D o ç . Dr. M. Aytül KASAPOĞLU
GİRİŞ
G ü n ü m ü z d e genel olarak iki bilgi teorisi ya da b u n l a r ı n uzantıları sosyal bilimlerdeki u y g u l a m a l a r a k a y n a k l ı k e t m e k t e d i r . Toplumsal d ü n y a n ı n , doğal d ü n y a d a n farklı olmadığını, bu nedenle de doğa bilim lerinde başarıyla u y g u l a n a n pozitivist açıklama biçiminin t o p l u m s a l bilimler için de u y g u n olduğunu s a v u n a n görüşlere karşılık, t o p l u m s a l d ü n y a n ı n doğal bir gerçeklik gibi ele alınamayacağını s a v u n a n l a r bu l u n m a k t a d ı r . D o ğ a ve t o p l u m bilimlerinin metodolojik birliğine ilişkin pozitivist değerlendirmeye muhalefet eden geleneksel h e r m e n e n e u t i k ' in temeli 19. y.y. da D i l t h e y t a r a f ı n d a n geliştirilen ' a n l a m a ' (verstehen) k a v r a m ı n d a y a t m a k t a d ı r . A n l a m a , olgular a r a s ı n d a k i nedensel bağlar üzerinde çalışmaya alternatif olarak s u n u l m u ş t u r . Ü n l ü A l m a n sosyolog M. Weber ise, yüzyılımızın ilk yirmi yılında t o p l u m s a l ya da k ü l t ü r e l bilimlerde çabaların h e m 'nedensel' h e m de ' a n l a m s a l ' a ç ı d a n yeterli olması gerekliliğini t a r t ı ş m ı ş ve " E r k e n m o d e r n A v r u p a ' d a katoliklere göre p r o t e s t a n t ü c c a r l a r ı n ı n d a h a yenilikçi olduğunu söylemek yeterli değildir. Bu karşılıklı ilişkinin açıklaması, protestanlığın özellikle de Calvinizmin iç y a p ı s ı n d a a r a n m a l ı , Calvinist olmanın ne a n l a m a geldiği o r t a y a k o n m a l ı d ı r " (Weber, 1976, O u t h w a i t e , 1979) diyerek, yorumsa-ma k a v r a m ı n ı , toplumbilimsel açıklayorumsa-maya ilişkin değerlendirmesiyle birleştirmeye ve böylece Dilthey ve diğerlerinin ' a ç ı k l a m a ' ile ' a n l a m a ' arasında açtıkları y a r ı k üzerinde k ö p r ü k u r m a y a çabalamıştır. An cak Weber'in bu k a v r a m l a ş t ı r m a s ı n ı n özne ile nesne arasında bir a y r ı m ya da ikilem olduğu düşüncesiyle birlikte nesnelci bir yorum lamayı da barındırdığı ve bu yönüyle D i l t h e y ' e y a k ı n olduğu u n u t u l mamalıdır. B u n a karşılık Heidegger ve G a d a m e r , özne-nesne ayrımı y a p maksızın incelediğimiz nesnenin (bir m e t i n , t o p l u m s a l bir p r a t i k ya da herhangi bir şey) bizden ayrı bir şey olmadığını ve bizim o n u n içinde olduğumuzu savunurlar. B u r a d a n çıkarılan sonuç ise, a n l a m a n ı n t o p
lum bilimlerine özgü olan ve toplumsal d ü n y a y a u l a ş m a n ı n özgül bir y ö n t e m i olarak değil, fakat üyelerince üretildiği ve yeniden üretildiği gibi beşeri t o p l u m u n ontolojik önşartı olarak ele alınmasıdır (Giddens, 1976; O u t h w a i t e , 1979).
Aslında t o p l u m u n üyelerince h e r g ü n yeniden inşa edildiği yönün deki düşünceler çağdaş sosyolojide h u m a n i s t i k olarak adlandırılan bazı yaklaşımlarda da görülmektedir. Örneğin aktörlerin içinde b u l u n d u k l a r ı d u r u m l a r ı t a n ı m l a m a l a r ı açısından Sembolik Etkileşim (Mead ve Blu-m e r ) ; ve köklerini Alfred S c h u t z ' u n fenoBlu-menolojisinden alan Berger ve L u c k m a n n ' ı n fenomenolojik sosyolojisi, t o p l u m u n ikili karekterini-nes-nel olgusallık ve özkarekterini-nes-nel a n l a m m a n a s ı n d a - b ü t ü n l e ş t i r m e çabası olarak düşünülebilir. Onların, insanların öznel süreçleri, nesnel gerçeklikler olarak görme fenomenolojik eğitimi ile ilgilenmeleri ve t o p l u m u bir insan ü r ü n ü olarak görmeleri önemlidir. T o p l u m u n 'nesnel bir gerçeklik' ol d u ğ u n u k a v r a m a k ve insanı sonuçta toplumsal bir ' ü r ü n ' olarak görmek de, araştırmaların sosyolojik olma niteliğini e t k i l e m e k t e d i r . Ancak Berger ve L u c k m a n , "Gerçekliğin Toplumsal İ n ş a s ı " (1967) adlı eserde, d a h a çok bilişsel olgular ve farklı tipleştirmeler arasındaki ilişki üzerin de odaklaşarak bilgi sosyolojisi yapmışlardır. Z a t e n eserin ikinci adı da "Bilgi Sosyolojisi Bilimsel E s e r i " d i r .
Yorumlayıcı sosyoloji yapılırken u n u t u l m a m a s ı gereken temel nok t a , sosyal bilimlerde ikili hermeneutiğin olmasıdır. Çünkü sosyoloji, doğa bilimlerinin tersine, a n l a m çerçevelerinin y a r a t ı l m a s ı n ı n ve yeni den üretilmesinin, analiz etmeye çalıştığı insanın t o p l u m s a l davranışının bir koşulu olduğu, ön-yorumlanmış (preinterpreted) bir d ü n y a ile ilgi lenir. Bu yüzden gözlem y a p a n toplumbilimci öncelikle bu koşulları kavrayabilmeli, y a n i analiz etmeyi ya da açıklamayı d ü ş ü n d ü ğ ü özellik lerin yaşam biçimine h e r m e n e u t i k olarak nüfuz edebilmelidir (Giddens, 1976; O u t h w a i t e , 1979).
Yukarıda kısa giriş b ö l ü m ü n d e , sosyolojinin homejen bir g ö r ü n ü m e sahip olmadığı, d a h a çok geleneksel, ya da bilimsel karşısında h u m a n i s t i k ya da yorumlayıcı sosyolojinin temel özellikleri serimlenerek gösterilme ye çalışılmıştır. B u n d a n sonraki bölümde ise, sosyolojinin parçalanmış lığı ve b u n u n nedenleri üzerindeki bazı görüşlere yer verilmiştir.
1 . 1 . Sosyolojinin Parçalanmışlığı
Sosyolojinin şimdiye k a d a r görülmemiş şekilde parçalanmış ol masını b a ş t a Gibbs (1990) olmak üzere, d a h a birçok sosyolog yazıların da ifade etmektedir. Örneğin Collins (1986) "1980 ler Sosyolojisi
Dur-gunlukta mı? diye s o r m a k t a ; Denzin (1987)'in "1980 lerde Sosyolojinin Ölümü"; Wiley (1985)'in "Amerikan Sosyolojisinde Bugünkü Duraklama Devri" adlı makalelerinde sosyolojinin d u r u m u n u çok olumsuz olarak değerlendirmektedir. Bazı sosyologların alana ilişkin olumlu görüşlerinin ise genellikle paylaşılmadığı açıktır.
Gibbs (1990)'e göre, parçalanmışlığın iki k a y n a ğ ı b u l u n m a k t a d ı r : a) K o n u alanlarının özünde son derece farklı, ayrı olması; b) 1960 1ar-d a n bu y a n a sosyolojik yaklaşımların çoğalması1ar-dır.
