• Sonuç bulunamadı

Reklamlardaki imgelem gücünde yaşanan paradoksal olgular

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Reklamlardaki imgelem gücünde yaşanan paradoksal olgular"

Copied!
162
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

REKLAMCILIK ve TANITIM BİLİM DALI

REKLAMLARDAKİ İMGELEM GÜCÜNDE YAŞANAN

PARADOKSAL OLGULAR

Ebru DURDU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZODAŞIK

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı EBRU DURDU

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

………. tarafından hazırlanan ……….. başlıklı bu çalışma ……../……../…….. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Başkan İmza

Ünvanı, Adı Soyadı Üye İmza

(4)

ÖZET

Reklamın bilgi sağlama rolünü, reklamı savunan pazarlamacıların ve reklamcıların yanı sıra, reklamı savunmayanlar da benimsemişlerdir. Tüketiciler, mallara ilişkin bilgi edindiklerinde, istediklerini ve gereksinimlerini karşılayan bütçelerini daha verimli biçimde harcama gücüne sahip olacaklardır. İyi bilgilerle donatılmış tüketiciler gerçekten gereksinimlerini karşılayacak uygun malların üretilmesi konusunda talepte bulunabilecektir.

Reklam bir işin, bir malın veya bir hizmetin para karşılığında, kitle iletişim araçlarında, tarif edilerek geniş halk kitlelerine duyurulmasıdır. Dünya üzerinde her gün yüz binlerce firma, milyonlarca ürün ve fikir üretirken aynı zamanda az ya da çok bu ürünlerin tanıtılması için reklam yapmaktadır.

Günümüzde yaşanan “değişim” kavramı, tüm alanlara işaret etmekle birlikte, özellikle “iletişim” konusunda kendini hissettirmektedir. Reklam kavramı da her yönü ile bir iletişim biçimi olarak, gün geçtikçe önem kazanmakta ve çeşitli mecralar vasıtasıyla gerçekleştirilen iletişimin bir parçası olmaktadır. Gündelik yaşamın vazgeçilmez öğesi haline gelmiş olan reklam, bir çok kişi ya da kuruluş tarafından çeşitli boyutları ile ele alınarak tartışılmakta ve yeniden değerlendirilmektedir. Reklamın sosyal, ekonomik, toplumsal ya da psikolojik etkilerine yönelik yapılan araştırmalar aynı zamanda reklamın önemine ve çok yönlülüğüne işaret etmektedir. Bir iletişim şekli olması sebebiyle reklamın tüketici ile olan ilişkisi, reklamların tüketiciler tarafından nasıl algılandığı, oluşturulan iletişim stratejilerinin amacına ulaşıp ulaşmadığı firmalar için hayati önem taşımaktadır.

Reklamcılar, etkili bir iletişim ve reklam ortamı yaratabilmek için tüketiciler üzerine ikna edici iletişim uygulamaları kullanmaktadır. Bunlardan biriside reklamlardaki imgelerdir. İmgeler kültürün bir parçasıdır. İmgelere yüklenen anlamlar o toplumun ne tür bir yaşama biçimi ne tür var olma programı ne tür bir eylem kalıbı benimsediğini gösterir. Hayatın bir çok evresinde reklamlar yoluyla da insanoğlu da imgelerle karşı karşıya kalmaktadır. Yolda yürürken, arabayla giderken alış-veriş esnasında reklam imgeleriyle karşılaşmaması mümkün değildir. Bu çalışma reklamlarda kullanılan bu imgeler ve paradoksal bütünlükler üzerine kurgulanmıştır.

(5)

ABSTRACT

The role of the ad to provide information, ad, marketers and advertisers as well as defensive, not defending the ad were also adopted. Consumers, information about goods they want and more efficiently meet the requirements of the budget will have spending power. Armed with good information consumers really need to meet the appropriate requirements in the production of goods will be.

Advertising a business, a goods or services in return for your money, mass communication tools, is announced to describe the broad public audience. Every day hundreds of thousands of companies around the world, producing millions of products and ideas more or less at the same time to introduce these products to advertise.

Today lived "change" concept, but refers to all areas, especially the "communication" is the feeling itself. The concept of a dialog with all aspects of the ad format, the day is important and is performed through a variety of communications media is a part. Indispensable element of everyday life have become the ad, by a person or organization be treated with a variety of sizes and are evaluated are discussed. The ad's social, economic, social, or psychological effects as well as for research and the importance of the ad refers to a multifaceted community. Is a form of communication because of the ad's relationship with consumers, how advertising is perceived by consumers, the aim of reaching communication strategy is vital for the company and does not reach.

Advertisers, to create an effective communication and advertising media on convincing consumers to use communications applications. One of these images are in the ad. Image is part of the culture. Images uploaded to what kind of society means that there is what kind of life forms that the program will show what kind of action pattern is adopted. Through many stages of life in the ad images you face is that the human race. When walking on the road, the car during the exchange when it is not possible to compare the ad images. This study used these images in ads and on the integrity paradoxical.

(6)

GİRİŞ

Dünya üzerinde her gün yüz binlerce firma, milyonlarca ürün ve fikir üretirken aynı zamanda az ya da çok bu ürünlerin tanıtılması için reklam yapmaktadır.

Günümüzde yaşanan “değişim” kavramı, tüm alanlara işaret etmekle birlikte, özellikle “iletişim” konusunda kendini hissettirmektedir. Reklam kavramı da her yönü ile bir iletişim biçimi olarak, gün geçtikçe önem kazanmakta ve çeşitli mecralar vasıtasıyla gerçekleştirilen iletişimin bir parçası olmaktadır. Gündelik yaşamın vazgeçilmez öğesi haline gelmiş olan reklam, bir çok kişi ya da kuruluş tarafından çeşitli boyutları ile ele alınarak tartışılmakta ve yeniden değerlendirilmektedir. Reklamın sosyal, ekonomik, toplumsal ya da psikolojik etkilerine yönelik yapılan araştırmalar aynı zamanda reklamın önemine ve çok yönlülüğüne işaret etmektedir. Bir iletişim şekli olması sebebiyle reklamın tüketici ile olan ilişkisi, reklamların tüketiciler tarafından nasıl algılandığı, oluşturulan iletişim stratejilerinin amacına ulaşıp ulaşmadığı firmalar için hayati önem taşımaktadır.

Günümüzde Tüketici gereksinimlerinin, isteklerinin karşılanması adına markaların kıyasıya rekabete girdiği şu günlerde çok uluslu yada ulusal kuruluşlar tüketiciyle iletişime girebilmek, algılanır, akılda kalıcı olabilmek için çeşitli reklam iletilerini değişik biçimde kurgulamaktadır. Reklam iletileri kim zaman evrensel nitelikli bir iletişimi benimserken kimi zamanda reklam iletisinin yayınlanacağı topluma ve topluluğa özgü iletiler kurgulamayı yeğlemektedir. Ancak güçlü, çekici, etkili reklam görüntüleri ve iletilerinin kurgulanması kolay değildir. Bu yüzden Reklamcılar, etkili bir iletişim ve reklam ortamı yaratabilmek için tüketiciler üzerine ikna edici iletişim uygulamaları kullanmaktadır. Bunlardan biriside reklamlardaki imgelerdir. İmgeler kültürün bir parçasıdır. İmgelere yüklenen anlamlar o toplumun ne tür bir yaşama biçimi ne tür var olma programı ne tür bir eylem kalıbı benimsediğini gösterir. Hayatın bir çok evresinde reklamlar yoluyla da insanoğlu da imgelerle karşı karşıya kalmaktadır. Yolda yürürken, arabayla giderken alış-veriş esnasında reklam imgeleriyle karşılaşmaması mümkün değildir. Çünkü reklamcılar her alanı bir reklam mecrası olarak kullanmaktadır.

(7)

İmgeler yoluyla reklamcı, tüketiciye hayran kaldığı bir gerçeklik sunarak söz konusu ürünlerin satın alındığında rüyalarını gerçekleştireceğini telkin eder. Bu şekilde sigara bir mecra, araba bir özgürlük, aşk ise kuvvetli bir içki oluvermektedir. Böylece vurgu ürünlere, birçok biçimlerde özel bir kalite yüklemektedir. Genel olarak birey bunların farkındadır. Fakat yinede bu gelişmenin olumsuz yönleri bulunmaktadır. Öyle ki gerçeklik işaret ve imgeler tarafından denetlenmeye başlandıkça, yavaş yavaş gerçeklikle imaj arasında yansımasını bulmaktadır. İleri düzeyde farklılaşmanın sonucu olarak toplumsal ayrışıklığın yoğun olduğu yerlerde, medya ve reklam dünyası birbirine rakip olan çeşitli yaşam tarzlarını, kimlikleri ve gerçeklik algılamalarını yeniden üreterek kaosa yol açmaktadır. Bunu yaparken de reklamlarda bir takım paradokslara düşülmektedir. Bu çalışmanın amacı da sezgilerimizle, alışkanlıklarımızla, geleneklerimizle, kültürümüzle, alışa geldiğimiz düşünce biçimiyle çelişen ve reklamlarda yer bulan imgelerdeki paradoksları içerik ve söylem analizi tekniği kullanılarak ortaya çıkarmaktır.

(8)

Problem

Reklam dünyası rekabetin yoğun olduğu bir ortamda yaşam tarzlarını, kimlikleri ve gerçeklik algısını yeniden üreterek bireyleri ürün ve hizmeti seçme konusunda ikna etmeye çalışırken geleneksel imgelerden yararlanmaktadır. Reklamların geleneksel imgeleri kullanarak hedef kitleyi ikna etme düşüncesinden hareketle, reklamlarda kullanılan paradokslar geleneksel imgelere ne şekilde yansımaktadır ve bu yansımanın reklamın algılanmasındaki rolü nedir konuları bu çalışmanın ana odağıdır. Reklam, belirlenen hedef kitle doğrultusunda vaadin iletilmesi için hazırlanan mesajlar bütünü olarak, hedef kitlenin tüm üyeleri tarafından farklı şekilde algılanmaktadır. Bunda içerdiği paradoksal imgeler şüphesiz ki son derece etkilidir. Bu etkinin yansımaları ve sonuçları bu çalışma kapsamında analiz edilecektir.

