• Sonuç bulunamadı

317 numaralı Midyat şer'iyye sicilinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (Hicri 1328-1334 / miladi 1910-1916) / Transcript and evaluation of number 317 Midyat şer'iyye record (Hicri 1328-1334 / g.c. 1910-1916)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "317 numaralı Midyat şer'iyye sicilinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (Hicri 1328-1334 / miladi 1910-1916) / Transcript and evaluation of number 317 Midyat şer'iyye record (Hicri 1328-1334 / g.c. 1910-1916)"

Copied!
268
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BATMAN ÜNİVERSİTESİ & FIRAT ÜNİVERSİTESİ ( ORTAK PROGRAM )

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

317 NUMARALI MİDYAT ŞER’ İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

( HİCRİ 1328-1334 / MİLADİ 1910-1916 ) YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN Doç. Dr. Selman YAŞAR Aydın AKIN

(2)

BATMAN ÜNİVERSİTESİ & FIRAT ÜNİVERSİTESİ ( ORTAK PROGRAM )

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI

317 NUMARALI MİDYAT ŞER’ İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

( HİCRİ 1328-1334 / MİLADİ 1910-1916 )

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN Doç. Dr. Selman YAŞAR Aydın AKIN

Jürimiz..…./ …..tarihinde yapılan tez savunma sınavı sonunda bu yüksek lisans tezini oy birliği / oy çokluğu ile başarılı saymıştır.

Jüri Üyeleri:

1. 2. 3.

F. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun …... tarih ve ……. sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmıştır.

Prof. Dr. Ömer Osman UMAR Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(3)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

317 Numaralı Midyat Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi ( Hicri 1328-1334 / Miladi 1910-1916 )

Aydın AKIN

Batman Üniversitesi & Fırat Üniversitesi ( Ortak Program)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı

Batman-Elazığ 2018, Sayfa: VII+260

Şer’iyye sicilleri tarihi araştırmalarda en önemli kaynaklardandır. Barındırdıkları belge ve bilgilerden dolayı özellikle Osmanlı tarihinin aydınlatılmasında yazıldığı dönem ile ilgili sosyal, ekonomik, idari ve askeri bilgileri ihtiva ederler. 317 numaralı Midyat şer’iyye sicili tarihçilere Midyat ile ilgili sosyal, idari ve iktisadi bilgiler sunmaktadır. 317 Numaralı Midyat şer’iyye sicili 1910 – 1916 arasında Osmanlı mahkemelerine ulaşan davaları kapsamaktadır.

317 numaralı Midyat şer’iyye sicilinde mahkemeye ulaşan evlenme, boşanma ve miras gibi konularda Osmanlı hukukunun yaklaşımları konusunda bizlere bilgiler vermektedir. Şer’iyye mahkemelerinde sadece Müslümanlar değil gayrimüslimler de haklarını aramışlardır. Bundan dolayı mahkeme kayıtları o dönemi aydınlatan en önemli yazılı kaynaklardandır.

Anahtar Kelimeler: Midyat, Şer’iyye Sicilleri, Osmanlı Hukuku, Şer’i

(4)

ABSTRACT

Master Degree Thesis

Transcript and Evaluation of Number 317 Midyat Şer’iyye Record ( Hicri 1328-1334 / G.C. 1910-1916 )

Aydın AKIN

University of Batman & The University Fırat ( Common Program )

The Institute of Social Science The Department of History Batman-Elazığ 2018, Page: VII+260

Şer’iyye record are one of the most important sources for historical researc. Because of incuding document and data, they comprise social, economic, administrative and military datas in their written periot especially on enlightening Ottoman history. Number 317 Şer’iyye records contain the cases which were reached to Ottoman coords between 1910-1916.

Number 317 Midyat Şer’iyye records inform us about aprroach of Ottoman Law in cases such as marriage divorce and in heritance that were reached to the court in Şe’riyye Courts not only Muslims do. Therefore court records are very important to enlighten that period.

Key Words: Midyat, Şer’iyye Records, Ottoman Law, Şer’iyye court, Midyat

(5)

İÇİNDEKİLER ÖZET ... II ABSTRACT ... III İÇİNDEKİLER ... IV ÖN SÖZ ... VI KISALTMALAR ... VII GİRİŞ ... 1 I. Şer’iyye sicilleri ... 2

I.I. Şer’iyye Sicili: Tanım ... 2

I.II. Şer’iyye Sicillerinin Önemi ... 2

I.III. Midyat’ın Kısa Tarihçesi ... 3

I.IV. Transkripsiyonla İlgili Açıklamalar ... 5

BİRİNCİ BÖLÜM 1. ŞER’İYYE MAHKEMELERİ VE KADILAR ... 7

1.1. Şer’iyye Mahkemesi Görevlileri ... 8

1.1.1. Kadı ... 8 1.1.2. Naipler ... 10 1.1.3. Kassam ... 11 1.1.4. Şuhudu Hal ... 11 1.1.5. Muhzır ... 12 1.1.6. Çavuş ... 12 1.1.7. Subaşı ... 13 1.1.8. Mübaşir ... 13 1.1.9. Müşavir ... 13 1.1.10. Kâtipler ve Hademeler ... 14 İKİNCİ BÖLÜM 2. SİCİL TRANSKRİPSİYONU ... 15 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 242

3. 317 NUMARALI MİDYAT ŞER’İYYE SİCİLİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 242

3.1. İdari Yapı ... 242

(6)

3.1.2. Nahiyeler ... 242

3.1.3. Karyeler ... 243

3.1.4. Mahalle ... 245

3.2. Nüfus ... 246

3.3. Kaza Ve İdare Teşkilatı ... 246

3.3.1. Kaymakam ... 246

3.3.2. Kaza İdare Meclisi ... 247

3.3.3. Mal Müdürü ... 247 3.3.4. İdare Kâtipleri ... 248 3.3.5. Zaptiye Zabiti ... 248 3.4. Adli Görevliler ... 248 3.4.1. Kadı ... 248 3.4.2. Naip ... 249 3.4.3. Kassam ... 249 3.4. 4. Şuhudu hal ... 249

3.4.5. Sicilde Adi Geçen Diğer Memur ve Meslekler ... 249

3.5. Sosyal Hayat ... 250

3.5.1. Aile ... 250

3.5.2. Müslim-Gayrimüslim İlişkileri ... 251

3.5.3. Şahıs İsimleri ... 252

3.5.4. Aile İsimleri ve Lakaplar ... 253

3.6. Ekonomik Yapı ... 254

3.6.1. Sicilde Geçen Para Çeşitleri ... 254

SONUÇ ... 255

KAYNAKÇA ... 256

EKLER ... 259

Ek 1. Orijinallik Raporu ... 259

(7)

ÖN SÖZ

Osmanlı tarihinin araştırılmasında en önemli kaynaklardan biri de şer’iyye sicilleridir. Tarihin aydınlatılmasında birinci dereceden kaynaklar en önemli kaynaklardır. Tarih, sadece savaş ve barıştan ibaret değildir. İnsan toplulıkları birbirleriyle etkileşim içine girerek uygarlık denilen olguyu ortaya çıkarmışlardır. Sosyal tarihçiliğin geliştiği ülkemizde artık aile, köy ve kurum tarihçiliği ile ilgili araştırmalar ziyadesiyle görülmeye başlanmıştır. Özellikle şehir tarihçiliği adına yapılan çalışmalarda şer’iyye sicilleri en önemli kaynaklardan biridir. Yerleşim merkezlerinin sosyal, ekonomik, idari, askeri ve kültürel açıdan nasıl yaşadıklarını şer’iyye sicilleri bizlere önemli veriler vererek aydınlatmaktadır. Şer’i hukuk uygulamalarının farklılıklarını ve uygulama alanlarını bizlere bu önemli kaynaklar vermektedir. Şer’iyye sicilleri bir bölgede yaşamış insanların günlük hayatla ilgili, yaşayış biçimini, ekonomik uğraşlarını, hayat şartlarını, devlet ile olan ilişkilerini, mekânsal bilgilerini diğer toplumlarla ilgili algılarını bizlere sunmaktadır.

Bu önemli kaynaklardan biri de 317 numaralı Midyat Şer’iyye sicilidir. Sicil zabt-ı deavi defteri olarak kayda geçirilmitir. Söz konusu kaynağın latin harflerine çevrilmesinde devrin dil özelliklerine bağlı kalmaya çalıştık. Okuyamadığımız yerleri”…” şeklinde gösterdik ve okunmasında emin olamadığımız kelimelerin sonuna “ ? “işareti koyduk.

Bu çalışma sırasında yardım ve desteklerini esirgemeyen Dr. Öğr. Üyesi Muammer ULUTÜRK’e, Dr. Öğr. Üyesi Tekin İDEM’e ve tez danışmanım Doç. Dr. Selman Yaşar’ a teşekkürlerimi sunarım.

(8)

KISALTMALAR

a. g. e. : Adı geçen eser a. g. m. : Adı geçen makale

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi C : Cilt

DİA : Diyanet İşleri Ansiklopedisi

Ed. : Editör

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı : Milattan önce

S : Sayfa Sf : Sahife Sy : Sayı

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı TTK : Türk Tarih Kurumu vb. : Ve benzeri

(9)

Osmanlı Devleti, tarihi süreç içerisinde barındırdığı farklı topluluklarla ilgili idari, sosyal, ekonomik, hukuki yapı ve kültürleriyle ilgili çok geniş ölçekte kayıt bırakmıştır. Bunlardan en önemlilerinden birisi de şer’iyye sicilleridir. Şer’iyye sicilleri hukuki olayları, kadıların verdikleri kararları, hüccetleri ve hukuki yargı kayıtlarını içermektedir. Osmanlı toplumunda yaşayan insanların birbirleriyle olan ilişkilerini bizlere aktarmaktadır. İnsanlar arasındaki alış-veriş, borç-alacak ilişkilerini, toplumda yaşanan olayların çeşitliliğini, devlet vatandaş ilişkilerini, müslim - gayrimüslim ilişkilerini bizlere aktarmaktadır. Sosyal ve ekonomik yapının yanında devlet teşkilat yapısı, kurumların işleyişi, askeri konularda yapılan her türlü hareketlilik sicillerden elde edilen verilerle değerlendirilebilir.

Şer’iyye sicilleri XV. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak XX. Yüzyılın başlarına kadar Osmanlı hâkimiyet alanının tutulmuş en önemli kaynaklardan biridir. Tarih biliminin farklı alanlarında çalışma yapan araştırmacılar alanlarına ilişkin verilere ulaşabilirler. Şer’iyye sicilleri şehir tarihlerinin aydınlatılmasında büyük öneme sahiptir. Önemle ki, halkın günlük hayatını, giyecek ve yiyecek fiyatlarını, çarşılarını, camilerini, evlerini, müesseselerini, mahalle ve köylerini, örf ve adetlerini, dönemin hukuk uygulamalarını, hayat şartlarını, toplumsal katmanlar arasındaki hareketliliği, vakıfları, hayat şartlarını ve devletin hukuk uygulamalarını ve benzeri olaylardan çıkarılacak her türlü durumlarını bu belgelerden elde edebiliriz.1 Şer’iyye sicilleri hakkında şunu ifade

etmeliyiz ki, arşiv kaynakları içerisinde bu kaynaklara bakmadan, özellikle mahalli olayları anlayamayız. Hukuk alanında çalışma yapan bir tarihçi mutlaka sicilleri incelemelidir. Bir iktisat tarihçisi Anadolu insanının hayat ve geçim şeklini, ticari hayatını bu ayrıntılı mahkeme kararlarını incelemeden olayları analiz edemez. Tarihin uzun bir dönemine hükmeden bir devletin sosyal ve idari yapısının doğru olarak analizi de, şer’iyye sicillerinin araştırılmasına bağlıdır.2

1 İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, TTK Yayınları, Ankara, 1995, s.

XVIII- XIX.

(10)

I. Şer’iyye sicilleri

I.I. Şer’iyye Sicili: Tanım

Şer’i mahkemelerin tarih sırasıyla tutulan kayıtlarına verilen addır. Kadı tarafından verilen hükümler, herhangi bir hadiseyi, bir şehadeti, bir ikrarı, bir hibeyi, resmiyete rabtolunması bir hususu zabtedenler bilindiği gibi ayrıca; devlet merkezinden gelen bütün fermanlar, emirler ve tebliğler kadı tarafından tedkik olunup doğru oldukları tespit edildikten sonra hulasaları deftere yazılırdı.3 Şer’iyye defterleri genellikle iki

bölümde tutulurdu. Umumiyetle bir tarafı mahalli olaylara ( evlenme-boşanma, alacak-verecek, alım-satım, nafaka, vakıf, hibe, cürüm, cinayet, şahitlik vb.) ait olup bu kısma “ sicill-i mahfuz denirdi. Diğer tarafı da merkezden gelen ferman, berat, buyruldu, izinname vb. gibi belgeleri ihtiva ederdi. Bu kısma da “ sicill-i mahfuz defterlü” adı verilirdi. Ayrıca bazı defterler tutulurken tarih sırasına riayet edildiği gibi bazılarında da belgelerin tarihlerine bakılmaksızın rastgele bir biçimde değişik sayfalara kaydedilmiştir.4 Mahkeme kayıtları, i‘lamlar, huccetler ve ma‘ruzlardan oluşan

koleksiyonlar ayrıca bu defterlerde ölenlerin terekeleri, vakıf senetleri ve her çeşit noterlik kayıtları yer alırdı.5

I.II. Şer’iyye Sicillerinin Önemi

Tarihçilerin yapacakları araştırmalarda kullanacakları ana kaynaklardan birisi hiç şüphesiz şer’iyye sicilleridir. Bu kaynaklardan farklı olarak kullanılan farklı kaynaklar da vardır. Bu kaynaklar tarih biliminin her alanında bilgiler barındırdıkları gibi diğer sosyal bilimler için de önemli kaynaklardandır. Şer’iyye sicillerindeki dava konuları çok çeşitlidir. Adli vakalar, cinayetler, nikâh ve vergi kayıtları, narh tespiti, vb. Barındırdığı çeşitlilikten dolayı diğer sosyal bilimleri de konu alanına çekmiştir.6 Gayrimüslim

unsurların bilhassa Hristiyan unsurların kendi aralarındaki, hatta cemaat içi işlerinin tanzimine kiliseye vasiyete kadar hukuki sorunlarını kendi rıza ve inançlarıyla kadıya getirmiş olduklarını belirten sicil kayıtları Osmanlı potasında eritilmiş, Müslümanlarla

3 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB Yayınları, İstanbul,

2004, C. III, s.343.

4 İbrahim Özcoşar, Hüseyin H. Güneş, Abdülbaki Bozkurt, 193 Nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri ve Mardin, İstanbul, 2007, s. 8.

5 Halil İnalcık, ‘’ Kazasker Ruznamçe Defterine Göre Kadılık’’ Adalet Kitabı, Ed. Halil İnalcık, Bülent

Arı, Selim Aslantaş, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2015, s. 134.

(11)

hak eşitliğine ulaştırılmış reaya arasında farklılık gözetmemiş devlet felsefesini ve hükümet politikasını belgelemektedir.7

Hulasa, şer’iyye sicillerinin, birinci dereceden bir kaynak olduğu muhakkaktır. Halkın dilek ve şikâyetlerini, devlet merkeziyle yapılan resmi yazışmaları, mahalli idarelere ait hukuki düzenlemeler olarak kabul edilen ferman ve hükümleri, ait olduğu mahallin sosyal ve iktisadi hayatını yansıtan mahkeme kararlarını ihtiva eden bu siciller incelenmeden, Osmanlı devletinin içtimai, iktisadi, siyasi ve idari tarihini tam manasıyla anlamak mümkün değildir. Şer’iyye sicillerinin her konuda tarihe temel kaynaklardan biri olduğu kesindir. Özellikle son zamanlarda ortaya çıkan bölge tarihçiliği ve yurdun muhtelif bölgelerindeki mahalli hayatın araştırılmasında birinci derecede kaynak şer’iyye sicilleridir. Özellikle bir bölgenin tarihi ve iktisadi şahsiyetini ve bütünlüğünü meydana çıkarmak gayesiyle kaleme alınan bu çeşit tarihler, geçmişi bütün canlılıklarıyla yeniden yaşatan şer’iyye sicilleri incelenerek ve bu değerli tarih malzemesi tahlil edilerek senteze gidilmedikçe daima eksik ve kısır kalacaktır8

I.III. Midyat’ın Kısa Tarihçesi

Çalışma konumuzun ana unsuru olan Midyat ilçesi bugün Mardin ilinin en önemli ilçelerinden birisidir. Kadim bir kültürün en önemli merkezlerindendir. Osmanlılar döneminde olduğu gibi günümüzde de farklı kültürlerin, dillerin, dinlerin bir arada yaşadığı önemli yerleşim yerlerinden biridir. Midyat, Osmanlıların uyguladığı hoşgörü anlayışının etkisiyle kozmopolit yaşam unsurlarını tarih boyunca yaşamıştır. Bu kadim kent Arapların, Kürtlerin ve Türklerin bir arada yaşama geleneğini en güzel biçimde yansıttıkları ortak yaşam alanına şahitlik etmiştir. Müslümanlar ve Hristiyanlar tarih boyunca bir arada yaşamışlardır. Ancak XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Batılılar tarafından Osmanlı Devleti’ni yıkma projesi adıyla misyonerlik faaliyetleri ve sömürge anlayışıyla buradaki topluluklar arasında çatışmalar yaşanmıştır.

Midyat'ın coğrafi olarak konumu, doğusunda Dargeçit ilçesi, batısında Ömerli ilçesi, kuzeybatısında Savur ilçesi, kuzeyinde Batman iline bağlı Gercüş ilçesi, güneyinde Nusaybin ilçesi, güney doğusunda ise Şırnak iline bağlı İdil ilçesi yer almaktadır. Bu isim, ibadet edenlerin dağı, diyarı anlamında kullanılır. Bu bölgenin

7 A. Refik Gür, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadılık Müessesesi, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2015,

s. 122.

(12)

yüzölçümü 10.000 Km2'den fazladır. Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen Matiate kelimesinden ismini almıştır. Bu görüşü ileri sürenler, Matiate isminin Asur yazıtlarında M.Ö. 9.Yüzyılda geçtiğini ifade etmektedirler. Bu görüşe paralel olarak Midyat'ta ilk yerleşim yerinin mağaralar olduğunu gösteren "Elath" mevkiinin Midyat'a 3 Km. uzaklıkta ve Acırlı Beldesi yakınında bulunan Ziyaret - Mesire Yeri Romalılar döneminden günümüze kadar geldiği söylenmektedir. Orta Asya'dan göçüp Anadolu'ya gelen Eti Türkleri, Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat Nehirleri arasında yer alan ve verimli topraklara sahip olan bölgeye yerleşmişlerdir. ( M.Ö. 2000 yıllarında ) Bölgeden geçişleri sırasında Midyat'ı büyük bir mağara şehri halinde kurup, hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Midyat'ın altındaki mağaralar o devirlerde barınak olarak kullanılmışlardır. Bu mağaraların birbirleri ile bağlantıları vardır. Daha sonraları bu bölgeye Orta Asya Türklerinin öncü göçebeleri olan Komuk Türkleri gelip yerleşir. Bölgeye gelip yerleşen Komuklar, asırlarca Asurîlerle savaşmışlardır. Bu dönemlerde Asurîlerin birkaç defa bölgeyi ele geçirdiği görülmektedir. Ancak bu istilaları pek uzun sürmez ve her defasında çekilmek zorunda kalmışlardır. Nitekim Asur Hükümdarı Tıglatninip zamanında Komuklar, tamamen duruma hâkim olmuşlardır. M.Ö. 500-100 yılları arasında bölge, değişik kavimlerin istilasına uğramıştır. Makedonyalılar, Persler, Romalılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Midyat'ın asıl meskûn hale gelişi veya bölge olarak kuruluşu Selefkuslar devrine rastlamaktadır (M.Ö.180 dolayları)9 Diyarbekir ve çevresi Osmanlı devleti

sınırlarına dâhil olduktan sonra yapılan tahrirlerde Midyat’ı, Diyarbekir eyaleti Hasankeyf sancağı tur nahiyesine bağlı bir köy olarak görmekteyiz. Bu durum, bu günkü idari teşkilatlanmamız göz önüne alındığında, biraz garip gelebilir ancak bugün için Midyat’ın ilçe olarak bağlı olarak bağlı bulunduğu Mardin ilinin o dönemde bir kaza olduğu göz önüne alınırsa, bu duruma fazla şaşmamak gerekir. Fakat buna karşılık, bugün ilçe durumundaki Nusaybin’in o dönemde sancak durumunda olması, Osmanlı idari teşkilatlanmasının statik bir durumda olmayıp gelişen şartlar çerçevesinde değişebildiğini göstermesi açısından mühimdir. Bir yerleşim biriminin zaman içinde değişen nüfus durumu ve yine değişen stratejik konumu sebebiyle köy, Nusaybin ve Midyat örneklerine şahit olmaktayız.10 1890 yılında kurulan Midyat Belediyesi 1925

9 Mardin İl ve Kültür Turizm Müdürlüğü, http// www.mardinkulturturizm.gov.tr, ( Erişim Tarihi:

07.07.2018).

(13)

yılında Midyat ve Estel olarak iki ayrı belediye şeklinde teşekkül etmiş 1935 yılında ise her iki belediye Midyat belediyesi adı altında birleştirilmiştir.11

Midyat, XIX. Yüzyılın ortalarında Osmanlı idari teşkilatlanmasında kaza statüsüne erişmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Midyat’ın idaresi Estel kesiminde bulunmaktaydı. Ancak idare merkezi 1932 senesinde Midyat kesimine kavuşmuştur. 05.05.1938 tarihinde Midyat Hükümet Konağı’nın emaneten yaptırılmasına karar verilmiş ve 30.05.1940 tarihinde Midyat Hükümet Konağı inşaatına ait ihale muteber sayılmıştır. Midyat kesiminde bulunan Hükümet Konağı 1940 senesinde tekrar Estel’e taşınmıştır.12

I.IV. Transkripsiyonla İlgili Açıklamalar

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ nde bulunan 317 Numaralı Midyat şer’iyye sicili ( Hicri 1328-1334 / Miladi 1910-1916 ) yılları arasında tutulan kayıtlardan oluşmaktadır. Defterin ilk sayfasında defterin “ zabt-ı deavi defteri” olduğu kayıt altına alınmıştır. Defterin konu yoğunluğu ise veraset, mihr davaları, müsadere davaları, aile içi “münazaa” davaları vb. davalardan oluşmaktadır. Kadı tarafından verilen kesin kararlar mevcut değildir. Kadıya yapılan başvurularda genel olarak dava sonuçlanmamakta ve şahitlerin dinlenilmesine geçilmektedir. Merkezden gelen bir resmi belge kaydına ulaşılmamıştır. 317 Numaralı Midyat şer’iyye sicili 1543 envanter numarasıyla kaydedilmiştir. 317 Numaralı Midyat şer’iyye sicili 82 varaktan ve yüz elli yedi sayfadan oluşmaktadır. 24 X 38 ebadındaki sicil defteri ciltlidir. Sicilde dikkat edilen yazı karakterlerine bakarak diyebiliriz ki kâtiplerin yazı karakterleri farklılık göstermektedir. Ayrıca özellikle isimlerin, yer adlarının zaman zaman aynı belgede farklı şekilde yazıldığını gördük. Bu durumu gidermek adına Osmanlı bürokrasisinin işlemesi için sakk mecmuaları neşredilmiştir. Kâtiplerin yazım yanlışlarının yanında, bazen imla hataları dikkat çekmiştir. Bu yazım ve imla hataları transkripte sadık kalınarak olduğu gibi bırakılmıştır. Sicillerde mahkeme görevlilerinin isimleri ise mühürlerden tam olarak okunmadığı için sıkıntı yaşanmıştır.

Sicildeki bazı şahıs isimlerinin ve lakaplarının, özellikle gayrimüslimlerin isimlerinin ve lakaplarının okunmasında zorluklarla karşılaşılmıştır. Bunların sonuna (

11 Ercan Çağlayan, “Tek Parti Döneminde Midyat”, Uluslararası Midyat Sempozyumu, Mardin, 2012,

s.186.

(14)

?) işareti konulmuştur. Okunamayan yerler ( …) boş bırakılmıştır. Ayrıca belgede tahrip olan yerler okunamamış ve “ silik” olarak adlandırılmıştır. Sicildeki belgelerin tamamına yakını veraset davaları olduğu için çok fazla farklı bilgiye ulaşılamamıştır. Midyat kazasında bulunan diğer sicillerde benzer özellikler göstermektedir. Özellikle merkezden gelen belgelerin sicilde olmaması dikkat çekicidir.

(15)

1. ŞER’İYYE MAHKEMELERİ VE KADILAR

Osmanlı Mahkeme teşkilatı Emevî, Abbasî ve Selçuklu mahkemelerinin devamı niteliğindedir. Şer’iyye mahkemelerinde tek hâkim görev alıyor. Aslında birden fazla hâkimin yargılama yapması İslam hukukuna aykırı değildir, ancak uygulamada çok hâkimli mahkemeler nadiren görülmüştür. Kadı genelde evini mahkeme yeri olarak kullanıyor. Bununla birlikte cami ve mescitlerde de yargılama yapıldığı görülüyor. İstanbul kadısı gibi mevleviyet kadılarının ve kazaskerlerin de görev yaptıkları ayrı bir mahkeme binaları bulunmuyor. Bunların konakları aynı zamanda mahkeme binası olarak kullanılıyor. Dolayısıyla kadı ve kazaskerler değiştikçe mahkemelerin yerleri de değişmiştir. Bu durum H.1253/M.1837 tarihinde Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ile İstanbul kadılığının Şeyhülislamlığa naklolmasına kadar bu şekilde devam etmiştir.13

Şer’iyye mahkemelerindeki kadılar sadece kendi yargı bölgelerindeki davalara bakabilirken, bir üst yargı mercii olarak Divanı hümayun ülkenin tamamından gelen davalara bakabilmiştir.14 Osmanlı hukukunun esas temelini İslam hukukunun

oluşturduğu inkâr edilemez. Bu gerçek Osmanlı Devleti' nin çağdaşı veya daha önce kurulmuş diğer İslam devletleri için de geçerlidir. Ancak her devletin İslam hukuku uygulamasında gerek mezhep ayrılığına gerekse sosyal, siyasi ve kültürel farklılıklara bağlı olarak bir takım değişikliklerin olduğu da bir vakıadır. Bu farklılıkları Osmanlı Devleti'nde gözlemlemek mümkündür. Ayrıca buna İslam hukukunun ayrıntılı olarak düzenlemediği veya düzenlenmesini devlet başkanlarına havale ettiği alanlarda Osmanlı padişahları tarafından dönemin ihtiyaçları ve anlayışı ışığında hukuk kurallarının konduğu olgusu da eklenmelidir. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde altı asırlık Osmanlı uygulamasının nasıl kendine özgü bir hukuki yapı ortaya koyduğu kolayca anlaşılır. O halde Osmanlı hukuku denince hatıra İslam hukukunun teorik esaslarıyla, bu hukukun altı asırlık uygulamasında aldığı şekiller ve Osmanlı hükümdarlarının kendilerine tanınan alanlarda koyduğu hukuk kuralları ve kanunlar gelmelidir.15

Osmanlı Hukuku denilince ilk akla gelen şer’ i hukuktur. Türkler, Müslümanlığa

13 Abdullah Demir, Türk Hukuk Tarihi, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul, 2011, s. 109. 14 Abdullah Demir, Osmanlı Mahkemesi, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2010, s. 35.

15 M. Akif Aydın, “ Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve İşleyişi” , Türkler Ansiklopedisi, Yeni

(16)

girdiklerinden itibaren, kendilerini İslam cemiyetinin içinde buldular ve burada yürürlükteki hukuka tabi oldular.16

Kuruluş yıllarından itibaren şeri kaza usulünü benimseyen Osmanlı devletinin birinci padişahı Sultan Osman’ın ilk tayin ettiği iki memurdan birisi kadı olmuştur. Kadıları yetiştirecek bir kaynak henüz mevcut olmadığından, ilk Osmanlı kadıları Anadolu, İran, Suriye ve Mısır gibi yerlerden getirilmiştir. I. Murad’ın Molla Fahreddin Acemi’yi 130 akçe maaş ile ilk defa fetva görevine tayin ettiği bilinmektedir. Daha sonra fethedilen her idare merkezine bir kadı tayin edilmiş ve biraz sonra zikredeceğimiz adli teşkilat ortaya çıkmıştır. Tek kadının görev yaptığı bu usule şer ’iyye mahkemeleri adı verilmektedir. Şer’ iyye mahkemelerinin belli bir makam binası yoktur. Ancak bu şer’i meclis adıyla yargılamanın yapıldığı belirli bir yerin olmadığı manasına alınmamalıdır. Kadıların yargı işlerini yürütebilecekleri ve tarafların kendilerini her an bulabilecekleri muayyen bir yerleri vardır. Bu kadının evi, cami mescit veya medreseleri, belli odaları olabilir. Bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevini ifa ederler.17

Osmanlı şer' iyye mahkemelerinde hukuk ve ceza ayrımı yoktu. Mahkemeler hem her türlü yargılama ile hem de noterlik işleriyle uğraşırlardı.18

1.1. Şer’iyye Mahkemesi Görevlileri 1.1.1. Kadı

Kadılık müessesi hiç şüphesiz hem Osmanlı tarihi hem bütün İslam ülkeleri için önemli kurumdur. Kadı kelimesi Arapçada “kaf” ve “dad” harfleriyle meydana gelen “kada” yanı yargılama kelimesinden türer ve yargıç demektir.19 Osmanlılarda ilk

kadılığa kimin tayin olunduğu tarihler yazmıyor. Hatta kadılığın Osmanlı padişahlarından hangisi zamanında ihdas olunduğu da meskût geçiliyor. Yalnız Kâtip Çelebi (Takvim-üt-Tevarih) de Osman bey tarafından daha 688 senesinde kadı naspedildiğini haber veriyor.

16 Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku, Arı Sanat Yayınları, İstanbul, 2014, s.102.

17 Ahmet Akgündüz, “ İslam Hukukunun Osmanlı Devleti’ nde Tatbiki: Şer’ iye Mahkemeleri ve

Şer’iye Sicilleri”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sy. 14, Ekim, 2009, s. 14.

18 Abdülaziz Bayındır, “ Örneklerle Osmanlı’da Ceza Yargılaması”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni

Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, C. 2 s. 120.