Gibbs (1990)'e göre, sosyolojinin ayrı ve farklı k o n u alanlarına sa hip olması kapsamlı teorilere u l a ş m a d a cesaret kırıcı o l m a k t a , sosyolo jinin birbirini t u t m a z , ilgisiz g ö r ü n ü m ü n ü şiddetlendirmektedir. Bazı açık sözlü sosyologlar a r t ı k belli başlı dergileri okumadıklarını kabul et m e k t e ; bir çok sosyolog da tipik dergi yazılarını anlamadıkları gibi b u n ları t a k d i r de etmemektedirler. Çalışmaların neden yapıldığı anlaşılmadı ğı gibi, b u n l a r ı n sosyoloji olduğu da kabul edilmemektedir. Bu d u r u m karşısında ' K o n t r o l ' ü n sosyolojinin k o n u alanı olmasını önermediğini belirten Gibbs, yalnızca k o n u n u n aşırı derecede farklılaştığı bir a l a n d a 'merkezi bir n o s y o n a ' şiddetle ihtiyaç olduğunu ifade e t m e k t e d i r . O'na göre, u z m a n l a ş m a kaçınılmazdır. F a k a t bir merkezi nosyon, u z m a n l a r ı n diğer alt alanlarda yapılan çalışmaları anlamalarını ve t a k d i r etmelerini olanaklı kılar. Bir kez, bir nosyon gerçekten merkezi olursa, alanın ko n u s u için açıkça ifade edilmeyen bir ölçüt olarak hizmet görür. Eğer ba zı olgular bu nosyon b a ğ l a m ı n d a düşünülemez ve betimlenemez ise, eği lim onu alanın k o n u s u dışında s a y m a k t ı r (s. 2).
1.1.1. Yaklaşımların çoğalması
Gibbs (1990)'e göre, 1960 d a n bu y a n a sosyolojik yaklaşımlar, bu güne k a d a r görülmemiş bir hızda m e y d a n a çıktılar ve aynı hızla güçleri ni kaybettiler. Örneğin Fonksiyonalizm 1950 lerde egemendi, fakat şimdi o r t a d a n k a l k m a sınırındadır. E t n o m e t o d o l o j i n i n kaderi benzer görü n ü m d e d i r , gerçi sosyolojik görüş açılarının y a ş a m sürelerinin giderek d a h a kısaldığı anlaşılmaktadır. Sembolik Etkileşimciliğin göreli karar lılığı bir istisnadır; fakat, bu kararlı denge, sosyolojinin parçalanmışlı ğının u z u n süren bir belirtisi olarak değerlendirilebilir. Gerçekte, sem bolik etkileşim ile etnometodoloji, fenomenoiojik sosyoloji ve d r a m a t u r -jikal sosyoloji, "Yorumlayıcı Sosyoloji" gibi bir genel etiket altında, ala nın parçalanmışlığını gözlerden s a k l a m a k t a d ı r . Çatışmacı sosyoloji ve çağdaş Marxist sosyoloji için, öncekilerin yeniden doğuşu olduğunu söy lemek d a h a doğrudur. H e r n e k a d a r Marxist Sosyolojiyi t a k i p 1980'lerde
düşmüşse de, o, y o k o l m a k t a n u z a k t ı r diyen Gıbbs'e göre, h e r h a n g i bir sosyolojik görüş açısının yeniliğinin reddi modası, sosyobiyoloji ve şebeke (network) analizlerinde şüphelidir. Aynı şey belki özellikle P e t e r Blau ve Bruce M a y h e w t a r a f ı n d a n geliştirilen d u r u m u y l a sosyolojik yapısal cılık için söylenebilir; fakat b u n l a r ı n herbiri sosyolojik görüş açısı olmak t a n u z a k t ı r .
Sosyolojinin k o n u alanı h a k k ı n d a düşünmek ve onu t a n ı m l a m a k k e n d i başına bir a m a ç değildir. Bir merkezi nosyon sorunların çözümü dahil bazı amaçların aracı olmalıdır. Çok bilinen bir k o n u , bilimsel karşı sında " h u m a n i s t l i k sosyoloji" olarak yaygın bir şekilde karekterize edil mektedir. H e r n e k a d a r h u m a n i s t sosyolog sayılanlar, bilim modeli ola r a k fiziğin alınmasına karşı u y a r ı l a r d a bulunurlarsa da, bilimsel sosyo loji fikrini açıkça reddetmezler. Bu h u m a n i s t sosyologlar, açıkça alter natif modeli betimlemek eğiliminde değildirler; fakat, belki de fizikçi lerin, k u r a m l a r a u l a ş m a d a öngörü g ü c ü n ü vurgulamaları y ü z ü n d e n fizi ği reddetmektedirler. H e r d u r u m d a , h ü m a n i s t sosyologların sosyolojik k u r a m l a r d a b ü y ü k değişiklikler olmaksızın öngörü gücü ö l ç ü t ü n ü kabul leri i h t i m a l dışıdır (Gibbs, 1990, s. 3).
1 . 2 . Sosyolojinin merkezi nosyonu olarak kontrol
Sosyolojinin çok sayıda p a r ç a l a r a b ö l ü n m ü ş olması y ü z ü n d e n mer kezi bir nosyona özel bir gereksinmesi olduğunu ileri süren Gibbs'e göre, sosyologların t ü m k o n u alanları üzerinde d ü ş ü n ü p , t a n ı m l a m a l a r yapa bilecekleri bir nosyon ' k o n t r o l ' olabilir. Ayrıca kontrol nosyonu, yalnız ca k a v r a m s a l açıklık ve b ü t ü n l ü ğ ü n sağlanmasında değil aynı z a m a n d a olası ampirik ilişkilerin d a h a ç a b u k k u r u l m a s ı n d a da kullanılabilir. Ger çekte bu t ü r hedefler k u r a m l a r a yönelik adımlardır ve ' k o n t r o l ' veya herhangi bir merkezi nosyon adayı, b u n a ulaşılmasını olanaklı kılmazsa başarısız olur.
Gibbs (1990)'ın makalesinde yer alan iki t a r t ı ş m a şunlardır: a) H e r bilimsel alanda m a k s i m u m birlik, bir merkezi nosyonu ge rektirir. B u , a l a n d a eğitim görmüşlerin kendi t ü m k o n u alanları üzerinde d ü ş ü n m e k ve t a n ı m l a r y a p m a k t a da kullanabilecekleri bir nosyona sa h i p olmaları demektir.
b) K o n t r o l , sosyolojinin merkezi nosyonu olabilir. Gibbs'e göre her iki t a r t ı ş m a da birlikte düşünüldüklerinde sosyal ve davranış bilimleri n i n t ü m ü n ü k a p s a y a c a k biçimdedir. Ayrıca Gibbs, bu alanlar arasında ki sınırların y a p a y ve verimsiz olduğunu d ü ş ü n m e k t e d i r . Sosyal ve
dav-ranış bililimlerinin t ü m ü için bir merkezi nosyon onların bütünleşmesi için esas olabilir. B u r a d a n , belirli bir sosyal ya da davranış bilimi için bir merkezi nosyon adayı ile ilgili çetin soru ş u d u r : Bir nosyon, diğer sosyal v e y a davranış bilimlerinin herbiri için ne ölçüde merkezi olabilir ? Bu sorunun yanıtı, sosyolojinin merkezi n a s y o n u olarak ' k o n t r o l ' ü n ka bul edilmesinin de m a n t ı k i esaslarını s u n a c a k t ı r diyen Gibbs, yazısında d a h a sonra ' k o n t r o l ' n o s y o n u n u a ç ı k l a m a y a çalışmaktadır.
1 . 2 . 1 . Kavramsal açıklık ve Bütünleşme
' K o n t r o l ' n o s y o n u n u açıklamak ve sosyolojinin merkezi nosyonu olması için çok dar olduğu t a r t ı ş m a s ı n a açıklık getirmek için Gibbs şun ları ileri sürer; K o n t r o l n o s y o n u n u n , sosyolojinin k o n u alanının t a n ı m l a n m a s ı n d a kullanılabileceğini söylemek yetersizdir. Bir nosyonun en azından iki belirli a m a ç için etkin olarak kullanılabileceğine sosyologlar ikna olmalıdır.
a) K a v r a m s a l açıklık (alanın kelime hazinesini basitleştirme dahil) b) K a v r a m s a l b ü t ü n l e ş m e / b ü t ü n l ü k (alanın temel nosyonları ara sında analitik bağların kurulması). K o n t r o l , sosyolojisinin merkezi nos y o n u için yalnızca bir a d a y d ı r ve çok sayıda sosyoloğun kullanma ve deneyimlerini r a p o r etmesi ile bu k o n u d a k i iddia onaylanır ya da r e d edilebilir (Gibbs, 1990, s. 10).