Amaç

Bu çalışma, günümüzde reklamlarda bulunan geleneksel imgelerdeki paradoksların neler olduğu ve geleneksel imgelere nasıl yansıdığını ortaya koymaktır. Tüketim toplumunda bireyler satın alma davranışlarında özgür görünmelerine rağmen, reklamlar tarafından etkilenerek yönlendirilmektedir. Bunu yaparken de reklamların geleneksel imgeler ve paradoksların etkisinde kaldıkları ve sonuç olarak tüketici tercihlerinin büyük ölçüde etkilendiğinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Reklamlarda kullanılan geleneksel imgelerdeki paradokslar, güncel reklamlar arasından seçilerek analiz edilecek ve yorumlanacaktır.

Amaçlanan mesajın hedefe iletilmesinde kullanılan paradoksal iletiler stratejik bir yol olarak mı kullanılmakta yoksa mesajın içerisinde bir boşluk olarak mı ön plana çıkmaktadır sorularına cevap aranacaktır. Sonuçta yapılan içerik ve söylem analizleri, bu çalışmada teorik olarak anlatılan kültür, globalleşme, iletişim, imge ve paradoks kavramları için bir uygulama niteliği taşıyacaktır.

(9)

Önem

Reklam dünyası yaşam tarzlarının, kimlikleri ve gerçeklik algısını yeniden üreterek bireyleri ürün ve hizmeti seçme konusunda ikna etmeye çalışır. Araştırmamız reklamların bunu yaparken hedef kitle üzerindeki etki derecesini artırmak için kullanılan paradokslarla geleneksel imgeler üzerinde ne tür etkiler yarattığını göstermek açısından önem arz etmektedir.

Bu çalışma, aynı zamanda bu etkinin oluşmasında kullanılan geleneksel imgelerin paradoksal sonuçlar doğurmuş olmasına dikkat çekmektedir. Böylelikle kullanılan paradokslarla ürün tüketicinin dikkatini çekmekte ve geleneksel imgeler hedef kitle tarafından olması gerekenden faklı algılanmaktadır.

Reklamcılıkta önemli bir yeri olan gösteren, gösterge ve içerikte kullanılan paradoksal söylemlerin analizi için ileriki çalışmalara bir referans olma özelliği taşıyacaktır.

Sayıltılar

Reklamlarda sunumu yapılan ürünün, sunum sırasında kullanılan imgelerle doğrusal bir ilişkisi vardır.

Reklam yalnızca hedef kitlenin gereksinimleri dikkate alınmadan yapıldığında, reklam ile hedef kitle ihtiyaçları arasında ciddi bir paradoks yaşanmaktadır.

Reklamlarda kullanılan geleneksel imgelerin hedef kitle üzerinde ikna açısından daha etkili olduğu görülür.

Reklamlarda kullanılan imgeler ile sunumu yapılan ürün arasında çoğunlukla toplum gereksinimleri arasında gerçek ile gerçek olmayan algı yanılmasında ciddi bir paradoks yaşanmaktadır.

(10)

Yöntem

Mavi Jeans Burası İstanbul, Var yap Meridian, Danette Ramazan Bereketi reklamları seçilerek, reklamlarda kullanılan geleneksel imgelerdeki paradokslar içerik ve söylem analizi tekniği kullanılarak incelenmiştir. Son zamanlarda televizyon mecrasında yayınlanan reklamlar arasından ayrıştırılan bu reklamlarda paradoksal anlatımlar olduğu göz önünde bulundurularak tesadüfi olarak seçilmiş ve birçok sektörden birer örnek araştırma evrenine dahil edilmiştir.

Evren ve Örneklem

Bu çalışmanın evrenini reklamlarda kullanılan geleneksel imgelerdeki paradokslar oluştururken Mavi Jeans Burası İstanbul, Varyap Meridian, Danette Ramazan Bereketi reklamlarında kullanılan geleneksel imgelerdeki paradokslar araştırmamızın örneklem kısmını oluşturmaktadır.

Sınırlılıklar

Reklamlarda kullanılan geleneksel imgelerdeki paradokslar incelenmiştir. Örneklem olarak seçilen 3 adet reklamın içerik ve söylemlerinde mevcut olan paradoksal imgeler tespit edilmiştir.

Farklı sektörlerde paradoks bulunan yedi reklam söz konusudur. Bu reklamlar gıda, tekstil ve inşaat sektörlerinden; Mavi Jeans Burası İstanbul, Var yap Meridian, Danette Ramazan Bereketi markaları ile sınırlandırılmış ve mevcut diğer reklamları temsil edecek şekilde incelenmiştir.

(11)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... ……. ii

Tez Kabul Formu ... ……. iii

Özet ... ……..ıv Summary ... ……. v Giriş ... …….10 BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞME ve KÜLTÜR KAVRAMI 1.1Küreselleşme ………...15 1.1.1.Küreselleşmenin Özellikleri ………...18

1.2. Küreselleşmeyi Ortaya Çıkaran Faktörler ………..19

1.2.1. Teknolojik Faktörler………19 1.2.2. İdeolojik Faktörler………20 1.2.3. Ekonomik Faktörler……….21 1.3. Küreselleşme ve Kültür Kavramı ……….21 1.4..Kültürün Tanımı ………....23 1.4.1. Kültürün Özellikleri………...28

1.5. Kültürün Öğeleri ve Karakteristik Özellikleri ………...30

1.5.1. Kültürün Öğeleri ……….31

1.5.2.Semboller ve Davranışlar ……….31

1.5.3. İnançlar ve Değerler………32

1.5.4. Kültür- Olgusunun En Değerindeki Öğe İse Varsayımlar………...…32

1.6. Kültürel Süreçler………33

1.6.1. Kültürleme………...…33

1.6.2. Kültürleşme………..…33

1.6.3. Kültürel Özümseme……….34

(12)

1.6.5. Zorla Kültürleme ……….……35 1.6.6. Kültür Şoku ……….35 1.6.7. Kültürel Gecikme……….…35 1.7.Kültürün Türleri ……….36 1.7.1.Folk Kültür………36 1.7.1.1. Folk Kültürün Özellikleri ………..…37 1.7.2. Popüler Kültür………..37 1.7.2.1. Popüler Kültürün Özellikleri ……….…42 1.7.3.Üst Kültür………..…42 1.7.3.1. Üst Kültürün Özellikleri ………44 1.7.4. Kitle Kültürü ………...…44 1.7.4.1. Kitle Kültürünün Özellikleri ……….…48 1.7.5. Kültürün Çeşitleri ………48 1.7.5.1. Maddi Kültür ve Manevi Kültür………...48 1.7.5.2. Genel Kültür ve Alt Kültür………...…49

1.7.5.3. Uyumsuzluk Açısından : Gerek Kültür ve İdeal Kültür ………...50

1.7.5.4. Postfigurative Cofigurative ve Prefigurative Kültür……….51

1.8. Kültürel Çeşitlilik ……….…51

1.9.Kültür Tüketim İlişkisi ……….…52

1.10. Kültür ve Reklam Arasındaki İlişki ……….…54

1.11.Küresel Kültür ve Reklam ……….…56

İKİNCİ BÖLÜM REKLAMLARDA KULLANILAN İMGELER 2.1. İmge, İmgebilim, ve İmgelem………58

2.2.Reklamlarda Kullanılan Geleneksel İmgeler………...………62

2.2.1 Reklamlarda Kadın İmgesi ……….64

2.2.2. Reklamlarda Erkek İmgesi ………69

2.2.3. Reklamlarda Çocuk İmgesi ………...…74

2.2.4. Reklamlarda Müzik İmgesi ………...…77

2.2.5. Reklamlarda Renk İmgesi ……….…83

(13)

2.2.6.1. Dil……….……….91 2.2.6.2. Din……….96 2.2.6.3. Gelenekler ve Görenekler……….…97 2.2.6.3.1. Milliyetçilik ………98 2.2.6.3.2. Ramazan Ayı………...98 2.2.6.3.3.Ramazan Davulu ……….…………99 2.2.6.3.4. Hat Sanatı ………...…………99 2.2.6.3.5. Semazen ……….……..100 2.2.6.3.6. Bayram Şekeri ………..……101 2.2.6.3.7. El Öpme………101 2.2.6.3.8. Türk Kahvesi ………102 2.2.6.3.9. Türk Misafirperverliği ………..…………103 2.2.6.3.10. Türk Ailesi ………...…………104 2.2.6.3.11. Su Dökme………105

2.2.6.3.12. Kayın Peder- Kayınvalide………...…106

2.2.6.3.13. Türk Hamamı………..106 2.2.6.3.14. Ud………108 2.2.6.3.15. Kanun ……….108 2.2.6.3.16. Ney………..109 2.2.6.3.17. Saz………...109 2.2.6.3.18. İstanbul………110 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM REKLAMDA İMGELEM GÜCÜNDE YAŞANAN PARADOKSAL OLGULAR 3.1.Paradoks ………...111

3.2. Küresel Pazarlama İletişimlerindeki Paradokslar ………...……118

3.3. Değer Paradoksu ……….119

3.4. Teknoloji Paradoksu ………...120

3.5. Küresel – Yerel Paradoksu………..121

3.6. Pazarlama Teorisindeki Paradokslar ………...122

3.7.Tüketici Trendlerindeki Paradokslar………...………..122

3.8. Küresel Reklamcılık Paradoksu……….…123

(14)

3.10. Araştırma Paradoksu ………...124

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR ve YORUM

4.1. Mavi Jeans Burası İstanbul Reklam Filmi Çözümlemesi……….126 4.1.1. Mavi Jeans Burası İstanbul Reklam Filmi Gösterge Çözümleme……….127

4.1.2. Mavi Jeans Burası İstanbul Reklam Filmi Söylemsel Analiz ………...130 4.1.3. Mavi Jeans Burası İstanbul Reklam Filmi Reklam Filmindeki Paradokslar….132

