• Sonuç bulunamadı

Üniversite eğitimi gören kız öğrencilerin kent kimliği ve kent kültürü bağlamında Konya algısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Üniversite eğitimi gören kız öğrencilerin kent kimliği ve kent kültürü bağlamında Konya algısı"

Copied!
139
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ ANA BİLİM DALI

KAMU YÖNETİMİ BİLİM DALI

ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ GÖREN KIZ

ÖĞRENCİLERİN KENT KİMLİĞİ VE KENT KÜLTÜRÜ

BAĞLAMINDA KONYA ALGISI

Funda TOPTAŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Ali ŞAHİN

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Bu çalışma Konya’da yapılan kimlik ve kültür kavramlarına yönelik çalışmalara bir yenisini kazandırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Her zaman değişimin ve dönüşümün merkezi olan kentlerin günümüzdeki önemleri göz önünde bulundurularak Konya’nın kent kimliğini oluşturan bileşenlerin neler olduğu belirlenmeye çalışılarak, kentte belirli süre yaşayacak olan öğrencilerin gözünden bu kimlik elemanları irdelenmiştir.

Tezin yazım aşamasında fikirleriyle bana rehberlik eden hocam Prof. Dr. Ali ŞAHİN’e ve her zaman beni destekleyen kıymetli aileme gösterdikleri sabır ve anlayış için sonsuz teşekkür ediyorum.

Funda TOPTAŞ Konya-2019

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Ö ğre nci ni n

Adı Soyadı Funda TOPTAŞ

Numarası 174228001013

Ana Bilim / Bilim Dalı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi/ Kamu Yönetimi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ali ŞAHİN

Tezin Adı Üniversite Eğitimi Gören Kız Öğrencilerin Kent Kimliği ve Kent Kültürü Bağlamında Konya Algısı

ÖZET

Bireyin toplulukla yaşama ihtiyacı kentlerin var olma nedenlerindendir. Avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik hayata geçilmesi kentlerin öneminin artarak devam etmesini sağlamıştır. Şehirler, başlangıçta insan ihtiyaçlarını karşılayan mekanlar topluluğu olarak düşünülmüştür. Zaman içerisinde yerleşim yerlerindeki yaşama alışkanlıkları kent kültürünün oluşmasını sağlamıştır. Kentin kültürü de binalarda, cadde ve sokaklarda can bulmuştur. Bütün bunlar kentlerin tanıtımında büyük rol oynayan, kentin var olduğu farklı zaman dilimlerinden izler taşıyan kimlik elemanlarının oluşmasının sebebidir. Kimlik unsurları, kentlerin en büyük reklam ve turizm araçlarındandır. Kent kimliği kavramı her zaman üzerinde çalışılması ve güncel tutulması gereken bir konudur.

Bu çalışmanın amacı, Üniversite eğitimi gören kız öğrencilerin Konya’nın kent kimliği ve kültürü hakkındaki düşüncelerini incelemektir. Konya’nın özellikle dışarıdan gelen öğrencilerin perspektifinden kent kimliği ve kültürüne etki eden doğal ve yapay çevre faktörlerine olan bakış açılarını belirlemeye çalışmaktır. Önce kuramsal bir çalışma yapılmıştır. Ardından 522 katılımcıyla anket çalışması yapılarak veriler elde edilmiştir. Anket yöntemi ile ulaşılan sonuçlar SPSS programı ile değerlendirilmiştir.

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Ö ğre nc inin

Adı Soyadı Funda TOPTAŞ

Numarası 174228001013

Ana Bilim / Bilim Dalı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi/Kamu Yönetimi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr Ali ŞAHİN

Tezin İngilizce Adı

The Perception of Konya in the Context of Urban Identity and Urban Culture of female students who study at the university

SUMMARY

The need to live with the community is one of the reasons why cities exist. The transition from hunting and gathering to settled life has increased the importance of cities. Cities are initially thought of as a community of spaces that provide human needs. Over time, living habits in settlements ensured the formation of urban culture. The culture of the city has also been found in its buildings, streets and boulevards. All this is the reason for the formation of identity elements that play a major role in the promotion of cities and which follow the different time periods of the city. Identity elements are among the biggest advertising and tourism elements of the cities. The concept of urban identity is always an issue that needs to be studied and kept up to date.

The aim of this study is to examine the opinions of women who are university students about the city identity and culture of Konya and to determine the perspectives of Konya on natural and artificial environmental factors that affect urban identity and culture from the perspective of external students. First, a theoretical study was conducted. The survey was conducted with 522 participants and data were obtained. The results obtained by the survey method were evaluated with SPSS program.

(7)

İÇİNDEKİLER

ONAY FORMU ...i

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... ii

ÖNSÖZ ... iii

ÖZET ... iv

SUMMARY ...v

KISALTMALAR LİSTESİ ... viii

TABLOLAR LİSTESİ ... ix

GİRİŞ ...1

BİRİNCİ BÖLÜM KENT VE KENTLİLİK KAVRAMI 1. Kent Kavramı ... 3

1.2. Kentlerin Ortaya Çıkış Süreci ... 8

2. Kent Modelleri ve Kentlileşme ... 11

2.1. Modern/ Post Modern Kent ... 11

2.2. İslam Kenti ... 15 2.3. Sanayi Kenti ... 19 2.4. Küresel Kent ... 21 3. Kentleşme Kavramı ... 24 4. Kentlileşme ... 26 5. Kentlilik Bilinci ... 29 İKİNCİ BÖLÜM KENT KÜLTÜRÜ VE KENT KİMLİĞİ 1. Kent Kültürü ... 33 2. Kent İmgesi ... 38 3. Kent Kimliği ... 41

3.1. Kent Kimliğinin Temel Unsurları ... 46

3.1.1. Doğal Çevreden Kaynaklanan Unsurlar ... 46

3.1.2. Yapay Çevreden Kaynaklanan Unsurlar ... 48

3.2. Kent Kültürü- Kent Kimliği İlişkisi ... 50

(8)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ GÖREN KIZ ÖĞRENCİLERİN KENT KİMLİĞİ VE KENT KÜLTÜRÜ BAĞLAMINDA KONYA ALGISI

1.Konya’nın Tarihsel Gelişimi ... 54

2. Türkiye ve Konya’da Kent Kimliği, Kent Kültürü ile İlgili Çalışmalar .. 60

2.1. Türkiye’de Kent Kimliği, Kent Kültürü ile İlgili Çalışmalar ... 60

2.2. Konya’da Kent Kimliği ve Kültürü ile İlgili Çalışmalar ... 63

3. Konya’nın Öne Çıkan Bazı Kimlik ve İmge Unsurları ... 64

3.1. Mevlana Türbesi ve Mevlevilik ... 65

3.2. Çatalhöyük ... 65

3.3. Sille ... 66

3.4. Kilistra ... 68

3.5. Camiler ... 69

3.6. Park, Bahçe ve Mesire Alanları ... 71

4. Çalışmanın Metodolojisi ve Bulguların Analizi ... 73

4.1. Çalışmanın Konusu ve Amacı ... 73

4.2. Çalışmanın Yöntemi ... 74

4.3. Çalışmanın Evreni ve Örneklem Seçimi ... 76

4.4. Çalışmanın Bulguları ... 77

KAYNAKÇA ...111

EKLER ...120

(9)

KISALTMALAR VE SİMGELER LİSTESİ

UNESCO : United Nations Educational Scientific and Cultural Organization.

AVM : Alışveriş Merkezi.

SPSS : Statistical Packages for the Social Sciences.

Vs. : Vesaire

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Katılımcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri ... 77

Tablo 2: Memleket bilgisi ve Konya ile ilgili haberlere duyulan ilgi. ... 78

Tablo 3: Üniversite eğitimi almak için Konya’nın tercih edilme sebebi. ... 79

Tablo 4: Konya’da üniversite okumaktan mutlu musunuz? ... 80

Tablo 5: Hayalinizdeki üniversite ... 81

Tablo 6: Konya ile ilgili çağrışımlar ... 81

Tablo 7: Konya’ya geldikten sonra sizde neler değişti? ... 83

Tablo 8: Konya’ya geldiğinizde ziyaret ettiğiniz ilk üç yer? ... 83

Tablo 9: Konya’nın en güzel ve uhrevi üç eseri ... 84

Tablo 10: Konya size göre nasıl bir şehirdir? ... 85

Tablo 11: Konya ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? ... 86

Tablo 12: Bir kentte en çok dikkatinizi çeken mekanlar hangileridir? ... 88

Tablo 13: Kentsel sorunlarla karşılaşıldığında başvurulan durum ...89

Tablo 14: Konya’yı anlatan ifade hangisidir? ... 90

Tablo 15: Konya’nın kent imajı açısından beğenilen merkez ilçesi. ... 92

Tablo 16: Konya’nın hangi yönünü geliştirmek isterdiniz? ... 93

Tablo 17: Kent Kimliğinin geliştirilebilmesi için çalışılması gereken alan. .... 94

Tablo 18: Konya’ya gelmeden önce kentin bıraktığı etki ... 96

Tablo 19: Düşünceniz Konya’ya geldikten sonra değişti mi? ... 97

Tablo 20: Konya’yı diğer şehirlerden farklı kılan nedir? ... 98

Tablo 21: Konya’nın tanıtımı için neler yapılabilir? ... 100

Tablo 22: Sizce kentli olmak neyi ifade eder? ... 101

(11)

GİRİŞ

Her kentin bir öyküsü vardır. Ancak kenti diğerlerinden ayıran kültürel imgeler ve kimlik öğeleridir. Bireyler için en önemli şeylerden biri yaşamlarını nerede sürdürdükleridir. İçerisinde yaşadığımız yüzyıl her türlü cazibesiyle, sunduğu imkanlarla insanları metropollerde yaşamaya çağırıyor. Hareketli yaşamın, iş olanağı ve paranın merkezi olarak görülen kentler yoğunluğuna, karmaşıklığına rağmen vazgeçilemeyen yaşam alanlarıdır.