1 . 2 . 1 . a) Farklılaşma Yoluyla Kavramsal Açıklık
Gibbs yazısında ilk olarak güç (power) k a v r a m ı n ı t a r t ı ş m a k t a ve yüzyılımızda sosyal bilimcilerin güç t a n ı m ı y a p m a y l a ilgilendikleri halde sonucun k a v r a m s a l bir b a t a k olduğunu ifade etmektedir. Bilindi ği üzere Weber'in ü n l ü ' g ü ç ' t a n ı m ı şöyledir: "Sosyal ilişkiler içindeki bir a k t ö r ü n , direnmelere r a ğ m e n k e n d i isteklerini (iradesini) uygulayabile cek bir k o n u m d a b u l u n m a s ı olasılığıdır. Bu olasılığın dayandığı temeller önemli değildir" (Weber, 1947, s. 152). Bu t a n ı m a gösterilen bir çok t e p ki arasında ikisi önemlidir ve b u n l a r şunlardır; a) 'Olasılık' nasıl değer lendirilecektir ve en az ne k a d a r gereklidir?
b) Güç-kontrol; güç-etki; güç ve insan davranışı arasındaki m a n t ı k sal ilişki n e d i r ?
İkinci soru bir daimi k a v r a m s a l soruna d o k u n u r . H e r ne k a d a r hiç bir k a v r a m l a ş t ı r m a doğru v e y a yanlış değilse de, k a v r a m s a l farklılaş ma esastır. Böylece terimlerin kavramlaştırması, a n l a m ı n nasıl ayrıldı ğını belirtmelidir. Bu t ü r k a v r a m s a l farklılaşma şu t a n ı m l a
başlamak-t a d ı r : " G ü ç , k o n başlamak-t r o l e başlamak-t m e k için algılanan kapasibaşlamak-tedir. K o n başlamak-t r o l girişimi d a i m a a ç ı k t a n yapılan bir davranışı gerektirirken, güç bir algısal olay d ı r " .
Gibbs (1990) 'güç' k a v r a m ı n d a n sonra, ' s ı n ı f k a v r a m ı n a 'içerme yoluyla' açıklık k a z a n d ı r m a y a çalışmaktadır.
1 . 2 . 1 . b) İçerme Yoluyla K a v r a m s a l Açıklık
Sosyolojideki en d i k k a t çekici k a v r a m s a l problem, birbirleriyle çe-kişen k a v r a m l a r arasında seçimdir. Çarpıcı bir örnek ' s ı n ı f kavramı dır. Bu k a v r a m ı t a n ı m l a m a k ya da sınırlamak için üç t a n ı n m ı ş yakla şım ve en a z ı n d a n her bir yaklaşımın da altı değişik biçimi söz konusu d u r . Üç yaklaşım olarak, nesnel, öznel ve ünsel yaklaşımlarından söz edilebilir (Gibbs, 1990, s. 11-14).
Nesnel Yaklaşım:
Bu yaklaşımın sınıf t a n ı m ı , sınıf üyelerinin bazı algısal o l m a y a n (nonperceptual) özelliklerini gerektirir. Nesnel yaklaşımın önemli sorunu, her bir sınıfı t a n ı m l a m a ve / veya sınırlamada farklı ölçütler gösteren altı farklı ifade biçimi arasında seçim y a p m a y a kişiyi zorlamasıdır. B u n l a r (1) meslek, (2) gelir düzeyi (3) eğitim düzeyi (4) ilk ü ç ü n ü n bazı karışım ları ve m u h t e m e l e n her ü ç ü (5) E k o n o m i k ilişkilerdeki k o n u m (pozisyon) (6) Weber'in sınıfı ekonomik koşullarla belirlemesi, aynı y a ş a m şans larına v e y a sosyal fırsatlara sahip bir grup olarak görmesi.
Sosyologlar, 'sınıf terimini k u r a m s a l bir nosyon gibi kullanmazlar. D a h a çok sınıf k a v r a m ı m ampirik olarak uygulanabilirmiş gibi kulla n ı r l a r ; böylelikle belirli bir sınıf t a n ı m ı n ı n değerlendirilmesinde h a y a t i önemdeki soru ne ölçüde ampirik olarak uygulanabilir olduğudur. Bu n u n anlamı, bağımsız gözlemcilerin sınıf üyelerini belirlemede ne ölçüde anlaşabileceğidir. Weber'in y a ş a m şansı bileşenlerinin ampirik uygula nabilirliğini değerlendirmek güçtür.
" E k o n o m i k ilişkilerdeki p o z i s y o n " Weber'in t a n ı m ı n d a n d a h a açık bir sınıf t a n ı m ı olup, bu g ö r ü n ü m yalnızca Marxist gelenekte v a r d ı r . Aslında Eric Olin Wright (1982)'ın da belirttiği gibi Marxistler arasında ' s ı n ı f k a v r a m ı n ı n hiç bir y ö n ü üzerinde fikir birliği y o k t u r . Marxistler sınıfı kavramlaştırırken birbirlerinden son derece farklılaşırlar.
Meslek, gelir, ve / v e y a eğitim a n l a m ı n d a sınıfın bir t a n ı m ı , nesnel yaklaşımın Marxist ve Weber'ci ifade biçimlerine bir alternatiftir ve b u t ü r t a n ı m l a r t e m e l ampirik uygulanabilirlik sağlar. B u n l a r d a n
han-gisi sınıf t a n ı m ı n d a ölçüt olarak seçilirse seçilsin, y a p a y olmaya m a h k u m d u r , ç ü n k ü " b i r d o l a r " veya " b i r yıllık e ğ i t i m " sınıfları bölmektedir. Mesleki t a n ı m l a m a bu y a p a y l ı k t a n kurtulabilse bile, hiç bir t a n ı m bir sınıfı bir meslekle sınırlayamaz. Prestije göre meslekleri gruplama da yapaylıklar taşır ve şu güç soruya yol a ç a r : N e d e n bireyleri meslekleri n i n prestiji yerine özgün kişisel prestijlerine göre sınıflamıyoruz? Bir süreklilik olarak mesleki prestij, gelir veya eğitim ele alındığında k o n u sınıf değil, tabakalaşmadır (Gibbs, 1990, s. 12).
. ." Öznel ve Ünsel (Reputational ) Yaklaşımlar
Öznel y a k l a ş ı m d a araştırmacılar bireylere ş u n a benzer bir soru so r a r l a r : "sizin sınıfınız n e d i r ? Bazı a r a ş t ı r m a l a r d a yanıtlayıcılardan, ça lışan sınıf, o r t a sınıf, ü s t sınıf gibi sınıf etiketlerinden birini seçmeleri istenir. A r a ş t ı r m a sorularındaki sınıf etiketleri t a n ı m l a n m a m ı ş t ı r . O n u n yerine d a h a önceki sınıf özdeşimlerini ve u y g u n etiketleri i m a ederler. Bu y ü z d e n belirli y a n ı t kategorilerinin kullanılması basitçe sorunu göz-ardı eder. Ayrıca 'alt s ı n ı f yerine 'çalışan s ı n ı f etiketinin y a n ı t l a r d a tercih edilme etkisi yalatabileceği bile önemsenmez. B a ş k a bir uygula m a , sınırsız sınıf etiketi a r a s ı n d a n k e n d i sınıfını seçme şansının verilme sidir. Örneğin: çalışan sınıf, o r t a l a m a sınıf, o r t a sınıf, fakir, çiftçi, işçi gibi. B u r a d a bir çok y a n ı t l a n m a s ı gereken soru v a r d ı r : 'Çiftçi' ve 'işçi' yanıtları birbiriyle ilişkili m i d i r ? Eğer onbir çeşit y a n ı t v a r s a bu t o p lumsal birimde onbir sınıf mı v a r d ı r ? Bazı farklı y a n ı t l a r ı n gerçekte benzer olduğu nasıl belirlenebilir?