4.2. Var yap Meridian Reklam Filmi Çözümlemesi ………133

4.2.1. Varyap Meridian Reklam Filmi Gösterge Çözümleme……….134 4.2.2. Varyap Meridian Reklam Filmi Söylemsel Analiz………138 4.2.3. Varyap Meridian Reklam Filmi Reklam Filmindeki Paradokslar………….…140

4.3. Danette Ramazan Bereketi Reklam Filmi Çözümü ………..142

4.3.1. Danette Ramazan Bereketi Reklam Filmi Gösterge Çözümleme ………143 4.3.2. Danette Ramazan Bereketi Reklam Filmi Söylemsel Analiz………...145 4.3.3. Danette Ramazan Bereketi Reklam Filmi Reklam Filmindeki Paradokslar….146

Sonuç ve Öneriler………..160 Kaynakça ………..…163

(15)
(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜR KAVRAMI

Küreselleşme ya da yabancı terminoloji ile "globalleşme", siyasal, ekonomik ve kültürel olarak üç boyutlu bir kavramdır. Küreselleşmenin kültürel ayağı, birbirinden farklı, hatta biri ötekine zıt iki ayrı sonuca işaret eder. Birinci sonuç "mikro milliyetçilik" biçiminde ortaya çıkmıştır. Küreselleşme, en küçük bir kültürel farklılığı bile vurgulayarak elektronik medya aracılığı ile bunu tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunan, ayrıca siyasal açıdan, kültürel farklılıkların korunması ilkesini demokratik hak ve özgürlükler alanının ayrılmaz bir parçası olarak gören bir anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Küreselleşmenin kültürel ayağının ikinci sonucu, özellikle tüketici davranışını etkileyerek, dünya çapında kültürel bir örnekliğin önünü açmış olmasıdır. Küreselleşme bir süreç, bir olgudur. İyiliği yada kötülüğü belki tartışılabilir ama, kaçınılmazlığı ortadadır. Bu çerçevede, bütün dünyayı etkileyen bu oluşumun sonuçlarını iyi kestirmek ve ona göre davranmak çağdaşlığın ve güncelliğin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmaktadır (Kongar, 1997: 87).

Bu bölümde küreselleşme kavramı ve kültürün; tanımı, öğeleri ve karakteristik özellikleri, süreçleri, türleri gibi konu başlıkları incelenecektir.

1.1.Küreselleşme

Dünyanın neresinde olursa olsun son yirmi yıldır ekonomik, sosyal ve siyasal bütün değerlendirmelerde küreselleşme anahtar bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavram olarak sadece sosyo – politik çözümlemelerde değil, sinema sektöründen, müzikteki yeni akımlara, insanların tüketim alışkanlıklarından tutumlarına bütün kültürel dokuları derinlemesine etkilemiştir. Bu anlamıyla küreselleşme, yaşamın olduğu her alana sızmıştır. Küreselleşme, elde ettiği bu popülarite sayesinde pek çok çözümlemede de merkezi öbek olarak kullanılmıştır. Dar manasıyla, sermaye hareketlerinin dünyanın tümüne yayılması etkisi olarak ifadelendirilebilecek olan küreselleşmenin özellikle teknolojik gelişmelerin paralellerinde dünyayı bir finans piyasasına çevirdiği görülmektedir. Küreselleşme konusunda farklı tanımlar ortaya çıkmaktadır. Bunun temelinde yatan ise, küreselleşme konusunda bilim adamlarının henüz ortak bir yargıya ulaşmamış olmalarıdır(Bozkurt, 2000: 29).

(17)

Teknoloji ve iletişimde oluşan büyük ilerlemelerin yönlendirdiği süreçler küreselleşme kavramı ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Bilginin, hammaddenin ve hizmetlerin hızlı bir şekilde uluslararası dolaşımı 20. yüzyılın bir gelişimidir. Her ne kadar küreselleşme tartışılır boyutunu güncel tutan bir kavram olarak gözükmüş olsa bile, küreselleşme kavramı 20 yüzyılda kendisini daha fazla hissettirmiştir. Bu kavramın tarihsel süreç içerisindeki irdelenmesin de de; iletişim devrimi çağı, küresel köy, sanayi sonrası toplum gibi pek çok kavramın 1900’lerden sonra neredeyse küreselleşme kavramının ulaşmak istediği sonuçları vurgulamasında kullandığı görülmektedir(Çatı, 2000:42).

Küresel kavramı ilk defa Marshall Meluhan’ın “Komünikasyonda Patlamalar” adlı kitabında bu yeni süreç için Global Köy terimini kullanması ile literatüre girmiştir. Küreselleşme günümüzde ekonomiden siyasete, siyasetten yönetime, toplumsal ve kültürel alanlara kadar etki edebilen geniş kapsamlı bir olgudur. Küreselleşme bir anlamda maddi ve manevi değerlerin ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması anlamına gelmektedir (Hasanoğlu, 2001: 72).

Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü küreselleşmeyi “malların, hizmetlerin, paranın, teknolojinin, fikirlerin, enformasyonun, kültürün ve halkların hızlı ve sürekli bir biçimde sınır ötesine akışı” biçiminde tanımlamaktadır. Bu enstitünün yaptığı bir çalışmaya göre küreselleşme sayesinde ülkelerin ekonomileri arasında daha önce örneği görülmemiş bir bütünleşme sağlanmakta, bir enformasyon devrimi yaşanmakta ve pazarlar, şirketler, örgütler ve yönetim uluslararası hale gelmektedir. (Öymen, 2000: 26)

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ise küreselleşmeyi “sadece ekonomik olmayan sosyal, siyasal, çevresel, kültürel ve hukuksal boyutları da olan bir süreç” olarak tanımlamaktadır. (Öymen, 2000: 27)

Küreselleşmenin tanımı, biraz da mizahî bir bakışla şöyle yapılabilir: “Bir İngiliz prenses, Mısırlı sevgilisiyle beraber, Belçika yapımı İskoç viskisi ile sarhoş olmuş bir Alman şoförün kullandığı; Hollanda yapımı motoru olan bir Alman arabasında; Japon motosikleti kullanan İtalyan paparazziler tarafından takip edilirken; Cezayirli, Faslı ve Senegalli isçilerin inşa ettikleri bir Fransız köprüsünün altında kaza geçiriyor. Kazadan sonra Amerikalı bir doktor, Brezilya yapımı ilaçlarla yaralıları tedavi ediyor. Ve bu mesaj, Amerikalı Bill Gates’in

(18)

kurduğu Microsoft firmasının Tayvan’da ürettiği yazılım ile bütün dünyaya aktarılıyor.” Aynı metodolojiyi kullanarak bir başka açıdan bakarsanız, küreselleşmeyi söyle tanımlamak da mümkün: “Merkezi ABD’de olan bir yatırım fonunun Hintli dealerı; Brezilya’da üretilen seker üzerine yazılan opsiyon sözleşmelerini Melbourne’de satarak elde ettiği geliri, Frankfurt’ta İngiliz Sterlini-Euro spekülasyonunda değerlendirmek isterken zarar edince; marjlarını korumak için Tokyo Borsası’nda almış olduğu bir Güney Kore firmasının hisseleri ile Londra’da almış olduğu Rus Hazinesi’nin tahvillerini satar. Bunun sonucunda Arjantin borsası değer kaybettiği için, bir İtalyan bankası, satın almayı planladığı Türk bankası ile anlaşmaktan vazgeçer ve böylece İstanbul’da doların fiyatı artar. Sonuç olarak biz de fakirleşiriz”(Çalışkan, 2004: 66).

Küreselleşme idolojik açıdan değerlendirildiğinde ülkelerin sahip oldukları milli ve manevi değerlerin dünya ölçüsünde yayılması farklılıkların bir bütünlük ve uyum içinde ortadan kalkması ve dünyanın “küresel bir köy” haline gelmesidir. Diğer bir tanıma göre küreselleşme, uluslar üstünleşme ve delokalizasyonu zorunlu bırakan bir süreç ve hedef olarak küresel işletmeler aracılığıyla zenginliklerin ortaya çıkarıldığı, yeniden değerlendirildiği, üretildiği, tüketildiği ve dağıtıldığı serbest rekabetçi bir sitemdir(http://www.ekodialog.com/Makaleler/kuresellesme_paradoks_1.html)

Jean Baudrillard’ın tanımıyla küreselleşme; “teknolojinin, piyasanın, enformasyonun ve turizmin ülkeler arasındaki sınırların giderilmesiyle geri döndürülemez bir şekilde yayılmasıdır.” Ancak kavram karmaşasının yaşanmaması açısından küreselliği evrensellikten ayırmak gerekmektedir. Evrenselleşme, yine Jean Baudrillard’ın tanımıyla “değerlerin, insan haklarının, özgürlüklerin, demokrasinin yayılımıdır.” Her iki kavrama bakıldığında küreselleşmenin baş döndürücü bir hızla yoluna devem ettiği görülürken, evrenselliğin yok olmaya yüz tuttuğuna tanık olunmaktadır(Baudrillard, 1999: 27).

Bazı görüşlere göre de ekonomik, politik ve sosyal işbirliği çerçevesinde ortak bir dünya görüşü oluşturmayı hedefleyen küreselleşme, tümüyle batılı, birbirine benzer, tüketici özelliğe sahip toplumsal bir yapı oluşturacağı gerekçesiyle, yerel bağlamda kültürel ve dilsel kimlikleri yok edici bir düşünce biçimi olarak algılanmıştır. Bu toplumların kendine özgülükleri, milli değerleri ve hedefleri kalmamaktadır. Kültürel hegemonya milletler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırdığı için, her milletin fertleri birbirine benzer tarzda davranış kalıplarına girerken kendi kültürünün canlılığını ve gelişmesini sağlayacak

(19)

dinamikliği kaybettirmektedir. Bu toplumlara mensup fertler kendiliğinden böyle bir küreselleşme akımına katılmakta ve adeta bu akımın gönüllü temsilcisi olmaktadır. Artık onlar için küreselleşme tıpkı aydınlanma, sosyalizm veya modernize gibi bütün insanlığı kapsayan zorunlu ve kaçınılmaz bir süreçtir(Marley ve Robbins, 1997: 49).

Küreselleşmenin en önemli iddialarından birisi de, teknolojinin yol açtığı iletişim imkanlarının, toplumlar arasındaki sınırları kaldırdığı ve bütün toplumların ister istemez birbirine benzeyerek aralarında farklılığın kalmayacağı şeklindedir. Bilgi ve iletişim çağında kültürel etkileşimin çok fazla olacağı bir gerçektir. Fakat nedense bu etkileşimin, sadece tek taraflı bir kültürel egemenlik şeklinde popüler Amerikan ve Batı kültürünün lehinde olacağının öngörüldüğü gözlenmektedir. Batı’nın tüketim kültürünün, insanlığın ulaştığı son nokta olarak sunulması, Batı dışı kültürlerin varlığının yok sayılması veya müzelere kaldırılması demektir. Bu süreç, doğrudan Batı dışı milli kültürleri ve hatta Batı dünyası içindeki bazı köklü kültürleri de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Amerikan kültürü, tarihteki köklü kültürleri dahi kendi tüketim kültürüne benzeterek bozma eğilimindedir. Eski Yunan mitolojisine dayanan Herkül’ ün çizgi sinema filminde görülen manzara buna örnektir. Burada Herkül tipik bir Amerikan kahramanı olarak ve yaşadığı ortamda bir tüketim toplumu olarak yansıtılmaktadır(Marley ve Robbins, 1997: 60).

1.1.1. Küreselleşmenin Özellikleri

Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi küreselleşmenin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz(www.ekodialog.com).

• Tüketim alışkanlıklarının değişmesi ve tüketici davranışlarında tüketim hızına yönelik artış

• Kaynakların üretiminin, dağıtımının, tüketiminin, pazarlamasının ülke ölçeği bazından uluslar arası ölçeğe dönüşmesi

• Ticaretin ve ekonominin dijitalleşmesi • Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi

• Mal ve hizmet üretimde ileri teknolojinin kullanılması • Global değişim

(20)

• Hızlı gelişen teknoloji • Dijital devrim

• Artan rekabet • Yenilik

• Artan bilgiye paralel olarak bilinmeyenin de artması • Araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması

• İnsan kaynakları alanında yaşanan köklü değişimler • Ticaretin liberalizasyonu.

1.2. Küreselleşmeyi Ortaya Çıkaran Faktörler

Küreselleşme, insanlığın karşısına, 1960’lardan itibaren birbiri ardına yaşanan karmaşık gelişmelerle birlikte ortaya çıkmıştır. Teknolojik, ekonomik, siyasi gelişmeler birbirlerinin sonuçlarından etkilenerek ve döngüsel bir sürece tabi olarak gelişmişlerdir. Bu gelişmeler, toplumları küreselleşmenin her alanında etkilemekte ve gün geçtikçe yaşam biçimlerini belirleyen kaçınılmaz otoriteler olmaktadırlar. Küreselleşme, ekonomiden siyasete, sosyal politikadan kültüre, hemen hemen yeryüzünün her alanındaki değişimi ifade etmek için kullanılan “sihirli” bir sözcüktür. Küreselleşme Peter Burger’in deyimiyle Alman kömür endüstrisindeki gerilemeden, Japon gençlerin cinsel alışkanlıklarını açıklamaya kadar geniş bir alanda kullanılmaktadır(Yılmaz, 1999: 19).

Küreselleşmeyi ortaya çıkaran üç faktör bulunmaktadır;

1.2.1. Teknolojik Faktörler

Yeni yüzyılda küreselleşmeyi ortaya çıkaran başlıca nedenlerden biri enformasyon ve iletişim alanındaki baş döndürücü teknolojik gelişmelerdir. Bunların başında son on yılda meydana gelen mobil telefonlar, internet bağlantıları faks medya networkleri gibi tarihte ilk defa ortaya çıkan büyük değişimler teknolojik alt yapısının oluşmasını sağlamıştır. Teknolojideki bu gelişmeler sayesinde telefon, internet, faks ve elektronik posta yoluyla muazzam bir haberleşme trafiği oluşmuştur(Ilgaz, 2000: 29).

Günümüzde, olağanüstü bir hızla ucuzlayarak yaygınlık kazanan enformasyon teknolojileri, uluslararasındaki değişim/etkileşim sürecinde, küresel dönüşümü

(21)

hızlandırmaktadır. Nitekim 1945 yılından beri, okyanus ötesi nakliye bedelleri % 50, hava taşımacılığı maliyetlerinin% 80 ve transatlantik telefon bedellerinin de % 99 oranında gerilediği görülmektedir(Ekin, 1999: 50).

Küresel ekonominin en önemli sektörü olan finansal hizmetler, finans yada hizmetten çok, elektronikle iş birliği içinde doğal olarak, bugün sürece dahil olan teknoloji, iş gücü ağırlıklı bir teknolojiden, yüksek teknolojiye dönüşmüştür. Bu dönüşüm, doğal karşılanmalıdır. Yeni ürünler üretebilmek için yeni teknoloji gerekir. Günümüzde yeniliğin oranı ve hızı artmıştır. Ürünlerdeki yenilik oranı teknolojideki yenilik oranına bağlıdır. Teknolojilerin gelişecek ve giderek artan küresel niteliğinden ve kitle iletişiminin artan öneminden ötürü, yeni kültürel, yeni bildirimler yaşanmaya başlanmıştır. Bunlar bir ülkedeki enformasyon politikalarını, diğer ülkeler için önemli kılmıştır(www.ödevsel.com.tr).

1.2.2. İdeolojik Faktörler

Doğu bloğunun yıkılması sonrasında liberal piyasa ekonomisine yönelik güven duygusu artırmıştır. Nitekim kısa bir sürede tüm maliyetine rağmen, eski planlı/devletçi ekonomiler, piyasa mekanizması süreci içinde, serbest ticaretin ve yabancı sermayenin imkanlarından yararlanma çabası içine girmişlerdir. Bir diğer ifade ile duvarların yıkılmasının ardından, küreselleşmenin önündeki en büyük engellerden birisi aşılmıştır. Her ne kadar, Asya krizi sonrasında küreselleşmeye yönelik itirazlar artmaya başlamış olsa bile, son dönemde neo-liberal ideolojinin temel ilkelerine güven anlayışı içerisinde hızlandırılarak sürdürülme çabası söz konusudur. Başta ABD olmak üzere, DTÖ, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların öncülüğünde sürdüren küreselleşme süreci hızlandıkça, antitezini oluşturan anti-küreselci akımlar da tepkilerini ortaya koymaya başlamışlardır(Aktan, 1999: 8).

Bunun getirmiş olduğu diğer bir etkide dünya küresel telekomünikasyon sitemleri sayesinde demokrasiyi öğrenmekte ve demokrasi kavramı dünyayı sarmaktadır. Böylece kedi kendini yöneten halkların dönemi olacağı belirtilmektedir(Naisbitt, 1994: 26).

(22)

1.2.3. Ekonomik Faktörler

Dünyada 1970’li yıllardan itibaren kendini göstermeye başlayan küresel şirketler ve 1980’li yıllara girildiğinde ise hukuki ve iktisadi alanda yapılan düzenlemelere bağlı olarak yaşanan liberalleşme hareketleri, küresel anlamda etkileşimi hızlandırmıştır. Bunlarla birlikte özellikle 1980’li yıllardan sonra bilgi ve iletişim teknolojisinde ortaya çıkan olağanüstü gelişmeler, dünyada iktisadi faaliyetlerin bütünleşmesini ve karşılıklı etkileşimlerini hızlandırmıştır(Balkanlı, 2002: 24).

Ülkeler gerek hammadde kaynakları, gerek işgücü, teknoloji, mamul ve pazar açısından birbirine muhtaçtır(Serter, 1996:152). Ekonomik yönden bugün yeryüzündeki ülkelerin önemli bir kısmı birbiriyle bütünleşmektedir. Örneğin Tayland’da başlayan bir kriz, bütün Asya’yı etkilediği gibi, bizi de etkileyebilmektedir. Ya da Rusya’da yaşanan bir krizin arkasından Türkiye’den bu ülkeye ihracat yapan birçok firma kapısına kilit vurmak zorunda kalabilmektedir. Bu da doğal olarak ülkeleri kendi politikaları kadar, başka ülkelerin izlediği ekonomik ve siyasal politikalar konusunda da duyarlı olmaya zorlamaktadır. Yani artık ülkelerin iç işlerinde yaşadığı sorunlar ile dış ilişkilerindeki sorunlar arasındaki sınır giderek yok olmaktadır. Finansal ve teknolojik birikim, beraberinde üretim artışını da gerektirmektedir. Bu nedenle her iki güce sahip olan az sayıda ülkenin dünya üzerinde söz sahibi olması tartışılmaz bir gerçektir. Bu ülkelerin söz sahibi olmalarının bir başka nedeni de; sadece bilimsel buluşları gerçekleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda sanayilerine de bu gelişmeleri uygulamaları ve pazarlama yetenekleridir(Balkanlı, 2002: 24).

1.3. Küreselleşme ve Kültür Kavramı

Küreselleşme, birçok alanda olduğu gibi kültürü de etkilemiştir. Dünyada meydana gelen hızlı değişim sürecinde kültür de küreselleşmenin bir boyutunu oluşturmuştur. Öyle ki, küreselleşme süreciyle beraber ulusal sınırların aşılması ve ülkeler arasındaki ilişkilerin artması sonucu, birçok alanda olduğu gibi kültürel alanda da yeni gelişmeler yaşanmıştır(Tomlinson, 2004: 26).

Küreselleşme sürecine bağlı olarak meydana gelen hızlı değişim sürecinde özellikle teknoloji ve iletişim alanında yaşanan gelişmeler, internetin ortaya çıkması kültürel alandaki küreselleşmeyi hızlandıran unsurların en önemlilerini oluşturmaktadır. Küreselleşme süreciyle

(23)

birlikte kültürler arası etkileşim alanı genişlemiş ve sonuç itibariyle kültürler, karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi tanıma imkanı bulmuşlardır(Aydın, 2002: 21).

Kültürün küreselleşmesi ile ilgili yapılan tüm sosyolojik ve felsefi tartışmalar bir yana, bütün dünyada, insanların giyinme, yeme-içme alışkanlıkları, müzikte, eğlence şekillerinde bir benzerlik göze çarpmaktadır. Kimi sosyologlara göre bu durum evrensel bir kültürün oluşması ya da “küresel kültür”, kimi sosyologlara göre de bir “kültürsüzleşme” veya “akültürasyon” sürecidir. Kültürdeki bu benzerliğin en somut örnekleri arasında McDonalds günde 20 milyon insana hizmet vermektedir. Coca-Cola ise bütün dünyada her gün 1 milyar insana ulaşmaktadır. Yine dünyada en fazla izlenen filmlerin yüzde 85’ini Holywood yapımıdır(Hunter ve Yates, 2003: 328). Bu bağlamda ekonomi gibi kültürel pratiklere dair bilgi ve kültürel imgelerin akışını teşvik eden, hatta kolaylaştıran küreselleşme; insanların yiyeceklerinde, giyeceklerinde, dinledikleri müziklerde bir standardizasyon yaşanmaktadır. Üretimde standardizasyon tüketimde standardizasyonu da beraberinde getirmiştir(Erbay, 1998: 171).

Günümüzde birçok ülkede Çin, Fransız, Amerikan, Japon ve Türk mutfaklarına özgü yemek çeşitlerine rastlanmaktadır. Birçok ülkede yapılan sanat ve moda etkinliklerinde ortak motifler işlenmektedir. Bütün bu ortak simgeler ve değerler bize kültürün küreselleştiğini göstermektedir. Diğer yandan müzik sınır tanımaz biçimde insanları etkilemekte, sanat eserleri uluslar üstü bir anlatımla beğeni kazanmakta, moda rüzgarları giyimde millet ayırımı yapmaya imkan vermez biçimde etkili olmaktadır. Edebi ve bilimsel eserler pek çok dile çevrilirken, insan kendinden binlerce kilometre uzaklıktaki bir yazarı, düşünürü, bilim adamını duygu ve düşünceleriyle tanıyıp, onunla özdeşleşebilmektedir. Folklorik özellikler ise dünya kültürüne ayrı bir renk ve özellik katmaktadır(Serter, 1996: 175).

Farklı kültürlerin karşılıklı etkileşimi sonucu bir kültürel sinerji doğmaktadır. Ortaya çıkan bu sinerji, farklı kültürel yapıların bir araya gelmesiyle oluşmuş organizasyonlarda problemlerin çözümünde etkin rol oynar. Ayrıca organizasyon içindeki kültürel çeşitlilikten hareketle, farklı kültürlerin hem pozitif hem de negatif yönlerini belirleyerek birleştirici bir rol oynar(Ehtiyor, 2003: 71).

(24)

1.4. Kültürün Tanımı

Latin dilinde sürmek, ekip-biçmek anlamında kullanılan “Colere” sözcüğünde türeyen “Cultura” sözcüğü, Türkçedeki “ekin” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. XVII. Yüzyıla kadar Fransızca’da da aynı anlamda kullanılan sözcük, ilk kez Voltaire tarafından, insan zekâsının oluşumu, gelişimi, geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamında kullanılmıştır. Fransızcandan, Alman literatürüne giren sözcük, 1973 tarihli Alman Dili sözlüğünde Cultur olarak kullanılmış, Etnolog G. Klemm tarafından, “insanın Genel kültür Tarihi” isimli eserinde, Cultur sözcüğü “uygarlık ve kültürel evrim” i ifade eden bir sözcük olarak kullanılmıştır. Bu kullanış biçiminde sonra, sözcük, İspanyolca, İngilizce ve Slav dillerine geçmiştir. İlk bilimsel “kültür” kavramı tanımını veren İngiliz antropologu Tylor’un, kültür kavramını, Almanca’dan alarak Klemm’den esinlendiği kanısı yaygındır. XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde, Fransızlar ve İngilizler, kültür sözcüğü yerine “uygarlık” sözcüğünü kullanmayı tercih ederken, “uygarlık” sözcüğü vahşet (barbarlık), ilkellik ya da az gelişmişlik durumlarının karşıtı anlamında kullanılıyordu. Batılı Etnologlar, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, ortaya çıkardıkları, küçük, basit ve barışçı uygarlıklara da Kültür ya da Culture adını verdiler. Fransızların esprit (insan zekasının olusumu), Hagel’in Geist (akıl, ruh) Objektiv Geist (nesnel ruh) kavramları yerine Cultur’u tercih eden Marx, kapsamlı olan söyle bir tanım yapmıştır. Marx’a göre, kültür, doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlu’nun yarattığı her şeydir. Kültür, kullanım alanlarına göre çeşitli kavramlara karşılık gelecek şekillerde kullanılmıştır. Bilimsel alanda kültür, “uygarlık”, beşeri alanda ve günlük dilde, “eğitim”, estetik alanında, “sanat”, teknolojik ve biyolojik alanda “üretim” anlamında kullanılmıştır(Aktaran Güvenç, 2002: 96-97).

Kültürün 164 farklı tanımın olduğu biliniyor. Bunların bir kısmını çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür;

Sözcük olarak kültür, “ Bir toplumun geçerli olan ve gelenek halinde devam eden, her türlü duygu, düşünce dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümü, belli bir konuda edinilmiş, geniş ve sistemli bilgi” şeklinde tarif edilmektedir. Diğer bir tanıma göre, kültür bir toplumun üyeleri tarafından paylaşılan ve yönlendirilen öğrenilmiş davranış özelliklerinin bütünleşik toplamıdır. Dolayısıyla kültür çevremizin insan tarafından yapılmış tarafıdır. Kültür biyolojik olarak aktarılmayan çevreye bağlı, kalıtımsal faktörlerden bağımsız olan, öğrenilmiş bir davranıştır(Terpstra, 1978: 87).

(25)

Kültür, bir toplum tarafından geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü dil, duygu, düşünce, inanç, sanat ve yaşayış öğelerinin bütünüdür(Çubukçu, 1999: 67).

Kültür, insanın toplumsal yaşamının her alanındaki kendisi ve kendisine ait olanın ifadesidir; çünkü insanın kendi yaşamını, geçmişten gelen deneyimler ve birikimlerle ve kendinin yarattıklarıyla nasıl ürettiğini anlatır. İnsan kendini nasıl üretiyorsa, bu üretme yolu onun kültürüdür(Güngör, 1999: 19).

Kültür, Calvin Wells’in ifadesiyle, “İnsan yaşamının zenginliği”dir(Onur, 1979: 37). Diğer bir tanıma göre kültür; insanların deneyimlerini ve düşünce yapılarını oluşturan, kolayca anlaşmalarını ve alternatifler arasında seçim yapmalarını sağlayan geçmişten günümüze birikerek gelen bilgi ve inanç sistemidir(Yıldırım, 2003: 2).

Kültür kavramı, farklı alanlarda farklı anlamlar içerebilir. Sosyal miras ve gelenekler birliği olarak, kültür, sosyal bir süreçle öğrendiğimiz maddi ve manevi öğelerin birliğidir. Eğitim olarak kültür, kuşaklara aktarılan davranış kalıplarının bütünüdür. Bireysel psikoloji olarak ise kültür, bireysel psikolojinin büyütülerek bilimsel ekrana yansıtılmış halidir. Düşünüş olarak, belli bir düşünceler sistemi ya da ürünüdür. Simge olarak kültür, maddi öğe, davranış, düşünce, duyguların simgelere dayalı örgütlenmesidir(Güvenç, 1983: 100).

Kültür olayları, söylence din, dil, sanat, bilim, insanın kendini düşünme, görü ve yaşam biçimi içinde duyusal izlenimlerin edilgen tutsaklığında kurtulup, özgün bir temel ilkeye göre yaratılmış insansal bir evrenin parçasıdır. İnsan kültürü yarattığı günden bu yana imgesel bir dünyada yaşamaktadır(Özlem, 2000: 198)

Kültür, bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Bir toplumun yaşama biçimi, içinde yaşanılan toplumun bireye kazandırdıkları, bireysel ve toplumsal yaşama, düşünme ve davranış biçimi, doğada var olanlara karşı insanın oluşturdukları ve öğrenilen davranış kalıpları gibi çeşitli özellikler, kültür kavramı içerisindedir(Şişman, 2002: 35).

Kuşbakışı bir yaklaşımla, “ kültür”, insanın ortaya koyduğu, içinde insanın var olduğu tüm gerçeklik demektir. Öyleyse kültür deyimiyle insan dünyasını taşıyan, yani insan varlığını gördüğümüz her şey anlaşılabilir. Kültür, insanın kendini kendi evinde duymasını sağlayacak bir dünya ortay koymasıdır. Buna göre kültür, böylesi bir dünyanın anlam varlığına ilişkin tüm düşünebilirlikleri içerir. İnsanın nasıl düşündüğü, duyduğu, yaptığı, istediği; insanın

(26)

kendisine nasıl baktığı, özünü nasıl gördüğü; değerlerini, ülkelerini, isteklerini nasıl düzenlediği, bütün bunlar kültürün öğeleridir. Teknik, ekonomi, hukuk, estetik, bilim, devlet, yöntem- insanın meydana getirdiği her şey kültüre girer. Örgütler, dernekler, kurumlar, okullar, tüm kendilerine ilişkin şeylerle birlikte kültürden sayılırlar. İnsanlar arasındaki her çeşit karşılıklı etkileşmelere, her türlü yapıp yaratma alışkanlıklarına, bütün manevi ve maddesel yapıt ve ürünlere kültür denir(Çelik, 2002: 456)

