23 AĞUSTOS 1987
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ_____________
Nâzım Nasıl Kaçtı?...
Nâzım’ın kaçış öyküsünü Cumhuriyet okurlarına anlatmayı düşünüyordum. Bugüne dek elim değmedi. Bugünlerde de, 6 Eylül halkoylaması gündemde ya, kimsenin gözü başka bir şey görmüyor. 6 Eylül oylaması hâlâ “ortadeT görünüyor. “Hayır'’ çıkarsa, yasaklılar yaşadıl diye yazmıştım; bu hâlâ geçerli gi bime geliyor. Bilinen gerçektir. Yasaklıya ilgi artar. Aydın Köy- men’e söyledim; “ Yeni Gündem’i poşete koyun, satışı artar" dedim. “E v e f çıkarsa, Turgut Bey kendi oyunuyla yenilmiş gü reşçiye dönecek! "Evet" çıkarsa, Turgut Bey’in buna göre yeni oyunlar tezgâhlayacağı da söylentiler arasındal Artık, kasaba lardan yeni ilçeler mi olur, ilçelerden yeni iller mi olur, görece ğiz. Marmaris Belediye Başkanı Muharrem Elgin'in görevinden alınışı siyasal bir tezgâhtı. Danıştay, oybirliğiyle bu tezgâhı dar madağın ediverdi. Bakalım yargı kararını uygulayacaklar mı, yoksa yeni tezgâhlar mı kuracaklar, izleyeceğiz.
★ ★ ★
1970’li yılların ortaları mı ne, geçmiş gün, unuttum, Çetin Al-
tan’ın bir yazısını okumuştum. Çetin Altan, İstanbul eski Em
niyet Müdürü, Emniyet eski Genel Müdürlerinden Kemal
Aygün'e sorar:
— Nâzım Hikm efi sen mi kaçırdın? Kemal Aygün karşılık verir:
— Fena mı yaptım?
Bunu okuduktan sonra, Ankara’ya bir gelişinde Meclis kuli sinde gördüğüm Kemal Aygün’e sordum:
— Çetin Altan’ın yazdığını okudum. Nâzım Hikmefi siz mi ka
çırdınız? Çetin Altan’a ‘Fena mı yaptım?’ demişsiniz...
— Hayır, dedi, Kemal Aygün. Ben öyle söylemedim. Benim
Nâzım için yaptığım şu: Onun evinin çevresindeki çemberi ge nişlettim. Nâzım gibi bir şairin evinin çevresinde dar bir polis çemberi kanımca uygun değildi. Bunu genişlettim. Nâzım da kaçtı!
Bunları böyle yazıp gidiyorum. Nâzım’ın kaçışında Refik Er-
durariın da “erketecilik" yaptığını, kim söylediyse duydum, ama
onu yazmıyorum. Bir gün Cumhuriyet bürosu, o zaman Ata türk Bulvarı üzerinde, dışarıdan geldim yağmurlu bir gün; içe ri girer girmez, karşımda Refik Erduran’ı gördüm. Pardesümü çıkarırken, Refik:
— Çıkarma dedi, ben senin için geldim. Haydi, seninle çıka
lım; konuşmak istiyorum...
— Nereye gidelim?
— Mola Oteli’ne gidelim, ben orada kalıyorum...
Mola Oteli’ne gittik. Refik, “Ne içersin?" diye sordu, "Bir Na-
polyon Konyak içer misin?"
— içerim dedim. Bir de kendine söyledi. Sordu:
— Nâzım’ın kaçışıyla ilgili ne biliyorsun?
— Sen, dedim, erketecilik yapmışsın!
— Yok, dedi, öyle değil, Nâzım’t ben kaçırdım! Sana anlata
cağım; sen Türkiye’de güvendiğim on insandan birisin. Senden bir ricam var, ben yazmadan hiçbir şey yazmayacaksın.
Refik o zaman Milliyet’te. Abdi İpekçi “Ankara Notlan"r\\ oku yunca, Refik'e:
— Göreceksin, diyor, Ekmekçi bu işi patlatacak; gel şunu ya
zalım. Nâzım’t nasıl kaçırdığını yaz, hazırla.. Nâzım’ı kaçırdığını kim biliyor?
—- Ben Ercüment Bey’e (Karacan) söyledim. Bir de Yaşar (Ya
şar Kemal) biliyor!
— Oooo, Yaşar biliyorsa dünya âlem biliyor demektir! Asıl, Ek
mekçi var!
— Ben Ekmekçi’ye söylerim, yazmaz! — Peki, hemen konuş Ekmekçi’yle...
Refik Erduran da uçağa atlayıp gelmiş, beni bulmuş. Refik en sevdiğim yazarlardan... Ben sordum Refik Erduran’a:
— Peki, o zaman senin yaşın kaç? Nazım’ı kaçıracak yaşta mısın? •
— Ben dedi, o zaman Nâzım’la sahneye oyun koydum. Nâ- zım’ın kızkardeşlerinden biriyle -Melda’yla- evliydim. Nâzım ak- rabamdı yani.