19 İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’ nde Kadı, Kronik Yayınları, İstanbul,

(17)

Bu böyle ise kadılık daha ilk Osmanlı padişahından itibaren teessüs etmiş demektir.20

Kaynakların verdiği bilgiler daha Sultan Orhan zamanında kadıların eğitimi için ilk medresenin kurulduğunu gösterir. Fakat Osmanlı devlet ve toplum sisteminde tedris, kaza ve iftâ mesleklerinin ayırımı, derecelenmesi ve rütbelerin muadeletinin asıl şekillenişi Fâtih Sultan Mehmed devrinde olmuştur. Bu dönemde de henüz başşehir müftüsü ne şeyhülislâm unvanını taşır ne de ilmiyenin reisidir. İlmiyenin reisleri Rumeli ve Anadolu kazaskerleridir. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Ebüssuûd Efendi gerek halefleri ve gerek seleflerinin intiba ve itibarı dolayısıyla başşehir müftüsü diye anılmış, ilmiyenin reisi sayılmış ve kazaskerler onun ardında kalmıştır. Ancak kadıların tayin, terfi mercii her zaman için bu iki kazaskerin dairesi olmuştur. Özellikle müderrislerin yüksek sınıfı gibi kadıların da yüksek yevmiyeli ve molla unvanlı sancak kadıları mevleviyet pâyeli “eşrâf-ı kudâf’’diye anılır oldu ve bunlar arasında muadelet vardı.21

Osmanlılarda kadılar, sadece şer’i ve hukukî hükümleri tatbik eden kimse değil aynı zamanda devletin emirlerini yerine getiren bir fonksiyona sahipti. Dolayısıyla kadılık, hukukî olduğu kadar idarî bir memuriyet olarak da görülmektedir.22 Kadı

belgelerinin amacı, mahkemede olan biten her şeyin bir kaydının çıkarılması değildi; aksine, davanın tam olarak hukukun gereklerine uygun bir biçimde ilerlediğini göstermek ve sonucuna ilişkin bir kanıt sunmaktı. Belgelerin bilinen usullere göre doğru bir biçimde hazırlanması hukuk edebiyatının bir branşı haline gelmesine neden olmuştur.23

Osmanlı kadısının mülkî, beledî, malî, askerî ve adlî sahaları kapsayan görevleri göz önüne alınırsa onun kadar geniş bir görev alanı bulunan bir başka memur olmadığı gibi memuriyet kompartımanı ve şahsiyeti onun kadar çeşitli olanı da yoktur denebilir. İlmiye sınıfındandır, şer’i hukuk adamıdır, ancak mülkî erkân içindedir. Bütün yönetici zümre gibi askerî sınıfın bir üyesidir (vergiden muaf yönetici imtiyaz ve yetkileri vardır), fakat bir yerde yönettiği Müslüman halkın dahi merkezî devlet karşısında sözcüsü odur. Şer’i hukuku uygulamakla vazifeli olması sebebiyle merkezî hükümet

20 Mehmet Zeki Pakalın, a. g. e. , C. II, s. 120.

21 Fahrettin Atar, “ Kadı”, DİA, C. 24, İstanbul, 2001, s. 68.

22 Yusuf Halaçoğlu, “ Osmanlı İmparatorluğu’nda Taşra Teşkilatı”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam

(18)

memuru olduğu kadar ahalinin de devlet karşısındaki temsilcisi ve sözcüsü durumundaydı. Meselâ pazar yerinin değiştirilmesi, bazı derbentçi muafiyetinin talebi ve gereği gibi durumlarda halk adına merkeze bu talebi arz ederdi. gayrimüslim ahalinin yaşayışına dahli yoksa da o zümrenin de hukukunu gözetmek ve malî yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine dikkat etmek zorundadır.24 Kadılık kurumunu değiştiren

önemli değişiklikler özellikle 1855 tarihinden itibaren hız kazanmıştır. Bu tarihten sonra Muallimhane-i Nüvvab adlı naiblik mesleğine girecek kişileri yetiştirmek bir okul açıldığı gibi, ard arda iki nizamname çıkarılmıştır. Bunlar Tevcihat- ı Menasıb Kaza Nizamnamesi ve Nüvvab hakkında Nizamname’ dir.25

1.1.2. Naipler

Kadılar tarafından belirli bir süre veya belirli bir iş için tayin edilen yardımcılardır. Kadıların verdikleri yetki çerçevesinde görevlerini ifa ederler. Belirli bir işi yapmak için görevli olanlar, genellikle bir keşif veya mahkemenin yetki alanına dâhil bölgede (nahiye ve köy gibi) bir görev için vazifelendirilirlerdi. Belli bir süre naip tayin edilenler ise kadının görevi başında olmadığı zamanlarda ona vekâleten görev yaparlardı.26

Klasik devirde uzun yıllar çok iyi işleyen yargı fonksiyonu ve adliye teşkilatı devletin bütün unsurlarındaki bozulmayla beraber zayıflamıştı. Hukukçular geliri nispetinde sıkıntılı ve dedikodusu bol olan kadılık görevlerine, geliri az ama daha huzurlu ve daha şerefli görülen fetva veya öğretim işlerini tercih etmekteydiler. Bu sebeple mahkemeler hukukî ehliyet ve ahlaki meziyetçe pek de yüksek olmayan naiplerin elinde kalmıştı.27 Naibler sadece kendilerini tayin eden kadının kaza

bölgesinde yetkilidir. Bu bölge dışında yargılama faaliyetinde bulunmazlar. Bulundukları takdirde bu hüküm nafiz olmadığı için uygulanamaz.28

23 Colın Imber, Şeriattan Kanuna, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2004, s. 63. 24 İlber Ortaylı, “ Osmanlı Devletinde Kadı”, DİA, C.24, İstanbul, s. 69.

25 Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Tanzimat Döneminde Kadılık Kurumu, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2010,

s. 105.

26 M. Zeki Pakalın, a. g. e. , C. II, s.647.

27 Ekrem Buğra Ekinci, “ Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Yeni Türkiye Dergisi, 2000, Sy. 31, s.

764.

(19)

1.1.3. Kassam

Sözlük anlamı taksim eden olan kassam kelimesi hukuki terim olarak vefat eden şahısların terekelerini (mirasını) taksim eden şer’i memur anlamına gelir. Kasamlar bu görevi kadı adına yaparlardı. Osmanlı adliye teşkilatında iki çeşit kassam vardı. Birincisi; askeri sınıfın terekelerini taksim eden kazasker kasamlardı. İkinci ise, Şer’i Mahkemelerin bulunduğu yerlerdeki beledi kasamlardı. Her kadılıkta hususi bir kassam defteri bulunurdu. Kasamlar taksim ettikleri terekelerden “resm-i kısmet” adıyla bir harç alırlardı. Bu harç binde belirli bir oran olmakla birlikte kadı ve kazaskerlerin gelirlerinde önemli bir yer tutardı.29 Ölen kimselerin terekelerinin kazasker kassamı tarafından mı kadılıklardaki kassam tarafından mı taksim edilmesi gerektiği konusunda zaman zaman tartışmalar yaşanmıştır.30

1.1.4. Şuhudu Hal

Mahkemelerde yargılama sırasında şühûdü'l-hâl denilen kimseler müşahit olarak yer alırdı. Mahallin ileri gelenlerinden ve genellikle dava ve taraflarla ilgili kimselerden birkaç kişinin oluşturduğu bu hey'et mahkemenin işleyişine ve hükme karışmayıp ancak Kadı’nın hukuka uygun karar vermesine dolaylı olarak etki ederlerdi. Böylece şuhûdü’l-hâl, davadaki maddî meselenin ele alınışını gözleyip, hükmün dava zaptına uygunluğunu kontrol ettiklerinden bir bakıma istinaf ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır. Gerek müftü ve gerekse şühûdü'l-hâl denilen kimselerin, kadı hükmünün hukuka uygun ve âdil verilmesi için bir çeşit ilk kademe temyiz görevi yaptığına bazı müelliflerce dikkat çekilmiştir.31

“Şühûdü'l-hâl”in üç önemli işlevinin bulunduğu ve bunları yerine getirecek kişilerden oluştuğu, yine makalemizin ilgili kısımlarında verdiğimiz kanıt niteliğindeki örneklerle kesinlik kazanmaktadır. Bu üç işlevden birincisi, muhakemenin açık yapıldığının kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. İkincisi ve en önemlisi, “şühûdü'l-hâl”in, resmi kayıtların yanında muhakemenin gerektiğinde başvurulması gereken bilgi kaynakları olmasıdır. Bu bilgi kaynağı, iki açıdan değerlendirilmelidir. İlki, görülen davaya ilişkin bilgilerin çeşitli sebeplerle kaybolması halinde ilk başvurulacak doğrudan

29 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara, 1988, s. 117. 30 Abdullah Demir, Osmanlı Mahkemesi, İzmir, 2010, s.65.

31 Ekrem Buğra Ekinci, “ Osmanlı Hukukunda Mahkeme Kararlarının Kontrolü”, Belleten, TTK, C.

(20)

tanıklar olmalarıdır. İkincisi, hâkimin kararına dayanak olacak bilgiye sahip kişilerin, “şühûdü’l hâl” in en önemli üyeleri olarak görülmesidir. “Şühûdü'l-hâl”in üçüncü işlevi, yaşlı, deneyimli ve itibarlı üyeleri aracılığıyla geçmişten gelen “âdet-i kadime” yi temsil etmeleridir. Bu, basit bir “ehl-i vukûf” olmanın ötesinde, gelenekleşmiş uygulamaların tanıklığıdır.

Bu özellikleriyle “şühûdü'l-hâl”, bu üç işleviyle ele alındığında, bize birçok açıdan sosyal ve ekonomik hayata ilişkin bilgiler sunmaktadır. Makalemizin ilgili kısımlarında gösterdiğimiz gibi, “şühûdü'l-hâl” arasında geçen kişilerin taşıdıkları unvanlar, aidiyetleri, meslek ilişkileri, bu bağlamda bize doğru bir tarih anlatısı kurabilmek için sağlam bir veri sunar.32

1.1.5. Muhzır

Sözlük anlamı “huzura getiren” demek olan muhzır; davacı ve davalıları mahkemeye celp eden ve savcının bazı görevlerini ifa eden bir memurdu. Küçük kaza merkezlerinde; mahkeme müşirliği, mahkeme kâtipliği, emniyet görevlisi ve savcının görevlerini ifa etmekteydi. Bu hizmetleri karşılığında “ihzariye” denilen ve taraflarca karşılanan bir ücret alırdı. Muhzırların tayini bir seneliğine kurumun işleyişinden sorumlu olan muhzır başları tarafından yapılırdı.

Mahkemenin adlî polis fonksiyonuyla yükümlü memuru muhzır idi. Alacak davalarında, katli ve hırsızlık da davalı ve davacıyı mahkemeye sevkederdi. Bu görev padişahça bir muhzır başına verilir. O da bu görevi çeşitli yerlerde seçtiği muhzırlara devrederdi. Bu görev, taşradaki kapıkullarına tımar olarak da verilmiştir.33 Muhzırlar

görevlerini bizzat yapabildikleri gibi, iltizam usulüyle seçtikleri ve ellerine temessük verdikleri kişiler aracılığıyla da yapabilirlerdi. Muhzırların hizmet süreleri bir yıldı.34

1.1.6. Çavuş

Mahkeme ilâmlarının icracısını, borçlunun mallarını satarak borcunun ödenmesini, icap ederse mahkeme kararıyla borçlunun hapisle cezalandırılmasını sağlardı. Ayrıca hukuken kesinleşen bedeni ve nakdi cezaların infazından da çavuşlar

32 Hülya Taş, “ Osmanlı Kadı Mahkemesindeki “ Şühudü’l hal Nasıl Değerlendirilebilir”, Bilig Dergisi,

2008- Kış, Sy. 44, s.38.