İnsanların kentlerde yaşama tercihlerinde etkin olan birçok faktör olabilir: Örneğin bir öğrenci yüksek öğrenimine neden diğerlerine göre daha gelişmiş olan bir kentte devam etmek ister. Ülke nüfusunun büyük bir bölümü neden trafiğinden, gürültüsünden, hava kirliliğinden, stresinden ve boğucu kalabalığından şikayet etmesine rağmen bu şehirlerden kopamaz yaşantılarını buralarda sürdürmeye devam eder ve neden bütün dezavantajlarına rağmen İstanbullu, Ankaralı, İzmirli olduklarını söylerler.

Günümüzde her kentin ihtiyacı olan şey güzel bir kentsel çehreye sahip olmaktır. Bir kentin çehresini güzelleştiren şey ise o şehre ait kimlik unsurlarıdır. Bu unsurların sürekli geliştirilmesi, özünden kopmadan çağa uygun hale getirilmesi gereklidir. Kenti besleyen, ayakta tutan bu unsurlardır. Her insanın bir kimliği varsa kentlerin de kendine özgü bir kimlikleri vardır. Ancak bu yeterli değildir. Kentlerin ilerleyebilmesi, marka kent niteliğine sahip olabilmesi için kentin kimlik ve kültür unsurlarını koruyarak ve yeni şeylerin eklenmesi gerekir.

Bu araştırmanın konusu kentleri kent yapan kentle özdeşleşen kentin adı söylendi mi akla gelen ve söylenince ilk akla getirilen kentler ve onların kimlikleri ve kültür unsurları. Kentlerin içinde barındırdıkları gelenek ve göreneklerin tarihi ve turistik yerlerinin havasının, suyunun, toprağının, insanının o yerde yaşayanların kişiliğinde yer etmiş bazı hareket ve alışkanlıkların o kentin kimliğine ve kültürüne etkisi yani insanların yaptıkları ile kentlerinin kimliğine katkıları ya da yapamadıkları ile yıktıkları.

(12)

Yerel Yönetimlerin kentlerde yaşamlarını sürdüren insanların sadece fiziksel ihtiyaçlarını giderecek önlemler almakla uğraşmayıp o kentin kimliğine ve kültürüne katkı sağlayacak sosyal ve kültürel hizmetlere ne kadar önem verdiği ve bu hizmetlerin kent kültürü ve kimliğine katkısı ve bu bağlamda Konya’ya yüksek öğrenimini tamamlamak için gelen kız öğrencilerde Konya ilinin oluşturduğu kimlik ve kültür algısı bu şehre gelmeden önce Konya hakkında bildikleri, bilmedikleri, hayallerinde canlandırdıkları Konya’daki yaşam ile içinde yaşadıkları gerçek Konya hayatı. Eğitim hayatına başlarken gördükleri şehir ile mezun olup giderken bu şehrin onlarda bıraktığı izlenimleri tespit etmektir.

Çalışmanın birinci bölümünde kent kavramına, kentlerin ortaya çıkış sürecine, kent modellerine değinilmiştir. Kentleşme, kentlileşme ve kentlilik bilinci açıklanmıştır. İkinci bölümde kent kültürü, kent imgesi, kent kimliği ve kimliği oluşturan elemanlar incelenmiştir. Kent kültürü ve kent kimliği arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Konya şehrinin tarihi geçmişi ve öne çıkan bazı kimlik ve imge unsurlarına değinilmiştir

“Üniversite Öğrenimi Gören Kız Öğrencilerin Kent Kimliği ve Kültürü Bağlamında Konya Algısı” konulu çalışmada amaç; Kent, kimlik ve kültür kavramlarının birbirleriyle olan ilişkisi üzerinde durularak kent kimliğinin ne olduğu, bileşenlerinin neler olduğu gibi sorulara cevap bulmaktır. Ayrıca kentsel mekanların, yerel değerlerin, insanların, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin bir kentin kimliğine ve kültürüne ne kadar etki edebildikleri zaten var olan kimlik ve kültür öğelerine bir yenisini ekleyip eklemedikleridir. Bu konuda yapılan çalışmaların o kentin yabancısı olan gençler tarafından algılanabilirliği ve bu konuda ne kadar başarılı olunduğu araştırılacaktır. Kent kimliği, kültürü daha önce üzerinde çalışılmış bir konudur. Ancak günümüz şartları değerlendirildiğinde üzerinde daha çok düşünülmesi, tartışılması ve güncel tutulması gereken en önemli konulardan bir tanesidir.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM

KENT VE KENTLİLİK KAVRAMI 1. Kent Kavramı

Kentlerin oluşumu uzun bir dönemi ve belirli bir örgütlenme kademesini kapsamaktadır. Bu süreci tamamlayarak tam olarak var olmaya başladıkları ana kadar kentler defalarca yıkılmış ve tekrar inşa edilmiştir. Kent kavramını açıklayabilmek için öncelikle kelimenin köken olarak incelenmesi daha uygundur. Kent kelime kökü olarak “citta” “cite” ve “ciudad” (latince kökü “civitas”) sözcüğünden gelmekte; çeşitli başat kavramlar içermektedir. Kent, tarih bilimi ve arkeoloji yönüyle olduğu kadar planlama ve topoğrafya açısından da insanların ve toplumların karşılaştığı bir mekandır. Tereccani Italien Ansiklopedisi’nde yer alan ifade de ise kent, toplumsal yaşamın en anlaşılabilir hali ve kişiliğini, karakterini oluşturan geçmişi ve yapısal oluşumu olarak anlatılmaktadır (Yılmaz, 2004: 252).

Akla gelen ilk anlamıyla kent, bireylerin çoğunlukla tarımdışı etkinliklerle ilgilendiği sanayi, hizmet, yönetim ve ticaretin yoğun olarak yapıldığı yerleşim yeri şeklinde tanımlanır (Türk Dil Kurumu, 2018). Keleş’e göre kent, toplum olarak değişim ve gelişime açık olan, insanların barınma, çalışma, dinlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı tarımsal faaliyetlerin çok az yapıldığı sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinin daha ön planda olduğu nüfusu köylerden fazla olan yerleşim alanıdır (Keleş, 1998: 75). Kentler içlerinde bulundurdukları ekonomik, toplumsal ve sosyal koşulların önemli birer parçası ve yansımasıdır. Kentler iyisiyle kötüsüyle bağlı bulundukları bölgeyi çağrıştırır. Paris’te Fransa’yı, Londra’da İngiltere’yi Roma’da İtalya’yı, İstanbul’da Türkiye’yi bütün yönleriyle gözlemlemek mümkündür (Keleş, 2005: 9).

Aristo kenti, toplumların daha refah bir hayat sürdürmek için toplandıkları yer olarak tanımlarken; Adam Smith sosyo- ekonomik boyutunu baz alarak kentin özellikle zanaat etkinlikleri üzerine yoğunlaşmıştır. İbn-i Haldun ise sanayi ve ticaret merkezlerini ve bunların özelliklerini incelemiş ve kentleşmeyi “göçebe ve kır insanları için son aşama.” olarak kabul etmiştir. Pirenne de kent hayatını ekonomik

(14)

faktörlerle ilişkilendirmekte ve kentlerin vazgeçilmezinin sanayi ve ticaret olduğunu ve bunlardan ayrı gelişmediğini belirtmektedir (Topal, 2004: 277).

Kenti insanlık tarihinin önemli bir durağı ve dönüm noktası olarak kabul eden Alver’e göre, Kentler insanların belirli bir zaman diliminde belirli şartlar altında oluşturdukları tarihi, dini, ekonomik, sosyal, kültürel ve estetik anlamda geliştirilmiş yaşam mekanlarıdır. Kentler yeni ve farklı yaşamların oluşturulduğu bir yanda yokluk, yoksulluk, sefalet ve gecekondunun diğer yanda ise abide, anıt, ihtişam ve zenginliğin yükseldiği bir alan olarak tarif edilmektedir (Alver, 2012: 1).

Aslanoğlu’na göre kent, tarımsal üretimin yapılmadığı, kontrol ve denetim mekanizmalarının bir arada bulunduğu, belirli büyüklüğe, heterojenliğe sahip mekanlardır (Aslanoğlu, 2000: 13). Wirth’e göre Kent, bireylerin sadece çalışma ve yerleşim alanları olan bir mekan değil, Dünya’nın en uzaktaki yerlerinde oturan insanlarda merak uyandıran, onları kendine çeken türlü insanı, olayı, etkinlikleri belirli bir biçimde şekillendiren siyasi ve sosyal, kültürel hayatın lideri, gözlemcisi pozisyonunda olan merkezi birimlerdir (Wirth, 2002: 78). Sosyoloji açısından kent, birbirinden farklı bireylerden oluşan toplumsal bir yapıda insanların geniş bir toprak parçası üzerinde, sürekli olarak bir arada yaşayan ve burada yerleşik bulunması şeklinde tanımlanabilir (Wirth, 2002: 79). Başka bir deyişle kent, tarımsal alanın olmadığı, tarım etkinliklerinin yapılmadığı, bütün ürün ve üretim fonksiyonlarının kontrol altında tutulduğu, ürün dağıtımının koordineli bir biçimde yapıldığı belirli ve güncel teknolojinin kullanıldığı, büyük, yoğun ve heterojen olup bunların iç içe geçtiği yerleşim şeklidir (Attar, t.y.: 1).

Kentler insanları her yönüyle etkilediği gibi insanlarda kentlerin etkisi altında kalmaktadır. Kent ve bireylerin yakınlaşmasının kenti her anlamda değiştirdiğinden bahsedilebilir. Başka bir ifadeyle kentin mimarisi, kültürü, yaşam standardı ve yerleşim alanları insanlar tarafından şekillendirilirken kentlerde insan ilişkilerine yeni boyutlar getirmektedir. Bu bağlamda söz konusu etkileşim, her iki taraf için risk, tehdit, fayda ve fırsatlar içerebilmekte ve zamanla kentleşmenin boyutları hızla değişmektedir.

(15)

Yukarıda verilen tanımlar kent kavramını dar perspektifte ele almaktadır. Geniş kapsamdaki kent tanımı birçok hususu içerisinde barındırmaktadır. Geniş kapsamda kent, ticaret, sanayi, hizmet gibi ekonomik faktörlerin ve tarımsal ürünleri de kapsayacak şekilde tüm ürünlerin dağıtıldığı, kuralların ve sınırların belirlenmiş olduğu bir alanda nüfusun yoğunlaştığı, insanların sosyal-kültürel bakımdan statülere ayrıldığı, çalışma hayatının farkındalığının arttığı, göçlerin etkin olduğu, içerisinde her türlü farklı insan gruplarını bulunduran, derneklerin, sosyal ve sivil toplum örgütlerinin etkin bir şekilde çalıştıkları, merkezi ve yerel yönetimleri temsil eden kurum ve kuruluşların bulunduğu heterojen bir toplumdur (İlgar, 2008: 5). Bu özellikler kenti kırsal kesimden ayırmaktadır. Kentler birer gösterge ve imgeler mekanıdır (Aslanoğlu, 2000: 107). Kent, insanlararası ilişkilerin mekana yansıması, bireylerin fikir ve hareketlerine etki eden yepyeni bir sosyal düzeni ifade etmektedir (Es ve Ateş, 2004: 212).

Üretim ve tüketim alanları olarak düşünülen kentler bireyin yaşam standardını belirli bir seviyede tutmak için tasarlanmış, insan yaşamını çepeçevre saran en büyük en gelişmiş yapılar birlikteliğidir (İlgar, 2008: 5). Kentler kültürden ekonomiye, politikadan teknolojiye kadar birçok unsuru etkileyen ve bunlardan etkilenen bir kavram olduğu için farklı bilim dalları bu konuyu, kendilerine göre ayrı ayrı açıklamıştır. Dar ve geniş kapsamda ele alınan tanımlara ilave olarak (İlgar, 2008: 6).  Yerleşim alanında metrekareye düşen nüfus yoğunluğu ve belirli yönetsel kurallar bağlamında kentler, başkent, il, ilçe merkezleri gibi tasnif ve tanımlarda ortaya çıkmaktadır.

 Kentlerin işlevi, özelliği ve içerisinde uğraşılan ekonomik faaliyete göre ise kentler, tarihi kent, turizm kenti, sanayi, ticaret kenti, öğrenci kenti, liman kenti, maden kenti gibi isimler almaktadır.

Kent, insanların zihninde mekanlar ve demografik yapı gibi hususları çağrıştıran bir kavramdır. Genel olarak kentler, birbiri içerisinde sıkışık, kalabalık büyük bir insan kitlesinin yaşamını sürdürdüğü toprak parçası olarak görülür. Bu bağlamda Kentin ifade edilişinde sayısal terimlerin kullanıldığı söylenebilir. Bu veriler genelde kentlerin diğer yerleşim yerlerinden ayıran farklılıklarını ortaya

(16)

koymak için belirlenmiş moda bir ölçüttür. Kent ne kadar gelişmiş ve büyükse diğer yerleşim yerlerinden sosyo-kültürel ve ekonomik olarak daha üst düzeydedir (Bookchin, 1999: 16). 1900’lü yılların kentleri ile günümüz karşılaştırılacak olursa iki önemli husus ortaya çıkmaktadır. Ulus devletlerde meydana gelen artış, kentlerin sayıları ve sınırlarında görülen değişiklikler özellikle sanayi devriminin kentlerin büyüklüklerinin artmasında çok büyük payı vardır (Es ve Ateş, 2004: 207).

Kentlerin ebedi sahipleri orada yaşayan, kentiyle bütünleşen ve kendisini kentin bir parçası olarak hisseden kişilerdir. Kentler içlerinde daha çok sanayi ve hizmet sektörüne ait elemanları bulundurmaktadır. Bundan dolayı da nüfus yoğunluğu daha çok bu sanayi bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Fakat bu durumlara bakılarak kenti sadece iş, teknoloji kısacası ekonomik birimler topluluğu olarak görmemek gerekir. Çünkü kentler aynı zamanda insan yaşayışına düşünce ve davranışa etki eden farklı bir sosyal yapıdır (Tatlıdede, 2014: 19). Çünkü kent toplumsal birikimin, gücün bunların gelişme sürecinin gelenek, göreneklerin, kültürün yerleşik bir topluma özgü yaşam kurallarının birikerek ilerlemesini içerir (Bookchin, 1999: 17). ”Kent, biyolojik yakınlığın toplumsal bir yakınlığa dönüşmesiyle ortaya çıkmış tarihi bir sahnedir.”(Bookchin, 1999: 18). Başka bir ifadeyle kent, insanların çevreleriyle olan ilişkilerinde etkin olan sosyal, kültürel ve siyasi olayların gerçekleştiği mekandır (Oğurlu, 2014: 288).

İnsanlar ilk var oldukları günden itibaren evlilik, kan bağı ve akrabalık yolu ile ilk topluluk olan aile birliğini kurmuşlar daha sonra bu aileler büyüyerek kabileleri, aşiretleri, köyleri, kentleri ve devletleri meydana getirerek yeryüzünde hızla yayılıp varlıklarını sürdürmüşlerdir. İlkel ve göçebe hayattan yerleşik ve düzenli yaşama geçilmiştir (Pustu, 2006: 131). Günümüzde kentlerde yaşayan insan toplulukları ayrı davranış kalıplarını sergileyen bir olgu karşısında nasıl hareket edebileceği kestirilebilen toplumlar değil, aksine ülkenin her yerinden çoğunlukla göçler yoluyla gelen hepsinin taşıdığı kültür ve kimlik öğeleri farklı olan heterojen toplumlardır. Bu insanları bir noktada toplayan yeni yaşam alanları olan kentin sosyal, ekonomik gelişmişlik düzeyleridir. Bireyler buluştukları bu kentlerde birbirleri içinde eriyip karışmış ve melez kültürlerin oluşumuna sebep olmuşlardır. Kentleri bir kitap gibi

(17)

düşünecek olursak, her okuyan kendi kültürü, bilgi birikimi çerçevesinde okuduğunu farklı anlamakta ve yorumlamaktadır. Kimi kıymetli bir mücevher gibi yaşadığı kenti koruyup kollarken kimisi de özensiz kullanıp zarar vermektedir (Aslanoğlu, 2000: 10).

Kentler, dışarıdan göç edenler için bir fırsatlar diyarı olarak görülür. İçerisinde daha gelişmiş sosyal hayat, daha fazla iş imkanı gelişmiş teknoloji gibi olanaklar taşıdığı gibi kalabalık, gürültü, nüfus artışıyla beraber baş gösteren çarpık kentleşme ve bireyselleşme gibi sosyal kültürel, psikolojik yan etkileri de vardır. Yine de bütün bu gelgitlerinden şikayet edilse de insanların yaşamlarını sürdürmek istedikleri mekanlar kentlerdir (Attar, t.y.: 1-2).

Kentler ve kentleşme arttıkça insani ilişkiler ve akrabalık bağlarına daha az önem verilmiş kimi zaman işlerin yoğunluğundan vakit bulunulamamasından dem vurularak neredeyse yok sayılmış, meslek ve hemşeri örgütlenmeleri ortaya çıkmış hatta ilk var oldukları zamandan günümüze değin kent kavramını belirleyen etmenler de zamanla değişkenlik göstermiş, kent yaşamını etkileyen en önemli unsurlar sosyal medya ve kitle iletişim araçları olmuştur. Önceleri içerisinde toplumsal, ahlak ve görgü kurallarının etkili olduğu kentler zamanla hiyerarşi ve bürokrasinin egemen olduğu mekanlar haline gelmişlerdir. Bireyler birbirleriyle olan ilişkilerinde duygusal davranmak yerine akılcı davranmayı yeğlemiş ve birbirleri olan münasebetlerinde de hiyerarşi ve bürokrasi kavramlarının etkinliği ön planda tutulmuştur (Tunç vd., 2001: 133).

Kentler merkezleriyle dikkat çekerler. Kentin ekonomisi, büyüklüğü, sosyal tabakasının durumu kent merkezine yansır (Aslanoğlu, 2000: 192). Kent heterojen toplum yapısı ile birlikte içinde barındırdığı ilişkiler ve olanaklar ile yeni dönem sosyalleşmenin ve modern kent kültürünün meydana geldiği ve gelecek nesillere aktarıldığı mecralardır. Kentler artık ekonomik faaliyetlerin etkin olduğu kent hayatını da bu faaliyetlerin şekillendirdiği yerler olarak algılanmaktadır (Tunç vd., 2001: 135). Günümüzde kentlerde görülen yaşayış tarzlarının benzerliği bireyi içinde yaşadığı topluma yabancılaştırmakta ve insanlar birbirleriyle olan ilişkilerinde

(18)

kullanması gereken geleneksel kuralları bir tarafa bırakarak yazılı normlara uymaktadır (Tunç vd., 2001: 136).

Kentler ayrı ve belirli bir sınırı belirli bir yapısı olan yerlerdir. Kendi kendini yeniler, kargaşa durumlarında düzeni tekrar kurar (Weber, 2000: 59). Kalabalığın olduğu yerde karmaşanında çok olması iş bölümü ve uzmanlaşmayı gerekli kılmıştır. İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinde genel olarak anlaşma ve sözleşmeler kullanılırken toplum bireyler üzerinde ki düzen ve kontrolü bu sözleşmeler sayesinde elde ettiği resmi baskı ile sağlamaktadır. Durkheim bütünüyle kenti iş bölümü ve modern toplum yapısına geçişin yapı taşı olarak görmektedir (Topal, 2004: 279).

Bu yönüyle kent, insanca yaşanılan yerlerdir (Keleş, 2005: 13). Sosyal, kültürel, teknik, politik birçok öğeyi birbiriyle özümseyerek biraraya getiren bir yerleşmedir (Önem ve Kılınçaslan, 2005: 116). Kent sadece anlaşma değil, çatışma alanıdır, aynı işi yapan değil farklı işleri yapan insanların mekanıdır. Şehir geçmiştir, bugündür, gelecektir. İnsanın yaşayabileceği ve kendini geliştirebileceği en güzel ve en mutlak mekanlardır (Şehir ve Bölge Planlama Platformu, 2017).

1.2. Kentlerin Ortaya Çıkış Süreci

İlk olarak göçebe topluluklar biçiminde yaşamaya başlayan insanların yerleşik hayata geçmeleri batı medeniyetinin başladığı yer ve zaman olarak kabul edilirken; kentler büyüyen şehirleşme hareketleri ile birlikte uygarlık ve modernitenin sembollerinden biri olmuştur (Wirth, 2002: 77).

“ İlk kentsel yerleşmeler, Mezopotamya’da M.Ö. 3500, Mısır’da M.Ö. 3000, Çin ve Hindistan’da M.Ö. 2500’de, Neolitik dönemin sonunda ortaya çıkmıştır. Arkeolojik bulgular ekolojik açıdan uygun yerlerde, büyük nehirlerin geçtiği verimli ovalarda kent niteliğinde yüksek nüfuslu yerleşmelerin ortaya çıktığını göstermektedir.” (Aslanoğlu, 2000: 14). Neolitik çağa en çok vurgu yapan şey, küçük köylerdeki tarımsal faaliyetlerdir. Bu durum yapılan kazılarda ortaya çıkan ve insanların ortak kullandığı eşya kalıntılarından anlaşılmaktadır. Bu dönemde üretilen ürünlerin başında buğday ve arpa bulunmaktadır. Ayrıca yapılan çömlek ve bu çömleklerin üzerine işlenen desenler, mağara duvarlarına çizilen resimlerden daha

(19)

önce nerede yaşadıkları ve o zaman ki hayatlarına dair bilgiler edinilebilmektedir (Aslanoğlu, 2000: 15). Batıdaki kentlerin oluşumlarının temeli “Polis” adı verilen milattan önce Yunanistan’da görülen toplumsal yapıdır (Pustu, 2006: 132).

Kentlerin ortaya çıkmasında toprağın kalitesi ve iklim koşulları önemli etkenlerdir. Çünkü tarımsal faaliyetlerin başlayabilmesi ve sürdürülebilmesi, insanların hayatta kalabilmeleri açısından önem kazanmaktadır. Ayrıca bu dönemde dini inançlarında ekonomi ve yaşayışlara etkisinin olduğu ve bunların iç içe geçtikleri arkeolojik kazılardaki bulgularda ortaya çıkmıştır (Aslanoğlu, 2000: 17). Kentler kuruldukları andan itibaren sürekli olarak ekonomik güçlenmeyi savaş, barış ve koruma güdüsünü bünyesinde oluşturmaya başlamıştır. Sonuçta kentler büyür, gelişir, genişler ve bireyleri bir arada tutabilmek için ortak bir inanç birliğine başvururlar. Kısacası din olgusundan faydalanılır (Aslanoğlu, 2000: 18). Çünkü yerleşik hayatın devamı için konulması ve uygulanması gereken sosyal kurallar en güzel dinin rehberliğinde oluşturulabilir (Aslanoğlu, 2000: 21). Kentleşmenin oluşmasında sulama olanakları ile nüfus artışı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Verimli topraklar ve o verimli topraklar üzerinde yapılacak tarım alanları için yeterli derecede sulama kanalı açmaya uygunsa nüfus ve nüfus artışı da daha çok olmakta göç fazlalaşmaktadır. Nüfusun çoğalması kentteki işlerin artmasına ve buna paralel olarak işbölümü ihtiyacının ortaya çıkması ve yoğunlaşmaya bunun için etkili bir bürokrasi, yönetim ağının oluşturulabilmesi için gerekli çalışmaların ortaya çıkmasına sebep olacaktır (Aslanoğlu, 2000: 18). “ Bunun sonucunda kentin ortaya çıkmasında üç faktörün etkili olduğu görülür: İş bölümü, gücün merkezileşmesi- idari yapı yoğunlaşmasıdır.”(Aslanoğlu, 2000: 19).

Yapılan ticari faaliyetlerinde kentlerin oluşumu ve gelişimi açısından büyük rolü olmuştur. Kentliler ve kentli olmayan yabancı tüccarların buluştuğu ve malların değiş tokuş edildiği yerler meydana gelmiştir (Aslanoğlu, 2000: 20). “Mısır hiyerogliflerinde etrafı çevrili daire ile ifade edilen kent simgesindeki duvarlar, insanların savunma amacıyla bir araya geldiğini gösterebilir.” (Aslanoğlu, 2000: 20). Tabii ki insanların sırf savunma amaçlı kentleri meydana getirdiklerini söylemek doğru değildir. Ancak bazı yerleşmelerin savunma ve korunma açısından daha uygun

(20)

olduğu ve kentsel nüfus artışında daha etkili olduğu söylenebilir (Aslanoğlu, 2000: 20). Kurulan kentlerde ekonomik faaliyetlerin yapılmaya başlaması yazılı tabletler ve matematik biliminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kentler ve kentleşmeyle birlikte yollar ve köprü gibi ulaşım ağlarına daha önem verilmiş teknoloji giderek gelişmiş ve kent insanının hayatını daha da kolaylaştırmıştır (Aslanoğlu, 2000: 22-23). Şu bir gerçek ki kentler insan ihtiyaçlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve gelişim göstermiştir. Kentlerle beraber yaşayışlar, kültürler kuşaktan kuşağa aktarılabilmiş ve insanlığın yarınının ve medeniyet kavramının gelişimine katkı yapan en önemli meta olmuştur. Bu sebeple kentlerin doğuşu ile medeniyetin gelişimi arasında doğru orantı vardır (Pustu, 2006: 148). Kentler içinde bulunduğumuz yüzyılın odak noktası haline gelmişler ayrıca ulusal ve uluslararası göçünde fazlaca yaşandığı yerler olmuşlardır (Pustu, 2006: 146).

Kentlerin oluşumu ile insanlar doğal ve geleneksel hayatlarını bırakmış birlik ve beraberlik duygusundan yoksun daha bireyci ancak modern bir hayat sürmeye başlamıştır (Yılmaz, 2004: 249). Kentler kurulmaya başladıkları anda sıradan ve tekdüze ilerlerken sanayi devrimiyle birlikte kentler büyük bir sıçrama gerçekleştirmiş, sosyo kültürel ve yapısal manada hızlı bir değişim yaşanmıştır (Yılmaz, 2004: 252).

Köylerden kentlere doğru yapılan göçlerle birlikte kültürlerin de göçü olmuştur. Ortaya çıkan yeni yaşam düzeninde köy yaşantısına ait unsurlar kentlere taşındı ve onun değişmez bir parçası haline geldi. Ancak kent yaşamının getirdiği yeni kurallarla birlikte köydeki basit ve kolay yaşamdan farklı olarak daha zor ve karmaşık bir hal aldı. Buralarda hayatını sürdüren insanlarda karmaşıklaşmış, insan ve meslek grupları giriş yapmış oldu ve kent yaşamının gerektirdiği şekilde yeni meslek grupları ortaya çıktı ve bu karmaşık durumdan daha üst düzey bir birim oluştu. Kentler, insanların iş gücü bakımından zaman ve mekan olgusu düşünülmeden çok uzak mesafeleri de içerisine alan bir iletişim yoğunlaşmasında etkin bir rol oynadı (Mumford, 2007: 45).

Kısacası kentlerin ortaya çıkmasıyla birlikte asıl yaşanan şudur:Plansız, dağınık olarak yaşamlarını sürdüren gruplar sınırları belirli bir alanda birleştirildi.

(21)

Kale veya surlarla çevrelenen bu kısıtlı alanda insanlar hem birlikte yaşama duygusunu öğrenip benimsediler hem de korunma ve savunma mekanizmalarını geliştirdiler.daha büyük Pazar yeri, tapınak gibi mekanların inşa edilmesi ve nüfus yoğunluğunun artmasıyla kent kültürünü zenginleştirerek farklı kazanımlar elde ettiler (Mumford, 2007: 47).

2. Kent Modelleri ve Kentlileşme

Bu başlık altında tarihi süreç içerisinde kentlerin dönüşümü bağlamında kent modelleri başta olmak üzere kentlileşme ve karşılaşılan sorunlar ele alınacaktır. İnsan ve insan toplulukları geçmişte yaşamlarını sadece yeme içme, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak için emek sarfetmemişler, kültürel ve sanatsal anlamda da uğraşılar vermişlerdir. Birincil amacı ticaret yapmak olan panayır adı verilen genellikle eğlence ve ticaret amacıyla toplanılan yerlerde aynı zamanda şiirler okumuşlar, küçük ve şimdiki tiyatroları anımsatan oyunlar da sergilemişlerdir. İnsanların zamanla sadece hayatlarını sürdürmek için değil, hoşça vakit geçirmek için meydana getirdikleri bu faaliyetler, onların fikirlerini, düşünme tarzlarını değiştirmiş ve bu fikir akımlarını sadece kendi hayatlarına değil, yaşadıkları şehirlere ve mekanlara da yansıtmışlardır. Bununla yetinmeyip dinlerine ait figürleri, öne çıkan ticari faaliyetlerini de şehirlerini şekillendirmek için kullanmışlardır. Endüstri Devrimiyle hızla gelişim gösteren kentleşme, 19. yüzyıldan 1970’lere kadar tüm gelişmiş ülke kentleri sanayi kenti, 1975’lerden sonra ise küresel kent olarak ifade edilmektedir (Aslanoğlu, 2000: 194). Bu kapsamda modern/postmodern, islam, sanayi ve küresel kent gibi kavramlar gündeme gelmiştir.

2.1. Modern/ Post Modern Kent

Latince modernus kelimesinden meydana gelen hıristiyanlığın pagan devrinden ayrı bir ruha değindiğini belirtmek için kullanılmıştır. Modern (Modernus) sözcüğü ‘şimdi’ veya ‘şimdiki zaman’ anlamını taşımaktadır (Karakurt, 2006:3). Modernizmin temelleri demokrasi ve hümanizm üzerine atılarak oluşturulmuş bir fikir hareketidir. Modernite ile birlikte dinin etkisi azalmış bilim ve akıl içinde bulunulan çağa egemen hale gelmiştir (Hayta, 2016: 177-178). Modernite, Hegel’le birlikte varolmaya ve sosyal bilimlerin çalışma alanında yer almaya başlamıştır.

