryker, 1980, Ritszer 1983, s. 321). Diğer bir eleştiri ise, etnometodoloji'den gelmektedir. Geleneksel sosyolojinin kullandığı k a v r a m l a r ı n toplumsal y a ş a m ı bozduğu, o n u n akışını t a h r i p ettiği ileri sürülmektedir.

Sosyolojinin sistemli bilgi gövdesine sahip olması sistematik bil­ giler ü r e t m e kapasitesine bağlıdır. Sistematik bilgiler ise bazı ölçütler aracılığıyla toplanabileceğinden, ölçüt görevini üstlenecek araçlar olarak "kavramlar" g ü n d e m d e k i önemini k o r u m a k t a d ı r . H e r n e k a d a r bu ya­ zının ana eksenini teşkil eden makalesinde Gibbs (1990), çoğu z a m a n " n o s y o n " terimini tercih etmiş ise de, merkezi bir nosyon olarak " k o n t ­ r o l " k a v r a m ı n ı önerdiğini yazısının heryerinde belirtmesi y ü z ü n d e n , o n u n da sosyolojinin geleneksel k a v r a m c ı k a n a d ı n da yeraldığını söyle­ m e k yanlış olmayacaktır.

Çerçeve fikri ya da T h o m a s K u h n ' u n bilimsel p a r a d i g m a l a r ı n bir çerçeve oluşturmaları d a b u b a ğ l a m d a değerlendirilebilir. H e r n e k a d a r K u h n ' u n p a r a d i g m a k a v r a m ı bazı belirsizlikler t a ş ı m a k t a y s a da-Mas-t e r m a n (1970)'a göre K u h n , bu k a v r a m ı en azından yirmibir değişik bi­ çimde kullanmıştır-bir p a r a d i g m a n ı n bir bilimsel topluluğu diğerinden a y ı r t e t m e y e hizmet ettiği söylenebilir. Örneğin fiziğin k i m y a d a n , sos­ yolojinin psikolojiden farklılığını o r t a y a k o y m a d a kullanılabilirler. Çün­ kü bu alanlar farklı p a r a d i g m a l a r a sahiptirler. Bir p a r a d i g m a ayrıca bir bilimin gelişimindeki tarihsel bir dönemin ayırtedilmesinde kulla­ nılabilir. Örneğin 19. y.y. fiziğinin yirminci yüzyıldan farkının o r t a y a k o n m a s ı n d a kullanılabilir. P a r a d i g m a l a r ü ç ü n c ü bir kullanım alanına, aynı bilim içindeki alt -bilim topluluklarının belirlenmesinde sahiptir­ ler. Örneğin çağdaş psiko-analizde F r e u d ç u , J u n g ç u ve Horneyci para­ digmaların b u l u n m a s ı . Aslında bu çağdaş psiko—analizde birden fazla - ç o k l u - p a r a d i g m a l a r ı n b u l u n d u ğ u n u göstermektedir. Bir a l a n d a çok sayıda p a r a d i g m a b u l u n m a s ı , çoğu sosyal bilimler gibi sosyoloji için de geçerli bir d u r u m d u r (Ritzer, 1983, s. 432). Sosyolojinin çok sayıda para­ d i g m a y a sahip olduğu genel kanıdır. B u n u p a r ç a l a n m a , belirtisi olarak algılamak yerine zenginlik — çeşitlilik, olarak görmek de m ü m k ü n d ü r .

Ritzer (1983)'e göre bir p a r a d i g m a , neyin araştırılacağını / çalışıla­ cağını, h a n g i soruların nasıl sorulacağını ve elde edilen y a n ı t l a r ı n y o r u m ­ l a n m a s ı n d a h a n g i kuralların izleneceğini belirler. Ayrıca bir bilimsel

(15)

top-luluğun ya da alt t o p l u l u ğ u n (subcommunity) diğerlerinden farkının o r t a y a k o n m a s ı n a hizmet eder. P a r a d i g m a l a r içerdikleri örnekleri, teo­ rileri, y ö n t e m ve araçları t a n ı m l a r ve ilişkilendirirler ( K u h n , 1975; Ritzer, 1983, s. 432). Bu t a n ı m d a n anlaşıldığı üzere teoriler, d a h a b ü y ü k p a r a d i g m a l a r ı n yalnızca bir parçasıdırlar.