Ünsel yaklaşımın sınıf belirleme sorusu şöyledir:
Belirli bir birey adı verilerek, bu kişinin sosyal sınıfı nedir diye soru lur. Öznel yaklaşıma yöneltilen eleştiriler b u r a d a da geçerlidir. Ek olarak ünsel yaklaşım m e t r o p o l i t a n bölgelerde uygulanabilirliğini kaybeder. Çünkü b u r a l a r d a insanlar birbirlerini t a n ı m a m a k t a d ı r l a r . M. Sencer (1974; s. 195-202) sosyal sınıf göstergeleri başlığı a l t ı n d a bu k o n u y u ay rıntılı bir biçimde işlemektedir.
Sınıfın bir Kontrol Kavramı
H e r n e k a d a r hiç bir t a n ı m doğru veya yanlış değilse de iki farklı t a n ı m ampirik olarak u y g u n olabilir. T a n ı m v e y a sosyal birim ne olursa olsun u y g u n l u k bir derece meselesidir ve böyle sayılması için her t ü r se bep v a r d ı r ; fakat üç v e y a d a h a fazla t a n ı m olduğunda, b u n l a r d a n biri diğerlerinden d a h a u y g u n olabilir. D a h a çok u y g u n l u k Gibbs tarafından
şu t a n ı m için iddia edilmektedir: " B i r sınıf, insan davranışı üzerinde harici k o n t r o l ü n farklı t ü r ve m i k t a r l a r ı n ı uygulayan, bağımlıları da dahil olmak üzere, t ü m sosyal birim üyelerini k a p s a r . "
Bir t a n ı m , i n s a n davranışı üzerinde harici k o n t r o l ü n çeşit ve mik t a r ı n ı n belirlenmesi için bir y ö n t e m olmaksızın a m p i r i k olarak uygula nabilir değildir. Harici insan k o n t r o l ü n ü n çeşitlerinin m i k t a r ı n a göre üye lerinin dağılımının çok-yönlü olduğu sosyal birimlerin varlığı k a b u l edi lir. Aksi halde sınıftan değil k o n t r o l sürekliliğinden sözedilebilir. F a k a t hem Marxist hem Weberyen sınıf k a v r a m l a r ı n ı n her ikisi de bazı şey lerin çok-yönlü dağılımını k a b u l eder ve özellikle çağdaş Marxistlerin, özellikle W r i g h t ' ı n yaptığı gibi genellikle k o n t r o l terimini kullanırlar. Gibbs (1990)'e göre, sınıfın bir k o n t r o l (olarak) t a n ı m ı tipik Marxıst t a n ı m ı üzerinde iki a v a n t a j a sahiptir. İlk olarak, k o n t r o l t a n ı m ı sınıfın ekonomik, politik, kültürel v.b. çeşitli türlerinin t a n ı n m a s ı n ı olanaklı kılar, böylelikle de farklı sınıf t a n ı m l a r ı n ı n temel kaynağını elimine eder. İkinci olarak, ekonomik sınıflar olayında, kontrol t a n ı m ı , kapitalist sosyal birimlerde, işveren, kendi işinde çalışan ve işçi olarak üç sınıfın m u h t e m e l kimliğinin ispatı için bir t e m e l sağlar. Marxistler böyle bir kimlik ispatını y a p a m a z veya y a p m a y a c a k t ı r . Onlar b u kategorilerin hetorojen olduğunu k a b u l ederek kendilerini b u n d a n alıkoyarlar. Belki Marxıstlerin k ü ç ü k burjuva gibi sınıf etiketlerine sarılma neden leri b u d u r . Bu t ü r bir etiket homojen bir cisim önermekte, fakat yalnızca eğer b u l a n ı k olarak t a n ı m l a n m ı ş v e y a t a n ı m l a n m a d a n bırakılmış ise, bu t ü r bir etiket homojen bir varlığı ifade eder.
Sınıfın k o n t r o l t a n ı m ı s a h t e gösterişten uzaktır. Eğer söz k o n u s u k o n t r o l çeşitinin m i k t a r ı y l a ilgili olarak en a z ı n d a n sosyal birim üyele rinin iki yönlü bir dağılımı yoksa, o z a m a n sınıflardan değil bir kontrol sürekliliği olarak t a b a k a l a ş m a d a n söz edilebilir. Böylelikle Marxist sos yoloji sınıf nosyonuna d a y a n ı r veya çökerken, k o n t r o l nosyonu t a b a k a laşma terminolojisiyle u y g u n l u k içindedir. Gelir ve eğitim zıtlıkları, k o n t r o l farklılıkları olmaksızın anlamsızdır, ve bir mesleğin prestiji gücün bir işlevi olabilir.
H e r n e k a d a r , sınıfın k o n t r o l t a n ı m ı ile ne öznel yaklaşım ne de ü n -sel yaklaşım arasında 'mantıksal' ilişki y o k s a da, 'ampirik' ilişkiler ol duğu iddia edilebilir K o n t r o l t a n ı m ı n ı n uygulaması t a r a f ı n d a n sınırlanan sınıflar, öznel ve ünsel yaklaşım t a r a f ı n d a n (açık uçlu veya belirli y a n ı t kategorik) sınırlanan sınıflarla anlamlı bir şekilde u y u m içinde olacaktır. Sosyal birim üyeleri t a r a f ı n d a n u y g u l a n a n k o n t r o l ü n k a b u l ü n ü , öznel ve ünsel sınıf hüviyeti belki yalnızca d o n u k bir biçimde yansıtır. D a h a özel
olarak, öznel v e y a ünsel yaklaşım t a r a f ı n d a n sınırlanmış sınıflar, algı l a n a n k o n t r o l kapasitesi, güç olarak aslında ayrılacaktır. Aynı t a r t ı ş malar, meslek, gelir, eğitim, ekonomik ilişkiler ve / v e y a y a ş a m fırsatları t a r a f ı n d a n sınırlanan sınıflara k a d a r genişletilebilir (Gibbs, 1990, s. 14).
1 . 2 . 2 . Kavramsal Bütünleşme
Gibbs'e göre eğer şimdi y a p ı l a n t a r t ı ş m a a m p i r i k olarak geçerli ise, bir çok sınıf t a n ı m ı bir k o n t r o l t a n ı m ı altında içerilmiş olabilir. Bir kont rol t a n ı m ı n ı n temel avantajı, k o n t r o l sosyolojinin merkezi n a s y o n u ol d u ğ u n d a , o, çeşitli diğer temel sosyolojik terimlerin t a n ı m l a n m a s ı n d a işin içine girecek, son ü r ü n olarak k a v r a m s a l b ü t ü n l e ş m e d e b ü y ü k artış sağ lanacaktır.
Gibbs'e göre, m a n t ı k s a l ilişkileri kurulmaksızın bir kavramsal b ü t ü n leşme olamaz. Mantıksal ilişki k u r u l m a s ı n ı n ise 4 yeterlik koşulu v a r d ı r '
İlk olarak, en a z ı n d a n bir semantik terim, bu cümlelerin bir oluştu rucusu ise cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir;
İkinci olarak diğerinin t a n ı m ı n d a biri d o ğ r u d a n v e y a dolaylı ola r a k girerse iki s e m a n t i k t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir ve eğer iki anlamsal t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkili ise, oluşturucu olarak bu terim lere sahip cümleler de m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.
Ü ç ü n c ü olarak en a z ı n d a n diğer cümlelerin bir belirli dizisi tarafın d a n t ü m ü i m a edilirse cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.
Son olarak hepsi b i r a r a d a alındığında en a z ı n d a n bir belirli cümleyi i m a ediyorlarsa cümleler m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir.