(22)

Modernite zaman kavramında hayat bulan sosyal kültürel koşulları tarif eden bir kavramdır (Karakurt, 2006:3). Modernite’nin hangi tarihsel süreçte nasıl yorumlandığı önemli bir konudur. Modern kentlerin varolmaya başlaması sanayi devrimi ile birlikte olmuştur. Sanayi Devrimi ve beraberinde getirdiği kültürel, sosyal, politik ve ideolojik yenilikler kentlerin şekillenmesinde büyük rol oynamıştır (Kaypak, 2013: 80-81). Birey ve toplumların yaşam alanlarını değiştiren iki büyük olay olmuştur. Bunlar Tarım ve Sanayi Devrimleridir. Tarım Devrimiyle, insanlar yerleşik hayata geçmiş tarımsal faaliyetler ile uğraşmışlar ve köyleri kurmuşlardır. Sanayi Devrimi’nde ise teknoloji ve makineleşmenin etkisiyle köylerden kentlere göçler başlamış ve bugünkü modern kentlerin temelleri atılmıştır. Bu tarihten sonra kentler durağan olmayan sürekli ilerleyen büyüyen mekanlar haline gelmişlerdir (Kaypak, 2013: 82).

Bermann’a göre modernite tarihin etkisinde biçimlendiği düşünülen üç aşamadan oluşmaktadır; 16. ve 18. yüzyıllarda insanlar geleneksel yaşamlarından ayrılarak yeni bir yaşam tarzını tecrübe etmeye zorlayan modernliğin toplumsal kuralları gelişmiş; Fransız Devrimiyle yaşanan siyasi ve iktisadi olaylar; meydana gelen değişmeler modernizme katkı sağlamıştır. İnsanların yepyeni kimlikler edinmesine neden olmuş, kapitalizm ve pazar ekonomisi yaygınlaşmıştır. Bauman’a göre modernite kapitalizmle birlikte topluma yerleşmiş yeni bir hayat tarzıdır. Aydınlanma Dönemi felsefi, sosyolojik ve kültürel modernitenin temel ilkelerinin şekillendiği bir dönemdir. ‘Rasyonel Akıl’ ve ‘İnsan Aklının İlerlemesi’ düşünceleri bu dönemde var olmuştur. Akıl toplumların ilerlemesi için en önemli birim olarak kabul edilmiştir. Akla gelen düşünceler önce söyleme ardından da eyleme dönüştürülmüştür (Karakurt, 2006: 3).

Modernite aklın sınırlarını ve sonsuzluğunu tespit etmeye çalışır. Akıl ile aydınlanma arasında bir bağ bulunur. “İnsanın kendi aklını kullanma isteği ve cesareti ya da başkasının vesayeti olmadan kullanma talebi, aydınlanmayı doğurur. İnsanın aydınlanma istemi rasyonel olma kararıyla belirlenir.”(Karakurt, 2006: 4). Bacon ve Descartes akıldan yola çıkılarak doğru bir yargıya varma ve yanlışla doğruyu birbirinden ayırma yetisinin Dünya’yı kapsayan hatta Dünya sınırlarını aşan

(23)

değiştirilmesi güç ilkelere ulaşmanın ve insanın doğayı önce anlayarak sonra onu kontrol etmeye çalışarak yönetebileceği düşüncesine inanmaktadırlar. Bacon doğayı doğrudan doğruya yeniden şekillendirmekle kalmayıp doğa üzerinde güçlü bir kontrol mekanizması kurulabilmesi için yeni bir sistem bulmayı arzulamıştır. Bu insanın aklını doğru bir biçimde kullanabilmesi ile alakalıdır. Descartes’e göre dünyada karmaşıklık değil kesinlik vardır. Bundan emin olamanın yolu ise akıldan geçer. Akıl rasyonalite gibi kavramlar moderniteyi tamamlayan fikirlerdir (Karakurt, 2006: 3-4).

Modernite ile geleneksel birbirinden apayrı iki kavramdır. Bu kavramlar bazen birbirinden ayrı olsa da genellikle birlikte anlam kazanırlar. Modernizmde yalnızca doğrular ve yanlışlar vardır (Karakurt, 2006: 5). Modernite ile toplumlar tarım ve hayvancılık faaliyetlerini bırakarak kentlere yerleşip buralarda sanayi ve hizmet sektöründe çalışmaya devam etmiş, böylece üretici toplumdan tüketici topluma geçiş olmuştur. Kentler toplumsal yaşamın odak noktası olurken kırsal kesimler zamanla kentlerin gerisinde kalmışlardır. Modernleşme sürecinde kentler incelendiğinde kentsel mekanın değişimine etki eden en önemli olgunun kapitalizm olduğu görülür. Karlılığı ve birikimi artırmak için farklı konseptler içeren mekan düzenlemeleri yapılmakta, eski çevreler devamlı olarak değişim rüzgarı içerisine girmektedir. Mekanların kapitalist ekonominin etkisiyle geçirdiği değişimler, bulunduğu coğrafik alanla arasındaki bağların zarar görmesine sebep olmaktadır. Mekan yapıları bu ekonomik etkinliklerin isteğine göre değişim göstermektedir. Modern kent adeta düzenleme ve değişimlerin başlıca öğesidir (Karakurt, 2006: 6).

“Kent modernizmin bir üst anlatısıdır. Kültürün oluştuğu alandır.” (Aslanoğlu, 2000:97). Kentler modernizmin en büyük sembollerinden biridir. İnsan elinin meydana getirdiği en önemli eserlerden biri medeniyet kavramının oluşup gelişmeye başladığı alandır. Köyden kente göçlerin etkisiyle bireylerin kırsal yaşamdaki alışkanlıklarını bırakarak yepyeni hayat tarzı ve kültürle karşı karşıya kalmalarına ve geldikleri kentin kültürüne uyum sağlayarak sonraki kuşakları bu kültür çerçevesinde yetiştirmelerine ya da inatla geleneklerini sürdürerek bu yeni

(24)

düzene uyum sağlayabilmiş arada derede kalmış bir insan portresi çizmektedir (Karakurt, 2006: 6).

Modernizmle beraber bireyler önceleri köy, kasaba gibi yerleşimlerde daha basit, sade bir yaşam sürerken kentlerde makinalaşma varlığını sürdürmüş insanlar zamanla bu makineler olmadan hayatlarını idame ettirme konusunda zorluk yaşamışlardır.Yeni kurulan bu şehirlerde çalışma alanları, yaşam alanları ve kamusal alanlar ayrılmıştır. Örneğin insanların oturdukları evler, siteler bir yerde sanayi bölgeleri, fabrikaların bir yerde toplandıkları görülmüş ancak şehirleşmenin önü alınamaz bir şekilde hızlanması kontrol edilemez şekilde artması zamanla bazı sanayi bölümlerinin kent merkezi içinde kalmalarına fabrika ve evlerin yan yana bulunmalarına sebep olmuştur (Karakurt, 2006: 7).

Modernizm karşıtı ya da modernizm sonrasını belirtmek için 1960’lı ve 70’li yıllardan sonra kullanılan postmodernizmin modernizme bir karşı çıkış olduğu söylenebilir. 80’li yıllardan itibaren daha yaygın olarak hayatımıza girmiş bir kavramdır (Bingöl, 2014: 16). Modernizme inat postmodernizm “Herşey olur.” sloganını benimseyerek özgür bir mimari tarz sergilemiştir (Bingöl, 2014: 19).

Postmodernizm birçok bilim dalında kullanılabilen bir kavram olduğu halde postmodernizmi anlatan genel bir tanım yapmak zordur. Postmodernizm modernizmin eleştirisidir. Modernizmde endüstriyel toplum vardır. Emek egemendir. Post modernizmde ise post endüstriyel ve bilgi toplumu vardır. Yaşanan her türlü gelişme neticesinde farklılaşan kentler oluşmuş, esnek üretimle parçalara ayrılan üretim yöntemi uygulanmıştır. Postmodernizmle kentlerin yönetiminde belediyeler ve yerel yönetimler profesyonel olarak aktif rol oynamışlardır. Postmodernizm kentin tamamını kapsayan, bireysel dilek ve istekleri önemseyen, estetik ve kültürel değerlere yer veren, engelleri ve sınırları aşmayı hedefleyen yapılar meydana getirmeyi amaçlamaktadır (Bingöl, 2014: 20-21). Çünkü postmodernizmi insanları belirli kalıplar içerisinde sınırlandığı durumları yok sayan, modernizme yapılan eleştirilerin tümüdür. Postmodernizme göre kent çeşitliliğin ve farklılığın mekanıdır (Aslanoğlu, 2000: 107). Postmodernizmde gerçeklik değil imaj ön plandadır (Aslanoğlu, 2000: 109).

(25)

Postmodernizmin belirli sistematik öngörüsü bulunmamaktadır. Bütün dayanağını modernizmin yaptığı eleştiriden almaktadır (Karakurt, 2006: 11). Postmodernizm, modernizmin belirli bir kalıba soktuğu Dünya’da insanın özgürleşmesi, merkezlerin küçük parçalara bölünmesi, farklılıkların giderilmesi, süreçlerine önemli saptamalar ve eleştiriler getirmiştir (Aslanoğlu, 2000: 125).

İnsanlık tek bir kültür veya tarihle tarif edilemez. Bu bağlamda postmodernizm yukarıda vurgulandığı gibi modernizmin benimsettiği ulusal kimliğe de kültüre de karşı çıkar. Başka bir ifadeyle postmodernizmle birlikte kuralları, sınırları belli olan şehirlerin yerini sınırları kuralları belirsiz olan şehirler almaya başlamıştır (Karakurt, 2006: 15).

Modern kent ile Postmodern kent arasındaki farklılıklar söz konusudur. Işık bunları özetlemiştir:”Postmodernizm, kenti bir bütün olarak görmemizi sağlayan mantıksal temelleri ortadan kaldırmıştır. Modernizm kenti, uçaktan görmesine karşılık postmodernizm kenti bir anlamda sokakta yürüyen kentli insanların gözleriyle görmemizi sağlamıştır. Bu kent, her türlü bütünlüğünden koparılmış, parça parça olmuş algılanan bir kenttir. Bu bakış içinde kent, sokakta yürüyen insan gözüyle algılanan parçaların özgüllüğü içinde görülür. Üstelik bu parçalar, bir bütünün parçaları değil, kendi başlarına anlamı olan birimlerdir: Dolayısıyla da postmodernizm kente bakışında, kent parçalarının birbirine bağlayıcı bir mantık da aramaz.”(Karakurt, 2006: 15).