Çoklu p a r a d i g m a y a (multiple-paradigma) sahip bir bilim olarak sosyolojide p a r a d i g m a örnekleri olarak, " s i s t e m " ve " ç a t ı ş m a " paradig­ maları (Friedrichs 1970); "Açık s i s t e m " ve Kapalı-Sistem" paradigma­ ları (Eisenstadt v e Curelaru 1976); " M a r x ı s t " , " F r e u d c u " , " D u r k h e i m c i " , " W e b e r y e n " , F e n e m e n o l o j i k " , " E t n o m e t o d o l o j i k " , Sembolik Etkileşimci ve Mubadele K u r a m ı (Effrat, 1972) verilebilir (Ritzer, 1983, s. 432-433). Ayrıca Ritzer (1975), temel sosyolojik p a r a d i g m a l a r olarak a) Sosyal olgular (Durkheim) b) Sosyal t a n ı m (Weber); c) Sosyal davranış (Skin-n e r p a r a d i g m a l a r ı (Skin-n ı k a b u l e t m e k t e d i r .

Sosyolojide çok sayıda p a r a d i g m a n ı n bulunması, t o p l u m s a l gerçek­ liğin çok k a r m a ş ı k olmasının yanısıra onun, değişik düzeylerde ele alı­ n ı p incelenmesinin olanaklı oluşu y ü z ü n d e n d i r . Örneğin t o p l u m s a l ger­ çeklik m i k r o ve m a k r o b o y u t l a r arasında bir süreklilik gösterdiği gibi

-dünya sistemleri, toplumsal, örgütler, gruplar, etkileşim, bireysel dü­ şünce ve eylem n o k t a l a r ı n ı içeren bir sürekliliğe öznel ve nesnel b o y u t l a r a r a s ı n d a sahiptir. Ayrıca m a k r o v e m i k r o düzeyler d e k e n d i içlerinde öznel ve nesnel b o y u t l a r a sahip olabildiğinden, sosyo­ logların t o p l u m s a l gerçekliğin hangi y ö n ü n ü nasıl inceledikleri doğal olarak farklılaşmaktadır. Ritzer (1983) aşağıda verilen şema aracılığıy­ la k o n u y a açıklık k a z a n d ı r m a k t a d ı r (s. 441). TOPLUMSAL G E R Ç E K L İ Ğ İ N TEMEL D Ü Z E Y L E R İ MAKROSKOPİK I. Makro-nesnel ör­ nekler; t o p l u m hu-kuk-bürokrasi tek-noloji-dil N E S N E L (Objectif) I I I Mikro - nesnel Örnekler; D a v r a n ı ş örüntüleri, eylem ve etkileşim. I I . Makro-öznel ör­ nekler: K ü l t ü r no­ r m l a r , değerler. Ö Z N E L (Subjektif) IV Mikro-öznel ör­ nekler; Gerçekliğin T o p l u m s a l İnşası­ n ı n çeşitli yönleri

(16)

T o p l u m s a l gerçekliğin farklı düzeylerinin inceleme konusu edildiği çeşitli sosyolojik a r a ş t ı r m a l a r d a h e r n e k a d a r temel farklılıklara sahip o-l u n d u ğ u io-leri sürüo-lmekteyse de, aso-lında farko-lıo-lıko-ların çoğunun a r a ş t ı r m a tekniği düzeyinde kaldığını dikkatli bir gözlemci h e m e n farketmektedir. Örneğin Sembolik Etkileşimciler ve E t n o m e t o d o l o g l a r , a r a ş t ı r m a l a r ı sı­ r a s ı n d a kendilerini aktörlerin yerine k o y a r a k ve onların b u l u n d u k l a r ı açıdan o r t a m a b a k a r a k , eylem ve etkileşimleri a n l a m a y a çalıştıklarını iddia ederken, aslında ' k a t ı l a r a k gözlem' tekniğini, diğer k a n t i t a t i f ana­ liz tekniklerine tercih ettiklerini v u r g u l a m a k t a d ı r l a r demek pek yanlış olmaz. Bu y ü z d e n kendilerini alternatif görüşler ya da geleneksel sosyo­ lojiye muhalefet olarak s u n a n sosyoloji y a p m a tarzlarının, temelde 'bi­ limsel Yöntem' anlayışından pek uzağa düşmediklerini belirlemek sevin­ diricidir. Kısaca sosyoloji çoklu p a r a d i g m a y a sahip bir bilim dalı obua­ sına karşın genelde bilimsel y ö n t e m i izlenmesinde r a d i k a l farklılıklara sahip g ö r ü n m e m e k t e d i r . Sorun d a h a çok iletişimsizlik, birbirini küçüm­ seyici t u t u m l a r ı n yaygınlığıdır.

Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü merkezi bir nosyon olarak önermesine gelince, b u r a d a özellikle iki n o k t a üzerinde durulması u y g u n olacaktır;

a) İlki, k o n t r o l ögesini içeren t a n ı m l a r ı n sosyolojik olma niteliğine kavuşacağı;

b) İkincisi ise, sosyolojide meşruluk krizine d i k k a t çekilmesidir. K o n t r o l ' d e n sözedilebilmesi için önce belirli tarafların (kişi veya grup­ ların) b u l u n m a s ı , sonra da bazılarının diğerlerini denetleyebilecek özel­ liklere sahip olmaları gerekmektedir. T ü m bu özelliklerin ise, bireysel­ den çok t o p l u m s a l koşulları çağrıştırdığı açıktır. N i t e k i m Giddens (1979), Etnoroetodolojinin sınırlılıklarından söz ederken, günlük k o n u ş m a l a r ı n en süreksiz olanlarında bile güç öğelerinin b u l u n d u ğ u n a , örneğin, sınıf­ sal ilişkiler gibi toplumdaki d a h a genel güç eşitsizliklerinin bu etkileşim­ lere yansıdığına işaret e t m e k t e d i r . O'na göre açıklanabilir bir d ü n y a n ı n oluşumu, aktörlerin karşılaştıkları b ü t ü n eşit o l m a y a n güç kaynakların­ d a n s o y u t l a n a r a k a ç ı k l a n a m a z . Ayrıca diğerlerini kontrole girişen sos­ yologların kendilerinin de kontrolle karşı karşıya oldukları, k o n t r o l edil­ dikleri gözönünde bulundurulmalıdır. Bu yüzden önemli olan, k i m i n ve nasıl k o n t r o l edildiğidir. Eğer bir sosyolojik k a v r a m k i m i n ve nasıl k o n t r o l edildiğini bilgisini verecek niteliklerle d o n a n m ı ş olarak t a ­ nımlanırsa b u n d a yanlış bir şey olduğu söylenemez. Esas sorun, güç (power) veya sınıf gibi kolaylıkla k o n t r o l t a n ı m ı n ı içerecek kavramla­ r ı n değil-ki Gibbs b u n l a r ı örnek olarak seçmiştir-daha başka k a v r a m l a r ­ da kontrol öğesini içermeye çalışırken, zorlamalara gidilmesidir. Ancak

(17)

çabaların sosyolojik olma özellik ve düzeyinin belirlenmesinde bir ölçü­ te gereksinme duyulması ve Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü merkezi bir nosyon ola­ r a k önermesi, sosyolojideki kriz d u r u m u n u n -1990'lar sosyolosinde- bazı kesimlerce önemsendiğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir. İkinci önemli n o k t a ise Gibbs'in sosyolojinin parçalanmışlığı karşısında merke­ zi nosyon olarak k o n t r o l ü önererek krizi önleme, disiplinde birliği sağ­ l a m a çabasıdır.

H a b e r m a s (1973)' a göre yönetsel sistemin gereksinmelerini karşıla­ m a y a n k a t ı sosyo-kültürel sistemlerde m e ş r u l u k gereksinimi şiddetlenir ve m e ş r u l u k t a bir kriz o l u ş t u r u r (s. 380). Diğer bir ifade ile de beklenti­ ler a r t a r k e n eğer b u n l a r karşılığını bulamazlarsa meşruluk krizi o r t a y a çıkar. Meşruluk gereksinmesinin kriz n o k t a s ı n a gelmemesi ise, can alıcı n o k t a d ı r . Meşru k ı l m a d a yetersizliklerin, eksikliklerin sistemle uygunluk içinde b u l u n a n karşılıklarla dengelenmesi esastır ( H a b e r m a s , 1973, s. 379). H a b e r m a s ' ı n geliştirdiği bir k a v r a m olarak 'meşru kılma krizi' (legitimation crisis) karşılığını b u l a m a y a n beklentiler o r t a y a çıktığın­ da meşruluk krizinin m e y d a n a geldiğini ifade e t m e k t e kullanılmaktadır. Sosyolojide de gerek k o n u alanları gerekse yaklaşımlar son derece ço­ ğalmış farklılaşmış, bazılarına göre de sosyoloji parçalanmıştır. Bu yüz­ den sosyolojide bir m e ş r u k ı l m a krizi yaşandığı iddia edilmektedir. İ ş t e Gibbs'in sosyolojide merkezi bir nosyon olarak k o n t r o l u önererek sos­ yolojide birlik sağlama çabası, sosyolojideki meşru k ı l m a krizinin şid­ detini a z a l t m a d a bir araç olarak değerlendirilebilir. B u r a d a önemli olan toplumsal gerçekliğin sonsuz çeşitliliği ve hızlı değişimi karşısında belirli yaklaşımların sürekli yetersiz kalacağı, yeni yaklaşımların önerileceği, böylece farklılaşma ve çeşitlenmenin kaçınılmaz olacağının k a v r a n m a -sıdır. Bu açıdan k o n u alanları ve yaklaşımlarda çeşitlenme olumlu bir gelişmenin ifadesi olarak da yorumlanabilir. Ancak bu farklılıkların, bir çalışmanın sosyolojik olup o l m a d ı ğ ı n d a n kuşkular doğuracak dere­ celere ulaşması tedirginlik y a r a t m a k t a d ı r . İ ş t e Gibbs'in merkezi bir nosyon önerisi bu açıdan önemlidir. Çeşitlenme ve farklılaşmaların, or­ t a k bazı özellikler t a ş ı m a l a r ı nedeniyle, a r t ı k parçalanmışlık olarak yaf-t a l a n m a m a l a r ı da böylece m ü m k ü n olabilecekyaf-tir. Sonuç olarak Gibbs' ın özellikle farklılaşma ve içerme yoluyla k a v r a m s a l açıklık çabaları gözardı edilemeyecek önemdedir.

