FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
70 NUMARALI KONYA ŞER
‘İYYE SİCİLİ
(1814-1816 M./1230-1232 H.) ( 146 Sayfa , 411 Belge )
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN: HAZIRLAYAN:
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Nuri ÜNLÜ
FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
70 NUMARALI KONYA ŞER
‘İYYE SİCİLİ
(1814-1816 M./1230-1232 H.) ( 146 Sayfa , 411 Belge )
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Bu tez …../…../200…tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
DANIŞMAN: ÜYE: ÜYE:
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Yukarıdaki jüri üyelerinin imzaları tasdik olunur.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
ÖZET Yüksek Lisans Tezi
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili Nuri ÜNLÜ
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Bölümü 2005, Sayfa : I+550
Osmanlı tarihinin en önemli arşiv kaynaklarından bir tanesi de Şer‘iyye Sicilleridir.Ait oldukları dönem ve yer hakkında oldukça önemli bilgiler veren Şer‘iyye sicillerinden faydalanma konusu bu gün için başlı başına bir problem olmaktadır. Bu durum ise sicillerden faydalanma konusunu belirli bir metoda bağlı kılmayı zaruri hale getirmektedir. Bizde bu önemli kaynaklardan biri olan 70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicilini çalışmamıza konu edindik.
Bu metinlerden yola çıkarak yaptığımız değerledirmede Konya’nın bu dönemde idari, siyasi, askeri, iktisadi, ve sosyal yapıları üzerinden durduk.
SUMMARY Masters Thesis
KONYA SHARİA RECORDS NO: 70 Nuri ÜNLÜ
Fırat University
The Institue of Social Sciences Section of History 2005, Page: I+550
One of most important archives of Ottoman history is Sharia Records. The issue of making of Sharia Records , which gave important information about the period and place they belonged to , is today a major problem.This situation makes it obgatory to depend on a certain method while making use the records. In this study we investigated Konya Records No: 70 which is one of this important records.
The administrative , political , economical and social structure of Konya were investigated referring to there articles.
İÇİNDEKİLER ÖZET………..………I SUMMARY………..II İÇİNDEKİLER………...……….III ÖNSÖZ………VI KISALTMALAR………...………VII GİRİŞ
TARİHSEL ARAŞTIRMALARIN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ…...1
ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ…………....4
BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI DEVLETİ’NDE HUKUK TEŞKİLATI VE ŞER’İYYE SİCİLLERİ I-OSMANLI HUKUKUNUN GENEL YAPISI………7
II-OSMANLI DEVLETİ’NDE KADILIK KURUMU……….……10
III-OSMANLI’DA KADI VE KADI’NIN GÖREVLERİ………...12
1-Kadı’nın Adli Görevleri………...12
2-Kadı’nın Mülki Görevleri………14
3-Kadı’nın Beledi Görevleri ………...15
4-Kadı’nın Mali Görevleri ………..15 IV-MAHKEME VE MAHKEME GÖREVLİLERİ
1-Osmanlı Devleti’nde Mahkeme ve Yargı Şekli……….…....16 2-Mahkeme Görevlileri……….….18 a-Naib………...…….18 b-Baş Katip………...…….18 c-Katip ve Mukayyit……….….19 d-Fetihhan ……….19 e-Muhzırbaşı ve Muhzırlar………...….19 f-Mahkeme İmamı……….19
V-OSMANLI MAHKEMESİNDE ŞER’İYYE SİCİLLERİ VE MUHTEVALARI 1-Şer’iyye Sicilleri ………..20
2-Muhtevası………...…..21
İKİNCİ BÖLÜM 70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİ I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNDE YER ALAN BELGELERİN KONULARINA GÖRE TASNİFİ ………...26
II-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNDEKİ BELGELERİN ÖZETLERİ………..…36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 70 NUMARALI ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU………80
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
I-70 NUMARALI KONYA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN GENEL DURUMU …...……...528
II-KONYA’NIN TARİHİ VE DÖNEM HAKKINDA BİLGİ ……….531
III-KONYA’NIN İDARİ YAPISI ………...…….532
1-1814-1816 Yılları Arasında Konya’da İdareciler ……….533
2-1814-1816 Yılları arasında Konya’nın İdari Taksimatı ………...…534
A-Eyalet B-Sancaklar C-Kazalar D-Nahiyeler E-Karyeler F-Mahalleler G-Mezralar H-Cemaatler IV-KONYA’NIN FİZİKİ YAPISI……….539
1-Konya’nın Fiziki Yapısı……….……539
2-1814-1816 Yılları Arasında Konya’da Bulunan Sosyal Yapılar……….…...541
V-KONYA’NIN İKTİSADİ YAPISI ………541
VI-KONYA’NIN SOSYAL YAPISI……….543
SONUÇ………..545
BİBLİYOGRAFYA ………..546
EKLER ………..547
ÖNSÖZ
Sosyal bilimler açısından tarihi araştırmaların önemi ortadadır. Tarihin sosyal bilimler içindeki görevi; geçmişi aydınlatmak geleceğe ışık tutmaktır. Ancak tarih geçmişe yönelik araştırmalarda bulunurken,belge ve bilgileri ortaya koyarken diğer sosyal bilimler açısından da önem arz eden veriler ortaya koyar. Bu nedenle tarih sosyal bilimler açısından temel bir bilimdir.
Biz Yüksek Lisans Tezimizi teşkil eden bu çalışmamızda 70 Numaralı Konya
Şer’iyye Sicili’nin(1230-1232 H. /1814-1816 M. ) 146 sayfasını inceledik. Çalışma
sicilin Osmanlıca metninin bugün ki alfabeye aynen çevirisidir. Dört bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde Osmanlı Hukuk Teşkilatı ve Şer‘iyye Sicilleri, ikinci bölümünde 70 Numaralı Konya Şer’iyye Sicilinde Yer Alan Belgelerin Konularına Göre Tasnifi ve Belge Özetleri, üçüncü bölümde 70 Numaralı Konya Şer‘iye Sicilinin Transkribi son ve dördüncü bölümde 70 Numaralı Konya Şer‘iye Sicilinin değerlendirilmesi yer almaktadır.
Çalışmada S. Sayfa numaralarını, B. Belge numaralarını göstermekte, metinde ki ayın harfleri( ‘ ), hemzeler ( ’) uzatmalar (^) şeklinde yer almaktadır.
70 Numaralı Konya Şer‘iyye Sicili esasen 146 sayfa olarak düzenlenmiştir. Ancak 1. ile 67. sayfalar sicil-i mahfuz olarak doldurulmuş, 68-102 sayfalar arası boş bırakılmış, 103-146 sayfalar arasıda sicil-i mahfuz-u defterlü olarak düzenlenmiştir. Yani sicilin toplam 110 sayfası doldurulmuştur. Sicilde 411 adet belge bulunmaktadır. Sicil-i mahfuz kısmında genellikle evlenme-boşanma, nafaka-kisve, kayyım, nazır, vasi tayinleri, mülk alım-satımı, borç edası, miras vb. konuları havi hüccet türü belgeler yer alırken sicil-i mahfuz-u defterlü kısmında mütesellim, mutasarrıf, nakibü’l-eşraf, serdar vb. görevlilerin atama ve azilleri, hac yolları ve hacıların güvenliği, mukataa ve iltizam ihaleleri, verilen cezalar vb. konularla ilgili ferman, berat, buyuruldu, mürasele türü belgeler bulunmaktadır. Belgeler tarih olarak H.1230-1232, M. 1814-1816 yılları arasına tekabül etmektedir.
İncelediğimiz dönemde Konya, Karaman eyaletinin merkez sancağı olarak görülmektedir. Nitekim Tanzimat sonrası idari düzenlemeyle vilayet haline gelene kadarda sancak olarak kalmıştır. İlk çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeri olan Konya, Selçuklulara başkentlik yapmış, Karamanoğulları’nın merkezi olmuş, Osmanlı döneminde ise Karaman eyaletinin merkez sancağı olmuştur.
Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi dünyayı etkilemiş ilim ve düşünce adamlarını yetiştiren Konya’nın tarihi, sicillerin incelenişiyle gün yüzüne çıkacaktır kanaatindeyiz. Burada bizi her zaman araştırmaya teşvik eden ve destek olan hocalarım Yrd Doç. Dr. Rifat ÖZDEMİR’e , Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK’e şükranlarımı sunarım. Çalışmanın tarihi ve sosyal bilimsel alanda yararlı olmasını ümit ediyoruz.
