• Sonuç bulunamadı

Haldun Taner okurken...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haldun Taner okurken..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~TT-H

T

SAYFA

15

KUŞBAKIŞI

MEMET BAYDUR_________

Haldun Taner Okurken...

Bu pazar, Kuşbakışı’ndayine Kültür Bakanlığımız­ dan, Devlet Tiyatromuzdan, genel müdürümüzden, başrejisörümüzden, tiyatro sanatından filan söz et­ meyeceğim. isteyen gider bir Kent Oyunculan, bir Or­ taoyuncular, bir Dostlar Tiyatrosu, bir Ali Poyrazoğ- lu, bir Zuhal Olcay - Haluk Bilginer oyunu seyre­ der, canı iyi tiyatro seyretmek istiyorsa. Yok daha de­ ğişik, boyutları başka bir oyun demeti seyretmek is­ terseniz ya bizim Devlet Tiyatroları sahnelerinde su­ nulan Refik Erduran, Tuncer Cücenoğlu, Recep Bilginer, Dinçer Sümer gibi ustaların oyunlarına gi­ deceksiniz ya da ne bileyim mesela Moskova’ya ka- dargidip üç dört Refik Erduran, bir Tuncer Cücenoğ­ lu oyunu seyredeceksiniz. Bu pazar canım tiyatrodan söz açmak istemiyor ama bu portatif daktiloya her zaman söz geçiremiyorum. Ben diyorum bayram haftası, o anlıyor mangal tahtası.

Hemen hiç seyretmiyorum televizyon. Boş zama­ nımın neredeyse tamamı televizyon önünde geçiyor ama “televizyon” seyretmiyorum. Televizyon seyre­ dince üzülüyorum, canım sıkılıyor. Bu denli önemli- değerli bir icadın, ülkemizde böylesine kötü kullanıl­ dığını görm ek üzüyor beni. Televizyon bilinçli, iyiye kullanılsa bu toplumu iyiye doğru tepetaklak etmek mümkün olurdu, iyi televizyon, iyi tiyatroyu / iyi sine­ mayı besler, destekler, mümkün kılar. Bizde böyle ol­ madı. Tam tersi oldu. Televizyon bayağılaştıkça ba­ yağılaştı. Sayın büyüklerimiz ise yıllardan beri baş­ kentimizde, Sevgili Haldun Taner’in deyişiyle bir çe­ şit Muzikayı Hümayun yerine koydukları Devlet Tiyat- rosu’nun temsilleriyle yetindiler. Devlet Tiyatrosu’nun hakkını yemeyelim, kuruluşundan günümüze kadar olağanüstü işler kotarmış, birbirinden pırıltılı, sağlam tiyatro oyunlan sunmuş bir tiyatrodur, tiyatroydu Dev­ let Tiyatrosu. Siz bakmayın şimdi Sakıp Sabancı’nın da yardımıyla bu hallere düştüğüne. Eskiden vallahi iyi bir tiyatroydu Devlet Tiyatrosu!

Biz milletçe “özerklik!” kavramına pek aşina deği­ liz. Kimse devletin karşısına çıkıp “Arkadaş, sen ba­

na şu kadar para vereceksin ve ben bunu tiyatro, si­ nema, bilim, televizyon, neyse ne, işim için canımın istediği gib i kullanacağım ve sen işin sonucu hariç hiçbir konuda ses çıkarmayacaksın” diyemiyor. Her­

kes el pençe divan, süklüm püklüm, para veren dev­ letin karşısında. Oysa yüz yedi kere yazdım çizdim: Devlet (örneğin tiyatroya, “Devlet Tiyatrosu’na” da) olanca gücüyle parasal yardım yapmalı ve tiyatronun teatral İşlerine karışmamalıdır. Teatral olmayan işle­ rine de karışmamalıdır. Devlet Tiyatrosu devletten parayı alıp kendini yönetmelidir. Oysa., görüyoruz ki bu yalnızca çocukça bir fantezidir 2001 yılında mem­ leketimizde. Parayı veren düdüğü çalmakta, parayı alansa düdük sesine göre halay çekmektedir. Yöne­ tici öbekten hiç kimse, sanatın onlann üstünde bir var­ lık olduğunu kabul etmez. Çeyrek yüzyıl önce Hal­ dun Taner’in bir yazısından küçük bir alıntı yapalım, bakın ne demiş ustamız: “Tiyatromuzu engelleyen ti­