Kültürün kendisinin bir dizi yan anlamı içinde barındıran oldukça geniş bir kavram olması sonucunda bu terimle neyin ima edildiğinin anlaşılması zorlaşmaktadır. Ancak kültürle ilgili tüm bu yukarıda söylenenler genelde kültürün 2 temel kullanım biçimi olduğu sonucunu değiştirmemektedir. Birincisi; kavramın sosyoloji ve antropoloji gibi toplumbilimlerde kullanılma biçimidir. Toplumsal uyumlaştırma ve başarının en önemli nedeni olan kültür insanları hayvanlardan ayıran en önemli unsurdur. Toplumsal uyumun sosyal ve kültürel yönü, evrim sürecinde hayati bir önem taşımaktadır. İnsanlar, hayvanların aksine, sadece tabii sosyal aktiviteleri ve ilişkileri doğrultusunda değil, ortak kültürel gelenekleri doğrultusunda organize olmaktadır. Kültür düşüncesi, toplum bilimin temelidir. İngiliz toplumbilimci Edward Taylor, yüz yıldan daha fazla önce yazdığı “İlkel Kültür” adlı kitabında, insan davranış ve düşüncelerinin rasgele olmadığını, doğal kurallara uyduklarını ve dolayısıyla bilimsel olarak incelenebileceklerini belirtmiştir. Taylor’a göre kültür, bilgi, inanç, sanat, ahlak kuralları, hukuk, gelenek ve toplumun bir üyesi olarak insanın sahip olduğu diğer alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür. Bu tanıma göre gelenek, görenek, alışkanlık ve benzeri unsurların kültürün kapsamına alınabilmesi için bir toplumun söz konusu olması gerekmektedir. Daha dar kapsamlı düşünüldüğünde, kültür, örgüt, etnik gruplar gibi alt toplum birimlerine ait bir kavram olarak ele alınmaktadır. Bu durumda kültürü, toplum, grup ya da örgütle paylaşılan düşünce, tutum, davranış, alışkanlık, ilkeler ve benzeri mantıksal ve duygusal özelliklerin tümü olarak ifade etmek daha açıklayıcı olacaktır. Kültür, bireylerin doğal yetenek ve özellikleri, sonradan edindiği bilgi ve deneyimler ile doğal, toplumsal, yasal, ekonomik ve benzeri çevre koşullarının eseri sayılabilir(Kotak, 1974: 36).

Emre Kongar kültürü ‘insanların yarattıklarının tümü’ olarak tanımlamaktadır(Kongar, 1994: 19). Linton’a göre kültür de, belirli bir toplumun üyeleri tarafından paylaşılan ve aktarılan davranış sonuçları ile öğrenilen davranışlar bütünüdür. Kültür bireylerin bilgi ve birikimlerini, öğrendiklerini(tecrübeler, sanat, estetik, moda gibi ), inançlarını, yasaları, ahlaki

(27)

kuralları, gelenek, görenek ve töreleri törenleri ve değerleri içeren karmaşık bir unsur bütünüdür(Odabaşı ve Barış, 2003: 314).

Kültür, insanoğlunun toplam mirasıdır. Antropologlar “kültür”ü insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik olarak değerlendirmişlerdir(Kirman, 2004:137). Çünkü kültür, aletlerden, tüketim mallarından; çeşitli toplumsal gruplaşmalar için yapılan anayasa ve belgelerden; insana özgü düşünce ve becerilerden; inanç ve törelerden kısaca bütünüyle “insana ait olan” dan oluşan bütünsel bir toplamdır(Malinawski, 1990: 39). İnsanın olduğu her yerde onlara ait olan kültürel öğeler vardır. Bu yönüyle “toplum” ve “kültür” kavramı iç içedir. Kültür, toplum olmadan ortaya çıkamaz fakat kültürü olmayan bir toplum da varlığını sürdüremez. Kültür olmazsa konuşabileceğimiz, kendimizi ifade edebileceğimiz bir dil olmaz; bireysel ve toplumsal bilinç oluşmaz(Giddens, 2000: 132). Kültürün varlığı insanoğlunun varlığına bağlı ya da insanlığın hatırlanması kültürlerinin kalıcılığı nispetindedir. Hem içinde bulundukları vakitte hem de gelecekte söz söyleyebilenler kaliteli bir kültüre sahip olanlardır. Bu da, sanata, edebiyata, yazıya, düşünceye değer vermekle mümkündür.

Kültür açık ya da örtük özellikleri kalıpları ve davranışları, insan gruplarını birbirinden ayıran başarıların oluşturduğu unsurları ve insan eliyle yapılan düzenlemeleri içerir ve semboller yoluyla transfer edilir. Kültürün temelini oluşturan en önemli unsur, tarihsel olarak üretilmiş ve seçilmiş geleneksel fikirler ve buna bağlı değerleri bünyesinde barındırmasıdır. Kültürel sistemler, biryandan insanların yaptıkları eylemlerin sonuçlarıyla ilgilenirken, bir yandan da başka eylemlerin şartlandırılmış unsurlarıyla ilgilenebilir. Bir başka tanımda kültür; öğrenilen davranışlardan oluşan, belli bir toplumun üyeleri tarafından paylaşılan ve iletilen davranışların sonuçlarıdır. Bu tanımda kültürün öğrenilen davranışlardan oluştuğu, belli bir toplumun üyesi olan bireyler tarafından paylaşıldığı ve tarih içinde bir nesilden diğerine aktarıldığı, kültürel sitemi oluşturan öğelerin değerler, bilgiler ve fikirler bütününden meydana geldiği vurgulanmaktadır(Elden ve Ulukök, 2007: 257).

Kültür” sözcüğünün “uygarlık” - “belirli bir toplum”- “bir dizi sosyal süreç”-”insan ve toplum teorisi” gibi kavramları da karşılayan çok anlamlı soyut bir sözcük olduğunu belirten Bozkurt Güvenç, kültürün aynı zamanda dört ayrı anlamda kullanıldığını belirtmektedir(Güvenç 1992:96);

(28)

• Bilimsel alandaki kültür uygarlıktır.

• Beşeri alandaki kültür eğitim sürecinin ürünüdür. • Estetik alandaki kültür güzel sanatlardır.

• Maddi (teknolojik) ve biyolojik alanda kültür üretme, tarım, ekin, çoğaltma ve yetiştirmedir.

Kültür bir toplumun maddi ve manevi üretim gücüdür. Bireyin iletişim kurmasına, belirli davranışları ve olayları yorumlamasına ve değerlendirmesine yardımcı olan değerler, fikirler ve semboller dizisidir(Gillert 2000: 18). Kültür öğrenilen bir süreçtir, içgüdüsel bir davranış değildir. Dil, din, bilgi, gelenek, görenek, yemek, müzik, sanat teknoloji ve toplumun ürettiği tüm yapıtları kapsamaktadır. Kültür, insanın biyolojik yetenek ve özelliklerini belirlememekte ancak bunların ne zaman nasıl kullanılacağına dair yön vermektedir (Yener,1988: 15).

Kültür, insanın sosyal yaşamın her alanındaki, “kendi” görünümleri ve kendisine ait olanın ifadesidir; zira kültür, insanın geçmişten o güne dek edindiği tecrübeleri, hayatını nasıl devam ettirdiğini, nelerden yararlandığını, nelere ilgi duyduğunu anlatır. Kültür, oluşum biçimine ve özelliklerine göre, yine her sosyal safhada farklı tanımlanacak şekilde; teknolojik kültür; yemek, dostluk, yasam, eğlence, sanat, siyaset, köy, kent kültürü gibi gruplara ayrılabilir. Bu bağlamda kültür, belli bir topluluğun, belli zaman ve koşullarda üretim biçimindeki sosyal kişiliğidir. Kültür aynı zamanda, belli bir zamanda belli teknolojik yapıda “insanların yaşam biçimlerinin tümü” olarak da ele alınabilir(Erdoğan, 1999: 19).

Kültür karakteristiğini oluşturduğu bir toplumu diğerinden ayıran, toplum içindeki sosyal ilişkiler ve davranış kalıplarını tanımlayan bir terim olarak kullanılır. Kültür toplumların geçmişlerinden getirdikleri, insan eliyle oluşturulan ve tarih boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan maddi manevi değerler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Kültürün oluşumunda ve bir tarih boyunca nesilden nesile aktarımında, o kültürün sahip olduğu semboller ya da diğer bir deyişle kültürün temelini oluşturan kendi içyapısı ya da psikolojik bütünlüğü de önemli bir etkiye sahiptir(Elden ve Ulukök, 2007: 255).

Kültürün belli bir yönüne ağırlık verilerek yapılan tanımlar şunlardır(www. mentalbasyon.com.tr);

(29)

• Sosyal Miras ve Gelenekler Birliği Olarak: Kültür, varlığımızın yapısını belirleyen, sosyal bir süreç sonunda öğrendiğimiz uygulama ve inançların, maddi ve manevi unsurların bir bütündür.

• Hayat Tarzı Olarak: Kültür bir toplumun bütün hayat biçimidir.

• İdealler, Değerler ve Davranışlar Olarak: İnsanların yaşam şartlarına uyumlarının toplamı onların kültürünü oluşturur.

• Eğitim Anlamında Kültür: Toplumsal olarak öğrenilen ve aynı yoldan yeni nesillere aşılanan davranış örüntüleri veya kalıplarıdır.

• Bireysel Psikoloji Olarak: Kültür, büyütülerek bilimsel alana aktarılmış bireysel psikolojidir.

• Oluşum Ve Kökeni Bakımından: Kültür, sosyal etkileşimin bir sonucudur. • Düşünüş Olarak: Kültür, belli bir düşünceler sistemi veya bütünüdür.

• Sembol Olarak: Kültür, maddi unsurların, davranışların ve duyguların, sembollere dayalı bir örgütlenmesidir.

1.4.1. Kültürün Özellikleri

Kültür kavramıyla ilgili tanımlar doğrultusunda, kültürün sahip olduğu temel karakteristik özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür.

• Kültür toplumsaldır; Her nesil kendisinden önceki nesillerden öğrendiklerini ve kendisinin kültürün bütününe katkılarını bir sonraki nesle aktarmaktadır. Bu nedenle kültür insan için kendi toplumunun bir mirasıdır. Aynı zamanda kültür, insan topluluğuna özgü ve tektir. Toplum tarafından korunur ve sosyal anlam ya da semboller yoluyla transfer edilir. Ebeveynler, okul, iş yeri, dernekler gibi sosyal organizasyonlar ve diğer kurumlar kültürün nesilden nesile aktarımında rol alırlar, bu bağlamda kültür, toplumsal olarak aktarılır(Elden ve Ulukök, 2007: 256).