KISALTMALAR
B. : Belge C. : Cilt H. : Hicri
İ.A. : İslam Ansiklopedisi M. : Miladi
S. : Sayı s. : Sayfa
T.A. : Türk Dünyası Araştırmalar Dergisi T.T.K : Türk Tarih Kurumu
BİBLİYOGRAFYA
AKDAğ, Mustafa;Türkiye’nin İktisadi ve İctimai Tarihi (1243-1453), C.1, İstanbul, 1995
AKGÜNDÜZ, Ahmet; Şer’iyye Sicilleri, C.1, İstanbul, 1998
AKSIN, Ahmet;19 Yüzyılda Harput, Elazığ, 1999
---; “218 numaralı Harput Şer’iyye Sicili 1249-1256 (M. 1833-1840)”, (Fırat Ün. Sos. Bil. Ens. Basılmamış yüksek lisans tezi), Elazığ, 1990
Ana Britanica; “Karaman Eyaleti” Mad. C.18
BAYKARA, Tuncer; DİA. “Konya” Mad. C. 26
DARKOT, Besim; İA. “Konya” Mad. C.6
ÇADIRCI, Musa; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomi k
Yapısı, Ankara, 1997
ERTEN, Hayri; Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik
Yapısı(XVIII: y.y ilk yarısı), 2001, Ankara
Edward W.SAİD; Şarkiyatçılık , Batının şark anlayışları, İstanbul,2001
GENÇ, Mehmet; “Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri”, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000
HALKIN, Leon; Tarih Tenkidinin Unsurları, Ankara, 1989
KRAMERS,J.H.; İA. “Karaman” Mad. C. 6
KÜTÜKOĞLU, Mübahat; Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul, 1988
ORTAYLI, İlber ; Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara, 1994
ÖZDEMİR, Rifat; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara, 1998
---; “Tokat’ta ailenin sosyo-ekonomik yapısı, 1771-1810”, Belleten, S. 211, Ankara, 1990, s. 993-1052
---; “Kırşehir’de ailenin sosyo-ekonomik yapısı, 1880-1906”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, S:IX, İstanbul. 1989, s. 101, 157
---; “Osmanlı döneminde dini ve sosyal yapıların inşası ve tamiratı
üzerine bazı bilgiler” , Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma
Vakfı Dergisi (TAÇ), C.2, S. 6 (Temmuz-1987), İstanbul, 1987, s. 23-29
---; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru” F. Ü. Sos. Bil. Ens. C.1, S. 1, Elazığ, 1987, s. 191-198
ÖZTÜRK, Mustafa; Tarih Felsefesi, Elazığ, 1999
---; “Harput Şer’iyye Sicilleri”, Tarih İçinde Harput, Elazığ, 1992
---; “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Armağanı, Elazığ, 1996
PAKALIN;Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III. İstanbul,1993
TUNCEL, Metin; DİA. “Karaman” Mad. C.24
“Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Sempozyum Bildirileri”, Defter ve Toplum Bilim Dergileri Ortak Yayını, İstanbul-2001
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı; Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK. , Ankara, 1998
ÜNAL, Mehmet Ali; Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1997
YILMAZÇELİK, İbrahim; Diyarbakır Şer’iyye Sicilleri (Katalog ve Fihrisetler), Ankara, 2001
---; “1840-1850 Yıllarında Harput, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 52, Şubat, 1998
---; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, (1790-1840), Ankara, 1995
---; 392 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili, (A. Ü. İ. E. T. E Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1987
GİRİŞ
1-TARİHSEL ARAŞTIRMALARIN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ:
Günümüzde bilim, Sosyal Bilimler ve Müspet Bilimler olarak iki kulvarda ilerlemektedir. Bu tesadüfi bir ayrım değildir. Zira Müspet Bilimlerin amacı kainatı(evren) araştırıp inceleyerek, formüle ederek tabii kanunları tespit etmek ve tabiatı kontrol altına almaktır. Buda insanın tabiata hükmetme isteğinden doğmuştur. Sosyal Bilimlerin amacı ise insan ve onun bir araya gelerek oluşturduğu toplumu incelemek, spekülatifte olsa bazı kanunlara varmak ve problemlerine çözüm aramaktır. İnsanın tabiatı merak edişi ve tarihi süreç içinde onunla mücadelesi Müspet Bilimlerin doğup gelişmesine yol açmıştır. Fakat tabiatla beraber insanın ve toplumların gelişimi çeşitli problemler doğurmuş ve Sosyal Bilimler gelişerek insanın kendi kendini incelemesi de mümkün olmuştur. Demek ki bilimin iki esas unsuru insan, toplum ve de tabiattır.
Bütün bilimlerin ve bu bilimlerde meydana gelen gelişmelerin temeli fikirdir, düşüncedir. Her türlü gelişmenin ilk sebebi fikirdir. Her şey onunla başlamış ve onunla gelişmiştir. Düşünce boyutu olmayan hiçi bir bilimin gelişmesi, yenilik yapması mümkün değildir. Tabii bilimlerde gelinen noktanın temelinde düşünce vardır. Bu alanda nadiren de olsa tesadüflere bağlı bazı gelişmeler görülmekte ise de bunlar istisnadır. Bilimin gelişmenin asıl nedeni düşüncedir.
Aynı şekilde düşünce boyutu olmadan sosyal bilimlerde de yeni bir görüş, tespit veya sentez yapmak mümkün değildir. O halde tabii ve sosyal bilimlerde yenilik, icad veya sentezin yapılabilmesi için, her bilimin bir düşünce sisteminin olması gerekmektedir. 1
Görüldüğü gibi bilim için düşünce şarttır. Ancak bilimin adeta iki ana unsuru olan insan ve kainat bir bütünün iki yarısı gibidir ve karşılıklı(diyalektik)bir ilişki içindedirler. Bu sebeple müspet bilimler ve sosyal bilimlerde karşılıklı bir gelişim aşaması izlemektedirler. Bu karşılıklı ilişki bir kulvardaki bilimler içinde haliyle söz konusudur. Başta bilimlere araştırma metotları sunan, sentetik sonuçlara varmamızı sağlayan Felsefe olmak üzere bütün sosyal bilimler;Siyaset, Ekonomi, Tarih, Sosyoloji,
Hukuk, Psikoloji, Coğrafya, Dil ve Edebiyat, Antropoloji ilh. karşılıklı bir ilişki içerisindedirler ve her bilim diğerinin yardımcısı konumundadır. Elbetteki her disiplin kendi içerisinde, kendi metot ölçüleri dahilinde araştırmalar yapacaktır. Fakat bunu yaparken diğer bir sosyal bilimle ilişki içerisinde olmaması adeta mümkün değildir. Nasıl ki evren ve insan birbirini tamamlayan iki unsursa ve Sosyal Bilimler ve Müspet Bilimler bilimin iki vechesini oluşturuyorsa disiplinlerde kendi içerisinde bütünlük arzetmektedirler.
Başta felsefe olmak üzere Siyaset, Ekonomi, Tarih, Sosyoloji, Psikoloji, Filoloji, Hukuk ve karşılaştırmalı veya Arabilimler (Ekonomi-politik, Sosyal Psikoloji vb.) hep insanı araştırmak ve toplumların sorunlarına çözüm aramak için birer disiplin haline gelmişlerdir.
Örneğin bilimlere araştırma metotları sunan ve sentetik çıkarımlara varmalarını sağlayan Felsefe bütün bilimlerle ilişki içerisindedir. Felsefeden yararlanmayan bilim bilgi yığını olmaktan öteye gidememektedir. Bunun gibi Ekonomi biliminden yararlanmayan siyaset, sosyolojiden yararlanmayan Tarih, Tarihten yararlanmayan Edebiyat ve Filoloji düşünülemez. Bu bilimlerde öncelik yoktur zira tersi bir mantıkta söz konusudur. Fakat bilimlere bütüncül yaklaşarak ve onlardan yararlanarak genel sonuçlara varan Felsefe bilimin temelini oluşturuyor diyebiliriz. Zira felsefeden yararlanmayan veya felsefenin yararlanmadığı bir bilim dalı yok gibidir. Zaten bütün bilimlerde felsefeden ayrılarak birer disiplin haline gelmişlerdir.
Bu gün her bilim dalı kendi alanında araştırma yaparken metodik açıdan, aynı zamanda genellemelere, sentezlere varmak ve ürettiği bilgiyi faydalı hale getirmek için felsefeden
yararlanmaktadır. Bunun içindir ki Tarih Felsefesi, Dil Felsefesi, Sosyal Felsefe, Hukuk Felsefesi, Eğitim Felsefesi vb. Felsefenin birer alt dallarıdırlar. En genel anlamda bilimler için Bilim Felsefesi gelmektedir diyebiliriz. Ancak Sosyal Bilimler Felsefesi ve Müspet Bilimler Felsefesinden de söz edilebilir. Bu gün için her bilim kendi alanı içerisinde felsefi sonuçlara varmaktadır.
Peki Tarihin sosyal bilimler içindeki görevi ve gördüğü işlev nedir?. Tanımı üzere tarih;insan topluluklarının geçmişte meydana getirdikleri olayları yer ve zaman illiyet
prensibi dahilinde anlatan bir bilim dalıdır. Bu haliyle bütün olarak insanlığın geçmişini ifade etmektedir. 2
Tarihin materyali ve hedefi insan olduğuna göre, insanı ilgilendiren ve insanı ilgilendiren her şey tarihi ilgilendirir. Gelecekte de insanı ilgilendirecek her şey tarihin konusu olacaktır. O halde tarih sadece geçmişte ki siyasi olayların yekünü olmayıp, geçmişte insanı ilgilendiren her şey (siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, hukuk, sanat, mimari, eğitim)dir. Tarih bütün bu bilim dallarını kapsar. Kısacası tarih zikredilen bu bilim dallarının geçmişinin, insanlığın medeniyet yolunda gösterdiği gayret ve ortaya koyduğu eserlerin bütünüdür. 3
Mahiyeti itibariyle tarih bir çok sosyal bilimle ilişki halindedir. Bunların başında felsefe gelmektedir ki, tarihin düşünsel boyutu olan felsefe, tarihten yararlanmak için şarttır. 4
Bizim burada esas vurgulamak istediğimiz husus tarihin sosyal bilimler içinde ki yeridir. Yukarda da değindiğimiz gibi her sosyal bilim diğerinin yardımcısıdır. Tarihe yardımcı ilimler sıralanırken genellikle Paleografi, Diplomatik, Epigrafi, Sicilografi, Nümizmatik, Arkeoloji vb. sayılır. 5 Ancak yardımcı bilimleri bunlarla sınırlamak hata değilse de eksiklik olur. Zira felsefeden yararlanmayan veya felsefenin yararlanmadığı, ayrıca siyaset, hukuk, ekonomi, sosyoloji, coğrafya vb. sosyal bilimlerden yaralanmayan tarih düşünülemez. Aynı şekilde sıraladığımız bilimler mutlaka tarihten yararlanmak zorundadırlar. Nasıl ki tarih, ancak metodu, tarih tenkidi sayesinde ve yardımcı ilimlerin müdahalesiyle ilmidir6;diğer bilimlerde tarihsel oldukları sürece veya tarihe başvurdukları sürece ilmidirler. Yani temeli insan ve toplum olan sosyal bilimler ancak bu bütünsellik içinde anlam ve ilmilik kazanırlar. Bu bilimler, tıpkı “bir yapının etrafında ki taşlara dayandığı” gibi tarih bilimine dayanmaktadırlar. 7
2 Mustafa Öztürk; a.g.e, s. 3 3 Mustafa Öztürk, a.g.e, s. 4
4 Tarih Felsefesi hakkında daha geniş bilgi için M.Öztürk’ün Tarih Felsefesi adlı eserine müracaat
edilebilir
5 Tarihe yardımcı bilimler hakkında bkz.Zeki Velidi Togan;Tarihte Usül,İstanbul,1981,Mübahat
Kütükoğlu;Tarih Araştırmalarında Usül;2.Baskı,İstanbul,1991,M.Tayyip Gökbilgin;Osmanlı
Paleografya ve Diplomatika İlmi,İstanbul,1992.