yatro dışı tutumların yanı sıra, tiyatronun içinden de tiyatroyu köstekleyen çarpık anlayışlar eksik değil. Ti­ yatroyu saydırmak için, tiyatrocuların kişiliği, ağırlığı olması gerekirken bizde bazı tiyatro adamlannın her iktidarın dümen suyunda gidip hoş görünmeye ça­ lıştıkları ya da biraz daha yatırımcı iseler m evcut par­ tilerden binneyanaştıktan teessüfle görülüyor. (...) Ti­ yatromuz eski ve yeni Türk yazarlarını oynamakla da yükümlüdür. Çünkü bir ülkenin insan ve toplum so­ ru nlannı en iyi o ülkenin yazarlan yansıtır. Ama bu ya­ zarların seçilişi de önyargılara, dostluklara, düşman­ lıklara göre ayarlanmamalıdır. O zaman sayıca zaten az olan eldeki güçler darıltılmış, uzaklaştırılmış ve dolayısıyla sayıları azaltılmış olur. ”

Böyle yazmış Haldun Taner 1976 yılında. Bense ken­ di halinde bir oyun yazarı olarak dargın ve uzak de­ ğilim hiç kimseye. Önümüzdeki yıl Nâzım Hikmet yı­ lı. Ben onu düşünüyorum bugünlerde. Bakalım kaç MHP’Iİ daha Nâzım’dan dizeler okuyacak? Doku- zuncunun bu konudaki kıymetli fikirlerini de merak ediyorum. Aklım ve yüreğim ikide bir tiyatroya doğ­ ru kayıyorsa, bu yalnızca eski ve derin bir alışkanlık­ tan, tutkudan ötürüdür. Ben biraz fanatik bir tiyatro tutkunuyum, kötü oyunları bile seyreder, hoş taraf­

larını aklımda icat ederim. Şimdiki yönetim beni ti­ yatro sanatından ne yaparsa yapsın soğutamaz. Ne demişti Haldun Taner: “Teatro dediğin nedir ki, iki ka­

las bir hevestir! Buradaki heves, iki kalastan da önem­ lidir. Kalassız hevesle tiyatro olurda, hevessiz kalas­ larla hiçbir yere varılamaz. Bu hevesi, devlet, ilgisiz­ liği ile dışardan, tiyatrocularda ihtirasları ile içerden baltalarlarsa, tiyatro nasıl gelişir?”

Tiyatromuzun yirmi birinci yüzyıldaki durumu bü­ tün yöneticilerimize armağan olsun. Ben en iyisi gi­ dip bir Haldun Taner oyunu okuyayım şimdi...

Referanslar

Benzer Belgeler

*\oğac!İar Camii Büyük ve nükteci Türk şairi Revani’nin camii ile Payzen Yusuf Paşanın Türbesi 30 metrelik cadde geçecek diye yıktırılmıştı.. Sonra

Yavuz; Selim, oğlu Süleymana gazap edip “öldürülmesi için Bostancı- başıya teslim etmiş, Bostancı- başı devletin hayrını isteyen bir adam olduğundan

The factors that determine whether rate control or rhythm con- trol strategies would be preferred are as follows: If the patient has a permanent AF, less symptoms, hypertension,

Halide Edibin İngiliz edebiyatı tarihinde görülen ve bizim için ruh olacak nokta, mazinin yuğurul masıdır, bizim edebiyatımız kapı­ sı açılmadık bir

‘Zobu'nun ölümü büyük kayıp’ ► KÜLTÜR Bakanı Fikri Sağlar, Vasfi Rıza Zobu'nun ölümü nedeniyle yayınladığı mesajda, "Tiyatromuza olduğu

Eğiklik 45 derece olsaydı 66°33’ olan kutup daireleri Ekvator’a yaklaşık 21,5 derece daha yaklaşırdı.. Güneş ışınlarının dik geleceği aralık da geniş- leyeceği

gün Şişli Camii’nde kılı­ nacak öğle'' namazmdan sonra yapılacak resmi törenle Zincirlikuyu Me­ zarlığında toprağa veri­ lecek.. M acar asıllı olan

Bu, sa­ dece, geçmişe intikal eden itibarî bir zaman bölümünün hatırasına karşı değil, onunla beraber bizden uzaklaşan bir ömür devre­ sine, daha doğru