Anadolu’da yaşını göstermeyenlere "eski dana" derler. Ya ni, "Siz öyle göründüğüne bakmayın, eski danadır o!" diye ta kılırlar. Refik'inki de o hesap! öyle, gözleri yumuk, gepgenç görünmesine bakmayın, görmüş geçirmiştir...
— Peki nasıl kaçırdın? diye sordum.
— Anlatacağım, dedi, önce şunu söyleyeyim, Nâzım kaçışın
dan bir gece önce evinde yatmadı. Rumeli yakasında bir yarde yattı. Ben oradan aldım motorla. Ben çok iyi rota biliyordum. İyi motor kullanırdım.
— 'Kimin motoruydu?
— Malik Yolaç’ın! Motor çok süratliydi. Daha önce Boğaz’a çıkıp bir iki yol prova yapmıştım. Sürati otuz milin üstündeydi. Nâzım’ı Tarabya burnundan aldım. Boğaz’ı çıktık. Benim ama cım, boğazı geçince sola çevirip motoru, Romanya’ya ya da Bul garistan’a geçen bir şilebe Nâzım’t bindirmek. Bir Romen şilebi göründü;
Refik sonra yazdı onun Plehanov şilebi olduğunu. Şöyle dedi
“Gülerek" adlı yapıtında:
"Heyecanlı görünmüyordu Nâzım ağabey. Ama düşünceliy di. Tevekküle benzer bir durgunluk vardı üstünde. Nedenini çok sonra, 1961’de yazdığı ‘Otobiyografi’ şiirindeki şu mısrayı oku yunca daha iyi anladım:
‘951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm, üstüne ölümün’ Meğer, başka yakınlarına da açıkladığı gibi, o gün bü
yük olasılıkla öleceğine gerçekten inanmış koca şair. Evden çı karken içinden Münevver Yenge ve Memefle ‘ölümüne’ vedalaşmış." — Evet, Romen şilebi göründü ama, yanına yak laşmış olmamıza, çevresinde dolanmamıza karşın bir türlü Nâ zım Hikmefi almıyordu şilebe. Nâzım ayağa kalkmış bağırıyordu:
— Ben Nâzım Hikmeeeet! l-ıhh, hiç tınmıyorlardı. Geriye dö
nüp baktım, yeterince uzaklaşmıştık.
Sonunda, Bükreş’e filan soldular telsizle galiba. Şilep yavaş ladı bir an. Nâzım’ı içeri çektiler. Ben vedalaştım. Nâzım şilebe girdiği zaman, içeride 'Nâzım’ı kurtaralım’ diye yazan afişleri görmüş..
Refik Erduran'ın anlattıkları burada bitmişti. On yıldan çok var, sakladım öğrendiğim gerçeği. Nâzım kaçmasa, kaçırılmasa Türkiye'de öldürülecekti. Sabahattin Ali olayı ortadaydı. Askerde öldürülecek ya da bir trafik kazasında gidecekti koca şair..
Refik Erduran’ın, gençlik anlarını içeren “Gülerek” adlı ya pıtı “Cem Yayınları"nda çıktı. Kitabın kapağında yaşını göster meyen bir fotoğrafı var Refik'in. Kitabın 153. sayfasında "Kimler
Biliyordu?" başlıklı bir bölüm; şöyle diyor orada Refik Erduran: "...O öyküyü ilk öğrenen -ya da sezen- kişi Yaşar Kemal oldu. Ta 1960’lı yılların başlarında Paris’te Nâzım ağabey ile konuşur larken o konu gündeme gelmiş.
Yaşar Kemal ile görüşürlerken Haşan Pulur öğrenmiş -ya da sezmiş- gerçeği. Abdi ipekçi’ye anlatmış.
Abdi ölümünden kısa bir süre önce bunu bana söyledi. Gü lümseyerek sordu:
— Patlatalım mı?
O günün koşullarında o sorunun gündeme getirilmesinin top lumdaki gerginlikleri arttırabileceğini ve zaten başı dertte olan hayli kişinin durumunu büsbütün zorlaştırabileceiğini belirttim. Bir daha ağzına almadı konuyu.
Bildiğim kadarıyla, daha sonraki yıllarda -nereden öğrenmiş ler ya da sezmişlerse- yalnız Çetin Altan ve Mustafa Ekmekçi farkındaydılar gerçeğin.
Hiçbiri sorumsuzca davranmadılar.
Abdi ipekçi’yi bir kez daha hayırla anar, öteki dostlarımın da gerek meslek, gerek vatandaşlık açısından birer dürüstlük ör neği vermiş oldukları gerçeğini bilginize sunarım..."
Nâzım’ın kaçış öyküsünü bilen başkaları da vardı elbette; ör neğin bir Müzehher Vâ-Nû, Vâlâ Nurettin biliyorlardı kuşkusuz. Dışarı her kaçanın ilginç bir öyküsü vardır; bir Yılmaz Gü
ney, bir Behice Boran, daha çoook! Günü gelir yazılır elbet...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi