• Sonuç bulunamadı

Menâhicü'l-inşâ transkripsiyon ve tenkitli metin (Konya Nüshası)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Menâhicü'l-inşâ transkripsiyon ve tenkitli metin (Konya Nüshası)"

Copied!
170
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

MENÂHİCÜ’L-İNŞÂ

TRANSKRİPSİYON ve TENKİTLİ METİN

(KONYA NÜSHASI)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Ayşe EROL

Danışman

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ

(2)
(3)
(4)

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ ... xii ÖZET ... xiv ABSTRACT ... xv KISALTMALAR ... xvi GİRİŞ ... 1 1. AMAÇ ... 1 2. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ ... 1

3. ARAŞTIRMA KONUSU ve ÖNEMİ ... 2

A. İnşanın Tarihçesi ... 3

B. Osmanlı Döneminde İnşa ... 6

BİRİNCİ BÖLÜM ... 11

MENÂHİCÜ’L-İNŞÂ’YA DAİR ... 11

I. Müellifi ... 12

II. Menâhicü’l-İnşâ’nın Nüshaları ... 12

A. Konya (Koyunoğlu) Nüshası ... 12

1. Muhtevası ... 13

2. Müstensihi ... 15

B. Paris Nüshası ... 17

C. Üçüncü Nüsha ... 17

III. Menâhicü’l-İnşâ’da Osmanlı- Karamanoğulları Diplomatiği ... 17

A. Karamanoğulları’na Ait Olduğuna Dair Görüşler ... 17

B.Osmanlı-Karaman Diplomatiğinin Benzerliği ... 18

İKİNCİ BÖLÜM ... 20

YAZIŞMA KURALLARI ve MEKTUPLAR ... 20

I.Yazışma Kuralları ... 20

(5)

B. Mektup Yazmanın Kuralları ... 22 II. Mektuplar ... 28 A.Mektubun Bölümleri ... 29 1.Elkab ... 29 2. Dua... 30 3. İbtidâ ... 30 4. Tahallüs ... 30 5.Talep ... 31 6. İntiha ... 31 B.Mektupların Muhtevaları ... 31 1. Başlıksız ... 32 2. Başlıksız ... 32 3. Cevabı ... 32 4. İʻtizâr Mektubu ... 33 5. Cevabı ... 33 6. Muhabere Mektubu ... 33 7. Cevabı ... 33 8. Davet Mektubu ... 34 9.Cevabı ... 34 10. Nükte Mektubu ... 34 11. Cevabı ... 35 12.Beşaret Mektubu ... 35 13.Cevabı ... 36 14.İştiyak İçinde ... 36 15.Cevabı ... 37 16.İştiyak İçinde ... 37 17.Cevabı ... 38 19.Cevabı ... 38

(6)

20.Şikâyet Mektubu ... 38

21.Cevabı ... 41

22. İstiʻfâf Mektubu ... 41

23.Cevabı ... 42

24. İzdivâc Tebriği(Tehniyet) Mektubu ... 42

25.Cevabı ... 43

26. Doğum Tebriği Mektubu... 43

27.Doğum Tebriği Mektubu (Farisî) ... 43

28.Doğum Tebriği Mektubu (Türkî) ... 44

29.Cevabı ... 44

30.Düğüne Davet Mektubu ... 44

31.Cevabı ... 45

32.Iyadet Mektubu ... 45

33.Iyadet Mektubu ( Diğeri) ... 45

34.Cevabı ... 47 35.Taziye Mektubu ... 47 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 49 RESMÎ BELGELER ... 49 I. Beratlar ... 49 A.Beratın Rükunları ... 50 1. Davet... 51 2. Tuğra ... 51

3. Nişan (Başlangıç) Formülü ... 51

4. Unvan... 52

5. Elkab ... 52

6. Nakil/İblağ... 53

7. Emir/Hüküm ... 54

(7)

9. Tarih ... 56

10. Mahall-i Tahrir ... 56

B.Beratların Muhtevaları ... 56

1. Kethüdalık Beratı ... 56

2.Vakıf Nazırlığı ve Mütevelliliği Beratı ... 56

3.İdrarât(Gelir Tahsisi) Berâtı ... 57

4.Kadılık Beratı ... 58 5.Müderrislik Beratı ... 58 6. Hatiplik Beratı ... 59 7.Nâiblik Beratı ... 59 8.İhtisab Beratı ... 59 9.Mukataa Beratı ... 60 10.Müsellemlik Beratı ... 60

II. Sultan II. Murad Dönemi Osmanlı-Karamanoğulları Antlaşmaları ... 61

A. II. Murad’ın Fetva Talebi ve Verilen Fetvalar ... 62

B. Tecdîd-i Muahede Öncesi ... 64

1. Musâlaha Mektubu ... 65

2.Cevap Mektubu ... 66

3. Musâlaha Mektubu ... 67

4. Yemin Mektubu (Nâme-i Sevgend) ... 67

SONUÇ ... 69

KAYNAKÇA ... 70

(EL-BÂBÜ’L-EVVELÜ) ... 77

(FÎ BEYÂNI KAV‘İDİ’L-İNŞÂ) ... 77

EL-BÂBÜ’S-SÂNÎ ... 81

Fİ’T-TA‘RÎFÂT YA‘Nİ SER-NÂMELERİ BEYÂN İDER ... 81

HİTÂB-I SELÂTÎN ... 81

(8)

HİTÂB-I VÜZERÂ ... 84

HİTÂB-I ÜMERÂ-İ ‘İZÂM ... 85

HİTÂB-I EMÎR-ZÂDEGÂN ... 86

SERNÂME-İ ÜMERÂ-İ LEŞKER ... 87

HİTÂB-I ÜMERÂ-İ LEŞKER-KEŞ ... 88

HİTÂB-I EKÂBİRÂN ... 88

HİTÂB-I SÜBÂŞIYÂN ... 88

HİTÂB-I SİPÂHİYÂN-I A‘LÂ ... 88

HİTÂB-I DİLÎRÂN VE FÂRİSÂN ... 89 HİTÂB-I KUZÂT ... 89 SER-NÂME-İ SÂDÂD ... 91 HİTÂB-I MEŞÂYİHÂN ... 91 HİTÂB-I ZÜHHÂD ve ‘UBBÂD ... 92 (HİTÂB-I ‘ULEMÂ)... 92 HİTÂB-I MÜDERRİSÂN ... 93 HİTÂB-I MÜFESSİRÂN ... 93 HİTÂB-I V‘İZÂN... 93 HİTÂB-I MÜFTİYÂN ... 94 HİTÂB-I MU‘ÎDÂN ... 94 HİTÂB-I TULEB ... 94 HİTÂB-I KÜTTÂB ... 94 HİTÂB-I HUTEB ... 95 (HİTÂB-I HUFFÂZÂN) ... 96 (HİTÂB-I İMÂMÂN) ... 96 (HİTÂB-I MU‘ARRİFÎN) ... 96 HİTÂB-I MÜ‘EZZİNÂN ... 96 HİTÂB-I A‘YÂNÂN ... 96

(9)

HİTÂB-I BÂZERGÂN-I EHL-İ HAYR ... 97 HİTÂB-I EKÂBİRÂN-I İ‘ZÂM ... 97 HİTÂB-I HÜCCÂB ... 98 HİTÂB-I HAZÎNE-DÂRÂN ... 99 HİTÂB-I ÇAŞNİ-GÎR(ÂN) ... 99 HİTÂB-I SİLÂH-DÂRÂN... 99 HİTÂB-I HUDDÂM ... 99 HİTÂB-I DER-BÂNÂN ... 99

HİTÂB-I HÜKEMÂ ve ETİBBÂ ... 100

(HİTÂB-I ŞU‘ARÂ) ... 100

HİTÂB-I MÜNECCİMÂN VE MÜHENDİSÂN ... 101

HİTÂB-I SÂZENDEGÂN VE GÛYENDEGÂN ... 101

HİTÂB-I MUHTESİBÂN ... 101

HİTÂB-I NÂYİBÂN ... 102

HİTÂB-I ‘ATTÂRÂN ... 102

HİTÂB-I AHİYÂN ... 102

(HİTÂB-I HAVÂTİN-İ İ‘ZÂM) ... 102

(HİTÂB-I PEZER-İ EHL-İ ‘İLM) ... 103

SER-NÂME-İ MÂZER ... 104

HİTÂB-I PÜSER-İ SÂHİB-İ MANSIB ... 104

HİTÂB-I BİRÂZER-İ BÜZÜRG ... 105 HİTÂB-I ‘AMM Ü HÂL ... 106 HİTÂB-I HˇAHER ... 106 HİTÂB-I GEBRÂN ... 106 TARÎKA-İ UHRÂ ... 106 TA‘RÎF-İ PÂDİŞÂHÂN ... 107 TA‘RÎF-İ VÜZERÂ ... 108 TA‘RÎF-İ ÜMERÂ ... 109

(10)

(TA‘RÎF-İ KUZÂT VE SÂDÂT ve MEŞÂYİHÂN ve ULEMÂ) ... 110

TA‘RÎF-İ EKÂBİRÂN ve HÜCCÂB ve EMÂCİD ve EVSATU’N-NÂS ... 111

SÛRET-İ CEVÂB-NÂMEHÂ ... 111 DER-MERTEBE-İ SELÂTÎN ... 111 CEVÂB ... 112 CEVÂB ... 114 CEVÂB-NÂME ... 116 CEVÂB-NÂME ... 117

CEVÂB(NÂME-İ) FERZEND ve BİRÂZER ... 119

EL-BÂBÜ’S-SÂLİS ... 120 (Fİ’T-TERKÎBÂT) ... 120 (BAŞLIK YOK) ... 120 (BAŞLIK YOK) ... 121 CEVÂB-NÂME ... 123 NÂME-İ İ‘TİZÂR ... 124 (BAŞLIK YOK) ... 124 NÂME-İ MUHÂBERE... 124 EL-CEVÂB ... 124 (NÂME-İ DA‘VET) ... 125 (EL-CEVÂB) ... 125 NÂME-İ NÜKTE ... 125 EL-CEVÂB ... 126 NÂME-İ BEŞÂRET ... 126 (EL-CEVÂB) ... 127 NÂME-İ MUSÂLAHA ... 127 EL-CEVÂB ... 128 NÂME-İ MUSÂLAHA ... 129 “NÂME-İ SEVGEND ... 130

(11)