6 Leon-E.Halkın;Tarih Tenkidinin Unsurları,(Çev Bahaeddin Yediyıldız),Ankara,1989,s.7 7 Peter Burke;Tarih ve Toplumsal Kuram,(Çev. Mete Tunçay )İstanbul,1994,Hayi Erten’in Konya
Bilindiği üzere tarihi araştırmalarda belge ve bilgi esastır. Gerçek-tarihin bilgi-tarih olması için, bize insanların geçmişi hakkında şahitlikler gerekmektedir. Bu şahitlikler, umumiyetle tarihi vesikalardır. 8 Tarih ancak birinci elden kaynaklara, yani belgelere başvurduğu sürece geçmişi aydınlatabilir.
Yukarda “tarihin sosyal bilimler içinde ki yeri nedir?. ”Sorusunu sormuştuk. İşte tarih belge ve bilgilerle geçmişi aydınlatmaya çalışırken diğer sosyal bilimlere de veriler sunar. Örneğin tarihten yararlanma, ders alma usül ve prensiplerini belirleyen tarih felsefesi9, hükümlerini ortaya koyurken tarihi bilgiyi esas alır. Zira tarih felsefesi, tarihi bilgiye dayanır. Şu unutulmamalıdır ki, belge ve bilgi olmadan, tarihin felsefesini yapmakta mümkün değildir. Bu haliyle yani tarihi belge ve bilgiden yoksun olarak yapılan tarih felsefesi de boş laflardan öteye gitmeyecektir. O halde, tarih felsefesi için tarihi belge şarttır. Tarihi belge ve bilgilerin faydalı ve ders alınır hale gelmesi içinde tarih felsefesi şarttır. Birini diğerine tercih etmemiz söz konusu değildir. 10
Bunun gibi siyaset, hukuk, sosyoloji, iktisat, coğrafya, filoloji vb. sosyal bilimlerde araştırmalarında tarihi belge ve bilgileri kullanırlar. Diğer bir deyişle, tarihin geçmişi aydınlatmak için kullandığı belge ve bilgiler diğer bilimlere de kaynak olur. Buda göstermektedir ki tarih sosyal bilimlerde temel bir bilim dalıdır ve geniş bir araştırma sahsıdır. Çünkü sosyal bilimsel araştırmaları müşahhaslaştırmakta, adeta laboratuarlık yapmaktadır. O halde tarihin sosyal bilimler içinde ki yeri ve işlevini, geçmişi aydınlatmak, geçmişi aydınlatırken tarih felsefesine veriler sunarak ondan ders çıkarmamızı sağlayarak geleceğe ışık tutmak, diğer sosyal bilimlere veriler sunarak, onları tarihi temele dayandırarak müşahhaslaştırmaktır, diyebiliriz. 11
2-ŞER’İYYE SİCİLLERİNİN SOSYAL BİLİMLER AÇISINDAN ÖNEMİ: Genel anlamda tarihin, özel anlamda ise Yeniçağ ve Yakınçağ Osmanlı Tarihi’nin ana kaynakları arasında yer alan şer’iyye sicilleri sadece tarih bilimi açısından değil bütün sosyal bilimler açısından öneme haiz tarihi vesikalardır. Gerçi şimdiye kadar yapılan çalışmalarda şeri’iyye sicilleri hep tarih açısından incelenmişse de son zamanlarda yapılan çalışmalarda sicillerin sosyal bilimlerin her alanında veriler
8 Leon Halkın;a.g.e.s.17 9 M.Öztürk;a.g.e,s.5 10 M.Öztürk;a.g.e,s.5
11 Türkiye’de Soyal bilimler ve Tarihçilik için bkz. “Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek,Sempozyum
sunduğunu ortaya koymaktadır. Zira genellikle tarihi araştırmalarda kullanılan siciller bugün sosyolojik, iktisadi, hukuki vb. alanlarda çalışma konusu olabilmektedirler. 12
Tarih:
Şer’iyye sicilleri Osmanlı Tarihi kaynakları içerisinde Yeniçağ ve Yakınçağ Osmanlı tarihinin ana kaynakları konumundadırlar. Osmanlı yönetiminde idari, iktisadi, beledi, hukuki vb. alanlarda görev üstlenen kadılar, görevlendirildikleri bölgelerde meydana gelen olayları sicillere tarihleriyle beraber aynen kaydetmişlerdir. Bu nedenle siciller Osmanlı siyasi, sosyal, iktisadi, hukuki vb. bir çok alanda tarihi bilgiler ihtiva etmekte, belgelerin orjinal olarak günümüze aynen intikal etmesi tarih açısından birinci dereceden ana kaynak olmalarını sağlamıştır.
Siyasal Bilimler:
Genellikle siyasi tarih üzerinde yoğunlaşan tarih araştırmaları, günümüzde sosyal, iktisadi, hukuki, bürokratik vb. alanlara kaymaktadır. Osmanlı Tarihi’nin ana kaynakları arasında yer alan şer’iyye sicillerinde de Osmanlı Siyasi tarihi alanında bir çok belgeye rastlamak mümkündür. Bunlar arasında Padişahın emirlerini ihtiva eden ferman, buyuruldu, hüküm, berat vb. belgeler dönemin siyasi olayları, taşradaki idari görevlilerin atama ve azl işlemleri, askeri alanda ordunun sevk ve idaresi, yönetilen bölgede meydana gelen siyasi hadiseler(Eşkiyalık, ayaklanma, isyan vb. ) i hakkında önemli bilgiler ihtiva etmektedirler.
Ayrıca Osmanlı Devletinin kuvvetler birliği içerisinde sadece yargı değil yönetim alanında da görevler üstlenen kadılar bölgesel yönetimde görevler yapmaktadırlar ki buna bağlı olarak sicillerde siyasi ve yönetim alanında bilgi içermektedirler.
Gene Osmanlı coğrafyasının üç kıtayı (Asya, Avrupa, Afrika) kapsaması, sicillerin bu alanlara ait bilgileri içermesi, uluslar arası araştırmalara da kaynaklık etmelerini de mümkün kılmaktadır. Zira Balkanlar ve Ortadoğu’ya yönelik araştırmalarda şer’iyye sicilleri kaynak olarak kullanılabilir. Bu sebeple uluslararası ilişkiler alanında sicillerden faydalanılabilir.
İktisat
12 Şer’iyye sicilleri üzerine çeşitli alanlarda yapılan çalışmalar için çalışmamızın sonundaki Bibliyografya
Kadıların yönetim alanında rol oynamaları yanı sıra, toplanan vergiler(Avarız, nüzul vb.), yönetimde yer alan beylerbeyi, sancakbeyi, voyvoda vb. idari görevlilerin aldıkları maaşlar, alınan vergilerin tarh ve tevzii, malların fiyatını belirleyen narhlar, tedavülde bulunan paraların ayarı vb. alanlarda önemli bilgiler sicillerde yer almaktadır. Bu yönüyle siciller iktisat ve iktisat tarihi açısından önem arzetmektedirler.
Sosyoloji:
Kadıların, idari, hukuki, beledi vb. alanlarda görev üstlenmeleri, taşrada meydana gelen sosyal olayların Osmanlı mahkemesine rahatlıkla yansıması, Osmanlı coğrafyasının en ücra köşesinde vuku bulan hadiselerin sicillere yansımasına neden olmuştur ki buda sicillerin sosyolojik önemini artırmıştır. Boşanma davaları, aile biriminin korunması için velilik, vasilik gibi kurumlar, alım-satım davaları, mal paylaşımı(veraset) vb. olaylar sicillerde kayıtlıdır. Bu sebeple siciller sosyoloji, sosyal tarih, aile yapısı, din sosyolojisi gibi bir çok alanda bilgi vermekte ve araştırma konusu olmaktadırlar.