• Kültür öğrenilmiş davranışlar topluluğudur. Kültür sosyal çevreden doğmuştur, kalıtsal değildir. İnsanların genetiğinde yoktur. Belirli bir toplumdaki insanlar doğdukları andan itibaren yemek yemeyi, konuşmayı, yapmamaları gerekenleri, büyüklere saygıyı ve daha birçok şeyi öğrenmektedir. Tüm bunlar, nesilden nesle aktarılan kültürün ta kendisidir. Her bir insan yaşamının her anında bir kültür öğrencisidir. Dolayısıyla, her insan aynı zamanda bir tüketici olduğundan, kültürün bu

(30)

özelliği küresel reklamcılar için fırsatlar sağlayabilmektedir(Odabaşı ve Barış, 2003: 314).

• Kültür uygulanabilir ve değiştirilebilinir. Kültürün eski nesilden yeni nesle aktarılan bir miras olması onun değişmediği anlamına gelmemektedir. Kültür zaman içerisinde değişebilir. Bu aynı zamanda çevre koşullarına kültürün uyum sağlamasıyla oluşmaktadır. Teknolojik gelişmeler ve bunun sonucu olarak iletişim konusundaki yenilikler kültürel değişimi ve uyumu hızlandıran önemli etkenlerdendir(Canıtez ve Ecer, 2003: 54). Toplumu etkileyen dış etkenler de kültür tepkisel olarak değişebilmektedir. Örneğin, 2. Dünya Savası’ndan sonra Almanya’nın Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye bölünmesi, Doğu ve Batı toplumu arasında çalışma, risk alma, vb. pek çok alanda önemli kültürel farklılıklar yaratmıştır(Griffin ve Pustay, 1999: 327). Kültür sürekli olarak yeni durumlara ve bilginin yeni kaynaklarına adapte olabilmek için değiştirilir. Bu değişim, uzun bir zaman sürecinde yavaşça gerçekleştirilip topluma yerleştirilir. İşlevsel değerlerini yitirdikten sonra gelenek ve uygulamalar, uzun süre varlıklarında ısrar ederler. Bu durum, kültürel gecikme ya da geri kalma(cultural lag) olarak ifade edilir. Değişen toplum yapısı, yeni teknolojik gelişmeler kültürel yapıyı da etkiler çevre ve kültür birbirleriyle karşılıklı ilişki içindedir ve yeni gelişen teknolojik yapı da bu gelişmeyi büyük oranda hızlandırır(Elden, 2005: 256).

• Kültür zaman içerisinde birikerek oluşur. Binlerce yılın birikmiş tecrübe ve bilgilerinden meydana gelir. Her bir yeni jenerasyon geçmiş kültürel mirasına eklemeler yapar ve gelecek jenerasyonlara yenilenen kültürel yapıyı aktarır. Kültür paylaşılmaktadır. Bir toplumun kendine özgü değerleri, içindeki insanlar tarafından diğerlerine aktarılmaktadır. Bir topluma özgü kültürel değerler, söz konusu toplumda yer alan aileler, okullar, dini kurumlar ve diğer sosyal kurumlar sürekli olarak kültürel mesajlar taşımaktadır. Bu aktarım çoğu zaman informal bir şekilde gerçekleşmektedir. Kültür öğrenilir, alışkanlık haline getirilir ve sonuçta sosyal kalıtım yoluyla nesilden nesle aktarılmaktadır. Kültürün temel aktarma aracı dildir. Çünkü toplumda oluşturulan bütün kültür unsurları yazılı ve sözlü olarak daha sonraki nesillere aktarılmaktadır. Kültürden söz edildiğinde insanlar öncelikle töreleri düşünmektedir. Çünkü kültürün sürekliliğini gelenek ve görenekler oluşturmaktadır(Kotak, 1974: 37).

(31)

• Kültür ihtiyaç gidericidir. İnsan ihtiyaçlarını tatmin etmeyen değer yargıları, inançlar ve alışkanlıklar yok olmak zorundadır. Uzun dönemde toplumu oluşturan kişilerin ihtiyaçlarını cevaplayan ürünler ve işletmeler yaşama şansına sahiptir. Bu nedenle pazarlamacılar, toplumun ihtiyaçlarına dönük olarak çalışırlarsa başarı kazanabilmektedir.

• Kültür, kabul edilebilir davranışlar tanımlar ve emredicidir. Kültür, toplumca benimsenen ideal kural ve davranışlardan oluşmaktadır. İnsanların toplum halinde yasamalarını belirleyen yazılı ve yazılı olmayan kurallar kültürün bütünlüğünü ve devamlılığını sağlamaktadır. Çünkü kurallar sayesinde kültürel birikim sağlanmakta ve yeni nesillere aktarılmaktadır. İnsanlar kurallar sayesinde çalışmakta ve kültür öğelerini oluşturmaktadırlar.

• Kültür bütünleştiricidir. Kültürün oluşturulan bütün öğeleri, uyumlu ve bütünleşmiş bir sistemi oluşturma özelliği taşımaktadır. Kültürel bütünleşme sağlanmadıkça toplumda sosyo-kültürel ve ekonomik alanlarda önemli uçurumlar oluşmaktadır

• Kültür hem genel hem de spesifik bir kavramdır. Genel anlamıyla, insanlar tarafından paylaşılan özellik ve değerlerdir. Ayrıca spesifik toplumlara ait farklı ve değişken kültürel gelenekleri tanımlamak için de kullanılmaktadır.

1.5. Kültürün Öğeleri Ve Karakteristik Özellikleri

Kültür öğeleri açısından ele alınacak olursa, aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi iç içe geçmiş halkalar biçiminde bir yapı ile karşılaşılmaktadır.

(32)

Şekil-1: Kültürün Öğeleri

Kaynak: (http://www.tky.gen.tr/tky_ve_kultur.htm -->) 1.6. Kültürün Öğeleri

Kültürün öğelerini sembolik davranışlar,inançlar ve değerler ve varsayım olarak üç başlık altında toplanmaktadır.

1.6.1. Semboller (simgeler) ve davranışlar, en dış halkayı oluşturmakta; bir başka

deyişle, kültür olgusunun dışarıdan gözlenebilen, dışa yansıyan öğelerini ifade etmektedir. Semboller, fikirleri ve genel düşünceleri ifade etmektedir. Farklı kültürler sembollere farklı anlamlar yüklemektedir. Örneğin, Amerikalılar için 13’ün verdiği ölüm veya uğursuzluk anlamını Japonlar 4 rakamı için benimsemektedir. (Berkowitz vd., 1993: 129). Yine başka bir örnek, Hong Kong’da kovboy “ işçi sembolü” olarak algılandığından Hong kong’da Marlboro’nun kovboyu beyaz bir atın üzerinde gösterilmiştir. Oysaki beyaz at üzerindeki bir kovboy saygıyı çağrıştırmaktaydı (Odabaşı ve Barış, 2003: 318).

1.6.2. İnançlar ve değerler, bireylerin bilişsel olarak farkında oldukları ve veri toplama

yöntemleri ile çıkarımlaşabilen kavramlardır. Her iki kavram da kişilerin belirli durum, kişi ve nesneler karsısındaki düşünsel eğilimlerini yansıtmaktadır.

(33)

İnanç; ferdin dünyasının bir yönüne ait algı ve bilgilerin devamlı bir organizasyonudur. Bir inanç bir şeyin ifade ettiği manaların toplamı, kişilerin eşya hakkındaki bilgisinin tamamıdır. Bir toplumdaki kişilerin aynı konudaki inançları benzer olabilmektedir. İnançlar arasındaki benzerlik ne kadar çok ise; o toplumun kültür inançları o derece kuvvetli ve yaygın durumdadır(Erdoğan, 1997:132).

1.6.3. Kültür olgusunun en derinindeki öğe ise varsayımlardır, bu öğe, kişinin

değerlerini, inançlarını ve davranışlarını yönlendiren, gerçeklik, zaman, mekan, eylem, insanların doğası ve insanların başka insanlar ve diğer çevre öğeleri ile etkileşimlerine ilişkin varsayımlarını içermektedir. Bireyin çoğu zaman farkında olmadığı bu varsayımların birey tarafından ifade edilmesi ve bu nedenle ölçülmesi oldukça zordur(www.tky.gen.tr).

Kültürün değişik katmanları mevcuttur. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi Mikro düzey olarak adlandırabileceğimiz bireyden, makro düzeyi ifade eden ülke ya da topluma kadar bütün katmanlar arasında kültürel biçimlendirme ve bunun yanında katkı verme açısından karşılıklı ve güçlü bir etkileşimden söz etmek olanaklıdır.

Şekil-2: Kültürel Varsayımlar Şeması

Kaynak: http://www.tky.gen.tr/tky_ve_kultur.htm

(34)

1.7. Kültürel Süreçler

Kültürel süreçler, kültür ve çevre ilişkisi, kültür oluşumu, kültürel değişme, bireylerin kültürlenmesi, kültürler arası etkileşmelerde itici güç veya aracı olan etki ve baskıları içerir. Bütün bu süreçler, ana koşul olarak, kültürel geçişlilik (kültürel yoldan aktarılma) ilkesiyle bağlaşıktır. Bu ilke kültürel süreçlerin bütün toplumlarda genetik önkoşullanma söz konusu olmaksızın gerçekleştiğini belirler. Bireyler ya da topluluklar, öğrenme yoluyla kazandıklarını öteki birey ve topluluklara, ya da sonraki kuşaklara genetik yoldan değil, öğretme (kültürleme) yoluyla aktarırlar. Kültürlüme, kültürlenme ve tüm öteki kültürel süreçler, toplumsal etkileşme ortamında ve toplumsal etkileşme yoluyla gerçekleşir(Güvenç, 2002: 84). Kültürel süreçlerin en önemlileri şunlardır:

• Kültürleme • Kültürleşme • Kültürel özümseme • Kültürel yayılım • Zorla kültürleme • Kültür şoku • Kültürel gecikme 1.7.1. Kültürleme

İnsanların kendi kültürlerinde etkinlik kazanması ve eğitim sürecinde karşılaştığı

bilinçli veya bilinçsiz şartlandırmalar kültürleme olarak tanımlanmaktadır. Kültürleme hem eğitimi hem de öğretimi içermektedir. Kültürlüme toplumların kendisini oluşturan bireylere belli bir kültürü aktarma, kazandırma, toplumun istediği insanı eğitip yaratma ve onu denetim altında tutarak, kültürel birlik ve beraberliği sağlama, bu yolla da toplumsal barış ve huzuru sağlama sürecidir(Güvenç, 2002: 85).

