• Sonuç bulunamadı

2. Kent Modelleri ve Kentlileşme

3.2. Kent Kültürü Kent Kimliği İlişkisi

Kentler dünyanın özel mekanlarıdır. Yapılması düşünülen her plan kentler ve bunların özellikleri ile ihtiyaçları dikkate alınarak yapılmaktadır (Tatlıdil, 2009: 321). Kültür, farklı yaşam tarzlarının biribiri içerisine karışıp erimesidir. Kültür toplulukların yaşadıkları siyasal- sosyal tecrübelerin bir sonucudur. Bu yüzden sürekli birikerek ilerler. Kültür bugünle değil daha çok dün ile bağlantılıdır. Tarihseldir. Nesilden nesile aktarılarak yaşatılır. Kültür sembollerle, hayat stilleri ile alakalıdır. Bireyin kültürü ile toplumun kültürü birbiryle ilintilidir. İnsanlar kültürlerini mimari yapılara, sanat eserlerine ve alışkanlıklarına dökmüşlerdir. Ekonomi, üretim ve pazarlama ilişkileri yaşam tarzlarının ve ideolojilerin benimsetilmesinde etkin rol üstlenmiştir (Yazar, 2015: 2-4).

1950’li yıllara kadar kültür sadece sanat ürünleriyle sınırlandırılmıştır. Ancak zamanla insanın yaşamını etkileyen bir çok şey kültürle özdeşleştirilmiştir.kültürün kavramsal çerçevesi de genişlemiştir (Demir, 2018: 36).

Mekanların algılanış şekli tarihin her döneminde kent kültürüne farklı yansımıştır. Kent kültürü kentte bulunan her türlü etkileşimi, alt kültürleri ve farklı

kültür gruplarının birbiriyle kaynaşmasıdır. Kent kültürü zaman ve mekanı içine alarak kültürün oluşabilmesi ve gelişebilmesi için uygun alan sağlar (Yazar, 2015: 9). Kent kimliği, kentin geçmişinden gelen özellilkeri ve farklılıkları ile günümüze kadar uzanan kent olma durumunu kapsayan bir bütünün sonucudur. Kent kimliği her kentte farklı etkenlere göre gelişir. Her kentte algılana kent kimliği ayrıdır (Güneş ve Beyazıt, 2017: 326).

Coğrafyası, kültür düzeyi , mimarisi, yaşam biçimi ve geleneklerin karışıp aidiyet duygusu ile bir bütün olması kentin kimliğini oluşturur. Sosyo-ekonomik yapı ise kentin profilidir (Yazar, 2015: 16). Kent kültürü toplumun kaynaşarak birbirine kenetlenmesini ve ortak bir düşüncenin oluşmasını sağlar (Tatlıdil, 2009: 324).

Kentler kültürel hatıraların mekanlarıdır. Kent kültürü kent aracılığı ile oluşan etkileşimin neden ve sonuçlarını incelerken; kent kimliği ve bu etkileşime bağlı neden ve sonuçların ana yapısına dikkat çekmektedir. Toplum kültürü bireyin kültürüne ve kimliğine de yansır. Böylece kentlerde ortak bir kültürle beraber ortak bir kimlik anlayışı da ortaya çıkar. Toplum kentin kimliğini oluşturan, kültürünü ise ekileyendir (Yazar, 2015: 16).

4. Yerel Yönetimlerin Kent Kimliğine ve Kent Kültürüne Etkisi

Yerel yönetimler sınırları belirlenmiş bir alanda yaşayan toplumun üyelerine bir arada yaşamaları sebebiyle kendilerini ilgilendiren konu ve durumlarda hizmet etmek amacıyla kurulmuş, karar ve yönetim organları yerli halk tarafından seçimlerle iş başına getirilmiş, görev ve yetkileri kanun, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenmiş, özel gelire, bütçeye ve personele sahip, sunulan hizmetler bakımından kendi teşkilatını kurabilen merkezi yönetimle olan münasebetlerinde idari özerklikten faydalanan kamu tüzel kişisidir (Sezik, 2016: 47-48).