Hukuk:
Osmanlı yönetimin de kadılar idari, iktisadi, beledi vb. görev üstlenseler de. Kadıların esas işi yargıdır. Osmanlı teşkilat yapısında kadı esasında hukuk adamıdır ve hukuku temsil etmektedir. Sicillerde yer alan bir çok hukuki olaylar şer’iyye sicillerini hukuk alanında önemli kılmaktadır. Bu davalar arasında evlenme-boşanma, alım-satım, veraset hukuku, cürüm-cinayet, yaralama, anlaşmazlık vb. kadının bulunduğu bölgede mahkemeye intikal eden olaylar sicillere aynen yansımaktadır. Ayrıca davalar hakkında verilen fetvalarda sicillere kaydedilmektedir. Bu sebeple siciller Hukuk tarihi, Osmanlı hukuk sistemi ve tarihi, İslam hukuku gibi bir çok alanda bilgiyi ihtiva etmektedirler. Diğer:
Yukarda saydığımız alanlar dışında şer’iyye sicilleri şehir tarihçiliği, bölgesel tarih alanında bir çok araştırmaya kaynaklık etmektedirler. Ayrıca Osmanlı coğrafyasının geniş bir alanı kapsaması, bugün Ortadoğu’da yer alan bir çok devletin yıllarca Osmanlı hakimiyetinde yer alması tarihi kaynaklar olarak sicillerin bölge tarihi alanında da önemini artırmakta, uluslar arası ilişkiler alanında yapılan araştırmalara kaynaklık etmelerini sağlamaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİN DE HUKUK TEŞKİLATI VE ŞER’İYYE SİCİLLERİ: I-OSMANLI HUKUKUNUN GENEL YAPISI:
Osmanlı tarihinin bütün yönleriyle araştırılıp ortaya konulması,milli tarihimiz için olduğu kadar dünya tarihi için de şüphesiz o kadar önemlidir.Zira üç kıta üzerine yayılmış bu muazzam devletin;siyasi,idari iktisadi,demografik ve sosyal tarihi,bugün bu coğrafya üzerinde kurulu bulunan devletlerinde tarihini alakadar etmektedir.Bu sebeple ,Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarına kadar yayılmış bulunan Osmanlı Devleti’nin bu geniş coğrafya üzerinde ki farklı din,dil ve ırktan insan topluluklarını altı asır gibi uzun bir müddet nasıl bir arada tuttuğu,ne şekilde yönettiği ve nasıl teşkilatlandırdığı konusu da büyük bir önem arzetmektedir.13
Osmanlı Devleti’nin diğer alanlarında olduğu gibi hukuki yapısı da araştırmayı gerektirecek öneme sahiptir.Tarihi sürecimizde yer alan Osmanlı’yı daha çok şer’iyye sicilleri gibi birinci el ve özgün kaynaklardan hareketle araştırmak ve incelemek yerine,ikinci el kaynaklardan veya oryantalistlerin yapmış olduğu çalışmalardan yola çıkarak tanıma gayreti gösterilmiştir.Oysa,çağdaş düşünce çizgisinin etkisinde yetişip,çalışmalar yapan oryantalistler,Osmanlıyı gerçekçi biçimde yansıtmayı pek başaramamışlardır.14 İşte tarihimizi gün yüzüne çıkarabilmek,ve kendi kaynaklarımıza
göre objektif bir biçimde yansıtabilmemiz için arşiv belgelerimizi ortaya koymamız ve araştırmaya hazır hale getirmemiz tarihi araştırmalarda en önemli şarttır.
Çalışmamız Osmanlı’nın hukuki belgeleri niteliğinde olduğundan burada Osmanlı hukuk teşkilatı,Osmanlıda kadılık kurumu,kadı’nın görevleri,mahkeme ve mahkeme görevlileri,Osmanlı mahkemesinde şer’iyye sicilleri ve muhtevasından kısaca bahsedeceğiz.Giriş bölümünde bahsettiğimiz gibi siciller bir çok alanda bilgiler ihtiva etmektedir.Ancak Osmanlı teşkilat yapısı ve bürokrasisi itibariyle şer’iyye sicilleri mahkeme kayıtlarıdır ve hukuk bürokrasisi içinde yer almaktadırlar.
Osmanlı hukukuyla ilgilenen araştırmacılar arasında en fazla tartışılan konular başında bu hukukun genel yapısı ve şer’i örfi karakteri gelir.Bu konuda Osmanlı
13 Orhan Kılıç; Osmanlı Devletinin İdari Taksimatı, Elazığ, 1997, s.1.
14 Hayri Erten; Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (IXIII.
hukukunun tam anlamıyla İslam hukukunun bir uygulaması olduğundan tutun da İslam hukukundan çok sınırlı ölçüde istifade tamamen orijinal ve farklı bir hukuk teşkil ettiğine dair çok farklı iddialar ileri sürülmüştür.Araştırıcılar tarafından bu kadar farklı sonuçlara varılmış olması mevcut tarihi ve hukuki belgelerin farklı bilgiler vermesinden ziyade bunların farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.15 Diğer İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devletinde’de hukuk esas itibariyle İslam hukukundan oluşmaktadır.Bu,İslam dininin sadece bir inanç ve ibadet esaslarından oluşmayıp hukuku da içine almak üzere hayatın bütün yönlerini düzenleyen bir sistem olmasından kaynaklanmaktadır.Bu sebeple İslamiyet’i kabul eden milletler bu kabulün bir gereği olarak İslam hukukunu da benimsemişlerdir.Bu dini ve hukuki realite Osmanlılar içinde geçerlidir.Ancak Osmanlılar İslam hukukunu uygularken zamanın gerektiği düzenlemeleri ve ilaveleri yapmaktan geri durmamışlardır.Bunu yaparken de İslam hukukunun devlet başkanına tanıdığı geniş takdir ve düzenleme yetkisinden yararlanmışlardır.Osmanlı padişahlarının münferit ferman ve kanunlarıyla yapılan bu düzenlemeler zaman içerisinde önemli bir yeküne ulaşınca oluş biçimine bakılarak kendi içinde bir bütün olarak değerlendirilmiş ve ayrı bir isimle anılmaya başlanmıştır.Klasik fıkıh kitapları içinde yer alan ve geçmiş dönemlerde devletin müdahalesinden bağımsız olarak oluşan hukuka şer’i hukuk,padişahların emir ve fermanlarıyla oluşan hukuka da örfi hukuk adı verilmiştir.İşte Osmanlı hukuku esas itibariyle şer’i hukuk ve bunun yanında zaman içerisinde oluşan örfi hukuktan ibarettir.16
Görüldüğü gibi Osmanlı hukuku şer’i ve örfi olmak üzere ikili(Düalist)bir yapıya sahipti.Osmanlı devleti yargı teşkilatını kurarken ,daha önceki İslam ve Türk devletlerinden istifade etmiş olmakla birlikte,kendine has bir sistem meydana getirebilmiştir.Osmanlı kaza teşkilatı ,Rumeli,Anadolu ve Mısır olmak üzere üç bölgeye ayrılır.Bu devlette yargı fonksiyonu esas itibariyle halifeye aittir.17
19.yüzyıla,yani Osmanlı’nın teşkilat yapının kökten değişime uğradığı,hukuki reformlara gidildiği tarihlere kadar Osmanlı hukuku klasik yapısını korumuştur.Zira 19.yüzyıl,Osmanlı Devleti’nin yüzyıllardan beri süregelen geleneksel devlet anlayışı ve
15 Osmanlı Devleti Tarihi (Edt: Ekmeleddin İhsanoğlu), C.II, İstanbul, 1999. s.365.
16 a.g.e.,s.376
17 Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı
idaresinin köklü değişikliklere uğradığı yüzyıldır.Bu dönemde Osmanlı Devleti içte ve dışta büyük meselelerle uğraşmak zorunda kalmıştır.Buna karşılık 18.yüzyılla birlikte başlayan bir kısım ıslahatlar,bu dönemde daha da belirginleşmiştir.18
Osmanlı Devleti’nde yürütme,şer’i konular dışında yasama ve bazı sınırlamalarla birlikte yargı yetkisi padişahlara aittir.19 Her ne kadar klasik bürokrasiyle devletin fonksiyonları çeşitli memurlar tarafından yürütülmüş ve Padişahın yetkileri çeşitli şekillerde kısıtlanmışsa da devletin kuvvet organları padişahın elindedir.
Bunun böyle olması demek klasik düzen içerisinde sadece padişahın değil,yönetim içerisindeki memurlarında bir çok görevi bir arada ifa etmesi sonucunu doğurmuştur.Örneğin askeri yetkilere sahip,beylerbeyi,sancakbeyi,voyvoda vb. gibi askeri nitelikli görevliler aynın zamanda görevli oldukları bölgelerin idaresinden de sorumludurlar.Yine aşağıda da bahsedeceğimiz gibi kadı’lar esasen yargı işiyle ilgilenirken aynı zamanda idari,iktisadi,beledi vb. birçok görevi kompleksi bir şekilde yerine getirmektedirler.
Patrimonial yapısına rağmen Osmanlı Devleti bağlı bulunduğu kanunları olan bir hukuk devletidir.Bütün Osmanlı kanunnameleri günümüzdeki şekliyle bir meclisten çıkmamıştır,ancak umumi kanunnamelerin tamamı belli kanuni prosedürden geçerek hazırlanmıştır.Şöyle ki:Divan-ı hümayun’un tabii üyesi olan Nişancı’nın kanun tasarılarını hazırlayıp,şura meclisi olan Divan-ı hümayunda görüşüldükten sonra,sadrazamın arzı ve padişahın tasdiki ile kanun ve ferman adını almıştır.20
Yukarda da değindiğimiz gibi Osmanlı klasik bürokrasisi içerisinde yer alan kadılarda idari,hukuki,iktisadi,sosyal,beledi vb. gibi bir çok kompleks görevi yerine getirmişlerdir.İncelediğimiz tarihi belgeler(Şer’iyye sicilleri) de bu alanlarda bir çok bilgiyi ihtiva etmektedir.Bu genel bilgilerden sonra Osmanlıda kadılık kurumu,kadıların görevleri,mahkeme ve mahkeme görevlileri,Osmanlı mahkemesinde şer’iyye sicilleri ve muhtevaları hakkında bilgi vereceğiz.
II-OSMANLI DEVLETİNDE KADILIK KURUMU:
18 İbrahim Yılmazçelik;XIX.Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı (İdari,İktisadi ve Sosyal
Yapı),Elazığ,1998,s.I
19 Hüsyin Özdemir;Osmanlı Devletinde Bürokrasi,İstanbul,2001,s.32 20 H.Özdemir;a.g.e.,s.69
Kadıların Osmanlı’daki rolü ve görevleri oldukça belirgin ve açıktır.Temeli ve yapısı
itibariyle Osmanlı’ya,Anadolu Selçukluları’ndan intikal eden bir sistem ile merkezden halka
ulaşan devlet,halkın dini inançlarını müderrisler,imamlar,vaizler ve kadılar yolu ile belirlemişlerdir.21 Bu görevlerde bulunanların tamamı devlet memuru olmakla birlikte devletin kendilerine belirledikleri sınırların dışına çıkma yetkileri hiç yoktu.Devletin temsilciliğini de üstlenmiş olan kadı ve diğer görevliler her zaman merkezi otorite ile birlikte hareket etme zorunluluğuna sahipti.