33 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a. g. e. , s.155.

(21)

sorumluydu. Günümüzdeki icra’ memurları ve kısmen de savcıların ve emniyet görevlilerinin vazifelerini yaparlardı.35 Çavuşların başında çavuşbaşı bulunur. Halkın

halkın Divan-ı Hümayuna verdikleri dilekçeleri o takdim eder, dava için Divan-ı Hümayuna gelenlere çavuşları ile mübaşirlik yapardı. Bundan dolayı ona divan beği de denilirdi.36

1.1.7. Subaşı

Bir şehrin ve bilhassa küçük kasabaların inzibat işlerinin âmiri. Acemi ocaklarında küçük rütbeli zabitlerdir. Kapıkulu Süvarileri arasında sefer zamanları inzibat işleri için ve sulh zamanlarında vergi tahsili maksadıyla seçilen kimsedir. Subaşı kolluk görevini kadı adına ve ona vekâleten yerine getirirdi. Merkezin ve kadının emirlerini uygulamak, suç işleyenleri takip edip yakalamak, koğuşturmak, kadının suçlu görüp hüküm verdiklerini cezalandırmak ve hapsine karar verilenleri hapsetmek onun göreviydi37

1.1.8. Mübaşir

Sözlükteki manası bir işe başlayan demektir. Adli memur olarak iki manası vardır. Biri celb ve tebliğ işlerinde kullanılan memur anlamıdır. Diğeri ise; Tanzimat’tan önce devletçe gördürülmesi veya soruşturulması lazım gelen bir iş için görevlendirilen memur demektir. Bu görevi karşılığı “mübaşiriyle” denen bir ücret alır. Mübaşirler bazı durumlarda mahkemede sorgu hâkimi olarak da görev yapmaktaydı.38

1.1.9. Müşavir

Sözlük manası kendisine danışılan, istişare edilen demektir. Kadılar ihtiyaç duyulan hallerde müftülerden ve İslâm hukukunu iyi bilen şahıslardan fetva isteyebilirler. İşi çok olan mahkemelerde ihtiyaca göre bir veya iki müşavir bulunur. Müşavirler; kadılık yapabilecek şahıslar arasında seçildiği için bazı kadılıkların müşavirleri tek başına hüküm verme yetkisine sahiptir.39

35 Nurcan Abacı, Bursa Şehri’nde Osmanlı Hukukunun Uygulanması, Kültür Bakanlığı Yayınları,

Ankara, 2001, s. 64.

36 Abdullah Demir, Osmanlı Mahkemesi, İzmir, 2010, s.57. 37 Abdullah Demir, Osmanlı Mahkemesi, s. 53.

38 Abdullah Demir, a.g.e. , s.61.

(22)

1.1.10. Kâtipler ve Hademeler

Şer ’iyye mahkemelerinin önemli bir görevlisi olan kâtibin en önemli vazifesi, tarafların iddialarını, savunmalarını ve şahitlerin beyanlarını doğru olarak zapta geçirmekti. Bundan dolayı kâtiplik yapacak kişilerin güvenilir, sağlam, davaları tutanağa geçirmekte ve ilamları tanzim usulünde yetenekli olmalarına dikkat edilirdi. 1917 tarihli Usul-i Mahkeme-i Şer ‘iye Kararnâmesi ile kâtiplere, yemin teklifi, şahitlerin dinlenmesi ve kesif yapılması gibi hususlarda yeni yetkiler verilmiştir. Hademeler ise, mahkeme islerinde ilgili evrakların getirilmesi, duruşma güvenliğinin sağlanması, defter tanzimi vb. islerle görevliydiler.40 Kâtipler genellikle medrese çıkışlı kimselerdir ve

mahkeme uygulamaları konularında tecrübe sahibidirler. Bu sebeple kadılar naiplerini çoğunlukla kâtipleri içerisinden seçmişlerdir. Kâtipler genellikle kaza çevresinde yaşayan bilgi sahibi kimselerden seçilmiştir. Özellikle şairliğiyle tanınan pek çok kimsenin mahkemelerde kâtiplik yaparak geçindikleri bilinmektedir.1331/ 1913 tarihli Hükkam- şer’ ve Mehakim-i şer’iye Kanunu ile her mahkemede bir başkâtip ve yeterli miktarda kâtip bulundurulması hükme bağlanmıştır. 1917 tarihli Usul-i Muhakeme –i Şer’iye Kararnamesine göre ise kadı yemin teklifi, şahitlerin dinlenmesi, keşif gibi konularda kâtiplerden birini naib tayin edebilmekteydi. 41 Kâtiplerin dışında ayrıca

kadıya yardımcı olması için müzekkiler bulunurdu. Şahitleri gizli olarak tezkiye edenler hakkında kullanılır bir tabirdir. Eskiden kadılar şahit olarak gösterilenlerin iyi adam olup olmadıklarını, şehadetlerinin kabul olup olunamayacağını icabedenden sorarlar, haklarında iyidir denilenlerin şehadetlerini kabul ederlerdi.42

40 Ahmet Akgündüz, a. g. e. , s.75.

41 Abdullah Demir, “ Osmanlı Hukuku ve Adliye Teşkilatı”, ( Ed. Tufan Gündüz ), Osmanlı Teşkilat Tarihi, Grafiker Yayınları, Ankara, 2014, s. 366.

(23)

İKİNCİ BÖLÜM

2. SİCİL TRANSKRİPSİYONU

(24)

Yüz doksan iki sahîfeden ibâretdir fî 11 Kânûn-i evvel sene 326 Baş Kâtib

(25)

Birinci sahife

Medine-i Mardin mülhakâtından Midyât kazâsına tâbi´ Barlat karyesinde sâkine ve zât-i kezâlik karye-i mezkûre ahâlîsinden Osmân ibni Mustafâ ibni Hado ve Hüseyin ibni Ali ile Hado ta´rîfleriyle ma´rûfe olan Hezârî ebnite Osmân nâm kâdın-i mezbûre kazâ-i mezkûr mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd meclis-i şer´-i şerîf-i enverde yine kazâ-i mezkûre tâbi´ Peypar karyesi ahâlîsinden hala zevci Ali ibni Mehmed nâm kimesne mahzarında üzerine dava ve takrîr-i kelâm idub mezbûr Ali târîh-i zabıtdan on mâh mukaddem yüz guruş mihr-i mu'eccel ve yüz guruş mihr-i mu‘eccel tesmiyesiyle zevc-i dâhilim olub el-hâlet-i hazihi mihr-i mu‘accel-i müsemmâ-yi mezkûr halen edâ ve teslîme mezbûre zevcim Ali' ye kıbel-i şer´-i şerîfden tenbîh buyurulmak matlûbumdur deyü da´vâ ittükde mezbûr Ali dahi cevâbında müdde´îye-i mezbûre Hezâri’yi tarih-i zabıtdan on mâh mukaddem yüz guruş mihr-i mu'eccel tesmiyesiyle tezvic ve duhûl eyledim deyü tezvîc ve duhûlünü ikrâr lakin müdde´îye-i mezbûre Hezârinin maada mu´accel hakkını inkâr eylediği fî 20 Zi'l-hicce sene 328 ve fî 9 Kânûn-i evvel sene 326

Müdde´î müdde´i aleyh Kâtib

Baş Kâtib

Tezkiyeye fî minhu

Müdde´îye-i mezbûr Hazâriye’den ber vech-i muharrer müdde´âsına mutâbık beyyine taleb olundukda udûl-i ahrâr-i ricâl-i müslimînden ve karye-i mezkûr Peypar ahâlîsinden olub zât- i mezbûre ma´rifet-i şer´i ile ârifân olan Osmân ibni Mustafâ ibni Hado ve Hüseyin ibni Ali ibni Hado nâm kimesneler li ecli'ş- şehâde meclis-i şer´e hâzirân olub eseru’l- iştihâd fî'l- hakîka işbu hâzire-i bi'l- meclis müdde´îye-i mezbûre Hezari ebnite Osmân nâm hâtûn târîh-i i´lâmdan on ay mukaddem karye-i mezkûrede Mehmed ibni Hüseyin hânesinde ve bizim huzûrumuzda yüz guruş mihr-i müeccel ve yüz guruş mihr-i mu‘accel tesmiyeleriyle nefsini müdde´î aleyh mezbûr Ali' ye tezvîc ve ol dahi kabûl ve tezevvüc eyledi biz bu husûsa ber vech üzre şâhidleriz ve şehâdet dahi ideruz diyü her biri münferiden müttefiku’l- lafz ve'l- mana bi'l- müvâcehe eda-i şehâdet-i şer´îye eyledikleri Fî 20 Zi'l-hicce ve fî 9 Kânûn-i evvel sene 326

(26)

Şâhid Şâhid

Müdde´îye ve müdde´î aleyh Baş Kâtib

Tezkiyeye fî minhu

Şahidân-i mezbûrân Osmân ibni Mustafâ ve Hüseyin ibni Ali mensûb oldukları Peypar karyesi İmâmı Hüseyin Tahsin ve muhtârı İbrâhîm ibni Mahmûd sırren ve ba´dehu mezbûrân ile kazâ-i mezkûre tâbi´ Keferzî karyesinden Mahmûd ibni Hüseyin ve birâderi Yûsûf’dan alenen lede't- tezkiye adl ve makbûli'ş- şehâde iddükleri ihbâr ve iş´âr eyledikleri Fî 23 Zi'l-hicce ve fî 12 Kânûn-i evvel sene 326

Müzekki mührüm yokdur parmak bastum Müzekki mührüm yoktur parmak bastum Şâhid

Şâhid Baş Kâtib

İkinci sahîfe

Medine-i Mardin mülhakâtından Midyât kazâsında mukîme ve zât-i an asl Mardin ahâlîsinden iken bir müddetten berü kaza-i mezkûrde mukîm ve İsmâîl ibni Ali Çâvûş ve kezâlik an asl Mardin ahâlîsinden kazâ-i mezkûrede mukim Mehmed ibni Hâcî Velî ta´rîfleriyle ma´rûfe olan Reşa ebnite İbrâhîm Reşa nâm mezbûre kasaba-i mezkurede ma´kûd-i meclis-i şer´-i âlîde ikrâr-i kelâm idub an asl Kıbrıs ahâlîsinden iken ve zabtiye efrâdından zevc-i mutlakım Hüseyin Ağâ ibni Abdullâh nâm kimesne beş yüz guruş mihr-i mu‘accel ve sekiz yüz mihr-i mu'eccel tesmiyeleriyle zevc-i dâhilim iken merkûm ile zevciyet beynimizde kâime iken mezbûrun işbu bin üç yüz yigirmi sekiz senesi şehr-i ramazânu’l- mübarekde yigirminci güni yani târîhinden üç mâh ve on gün mukaddem muhzırı- şuhûdde talâk-ı selâse ile tatlik ittükden sonra bu vechile iddetim münkaziyye olmağla nefsimi âhara tezvîc itmek üzre kıbel-i şer´-i şerîfden bana izn verilmek üzere murâdumdur didiği Fî 24 Zi'l-hicce sene 328 ve fî 13 Kânûn-i evvel sene 326

