LOTİ’NİN İKİ ROMANININ ROMANLARI
L o ti v e “ N â şâ d la r” rom a n ın ın ka h ra m a n ları o ld u ğ u İd d ia e d ile n Z e y n e p v e N ey y ir
Loti hakkındaki ikinci yazımızı, memle ketimizde geçmiş iki macerasının hikâyesi olmak üzere yazdığı iki romanına tahsis edeceğimizi bildirmiştik.
Bunlardan, muharririn aynı zamanda ilk eseri bulunan birincisi, yani Aziyade, 93
vekayiinin, Abdülâzizin hal’ine tekad-
düm eden zamanlardan başlayıp Birinci Meşrutiyetin ilânına ve Rus harbine gelen devrenin pek kuvvetli akislerini taşır. Zi ra Loti bu romanı 1876 ilkbaharında iki
konsolosun Selanik’te katledilmeleri üze
rine büyük devletlerin Selânik limanına
yolladıkları gemilerden Fransız gemisinde subay olarak bulunuşu sayesinde yazmıştır, eser de bir İngiliz subayının gündelik not lan ve mektupları şeklinde vücude getiril miştir.
Aziyade; Selânik'te mukim, Abbedin E- fendi isminde ve müteaddit zevcelere ma lik yaşlı bir tüccann Ingiliz subayı Loti’ye ilk önce kafes arkasından fakat sırtında yeşil ferace ile görünen on altı on yedi ya şında bir cariyesi, bir odalığın adıdır.
Abbedin Efendi’nin evinde şiddetli bir
★
Loti’nin hakkımızda yazdığı dünya çapın da şöhrete malik iki romanını tahlil eden bu yazı, aynı zamanda bu romanların ne kadar hayal mahsulü olduklarını anlat makta ve bilhassa ikinci romanı ilham edenlerin Loti’yi nasıl aldattıklarını açık lamaktadır. Loti, hakkımızda müdafaalar yapmış bir Türk dostu idi• Fakat unut
mamalı ki, hayali geniş bir AvrupalI idi.
★
Yazan: Nalıid Sırrı Örik
istibdad hüküm sürmektedir ama, akima estiği zaman bu evden kaçmakta, harb ge mileriyle dolu koca Selânik limanında ve bir kayık içinde sevgilisiyle hoş saatler geçirmektedir. Bu, “yumuşak halılar, Tür kiye yastık ve halılariyle dolu bir kayık tır. İçinde şark rehavetinin bütün incelik leri vardır ve insan bir kayıktan ziyade yü zen bir yatak gördüğünü zannedebilir” .
Bir müddet sonra Loti de, sevgilisi dahil olmak üzere Aooedin Efendi ailesi de îs- tanbula naklederler. Artık türkçeyi pek i- yi öğrenmiş olup konuşurken Türk sanılan ve kendisine Arif Efendi diye hitabedilen Loti, Eyüp semtinde bir ev kiralar, semtin muteberanından bir zat kesilir. Aziyade bu eve sık sık gelmekte, hattâ günlerce kal maktadır. Eserin îstanbulda geçen kısmın da Birinci Meşrutiyetin ilânı ve 93 Harbi ne ait bahisler vardır. Nihayet Loti’nin gemisi gider ve Aziyade kederden ölür.
Bu kederde günahkârlığının evinde öğre nilmesi üzerine mâruz bırakıldığı işkence lerin tesiri de yok değildir. Loti sevgilisinin ölümünü haber alınca dönüp gelecek, Os manlI ordusu hizmetine girecek ve Kars ö- nündeki bir muharebede ölüp gömüldüğü “Ceridei Havadis” te okunacaktır.
Yani, bu pek kısa hulâsa içinde, roman bir deli saçmasıdır. Fakat başından nihaye tine kadar büyüleyici bir şiire sahibolan bir deli saçmasıdır, Loti de tâ ölümüne kadar Aziyade’nin mevhum ve hayalî bir mahlûk değil, hakiki bir insan, kendi uğrunda ıstı rap çekmiş ve ölmüş bir kadın olduğunda,
ısrar edecektir. Sade, iddiaya göre isim
mevhum ve hayalî olup hakikatte Hakidje (hesapça Hatice) dir.