Kadılık İslam ortaçağında ortaya çıkan bir idari ve adli görevdir.Kadı’nın sosyal ve idari faaliyetleri değerlendirilirken on dört asırlık İslam Tarihi göz önüne alınmalıdır.Kadılık İslam hukuk tarihi’nin merkezinde yer alan bir memuriyettir.Osmanlı Devletinde ise kadı genişleyen görevleri ile son Osmanlı çağına kadar en önemli mülki amir ve yargıçtır.Fakat bu görevin her toplumda ki evrensel bir ihtiyaca cevap verdiğine ve kamu otoritesi denen alanı kapsadığına şüphe yoktur.Toplumlar yargı erkini ve görevini bir makama devretmek zorundadırlar ve bu makam devamlılık,ayrıcalık,muafiyet ve otorite ile donatılmalıdır.22 Osmanlı’da durum bu şekilde olmakla birlikte kadı,kaza idaresinin başı olup,mutlaka yüksek dereceli bir medreseyi bitirmiş ve belli müddet Edirne,Konya,Sivas,Bağdat gibi büyük şehirlerde danişmend olarak hizmet vermiş kişiler arasından tayin olurdu.Kadı görevine ancak iki sene müddetle atanabiliyordu.İki yılın sonunda İstanbul’a giderek mülazamette beklemesi gerekiyordu.Bu durumda 30 sene kadılık yapan bir kişinin 10 senesi maaşsız hizmet denen mülazemette geçiyordu.23 Görev süresinin iki yıl olarak belirlenmesinin en büyük amacı ise birer devlet memuru olan kadıların bulundukları yerlerde rüşvet yada iltimas yolu ile mal-mülk edinmeleri ve bu surette zenginleşmemeleridir.Kadıların maaşları devlet tarafından görev yaptıkları yerin büyüklüğüne göre verilirdi.Anadolu tarafında ki kadılar Anadolu Kazaskerine,Rumeli dekiler ise Rumeli kazaskerine bağlı idiler.Kadılara devlet tarafından lojman ve vasıta sağlanmakta kullanılan tüm kırtasiye malzemeleri devlet tarafından karşılanmakta idi.
21 Mustafa Akdağ;Türkiye’nin İktisadi ve İctimai Tarihi (1243-1453) ,C.1,İstanbul,1995,s.39 22 İlber Ortaylı;Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı,Ankara,1994,s.7 23 İ.Hakkı Uzunçarşılı;Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı,T.T.K.,Ankara,1998,s.91;Mehmet Ali
Kadılar Osmanlı bürokrasisinde İlmiye sınıfına mensuptular.İlmiye hizmetleri çok geniş bir alanı kapsamaktaydı.Eğitim-öğretim,yargı,dini hukuki işler hatta kazaların mülki idaresinin kadılar tarafından icra edildiğini düşünürsek,gerçekten ilmiye sınıfının geniş bir hizmet alanı olduğu görülmekteydi.Bunun sebebi ilmiye sınıfının kamu bürokrasisinden ayrı olmayıp,kamusal alan içerisinde önemli idari işler görmesindendi.24 Osmanlı İmparatorluğu adli teşkilat bakımından bir çok kaza bölgelerine ayrılmıştı.Her kaza birimi doğrudan merkeze bağlıydı.25 Kadılar kazalarda adli,idari ve beledi işleri yürüten en yüksek devlet görevlisi idi.Sadece padişahtan ve Divan’dan emir alır,kendi kazasında diğer devlet görevlilerine karşı sorumlu olmaksızın bağımsız hareket ederlerdi.26
Yine kadılar bulundukları yerleşim yerinin kaza durmuna göre belli derecelere ayrılmışlardı,kaza kadıları,sancak ve eyalet kadıları gibi.Kaza kadılıkları küçük merkezler olup,doğrudan kazaskerler tarafından tayin edilirlerdi.Mevleviyet sayılan İstanbul,Edirne,Sofya,Selanik,Bursa gibi büyük şehir kadılıklarına ise XVI. Yüzyılın ortalarına kadar kazaskerlerce tayin edilirken,bu zamandan sonra Şeyhülislam’ın sadrazam vasıtasıyla yaptığı “inha” üzerine tayin yapılmaya başlanmıştır.27
Osmanlı Devleti’nde kadılık müessesini icra edecek kişilerde belli özellikler aranırdı.Bunlar;
1-Müslüman ve adil olmalıdır. -Kadılar reşit olmalıdır.
3-Yeterli derecede hukuki bilgi sahibi olmalıdır. 4-Tarafsız olmalıdır.
5-Nesebi sahih olmalıdır.
6-Hukuki ehliyet ve muamele kabiliyetine sahip olmalıdır. 7-Erkek olmalıdır.
8-Dürüst,vakarlı,ve metin olmalı.28
24 Ünal;Osmanlı Müesseseleri Tarihi;Isparta,1997,s.236
25 Davut Dursun;Din Bürokrasisi,Bilimsel Araştırma Dizisi:No:20,Ankara,İşaret
Yay.,1992,s.144;Hüseyin Özdemir;Osmanlı Devletinde Bürokrasi,İstanbul,2001 adlı eserden naklen.
26 Mehmet Ali Ünal;XVI.Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566) ,s.51
27 Hüseyin Özdeğer;1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri,İstanbul,1988,s.3 28 Ahmet Akgündüz;Şer’iyye Sicilleri,C.1,İstanbul,1988,s.72-78
Bunun yanında yerel yöneticilerde olduğu gibi çocuk sahibi olanlara daha fazla ehemmiyet verilirdi.Kadılar görev yerlerinde yolsuzluk,rüşvet ve adaletten uzak karar vermeleri sebebiyle azledilirlerdi.
III-OSMANLI’DA KADI VE KADI’NIN GÖREVLERİ:
Osmanlı Devleti’nde kaza işlerinden birinci dereceden sorumlu olan kadı devlet görevlisidir.Nitekim Klasik İslam devleti anlayışına baktığımızda vakit yargı işlerinden sorumlu yargıç bizzat hükümdarın kendisidir.Ancak tüm İslam devletlerinde hükümdarlar bu işi tayin ettikleri kadılara bırakmışlardır.Osmanlı Devleti’nde de durum yukarda bahsedilenle aynıdır.Devletin taşra olarak adlandırabileceğimiz merkezden uzak bölgelerine hükümdar adına adaleti götüren ve uygulayan bu görevli memur cezai işlemlerin işletilmesi görevini de üstlenecekti.Teoride ve uygulamada kadı genel olarak sivil ve cezai dediğimiz davalara bakardı.Fakat görevinin şer’i niteliği,kadının idari bir takım görevleri de yürütmesini,denetlemesini gerektirirdi. 29 Hükümdar adına vergilerin toplanmasına yardımcı olur ve görev yaptığı yerin her türlü bayındırlık ve belediye işlerinden de birinci dereceden sorumlu olur.
1-Kadı’nın Adli Görevleri:
Kadı,mahkemede yargının başı olup,tüm davalarda yargıçlık yapmaktaydı.Sadece duruşma sırasında mahkeme jürisi diyebileceğimiz “Şuhudu’l-Hal” diye anılan,davaların önem derecesine göre sayıları azalıp çoğalabilen,halli zor durumlarda zaman zaman kadının bilgilerinden istifade edebildiği ve kaydedilen davaların altına imzalarını atan ayrıca bir meclis bulunuyordu.Özellikle 1838 yılında yürürlüğe giren İlmiye Ceza Kanunnamesinde kadıların halli zor durumlarda müftülere,müderrislere,nakibü’l-eşraf kaim-i makamlarına danışmalarını,buna rağmen davayı çözümleyemezlerse İstanbul’a sormaları hükmü bulunur.30Osmanlı şehirlerinde XVI.yüzyılın sonları ile XVII. Yüzyılın ikinci yarısında haklaştırma işlerini yürüten mahkemelerin gece-gündüz açık durumda idiler.Kadının başında olduğu mahkeme mefhumunun nikah akdi,boşanma,vasi ve nazır tayinleri,nafaka bağlanması,kaybolan kişilerin mallarına kayyım tayin edilmesi,yetim mallarının korunması,yetim
29 İ.Ortaylı;Osmanlı Devleti’nde Kadı,s.26
paralarının31 onu on bir buçuk hesabı üzerine nemaya verilmesi yani işletilmesi,şehir içinde bulunan insanların dil,din,mezhep ve renk ayrımına bakılmaksızın aralarında doğabilecek her türlü anlaşmazlıların çözümlenerek hükme bağlanması,ölen kişilerin terekelerinin yazılarak taksim edilmesi vb. çok değişik davalara bakmakta idi.32Kadı’nın hükmü olmaksızın hiç kimse cezalandırılamazdı.Ayrıca taşrada ki ehl-i örf görevlileri de kadıların yetki ve sorumluluğu altında idi.Gene İlmiye sınıfına ait müderris,mütevelli ve diğer vakıf görevlilerinin ile mürtezikaların tayin ve azilleri de kadı’nın arzı ile mümkün olurdu ve sicillere işlenirdi.33 Kadı’nın hukuki olarak içtihatlarında tamamen serbest birer devlet memuru idiler.Hüküm ve kararlarında hiç kimseye danışma mecburiyetinde olmadıkları gibi yanlış içtihat ve kararlarından dolayı tenkit edemezlerdi.Fakat ahkam-ı şer’iyyeyi tedvin ve mahkeme görevlerini ifa ederkenbu hususlarda nasıl davranacaklarını bilen,eksiksiz,sûkuk ve fıkıh bilgisine sahip kişilerden seçilen kadıların Tanzimat’tan sonra muhtelif eserlerde neşr olunan mecelle ve bir takım kanunnamelerde belirtilen esaslara riayet ettiklerini görüyoruz.