BERÂT-I KETHÜDÂYİ... 131

TAKRÎR-İ NEZÂRET ve TEVLİYET ... 131

NÂME-İ İDRÂRÂT ... 132 TAKRÎR-İ KUZÂT ... 133 TAKRÎR-İ TEDRÎS ... 133 TAKRÎR-İ HİTÂBET ... 134 TAKRÎR-İ NİYÂBET ... 134 TAKRÎR-İ İHTİSÂB ... 135 (BERÂT-I MUKÂTA‘A) ... 135 BERÂT-I MÜSELLEMÎ ... 136 Fİ’L-İŞTİYÂK ... 136 EL-CEVÂB ... 137 Fİ’L-İŞTİYAK ... 137 EL-CEVÂB ... 139 İŞTİYÂK-NÂME-İ FÂRİSÎ ... 139 EL-CEVÂB ... 140 EL-CEVÂB ... 142 NÂME-İ ŞİKÂYET ... 143 EL-CEVÂB ... 144 NÂME-İ İSTİ‘FÂF ... 144 EL-CEVÂB ... 145

NÂME-İ TEHNİYE-İ TEZVÎC ... 145

EL-CEVÂB ... 146

(NÂME-İ TEHNİYE-İ VİLÂDET) ... 146

Nev-i Dîger ... 147

EL-CEVÂB ... 148

NÂME-İ HÂNDEN BE-‘ARÛSÎ ... 148

(12)

NÂME-İ ‘IYÂDET ... 149 EL-CEVÂB ... 150 (NÂME-İ TÂZİYET) ... 150

(13)

ÖN SÖZ

Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ni en fazla meşgul eden Türk beyliği olmuştur. Varlığını korumak için uzun müddet direnen Karamanoğulları hakkında hala bilinmeyen pek çok şey vardır. Bu çalışmaya, Menâhicü’l-İnşâ’nın Karamanoğulları’na ait olduğu görüşlerini tahkik etmek ve görüşler doğru ise Karamanoğulları’nın devlet teşkilatı ve diplomatiği hakkında bilgi edinmek amacıyla başlanmıştır.

Menâhicü’l-İnşâ, daha önce çeşitli çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışma, önceki çalışmalar dikkate alınarak ve faydalanılarak hazırlanmıştır. Yazının okunmasındaki güçlük sebebiyle eserin Latin harflerine noksansız aktarılması mümkün olmamıştır fakat bu noksanlar çalışmanın sonucuna tesir edecek nitelikte değildir.

Menâhicü’l-İnşâ üzerine yapılan bu inceleme çalışması üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Tezin birinci bölümünde eserden faydalanılarak hazırlanmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiş, eserin müellifi ve nüshaları, çalışmaya konu olan nüshanın müstensihi tanıtılmıştır. Bu bölümde ayrıca eserin Karamanoğulları’na ait olduğu yönündeki görüşler değerlendirilmiştir.

İkinci bölümde yazışma kuralları ile bu kurallara uygun yazılmış mektuplar birlikte incelenmiştir. Menâhicü’l-İnşâ’nın ikinci kısmını oluşturan ser-nâme örnekleri için ayrı bir başlık açılmamış ser-nâme örnekleri içerisinde en zengin kısmı teşkil eden sultan için yazılmış hitap örneklerinden birkaçının değerlendirilmesiyle yetinilmiştir. Mektupların muhtevası bahsinde içerikleri kısa ve öz anlatılmaya çalışılmış, başlıklar müellifin verdiği isme göre yazılmıştır. İsmi bilinmeyen mektuplar başlıksız olarak adlandırılmıştır.

Üçüncü bölüm resmi belgelere ayrılarak beratların diplomatik özellikleri ve muhtevaları anlatılmıştır. Resmî belge olmasından dolayı sevgend-nâme ve sevgend-nâme ile olan bağlantısı sebebiyle Karamanoğlu İbrahim Bey ile Sultan II. Murad arasında yazılan üç mektup bu bölümde ele alınmıştır.

Bana, benden fazla itimad ederek Menâhicü’l-İnşâ’yı çalışmayı teklif eden ve bunda ısrarcı olan danışmanım, âlîcenâp hocam Prof. Dr. Alaattin Aköz Beyefendi’ye sabrı, nezaketi ve bana öğrettiği her bilgi için teşekkür ederim. Farsça beyitlerin bir kısmının okunmasında yardımcı olan, yoğun mesaisi arasında zaman ayırmak lütfunu gösteren âlî-kadr, muhterem hocam Prof. Dr. Ali Temizel Beyefendi’ye minnettarım, teşekkür ederim. Arapça kelime ve ibarelerin okunmasındaki yardımı için Abdullah Erol’a, bilgisayarımdaki problemleri aşmakta yardımcı olan Ramazan Erol’a ve metni okuyarak

(14)

hatalarımı düzeltmekte yardım eden F. Zehra Erol’a müteşekkirim. Tezi bitirmem için gece gündüz dua eden sevgili annem Keziban Erol’a sonsuz sevgilerimi arz ederim.

Ayşe Erol Konya 2019

(15)

ÖZET

Osmanlı devri münşeat geleneğinin en eski örneklerinden olan Menâhicü’l-İnşâ, XV. yüzyılda kâtiplere yazışma kurallarını öğretmek amacıyla telif edilmiş Türkçe bir eserdir. Eserde Sultan II. Murad ve Fatih dönemi beratları, resmî ve özel mektup suretleri bulunmaktadır. Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Sultan II. Murad’a verdiği “sevgend-nâme” de bu kitaptaki resmî belgelerden birisidir.

Bu araştırmada Menâhicü’l-İnşâ’nın Konya (Koyunoğlu) nüshası Latin harflerine aktarılarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın birinci bölümünde eserin yazarı, nüshaları ve eserin önemine dair görüşler ele alınmıştır. İkinci bölümde yazışma kuralları ve mektuplar incelenmiştir. Üçüncü bölümde resmî belgeler ve mektuplar değerlendirilmiştir.

Anahtar kelimeler: Menâhicü’l-İnşâ, münşeat, yazışma, mektup, berat, Osmanlı

(16)

ABSTRACT

Menahicü’l-İnşâ, one of the oldest examples of Ottoman münşeat(journal) tradition, was a Turkish work of art written to teach the rules of correspondence to clerks in the fifteenth century. Certificates, official and private letter copies of Sultan Murad II and Fatih period are available in the work. The “sevgend-nâme” Karamanoglu Ibrahim II gave to Sultan Murad II is one of the official documents in this book.

In this study, Konya (Koyunoğlu) copy of Menâhicü’l-İnşâ is evaluated by transferring to Latin letters. In the first part of the study, the author, copies and opinions about the importance of the work are discussed. In the second part, correspondence rules and letters are examined. In the third part, official documents and letters are evaluated.

Key words: Menâhicü’l-İnşâ, Münşeat, correspondence, letter, certificate, Ottoman

(17)

KISALTMALAR bk. : Bakınız

C. : Cilt

çev. : Çeviren

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi H. : Hicri

haz. : Hazırlayan

İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi

M. : Miladi

TOEM : Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası TTK : Türk Tarih Kurumu

s. : Sayfa

S. : Sayı

vd. : ve devamı, ve diğerleri

(18)

GİRİŞ 1. AMAÇ

Bu araştırmanın amacı Menâhicü’l-İnşâ’nın Konya nüshasını incelemek ve değerlendirmektir. Eser, XV. yüzyılda kâtiplere yazışma kurallarını öğretmek üzere hazırlanmış Türkçe bir münşeattır. İçerisinde Osmanlı divanından çıkmış berat suretleri, özel mektup örnekleri, resmî mektuplar ve Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Sultan II. Murad ve oğlu Mehmed Bey’e vermiş olduğu “sevgend-nâme” bulunmaktadır. Eserin araştırma konusu olarak belirlenmesinin sebebi müellifinin, Karamanoğulları Beyliği’nin hizmetinde bulunduğu dolayısıyla kitabın, beyliğin teşkilat yapısı hakkında bilgi ihtiva ettiğine dair görüşlerdir.

2. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Araştırmanın ilk aşaması Menâhicü’l-İnşâ’nın Konya nüshasının, Latin harflerine aktarılması olmuştur. Bu işlem yapılırken Fahri Unan’ın daha önce yapmış olduğu çeviri dikkate alınmıştır. Eksik olan kelime, ibare veya başlıklar Paris nüshası esas alınarak parantez içinde yazılmıştır. Birkaç kelimeden fazla olduğu durumlarda Paris nüshasındaki ibare dipnotta yazılmıştır. Okunamayan kelime, ibare veya beyit parantez içerisinde üç nokta ile gösterilmiştir. Farklı olan ifadeler yine dipnotta belirtilmiştir. Sadece Konya nüshasında bulunan kısımlar lugat yardımıyla çevrilmiştir. Okunmakta güçlük çekilen, birden fazla anlamı olan kelimelerde konuya uygun olan tercih edilmiş veya diğer münşeat çevrilerinden yararlanılarak yazılmıştır. Çevrilen metin, müellifin belirlediği şekilde düzenlenerek araştırmanın sonuna eklenmiştir. “Fi’t-Terkîbât” içerisinde olması gerekirken “Fî Beyân-ı Kavâidi’l-İnşâ” bâbında bulunan mektuplar, muhtevaları esas alınarak üçüncü bölüme “nâme-i muhâbere” nin öncesine yerleştirilmiştir.

Konu çalışılırken münşeat veya inşa konulu tez, makale ve maddeler en sık müracaat edilen kaynaklar olmuştur. Yazışma kuralları ve mektupların değerlendirilmesinde, Menâhicü’l-İnşâ’dan önceki iki münşeatı konu edinen Şinasi Tekin’in “Kırımlu Hafız Hüsam’ın Teressül’ü” ve Cevdet Yakupoğlu ve Namiq Musalı’nın “Selçuklu İnşa Sanatı” kitabından istifade edilmiştir. Mektupların muhtevası yazılırken sözlüklerden faydalanılmıştır. Belgelerin diplomatik özellikleri hususunda Mübahat Kütükoğlu’nun “Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik)” kitabından ve Nejdet Gök’ün “Beylikler Döneminden İtibaren Osmanlı Diplomatikasında Berat Formu” başlıklı

(19)

tezinden istifade edilmiştir. “Sevgend-nâme” değerlendirilirken İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın

“Karamanoğulları Devri Vesikalarından İbrahim Bey’in Karaman İmareti Vakfiyesi” ve

Alaattin Aköz’ün “Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Osmanlı Sultanı II. Murad’a Vermiş

Olduğu Ahidnâme” başlıklı makalelerinden yardım alınmıştır. Tarih çevrilerinde Türk

Tarih Kurumunun tarih çevirme kılavuzu kullanılmıştır.