(27)

Ma´rûf Ma´rûf Müdde´îye Baş Kâtib

Müdde´îye-i mezbûr Reşa’dan ber vech-i muharrer üzere talâk müdde´âsına mutâbık beyyine taleb olundukda ahrâr-i ricâl-i müslimînden ve müdde´îye-i mezbûreyi ma´rûfân mezbûr İsmâîl ibni Ali Çâvûş ibni Hasan ve Mehmed bin Hâcî Velî ibni Hâcî İsmâîl nâm kimesneler meclis-i şer´de hâzirân olub eseru’l- iştihâd fî'l- hakîka işbu bin üç yüz yigirmi sekiz senesi şehr-i ramazânu’l- mübarek yigirminci veyâhûd yigirmi birinci gününden ve ale'l- ta´yîn merkûm Hüseyin Ağâ kendi zevcesi işbu hâzire-i bi'l- meclis Reşâ ebnite İbrâhîm Reşâ talâk-i selâse ile huzûrumuzda tatlik idub ve bizi hasbeten lillâh iştihâd eylediği biz bu husûsa bu vech üzre şâhidleriz ve şehâdet dahi ideruz diyü her biri müttefiku’l- lafz ve'l- mana bi'l- muvâcehe münferiden edâ-i şehâdet-i şer´îye eyledikleri Fî 24 Zi'l-hicce sene 328 ve fî 13 Kânûn-i evvel sene 326

Şâhid Şâhid Müdde´îye Baş Kâtib

Ale'l- usûl şâhidlerinden tezkiye olunması fî 12 Zilhice sene 326

Üçüncü sahîfe

Medine-i Mardin mülhâkatından Midyât kazâsına merbût Aynverd karyesi ahâlîsinden olub ve teba´a-i devlet-i aliyyenin süryân-i kadîm milletinden iken ber vech-i âtî katvech-ilen fevt vech-iden Tokmvech-ir? Veledvech-i Körpe’nvech-in babası mezbûr Köpre veledvech-i Şabo nâm zimmî kazâ-i mezkûr mahkeme-i şer´îyesinde Ma´kûd-i meclis-i şer´-i münîrde arz-ı hâlde muharreru'l- esâmî kazâ-i mezkûre tâbi´Aynverd karyesi ahâlîsinden Küllü veledi

(28)

Meliki Maksa ve birâderi Şabo ve İsâ veledi Anter ve birâderi Meliki ve Küllü Şabo bin Murâd nâm zimmiler muvâcehesinde da´vâ ve takrîr-i kelâm idub kâtil-i merkûm ile kâtileyn-i merkûmeyn aralarında vukû´ bulan münâza´â esnâsında kâtileyn-i merkûmeyn bi'l- mu‘âvene merkûm Tokmir üzerine hücûm ve ellerinde hancer ile bi gayr-i hak darb ve cerh eylediklerinde derhâl müte’essiren fevt idub kâtileyn-i merkûmeyn kazâ-i mezkûr bidâyet mahkemesince te'dîb olnuduğı gibi itâben müttehem olduklarından sonra el-hâlet-i hazihi şeref sâdır olan ufûvû-i umûmî mûcebince ufûvî-i şâhâneye mazhar olduklarından nâşî hukûk-i umûmîyeden sâkit olmuşlar ise de hukûk-i şahsiyemi bâkî olduğı bi iştibâhdur maktûl-i merkûm diyet-i şer´îyesi kâtileyn-i merkûmeyn üzerine tertîb buyurulmak üzre bi'l- verese matlûbumdur diyü da´vâ ittükde müdde´î- i aleyhlerinden Külli Şabo ve Külü Mükelli Maksi Makter ve İsâ Antar ve Şabo veledi Meliki Maksi’den suâl olundukda işbu hâzır bi'l- meclis Körpe veledi Şabo’nun oğlu Toma kâtilen fevt olunan da´vâya külliyen inkâr eyledikleri Fî 25 Zi'l-hicce sene 328 ve fî 23 Kânûn-i evvel sene 326

Müdde´î aleyh Müdde´î Müdde´î aleyh Müdde´î aleyh Müdde´î aleyh Müdde´î Kâtib Baş Kâtib

Müdde´î merkûm Kürpe veledi müdde´âsına mutâbık beyyine taleb olundukda karye-i mezkûre ahâlîsinden Külli Berhi ve Lahdo Bersuso ve Cucu Ekrifo ve Şabo Haydove Cucu Giro şâhidleri olub bunlardan mâ´adâ mahkeme-i şer´îyeye ihzâr edilecekdir

Fî 25 Zi'l-hicce sene 325 ve fî 25 Teşrin-i sânî sene 326 Müdde´î

Kâtib Baş Kâtib

(29)

Dördüncü sahîfe

Midyât kazâsına tâbi´ Aynkaf karyesi ahâlîsinden iken bundan akdem vefât iden Mehmed bin Ahmed in sülbiye kebîre kızı Kehli ve ber vech-i âtî verâseti iddi´â iden kazâ-i ezkur mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd-i meclis-i şer´-i münîrde karye-i mezkûre ahâlîsinden mezbûre li ebeveyn er karındâşı Halîl bin Mehmed muvâcehesinde dava ve takrîr-i kelâm idub babamız ve mevrusumuz müteveffâ-yi mezbûr Mehmed ibni Ahmed' in vefâtından onar ve emvali- menkûle ve gayr-i menkulesinden hisse-i irsiyemi isâbet iden bi'l- cümle emvâl-i menkûle ve gayr-i menkule vesâir metrûkât ve muhallefâtdan her ne isâbet iderse mezbure tarafından bi'l- ahz ve'l- kabûl sekiz yüz guruş nısfı dört yüz guruş ber vech-i peşîn ve diğer nısfı dahi harmân zamanına kadar te’diye olunmak üzre sulh eyledim didikde mezbûr birâderi olub müdde´î aleyh mezbûr Halîl dahi râzı olmağla beynlerinde cereyân iden sulha her iki taraf da râzı olub ol vecihle merkûm Halîl mezbûre kız karındâşı Kehli’ ye sekiz yüz guruş vech-i meşrûh üzre ta´ahhüd eylediği olub ol vecihle merkûm Halîl mezbûre kız karındâşı Fî 27 Zi'l-hicce sene 328 ve fî 16 Kânûn-i evvel sene 326

Müdde´î aleyh Müdde´î Kâtib Baş Kâtib

Medine-i Midyât kazâsının Gercus saryesi ahâlîsinden ve zât-i Gercusli Yûsûf Ağâ ibni Hasan Şemdin ve yine karye-i mezkûreden Mahmûd ibni Ahmed Mehmed Alo nâm kimesneler ta´rîfleriyle ma´rûfe olan Nevri ibneti Ahmed nâm kadun kazâ-i mezkûr mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd-i meclis-i şer´-i şerîf-i münîrde yine kazâ-i mezkûre tâbi´ kezâlik Gercuş sâkinlerinden olub zevc-i mutlakı işbu hâzır bi'l- meclis Ahmed ibni Ali Arab nâm kimesne muvâcehesinde üzerinde da´vâ ve takrîr-i kelâm idub merkûm Ahmed mukaddemâ iki yüz guruş mihr-i mu‘accel tesmiyesiyle zevc-i dâhilim iken târîh-i hüccetden yedi sene mukaddem bana hitam idub eğer ben senin üzerine te’hül idersem benden talâk-i selase ile boş ol diyü tatlik itmekle mezbûr Ahmed' e yüz guruş mihr-i mu‘accel hakkın cent def´a kendüsinden taleb itmiş isem de edâdan imtinâ´

(30)

itmekde olub meblağ-ı mezkûri halen taleb iderum didiği müdde´î zevc-i mutlakı Ahmed' den lede's- suâl ol dahi cevâbında ber vech-i muharrer müdde´îye-i mezbûre Nûrî’nin bundan yedi sene mukaddem talâk-ı selase müdde´âsını ikrâr müdde´î ve müdde´î aleyh hakkında yüz guruş mihr-i mu‘accel da´vâsını külliyen inkâr eylediği Fî 3 Muharrem sene 329 ve fî 21 Kânûn-i evvel sene 326

Müdde´î aleyh Ma´rûf Müdde´î Ma´rûf Kâtib Müdde´î Baş Kâtib

Müdde´î-i mezbûreden ber vech-i muharer müdde´âsına mutabik beyyine taleb olundukda udûl-i ahrâr ricâl-i müslimînden ve karye-i mezkûre ahâlîsinden olub zât-i bi'l- ma´rifeti'ş- şer´î arifan olub Yûsûf Ağâ ibni Hüseyin Semdin ve Mahmûd ibni Ahmed Mehmed Üluv nâm kimesne li ecli'ş- şehâde meclis-i şer´e hâzirân olub eseru’l- iştihâd fî'l- hakîka bundan akdem işbu hâzıre bi'l- meclis Nûrî ibneti Ahmed karye-i mezkûrede ve biz huzûrumuzda iken yüz guruş mihr-i mu‘accel müstufâsıyla ve yüz guruş mihr-i mu'eccel tesmiyesiyle nefsini müdde´î aleyh hâzır –ı mezbûr Ahmed' e tezvîc ve ol dahi kabûl ve tezevvüc eyledi biz bu husûse bu vech üzre şâhidleriz şehâdet dahi ideruz diyü her biri münferiden müttefiku’l- lafz ve'l- ma‘na bi'l- müvâcehe edâ-yi şehâdet-i şer´îye eyledikleri fî 3 Muharrem sene 329 ve fî 21 Kânûn-i evel sene 326

Şâhid

Şâhid müdde´î aleyh Müdde´îye

Kâtib Baş Kâtib

(31)