Kadı tayin edilmesinin sebebi,ülkede zulmü önlemektir;Osmanlı geleneğindeki “Adaletname” lerden bu durum açıkça anlaşılmaktadır.Osmanlı,ilk zamanlarında kadıları,Anadolu’dan değil de,İslam dünyasının diğer merkezlerinden getirtilmiştir.Yargı teşkilatı,Osmanlı’da,doğrudan doğruya merkeze bağlı,tüm ülkeye yaygın,çok önemli bir teşkilattır.Osmanlı yönetiminin bel kemiğini kadı teşkil eder.34
“Denebilir ki,devlet muamelatında kendisine en çok ihtiyaç hissedilen,en çok başvurulan teşkilat,kadılık müessesesi idi.”35 “Kadıların her türlü muamelatını şer’iyye sicillerinden takip etmek mümkün olduğu halde,ehl-i örfün muamelat ve icraatının
31 Bu konularda daha teferruatlı bilgi için bkz. Rifat Özdemir; “Tokat’ta ailenin sosyo-ekonomik
yapısı,1771-1810”,Belleten,S.211,Ankara,1990,s.993-1052;Rifat Özdemir; “Kırşehir’de ailenin sosyo-ekonomik yapısı,1880-1906”,Osmanlı Araştırmaları Dergisi,S.IX,İstanbul,1989,s.101-157
32 R.Özdemir;Ankara,s.186
33 M.Ali Ünal;Osmanlı Müesseseleri,s.237
33Davut Dursun;Osmanlı Devletin’de Siyaset ve Din,s.265,Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı
Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı-Anayasa Hukuku Tarihi Açısından Mukayeseli Bir İnceleme,İstanbul,1996,adlı eserden naklen.
35 Tayyip Gökbilgin; “XVI.Asırlarda Mukataa ve İltizam İşlerinde Kadılık Müessesesinin
Rolü”,IV.Türk Tarih Kongresi (Ankara,10-14 Kasım 1948),Kongreye Sunulan Tebliğler,TTKY,TTK
sistemli bir şekilde topluca takip edilecek defter veya kaynak serileri bu gün mevcut değildir.”36
2-Kadı’nın Mülki Görevleri:
Bu görevleri onu şehrin diğer görevlileri ile de ciddi bir işbirliği içine sevk etmiştir.Şehrin yönetiminde asayişinde,esnaf loncalarının denetiminde,üretiminde,Pazar yerlerinin kontrolünde,narh ve fiyatların kotrolünde,vakıfların denetiminde ve kontrolünde,okul ve camilerin yönetiminden de birinci dereceden sorumludur.
Osmanlı Devleti tüm idari birimlerin başına çeşitli yöneticiler tayin etmiştir.Beylerbeyi,sancakbeyi,voyvoda,muhassıllar,ayan,muhtatlar gibi çeşitli örfi idarecileri bu yönetim birimlerinin başında bulunmuşlardır.Ne var ki özellikle savaş dönemlerinde bu idareciler görev yaptıkları yerlerde pek bulunmamışlar yada yetersiz kalmışlardır.İşte bu açıkları kadılar doldurmuşlar ve bu suretle mülki görevlerini yerine getirmişlerdir. Aslında kadıların mülki görevlerine baktığımız vakit yine hukuki boyutları ön plandadır.Örneğin noterdirler yada bir dini veya sosyal yapının inşası yada tamiratında bilirkişiyi belirleyen ve son kararı veren kişi kadının bizzat kendisidir.37Ayrıca vakıfların denetimi ve kontrolüde yine kadının üzerinedir.Osmanlı şehirlerinin iç güvenliğinden ve asayişinden de kadı sorumludur.Şehirlerin emniyet müdürleri konumunda ki Subaşılar bizzat kadılardan emir almaktaydılar.Daha sonraları ise özellikle Celali Ayaklanmalarının baş gösterdiği XVI.yüzyıl ve sonrasında şehirlerin güvenliği ve asayişi mevzusu daha çok önem kazanmıştır.Bu sorunu çözmek amacıyla devlet çeşitli tedbirler almış ve iç güvenlik ağını geniletmiştir.Bu tedbirlerin başında ise Mürur tezkiresi alma zorunluluğudur.Osmanlı uyruğu Müslüman veya Gayrimüslimler yurt dışına çıkışlarında II.Mahmut döneminin son yıllarına kadar pasaport işlemlerini yabancı ülkeler yapmakta idi.Ancak yurt içi seyahat iznini şehrin yöneticileri ile kadılar vermekteydi.38Bu belgelerin amacı taşradan büyük şehirlere olan göçü azaltmak ve şehirlerarası yol güvenliğinide sağlamaktır.
36 Mehmet İpşirli; “Ehl-i Örf”,DİA,C.X,s520,Daha geniş bilgi ve Osmanlı’da Yargı müessesesi için bkz.
Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı,İstanbul,1996.
37 Rifat Özdemir; “Osmanlı Döneminde Dini ve Sosyal Yapıların İnşası ve Tamiri Üzerine Bazı
Bilgiler.”,Fırat Havzası Sanat Tarihi Sempozyumu,Elazığ,1992,s.172
38 Musa Çadırcı;Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik
3-Kadı’nın Beledi Görevleri:
Osmanlı Devleti’nde bu günkü manada bir belediye teşkilatı yoktur.Bu görev kadılar,naibler,muhtesib ve ihtisab nazırları tarafından yürütülmektedir.Bu görevlerin bazıların şöyle sıralayabiliriz;şehrin altyapısını temsil eden içme suyu,kanalizasyon ve yol şebekesini düzenlemek,genel olarak şehrin temizliğini sağlamak,yol,köprü,han,hamam gibi soysal ihtiyaçları belirleyip inşa ettirmek,şehrin imar planını hazırlamak,şehrin iaşesini tespit edip sağlamak,tüccarları kontrol edip denetlemek denetlemek gerekli görülen kurumlara atamaların yapılmasını sağlamak gibi tüm beledi görevler kadının selahiyeti altındaydı.39
4-Kadı’nın Mali Görevleri:
Kadı’nın mali görevlerinin başında “Avarız haneleri” nin kaydı ve muhafazası ve bu vergilerin toplanması gelmektedir.Kadı’nın bir diğer mali görevi de para rayicine dikkat etmektir.Rayicden fazlaya sikke mübadelesini önlemek;tedavülde kalp veya kırık sikke bulunmasına mani olarak,bu işlerle uğraşanları cezalandırmaktır.Merkezi hükümet bu konuda ki emirlerini beylerbeyi,sancakbeyi ve kadılara hitaben yazar.Mukataaya verilecek yerler için mukataa sahibine iltizam tezkeresi vermek ve mukataa beratının kaydı kadı’nın göreviydi.
Osmanlı iktisadının temel özelliklerinden biri de iaşedir.İaşe,iktisadi faaliyete tüketici açısından bakan iktisadi görüşün dayanağıdır.Buna göre,iktisadi faaliyetin amacı insanların ihtiyacını karşılamaktır.Binaenaleyh üretilen mal ve hizmetlerin,mümkün olduğu kadar bol,kaliteli ve ucuz olması,yani piyasada mal arzının mümkün olduğu kadar en yüksek düzeyde tutulması esastır.40İşte Osmanlı şehirlerinde bu uygulamayı yapan devlet görevlisi kadı’nın bizzat kendisidir.Şehirlere gıda sağlamak ve bu gıdanın fiyatını belirleme işi de kadı’nın sorumluluğundadır. Bu amaçla narh sistemi Osmanlı iktisadında yerini almıştır.Fahiş kazancı engellemek ve esnafın mal üzerindeki belirleyiciliğini ortadan kaldırmak amacıyla narh sistemi uygulanmış ve malın fiyatını devlet adına kadı belirlemiştir.Narh fiyatları sancaklarda kadı’nın
39 R.Özdemir;Ankara,s.202
40 Mehmet Genç; “Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri”,Osmanlı İmparatorluğunda Devlet
başkanlığında esnaf temsilcileri ve şehir ileri gelenlerinden oluşan bir mecliste tespit ediliyordu.41
IV-MAHKEME VE MAHKEME GÖREVLİLERİ
1-Osmanlı Devleti’nde Mahkeme ve Yargı Şekli:
Osmanlı Devleti’nde şer’i ve örfi davaların görüldüğü ve uygulandığı yere resmi yazılar ve kanunnamelerde mahkeme veya meclis-i şer denilmektedir.42Bu mahkemeler başlangıçta camilerde daha sonraları ise kadı’nın evinin bir köşesinde veya kadı’nın oturduğu evin yanında olurdu.43Şer’iyye mahkemeleri daha önce vasıflarını ve derecelerini belirttiğimiz kadı’ların şer’i hükümlere göre yargılama yaptıkları mahkemelerdir.Şer’iyye mahkemelerini ifade için mahkeme-i şer’iyye,meclis-i şer,meclis-i şer-i enver veya nebevi gibi tabirler kullanılmaktadır.II.Mahmut döneminde şer’iyye mahkemesi ve kadılar hususunda önemli değişiklikler yapılmıştır.1837 yılında İstanbul kadısının makamı Bab-ı Meşihat’taki boş odalara taşınmış ve ilk kez resmi bir mahkeme binasında yrgı görevi ifa edilmeye başlanmıştır.1838’de kadıların yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek ve memleketteki hakim olan usulsüzlükleri ortadan kaldırmak gayesiyle Tarik-i İlmiye dair Caza Kanunname-i Hümayunu çıkartılmıştır.1839’da Tanzimat’ın ilanıyla şer’iyye mahkemeleri konusunda önemli gelişmeler olmuştur.1859 tarihinde Mehakim-i Şer’iyye hakkında nizamname şer’iyye mahkemelerinin yetki sınırları belirlenmiştir.Yani bu nizamname ile şer’iyye mahkemeleri teşkilat ve fonksiyonları bazı sınırlamalara ve yeni düzenlemelere tabi tutulmuştur.Daha sonraki tarihlerde şer’iyye mahkemeleri dışında bir takım idari ve hukuki mahkemeler kurularak şer’iyye mahkemelerinin görevleri sınırlandırılmıştır.44 Osmanlı Devleti’nde duruşmalar halka açık yapılıyordu.Ve daha önce de belirttiğimiz gibi şuhudu’l-hal denilen mahkeme jürisi de orada hazır bulunuyordu.Bu kişilerin mahkemede hazır bulunmaları adaletin güvenilirliği yönünden iyi olmakla
41 Mustafa Öztürk; “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar.”,Prof.Dr.Şerafettin Turan
Armağanı,Elazığ,1996,s.227
42 Halil İnalcık; “Mahkeme”,İA,C.7,İstanbul,1988,s149
43 İbrahim Yılmazçelik;392 Numaralı Harput Şer’iyye Sicili (A.Ü.İ.T.E.,Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi ), Ankara 1987,s.XXVIII.