3. ARAŞTIRMA KONUSU ve ÖNEMİ

Münşeat, münşilerin yazmış olduğu sanatlı nesir örneklerinin bulunduğu kitaplardır1. Münşiler yüksek bir üslupla2 iyi nesir yazan3 kâtip olmanın ötesinde sanatkâr

olan kimselerdir4. Yahya b. Mehmed el-Kâtib, münşiyi tarif ederken “Şamildür şol

kimesnelere kim tabʻından kelâm-ı fasîh ihraç eylemekliğe iktidarı ola5” demektedir. İnşa

nazariyesini konu edinen “Risale” isimli esere göre münşiler, Arapça ve Farsçanın sarf ve nahvini, belâgatı (meʻânî, beyân, bedîʻ) vs. edebî ilimleri bilen, belâgat ve fesâhat kitaplarını layıkıyla incelemiş; hafızasında âyet, hadîs, hikmetli sözler bulunan ve “galattan masun” olmak6 vasıflarıyla mücehhez kimselerdir.

İslam devletlerinde kâtipler, dildeki bozulmalar sonrasında dilin eğitim ve sanatla öğrenilebilir hale gelmesi üzerine Arap dilini iyi bilen, bu işte uzman kimseler arasından seçilmiştir. İbn Haldun kâtiplerin, halkın yüksek tabakasından olan ilim, belâgat ve mürüvvet sahibi, saygıdeğer kimselerden olması gerektiğini söylemektedir. Sultanlar umumiyetle bu iş için ilim sahibi kişileri görevlendirmiştir. Kâtipler, devletin ve sultanın sırlarına vâkıf olacağı için, sultana asabiyet bağıyla bağlı kimseler arasından seçilmiştir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda kâtiplik vazifesini üstlenen kimseler “devidar” denilen sultanın asabiyetinden olan kimsenin emri altında çalışmışlardır. İbn Haldun Türk devletlerinde de durumun böyle olduğunu söylemektedir7.

Münşeat eserlerinin telif edilme sebebi olan inşa, Menâhicü’l-İnşâ’da kısaca “İnşâ

‘ibâretdür tab‘-ı müstakîmden kelâm-ı fasîh ihrâc eylemekden8” diye açıklanmaktadır.

1 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.2, İstanbul 1983; Tahir Olgun,

Edebiyat Lügati, (Haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu), İstanbul 1994, s. 107; Mustafa Uzun, “Münşeat”, DİA,

XXXII, İstanbul 2006, s. 108.

2 Mahmud Bedreddin Yazır, Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli”, (haz. Uğur

Derman), Ankara 1972, s. 29.

3 Pakalın, 1983: 620; Olgun, 1994: 107.

4 Hasan Gültekin, “İnşâ ve Tarihi Gelişimi”, International Journal of Central Asian Studies,Volume 13,

2009: 320.

5 v. 122a.

6 B. Kütükoğlu, “Münşeat Mecmualarının Osmanlı Diplomatiği Bakımından Ehemmiyeti”, Tarih Boyunca

Paleografya ve Diplomatik Semineri 30 Nisan-2 Mayıs 1986, İstanbul 1988, s. 171.

7 İbn Haldun, Mukaddime, I, (haz. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, s. 642. 8 v.122a.

(20)

İnşa, kelime olarak “ yapmak, yaratmak9, kaleme almak, yazıya dökmek10, ortaya

çıkarmak, icat ve ihdas etmek” anlamlarına sahiptir. Terim olarak resmî ve özel yazışma

kural ve inceliklerini, mektup yazma sanatını ifade etmektedir11. Bu özelliği sebebiyle

“vesika veya belge ilmi” olarak tarif edilen diplomatika ile kuvvetli bir bağa sahiptir12. Risale isimli eserde ilm-i inşa, güzel nesirle çirkin olanın birbirinden ayrılması13 olarak tarif edilmektedir. Taşköprüzâde Ahmed Efendi ilm-i inşânın,“mensur sözler”in “güzel ve

doğru” olmasını konu edinen ilim olduğunu söylerken Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zünûn’da bu

sözlere “güzel, yerinde, konuya uygun, maksada ve amaca yakışan ibareler kullanmak14

diye ilave de bulunmaktadır.

A. İnşanın Tarihçesi

Sözün güzel olması, fasîh ve beliğ olmasına bağlanmıştır. Fesâhat kısaca sözün kulağa hoş gelecek şekilde söylenmesi ve anlaşılmasında güçlük olmamasıdır15. Belâgat,

sözün fasîh olmak kaydıyla doğru zamanda ve doğru yerde söylenmesidir16.

Batı’da retorik olarak anılan17 sözü yerinde ve zamanında söylemenin inceliklerini konu edinen belâgat ilminin tarihi M.Ö. V. yüzyıla, Eski Yunan’a kadar uzanmaktadır. Bilinen ilk retorik hocası Sicilyalı Corax’tır18. İnsanların haklarını korumak ve

düşüncelerini savunmak istemesi gibi sebepler insanları, güzel ve etkili konuşmanın kural ve ilkelerini belirlemeye yöneltmiştir. Bu konuda yazılan ilk kitap M.Ö 345’te Aristoteles’in Rhetiorica’sıdır.

Roma toplumunda hukukî ve siyasî işlerde etkin olmak isteği, güzel ve etkili konuşmayı değerli kılan başlıca faktörlerdendir. Çiçero ve Quintilien Roma’nın meşhur hatipleridir19. Çiçero iyi bir konuşma için yapılması gerekenleri şöyle açıklamıştır20:

1-Konu tesbit edilmelidir. 2-1-Konuya dair belgeler, konuşmaya nasıl başlanıp hangi hususlara değinileceği ve nasıl bitirileceği planlanarak sıralanmalıdır. 3- Konuşmanın etkili olması

9 Olgun, 1994: 66. 10 Yazır, 1972: 28.

11 İsmail Durmuş, “İnşa”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 334.

12 Nejdet Gök, “Osmanlı Beratları Kapsamında Diplomatika İlmi veya “İlm-i İnşâ””, Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, Konya 2008, s.721-729.

13 B. Kütükoğlu, 1986: 171.

14 Orhan Şaik Gökyay, “Tanzimat Dönemine Değin Mektup”, Türk Dili, C.30, S. 274, 1974, s.17. 15 M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri: Belâgat, İstanbul 1989, s. 25.

16 Hulusi Kılıç, “Belâgat”, DİA, V, İstanbul 1992, s. 380; Muallim Naci, Istılahat-ı Edebiyye,(haz. Alemdar

Yalçın-Abdülkadir Hayber), Ankara, s.73; Bilgegil, 1989: 2; Olgun, 1994: 25.

17 Kılıç, 1992: 380.

18 KazımYetiş, Talim-i Edebiyatın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sahasında Getirdiği Yenilikler, 1996:

XVII; Mahmut Kaya, “Hitâbet”, DİA, XVIII, 1998, s.156.

19 Yetiş, 1996: XVII-XVIII.

20 Nevin Selen, “Söz Söyleme Sanatının Tarihsel Gelişimi”, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,

(21)

için kelimeler özenle seçilmelidir. Örneğin “nehir” demek yerine “gümüş bir şerit” demek daha etkilidir. 4-Yazılan metin ezberlenmelidir. 5-Son aşama konuşmanın kendisidir.

Hitâbetin, İslam öncesi Arap toplumunda da değerli olduğu bilinmektedir. İslam diniyle birlikte Kurʻan ayetlerini anlamak isteği, fesâhat ve belâgat çalışmalarının temel sebebi olmuştur. Fethedilen ülkelerde Arap dilinin üstünlüğünü göstermek, yerleşik hayata geçen Arapların, dillerini yeni şartlara uyumlu hale getirmek istemeleri ve Eski Yunan dönemi kitaplarının tercüme edilmesi diğer sebeplerdir21. Tercüme edilen eserler arasında

Aristoteles’in Rhetiorica’sı da bulunmaktadır. Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün bu kitabı ele alan eserleri mevcuttur. Bu eserlerde retorik, mantık ilmi dâhilinde değerlendirilmiştir. Bu durum, retoriğin belâgat ilminin karşılığı olduğunun el-Kindî tarafından tesbit edilmesiyle sona ermiştir22.

İslam devletlerinde resmî belgelerin fasîh ve beliğ bir üslupla yazılmasını temin için kurallar belirlenirken Hz. Muhammed’in mektupları, esas alınmıştır. Hz. Muhammed’in Bizans İmparatoru Herakleios’a gönderdiği mektup besmele ile başlamaktadır. Önce ismi ve peygamberlik vasfı yazıldıktan sonra “Rumlar’ın büyüğü

Herakleios’a” denilerek muhatabın elkabı ve ismi zikredilmiştir. Selâm ve duadan sonra

mektubun yazılmasındaki maksat olan İslam’a davette bulunulmuş ve bir ayet-i kerimeye de yer verilmiştir23. Hz. Muhammed İran ve Rum’a mektup göndermek istediğinde

mühürsüz mektupların okunmadığının söylenmesi üzerine “Muhammed Resûllullah” yazılı bir mühür kullanmaya başlamıştır24. Dört halifeden Hz. Ebubekir’in mektuplarında

mananın anlaşılır sözün akıcı olmasına dikkat edildiği, yazıda ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere yer verildiği bilinmektedir. Hz.Ömer’in mektuplarında darb-ı mesel olmuş güzel ve sanatlı sözler, Hz. Osman’ın mektuplarında şiir, Hz. Ali’nin mektuplarında edebi sanat, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle konunun desteklendiği ve süslendiği görülmektedir25.

Divan kurumu Hz. Ömer’in hilâfeti devrinde İran’dan alınırken26 devlet yazışmalarını düzenleyen kurum “Divânü’r-resâil” adıyla Muaviye zamanında kurulmuştur27. Resmî belge ve yazışmaların belli bir düzen içerisinde yapılması amacıyla

ihdas edilen bu kurumun hazırladığı yazışmalarda muhataba, makamına uygun övgülü

21Yetiş,1996: XX-XXII. 22 Kaya, 1998:157.

23 Nebi Bozkurt, “Mektup”, DİA, XXIV, İstanbul 2004, s.13-14.

24 Câhid Baltacı, “İslâm’da Diplomatik İlminin Doğuşu”, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik

Semineri 30Nisan-2 Mayıs 1986, İstanbul 1988, s.58; Bozkurt, 2004: 13.