Gibbs'e göre, y u k a r ı d a k i koşullar ile 'güç' ve 'sınıfın' önceki t a n ı m ları gözönüne alındığında, bu iki t e r i m m a n t ı k s a l olarak ilişkilidir. Çünkü kontrol her iki t a n ı m a da girmiştir, fakat iki t a n ı m diğer cümleleri i m a e t m e m e k t e d i r . K a v r a m s a l b ü t ü n l ü ğ ü n b u t ü r i m a l a r a sahip olması k a b u l edilmiştir ve m a n t ı k s a l ilişkiler, çeşitli k a v r a m s a l bağların duyarlılığını geliştirirler. K o n t r o l teriminin, t ü m sosyolojik t a n ı m l a r d a kullanılması gerekli değildir; fakat bir merkezi nosyon t a n ı m l a r a dolaylı olarak gire bilir. T a n ı m l a n m ı ş terimler a r a s ı n d a m a n t ı k s s l ilişki k u r m a d a elverişli dir. Açıklamak için, bir t e r i m i n bir belirli merkezi nosyonu ifade ettiği ni düşünelim., " C " , X ve Y terimlerinin t a n ı m ı n a girer; sonra Y ' n i n Z te riminin t a n ı m ı n a girdiğini düşünelim. Sonuç X ve Y nin bütünleşmesi-dir (çünkü C her ikisinin de t a n ı m ı n a girer). Ayrıca Y ve Z nin bütünleş mesidir (çünkü Y d o ğ r u d a n Z'nin t a n ı m ı n a girer). X Ve Z n i n de b ü t ü n -leşmesidir (çünkü X ve Y m a n t ı k s a l olarak C, Y ve Z aracılığıyla m a n t ı k sal ilişkilidir-ki b u n l a r d o ğ r u d a n m a n t ı k s a l ilişkilidir).
1 . 3 . Tilman tarafından Gibbs'in görüşlerinin eleştirel değerlendirilmesi F o r m e l sosyal teori üzerinde m a n t ı k ç ı ampirizm ve analitik felse fenin etkisi, J a c k P. Gibbs'in 'Sosyolojinin Merkezi Nosyonu olarak Kontrol' adlı yazısında açıkça bellidir. İlişkileri göstermede formel m a n tığın kullanımı ve teori geliştirmede k a v r a m o l u ş t u r m a çabası b u n u n açık kanıtlarıdır. Gibbs'in sosyal teori alanındaki çalışmalarını bilenler için, bu çabaların k a y n a ğ ı n ı n Viyana Çevresi olduğunu belirlemek güç değildir. Gibbs'in çalışmaları, fizik bilimlerinden özellikle de fizikten alınan benzetmelere dayandığı için modası geçmiş düşünceler olarak bir t a r a f a bırakılmamalıdır. H e r n e k a d a r m a n t ı k ç ı pozitivizm ve dil çö zümlemeleri felsefe ve sosyal bilimlerde a r t ı k m o d a değilse bile, Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü n sosyolojide merkezi nosyon olması görüşü önemli ve teşvik edicidir (Tilman, 1990, s. 35).
Gibbs (1990)'e göre, bir bilimsel a l a n d a m a k s i m u m birlik, bir mer kezi nosyonu gerektirir. Ayrıca ekonomistlerin, antropologların, siyaset bilimcilerin, psikologların da merkezi bir nosyon arayışı içinde olmaları, onların m a k s i m u m birliğe ulaşmalarını sağlayacağı için açıkça söylen mese bile Gibbs t a r a f ı n d a n i m a edilmektedir.
Gibbs'in bu görüşlerine önemli tepkilerden biri ekonomist T i l m a n (1990)'dan gelmiştir. Gibbs'in sosyolojiye ilişkin taleplerini aşırı bul d u ğ u n u belirten T i l m a n , o n u n bu reçetelerinin ekonomiyi de içermesini ise gerçekçi b u l m a m a k t a d ı r . Ekonomistler arasında politik m o r a l ve estetik değerler açısından köktenci farklılıkların b u l u n m a s ı nedeniyle merkezi bir nosyon etrafında birleşmelerini beklemek gerçekçi bir yak laşım olamaz diyen Tilman, Gibbs'in sosyal bilimlerin bilimselci mode line sıkı sıkıya bağlılığı y ü z ü n d e n d u r u m a gereğince değerlendiremediği ni d ü ş ü n m e k t e d i r (s. 36).
Bilindiği üzere M a x Weber, sosyolojide merkezi bir rol o y n a y a c a k kapasitede bir k a v r a m olarak ' g ü ç ' (power) k a v r a m ı n ı g ö r m ü ş t ü r . Şim di ise Gibbs, sosyoloji de aynı işlevi görmek üzere ' k o n t r o l ' k a v r a m ı n ı önermektedir.
Parçalanmışlığın neden ve tedavisine ilişkin k o n t r o l k a v r a m ı öneril mektedir. Çeşitli metodolojik ve doktirinel çatışmalara bağlı olarak, eko nomistler de parçalanmış bir karektere sahip olduklarını k a b u l etmek tedirler. Ancak ç a t ı ş m a n ı n özelliği bilindiğine göre bu parçalanmışlık olumsuz olarak mı değerlendirilmelidir sorusunu soran T i l m a n ' a göre, Gibbs gibi bilimselci yaklaşıma sahip olanlar sosyal bilimlerin doğal ola r a k değer yüklü (value laden) olduğunu düşünenlerden daha çok, bu düzensiz d u r u m d a n rahatsızlık d u y m a k t a d ı r .
Gibbs k o n u alanlarının özünde son derece farklı olması ve sosyolo j i k yaklaşımların çoğalmasını, parçalanmışlığın iki t e m e l k a y n a ğ ı ola r a k görmektedir. F a k a t Gibbs, sosyolojinin merkezi nosyonu olarak k o n t r o l ü n benimsenmesi yoluyla birliği geliştirme çabasının, farklı po litik ve m o r a l t u t u m l a r l a engelleneceğini görememektedir. Gibbs, birey olarak sosyologların, merkezi nosyon olarak k o n t r o l ü kullanımları sıra sında istedikleri değeri ona yükleyebileceklerini k a b u l e t m e k t e d i r . Ör neğin, k o n t r o l uygulaması insan davranışında, birey olarak sosyoloğun y a k l a ş ı m ı n a bağlı olarak istenen veya i s t e n m e y e n olarak değerlendirile bilecek değişikliklerle sonuçlanabilir. Herşeye r a ğ m e n birleştirici rol o y n a m a k üzere sosyolojinin merkezi nosyonu olarak kontrolü benimse me gereksinmesinin kendisi, hali hazırda v a r olan politik, moral, estetik bölünmelerin s o n u c u d u r v e Gibbs b u n u d a görememektedir. R a d i k a l , m u h a f a z a k a r ve liberalleri, güç veya s t a t ü gibi bir merkezi n o s y o n u n b i r a r a y a getirmesi k u ş k u l u olsa bile onlar arasında iletişimi geliştirebi lir. Gibbs'ın çabası, birbirleriyle iletişimleri b u l u n m a y a n sosyal bilim ciler arasında diyaloğu olanaklı kılacaktır.
Y a n ı t l a n m a y a n soru ş u d u r : " G i b b s ' i n ifade ettiği biçimiyle kontrol, politik ve m o r a l olarak yansız m ı d ı r yoksa belirli yönlerden idolojik ola r a k y a n l ı m ı d ı r ?
Gibbs, değerler h a k k ı n d a k i görüşlerin yerini, k o n t r o l k o n u s u n d a k i görüşlerin almasına ilişkin o r t a k bir a n l a ş m a y a v a r ı l m a d ı k ç a sosyoloji n i n birliğinin gerçekleşmeyeceğine i n a n m a k t a d ı r .
T i l m a n ' a göre Gibbs, sosyoloji için politik olarak değer y ü k l ü olan o r t a k bir nosyonu u y g u n görmektedir. Bilimsel sayılabilmek için, mer kezi bir nosyon b u l a r a k m a k s i m u m birliğin sağlanmasını s a v u n a n Gibbs, ister haklı olsun ister olmasın, o n u n talebinin karşılanması kolay değil, g ü ç t ü r . Şimdilerde ekonomi, politik, doktrinel, metodolojik k a m p l a r a ayrılmıştır ve onların çoğu için birleşmenin sağlanması görüşü önceliğe sahip değildir. Marxistler, sosyal ekonomistler, postKeynesçiler, n e o -Keynesçiler, monetaristleı gibi birbiriyle çekişen tarafların m a k s i m u m birliği sağlamak için birleştirici bir k a v r a m olarak bir merkezi n o s y o n u k a b u l edeceklerini h a y a l e t m e k g ü ç t ü r . Bu teorik gruplaşmalar, yalnız ca politik açıdan en s a ğ d a n en sola doğru d a ğ ı l m a m a k t a , çoğu z a m a n farklı metodolojik yönelimlere de sahip o l m a k t a d ı r (s. 37).