beraber kaza-i hizmet ücerete tabi olduğundan bu durum mahkemeye işi düşenlere pahalıya mal olabiliyordu.Çünkü alacakları hüccet veya diğer belgeler için katibiye,hüddamiye,ihzariye gibi harçları ödemek zorundaydılar.45Osmanlı Devleti’nde “mahkemelerin mutlak surette aleni cereyan etmekte olduğunu” görüyoruz.46
Mahkemede diğer fukahanın ve dinleyicilerin hazır bulunması temel prensiptir.47İslam hukukçularının genel kanısına göre açıkta cereyan etmeyen bir duruşma şaibelidir.Ayrıca bunların kanaat ve önerilerinin kayda geçilmesi gerekli görülmüştür.Kadı’nın duruşması herkese açık olmalıdır.Başlangıç da bu durum için camii seçilmiştir.Başka bir binada yargılama yapılıyor ise kapı açık olmalıdır.Şayet kadı’nın evi mahkeme ise evinin kapısı açık tutulmalıdır.Kadı kadınlar için ayrı bir gün tayin eder veya onları erkeklerden önce mahkemeye alırdı.Osmanlı kadısı yargılamayı Hanefi mezhebinin kurallarına göre yapar.Fakat davacı davasının diğer üç mezhebten birinin ahkamına ve içtihadına göre bakılmasını talep ederse buna uymak zorundadır. Kadı kendisine müracaat edilip davayı görmek istediğinde ilk önce davacıyı dinler.Bundan sonra davalıyı dinler,sonra davalıya davacının iddası ile ilgili sorular sorar.Eğer davalı müddeinin iddiasını kabul ederse karar safhasına geçilir.Ve mesele sonuçlanır.Eğer davalı iddiayı reddederse bu takdirde kadı davacıya iddiasını ispatlamasını bildirir.Fakat davacı iddiasını ispat babında hukuki delil getiremez veya lehine şahitler bulamaz ise onun talebi üzerine kadı davalıdan yemin etmesini ister.Bu yemin iddianın doğru veya yanlış olduğu konusundadır.Eğer davalı yemin ederse dava düşer,eğer yemin etmeyi reddederse o takdirde hüküm davacı lehine verilecektir.48Genellikle kadı davalıya yemin ettirmeden önce davacı tarafından getirilen şahitler gibi davalının gösterdiği şahitleri de dinlemek zorundadır.
2-Mahkeme Görevlileri:
45 Ahmet Aksın;19.Yüzyılda Harput,Elazığ,1999,s.113
46 Mustafa Akdağ;Türkiye’nin İktisadi İctimai Tarihi,C.1,s.404
47 Osmanlı Devleti’nde Kadı,Mahkeme,Yargı,Şuhudu’l-hal için bkz. Hasan Tahsin Fendoğlu;İslam ve
Osmanlı Anayasa Hukukunda Yargı Bağımsızlığı,İstanbul,1996.
Yargı işlemi sırasında mahkeme binasında kadı dışında çeşitli görevlilerde vadır.Bu görevliler kayıt,mübaşirlik ve kadı’nın yokluğunda ona vekalet etme gibi görevleri yürütmekteydiler.Bu görevliler şunlardır;
a-Naib:
Naib vekil manasında olup,Osmanlı hukukunda iki manaya gelmektedir.Birincisi bütün kadılar Sultan’ın vekilleri olduklarından bunlara naib ve bunun çoğulu olan nüvvab denilir.ikincisi ise kadıların kendi yerlerine davaya bakmak üzere görevlendirdikleri şahıslara naib denir.Bunların tayini kadılar tarafından kaleme alınan mürasele yapılır.Kadılar tayin edildikleri halde bazı yerlere bizzat gitmeyebilir.Kendi adlarına karar yetkisine haiz naiblerini gönderebilirler.Naibler vazifelerine göre üçe ayrılır.Kaza naibleri,Mevali naibleri,Arpalık naibleri.
b-Baş Katib:
Katiplerin reisi manasına gelen reisülküttap yani baş katip mahkemede naibden sonra gelen ikinci otorite olup bütün katiplerin başkanı durumundaydı.Naiblerin görev süreleri sonunda İstanbul’a gitmeleri veya istifa,azil ve ölüm gibi çeşitli sebeplerle mahkemeden yarılmaları durumunda başkatip tam yetki ile mahkeme işlerini yürütmekteydi.Bu sebeple baş katipler Osmanlı adli teşkilatı içerisinde önemli bir yere sahiptiler.49
Başkatip olarak tayin edilen kişilerin daha önce makemede çeşitli görevlerde bulundukları,mukayyitlik,katiplik gibi çeşitli hizmetlerde çalıştıları ve bunu takiben ikinci katipliğe yükseldikten sonra gerektiğinde bu göreve tayin edildikleri bilinmektedir.50
c- Katip ve Mukayyit:
Görevde bulundukları mahkemelerde yapılan duruşmaları saati saatine sicillere kayıt etmenin yanı sıra merkezden gelen ferman,buyuruldu,mektup,berat ve naiblerin
49 İbrahim Yılmazçelik;XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840 ),Ankara,1995,s.230 50 R.Özdemir;Ankara,s.187
verdikleri hüccet,ilam vb. getirerek sicill-i mahfuza kayıt etmekteydiler.Mahkeme içinde döşenerek kendilerine ayrılmış büyükçe bir odada oturan kethüdalar dışarıda yürütükleri bu görevden başka mahkeme içinde naibin ve mahkemenin mutemetlik ve veznedarlık işlerinin yürütülmesi gibi hizmetleri de yürütmekteydiler.51
d-Fetihhan:
Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş olanlar için kıraatte başarısı görülen sesi güzel,hafızlığı tam olan kişiyi,her sabah mahkemede sure-i fetih okumak üzere atanırdı.52
e-Muhzırbaşı ve Muhzırlar:
Mahkemenin güvenliği muhzırlar tarafından sağlanmaktaydı.Davalıları
mahkemeye getirip götürme görevini üstlenen muhzırlar adli polis olarak isimlendirilmişlerdir. Muhzırbaşılarda bu adli polislerin reisi durumundaydılar.Muhzırbaşılık görevi XVI.yüzyıl sonlarına kadar berat-ı padişahi ile altı bölük sipahilerine verilen bir hizmet durumundaydılar.Daha sonraları yeniçerilerden de bu görevi alanlar olmuş XVII.yüzyıldan itibaren ise dergah-ı mu’allam kapucubaşılığına mensup kişilere de tevcih edilmeye başlanmıştır.53
f-Mahkeme İmamı:
Mahkeme binası içinde bulunan mescide mürasele ve beratla imam olarak atanan kişi belli bir süre bu görevi yürütmekte ve bu arada görevi dışında gayrı resmi olarak şer’i ve fenni konularda mahkeme katiplerine yardım etmekteydi.Bu yardım sırasında katipliği ilgilendiren konularda epeyce bilgi ve beceri kazanmış oluyordu.imamın bu becerisi naiblerin gözünden kaçmayarak katip olarak atanmasına vesile oluyordu.54
V-OSMANLI HUKUK SİSTEMİ VE BÜROKRASİSİNDE ŞER’İYYE SİCİLLERİ VE MUHTEVALARI:
51 R.Özdemir;a.g.e,s.194 52 R.Özdemir;a.g.e,s.195
53 İ.Yılmazçelik;Diyarbakır,s.233 54 R.Özdemir;Ankara,s.193
1-Şer’iyye Sicilleri:
Osmanlı hukuk sistemi ve bürokrasisinde çok önemli bir yere sahip olan şer’iyye sicilleri,yukarda Giriş bölümünde de bahsettiğimiz üzere yeniçağ ve yakınçağ Osmanlı Tarihi’nin ana kaynakları konumundadırlar.Gene belirttiğimiz gibi sadece tarihi araştırmalar açısından değil bütün sosyal bilimler açısından büyük öneme sahiptirler.Çünkü Osmanlı idari yapısı,yönetimi,teşkilat yapısı,hukuk sistemi,sosyal yapı,idari görevli ve devlet memurlarının atama ve azilleri, Osmanlı coğrafyasında meydana gelen her türlü sosyal ve tarihi hadiseler yanı sıra merkezden taşraya işleyen her türlü bürokratik işlemler sicillere kaydedilmektedir.Bu sebeple sosyal bilimler açısından yapılacak her türlü çalışmaya (Tarihi,siyasi,ekonomik,sosyolojik, hukuki, coğrafi, kültürel, askeri, yerel tarih ve şehir tarihçiliği vb.) kaynaklık edecek muhteviyata sahiptirler.55
İnsanların yazıyı bulmalarından sonra başlayan kayıt tutma ve sonraki nesillere aktarma insanlık tarihinin gün yüzüne çıkmamış gerçeklerini ortaya çıkarmaktadır.Bu kaynaklar sadece siyasi tarih hakkında değil sosyal tarih içinde bilgi bulunmaktadır.İşte şer’iyye sicilleride siyasi tarihin yanı sıra askeri,kültürel,sosyal ve iktisadi yapı hakkında çok kıymetli bilgiler ihtiva eder.Şer’iyye sicilleri tarih araştırmalarında birinci elden kaynak olma durumundadır.Çünkü şer’iyye sicillerinde ait oldukları yerlerde yaşayan halkın, günlük hayatının,giyecek ve yiyecek fiyatlarının, çarşılarının, evlerinin, camilerinin, çeşitli müesseselerinin, mahalle ve köylerin ,örf ve adetlerin,o zamanki hukuk ve tatbikatını,vakıflarını,hayat şartlarını,ödedikleri vergilerini,devlet görevlileri ile olan münasebetlerini vb. konularda durumlarını gösteren çok değerli bilgiler elde etmemiz mümkün omaktadır.56Mahkeme esnasında zabıtların tutulması ile şer’i mahkeme sicilleri meydana gelmiştir.Kadı defterleri,şer’i mahkeme sicili,şer’iyye sicili veya sadece defter de denilen sicillerde bulunan belgeleri önce üç ana guruba ayırabiliriz.