25 Hasan Gültekin, Türk Edebiyatında İnşa, Ankara 2015, s. 10-11. 26 Baltacı, 1988: 56.

(22)

sözlerle hitap edilmiş, edebi sanatlar yazışmalarda kullanılmaya başlanmıştır28.

Abdülmelik b. Mervan’ın hilafeti döneminde (H.65-86/M.685-705) devlet yazışmaları sadece Arapça ile yapılırken29 II. Mervan döneminde halifenin kâtibi Abdülhamîd el-Kâtib (ö. H.132/M.750) ve çağdaşı kâtip Abdullah b. Mukaffa30’nın yazmış oldukları kitabet

eserlerinde Sasani kültüründen faydalandıkları görülmektedir. Kitaplarında mektup ve fermanların Sasaniler’de olduğu gibi süslü ve zarif bir üslupla yazılması gerektiğini belirtmişlerdir31. Abdülhamîd el-Kâtib’in divan kâtiplerine yazışma adabını öğretmek

maksadıyla telif ettiği “Risale ile’l-küttab” münşeat eserlerinin ilki olmuştur32.

Kitabet dairesi Abbasiler döneminde yüksek bir makam haline gelmiştir33. Buna bağlı olarak kâtiplik mesleği ehemmiyet kazanmıştır. Kitabet usulünü öğretmek üzere risale ve eserler yazılmıştır. Kitabet sanatı, resmî belgelerin dışında özel mektuplar ve kitaplarda da tercih edilir olmuştur. Devlet işlerinde İran kökenli bürokratların görev almasıyla Fars dili ve kültürü yazışmalarda etkisini artırmıştır. Lafzî güzelliğin, mananın önüne geçtiği bu dönemde mektupların giriş ve hatimesinde kalıp ifadeler kullanılmaya başlanmıştır34.

Müslüman Türk devletleri de bu yazışma kültürünü benimsemiştir. Gazneliler ve Büyük Selçuklular kadim İran kültürünün etkin olduğu bir coğrafyada hüküm sürmeleri ve bürokratlarının İranlı olması sebebiyle devlet yazışmaları Fars dili ile yapılmıştır35.

Anadolu Selçuklu Devleti’nde divan kayıtları önceleri Arapça, Fahreddin Ali’nin vezirliği döneminde Farsça tutulmuştur. Fahreddin Ali’nin devlet işlerine hâkim olmak için daha iyi bildiği Fars dilini tercih etmesi36, divan hizmetlerinde İranlı memurların görev almaları37

ve medreselerde eğitimin Farsça olmasından ötürü Anadolu Selçuklu Devleti’nde Fars dili etkin olmuştur38.

28 Gültekin, 2015: 14-15.

29 Nejdet Gök, Beylikler Döneminden İtibaren Osmanlı Diplomatikasında Berat Formu, (Marmara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1997, s. 11-12.

30 Durmuş, 2000: 335.

31 Ş. Tekin, Kırımlu Hafız Hüsam Teressül (Hacı Selimağa, Nurbanu No: 122/5), (yay. haz. Cemal

Kafadar-Gönül Alpay Tekin), Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü 2008, s. 1-2.

32 Durmuş, 2000: 335. 33 İbn Haldun, 1982: 641. 34 Gültekin, 2015: 16-18.

35 Halil İnalcık, Has-bağçede Ayş u Tarab, İstanbul 2015, s. 3-4. 36 Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Ankara 2014, s. 64.

37 Muhammed Emin Riyahi, Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve Edebiyatı (çev. Mehmet Kanar), İstanbul

1995, s. 39.

(23)

Alâaddin Siyavuş’un 10 Zilhicce 675’te (15 Mayıs 1277) Anadolu Selçuklu sultanı olarak tahta çıkması ve sonrasında Karamanoğlu Mehmed Bey’in vezir olmasıyla39 “Bugünden sonra divanda, dergâhda, bârgâhda, meclisde, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır” diye her tarafa ferman gönderilerek40 Türkçe “resmî dil” olarak ilan

edilmiştir. Fakat bu durum uzun sürmemiş ve Fahreddin Ali’nin yeniden vezirliğe gelmesiyle Farsça da tekrar divan dili olmuştur 41. Memlük kaynaklarına göre Alâaddin

Siyavuş ve Mehmed Bey’in Konya’da kaldıkları süre otuz yedi gündür42.

Türkçe, Haçlı ve Moğol saldırılarının vuku bulduğu 1240-1350 sonrasında Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinde43 devlet ve edebiyat dili olabilmiştir44. Anadolu’da

Türkmen nüfusunun artması45, beyliklerin başında bulunan emirlerin Türkçe yazan ilim

adamı ve şairleri himaye etmeleri Türk dilinde eserler verilmesini46 teşvik edici olmuştur.

Bugün anlaşılan manada “resmî dil” kavramı yakın tarihlerde ortaya çıkmıştır47.

Öncesinde “resmî dil” denilirken kastedilen devlet yazışmalarında kullanılan dildir48.

Türkçeyi günümüzdeki anlamıyla resmî dil kabul ederek anayasasında yer veren ilk devlet Osmanlı’dır. 7 Zilhicce 1293/23 Aralık 1876 tarihinde yürürlüğe giren Kanun-ı Esâsi’nin üç maddesinde devletin resmî dilinin Türkçe olduğu ifade edilmiştir49.

B. Osmanlı Döneminde İnşa

Osmanlı Devleti basit bir yapı olan aşiret düzeninden, karmaşık ve katmanlı bir yapıya geçerken bu karmaşık yapıda kime nasıl hitap edileceği kurallara bağlanmak istenmiştir50. Divanda belgeler yeni bir üslupla hazırlanırken Türkçenin yetersiz bulunduğu

durumlarda Arap ve Fars dilindeki resmî yazışmalarda kullanılan ifade ve terkipler de yazışma diline dâhil edilmiştir51.

39 Faruk Sümer, “Mehmed Bey, Karamanoğlu”, DİA, Ankara 2003, s. 445.

40 İbni Bibi, Anadolu Selçukî Devleti Tarihi, (çev. M.Nuri Gencosman), Ankara 1941, s.293-294; Ş. Turan,

2014: 66.

41 Şerafettin Turan, 2014: 65-66. 42 Sümer, 2003: 446.

43 İnalcık, 2015: 87-88.

44 İnalcık, 2015: 87; Şerafettin Turan, 2014: 66; Mustafa Özkan, “Erken Dönem Osmanlı Türkçesi”,

Osmanlı, (ed. Güler Eren), Ankara 1999, s. 407.

45 İnalcık, 2015: 87. 46 M. Özkan, 1999: 407.

47 Adnan Karaismailoğlu, “Tarih Boyunca Türkler ve Farsça; Modern Yaklaşımlara Bir Eleştiri”, Kırıkkale

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.3, S. 1, Ocak 2013, s. 14.

48 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, Ankara 1988, s. 221(2 nolu dipnot). 49 Karaismailoğlu, 2013: 12.

50 Hayati Develi, “Söze Boğulan Tarih: Osmanlı Tarih Yazıcılığının Dili”, Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları V

Nesrin İnşası: Düzyazıda Dil, Üslup ve Türler, (haz. Hatice Aynur vd.), İstanbul 2010, s.110.

(24)

Yüksek saray kültürünün ürünü olan, Bağdad ve İran bürokrasisinin geliştirdiği sonraki devletlerce de “kaçınılmaz” olarak benimsenen inşa dilinin, Osmanlı’daki ilk örneği XV. yüzyıla aittir. Osmanlı’da kullanıldığı şekliyle inşa üslubunu, Fatih zamanında Şiraz’dan Osmanlı ülkesine gelen Cezerî Kasım Paşa ve Cafer Çelebi geliştirmiş, klasik formunu Nişancı Celâl-zâde Mustafa kazandırmıştır52.

Devletin ve sultanın haşmetinin sergilenmek istenmesi sebebiyle 53 ehemmiyet kazanan inşa dilinin durumunu izah için Celâlzade ile I.Selim’in aralarında geçen şu konuşma iyi bir örnektir:

“Sultan-ı Selim-i Kadîm vüzerâdan mahfî etrafa bazı evâmir ve ahkâm gönderilü oldukta bana yazdırırdı. Bazı umurda muhalefet şeklini gösterip “münasib olanı böyle eylemekdir padişahım” der idim, bir iki defa arık ve ırgad edip, ızhar-ı gazab ederdi; ben musır olub saadetlü padişahım ferman senindir, amma sahib-kırana münasib olan budur dediğim gibi münbasit olub “imdi öyle yaz” derdi54”.

Temeli kişilere göre düzenlenmiş hitap, elkab ve duanın bulunduğu söz öbeklerinden oluşan inşa, XVI. asırdan sonra kapsamı genişleyerek, sanatlı nesirle yazılmış her türlü yazıyı içine almıştır55. Sanatlı nesir, Arapça ve Farsça kelimelerin sıklıkla yer

aldığı benzetme, mecaz, secinin (iç kafiye) kullanıldığı edebi hüner sergilemek amacıyla yazılan yazılardır56. Metin içerisinde edebi sanatların sergilenmek istenmesinden dolayı

inşa üslubuyla yazılan yazılar uzun, ağdalı ifadelerle bezenmiştir. Muallim Naci bu durumu “Veysî, Nergisî gibi nesir yazarlarımız sekiz kelime ile anlatılacak bir manaya, bir

seci için sekiz kelime daha ilave ederlermiş57” diye ifade demektedir. Nergisî hakkında

söylenen şu sözler de Osmanlı’da inşa sanatının ulaştığı noktayı güzel bir şekilde anlatmaktadır:

“Türkçede Sinan Paşa ile başlayan sanatlı nesir üslubunu zirveye ulaştırmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Nâmık Kemal tarafından şiddetle eleştirilmesine kadar ulaşılması güç bir örnek diye taklit edilmeye çalışılmıştır. Uzun cümleleri, zincirleme tamlamaları, bilinmeyen Arapça ve Farsça kelimeleri seçerek kullanması, bu kelimelerle sebk-i Hindî’yi hatırlatan nâdir mecaz ve imajlar oluşturması dilinin anlaşılmasını güçleştiren unsurlardır. Ancak dilbilgisi kurallarına uygun sağlam cümlelere yer vermesi, bu cümleleri ilk bakışta hissedilmeyecek secilerle süslemesi, Türkçedeki bütün cümle

52 İnalcık, 2015: 413-414.