Yerel yönetimler bireylerin kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toplumun değer, inanç ve adetlerini yaşatıp geliştirmekle yükümlüdür. Ayrıca yerel yönetimler her durumdaki farklı kültür kurumlarıyla ilgili bazı sorumluluklarını toplumunda desteğiyle daha nitelikli biçimde karşılayabilir (Öztaş ve Zengin, 2008: 165).

Kent Kültürü ile Sanayi devrimi arasında doğru bir orantı vardır. Kent kültürü sanayi devrimi ile doğmuş ve şekillenmiştir (Öztaş ve Zengin, 2008:158). Yerel yönetimler kent kültürüne ait değerlerin paylaşıldığı toplumu etkileme ve yönlendirme kabiliyeti olan birimlerdir. Kültürel, fiziksel ve sosyal olarak kentin gelişmesi, ilerlemesi ve korunması bakımından en önemli ve etkin olan kurumdur. Çünkü halkın içerisinde olan kurumlar yerel yönetimlerdir. Kentlerde o kente has bir kent kültürü oluşturma, geliştirme faaliyetleri genelde belediyeler aracılığı ile yapılır. Belediyelerin faaliyetleri daha çok maddi ve manevi kültürel mirasa sahip çıkarak onları korumak ve kentteki var olan yapılaşmanın bu tarihi eserlere saygı duyarak onların ana yapısı ve görüntüsüne zarar vermeden ilerlemesidir. Belediyecilik denildiğinde akla gelen klasik düşüncelerin değişmesi, yani belediyelerin sadece çevre bakımı ve temizliği vb. işleri yapan bir kurum algılamasının zihinlerde yok olmasıyla birlikte belediyeler kültürel, sosyal işlere ve faaliyetlere dönük daha çok çalışma yapmışlardır. Bu da “Kültürel Belediyecilik” adı verilen bir kavramın oluşmasında önemli bir etken olmuştur. Kültürel belediyecilik; kent kültürünün korunması ve yeni oluşturulan kentsel mekanlarında bu çerçeve içinde olması kapsamında aktif bir rol oynamıştır (Güler vd., 2016: 94-95).

Merkezi yönetimler, yerel yönetimler ve çeşitli sivil toplum kuruluşları kültürel faaliyetlerin yürütülmesi hususunda ortak çalışmalar yaparlar. Bu faaliyetlerin denetiminde merkezi yönetim en yetkili organdır (Öztaş ve Zengin, 2008: 159). Yerel yönetimler büyük kentlerde yaşamlarını sürdüren birçok farklı kültürü ve geleneği korumak geliştirmek ve yaşatmak için büyük çaba göstermektedirler. Ayrıca hızla değişen çağla birlikte değişen kültürel faaliyetlere de ayak uydurması gerekmektedir. Ancak her zaman daha çok harcama ve yatırım gerektiren kültürel faaliyetlerin yerini bazen hızlı kentleşmenin getirdiği altyapı, ulaşım gibi sorunların çözümü almaktadır. Belediyelerin kültür etkinliklerinin asıl amaçları arasında; kırdan kente göçle gelen insanların kent yaşamına en kısa sürede alışması ve uyum sağlamasına yardımcı olmak demokratik ve çoğulcu bir anlayışla bilinçli bir belediyecilik anlayışı içerisinde kentte yaşanan ekonomik, politik, siyasal ve sosyal sorunlara çözüm bulmaktır. Kent kültürü ile demokrasi kültürüne katkıda bulunmak belediyelerin çalışmaları arasında en çok üzerinde durulan konulardan biri olmalıdır.

Belediyelerin yapmış oldukları kültürel faaliyetlerin başarılı olabilmelerindeki en önemli nokta bu etkinliklere halkın gösterdiği ilgi ve alakadır. Eğer kent halkı bu faaliyetlere yeterince destek vermezse bu hem belediyeleri hem de gerçekleştirilen faaliyetlerin sayısını ve içeriğini büyük ölçüde olumsuz etkiler. Ancak yerel yönetimlerin ekonomik gelirlerinin daha çok altyapı eksikliklerine kaydırılması kentlerdeki kültür faaliyetlerinin seyrini değiştirmektedir (Öztaş ve Zengin, 2008: 176-177.)