Beşinci sahîfe

Medine-i Mardin mulhâkatından Midyât kazâsına tâbi´ Hasankeyf nâhiyesinde vâkı´ nefs-i Hasankeyf nahiyesi sâkinelerinden Emiş ibneti Hâcî Mahmûd hemşireleri Hûrî ve Reyhânî nâm kâdınlar tarafından husûs-i âti'l- beyânın vekîli-i müseccel-i şer´îleri kasaba-i mezkûr ahâlîsinden Abdüllatîf ibni Yûsûf bin Hâcî Mûsâ nâm kimesne kazâ-i mezkûr mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd-i meclis-i şer´-i şerîf-i enverde kazâ-i mezkûre tâbi´ Hasankeyf nâhiyesi sâkinelerinden Hûrî ibneti Mahmûd vekîl-i müseccel-i şer´îsmüseccel-i muvâcehesmüseccel-inde takrîr-müseccel-i kelâm müseccel-idub nâhmüseccel-iye-müseccel-i mezkûre sâkmüseccel-inlermüseccel-inden müseccel-iken bundan on sekiz mâh mukakddem vefât iden Hâcî Mehmed Ağâ' nın terekesinden dört yüz ygirmi beş lira-i Osmânîye nakden ve Hasankeyfli Abdülgani ibni Hâcî Ahmed şerâket tarîkıyla on iki bin seksen guruş ve yine Hasankeyfli Abdî ibni Salvarisi şerâket tarîkıyla sekiz bin guruş ve Hasankeyfli Mehmed ibni Hâcî Şeyh Yahyâ yine şerâket tarîkıyla üç bin beş yüz guruş ve yine Hasankeyfli Yasin Ali Yasin karz-i hasen nâmiler iken bin beş yüz guruş ve Hasankeyfil Abdî ibni Aslı kezâlik karz-ı hüsn tarîkıyla üç bin beş yüz guruş ve yine Hasankeyfli Cebrahib ibni Ali yine karz-ı hüsn tarîkler iken bin dört yüz guruş ve yine Hasankeyfli İskender Simo karz-ı hüsn nâmiyle bin iki yüz guruş ve yine Hasankeyfli Hardo ibni Mehmed iki bin beş yüz guruş karz-ı hüni tarîkıyla ve yine Hasankeyfli Halîl ibni Mûsâ Küniti bin guruş deyn tarıkıyla ve yine Hasankeyfli Hufi Kavak’a yüz doksan guruş karz-ı hasen nâmıyla ve yine Hasankeyfli Pedrosi ibni Mirzâ İsâ karz-ı hasennâmıyla dokuz yüz guruş ve yire Hasankeyfli Yasin Hâcî Hüseyin alıt yüz guruş yine karz-ı hasen nâmıyla ve yine Hasankeyfli Hamid ibni Ma´rûf Hâcî Abbâsi iki yüz doksan yeni guruş yine karz tarîkıyla ve yine Hasankeyfli Hamid ibni Hâcî Mahmûd yüz elli guruş karz-ı hasen nâmıyla ve Hasankeyf nâhiyesine tâbi´Raşa karyesi ahâlîsinden Hasan Kato sekiz yüz yigirmi beş guruş deyn tarîkıyla ve Defne karyesi ahâlîsinden Simo kefâletiyle Hâcî iki yüz guruş karz-ı hasen tarîkıyla esâmî-i muahrrere-i mezbûre nuzullerinde esmân ile ve bir bâb mülk-i menzil ve iki bâb dükkân ve bir bâğçe ve Raşa karyesinde dört aded bağa ve Merdan karyesinde bir kıt´a hâvî tarla ve nâhiye-i mezkûrede vâkı´ bir bâb gaber? ve işbu gaberde altı yüz guruş kıymetli kuru üzüm ve iki adet câmûs ve bir aded câmûs yavrusi şimdiki ma´lûmâtı bu sûretledur ve ba´dehu me’kûlâtından suâl olunacak ve ikinci muhâkemede re'is zuhûr iderse söylerum el-hâlet-i hazihi bâlâda gösterilen eşyânın esmânından me’kûlât-i mezbûrânıma hisse-i sahibe-i şer´îyeleri bi'l- vekâle taleb iderum diyü da´vâ ittükde lede's- suâl müdde´îye-i

(32)

aleyhâ-i mezbûr Huri ibneti Mollâ Mahmûd' un vekîli-i müseccel-i şerisi Yasin ibni Abdullâh cevâbında işbu müdde´î beyân ol bâbda nukûdât-i sâiresi sarf-ı Ramazânın terekesi olub ve lâkin Hasankeyf nâhiyesinde vâkı´ bir bâb mülk menzil ile bir bâb dükkân ve bir gaber-i mezkûr ve Reşa karyesinde vâkı´ bir bâğ müteveffiye-i mezkûr Ramazân’nın pederi emvali bu dört şeyden ibâret bulunmuş olmağla vekîl-i mezkûr Yasin dahi beyân ve ifâde eylediği Fî 3 Muharrem sene 329 ve fî 22 Kanun-i evvel sene 326

Müdde´îyei aleyhâ vekîli Müdde´î vekîli

Kâtib Baş Kâtib

İşbu müdde´îye vekîli Abdüllatîf ve müdde´îye-i aleyhâ vekîli Yasin huzûrumuzda işbu ifâde ve huzûrumuzda erilmişdir

Fî minhu

Müfettiş Mehmed zâde Müftî zâde

Müdde´î vekîli Abdüllatîf ibni Yûsûf' dan müdde´âsına mutâbık beyyine taleb olundukda Hasankeyfli Ali ibni Hâcî İsmâîl ve Süleymân ibni Hâcî İbrâhîm ve Süleymân bin Hasan Ömer ve Süleymân ibni Hamza ve Mehmed Saîd ibni bin Mahmûd ve Estel karyeli Müftî zâde Mustafâ Efendi ve Estelli Hâcî Ahmed Sirani ve Hâcî Ömer ve Hüseyin Nasır ve yine Hasankeyfli Seyyid Mehmed Efendi ve kezâlik Hasankeyfli Sâlih ibni Ahmed ve muhtâr Mahmûd Osmân ve Mehmed Saîd ibni Seyyid târîh-i i´lâmdan ve Yûsûf Halo Osmâna ve İbrâhîm Mahmi Hâcî ve idâre a´zâsından Ahmed İsâ bin Simo ve Şemdin ibni Hâcî İsmâîl ve Mehmed ibni Rişo Şa´bân ve Sâlih ibni Abdurrahman ve Mehmed ibni Abdullâh ve İbrâhîm ibni İbrâhîm ve Ebubekir ve Resûl ibni Serha ve Mehmed ibni Hâlid ve Yasin ibni Ali Yasin şehâdetleri olub ve bunlardan

(33)

Altıncı sahîfe

mâ´adâ aslâ şâhidleri olmaduğı beyân ve efade eylediği Fî 3 Muharrem sene 329 ve fî 22 Kânûn-i-i evvel sene 326

Müdde´îye-i aleyhâ vekîli Müdde´î vekîli

Kâtib Baş Kâtib

Şuhûd-i muharrere-i mezbûreden Süleymân ibni Hamza meclis-i şer´e hâzıran olub eseru’l- iştihâd fî'l- hakîka bundan akdem vefât iden Hâcî Mehmed ibni Abdullâh Şeyh Ali nâm kimesne ile Abdülgani mahdûmi mezbûr Abdülgani yüz yigirmi lira-yi Osmânîye ile mezbûr Silo seksen yedi lira-yi Osmânî ile şerâketleri olduğını şerikîn-i mezkûriye huzûr-i mîrîde iktidâr ittüklerin bildurdum fî Nâib bin Hâcî Ahmed ve Ubud ibni Salvadosi ve Mehmed bin Hâcî Şehmus nâm kimesnelerin şeraketlerini bilurum lakin kaç guruş üzerine akd ittüğini mechûlumdur kezâlik Yasin Ali Yasin ve Abdî ibni Aslâ ve Cevail Aslı ve Uskürsiyo ve Haro ibni Mamo ve Huni Kavak ve Pedros ibni Mirzâ İsâ ve Yasin Hâcî Hüseyin ve Hamo ibni Ma´rûf Hâcî Abbâs ve Hamo ibni Hâcî Mahmûd ve Reşa karyesinden Hüseyin Fato ve Somo kefâletiyle Hâcî ile müteveffâ-yi mezkûr Hâcî Mehmed' in müstakrizleri olub ve lakin istikrâz eyledikleri parenin mikdari mechûl midur ve karye-i mezkûrede vâkı´ Mahmûd kızı ve Kâsım Bâkî ve Yasin bin Abdullâh Şeyh Ali ile müceddeden bir bâb hâne ve yine karye-i mezkûrede Hâcî Süleymân Hâcî Abbasi ve Abdülfettâh bin Şiro ve Melek Ali Yasin ve tarîk ile mahdûd birbab dükkân ve yine karye-i mezkûrede vâkı´ Hâcî Şiho ve Şeyh Sâlih ve tarîk ile mahdûd yine bir bâb dükkân ve bir bâğçe ve bir gaber sarf-ı müteveffâ-yi mezbûr Hâcî Mehmed' in emlaki olub ve gaberdeki altı yüz guruş kıymetinde kuri üzümde kimin mâlından olmuş ise mâ´lûmatım yokdur ve Reşa karyesinde vâkı´ bağlardan mesmû´atıma göre müteveffâ-yi mezbûr Hâcî Mehmed' in mâlı olduğını söyleyur ve iki aded câmûs ile bir aded camusi buzadiyesinin? mâ´lûmum değildir ben bu hususe ber vech-i üzre şâhidum ve şehâdet dahi iderum fî 23 Kânûn-i evvel sene 326

Şâhid

Müdde´î vekîli

(34)

Kâtib Baş Kâtib

Şuhûd-i muharrrere-i mezbûreden Şemdin ibni Hâcî İsmâîl meclis-i şer´iye hâzır olub istişhâd olundukda fî'l-hakîka merhûm Hâcî Mehmed vefât itmezden mukaddem mezbûr Abdülgani ibni Hacı Ahmed ile müteveffâ-yi merkûm Mehmed' in her ikisi de huzûrımda yüz yigirmi lira-yi Osmâni üzerine akd-i şerâketleri ikrâr eylemişlerdir lakin akd eyledikleri şerâkende hâzır değildim ve yine Hasankeyfli Abdî ibni Salo kezâlik gerek müteveffâ-yi merkûm Hâcî Mehmed ve gerek şerîki merkûm Abdî meskanlerinde üzerine akd-i şerketleri benim huzûrumuda ikrâr eylemişlerdir vereseler şerîk-i mezkûr Mehmed bin Hâcî Şehmus ile müteveffâ-yi merkûm şeraketlerinden mâ´lûmatım yokdur ve karye-i mezkûrede vâkı´ Hâcî Şehmus ve Şeyh Sâlih ve tarîk ile mahdûd bir bâb dükkân Hasankeyfli Şeyh İsâ' dan alınmış ise de lakin dükkân-i mezkûr Hâcî Mehmed terekesinden alınmışdır ve iki aded câmûs ile bir buzağı kezâlik müteveffâ-yi merkûm Hâcî Mehmed' in mâlıdır ve Reşi karyesinde olan üç kıt´a bâğları olub hudûdleri mâ´lûmum değil ise de Hâcî Mehmed' in emlaki olduğına şehâdet iderum ve karye-i mezkûrede vâkı´ ambâr derûnında kuri üzüm Hâcî Mehmed' in olduğını kezâlik bilurum lakin kaç guruş kıymetinde olduğını bilemem ve mudd mezbûr Hâcî Mehmed' in sanduğında mevcûd paresi âdetini bilmiyurum lakin tereke-i mezkûre Hâcî Mehmed' in olduğını şehâdet iderum