53 G.Tekin, 2012:325; Gültekin, 2009:318.

54 Mehmet İpşirli, “Osmanlılarda Kitâbet-i Resmîyeye Dair Eserler Hakkında Bazı Gözlemler”,

Osmanlı-Türk Diplomatiği Semineri 30-31 Mayıs 1994, İstanbul 1995, s.3.

55 Gültekin, 2015:3 (3 nolu dipnot).

56 İ. Çetin Derdiyok, XV. Yüzyıl Şairlerinden Mesihî’nin Gül-i Sadbergi, (Çukurova Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi), Adana1994, s. 10.

(25)

çeşitlerini kullanarak dilin imkânlarını zorlaması lehine kaydedilmesi gereken özelliklerdir…”58.

Mektup, ferman, berat, ahidnâme, fetihnâme vb. belgelerin temel unsurlarının bulunduğu münşeatlarda diplomatiğe dair ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür59. Osmanlı dönemi nazarî münşeat eserlerinin sayısı şöyledir: XV. asırda 6, XVI. asırda 1, XVII. asırda 5, XVIII. asırda 16, XIX. asırda 35 ve yazılış tarihi bilinmeyenler 4460. Mektup

örnek ve suretlerinin derlenmesiyle oluşturulan münşeat mecmualarının sayısı XVI. yüzyılda 38, XVII. yüzyılda 55, XVIII. yüzyılda 77, XIX. yüzyılda 51’dir. İstinsah tarihi bilinmeyen münşeat sayısı 274’dür61.

Osmanlı dönemi münşeatları şöyle tasnif edilmektedir:

1-Resmî mektup ve yazışma adabını öğretmek üzere hazırlanmış, gerçek veya temsilî örneklerin bulunduğu eserler. Ahmed-i Dai’nin Teressül’ü, Menâhicü’l-İnşâ vb.

2-Resmî belge ve yazışma metinlerinin bulunduğu Münşeatü’s-Selâtîn vb. eserler. 3-Veysî, Nergisî, Nabî gibi şair ve ediplerin yazı ve mektuplarının bulunduğu münşeatlar.

4-Bazı edebiyatçıların içlerinde kendi yazılarına da yer verdikleri resmî ve özel mektup örnekleri ile beğenilen nesirlerin bulunduğu mecmualar. Letaif-i İnşa, Münşeat-ı el-Hâc Akif Efendi ve Divançesi gibi.

5-Tanzimat sonrası mekteplerde inşa derslerinde okutulmak üzere hazırlanmış olanlar: Rehber-i Kitabet-i Osmaniyye yahud Mükemmel Münşeat, Nüzhetü’l-Münşeat, Zübdetü’l-Münşeat vd.

6-Şairlerin divan ve mektuplarının birarada bulunduğu Münşeat-ı Mevlânâ Zaifî, Münşeat ve Divan-ı Rifʻat Efendi vb. eserler62.

Tanzimat sonrası resmî yazışma dili sadeleştirilmiştir. İdari sistemde merkeziyetçi yönetimin ağırlık kazanmasıyla devlet dairelerinde işlem sayısı ve hazırlanan evrak miktarı artmıştır. Bu artış bir yandan ifadelerin sade ve anlaşılır olmasını zaruri kılarken diğer yandan bu belgeleri hazırlayacak kâtiplerin eğitimini de etkilemiştir. Artık kâtip namzedleri kalemde usta çırak yöntemiyle yetiştirilmekten ziyade okulda eğitim görmeye başlamıştır63. Bu dönemde elkab, dua ve bitiş formülleri değiştirilmiş, kısaltılmış veya

58 Süleyman Çaldak, “Nergisî”, DİA, İstanbul 2006, s. 560. 59 B. Kütükoğlu, 1986:169-177.

60 Gültekin, 2015: 54. 61 Gültekin, 2015: 98. 62 Uzun, 2006: 19-20.

63 İlber Ortaylı, “ Osmanlı Kançılaryasında Reform: Tanzimat Devri Osmanlı Diplomatikasının Bazı

Yönleri”, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri 30 Nisan-2 Mayıs 1986, İstanbul 1988:154-155.

(26)

tamamen bırakılmış; yazışmalara “kitabet” bu işte mahir olanlara “kâtip” denilmeye başlanmıştır. Önceki inşa eserleri bu yeni usule cevap veremediğinden yazılan kitabet eserleri “kitabet-i adliye”, “kitabet-i askeriye” gibi farklı alanlara göre hazırlanmışlardır64.

Bu dönemde resmî yazışmalarda riayet edilmesi gereken şartlar şöyledir:

1-Mürsel ve mürselün ileyhin hâl, şan, rütbe ve memuriyetine riayet edilmelidir. 2-Resmî evrak çeşitleri ve tahriri bilinmelidir.

3-Söz, en uygun şekilde ifade edilmelidir.

4-Seci haricindeki teşbih, istiare, mecaz vd. edebi sanatlar resmî yazışmalarda kullanılmamalıdır.

5-Yazıda hikemî sözler, atasözleri, beyitler kullanılmamalı; söz ve cümlelerin birbirleriyle bağlanmalarını gerektiren “usûl-i kalem”e uyulmalıdır65.

Sadeleşme resmî yazışma diliyle sınırlı kalmış estetik nesir, edebiyat alanında değerini korumaya devam etmiş; Akif Paşa’nın “Münşeat”ı gibi eserler yazılmıştır66. Süleyman Paşa’nın Arapça, Farsça ve Fransızca kitaplardan faydalanarak yazdığı ve 1871/1872 yılında yayınladığı Mebaniyü’l-İnşa, Batı retoriğinin dâhil edildiği ilk inşa kitabı67 olmuştur.

Türkçe yazılan münşeat eserlerinin ilki Ahmed-i Daʻi’nin “Teressül”üdür. Dâʻi,Sultan I. Murad, Germiyanoğlu II. Yakub Bey, Emir Süleyman ve Sultan II. Murad devirlerinde yaşamıştır. Germiyan’da kadılık yaptıktan sonra Osmanlı saray çevresine dâhil olmuştur68. Teressül’ün bilinen tek nüshası Manisa Muradiye kütüphanesindedir.

Eserin ilmî kıymeti ve kâtipler tarafından gördüğü rağbet Sehî Tezkiresi’nde anlatılmaktadır69.

Ahmed-i Dâʻi’nin eserinin kısa olmasından dolayı Kırımlı Hafız Hüsam’ın yazmış olduğu “Teressül” ilk Türkçe münşeat olarak kabul edilmektedir70. H.831(M.1427)’de

istinsah edilen eserin müellifi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Tekin, yazarın nisbesinin Kırımlı olduğunu fakat eserde Kırım Tatarcasından iz bulunmadığını küçük

64 İpşirli,1995:3-5. 65 İpşirli,1995:7. 66 Ortaylı, 1988:156.

67 Ahmet Çoban, Edebiyatta Üslûp Üzerine (Sözün Tadını Dilde Duymak), Ankara 2004, s. 92. 68 Günay Kut, “Ahmed-i Dâî”, DİA, II, İstanbul 1989, s. 56.

69 İ. Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dâʻî Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1952, s. 158-160. Teressül’e dair çalışmalar

için bk. İ. Çetin Derdiyok “Ahmed Dâʻi’nin Teressül’ü”, Toplumsal Tarih, C.1, S.6, 1994, s.56-59; Haksever, Halil İbrahim, “Ahmed-i Dâînin Teressülü”, Turkish Studies International Periodical Fort he

Langues, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/1, Winter 2011, s.1265-1273.

70 Ş.Tekin, “Fatih Sultan Mehmed Devrine Ait Bir İnşa Mecmuası”, Journal of Türkish Studies/ Türklük

Bilgileri Araştırmaları Dergisi, Abdülbâki Gölpınarlı Hatıra Sayısı II, S. 20, Harvard University, 1996, s.

(27)

yaşta Anadolu’ya gelmiş veya Anadolu’da doğmuş olabileceğini söylemektedir. Sultan Çelebi Mehmed’in Germiyanoğlu Yakup Bey’e verdiği “yemin mektubu”nun bir suretinin eserde aynen yer almasından ötürü Germiyanoğulları divanında kâtiplik yaptığı tahmininde bulunmaktadır. Osmanlı sultanı için onur kırıcı, ağır ifadeler içeren böyle bir belgenin Osmanlı kâtiplerine örnek olarak sunulamayacağını zira II. Bayezid dönemine ait bir münşeatta bu belgedeki isimlerin çıkarılarak kitaba konulduğuna dikkat çekmektedir71.

Osmanlı döneminin ilk kapsamlı münşeatı olması ve içerdiği kıymetli bilgilerden dolayı pek çok değerlendirmeye konu olmuş Menâhicü’l-İnşâ için Halil İnalcık, “Nesirde

Farisî inşa örneklerini Türkçeleştiren Yahya b. Mehmed el-Kâtib’in Menâhicü’l-İnşâ’sı dönemin genel akımına uygun bir eserdir72” demektedir. Gönül Tekin’e göre

Menâhicü’l-İnşâ’nın telif edilmesi yeni bir resmî yazışma üslubu oluşturma çabasının bir ürünüdür. Eserde Hıristiyan makam sahipleri için de bir elkaba yer verilmesi de Fatih’in “cihangirlik” ülküsünün bir yansımasıdır73.

II. Murad’ın talebi üzerine Mercimek Ahmed tarafından yeniden Türkçeye aktarılan ve kadim İran geleneklerine göre insanı mutlu edecek davranışların anlatıldığı

Kabusnâme’de74 söz sanatlarına neden değer verilmesi gerektiği şöyle anlatılmaktadır: Söz

söylemek hüneri (sanatı), bütün hünerlerden üstündür. Allah, insanoğlunu on nesne ile diğer canlılar üzerinde seçkin kılmıştır. Bu on nesnenin özü, sözdür. Geri kalan nesnelerin varlık sebebi, sözü anlamaktır. Eğer âlemde sözden üstün bir sanat olmadığını anladıysan dilini söz hüneri ve fesâhat cevheriyle süsle. İnsanlara tatlı söz söylemeyi âdet edin. Çünkü demişlerdir ki: “Her kimin dili tatlı olsa dostları çok ola”75.

71 Ş.Tekin, 2008: 5-7. Eserin ikinci bir nüshasının olduğuna dair bk. Güllü Özdemir, “Kırımlı Hafız

Hüsam’ın Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü Dergisi, S.62, 2018, s.123-132.