Belediyeler, kanunların ve yönetmeliklerin kendilerine belirlediği sınır içerisinde kent sakinleri ile kent kültürü ve kimliği arasında bir ilişki kurulması konusunda yardımcı olmaya çalışır. Sonuç olarak kent kültürü ve kimliğinin oluşumu aynı zamanda içinde bulunduğumuz yüzyılın teknolojik gelişmeleri belediye faaliyetlerinin önderliğinde kentin simgesi görevi yapan değerlerle bütünleşerek kültürel ve kimliksel öğelerin korunması ve geliştirilmesinde etkin rol oynayacaktır (Güler vd., 2016: 96).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ GÖREN KIZ ÖĞRENCİLERİN KENT KİMLİĞİ VE KENT KÜLTÜRÜ BAĞLAMINDA KONYA ALGISI

1.Konya’nın Tarihsel Gelişimi

Ünlü sosyolog Zigmunt Bauman ‘Yabancılarla karşılaşılan yer’ olarak tarif eder kenti (Meriç vd., 2006: 21). Büyük yazar ve şair Ahmet Hamdi Tanpınar ‘Beş Şehir’ adlı eserinde Konya’nın bozkırın bir çocuğu olduğunu ve esrarlı bir güzelliği olduğunu söyler (Tanpınar, 2016: 65). Dışarıdan bakınca farklı içerisinde ise bambaşka dinginlik ile huzuru barındıran Dualar ve Dilekler şehri Konya’nın tarihi kökleri çok eskilere dayanıyor.

M.Ö. 7000’li yıllardan beri çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir şehir olan Konya gerek tarihi ve turistik yerleri gerek yetiştirmiş olduğu önemli şahsiyetleriyle tarihi ipek yolunun en önemli ticaret ve konaklama noktası olması sebebiyle bir müze şehir özelliğine sahip istisnai bir yerdir. Konya adı ilk olarak eski zamanlarda şehre zarar veren bir canavarı öldüren kişiye bir anıt yapılmış ve bu anıta ‘İkonion’ adı verilmiş daha sonra bu “icconium” olmuştur. Roma Döneminde her başa gelen imparatorla birlikte “Claudiconium, Colona Selie, Augusta İconium” gibi isimlerde almıştır. Bizans kaynaklarında “Tokonion” olarak adı geçen Konya şehri “Yyconium, Conium, Stancona, Conia, Cogne, Cogna, Konien, Konia” gibi isimlerde kullanılmıştır. Araplar buraya Kuniya demiş, Selçuklu ve Osmanlı döneminde Konya olmuş ve günümüze kadar da bu isim kullanılmıştır. Konya’daki ilk yerleşim Neolitik çağa kadar uzanmaktadır. Karahöyük ve Ereğli’de yapılan çalışmalar Hititlere ait yerleşim olduğunun göstergesidir. Canhasan, Çatalhöyük Neolitik Döneme; Canhasan ve Çatalhöyük kalkolitik döneme ve Alaeddin Tepesi ise ilk Tunç Çağına ait yerleşimlerdir. Çatalhöyük’te yapılan kazı çalışmaları sırasında 13 yapı katı ortaya çıkmıştır. Şehirciliğin bilinen en iyi dönemi 7. ve 11. katlarda ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Konya Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biridir (Konya İl Halk Kütüphanesi, 2018).