Modern kentlerde mekanlarda toplumsal fayda ön planda tutulurken, postmodern kent mekanında toplumsal faydadan ziyade içinde bulunulan toplumdan bağımsız onunla herhangi bir ilişkisi olmayan, iyi ve güzel olanı kendisi için bir araç edinmiş bir görüşü ifade etmektedir (Karakurt, 2006: 15).

2.2. İslam Kenti

Din, toplumun farklı tabakalarında bulunan insanlar arasında kurulan en önemli bağdır. Din kavramı kentler ve diğer yerleşim birimlerinde farklı anlaşılmaktadır. Birinde kırsal-geleneksel şekilci ve topluluk şeklinde bir anlayış hakimken diğerinde

(26)

ise daha rasyonel, bireyci bir anlayış şekli ortaya çıkmaktadır (Tunç vd., 2001: 140-141).

İslamiyeti kabul eden topluluklar islam dininin yayılması ve gelişimi ile birlikte daha önce yaşadıkları çadır hayatını bırakıp yerleşik hayata geçmeye başlamış böylece şehircilik faaliyetleri de önem kazanmıştır. Müslüman toplumların daha hızlı bir şekilde şehirler kurmalarının siyasi, ekonomik, kültürel birçok sebebi vardır. Mesela fethettikleri bölgeleri ellerinde tutmak, yönetimini kolaylaştırmak ve oradaki kontrolü sağlamak, kurdukları şehirlerin doğal veya her türlü zenginliklerinden faydalanabilmek amacıyla fethedilen topraklarda kent kurmak ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca islam dinini gereklerine göre yaşayabilmek tam anlamıyla öğrenebilmek ve öğretebilmek için şehirlere gereksinim duyulmuştur. İslam dini kentlerde doğmuş bir topluluk dinidir. Çünkü islam dininin gerektirdiği ibadetlerin genelde bireysel olarak değil topluluk halinde yapılması ve yaşanması gerekmektedir (Can, 1995: 24-25). Kurulan bu şehirlerde islamiyetin anlatılabilmesi ve anlaşılabilmesi içinde eğitim- öğretim faaliyetlerine büyük önem verilmiştir (Can, 1995: 27).

Bir islam kenti üç unsur üzerine kurulur. Bunlar: Cami, pazaryeri ve hamamdır. İslam kentlerinde batıda varolan spor alanları ve tiyatrolar bulunmaz. Bu gibi kurumların yerini cami ve medreseler doldurur. Camilerin etrafında genellikle belirli bir zanaatle uğraşan esnaflar bulunur. Bunlar sırasıyla şöyledir: Kitapçılar, ciltçiler, deri eşya satıcıları ve terlikçilerdir. Dericileri dokumacılar takip eder. Sonra marangozlar, çilingirler ve bakırcılar bulunur. Saraçlar ve eyerciler kentin dış kısmına yakındırlar. Tabakhaneler ve boyahaneler kentin çıkış noktalarında, çömlekçiler ise kentin dışındadırlar. Pazaryeri yapısı bütün islam kentlerinde neredeyse aynıdır. Bütün ticaret dalları pazaryerinde belli bir yerde bulunur (Keleş, 2006: 137).

İslam şehirlerinin göze en çarpan özelliği, her bir Müslüman bireyin İlahi Kanun Koyucu’nun gücüne ve hükmüne teslim olmak için büyük emek sarfetmesi ile bu çabayı destekleyen ve yardım eden topluluğun devamlı bir arada olmasıdır (Serjeant, 1997: 18). İslam şehirlerinin kuruluşları ve gelişimleri açısından

(27)

farklılıklar gösterdikleri savunulmaktadır. E. Pauty islam şehirlerini kendiliğinden ve belirli bir irade sonucu kurulanlar olarak ayırmaktadır. A. Dhina ve D.-j. Sourbel ise islam şehirlerini müslümanlar tarafında kurulanlar ve fetih yoluyla islam etkisine girenler şeklinde ikiye ayırırlar. Bütün bunların dışında ordugahlardan oluşmuş şehirler ile ordugah olmayan bunların dışında kalan şehirler olarak tanımlayanlarda mevcuttur. İdari şehirler düzenli, askeri nitelikteki şehirler ise nispeten düzensiz yapıdadırlar (Can, 1995: 31-32).

“Müslüman evleri, sokağa sırt çevirmiş, iç avlusuna dönük, ışığını avlusundan alan yapılardır. Yapının bütün öğeleri, içinde yaşayanlara en büyük gizliliği (mahremiyet) sağlayacak biçimde birbirleriyle bağlantılıdır.” (Keleş, 2006:137). İslami şehirlerde eğitim hayatında düşünce özgürlüğüne önem verilmiştir (Serjeant, 1997: 98). İslamiyet yalnızca bir din değil aynı zamanda bir kültür ve uygarlıktır (Serjeant, 1997:131). İslami şehir sadece tarihi bir mirası barındırmaz. Bünyesinde ahlaki değerler, kültürel kimlik, modern ekonomik gelişmelere uyum sağlamış bir insan hayatı, toplumsal adalet kavramlarını da barındırır (Serjeant, 1997: 292). İslami şehirlerin oluşumunda zanaatkarların önemli etkisi olmuştur (Serjeant, 1997: 264).

“Ribat” adı verilen kuruluş amacı islam devletlerinin sınırlarını ve güvenliğini sağlamak olan aynı şekilde devletin sınır bölgelerinde yerleştirilmiş bulunana bu karakollarda zamanla şehirlere dönüşmüşlerdir (Can, 1995: 33). İslam şehirlerinde şehrin merkezini belirleyen en önemli unsur camilerdir (Can, 1995: 103). Cami ilk zamanlarda sadece bir ibadethane olarak değil, aynı zamanda siyasi konuların görüşüldüğü bir mekan, bazen bir yargı yeri ve eğitim öğretim faaliyetlerinin icra edilmesi açısından da önemli bir konuma sahiptir. Ancak zaman içerisinde yalnızca ibadet edilen bir mekan olarak kullanılmıştır (Can, 1995: 108). Müslüman şehrinin en tipik kurumlarından bir diğeri de dini ya da kamusal amaçlar için açılmış olan vakıflardır (Serjeant, 1997: 32). İslam şehirlerini belirten en iyi şey güçlü bir birlikte yaşama duygusu, yardımlaşma ve dayanışmadır (Serjeant, 1997: 49).

Kent kuramları içerisinde islam kenti incelemeleri daha çok ortadaoğu’da yapılmıştır. Geleneksel islam ortadağu kentleri ile bağdaştırılmıştır. Bu kentlerde yapılan araştırmalarda dini inanış ve hayat tarzının mekansal yapının oluşumunda

(28)

büyük rol oynadığı, camilerin dinsel işlevlerin yanında sosyal, kültürel ve eğitim işlerinin yerine getirilmesinde de büyük vazifelerinin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple kentteki en önemli ve dikkat çeken unsurdur. İslam kenti analizlerine dair ilk çalışmaları yapan Grunebaum’a göre islamiyette kentin en önemli işlevi bir müslümanın dini vazifelerini yerine getirebildiği alan olmasıdır. Kentin diğer yerleşim yerleriyle olan ilişkisi göçebe toplulukların ticari yada dinsel faaliyetleri sonucu oluşmaktadır. Lapidus ise Grunebaum’dan esinlenerek toplumsal yapıdaki örgütlenme biçimini irdeleyerek incelenmiştir. Lapidus’un islam kentini kapsayan çalışması 10. ve 15. Yüzyılda ortadağu’da yapılan incelemelerdir.Lapidus islam kenti modelinde Memlük Dönemi Halep ve Şam kentlerinden faydalanmıştır. Bu modelde islam kentlerinin kendi kendilerine yetebildikleri, kendilerini kırsal alandan ayıran keskin çizgilerin olduğunu öngörüsünün inceleme yapılan bütün alanları kapsamadığı sonucuna varmıştır. İslam kenti modeli “ortaçağ işlem sosyal grupları, sosyal gruplar ve kent mekanı arasındaki ilşki ile kent örgütlenmesinin coğrafi ve dini boyutlarını” ele alarak incelemiştir (Aslanoğlu, 2000: 46-47).

Dini kuralların bireyin günlük hayatını önemli ölçüde şekillendirdiği belirtilmiştir. İslam kentlerinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma açısından oluşturulan birlik mahallelerdir. Ayrıca islamiyet içerisindeki mezhep örgütlenmeleri ile birlikte mahalleler daha çok ön plana çıkmaya başlamış, insanlar yaşamlarını ait oldukları mezhep kurallarına göre sürdürmeye devam etmişlerdir (Aslanoğlu, 2000: 49-50). Lapidus’a göre islam kentlerinde mekanların beş ana unsuru bulunmaktadır:

 Kale,

 İdari ve yönetimle ilgili işlerin yürütüldüğü, saray ve üst düzey yöneticilerden oluşan yönetim merkezi,

 Hanlar, bedestenler, camiler ve pazar yerlerinden oluşan şehir merkezi,  Mahaller (konut yoğunluğunun fazla olduğu yerler),

 Dış Mahalleler.

Geleneksel yapı içerisinde en küçük mekansal birimi mahalleler oluşturur. Her mahalle de kendince oluşmuş heterojen gruplar bulunur. Mahalleler arasındaki sosyal

(29)

dayanışma ve yardımlaşma gibi bağlar kuvvetlidir. Etnik mahalleler ise daha çok uğraşılan zanaat dalı ile isimlendirilir (Aslanoğlu, 2000: 54).

Gelişmekte olan bir islam kenti ikiye ayrılır. Birisi “Medina” adı verilen “eski kent” yani kalenin de bulunduğu yerdir. Diğer tarafta “yeni kent” bulunur. Buna modern kent veya Avrupa tarzında kentte denir. Bu bölümlerin ilkinde “bütünlük” ikincisinde bölünmüşlük vardır (Keleş, 2006: 138).