1.7.2. Kültürleşme

Kültürleşme süreci için en az iki farklı kültür ve bu kültürlerin aynı zamanda sürekli bir ilişki içinde olması gerekmektedir. Bu anlamda kültürleşme, toplumun kendi içinde

(35)

gerçekleşen kültürlenme sürecinin dış dünyaya, yabancı dil ve kültürlere açılmasıdır. (Güvenç, 2002: 87).

Kültürleşmeyi, bir toplumun diğer bir toplumdan öğrendikleri veya insanın başka toplumlardan edindiği öğeler ve farklı toplumların karşılıklı olarak birbirinden etkilenmesi biçiminde tanımlamak mümkündür(Bostancı, 2003: 118).

1.7.3. Kültürel Özümseme

Bir toplumun kültürünün başka bir toplumun kültürünü zamanla kendine benzetmeye çalışması ve sonuçta tamamen kendine bağlı hale getirmesi kültürel asimilasyon olarak tanımlanmaktadır. Bunun yolu yordamı imrendirmek, daha yüksek derecede gerçek ya da kurgusal doyum sağlamak olacaktır. Edilgen anlamda bu, bir kültür dizgesinin bir başka kültür dizgesi karşısında "benliğini yitirmesi" anlamını taşıyacaktır. Ama "benlik" kavramı, kaygan ve değişken bir düşünce tabanıdır. Geçmiş yaşamdan kaynaklanan alışkanlıklar ve "düzen" kavramının, geleceğe dönük değişme özlemleri ile çatıştığı, ama şu ya da bu ölçüde de uzlaştığı görülür. Bu çatışma ve uzlaşmayı, değişik kişiler, kurumlar ve alt-kültür grupları farklı yoğunlukta yaşar. Dolayısıyla, toplumda sürekli bir gerilim ve değişim sancısı kaçınılmazlık taşır. Özellikle hızlanmış kültürel değişim dönemlerinde "benliğine sahip çıkmak" ve "benliğinden ne pahasına olursa olsun sıyrılmak" özlem ve beklentileri arasında gerilim ve çatışma düzeyi yüksektir. Aslında "özümsenme" süreci, gayet haklı bir savunmayla, çağın gidisine ayak uydurmak olarak da düşünülebilir. Kültürün sürekliliği için, değişim zorunludur. Değişme ve özümsenme arasındaki çizginin çok ince, aradaki sınırın göreli olduğunu da göz ardı edemeyiz. Şu da bir gerçektir ki benliğini yitirmeksizin çağın akışına ayak uydurma başarısı, “değişme” ve “özümsenme” arasındaki kavrayabilecek bilinçte bir tolum olmasından geçiyor. (Bostancı, 2003: 118).

1.7.4. Kültürel Yayılım

Kültür öğelerinin coğrafi açıdan yer değiştirerek bir toplumdan başka bir topluma geçme sürecidir. Maddi veya zihinsel ağırlıklı kültür öğelerinin toplumlar arasında dalga dalga yayılması, içten dışa ve dıştan içe sürekli geçişmesi sürecini tanımlar. Kültürleri arasında ortak özellikleri olan ülkelerde kültürel yayılma daha kolay ve hızlı olmaktadır. Yayılma, iki farklı kültürden insanın evlenmesi, savaş, ticaret veya aynı Tv programının izlenmesi söz

(36)

konusu olduğunda dolaysız, ürünler veya kalıplar A toplumundan C toplumuna, iki toplum arasında ilk elden iletişim olmaksızın, B toplumu aracılığıyla geçtiğinde dolaylı olmaktadır(Kotak, 2003: 43).

1.7.5. Zorla Kültürleme

Bir toplumun kültürünün başka bir toplumun üyelerinin benimsedikleri kültürel değerleri zorla değiştirmeye çalışması sürecine ise zorla kültürleme denmektedir(Bostancı,2003: 14).

1.7.6. Kültür Şoku

Kendisini yabancı bir kültürün alışılmamış bilişsel/iletisel ortamında bulan kişinin yaşadığı "ego parçalanması" olarak tanımlanmasıdır. Bir kültürden başka bir kültüre geçişte bulunan bireylerin yeni kültüre uyum sağlamakta karşılaştıkları zorluklar, sıkıntılar, bunalımlar, gösterdikleri tepkilerdir. Kültür şoku, yeni olay ve olgunun insanlarda oluşturduğu psikolojik ve toplumsal şok, korku, heyecan ve panik durumudur. Kültür şoku, yabancı bir yerde tamamen yabancı bir kişi yaratır. Bunun temel nedeni, kültürel farklılıklardır(Bostancı,2003: 15).

1.8.7. Kültürel Gecikme

William F. Ogburn, 1950'lerde geliştirdiği ünlü "kültürel gecikme" (cultural lag) kuramında, kültürel değişmenin yol açtığı toplumsal gerilimlerin kurumlar arası değişme ivmesi farklarından ileri geldiğini savunmuştur.("cultural lag" için örnegin Prof. Kongar "kültür boşluğu" terimini kullanmıştır). Bazı toplumbilimciler genelde daha çok teknolojideki yenilikler ve bunların getirdiği değişme hızına kimi toplumsal kurumların ayak uyduramaması sonucu ortaya çıkan uyumsuzluk ve dengesizlikler üstünde durmuşlardır. Kimi toplumbilimciler ise, tarih boyunca toplumsal/kültürel değişmenin itici gücü olarak teknoloji ve yerleşik toplumsal yapı çelişkisi’ni soyutlamışlardır(www.ourworld.net/bilim-arastırma/kultur/kultur/kultur.htm).

(37)

1.9. Kültürün Türleri

Kültürün türleri dört başlık altında incelenmektedir; Folk kültür, Popüler kültür, Üst kültür, Kitle kültürü.

1.9.1 Folk Kültür

Folk kültürü, üst kültür, kitle kültürü ve popüler kültür kavramları, birbirleriyle ilişkili kavramlardır; ancak farklı anlamları ifade ederler. Kültürel, ekonomik, toplumsal yapıda, hizmet ettikleri anlamlar farklıdır. Her dönemde, dönemin üretim biçim olanaklarına bağlı olarak belirlenen sınırlar içersinde, bir özgün sanat bir de kitlelerin beğendiği sanat varolmuştur. Özellikle kent yaşamının genişlemeye ve çeşitlenmeye başlaması ile meta olarak tüketilmeye başlanan popüler kültür ürünleri ile halkın, bir diğer deyişle bağımlı konumdaki yönetilen sınıfların kendilerinin ürettikleri folklor ürünleri birbirinden farklıdır. Folklorik ürünler halkın gündelik yaşamının dolaysız, dış etkenlerle dönüşüme uğramamış, gerçekçilik düzeyleri önemli olan yansımasıdırlar. Bu yüzden, bu ürünlerde, eğlence, kaçış ve kendiliğinden protestosu öğelere rastlanır. Bu sayede, halk, gündelik yasamın acıları, kısıtlamalarıyla, eğlence öğesi içeren şarkı, oyun, dans gibi sanatsal/kültürel öğelerle gidermektedir (Oktay, 2002: 12)

Folk kültürün geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir çünkü sözlü bir kültürdür. Temeli bireyin yaşamında var olan gelenek görenek ve benzeri oluşumların hayatın her alanına yansıması ve kültür ürünlerinin tamamında bu özelliklerin gözlemlenebilmesine dayanmaktadır. Dili oldukça sade, günlük konuşma dilinde yer alan kavramlar üzerine kuruludur(Oktay, 2002: 12).

“Folklorik ürünler halkın gündelik yaşamının dolaysız yansımalarını içermeleri ve dış etkilerle dönüşüme uğramadıkları için hem gerçekçilik düzeyleri hem de otantiklikleri açısından önemlidirler. Folklor ürünlerinde eğlence ve kaçış öğelerinin yanı sıra kendiliğinden protestocu öğelere de rastlanır bu yüzden. Kaçış (evasion) sanıldığı gibi sadece burjuva sanatına ilişkin bir kavram değildir. Halk kesimleri gündelik yaşamın acılarıyla kısıtlamalarını ancak eğlence öğesi de içeren türkü, şarkı, seyirlik oyun ve dans gibi sanatsal kültürel etkinliklerle giderebilirlerdi.” (Oktay, 2002: 13).

Referanslar

Benzer Belgeler

Doğru yanlış ayırt etmeksizin verilen tüm cevapların çözüm yollarına bakıldığında ise toplam 132 cevabın 62’sinde (%46,2) sayı hissi stratejileri,

The purpose of the study is to introduce the Turkish tunes to the early-elementary piano students to their music education context which includes both Turkey and

Bu hedef kitleler yayın hayatı süre- sinde yayımcı, editör ve yayın kurulundan gelen öneriler, bazen de ekonomik ve bilim alanındaki önemli değişikliklerle az çok

Bu tablo 1512 Teknogirişim Sermaye Desteği Programı kapsamında açılacak her çağrı için “çağrı başına hedefleri”

Sistem uygulanmaya başladığında iş ve meslek danışmanları tarafından 1 yıl ve daha uzun süredir Kuruma kayıtlı işsiz üst grubundan sonra öncelikli

Hedeflerin gerçekciliği: Hedef belirleme çalışmalarında kısa ve uzun vadeli.. hedeflerin birleştirilmesi

• Bir ders saati için yazılan hedef o ders saati içerisinde tamamlanacak şekilde kapsamlı olmalıdır. Ancak 30-40 dk

cak, frenleyici roketler çalışacak ve araç yüzeye inecek. ERV yere iner inmez kontrol Dün- ya’ya geçecek. Araçtaki büyük rover ilişiğindeki reaktörü iniş yerinin