1071 Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış, Büyük Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah Konya’yı fethetmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti 1074’te kurulmuş, başkenti de İznik olmuştur. Ancak İznik birinci haçlı seferleri sırasında kaybedilince başkent Konya olmuştur. Bu tarihten sonra Konya Anadolu Selçuklu eserleri ile donatılmış, kültür ve sanat alanında yükselme devrini yaşamıştır. Devrin ünlü bilgin, filozof, şairleri ve mutasavvıflarının toplanma merkezi olmuştur. Bahaeddin Veled, Mevlana gibi isimler başta olmak üzere Sadrettin Konevi, Kadı Burhaneddin, Kadı Sıraceddin gibi ilim adamlarının Konya’nın kültür Merkezi olmasındaki katkıları çok büyüktür. Konya Anadolu Selçuklularına tam 211 yıl başkentlik yapmıştır (Konya İl Halk Kütüphanesi, 2018).

Fotoğraf 1: 19.yüzyıl sonu Kılıçarslan Köşkü, Selçuklu Sarayı kalıntısı ve Alaeddin Camii. Friedrich Sarre fotoğrafı, Koyunoğlu Müzesi Arşivinden alınmıştır. Önge, 2017 (http://www.arkitera.com/gorus/1109/konya-nin-selcuklu-donemi-mimari-mirasi-ve-gunumuzdeki- durumu-ile-ilgili-notlar.

Selçuklular Konya’ya birçok mimari eseri yadigar bırakmışlardır. Bunlardan bazıları Alaeddin Camii, İnce Minareli Medrese, Karatay Medresesi vb. bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Bu dönemde Konya Türk İslam kentlerinin niteliklerini kazanmaya başlamıştır. Bunlar (Deniz, 2004: 50):

 Kapalı ve sade dış mimarisi ile zengin iç mimarisi ve zemin katları sağır bahçeli evler,

 Şehrin odak noktası olan cami, tekke veya zaviyelerin çevresinde toplanmış mahalle ve mekansal açıdan, sosyal kültürel açıdan farklı bir yerleşim olarak ‘mahalle’ anlayışının kent dokusuna etkisi,

 Doğa ve insanlarla uyumlu kent ve yol yapısı ve çıkmaz sokaklar,  Cami, hamam ve bedestenden oluşan şehrin üç temel unsuru,

Bu dokunun o dönemdeki mekansal/yapay çevre kimliğini yansıttığı söylenebilir.

1229 yılında Mevlana’nın Konya’ya gelişi birlikte birçok ilim irfan sahibi insanı Konya’ya sürüklemiş, kent daha da büyümüş dini etkileri barındıran yerleşmeler şehrin surlarının dışında da kurulmuştur. Konya’ya yeni gelmiş olan tasavvuf sevdalısı insanlar surların dışında yaşamaya başlamış ve buralarda yeni yeni mahalleler kurulmuştur (Deniz, 2004: 52). “Mevlana Türbesi ve çevresi 15. ve 16. yüzyıllarda şehrin en prestijli semti olmaya başlamıştır. ‘Türbe önünde ev, Meram’da bağ’ sözü de bu dönemlerde ortaya çıkmıştır.” (Deniz, 2004: 54)

Cumhuriyet Devrinde de gelişimine devam eden Konya sahip olduğu kültürel ve tarihi eserlerle adeta bir açık hava müzesini andırmaktadır. Konya’nın incisi en önemli eseri olan Mevlana Müzesi Mimar Bedrettin Tebrizi tarafından yapılmış olan 16 dilimli Kubbe-i Hadra (En Yeşil Kubbe) firuze çinilerle kaplıdır ve bugünkü görünümüne Cumhuriyet Döneminde sahip olmuştur. Hz. Mevlana’nın öğretileri ayrıca kültür hayatına kazandırmış olduğu Mesnevi ve Divan-ı Kebir adlı eserlerin bilgeliği günümüz dünyasındaki birçok insanın hayatına ışık tutmaktadır. Güldürüken düşündüren fıkralarıyla herkesi kendine hayran bırakan Nasrettin Hoca’nın da Konya’nın kültür ve sanat hayatına olan katkıları yadsınamaz (Konya İl Halk Kütüphanesi, 2018).