Sonuç olarak islam kentleri dinin gerektirdiği kuralları şehrin sokağından, caddesine bireylerin günlük yaşantısına kadar kent yaşamının her alanına ve anına empoze etmiş, özümsemiş mekanlar olarak değerlendirilebilir.

2.3. Sanayi Kenti

16.yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlayan uygarlık ve insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktası olan Sanayi Devrimi’nin insanlar ve yerleşim yerleri açısından etkisi çok büyüktür (Adıyaman, 2008: 14). “Sanayi Devrimi; küçük zanaat, tezgah ve atölye üretimlerinin yerine teknik buluş ve makinelerde yeni enerji kaynağı buhar gücünü harekete geçirdiği, buharlı gemilerin ve makinenin insan, rüzgar, su hayvan enerjisinin yerini almasıdır (Adıyaman, 2008: 14). Sanayi Devrimi ile birlikte dünya için yepyeni bir çağ başlamış sanayi ve teknoloji alanında yaşanan yenilikler toplumsal değişikliklere yol açmıştır. Bu dönemden sonra işçi sınıfı oluşmuş, yeni yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi fikri ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak kentlerin hızla çoğalması kent nüfusunun artmasına neden olmuştur. Sanayi kentlerinin odak noktası ticaret ve sanayidir. Ticaret daha çok sanayinin olduğu yerlerde yapılabilmektedir (Adıyaman, 2008: 14).

Sanayi kentiyle sanayi öncesi kenti birbirinden ayıran temel faktör teknolojik gelişmelerdir. Sjoberg’in kuramsal yaklaşımına göre kentlerde bulunan yapılar bağımlı değişken, teknoloji ise bağımsız değişkendir. Kentler tek başlarına var olan birimler olarak değil ait oldukları toplulukla birlikte değerlendirilmektedir. Sjoberg, sanayi öncesi kentleri zaman içerisinde oluşan yapısal farklılıklara değinilmemiş benzerliklerden yola çıkılarak belirli bir kalıp oluşturulmaya çalışılmıştır (Aslanoğlu, 2000: 32). Sanayi öncesi kentlerde yaşam daha natürel bir şekilde sürdürülürken;

(30)

ulaşım, insan ve hayvan gücüne dayanılarak yapılır. Sanayi kentinde bunun tam tersi durumlar yaşanmaktadır (Aslanoğlu, 2000: 33). Sanayi öncesi kentte aile kurumu ve lonca teşkilatı arasındaki bağ ekonomik ve sosyal düzeni de etkilemektedir. Bu dönemde özel hayat toplum kurallarına göre devam ettirilmektedir (Aslanoğlu, 2000: 35).

Sjoberg’e göre; sanayiden önce kentlerin mekan yapısının sanayi kentlerinden ayrıldığı yönler şöyledir (Aslanoğlu, 2000: 43):

 Merkezi alanların ortaya çıkışında burada bulunan sosyal grupların dağılımı önemlidir.

 Mahalle ve sokakların etnik, mesleksel ve aile yapılanmalarına göre oluştuğu görülür.

 Kentsel mekanlarda konut ve işyeri ayrışmasının olmaması.

Sanayi kenti, sanayinin, ekonominin, fabrikaların ve ticaretin merkezidir. İdari ve dini görevleri pek de önemli değildir. Kullanılan teknoloji en üst düzeydir. Enerjinin en verimlisi, en çoğu, belki de en zararlısı organik olmayanından faydalanılır (Aslanoğlu, 2000: 43). İşbölümü ve ihtisaslaşma sanayi öncesi kentlere göre daha fazladır. İşbölümü ve ihtisaslaşmayla hizmet kalitesi ve istihdam artmış, kentler daha modern bir yapıya bürünmüştür (Taşçı, 2012: 15). Tarımsal faaliyetlere çok ilgi duyulmaz ancak hizmet sektöründe beklenti daha yoğundur. Nüfus fabrikaların çoğunlukla bulundukları yerlerde fazladır. Teşkilatlanma ve koordinasyon vardır. Kentsel mekanlar sanayi öncesi kentteki mekanlara göre daha geniş ve kapsayıcıdır. Yollar geniş, yapılar yüksektir. Konutlar ve işyerleri arasında belirli farklılıklar bulunmaktadır. Kent yaşamı artan ekonomik faaliyetler, kazançlar sonucunda değişime uğrayarak özünü yitirmektedir (Aslanoğlu, 2000: 43).

Sanayi kentleri, sanayi ve ticaret etkinliklerinin çerçevesinde gelişmiştir. Bu tür kentlerde hem toplum yaşamının idaresinde hem de toprak kullanımında büyük bir uzmanlaşma ve iş bölümü söz konusudur. Oturma ve çalışma alanları birbirlerinden ayrılabilir. Bundan dolayı yeni mahalleler ve kentler kurulabilir. Sanayi kentleri sürekli değişim içerisindedir. Sanayi kentinde kadın çalışma hayatında da aktif bir

(31)

şekilde yer almaktadır. Uzmanlaşma ürüne değil üretime göre şekillenir. Dinin etkisi azalmıştır (Keleş, 2006: 141).

2.4. Küresel Kent

Hammaddelerin, mal ve hizmetlerin, bilginin hızlı bir şekilde uluslararası pazarlara girmesi ve dağılımının hemen yapılması, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ve iletişim sektöründeki ilerlemelerin yön verdiği durum ve olaylar küreselleşme olarak tanımlanmaktadır (Pustu, 2006: 146). Türk Dil Kurumuna göre Küreselleşme: “ Uluslararası düzlemde yaygınlaşmış iktisadi etkinliklerin işlevsel anlamda birbirlerine eklemlenmesi.” şeklinde ifade edilmektedir (Türk Dil Kurumu, 2004). Gelişen teknoloji, bilgi akışının hızlanması ve iletişimin sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilebilmesi dünya şehirlerinin finansal sistemdeki önemini pekiştirmiştir. Mekânsal sınırların kalkması küresel kentleri ön plana çıkarmıştır (Aslanoğlu, 2000:120).

Küreselleşme özellikle hayatımızın üç alanında etkisini hissettirmektedir. Bunlar; ekonomik, kültürel ve siyasal alandır. Ekonomik alanda mal ve hizmetlerin üretimi, geliştirilmesi, dağıtımı ve tüketimine önem verilmektedir. Siyasal alanda gücün bir noktada toplanması savunma sanayisi ile ilgili gelişmeler, örgütlenmeler, bunların kurumsallaşması ve bu durumların diplomasiye etkileri yer almaktadır. Kültürel alan ise inanç ve değerlerin, olayların, anlamların sembolleşerek belirtilmesidir (Aslanoğlu, 2000: 142).

Küreselleşme, kapitalizmin ortak bir yaşam biçimi olarak yaygınlaşmasını, uluslararası sermayenin Dünya’daki etkisinin kuvvetlenmesini ifade etmektedir. Devletlerarası sınırlar uluslararası bölgesel kuruluşlar kapsamında değil, giderek bütün dünyada anlamını ve önemini kaybetmeye başlamıştır. Ulusal egemenliğinde gücünün zayıfladığı durumlar vardır. 80’lerin sonunda Sovyetlerin parçalanması, komünizmin etkisini kaybetmesi, soğuk savaş döneminin sona ermesi, doğu ve batı blokları arasındaki çekişmenin bitmesi küreselleşme sürecini hızlandırmıştır. Dünyanın her yanını sarmaya başlayan liberalleşme süreci ise kentleri ve çevreyi etkilemeye başlamıştır. Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde özelleştirme ilkesi esas alınmıştır (Keleş, 2006: 55-56).

(32)

Küreselleşme ile kentler arasındaki etkileşimin ekonomik, sosyal- kültürel boyutlarda incelenebilmesi için farklı bakış açılarına ihtiyaç vardır. Bu doğrultuda Friedman tarafından oluşturulan dünya kenti hipotezi şu şekilde ifade edilebilir (Aslanoğlu, 2000: 147):

1. “Küresel sermayeyi çekebilecek alt yapıya sahip olan kentler giderek dünya kent hiyerarşisinde yerlerini alacaktır.

2. Dünya kentlerinin küresel kontrol fonksiyonları kentin yapısında etkin bir şekilde yansıtılır.

3. Dünya kentleri gerek iç göç, gerek uluslararası göç konusunda odak noktaları olarak öne çıkmaktadır.

4. Dünya kenti mekansal kutuplaşma, sosyal sınıf kutuplaşması gibi sanayi kapitalizminin çelişkilerine sahne olmaktadır.

5. Dünya kenti, devletin mali kapasitesinin üzerinde sosyal maliyetler yaratmaktadır.”

Küreselleşme ile birlikte canlanan kentler, ticaret, sanayi, kültürel anlamda gelişme göstermiş, hatta bu gelişimle birlikte kentler ülkelerin önüne geçmiş ve daha çok prestij sahibi olmuşlardır (Pustu, 2006: 145). Ülkelerin tanınırlıkları var olan kentlerin özelliklerine göre olmakta ve artık devletler kentlerine göre kuvvetlidirler (Pustu, 2006: 146). Küresel kentler bütün özellikleriyle birbirinden ayırıcı, farklı olmak yerine birbirine benzeme çabası içinde olan kentler olarak düşünmek yanlış olmaz. İçinde bulunduğumuz zamanda kentler küreselleşmenin getirmiş olduğu teknolojik yeniliklerle birlikte üretim, tüketim faaliyetlerini oluşturan etmenleri de bünyesinde barındıran yerlerdir. Küreselleşen dünyayla beraber kentler de insanlar da bu sürece entegre olmak zorunda kalmışlardır. Zevkler ve beğeniler aynılaşmış dinlenilen müzikler, sevilen filmler insanların tercihlerinden çok küreselleşen dünyanın insanlara empoze ettiği yönde ilerleme göstermiştir. Öyle ki insanların kurduğu hayaller, cümleler, attıkları adımlar farksızdır. Hepsi tek tiptir (Koyuncu, 2013: 160-161). Kentler küreselleşme modasıyla birlikte dünya kenti olabilmek adına beş yıldızlı otellerle, gökdelenlerle, alışveriş merkezleriyle doldurulmakta, bu uğurda doğal alanlarda tahrip olmakta ve giderek kaybolmaktadır. Örneğin ormanlık

(33)

alanların üniversite yerleşkesi yapımına verilmesi örnekler arasında gösterilebilir (Keleş, 2006: 58).