72 İnalcık,2015:106. 73 G.Tekin, 2012: 236-237. 74 İnalcık, 2015: 14.

(28)

BİRİNCİ BÖLÜM

MENÂHİCÜ’L-İNŞÂ’YA DAİR

Mükrimin Halil Yinanç’ın 1924 yılında Paris nüshasından yaptığı istinsahla fark edilen Menâhicü’l-İnşâ76, resmî belgeler de ihtiva eden Osmanlı dönemine ait ilk kapsamlıTürkçe münşeattır.

Menâhicü’l-İnşâ bugüne kadar farklı çalışmalara konu olmuştur. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Mükrimin Halil Yinanç’ın istinsah ettiği belgelerden “sevgend-nâme”yi

“Karamanoğlu Devri Vesikalarından İbrahim Beyin Karaman İmareti Vakfiyesi77” isimli

makalesinde, “berat-ı tedris”78 ve “berat-ı kuzât”ı79 “Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı” kitabında yayınlamıştır. Alman bilimadamı W. Björkman 1952’de Paris nüshasının “tamamını tanımlamış” ve “berat-ı tedris”i Almancaya çevirerek yayınlamıştır80. Şinasi

Tekin’in 1971 yılında Menâhicü’l-İnşâ’nın Paris nüshasını yayınlarken eseri “ilk Türkçe münşeat” olarak takdim etmesiyle Menâhicü’l-İnşâ daha fazla bilinir hale gelmiştir. Resmî belgelerin matbu Osmanlı Türkçesi harfleriyle yazıldığı, Türkçe kelimelerin kökenine dair bir incelemenin yapıldığı bu çalışmada eserin faksimile bir baskısına da yer verilmiştir81.

Paris nüshası Fahri Unan tarafından yüksek lisans tezi olarak çalışmış, nüshanın tamamı transkribe edilerek değerlendirilmiş82 ve bu tez daha sonra kitap olarak yayınlanmıştır83.

Konya nüshasından faydalanılarak bugüne kadar yapılan tek yayın Alaaddin Aköz’ün

“Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Osmanlı Sultanı II. Murad’a Vermiş Olduğu Ahidnâme”

başlıklı makalesidir84.

Şinasi Tekin, Menâhicü’l-İnşâ’nın Paris ve Konya nüshaları arasında ciddi fark bulunduğunu ve iki nüshayı kıyaslayarak tenkitli bir çalışma hazırladığını açıklamıştır 85.

76 Ş. Tekin, Menahicü’l-İnşa, Roxbury 1971, s. 7.

77 İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Karamanoğlu Devri Vesikalarından İbrahim Beyin Karaman İmareti Vakfiyesi,

Belleten, C. 1, S.1, (Ayrı Basım) Ankara 1995.

78 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı”, Ankara 1988, 78. 79 Uzunçarşılı, 1988:114-115.

80 Ş.Tekin, 1971: 7-8. 81 Ş.Tekin, 1971.

82 Fahri Unan, 15. Yüzyıl Yazarlarından Yahyâ bin Mehmed el-Kâtib’in Menahicü’l-İnşa’sı (İnceleme-Metin),

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1986.

83 Fahri Unan, Menâhicü’l-İnşa, Ankara 2014.

84 Alaaddin Aköz, “Karamanoğlu II. İbrahim Beyin Osmanlı Sultanı II. Murad’a Vermiş Olduğu Ahidnâme",

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 18, Aralık 2005, s.159-178.

(29)

Fakat vefatından sonra yayınlanan ve yayınlanma aşamasında bulunan eserleri arasında böyle bir çalışmadan bahsedilmemektedir86.

I. Müellifi

Menâhicü’l-İnşâ’nın müellifi Yahya bin Mehmed el-Kâtib’in hayatı hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. “Kâtib” unvanıyla anılmasından ve kitabından hareketle Osmanlı divanında kâtip olduğu87, Sultan II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed döneminde

yaşadığı, Edirne ve İstanbul’da görev yaptığı düşünülmektedir88. Halil İnalcık, Karaferyeli

olduğunu söylemiş89 ise de buna dair kesin bir bilgi yoktur. İnalcık, daha sonra “Karaferyeli Yahyâ b. Mehmed” ifadesi için “zuhül eseri” demiştir90.

Müellif, eserin telif sebebini açıklarken, önceleri kavâid-i inşaya heves ederek münşilerin yazdığı ser-nâme ve terkipleri cem ettiğini; daha sonra kendisinin de böyle yazmaya muktedir olduğunu söylemektedir. Kullanılan ve kullanılmayan sernâme ve terkiplere yer verdiği eserine Menâhicü’l-İnşâ (inşa yolları)ismini vermiştir. Arzusu, kalem erbabının kitaptan faydalanması ve kendisinin hayır dua ile yâd edilmesidir91.

II. Menâhicü’l-İnşâ’nın Nüshaları

Menâhicü’l-İnşâ’nın Konya (Koyunoğlu), Paris ve İ. Hikmet Ertaylan’ın “Fatih ve

Fütûhâtı II” kitabında faydalanmış olduğu üçüncü bir nüshası vardır. A. Konya (Koyunoğlu) Nüshası

Konya nüshası, İzzet Koyunoğlu kütüphanesinde bir mecmuada 13998 ve 13999 numaralarıyla kayıtlı bulunmaktadır. Eserin başında eksik olan müellifin kendisini tanıttığı ve eseri telif sebebini açıkladığı giriş kısmı ile Fî Beyân-ı Kavâʻidi’l-İnşa’nın başlangıç kısmı nüsha sonunda yer almaktadır. Bu kısım ayrı bir eser muamelesi görerek “Kavâʻid-i

İnşâ-i Hub” adıyla 13999 numara ile kaydedilmiştir.

Bu çalışma, eserin dijital çıktısı üzerinden yapılmıştır. Koyunoğlu Kütüphanesi kataloğunda kitabın ebadı hakkında bilgi bulunmazken92, bir kapağının ve sırtının

deri(şemseli) diğer kapağının sarı vinlex olduğu belirtilmektedir.

86 Abdulkadir Erkal, “Prof. Dr. Şinasi Tekin’in Hayatı ve Eserleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Prof. Dr. Şinasi Tekin Özel Sayısı, C.11, S.27, Ocak 2005, s.1-20.

87 Unan, 2014: 13; G. Tekin, 2012: 246. 88 Unan, 2014: 13-14.

89 Halil İnalcık, “Reisülküttap”, İA, İstanbul 1988, s. 673. 90 Unan, 2014: 13.

91 v.120b.

92 M. Mesud Koman, mecmuanın 12*17 ebadında olduğunu söylemektedir. Mahmud Mesud Koman,

“Minhac ül İnşa Üzerine Birkaç Not”, Konya Halkevi Kültür Dergisi, S.120-121, Konya 1948, s.14. Abdurrahman Daş, mecmuanın ölçülerini 16.5*11 ve 8*12 olarak vermektedir. Abdurrahman Daş,

(30)

Kitabın, divanî hattıyla iki farklı kişi tarafından yazıldığı görülmektedir. Sayfalar 122b’ye kadar dokuz satır 122b-125b arası on bir satırdır. Başlıklar kırmızı mürekkeple yazılmıştır.

Nüsha 125 varaktan oluşmaktadır. 119a ve 122a boş sayfa iken119b-121b Menâhicü’l-İnşâ haricidir ve dört varak eksiktir. Bu çalışmada varakların numaralandırılması, eksik sayfalar dikkate alınmaksızın yapılmıştır. Konu dağılımı şöyledir:

1a-7a Fi Beyân-ı Kavâ‘idi’l-İnşâ, 7a-69a Fi’t-Ta‘rifât, 69a-118b Fi’t-Terkîbât, 118b Ketebe kaydı, 121b-122a giriş, 122a-125b Fi Beyân-ı Kavâ‘idi’l-İnşâ, 125b Ketebe kaydı.

Konya nüshasında hitâb-ı şuʻarâ ve sonrasında gelen hitâb-ı müneccimân ve mühendisân, sazendegân ve guyendegân, muhtesibân, nayibân, attarân, ahiyânın ilk satırları ile nâme-i iʻtizarın ilk satırının bulunduğu üç mektup “hitâb-ı kuzât” bölünerek araya dâhil edildiği için ser-nâmeler bahsinde dağınıklığa sebebiyet vermiştir.

Noksan olan varaklar ve içerikleri şöyledir:

22 numaralı varak: Başlıksız mektubun devamı eksiktir.

24 numaralı varak: Bu varaktaki mektubun başlangıç kısmı noksandır.

79 numaralı varak: Nâme-i Musâlaha Der-Cevânib Be-Tekrar’ın son satırları ile “Sevgend-nâme” nin başlangıç kısmı eksiktir.

123a dördüncü satırının ortalarından itibaren, küçük farklılıklar olmakla birlikte, eserin baş kısmının tekrarı niteliğindedir.

1. Muhtevası

Menâhicü’l-İnşâ üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü “Fî Beyân-ı Kavâʻidi’l-İnşâ”da kâtipler için gerekli temel bilgiler ve mektup yazımına dair kurallar anlatılmaktadır.

“Fi’t-Taʻrifât Yani Sernâmeleri Beyân eder” başlıklı ikinci bölüm, kendi içinde üç kısma ayrılmaktadır. İlk kısımda Sultanlar, şehzadeler, vezirler, ümerâ-i ‘izâm (büyük emirler), emir-zâdegân (emir çocukları), ümerâ-i leşker, ümerâ-i leşker-keş, ekâbirân, sübâşiyân, sipâhiyân-ı a‘lâ, dilîrân ve fârisân, kadılar, şairler, müneccim ve mühendisler, sazendegân ve gûyendegân, muhtesipler, nâibler, attarlar, ahiler, sadâd, meşâyihân (tarikat şeyhleri), zühhâd ve ‘ubbâd (zahid ve abidler), âlimler, müderrisler, müfessirler, vâizler, müftiyan, mu‘idân, tulebâ (öğrenciler), kâtipler, hatipler, hafızlar, imamlar, mu‘arrifîn

Osmanlılarda Münşeât Geleneği, Hoca Sadeddin Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Münşeâtı, (Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2003, s. 98 [253 nolu dipnot].