Konya’da yetişmiş olan ilim adamlarının pozitif enerjisi halen daha bu kentin kimliğinin gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Konya’yı dünyaya tanıtan ve Türkiye’nin diğer kentlerinden ayıran Mevlana ve onun düşüncesi ile hayat felsefesi

hala birçok insanın yaşam yolculuğuna ışık tutmaktadır (Deniz, 2004: 54). Yetiştirmiş olduğu din adamları, öğretileri ve yaşantısı ile Konya sufiliğin başkenti, alimliğin şehri olmuştur.

Eski zamanlardan beri dindar- muhafazakar kimliğini koruyan ve günümüze taşıyan bir şehirdir Konya. Konya’nın kimliğinin yapılar bakımından korunmasında Selçuklu ve Osmanlı zamanından kalan birkaç yapının koruma altına alındığı ancak eski Konya evlerinin bu kapsama alınmadığı görülmüştür. Zamanla Konya’da yalnızca evler değil çeşitli fabrika ve sanayi dalları da gelişmeye başlamış, otomotiv, gıda ve tarım makineleri üreten tesisler faaliyet göstermiştir (Koyuncu, 2013: 169).

Konya’da 1973 yılına kadar yapılaşmada bahçeli evler görülürken 73 yılından sonra hızla apartmanlaşmıştır. Kent kimliğinin oluşup gelişmesi eski kentsel unsurlarla yenilerin harmanlanarak yepyeni yapıların olması ile şekillenir. Bu yüzden uzun bir süreç gerektirir. Kent kimliğinin geliştirilmesi, kent planlamasının içerisinde yaşanılan kente uygun olması, yeni yapılaşmanın öncekileri bozmadan, onlara zarar vermeden ilerlemesi gerekmektedir. Bir dönem Konyalı ’nın en büyük hayali olan “Meram’da bağ, Türbe önünde ev.” anlayışı zaman içerisinde Mevlana Türbesi çevresi tarihi ve dini özelliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Fakat hızlı ve çok katlı yapılaşmanın artması bahçeli ev düşüncesinin ise zayıflaması Konya’nın daha iyi ve varlıklı insanlarının buradan uzaklaşmalarına bu durumda bu çevreyi daha bakımsız, köhne ve varoş bir hale getirmiştir. Bu çevreden ayrılan varlıklı gruplar daha çok Meram’da yeni yerleşim alanlarının kurulmasında etkili olmuşlardır. Bu dönemlerde özellikle gecekondulaşmayı önlemeye yönelik projelerin kent kimliğinin gelişimi açısından müspet kararlar oldukları söylenebilir. Örneğin Nalçacı Caddesi’nde 1967 yılında kooperatif tarzında binalar yapılmıştır. Ancak zaman içerisinde lüks konutların bulunduğu modern bir semt haline gelmiştir (Deniz, 2004: 59-60).

Fotoğraf 2:1960 yılı Devlet Su işleri İdare Binası ve İstasyon Caddesi (Kaynak: dsi.gov.tr)

Şekil 4:1970’li Atatürk Stadyumu ve çevresi (Koyunoğlu Müzesi Arşivi) Kaynak: Sıramkaya vd., 2017 http://www.arkitera.com/gorus/1104/anadolu-kent-kimliginin-olusumunda-istasyon-caddeleri-- konya-ornegi

1987 yılında büyükşehir belediyesi olan Konya bu tarihten itibaren Selçuklu, Meram, Karatay adında üç ilçe belediyesi olmuştur. Her belediyenin oluşturduğu planların farklı olması sebebiyle yapay kimlik elemanlarının etkisi de farklı olmuş, Meram’da genelde bahçeli geniş alanlara yapılmış 1-2 katlı evler, Selçuklu’da hızlı kentleşmenin etkisiyle 8-10 katlı yapılar bulunmaktadır. Karatay ilçesi ise tarihi dokusu nedeniyle imar planları kapsamında koruma altına alınmıştır (Deniz, 2004: 61).