Fî 23 Kânûn-i- evvel sene 326 Şahİd

Müdde´î vekîli Müdde´î aleyh Kâtib

Baş Kâtib

Şuhûd-i muharrere-i mezkûrede Seyyid Mehmed meclis-i şer´e hazir olub fî'l- hakîka bundan akdem vefât iden Hasankeyfli Hâcî Mehmed hâl-i hayâtında Abdülgani ve Abdî Numan nâm kimesneler ile mezbur Ramazân ile akd-i şerâket ettiklerini bilursem de Hâcî terekesinden akd-i şirket ittiklerini bilurum ve iki şerîk Mehmed bin

(35)

Hâcî Şehmus müteveffâ-yi merkûm Hâcî Mehmed ile şerîklerini bilurum lakin şu şeriket kat guruş üzre akd olunduğını mechûlumdur ve müstekarrin ma´lûmu'l- esâmi Yasin bin İsâ Yasin ve Abdî bin Ahli ve Cebrail Efendi ve İskender Keco ve Haro

Yedinci sahîfe

İbni Mehmed ve Duki Kavak ve Bedir Velî Ekber veledi İsâ Mirzâ ve Yasin Hâcî Hasan ve Hamo ibni Ma´rûf ve Hamo ibi Mahmûd ve Reşa karyesinden Hasan Kato ve Hako kefâletiyle ahcı ile müteveffâ-yi mezbûr Hâcî Mehmed' in müstekrihleri olub lakin istikrâhı eyledikleri parenin mikdârı mechuldur ve karye-i mezkûrede vâkı´ Hâcî Şehmus ve Şeyh Sâlih ve tarık ile mahdûd bir bâb dükkân Şeyh Taha’dan alınmış ise de müteveffâ-yi mezbûr Hâcî Mehmed' in terekesinden alınmışdır ve ambâr derûnindeki kuri uzum Hâcî Mehmed' in olduğını bilur isem de kaç guruş kıymetinde olduğını mechûlumdur ve Reşa karyesinde vâkı´ olan üç kıt´a bâğların Hâcî mâlı olduğı bilur isemde etrâf-ı erba´asını tahdîd idemem ve iki aded câmûs ve bir buzağı kezâlik Hâcî Mehmed' in mâlıdır ve müteveffâ-yi merkukm Hâcî Mehmed' in sanduğındaki parayı nukûdi olduğını bilur isemde lakin adedi mâ´lûmum değildir ben bu husûse bu vech üzre şehâdet iderum didiği

Fî 23 Kânûn-i- evvel sene 326 Şâhid

Müdde´î aleyh vekîli Müdde´î aleyh Ve Kâtib ve baş kat´i

İşbu üç Şâhidden şehâdetlerini bizim huzûrumuzda alınmışdır fî 23 Kânûn-i evvel sene 326

Hasan Efendi zâde Mûsâ zâde

Midyât kazâsına tâbi´ Hasankeyf nâhiyesine merbût Narkıtın karyesi ahâlîsinden Ali bin İbrâhîm Midyât mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd-i meclis-i şer´-i münîrde iken Hasankeyfe tâbi´ Harabita karyesi ahâlîsinden Seyfiye binti Hasan Bey nâm mezbûre muvâcehesinde üzerine da´vâ ve takrîr-i kelâm idub işbu zabt ve târîhinde iki buçuk

(36)

mâh mukaddem yedi yüz guruş mihr-i mu'eccel tesmiyesiyle taht-i nikâhımda bulunan işbu hâzır bi'l- meclis mezbûr Seyfiye ile zevciyet beynimizde kaim iken mezbûrenin râyet gâib-i ani'l- meclis Halîl bin Ali beş üvegisi Nakritin karyesine gelerek bana hitâb idub eğer bana üveyilere başlık virmez isen haremini götürem diyü işbu hâzır bi'l- meclis zevcei menkûha medhûl bahâm olan Seyfiye cebren alub götürdüklerinden dolayı işbu hâzır bi'l- meclis zevce-i menkûham olan Seyfiye dahi bana itaat ve inkıyâd itmediğinden bana itâ´at ve inkıyad itmek üzre zevce-i mezbûrun Seyfiye’ye tenbîh-i şer´î buyurulmak matlûbumdur diyü dava ittikde müdde´î aleyh zevce-i mezbûre istintâk olundukda zevce-i müdde´î mezbûr Ali bin İbrahime ber vech-i muharer yedi yüz mihr-i mu´accel tesmiyesiyle zevce-i medhûl bahâsı olunduğı külliyen inkâr idükleri ihbâr ve iş´âr olunan yalnız iki ay kadar merkûm Ali bin İbarihm ile halvet vukû´ bulmuş ise de yani kerhi olarak yanında kaldığı bulubesi kendi karyesinden kaçırdığını beyân eylediği fî 19 Muharremu'l-harâm sene 329 ve fî 6 Kânûn-i sani sene 326

Müdde´î aleyh Müdde´î Kâtib Baş Kâtib

Müdde´î mezbûr Ali nikâh da´vâsına mutâbık beyyine taleb olundukda Midyât kazâsının Hisâr karyesi ahâlîsinden Memmed Sâlih bin Abdurrahman ve Hâdî bin Gitmez Ahmed ve biraderi Abdullâh ve Ahed bin Abdurrıza ve Kercüsi karyeli Hüseyin Argu ve Hüseyin Şerîf ve Hisâr karyesi İmâm mola Ahmed şâhidleri olub ve bunlardan mâ´adâ aslâ şâhidi olmaduğı ve işbu muharremu'l-harâmın yigirmi beşinci gün ihzar ideceği beyân ve ifâde eylediği fî 19 Muharremu'l-harâm sene 329 ve fî 6 Kânûn-i sani sene 326

Müdde´î aleyh Müdde´î Kâtib Baş Kâtib

(37)

Yolların mesdud bulunmasından naşi müdde´î merkûm Ali' ye talebi üzerine tarihinden on beş gün daha mühlet verilmişdir Fî 8 Safer sene 329 fî 25 Kânûn-i sânî sene 326

Sekizinci sahîfe

Medine-i Midyât kazâsı ahâlîsinden ve teba´a-i devlet-i aliyyenin Süryâni kadîm milletinden olub bundan akdem vefât iden Abdülehâd veledi Abdullâh nâm zimmînin sulbî kebîr oğlu ve ber vech-i âtî verâseti iddi´â iden Abdullâh nâm zimmî kaza-i mezkûr mahkeme-i şer´îyesinde ma´kûd-i meclis-i şer‘-i âlîde kazâ-i mezkûr ahâlîsinden ve Saidat mahallesinde sâkin Hana veledi Kerimo veledi Saded nâm zimmi üzerine da´vâ ve takrîr-i kelâm idub ben müteveffâ-yi merkûm Abdurrahman' ın sulbî kebîr oğlu olub ol vechile verâseti yalnız bana olub bundan mâ´adâ vâris-i ma´rûfe ve ma´rûfesi ve teerekesine müstehak ahari olmamağla pederim müteveffâ-yi mezbûrûn vefâtından iki mâh mukaddem mâlından ve yedinden merkûm Hana Kerimo’dan elli guruş ifrâz idub ol dahi ahz ve kabz ve umûrine sarfla istihlâk eylemişdi müteveffâ-yi mezbûr meblağ-ı mezkûri kıbeli'l-istifâ vefât itmekle meblağı mezkûr bana mevrus uve müntakil olmağla suâl olunub meblağı- mezkûr bana edâ ve teslîme mezbûr Hana Kerimo’ya tenbîh olunmak bi'l- verâse matlûbumdur diyü ba´de'd- da´vâ ve'l- istintâk ol dahi cevâbında müteveffâ-yi mezbûrun kendüsinde elli guruş zimmetinde sahîhan deyni olduğını tâli´an ikrâr ve i´tirâf idub mâ´adâ müdde´î mezbûrun ber minvâl-i muharrer verâset müdde´âsını inkâr iylediği fî 6 Rebi´u'l- evvel sene 329 ve fî 22 Şubat sene 326

Müdde´î aleyh Müdde´î Kâtib Baş Kâtib

Müddei mezbur ber vech-i muharrer verâset müdde´âsına mutâbık bey'ine taleb olundukda kasaba-i Mazandere? ahâlîsinden ve tebea-i devlet-i aliyyenin Protestan milletinden Kürya veledi Tuma Hürmüz ve yine kazâ-i mezkûr ahâlîsinden ve süryan-i kadîm milletinden Meleki veledi Küri Şabo nâm zimmiler li ecli'ş- şehâde meclis-i

Referanslar

Benzer Belgeler

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

Medîne-i Kayseri ve kurâsında sâkin erbâb-ı harâsetden zikr-i âtî husûsa mezrûʽâtları olan işbû râfiʽü’l-kitâb fahrü’s-sâdâtü’l-kirâm es-Seyyid Osman Ağa ibn-i

Zaferan Borlı kurâsından Çiftlik-i Süfla karyesi ahâlîsinden iken bundan akdem vefât iden Ali Emuca Oğlu İsmâîl bin Ali nâm kimesnenin verâseti Zaferan

takımında iken vefât ettiği veresesi tarafından verilen arzuhalde ifade olunan Aşir oğlu Mehmed bin Osman bin Mehmed’in ber-vech-i âtî vârisi olduklarını iddia iden

Medîne-i Sîvâs mahallâtından Uryân Müslim Mahallesi sükkânından olub bundan âkdem tarîk-i hacc-ı şerîfde vefât iden müftî-i sabık El-Hâc Mehmed Emin Efendi bin

tahammülü olduğu sûretde tahammülü mikdârı bedel-i iltizâmına zam ile irsâline bezl ve sa‘y ve makderet eylemek fermânım olmağın zabtını hâvî işbu emr-i

mefahir-il kuzat vel hükkam meadin-ül fezail-ül vel kelam anadolunun orta kolu nihayetine değin vaki’ kazaların kadıları ve naibleri zidet fazlühüm ve

Ağa’nın müteveffâ-yı merkûm Ahmed Ağa terekesinden olarak müvekkilim İbrâhim Efendi’nin vesâyetiyle(8)’aleyhinde bi’l-vekâle alacak da’vâsından dolayı mahkeme- i