I-Devlet merkezinden gelen bütün ferman,emir ve tebliğler. II-Kadı tarafından verilen hükümler.
55 Şer’iyye sicillerinin sosyal bilimler açısından önemi için çalışmanın giriş bölümüne bakınız.Ayrıca
Konya şer’iyye sicillerinden yararlanılarak yapılan örnek bir çalışma için bkz.Hayri Erten;Konya
Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (XVIII.Y.Y.İlk Yarısı),Kültür Bak.Yay.,Ankara,2001
III-Resmiyete geçirilmesi istenen vakıf,hibe,şahadet,vekalet,verase gibi konulara ait belgeler.57
Bu defterlerde kadı veya naiblerin verdikleri kararların yazıldığı kısma sicil-i mahfuz,merkezden gelen her türlü emrin yazıldığı kısımda sicil-i mahfuz-u defterlü denir ki bütün bu kayıtları da mahkeme görevlilerinden olan mukayyit tutardı.Bu şekilde oluşan “kadı sicili”, “kadı defteri”, sicil-i mahfuz veya sicilde denilen defterlerde kullanılan yazılar;rika ve çeşitleri,talik,talik kırması,hurda talik,nestalik ve çeşitleri,sülüs,sülüs kırması,divani çeşitleri ve pek nadir olarak da siyakattır.Bu siciller XVI.y.y nin son senelerinden başlayarak XIX.y.y. nin sonlarına kadar gelen ve en aşağı IV.Asırlık Türk tarihini,Türk sosyal hayatını toplamış olmaları itibariyle Türk tarihinin ana kaynaklarındandır.Bundan dolayı her vilayet ve kaza merkezlerindeki mahkeme sicilleri, o bölgenin en güvenilir tarihi kaynaklarından sayılmaktadır.Bu bakımdan Osmanlı tarih araştırmacılarının mutlak surette bu sicilleri incelemeleri gerekmektedir.Bu defterler incelenmediği takdirde verilecek hükümlerin eksik kalacağı muhakkaktır.58
2-Muhtevası:
Yukarda bir çok yerde de vurguladığımız gibi şer’iyye sicilleri muhteviyat
açısından çok zengin bilgiler içermektedirler.Burada değineceğimiz husus ise şer’iyye sicillerinin içeridiği belgeler ve belge türlerdir.
Şer’iyye sicillerinde yer alan kayıtları;kadı tarafından verilen hükümler,her hangi bir hadiseyi,bir şahadeti ve bir hibeyi resmiyete geçirilmesi istenen bir hususu ihtiva eden belgeler,devlet merkezinden gelen çeşitli yazılar şeklinde tasnif mümkündür.Bu genel tasniften yola çıkarak,şer’iyye sicillerinde yer alan belgeleri şu şekilde sırlayabiliriz:
1-Merkezden gelen her türlü ferman,berat,mektuplar
2-Ümera denilen mahalli yöneticilerin (Beylerbeyi, sancakbeyi, mutasarrıf, mütesellim, vb. görevliler.) çeşitli konularda sancak ve şehir sorunlarını çözmek için yayınladıkları buyuruldular ile bunların icraatlarını gösterir kayıtlar.
57 Mustafa Öztürk; “Harput Şer’iyye Sicilleri.”Tarih İçinde Harput,Elazığ,1992,s.74
58 Ahmet Aksın; “218 numaralı Harput Şer’iyye Sicili 1249-1256 (M.1833-1840)”,Fırat Ün.Sosyal
3-Kadıların çeşitli konularda merkeze gönderdikleri ilamlar ile şehir yönetiminde kişi yada kurumlar arasında doğan anlaşamazlıkları çözümlemek için verdikleri hüccetler.
4-Şehrin mahalli listeleri,dini ve sosyal yapıların inşası,bakım ve tamirlerinin yapılması,şehirde yürütülen imar faaliyetleri,imar ,işlerinde kullanılan inşaat malzemelerinin çeşit ve fiyatları ile ilgili vesikalar
5-Şehir nüfusunu,nüfusun ırki ve dini yönden ayrımını,bu nüfusun zaman zaman maruz kaldıkları hastalık ile tabii afetleri anlatan belgeler,evlenme,boşanma,kız kaçırma,mehir bağlama,alım-satım,mukavele ve kefalet senetleri, hırsızlık, kalpazanlık, yaralanma ve öldürme ile ilgili belgeler
6-Şehirdeki esnaf grupları,bunların meslekleri ile ürettikleri malların çeşitleri,çarşı ve pazarda satılan malların narh listeleri,usta ve ırgat yevmiyeleri ile ilgili kayıtlar
7-Sancak ve şehir halkından toplanan vergi miktarları,bu vergilerin toplanmasında kullanılan avarızhaneler ileilgili belgeler
8-Altın ve para meseleleri ile çeşitli eşya kayıtlarını gösteren belgeler
9-Ölen kişilerin meslekleriyle mal varlıklarını gösteren tereke kayıtları,bu kayıtlarda yer alan etnoğrafik eşya listeleri 59
Şer’iyye sicillerinde mevcut kayıtları göz önüne alırsak şu türden belgeleri sıralamak mümkündür:
Hüccet:
Kelime manası itibariyle delil ve bir fiilin sabit olduğunu,bir davayı ispat eden şahitlik,yemin veya yeminden vazgeçme anlamlarına gelir.Şer’iyye sicillerinde ki anlamı ise;kadı’nın hükmünü ihtiva etmeyen,taraflardan birinin ikrarını,diğerinin bu ikrarı kabulünü havi bulunan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadı’nın mührünü ve imzasını taşıyan belgeyi ihtiva eder.Hüccetler esasen mahkemelerin noterlik çalışmalarının ürünüdür.Hüccetleri konuşlarına göre şöyle tanzim etmek mümkündür;satış akdinin yapıldığını belirten bey-i kati hücceti,kişinin ölümünden sonra yapılmasını istediği şeyleri ihtiva eden vasiyet hüccetleri; evlenme akitlerine ilişkin
59 İbrahim Yılmazçelik;Diyarbakır Şer’iyye Sicilleri (Katalog ve Fihristleri) ,Ankara,2001,s.8,Rifat
Özdemir; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru.” ,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,C.1,S.1,Elazığ,1987,s.192
nikah hüccetleri; bağışlama, rehin, kefalet, şehadet, şirket,vekalet,kısas gibi hüccetler mevcuttur.
İlam :
Bir mahkemeden sadır olan hüküm ve kararı havi resmi belgeye verilen addır.Her ilam belgesi davacının iddiasını,dayandığı delilleri,davalının cevabını ve def’i söz konusu ise def’inin sebepleri ve son kısımda da kararın gerekçeleri ile nasıl karar verildiğine dair kayıtları içerir.İlam belgelerini diğer belgelerden ayıran en önemli özelliği ,hakimin şer’i mahkemede vermiş olduğu kararı ihtiva ediyor olmasıdır.Bunun yanı sıra şer’iyye mahkemelerinde tanzim edilen bir ilamın şu temel özellikleri ihtiva etmesi gerekmektedir.
Buyurulu:
Türkçede “Buyurmak” mastarından yapılmış bir isim olan buyuruldu;Osmanlı diplomasisinde sadrazam,vezir,defterdar,kadıasker,kaptan paşa,beylerbeyi vs.yüksek rütbeli vazifelilerin kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terimdir.60
Telhis:
Hülasa etmek,özetlemek manasındadır.Osmanlı diplomatiğinde genelde alt kademedeki vazifelinin bir meselenin safhalarıyla ilgili olarak üst kademedeki vazifeliye yazdığı özete de aynı isim verilmekle beraber “Telhis” tabiriyle ilk akla gelen,sadrazam tarafından padişaha sunulan arzlardır.61
Takrir:
Arapça karardan tef’il vezninde bir kelime olan takrir yerleştirme sağlamlaştırma
anlatma manalarına gelir.Diplomatik bakımından ise takrir bir işi yazılı olarak ilgili
60 Mübahat Kütükoğlu;Osmanlı Belgelerinin Dili,İstanbul,1988,s.197 61 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s.206
merciye bildiren bir tür belge için kullanılmıştır.Bu merci padişah veya sadrazam olabileceği gibi daha alt kademede bir vazifelide olabilir.62
Şukka:
Merkezle taşra veya taşrada ki iki yer arasında ki yazışmalar için kullanılan bir belge – türüdür.63
Müzekkire:
Arapça asıllı olup zikr kökünden gelmektedir.Osmanlı diplomatiğinde her hangi
bir husus için alttan üste ve genellikle bir idare veya nezaretin şubelerinden bağlı olduğu üst makama hitaben konuyla ilgili izin istemek yahutta bir şubeden diğer şubeye durumu anlatmak veya muameleyi sormak üzere yazılan yazılara verilen isimdir.64
Temessük:
Kelime manası olarak borç senedini ifade eden temessükün şer’iyye sicillerinde ifade ettiği anlamı ise miri arazide ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine yetkili makam tarafından verilen belgedir.Daha sonraları tapu tabiri kullanılmıştır.65
Tereke:
Aslı terike olan ve ölen kişinin bıraktığı mal yerine kullanılan bir tabirdir.Ölünün teçhiz ve tekfini,ölünün borçları vasiyeti ve veresenin hakkı terekenin ihtiva ettiği konulardır66
Narh:
62 M.Kütükoğlu;a.g.e.,s214 63 M.Kütükoğlu;a.g.e.,233 64 M.Kütükoğlu;a.g.e.,300
65 R.Özdemir; “Şer’iyye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru",s.192