Yirminci yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte özellikle ülkemizin doğusundan batısına doğru olan göç akımlarıyla birlikte kendine ait bir kent kültürü oluşturamayan şehirler ortaya çıkmıştır. Ancak Konya bu konuda talihli bir şehirdir. Geniş yüzölçümü ve imkanları ile birçok insanı içerisinde barındırabilecek kapasiteye sahip olması nedeniyle şehre göçle gelen nüfusu kendi içinde değiştirip revize ederek yine kendine doğru dönüştürebilmesi ve gecekondulaşmanın fazla olmaması Konya’nın en büyük şansıdır (Meriç vd., 2006: 19).

2000’li yıllardan sonra Konya’da güvenlikli site ve rezidans tarzı yapıların akımına kapılmış, 90’lı yıllardan başlayıp günümüze kadar büyüyerek ilerleyen alışveriş merkezi kültürünün etkisinde kalmıştır. Bu durum Konya insanının yaşayış tarzını da tabii ki yeniden dizayn etmiştir (Koyuncu, 2013: 170-171). Ancak Konya

bütün bunlara rağmen aşure, fener alayı, şivlilik, hıdrellez, asker ve hacı uğurlama gibi gelenekleri tüm neşesi ile yaşatmaya devam etmektedir (Koyuncu, 2013: 172).

Konya kullanılan teknolojiler, tüketim alışkanlıkları, maddi yaşantısı bakımından modern, manevi yaşayış ve düşünüş bakımından gelenekseli savunan modernlikle gelenekselliğin belli başlı öğretileri hariç iç içe geçmiş birbirini özümsemiş bir hayat tarzını temsil etmektedir. Bir yanda bireyin özünde bulunan islami kültür diğer yanda çağın gereklerine uygun olarak yaşanan modern kültürün sentezidir (Meriç vd., 2006: 38).

Fotoğraf 3: Konya’nın Genel Görünümü. Kaynak: (konya.bel.tr)

“Kente mevcut kimliğini kazandıran en önemli unsurlardan biri de kente özgü gündelik dil pratiğidir. Allah’ın selamıyla başlayan ve yine Allah’a emanet edilerek bitirilen kısa karşılaşmalar, Allah’ın razı olması temennisiyle yapılan teşekkürler, besmeleyle başlanan ve her fırsatta Allah’ın iznine havale edilen işler, hemen her olayda ve her konuda din ve geleneğin referans alındığı yorumlar, analizler söz konusu dinde- muhafazakar kimliğin oluşmasında ve sürdürülmesinde etkilidir. Bu dil pratiği sadece sözel olarak değil, moderniteyle birlikte yaşamımıza giren telekominikasyon aletleriyle gerçekleştirilen sanal iletişimde de kendini göstermektedir. sa(selamınaleyküm), as(aleykümselam), inş(inşallah), aeo(Allah’a emanet ol) vb. kısa mesajlar, cep telefonlarına melodilerine yüklenen dini müzikler, her Cuma ve bayramlarda atılan dini içerikli e-mailler ve mesajlar ve saymakla

bitmeyecek birçok farklılıklarıyla Konya, modernlik ile muhafazakarlığı, küreselleşme ile yerelliği bir arada yaşamaktadır.” (Koyuncu, 2013: 172-173).

Son olarak Konya’yı benzerlerinden ayıran en önemli özelliği küreselleşme ve modernleşmeden etkilense bile tamamiyle bu akımların esiri olmamıştır. Geçmişini ve değerlerini kıymetli bir mücevher gibi hep muhafaza etmiştir. Kutsallarına dokunmamış, dokundurmamıştır. Konya dindar- muhafazakar duruşu, tarihi, sosyal ve kültürel birikimi ile dışardan gelen kültürleri kendine benzetme özelliğine sahiptir. Konya’ya dışarıdan göçle gelenlerinde azımsanmayacak bir kısmında tüketim kalıpları siyasal tercihler vb. birçok şeyin değişip dönüştüğü görülmektedir (Koyuncu, 2013:173).

2. Türkiye ve Konya’da Kent Kimliği, Kent Kültürü ile İlgili Çalışmalar

Benzer Belgeler