Küreselleşme toplumun yapısını etkilemekte hatta bozmaktadır. İşyerlerinde, evlerde, caddelerde, toplu taşıma araçlarında asabi, tahammülsüz, kendinden başka kimseyi düşünmeyen çevresindeki sosyal olaylara kayıtsız kalan mutsuz ve daha çok depresif olan bireyler kendilerini toplumdan izole etmekte, ihtiyaç duyduğundan fazla harcamakta ve tüketmektedir. Bu durum bireyleri daha çok hırslandırmakta ve bu da insanlar arasında daha çok kibir ve rekabet duygusunun oluşmasına sebebiyet vermektedir. Kentin kendine ait yerel kültürü yavaş yavaş yok olmakta onun yerine ise küresel kültür ve öğretileri yerleşmektedir (Koyuncu, 2013: 162).

Küreselleşme kavramı siyasetten politikaya, ekonomiden kültüre, sosyal yaşantımıza, kıyafetlerimizden, yeme – içme alışkanlıklarımızdan konuşma stilimize kadar hayatımızın her alanındaki değişimi ve etkileşimi ifade etmek için kullanılmaktadır (Kiper, 2004: 14). Küreselleşme, kentler ve kentlerde yaşayanlar üzerinde daha çok hissedilmektedir. Tanımda da ifade edildiği üzere Kentsel mekanlar, insanların yaşam biçimleri, oturuşları kalkışları, konuşma stilleri, tüketim alışkanlıklarının benzerliği sosyo-kültürel yapı üzerinde yaşanan değişimler küreselleşen dünyaya ayak uydurma çabaları olarak görülmektedir. Bu yeni sistem ile evlerimiz, işlerimiz, arkadaşlıklarımız, ailevi ilişkilerimiz, düşünce tarzımız dahi özgünlüğünü kaybetmekte ve tek tipleşmektedir (Kiper, 2004: 15).

Küreselleşmenin olumsuz sayılabilecek özelliklerinden en önemlisi kentler arasında oluşan gelir eşitsizliğidir (Kiper, 2004: 15). Bu durum kentler içerisinde dengesizlik ve hoş olmayan görüntüler meydana getirmektedir. Kentin yoksul, varoş kesimi daha çok derme çatma yapılmış gecekondularda hayatlarını sürdürürken şehrin daha gelişmiş semtlerinde lüks evler insanların yaşam tarzlarındaki farklılıkları belirginleştirmektedir. Ayrıca hızlı kentleşme ve göçler sonucunda çoğalan kent nüfusunun yol açtığı insan yaşam alanlarının şehir dışına taşması, uyum problemlerinin ortaya çıkması aynı zamanda bir tarafta eski – çirkin diğer tarafta güzel ve yeninin yan yana durması kent siluetleri ve kent kimlikleri açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

(34)

Sonuç olarak küreselleşme kentlerimize ve hayatlarımıza girdiği günden beri bütün hayatımızı ve alışkanlıklarımızı etkisi altına almış bunun sonucunda da tercihlerimiz, zevklerimiz birbirinin aynısı olmuş, hayatımızın her alanında var olan özgünlüğü yitirdiğimiz görülmüştür (Koyuncu, 2013: 162).

3. Kentleşme Kavramı

“Kentleşme dar anlamda kent sayısının ve kent nüfusunun artması; geniş anlamda ise ekonomik, teknolojik, siyasal ve psiko-sosyolojik etkenlerin etkisi altında oluşan, sanayileşmeye ve toplumsal gelişmeye paralel olarak kent sayısının artması ve var olan kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, iş bölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan nüfus birikimi sürecidir.”(Tatlıdede, 2014: 19). “Kentleşme, herhangi bir nüfusa kent özelliğini kazandıran ve bu özellikleri yerleştiren süreç.” olarak tanımlanmaktadır. Günümüzün cafcaflı şehir hayatı köylerde ve kırsal kesimlerde yaşayan insanları daha çok cezp etmektedir. Böylece yaşam standardı ve imkanının kentlerde artacağı düşüncesi ile köyden kente göçler yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak kent nüfusu artmaya devam etmektedir. Kentleşme toplumsal olguyu betimlemek için kullanıldığında üç nitelik önem taşımaktadır: Kentin bir varlık olarak değerlendirilmesi, kentleşme süreciyle birlikte toplumsal yapıda da gelişim ve değişimin görülmesi ve kentin bulunduğu coğrafi alan ve onun yapısıyla ilişkili olmasıdır (Şendil, 2017: 17). Kentleşmeyi besleyen en önemli faktör köylerden kentlere yapılan göçlerdir. Çünkü gelişmiş kentlerde doğum oranları daha azdır (Keleş, 2006: 23). Aslanoğlu’na göre kentleşme; “ Gelişen, ilerleyen teknoloji ve üretim sistemlerinin etkisiyle Dünya’daki tüm kara parçalarının kent haline geldiğini ya da kentleşme eğiliminde olduğunu söylemek mümkündür. İnsanlar denizleri bile çeşitli malzemelerle doldurarak suni kentler, ülkeler inşa etmektedirler. Elektronik iletişim ağları- enerji- ulaşım etkisiyle dünya tümüyle kentleşmektedir." (Aslanoğlu, 2000: 97). Başka bir anlatımla kentleşme; “ Üretimin, ticaretlerin ve hizmetlerin süratle büyümesini sağlayan sanayileşmenin etkisiyle dağılım oranının fazla olması ve bu fazlalığın kentin dışı da yerleşme yerlerinde iskan edilmeleri nedeniyle nüfusun kentlerde birikmesine ve kent sayısının artmasına neden olan aynı zamanda da buralarda yaşayanların özel hayatlarında, ekonomik,

(35)

sosyal ve siyasal davranış açısından etkileyen ve devletinde belirli bir takım faaliyetlerini gerektiren değişikliklerdir.” (Es ve Ateş, 2004: 212).

Kentleşmenin hangi ortamda çıktığı ve geliştiği de önemli bir konudur. Kentleşmenin başlangıcı göçebe bir yaşam sürerek avcılık, toplayıcılık gibi ekonomik faaliyetlerle uğraşan toplumların tarımsal faaliyetler nedeniyle yerleşik hayata geçmeleridir. Kentleşme sürecindeki en önemli faktör insanların uğraştıkları ekonomik etkinliktir (Attar, t.y.:1). Örneğin az gelişmiş ülkelerde görülen bir veya iki kentin diğer kentlere göre aşırı gelişim göstermesi o ülkede bölgeler veya kentler arası dengesizliklerin artış göstermesine sebep olurken gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde kentleşmenin sanayileşmeden daha hızlı ilerlediği görülmektedir.

Kentleşme demografik bir süreçtir. Sanayileşme ise bu oranı artırmaktadır. Büyük kentler orta ve küçük kentlere nispeten daha çabuk ve hızlı büyümeye devam etmektedir. Kentleşme bir ülkenin tüm coğrafi bölgeleri ve şehirlerinde eşit bir şekilde ilerlememekte bazı coğrafi bölümler ve burada bulunan kentler diğerlerine nazaran kat ve kat büyümekte kontrol edilemez bir biçimde genişlemektedir (Keleş, 2006: 38).

Sanayi Devrimi’nin kentleşme üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Önce İngiltere’de başlayıp zamanla Belçika, Fransa, Almanya gibi ülkelere de yayılması bu ülkelerde kırdan kente doğru bir iç göç dalgasına sebep olmuştur. Hızlı ve düzensiz olarak ilerleyen kentleşme karşısında kamu kurumları insan ve kent ihtiyacının karşılanması konusunda çaresiz kalabilmektedir. Kentlerde her türlü iş ve meslek dalına yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi zor olduğundan bazı iş ve hizmet dallarında belirli bir yoğunluk görülmektedir (Keleş, 2006: 38). Sanayi kentlerine yerleşmeye çalışan insanların yaşadığı sıkıntı ve zorluklar zaman içerisinde “Sosyal Devlet” olgusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur (Es ve Ateş, 2004: 207).

Dünya, sanayi devrimi ve küresel süreçlerin etkisiyle çok kısa zamanda hızla kentleşmiştir. Ülkemizde bu furyadan etkilenerek plansız ve acele bir biçimde kentleşmeye başlamıştır. Köylerden kentlere, kentlerden metropollere yapılan ve dur

Şekil

Tablo 1: Katılımcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Tablo 12:Bir kentte en çok dikkatinizi çeken mekanlar hangileridir?
Tablo 13: Kentsel sorunlarla karşılaştığınızda hangi yola başvurursunuz?

Referanslar

Benzer Belgeler

Olur olmaz kitabı almayınca da hangisi iyidir, hangisi kötüdür, nasıl anlayacaksınız. Benim de şu sorduğuma

Aynı alanda günümüzde Kültür Mahallesi olarak adlandırılan Kiremithane Mahallesinde Fransız hastanesi olarak kullanıldığı semt sakini tarafından ifade edilen

In the experiment, we compared LEACH and the proposed method in terms of number of alive nodes, consumed energy and produced data.. The graphics of number of alive nodes,

Bu çalışmanın amacı, beş faktör kişilik özellikleri (dışadönüklük, uzlaşmacılık, sorumluluk, duygusal denge, deneyime açıklık) ile görev ve bağlamsal

Yerel halk genel olarak Balıkesir Üniversitesi'nin gelişmiş bir üniversite olduğu, üniversitenin öğrenciler için sunduğu sosyal ve kültürel olanaklar ile üniversite

Periyodik kontrol metodunda kullanılan maddelerin stok düzeyleri belirli aralıklarla (15 gün, 1 ay, 2 ay gibi) kontrol edilir. Stokların arzu edilen düzeyin altında

b değeri için rakamlar farklı dışında herhangi bir şart olmadığından b değeri a ve c rakamları dışında bütün