(31)

(cami ve tekkelerde cuma namazından önce dua eden kimse), mü‘ezzinler, a‘yânân ve hacegân, bâzergân (tacirler), ekâbirân-ı i‘zâm, hüccâb, hazinedârân, çaşnigirân, silâhdârân, huddâm, der-bânân, hükemâ ve etibbâ, havâtin-i izam, peder-i ehl-i ilim (ilim sahibi kimsenin babası) mazer (anne), peser-i sâhib-i mansıb(makam sahibi oğul), birazer-i büzürg(büyük erkek kardeş), amm ü hâl (amca ve dayı), hâher (kız kardeş) ve Gebran-ı sahib-i mansıb-ı aʻlâ’ya (yüksek dereceli Hıristiyan görevli) nasıl hitap edileceği anlatılmaktadır. “Tarîka-i Uhra” başlıklı ikinci kısımda mektup yazan kimsenin, muhatabına ser-nâmelerde gösterildiği üzere uzun yazacak kadar itibarı yoksa mektuba nasıl başlaması gerektiği örneklerle açıklanmaktadır. Üçüncü kısım ise cevaben yazılan mektuplarda hitabın nasıl olabileceği örneklendirilmiştir.

Fi’t-Ta‘rifât bahsinde Paris nüshasında bulunmayan hitab örnek ve sayıları şöyledir: Hitâb-ı selâtîn ve hitâb-ı ekabirân-ı i‘zâmda dört; hitâb-ı vüzerâda üç; hitâb-ı küttâb ve hitâb-ı hüccabda iki; hitâb-ı ümerâ-i i‘zâm, hitâb-ı müderrisân, hitâb-ı hükemâ ve etibbâ, pezer-i ehl-i ilim, hitâb-ı müneccimân ve mühendisân, hitâb-ı muhtesibân, hitâb-ı zühhâd ve ‘ubbâd, hitâb-ı ʻulemâ, hitâb-ı muʻîdân, hitâb-ı ahiyân ve hitâb-ı peser-i sâhib-i mansıbda birer farklı hitab bulunmaktadır. Hitâb-ı tulebâ, sadece Konya nüshasında mevcuttur.

Ser-nâmeler arasında Fi’t-Terkîbât kısmında yer alması gereken beş mektup bulunmaktadır. “Nâme-i İʻtizar” sadece bir satırdan ibarettir.

Fi’t-Terkîbât bölümünde mektuplar, beratlar ve “Nâme-i Sevgend” bulunmaktadır. Mektupların başlıkları ve varak numaraları şöyledir:

1-Başlıksız: 20a-b, 21a-b 2-Başlıksız:24a-b, 25a-b

3-Nâme-i Cevâb: 25b, 26a-b, 27a-b 4-Nâme-i İ‘tizar: 27b

5-Başlıksız: 50b, 51a 6-Nâme-i Muhabere: 69a-b 7-El-Cevâb: 69-70a

8-Nâme-i Daʻvet: 70a-b 9-El-Cevâb: 70b-71a 10-Nâme-i Nükte: 71b 11-El-Cevâb:71b,72a

12- Nâme-i Beşâret: 72b,73a-b 13-El-Cevâb: 73b,74a-b

(32)

14- Nâme-i Musâlaha: 74b,75a-b 15-El-Cevâb: 75b,76a-b,77a

16-Nâme-i Musâlaha (der-cevânib be-tekrar): 77a-b,78a-b 17-(Nâme-i Sevgend): 79a-b,80a

18-Fi’l-İştiyâk (be-mertebe-i aʻlâ): 90b-91a 19-El-Cevâb: 91a-b,92a

20-Fi’l-İştiyâk (be-ʻulemâ): 92b, 93a-b,94a 21-El-Cevâb: 94a-b,95a-b

22-Nâme-i İştiyâk (Fârisî): 95b,96a-b,97a 23-El-Cevâb: 97a-b,98a-b,99a-b

24-El-Cevâb: 99b, 100a-b

25-Nâme-i Şikâyet: 100b,101a-b,102a-b 26-El-Cevâb: 102b, 103a-b, 104a 27-Nâme-i İstiʻfâf: 104a-b 28-El-Cevâb: 104b, 105a-b

29-Nâme-i Tehniye-i Tezvîc : 105b,106a-b 30-El-Cevâb: 106b,107a-b

31-Nâme-i Tehniye-i Vilâdet: 107b,108a

32-Name-i Tehniye-i Vilâdet (nev-i diğer Farisî): 108b

33-Nâme-i Tehniye-i Vilâdet (nev-i diğer Türkî): 108b,109a-b 34-El-Cevâb: 109b,110a

35-Nâme-i Handen (be-ʻarûsî): 110a-b,111a 36-El-Cevâb: 111a-b

37-Nâme-i ʻIyâdet: 111b,112a-b

38-Nâme-i ʻIyâdet (nev-i diğer): 112b,113a-b 39-El-Cevâb: 113b,114a

40-Nâme-i Tâziye: 114b, 115a-b, 116a-b

41-Nâme-i Tâziye (nev-i diğer Farisî): 116b,117a-b,118a

2. Müstensihi

Menâhicü’l-İnşâ’nın Konya nüshasının müstensihi Mevlânâ Muslihiddin Mehmed Halife Meşhûr be-Gürânî’dir. Münşeatta “sahibü’l-hakîkî fakîr Muslihiddin el-Meşhûr be-Gürânî93” ve “Ketebehu el-fakîr (…) Mehmed el-hakîr haliyâ sâhib-i Mevlânâ

(33)

Muslihiddin Halîfe el-Meşhûr Gürânî94” şeklinde iki kayıt bulunmaktadır. “Mevlânâ”

unvanı ilmiye sınıfından olduğunu göstermektedir. “Halîfe” sıfatı kâtiplerin yanı sıra tasavvufta şeyhin vekili ve medreselerde “kalfa” olarak çalışanlar için de kullanılmıştır95

fakat Muslihiddin Halife’nin eseri, sadece divan-ı hümâyûn kâtiplerinin bildiği “divanî” hattıyla96 istinsah etmiş olması kâtip olduğuna bir delildir.

Osmanlı Devleti’nde, resmî yazışmalar için siyasi ve hukuki meseleleri bilen kimselere duyulan ihtiyaç sebebiyle97 kadı ve müderrisler arasından inşa sanatına kabiliyeti olanlar, nişancı ve reisülküttap tarafından belirlenerek “fünûn-ı kitâbeti” öğrenmeleri sonrasında divanda görevlendirilmiştir 98. Mevacib listelerinde, XVI. yüzyılın ilk yarısında dahi “kadı” ve “müderris” adıyla kayıtlı kâtiplerin olduğu görülmektedir99. Mevlânâ

Muslihiddin Halîfe’nin “mevlânâ” ve “halîfe” unvanını birlikte kullanmasından ilmiye sınıfından olup kâtipliğe geçenler arasında bulunduğu anlaşılmaktadır.

Muslihiddin Halîfe’nin kendisine nisbetle anıldığı Gürân, bugünkü Diyarbakır ili Ergani ilçesidir 100. Aynı beldeden olan Molla Gürânî’nin hayatını konu edinen

kaynaklarda Gürân’ın İsferâyin’in bir köyü veya Irak’ın kuzeyinde yer alan Şehrizor’a bağlı bir yer yahut Diyarbekir yakınlarında bulunan Hiler Köyü101 olduğu söylenmektedir.

Konya nüshası müstensihinin Fatih Sultan Mehmed’in hocası Molla Güranî olduğu102 söylenmiş ise de mevcut bilgiler bu görüşü desteklememektedir. Molla

Güranî’nin ismi Şemseddîn Ahmed b. İsmail Güranî103 olup lakabı bazı kaynaklarda

Şerefeddin veya Şehâbeddin olarak zikredilmektedir104. Şehabettin Tekindağ, Molla

Gürânî’nin istinsahı 1485 yılında yaptığını105 söylemektedir ki Molla Gürânî, 1480-1488106

veya bir diğer kaynağa göre1480-1485 yılları arasında şeyhülislamlık görevinde

94 v.125b.

95 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.1, İstanbul 1983, s. 109.

96 Ali Alpaslan, “Divânî”, DİA, İstanbul 1994, s. 445; M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı Paleografya ve

Diplomatik İlmi, İstanbul 1992, s. 44; Uğur Derman, “Celî Dîvânînin Tekâmülüne Dair”, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri 30 Nisan-2 Mayıs 1986, İstanbul 1988, s. 15.

97 G. Tekin, 2012: 243. 98 İnalcık, 1988: 677.

99 Recep Ahıskalı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Reisülküttâblık, İstanbul 2001, s. 19. 100 Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adları, Ankara 2017, s. 14.

101 M. Kâmil Yaşaroğlu, “Molla Gürânî”, DİA, C.30, İstanbul 2005, s. 249.

102 Şehabettin Tekindağ, “İzzet Koyunoğlu Kütüphânesinde Bulunan Türkçe Yazmalar Üzerinde Çalışmalar

I”, Türkiyat Mecmuası, C.16, Ocak 1971, s. 145 (59 nolu dipnot); Ş. Tekin, 1996: 283 (36 nolu dipnot).

103 Mecdî Mehmed Efendi, Şakaik-ı Nuʻmaniye ve Zeyilleri, (haz. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1983, s. 102;

Yaşaroğlu, 2005: 248.

104 Yaşaroğlu, 2005: 248.

105 Şehabettin Tekindağ, “Konya ve Karaman Kütüphanelerinde Mevcut Karaman-oğulları ile İlgili

Yazmalar Üzerinde Çalışmalar”, Tarih Dergisi/Turkish Journal of History, S.32,Ocak 1979, s. 119-120.

(34)

bulunmuştur. Ömrünün son yıllarını hasta olarak geçirdiği söylenilen Molla Gürânî’107

ayrıca inşa sanatında yetkin bir kimsedir. İstanbul’un fethi üzerine Mısır Sultanı İnal (Aynal) Şah’a gönderilen fetih-nâme onun tarafından yazılmıştır108.

B. Paris Nüshası

Paris Bibliothéque Nationale Türkçe Yazmaları Bölümünde 660 numarada kayıtlıdır. Nüshayı İbrahim el-Karaviryevî istinsah etmiştir. Nüshanın sonunda istinsah tarihi olarak 4 Ramazan 884 ( 19 Kasım 1479) yazmaktadır109.