T i l m a n ' a göre, sosyolojide merkezi bir n o s y o n olarak k o n t r o l u n benimsenmesi, ekonomiden d a h a iyidir. Ç ü n k ü sosyolojide ideolojik ve politik temelde b ö l ü n m e ekonomiden d a h a az olduğu için k o n t r o l gibi
bir merkezi n o s y o n u n benimsenmesi ve birleştirici rol oynaması d a h a m ü m k ü n görünmektedir. F a k a t sosyolojide varolan metodolojik v e k a v r a m s a l bölünmeler d i k k a t e alınırsa b u n u n olma şansı gerçekte azal m a k t a d ı r .
Y a k ı n bir gelecekte ekonomide, ekonomistlerin birleşme sağlaya cak merkezi bir nosyonda anlaşmaları gerçekçi değildir. Merkezi bir nos y o n olmaksızın m a k s i m u m birliğin sağlanamayacağı doğru olsa bile, bu b i r çok ekonomist için pek fazla birşey f a r k e t t i r m e m e k t e d i r (Til m a n , 1990,. s. 38).
T i l m a n ' a göre, positivizmin kalıntıları bu sayıltıda acı bir şekilde açıktır ve fazla y a r d ı m c ı da değildir. Gibbs'ın gerçek amacının açıkça diğer bilgi gövdelerinden sınırları ayrı olan, nesnel, ampirik olarak test-edilmiş önermeler gövdesi olarak bilimin k a t ı pozitivist konsepsiyonunun restorasyonu olduğu s o n u c u n u o n u n bir çok okuyucusu anlayacaktır. Sosyal k u r a m c ı l a r çoğu z a m a n çağdaş m e ş r u l a ş m a krizi üzerinde d u r m a k t a d ı r . Gibbs, sosyolojinin, k e n d i parçalanması yoluyla " m e ş r u kılma krizi' içinde olduğuna i n a n m a k t a d ı r .
Gibbs'in sosyolojinin merkezi nosyon olarak k o n t r o l ü benimsiye-rek disiplinde birlik sağlama çabası, m e ş r u kılma krizinin şiddetini azalt m a d a izlediği y o l u n bir parçasıdır. Redüksiyonizm ve bilimselciliğin kalıntıları sosyolojideki m e ş r u kılma krizi ile e t k i n m ü c a d e l e d e engel teşkil e t m e k t e d i r .
E k o n o m i d e olduğu gibi sosyolojide de d a h a gerçekçi bir yaklaşım, kavramsal, politik ve h a t t a estetik b o y u t l a r d a k i bölünmeleri kabul ede cektir. Gibbs'in düşünceleri sosyolojinin geleceği için, birliği geliştirme çabası olarak samimidir. F a k a t b u t ü r çabalar, o n u n positivistik önerme leri üzerinde tökezlemektedir (Tilman, 1990, s. 3 9).
SONUÇ
Sosyolojiden b a ş k a çok az sayıda alan k e n d i kendisini çalışabilir. Örneğin fiziğin fiziği, ya da biyolojinin biyolojisi p e k bir anlam ifade et m e z k e n sosyologlar kendilerini a r a ş t ı r m a k o n u s u edebilirler., Ritzer (1983 )'e göre, aile, çalışma veya din sosyolojisi k a d a r sosyolojinin sos yolojisi de meşru bir çalışma alanıdır. Sosyoloji eğitimi, sosyologların özgeçmişleri, sosyoloji dersini seçen öğrencilerin özellikleri k a d a r , sos yolojik teoriler sosyolojik olarak incelenebilir. "Metasosyoloji" olarak adlandırılan sosyolojik teorilerin sosyolojisi alanında özellikle çok sayıda çalışmadan söz edilebilir (Lemert, 1979, Ritzer, 1983, s. 430). İ ş t e Gibbs
(1990)in "Sosyolojinin Merkezi Nosyonu Olarak Kontrol makalesi de sosyolojinin sosyolojisi adına yapılmış bir çalışma olarak önem kazan m a k t a d ı r . Ayrıca Türkiye'deki sosyolojinin de bölmelenme ve çeşitlenme özellikleri gösterdiği; sosyologların birbirlerinin çalışmalarından Haber d a r olmadıkları gibi, olsalar bile bu çabaların çoğunu sosyolojik bulma dıkları ya da küçümsedikleri açıkça bilinmektedir. Bu y ü z d e n Gibbs'in belirttiği gibi birliğin sağlanması, en azından metodolojik birlik olmasa bile k a v r a m s a l birliğin sağlanması için iletişim kanallarını açık t u t m a y a çalışmak yararlı olacaktır.
Sosyolojide k u r a m s a l v e y a ampirik çalışmalarda kullanılmak üzere bir t ü r hazır reçete görevini üstlenen k a v r a m l a r ı n geliştirilmesi y a y g ı n bir gelenektir. Örneğin C o m t e ' u n sosyal d i n a m i k ve s t a t i k ; D u r k h e i m ' i n m e k a n i k v e organik d a y a n ı ş m a ; Tönnies'in c e m a a t - c e m i y e t k a v r a m ları çağları ve t o p l u m l a r ı k a r ş ı l a ş t ı r m a d a önemli birer ölçüt görevi üst lenmiş k a v r a m l a r d ı r . Weber de ideal t i p k a v r a m l a ş t ı r m a l a r ı ile ü n l ü diğer bir sosyologdur.
Weber'e göre sosyolojinin görevi, Özel tarihsel olguların nedensel analizinde t a r i h i n kullanacağı k a v r a m l a r ı geliştirmektir. Diğer bir ifade ile toplumsal olayları incelerken b i r t a k ı m k a v r a m l a r geliştirmek zo r u n l u d u r ve bu görev sosyolojiye düşmektedir. Bu b a ğ l a m d a sosyoloğun temel görevi de insanların toplumsal davranışının anlamını anlamaktır. Sosyolog özel kültürel değerleri olan, özel bir t o p l u m d a y a ş a m a k t ı r . T o p l u m s a l olguları anlaşılır k ı l m a k için hazırladığı k a v r a m l a r , içinde b u l u n d u ğ u t o p l u m u n değerlerine bağlıdır ve geliştirilen k a v r a m ı n am-pirik olarak da yeterli olması gerekir (Ritzer, 1983 s. 128). Yeni idealist D i l t h e y ' ı n " y o r u m l a m a " v e " t i p " k a v r a m l a r ı bir çok sosyal bilimci gibi Weber'i de etkilemiştir. Doğa bilimleri ile tinsel bilimler arasında ayrım y a p a n Dilthey, k o n u - alan farkının sonuçta y ö n t e m farklılığını da d o ğ u r d u ğ u n u , bu yüzden, tinsel bilimlerin, doğal bilimlerin k a v r a m larını k u l l a n a m a y a c a ğ ı n ı s a v u n u r . O'na göre tinsel bilimlerde "bireysel ve t i p " k a v r a m l a r ı kullanılabilir. Zihinsel ölçütler olarak ideal t i p kav ramlarını geliştiren Weber'e göre i n s a n gerçeği, davranışların ideal tip lerle karşılaştırılması ile anlaşılabilir. Bu tipler, gerçek değildir a m a gerçekle ilişkileri v a r d ı r (Ör; K a p i t a l i z m , bürokrasi v.b.).
Çağdaş h u m a n i s t i k sosyolojide ise, özellikle sembolik etkileşimci B l u m e r t a r a f ı n d a n sosyolojik k a v r a m l a ş t ı r m a l a r a , d ü n y a n ı n gerçek liğine tecavüz edildiği gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Ancak B l u m e r bile, nerede neye bakılacağını gösteren, böylelikle gerçek y a ş a m ı d a h a az zorlayan " d u y a r l ı k a v r a m l a r ı n " kullanılmasını s a v u n u r . O n a göre
k ü l t ü r , k u r u m l a r , örfler ve kişilik duyarlı k a v r a m l a r d ı r ve araştırma cıya ampirik çalışmasında referans teşkil eder ve rehber olurlar. Ancak B l u m e r ' i n k a v r a m l a r ı n ı n bulanık olmasının yanısıra ampirik araştır m a l a r d a u y g u l a m a güçlüğü y a r a t m a s ı n ı n eleştirilere hedef olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r (Stryker, 1980, Ritszer 1983, s. 321). Diğer bir eleştiri ise, etnometodoloji'den gelmektedir. Geleneksel sosyolojinin kullandığı k a v r a m l a r ı n toplumsal y a ş a m ı bozduğu, o n u n akışını t a h r i p ettiği ileri sürülmektedir.