Kaynaklar

Bryant, C.G.A. (1975) K u h n , P a r a d i g m s a n d Sociology, British J o u r n a l of Sociology Vol. 26, p p . 354-359.

(18)

Collins, R. (1986) Is 1980's Sociology in t h e D o l d r u m s . American J o u r ­ n a l of Sociology Vol. 93 p p . 1336-1355.

Denzin, N.K. (1987) T h e D e a t h of Sociology in t h e 1980's. American J o ­ u r n a l of Sociology Vol. 91 p p . 175-180.

Gibbs, J.P. (1990) Control as Sociology's Central Notion. T h e Social Sci­ ence J o u r n a l . Vol. 27, N u m b e r 1, p p . 1-27.

Giddens, A. (1976) H e r m e n e u t i c s , E t h n o m e t h o d o l o g y and Problems o f I n t e r p r e t a t i v e Analysis, E d . b y L . Coser, 0 . Larsen, T h e Uses of Controversy in Sociology, T h e F r e e Press.

Habermas, J. (1973) Problems of Legitimation in L a t e Capitalism (Der; P a u l Connerton) Critical Sociology, E n g l a n d , P e n g u i n Books L t d . Mayhew, A. (1990) Gibbs on Control a n d T h e Social Sciences: An I n s t u

-tionalist View. T h e Social Science J o u r n a l , Vol. 27, N a m b e r 1. p p . 29-34.

Outhwaite, W. (1984) A Question Of I n t e r p r e t a t i o n , T h e Listener. May. 10, p p . 16-17.

Ritzer, G. (1983) Sociological Theory. New York, Alfred A. K n o p h . Tilman, R. (1990) Control as Sociology's Central N o t i o n ; An Appraisal.

Referanslar

Benzer Belgeler

İşlerini anlamlı bulan, işleri ile ilgili gerekli bilgi ve beceriye sahip, işi ile ilgili konularda insiyatif kullanabilen ve işler üzerinde bir etkiye sahip olduğunu

For example, if we have two identical machines, each having 15 feeder locations and if we are trying to assign 30 component types to these machines using CUBU1a algorithm, it

The systematic uncertainty from the efficiency (shown in the “Efficiency” column) in- cludes two terms: the efficiency parameterization and the difference between data and MC.

The effect of the remaining misreconstructed back- grounds on the results is studied by performing a closure test, in which the mass independent amplitude analysis is performed on

Çalışmada, nicel ve nitel faktörlerin birlikte değerlendirildiği çok kriterli bir karar verme yöntemi olan Analitik ağ süreci yardımıyla Türkiye’deki beyaz eşya

Yazında yer alan çalışmalar, yalnızca FÜTZ faktörlerinin yerel ve genel önceliklendirmesini analitik hiyerarşi proses yöntemiyle belirlenmiş, FÜTZ faktörleri temelinde

Now, using the working region for auxiliary parameters and other input parameters, we would like to discuss the behavior of the strong coupling constants in terms of q 2. The

In this thesis, a microstrip patch-type WiMAX antenna with a parasitic radiator, two metallic side walls and an upper dielectric layer have been analyzed,