C. Üçüncü Nüsha

Menâhicü’l-İnşâ’nın bu nüshası hakkındaki bilgi, İsmail Hakkı Ertaylan’ın “Fâtih

ve Fütûhâtı” isimli eserinin ikinci cildindeki “Osmanlı-Karamanoğulları Münasebetleri”

bahsinde yapmış olduğu atıfla sınırlıdır. Ertaylan, İbrahim Bey’in Sultan II. Murad’a vermiş olduğu “sevgend-nâme” yi bu nüshadan alıntılamış ve kaynak olarak Raif Yelkenci’nin yazma kitapları arasında bulunduğunu göstermekle yetinmiştir110.

III. Menâhicü’l-İnşâ’da Osmanlı- Karamanoğulları Diplomatiği

Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Sultan II. Murad’a vermiş olduğu

“sevgend-nâme”nin Menâhicü’l-İnşâ’da yer alması müellifinin ve dolayısıyla kitabın

Karamanoğulları’na ait olduğunun düşünülmesine sebep olmuştur.

A. Karamanoğulları’na Ait Olduğuna Dair Görüşler

Menâhicü’l-İnşâ’nın Karamanoğulları’na ait olduğu görüşünü ilk kez M. Mesud Koman “ Minhac ül İnşa Üzerine Birkaç Not”, başlıklı makalesinde dile getirmiştir. Koman, eser içersindeki başlıkları zikrederek Karamanoğulları’nın teşkilat tarihini öğrenmek için mühim olduğunu ifade etmiştir. Koman’a göre Şikârî’nin Karamanoğulları

Tarihi’nde İbrahim Bey’in sulh anlaşması için Osmanlı’ya gönderdiği heyet içerisinde ismi

geçen Şeyh Yahya’nın Menâhicü’l-İnşâ’nın yazarıdır111.

107 A. Süheyl Ünver, İlim ve Sanat Bakımından Fatih Devri Notları, İstanbul 1947, s. 86.

108 Yaşaroğlu, 2005: 249. Fetihnâme için bk. Feridun Beğ, Münşeatü’s-Selâtîn, İstanbul 1274, s. 235-238.

Fetihnamenin günümüz Türkçesine tercümesi için bk. Ahmed Ateş, “İstanbul’un Fethine Dair Fatih Sultan Mehmed Tarafından Gönderilen Mektublar ve Bunlara Gelen Cevablar”, Tarih Dergisi/Turkish

Journal of History, C.4, S.7, Ocak 1953, s.14-21.

109 Unan, 2014: 15.

110 İ. Hikmet Ertaylan, Fâtih ve Fütûhâtı II Adalar Denizi ve Akdeniz Fütûhâtı, Ankara 1966, s. 27. 111 Koman, 1948: 14-15.

(35)

D. Ali Gülcan, Yahya bin Mehmed el-Kâtib’in, Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in imaret vakfiyesinin şahitleri arasında ismi geçen Şeyh Mehmed el-Kâtib veya vakfiyeyi yazan Mehmed Sâfi Küttâb olduğu112 kanaatindedir.

Abdurrahman Daş, “Osmanlılarda Münşeât Geleneği, Hoca Sadeddin Efendi’nin

Hayatı, Eserleri ve Münşeâtı”113 başlıklı doktora tezinde ve“ Türkiye Selçukluları ve

Osmanlı Dönemi Hakkında Tarihi Kaynak Olarak Münşeât Mecmualarının Değerlendirilmesi”114 isimli makalesinde Menâhicü’l-İnşâ’nın Karamanoğulları’nın devlet

teşkilatını öğrenmek açısından önemli olduğuna işaret etmiştir.

“Sevgend-nâme”nin Menâhicü’l-İnşâ’da yer bulması müellifinin, bu görüşlerin aksine Osmanlı kâtiplerinden olduğunu gösteren kuvvetli bir işarettir. Bu durumun somut bir örneği Çelebi Mehmed’in Germiyanoğlu II. Yakub Bey’e verdiği sevgend-nâmedir. Kırımlı Hafız Hüsam, Teressül’üne belgeyi aynen alırken II. Bayezid döneminde yazılmış bir münşeatta belgedeki isimlerin çıkarıldığı görülmektedir. Şinasi Tekin buna istinaden onun Germiyanoğulları divanında çalıştığını söylemektedir115. Bu durumun gösterdiği

üzere kâtip, maiyetinde bulunduğu sultanın itibarına zarar verecek bir belgeye eserinde yer vermemektedir.

B.Osmanlı-Karaman Diplomatiğinin Benzerliği

Menâhicü’l-İnşâ’da zikredilen makam ve unvanların Türk-İslam devlet kültürünün bir ürünü olarak hem Osmanlılar’da hem Karamanoğulları’nda kullanıldığı görülmektedir. Örneğin Osman Gazi’nin lakabı “Fahreddin”, Orhan Gazi’nin “İhtiyareddin, Şecaeddin”,Çelebi Sultan Mehmed’in “Gıyaseddin”116 iken Karamanoğulları beylerinden

Karaman Bey’in ”Kerimüddin”, Karamanoğlu I. Mehmed’in “Şemseddin”, II. Mehmed Bey’in “Şemseddin”, II. İbrahim Bey’in “Taceddin ve Rukneddin”117dir.

Kaynaklara bakıldığında, Osmanlı sultanı ile Karamanoğlu beyinin başkaca ortak sıfatlarının bulunduğu da görülmektedir. Sultan II. Murad’ın vermiş olduğu Âzâdnâme’de sultanın elkabı şöyledir:

112 D. Ali Gülcan, Karamanoğlu II. İbrahim Bey ve İmareti Tarihçesi, Karaman 1983, s. 23-24. 113 Daş, 2003: 98.

114Abdurrahman Daş, “ Türkiye Selçukluları ve Osmanlı Dönemi Hakkında Tarihi Kaynak Olarak Münşeât

Mecmualarının Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 11, 2004, s. 205-218.

115 Ş.Tekin,2008: 7.

116 M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı Müesseseleri Teşkilâtı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış, İstanbul 1977,

s. 55.

(36)

“es-Sultanu’l-aʻzam ve’l-hâkânu’l-muʻazzam mâlik-i rikâbu’l-ümem Mevla-yı mülûki’l-ʻArabı ve’l-ʻAcem sâhibü’s-seyfi ve’l-kalem nusretü’l-guzât ve’l-mücâhidîn kâtilü’l-kefere ve’l-müşrikîn kâmiʻu’t-tugâtı ve’l-mütemerridîn …118”.

Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Larende’de bulunan imaretinin kapısı üzerindeki kitabedeki elkabı da şöyledir:

“… es-Sultânu’l-efham ve’l-hâkânu’l-aʻzam mâlik-i rikâbu’l-ümem Mevla-yı mülûki’l-ʻArabı ve’l-ʻAcem vâzıʻ-ı merâsimü’l-ʻadli ve’l-ihsân hâdim-i kavâʻidü’l-cevri ve’t-tuğyân kâtilü’z-zenâdıkı ve’l-müşrikîn kâhiru’l-fecere ve’l-mülhidîn …119”.

Bu iki elkabda yazılan sıfatlar Menâhicü’l-İnşâ’daki hitâb-ı selâtîn örneklerinde şöyle geçmektedir:

“Sultân-ı mu‘azzam ve hâkân-ı a‘zam, mâlik-i rikâbü’l-ümem, mevla’u’t-Türki ve’l-‘Acem, vâzı‘-ı merâsimü’l-‘adli ve’l-insâf, hâdim-i kavâ‘idü’l-cevri ve’l-echâf120…”

“Hudâvend-i a‘zam şahen-şâh-ı mu‘azzam Mevla’u’t-Türki ve’l-‘Acem sultânü’s-selâtîn ‘avnu’llahi fi’l-‘alemîn celâlü’l-İslâmı ve’l-müslimîn kâtilü’z-zenâdıkı ve’l-müşrikîn kâhiru’l-fecere ve’l-mütemerridîn…121

“Hudâvend, melik-i mu‘azzam, şâhen-şâhu’l-‘Arabı ve’l-‘Acem … kâmi‘u’l-fecere ve’l-mütemerridîn, kâli‘u’t-tugâti ve’l-mülhidîn…122

Menâhicü’l-İnşâ’daki iki beratta Osmanlı’nın Bursa şehrini “dâru’n-nasr123” olarak

adlandırması Anadolu Selçuklu Devleti’nin şehirlerine örneğin Tokat şehrine “dâru’n-nusre”, Antalya şehrine “dâru’s-sagr” 124 gibi özel sıfatlar vermesinin devamıdır.

Karamanoğulları Niğde’ye “dâru’l-pehlevaniyye” 125 demesi benzer bir devamlılığın

Karamanoğulları’nda da olduğunu göstermektedir.

118 Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara 1954, s. 215-216. 119 Halil Ethem, TOEM, Cüz 13, İstanbul 1328,s. 826-827.

120 v.7a. 121 v.8a-8b. 122 v.8b-9a.

123 v.80a (Berat-ı Kethüdayi), v.81b (Takrîr-i Nezâret ve Tevliyet).

124 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 13-14.

125 Adnan S. Erzi, “Türkiye Kütüphânelerinden Notlar ve Vesîkalar I”, Belleten, C.XIV, S.53, Ocak 1950,

Referanslar

Benzer Belgeler

Ünsüzler ile ilgili olarak ileri sürdüğü görüşler ise şunlardır: 1- ilk dönem eserlerinde ç,t,p gibi ünsüzler, c, d, b harfleriyle karşılandığı ve fonetik

- Önemli ekoller (Ya da akımlar) varsa isimleri, getirdikleri... C.- Önemli ekoller, akımlar sorusundan 1923'ten sonra Türkiye'de bu ekoller ve akımlar anlaşılı- yorsa

Özdüzenlemeli Öğretim ve Geleneksel Öğretim gruplarının Fen Bilgisi Özyeterlilik ölçümlerinden aldıkları puanlar arasındaki farkların önemli olup

Ele aldığımız konular, Emeviler döneminde evililik, mehir, boşa(n)ma, örtünme, kadın- erkek ilişkileri, kadının şecâatı, cariyelik ve erkek çocukların kız

In summary, we have calculated the static structure factor and dynamical local-field cor- rections for a Q1D electron system within the dynamic STLS approximation.. Our results

birimdir. Bir gen 0 veya 1 ile ifade edilen bir bit veya bit dizisi olabileceği gibi A, B gibi bir karakter olabilir. Örneğin bir cismin x koordinatındaki yerini gösteren bir

Rajamangala University of Technology Thanyaburi (RMUTT) is one of higher education institutions implementing the educational quality assurance at the program, faculty,

It appraises a person’s level of hope through pathway thinking, agency thinking and overall hope by married students while studying.. This study also ascertained on the