Sosyolojinin sistemli bilgi gövdesine sahip olması sistematik bil giler ü r e t m e kapasitesine bağlıdır. Sistematik bilgiler ise bazı ölçütler aracılığıyla toplanabileceğinden, ölçüt görevini üstlenecek araçlar olarak "kavramlar" g ü n d e m d e k i önemini k o r u m a k t a d ı r . H e r n e k a d a r bu ya zının ana eksenini teşkil eden makalesinde Gibbs (1990), çoğu z a m a n " n o s y o n " terimini tercih etmiş ise de, merkezi bir nosyon olarak " k o n t r o l " k a v r a m ı n ı önerdiğini yazısının heryerinde belirtmesi y ü z ü n d e n , o n u n da sosyolojinin geleneksel k a v r a m c ı k a n a d ı n da yeraldığını söyle m e k yanlış olmayacaktır.
Çerçeve fikri ya da T h o m a s K u h n ' u n bilimsel p a r a d i g m a l a r ı n bir çerçeve oluşturmaları d a b u b a ğ l a m d a değerlendirilebilir. H e r n e k a d a r K u h n ' u n p a r a d i g m a k a v r a m ı bazı belirsizlikler t a ş ı m a k t a y s a da-Mas-t e r m a n (1970)'a göre K u h n , bu k a v r a m ı en azından yirmibir değişik bi çimde kullanmıştır-bir p a r a d i g m a n ı n bir bilimsel topluluğu diğerinden a y ı r t e t m e y e hizmet ettiği söylenebilir. Örneğin fiziğin k i m y a d a n , sos yolojinin psikolojiden farklılığını o r t a y a k o y m a d a kullanılabilirler. Çün kü bu alanlar farklı p a r a d i g m a l a r a sahiptirler. Bir p a r a d i g m a ayrıca bir bilimin gelişimindeki tarihsel bir dönemin ayırtedilmesinde kulla nılabilir. Örneğin 19. y.y. fiziğinin yirminci yüzyıldan farkının o r t a y a k o n m a s ı n d a kullanılabilir. P a r a d i g m a l a r ü ç ü n c ü bir kullanım alanına, aynı bilim içindeki alt -bilim topluluklarının belirlenmesinde sahiptir ler. Örneğin çağdaş psiko-analizde F r e u d ç u , J u n g ç u ve Horneyci para digmaların b u l u n m a s ı . Aslında bu çağdaş psiko—analizde birden fazla - ç o k l u - p a r a d i g m a l a r ı n b u l u n d u ğ u n u göstermektedir. Bir a l a n d a çok sayıda p a r a d i g m a b u l u n m a s ı , çoğu sosyal bilimler gibi sosyoloji için de geçerli bir d u r u m d u r (Ritzer, 1983, s. 432). Sosyolojinin çok sayıda para d i g m a y a sahip olduğu genel kanıdır. B u n u p a r ç a l a n m a , belirtisi olarak algılamak yerine zenginlik — çeşitlilik, olarak görmek de m ü m k ü n d ü r .
Ritzer (1983)'e göre bir p a r a d i g m a , neyin araştırılacağını / çalışıla cağını, h a n g i soruların nasıl sorulacağını ve elde edilen y a n ı t l a r ı n y o r u m l a n m a s ı n d a h a n g i kuralların izleneceğini belirler. Ayrıca bir bilimsel
top-luluğun ya da alt t o p l u l u ğ u n (subcommunity) diğerlerinden farkının o r t a y a k o n m a s ı n a hizmet eder. P a r a d i g m a l a r içerdikleri örnekleri, teo rileri, y ö n t e m ve araçları t a n ı m l a r ve ilişkilendirirler ( K u h n , 1975; Ritzer, 1983, s. 432). Bu t a n ı m d a n anlaşıldığı üzere teoriler, d a h a b ü y ü k p a r a d i g m a l a r ı n yalnızca bir parçasıdırlar.
Çoklu p a r a d i g m a y a (multiple-paradigma) sahip bir bilim olarak sosyolojide p a r a d i g m a örnekleri olarak, " s i s t e m " ve " ç a t ı ş m a " paradig maları (Friedrichs 1970); "Açık s i s t e m " ve Kapalı-Sistem" paradigma ları (Eisenstadt v e Curelaru 1976); " M a r x ı s t " , " F r e u d c u " , " D u r k h e i m c i " , " W e b e r y e n " , F e n e m e n o l o j i k " , " E t n o m e t o d o l o j i k " , Sembolik Etkileşimci ve Mubadele K u r a m ı (Effrat, 1972) verilebilir (Ritzer, 1983, s. 432-433). Ayrıca Ritzer (1975), temel sosyolojik p a r a d i g m a l a r olarak a) Sosyal olgular (Durkheim) b) Sosyal t a n ı m (Weber); c) Sosyal davranış (Skin-n e r p a r a d i g m a l a r ı (Skin-n ı k a b u l e t m e k t e d i r .
Sosyolojide çok sayıda p a r a d i g m a n ı n bulunması, t o p l u m s a l gerçek liğin çok k a r m a ş ı k olmasının yanısıra onun, değişik düzeylerde ele alı n ı p incelenmesinin olanaklı oluşu y ü z ü n d e n d i r . Örneğin t o p l u m s a l ger çeklik m i k r o ve m a k r o b o y u t l a r arasında bir süreklilik gösterdiği gibi
-dünya sistemleri, toplumsal, örgütler, gruplar, etkileşim, bireysel dü şünce ve eylem n o k t a l a r ı n ı içeren bir sürekliliğe öznel ve nesnel b o y u t l a r a r a s ı n d a sahiptir. Ayrıca m a k r o v e m i k r o düzeyler d e k e n d i içlerinde öznel ve nesnel b o y u t l a r a sahip olabildiğinden, sosyo logların t o p l u m s a l gerçekliğin hangi y ö n ü n ü nasıl inceledikleri doğal olarak farklılaşmaktadır. Ritzer (1983) aşağıda verilen şema aracılığıy la k o n u y a açıklık k a z a n d ı r m a k t a d ı r (s. 441). TOPLUMSAL G E R Ç E K L İ Ğ İ N TEMEL D Ü Z E Y L E R İ MAKROSKOPİK I. Makro-nesnel ör nekler; t o p l u m hu-kuk-bürokrasi tek-noloji-dil N E S N E L (Objectif) I I I Mikro - nesnel Örnekler; D a v r a n ı ş örüntüleri, eylem ve etkileşim. I I . Makro-öznel ör nekler: K ü l t ü r no r m l a r , değerler. Ö Z N E L (Subjektif) IV Mikro-öznel ör nekler; Gerçekliğin T o p l u m s a l İnşası n ı n çeşitli yönleri
T o p l u m s a l gerçekliğin farklı düzeylerinin inceleme konusu edildiği çeşitli sosyolojik a r a ş t ı r m a l a r d a h e r n e k a d a r temel farklılıklara sahip o-l u n d u ğ u io-leri sürüo-lmekteyse de, aso-lında farko-lıo-lıko-ların çoğunun a r a ş t ı r m a tekniği düzeyinde kaldığını dikkatli bir gözlemci h e m e n farketmektedir. Örneğin Sembolik Etkileşimciler ve E t n o m e t o d o l o g l a r , a r a ş t ı r m a l a r ı sı r a s ı n d a kendilerini aktörlerin yerine k o y a r a k ve onların b u l u n d u k l a r ı açıdan o r t a m a b a k a r a k , eylem ve etkileşimleri a n l a m a y a çalıştıklarını iddia ederken, aslında ' k a t ı l a r a k gözlem' tekniğini, diğer k a n t i t a t i f ana liz tekniklerine tercih ettiklerini v u r g u l a m a k t a d ı r l a r demek pek yanlış olmaz. Bu y ü z d e n kendilerini alternatif görüşler ya da geleneksel sosyo lojiye muhalefet olarak s u n a n sosyoloji y a p m a tarzlarının, temelde 'bi limsel Yöntem' anlayışından pek uzağa düşmediklerini belirlemek sevin diricidir. Kısaca sosyoloji çoklu p a r a d i g m a y a sahip bir bilim dalı obua sına karşın genelde bilimsel y ö n t e m i izlenmesinde r a d i k a l farklılıklara sahip g ö r ü n m e m e k t e d i r . Sorun d a h a çok iletişimsizlik, birbirini küçüm seyici t u t u m l a r ı n yaygınlığıdır.
Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü merkezi bir nosyon olarak önermesine gelince, b u r a d a özellikle iki n o k t a üzerinde durulması u y g u n olacaktır;
a) İlki, k o n t r o l ögesini içeren t a n ı m l a r ı n sosyolojik olma niteliğine kavuşacağı;
b) İkincisi ise, sosyolojide meşruluk krizine d i k k a t çekilmesidir. K o n t r o l ' d e n sözedilebilmesi için önce belirli tarafların (kişi veya grup ların) b u l u n m a s ı , sonra da bazılarının diğerlerini denetleyebilecek özel liklere sahip olmaları gerekmektedir. T ü m bu özelliklerin ise, bireysel den çok t o p l u m s a l koşulları çağrıştırdığı açıktır. N i t e k i m Giddens (1979), Etnoroetodolojinin sınırlılıklarından söz ederken, günlük k o n u ş m a l a r ı n en süreksiz olanlarında bile güç öğelerinin b u l u n d u ğ u n a , örneğin, sınıf sal ilişkiler gibi toplumdaki d a h a genel güç eşitsizliklerinin bu etkileşim lere yansıdığına işaret e t m e k t e d i r . O'na göre açıklanabilir bir d ü n y a n ı n oluşumu, aktörlerin karşılaştıkları b ü t ü n eşit o l m a y a n güç kaynakların d a n s o y u t l a n a r a k a ç ı k l a n a m a z . Ayrıca diğerlerini kontrole girişen sos yologların kendilerinin de kontrolle karşı karşıya oldukları, k o n t r o l edil dikleri gözönünde bulundurulmalıdır. Bu yüzden önemli olan, k i m i n ve nasıl k o n t r o l edildiğidir. Eğer bir sosyolojik k a v r a m k i m i n ve nasıl k o n t r o l edildiğini bilgisini verecek niteliklerle d o n a n m ı ş olarak t a nımlanırsa b u n d a yanlış bir şey olduğu söylenemez. Esas sorun, güç (power) veya sınıf gibi kolaylıkla k o n t r o l t a n ı m ı n ı içerecek kavramla r ı n değil-ki Gibbs b u n l a r ı örnek olarak seçmiştir-daha başka k a v r a m l a r da kontrol öğesini içermeye çalışırken, zorlamalara gidilmesidir. Ancak
çabaların sosyolojik olma özellik ve düzeyinin belirlenmesinde bir ölçü te gereksinme duyulması ve Gibbs'in ' k o n t r o l ' ü merkezi bir nosyon ola r a k önermesi, sosyolojideki kriz d u r u m u n u n -1990'lar sosyolosinde- bazı kesimlerce önemsendiğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir. İkinci önemli n o k t a ise Gibbs'in sosyolojinin parçalanmışlığı karşısında merke zi nosyon olarak k o n t r o l ü önererek krizi önleme, disiplinde birliği sağ l a m a çabasıdır.
H a b e r m a s (1973)' a göre yönetsel sistemin gereksinmelerini karşıla m a y a n k a t ı sosyo-kültürel sistemlerde m e ş r u l u k gereksinimi şiddetlenir ve m e ş r u l u k t a bir kriz o l u ş t u r u r (s. 380). Diğer bir ifade ile de beklenti ler a r t a r k e n eğer b u n l a r karşılığını bulamazlarsa meşruluk krizi o r t a y a çıkar. Meşruluk gereksinmesinin kriz n o k t a s ı n a gelmemesi ise, can alıcı n o k t a d ı r . Meşru k ı l m a d a yetersizliklerin, eksikliklerin sistemle uygunluk içinde b u l u n a n karşılıklarla dengelenmesi esastır ( H a b e r m a s , 1973, s. 379). H a b e r m a s ' ı n geliştirdiği bir k a v r a m olarak 'meşru kılma krizi' (legitimation crisis) karşılığını b u l a m a y a n beklentiler o r t a y a çıktığın da meşruluk krizinin m e y d a n a geldiğini ifade e t m e k t e kullanılmaktadır. Sosyolojide de gerek k o n u alanları gerekse yaklaşımlar son derece ço ğalmış farklılaşmış, bazılarına göre de sosyoloji parçalanmıştır. Bu yüz den sosyolojide bir m e ş r u k ı l m a krizi yaşandığı iddia edilmektedir. İ ş t e Gibbs'in sosyolojide merkezi bir nosyon olarak k o n t r o l u önererek sos yolojide birlik sağlama çabası, sosyolojideki meşru k ı l m a krizinin şid detini a z a l t m a d a bir araç olarak değerlendirilebilir. B u r a d a önemli olan toplumsal gerçekliğin sonsuz çeşitliliği ve hızlı değişimi karşısında belirli yaklaşımların sürekli yetersiz kalacağı, yeni yaklaşımların önerileceği, böylece farklılaşma ve çeşitlenmenin kaçınılmaz olacağının k a v r a n m a -sıdır. Bu açıdan k o n u alanları ve yaklaşımlarda çeşitlenme olumlu bir gelişmenin ifadesi olarak da yorumlanabilir. Ancak bu farklılıkların, bir çalışmanın sosyolojik olup o l m a d ı ğ ı n d a n kuşkular doğuracak dere celere ulaşması tedirginlik y a r a t m a k t a d ı r . İ ş t e Gibbs'in merkezi bir nosyon önerisi bu açıdan önemlidir. Çeşitlenme ve farklılaşmaların, or t a k bazı özellikler t a ş ı m a l a r ı nedeniyle, a r t ı k parçalanmışlık olarak yaf-t a l a n m a m a l a r ı da böylece m ü m k ü n olabilecekyaf-tir. Sonuç olarak Gibbs' ın özellikle farklılaşma ve içerme yoluyla k a v r a m s a l açıklık çabaları gözardı edilemeyecek önemdedir.
Kaynaklar
Bryant, C.G.A. (1975) K u h n , P a r a d i g m s a n d Sociology, British J o u r n a l of Sociology Vol. 26, p p . 354-359.
Collins, R. (1986) Is 1980's Sociology in t h e D o l d r u m s . American J o u r n a l of Sociology Vol. 93 p p . 1336-1355.
Denzin, N.K. (1987) T h e D e a t h of Sociology in t h e 1980's. American J o u r n a l of Sociology Vol. 91 p p . 175-180.
Gibbs, J.P. (1990) Control as Sociology's Central Notion. T h e Social Sci ence J o u r n a l . Vol. 27, N u m b e r 1, p p . 1-27.
Giddens, A. (1976) H e r m e n e u t i c s , E t h n o m e t h o d o l o g y and Problems o f I n t e r p r e t a t i v e Analysis, E d . b y L . Coser, 0 . Larsen, T h e Uses of Controversy in Sociology, T h e F r e e Press.
Habermas, J. (1973) Problems of Legitimation in L a t e Capitalism (Der; P a u l Connerton) Critical Sociology, E n g l a n d , P e n g u i n Books L t d . Mayhew, A. (1990) Gibbs on Control a n d T h e Social Sciences: An I n s t u
-tionalist View. T h e Social Science J o u r n a l , Vol. 27, N a m b e r 1. p p . 29-34.
Outhwaite, W. (1984) A Question Of I n t e r p r e t a t i o n , T h e Listener. May. 10, p p . 16-17.
Ritzer, G. (1983) Sociological Theory. New York, Alfred A. K n o p h . Tilman, R. (1990) Control as Sociology's Central N o t i o n ; An Appraisal.