Eserindeki kayda göre birkaç ay sonra,
hakikatte ise 1880 de Istanbula avdetinde kendisini aramıya, alıp götürmiye teşeb büs edecek, ölümünü öğrenince de mezarı başında acı göz yaşları dökecektir. “Bezgin Kadınlar” romanında da mezarını yaptırdı ğını anlatır. Bu mezarı sık sık ziyaret et melerini temin için bu ikinci romanın kah ramanlarına eliyle bir mezarlık plânı çiz miş, ilk mezar taşını da türlü hâtıralarla
dolu acayipçe bir müze olan evinin en
kıymetli hâtırası
şeklinde muhafaza
etmiştir. Bir istidrat
açıp ilâve edelim
ki, muharririn ha
yatını saran yığın
yığın dedikodular
arasında Aziyade’-
nin cinsiyetini de ğiştiren bir iddia da mevcuttur.
Birçok tâbi'.er ta
rafından reddedil
dikten sonra neşre-
dilebilen Aziyade
bâzı tenkid makale leri ilham etmekle
beraber, fevkalâde
olan edebî değeri,
ancak yıllar geçtik ten, Loti bu ilk e-
seri takibeden ro
manlarla pek büyük bir şöhret kazandık tan sonra anlaşıl mıştır.
M e mleketimizin münevverleri ise e-
serin intişarından
uzun müddet haber
dar olmıyacaklar,
İstanbulun cami ve
âbideleriyle teren
nüm edildiği bu ro
manın adını dahi
bilmiyecekler d i r.
Yirmi yıl sonra,
"Servetifünun” da
Tevfik Fikret eserden uzun bir makale ile bahsedecek ve bütün şahıs ve olayları sıkı bir tahlilden geçirerek böyle bir maceranın hakikî olup olamıyacağı meselesi üzerinde duracak, hakikî olamıyacağını ispat etmek le de pek müftehir görünecektir. Vakanın hakikî olamıyacağı, hiç değilse içine pek çok masal karıştığı muhakkaktır ama, Lo- ti’nin üslûbunda büyüleyici bir güzellik bu
lunduğu ve eserde İstanbul’un ihtişamla
tasvir ve terennüm edildiği de muhakkak tır. Asıl dâva da budur.
öteki romana, yani “Bezgin Kadınlar” a
gelelim :
Bu “Bezgin Kadınlar” adı, fransızcada “Les Désenchantées” olarak çıkmış roma nın, tercümesini yaptığım esnada benim bulmuş veya seçmiş olduğum isimdir. Eser
den evvelce ve yıllarca “Nâşâdlar” diye
bahsedilirdi.
Loti bu eserde Türk haremlerinin İkinci Abdülhamit devri sonlarında münevver ka
dınlar için dayanıl maz mahiyetini tas vir eder ve paşa ko naklarında da genç kızların büyük bir itina ile, müteaddit
diller öğrenerek,
musikiye âşinâ bir
şekilde yetiştiril
diklerini ve bu ka dar irfan sahibi ol duktan sonra mah pus yaşamıya ta hammül edemiyerek ölümü bir nimet sa yacak derecede ıs
tırap çektiklerini
anlatır.
Eser, gûya Istan- buldaki Fransız el çiliğinde memur o- lan meşhur roman cı André Leri’nin hayat jurnalidir. Î- şaret ettiğimiz sını fa mensup ve gayet irfanlı üç genç ha nım ona kendi ıstı raplarını ve benzer lerinin ıstıraplarını anlatmak üzere mü racaat eder, kendi siyle birçok kereler
buluşurlar, içlerin
den en akıllı ve gü zele benziyeni, ta-
mamiyle günahsız
geçen bu buluşup konuşmalar esnasın da romancıya âşık
olur, padişahın iradesiyle eski kocasına
varmak emrini alıp bu esnada romancı
memleketine avdet edince, André Leri’ye uzun bir mektup yazıp aşkını itiraf ettik ten sonra zehir içerek hayatına son verir.
Romanın iskeleti bu; şimdi romanın te
meline, romanın içindeki romana geçelim: Loti evvelce de yazdığımız gibi 1903 te vazife ile Îstanbula gelmiştir, o tarihte 53 yaşındadır, vazifesi de Fransız büyükelçi liğinin emrinde olarak limanda yatan kü çük kruvazörün süvariliğidir. Günlerden bir gün bir Türk hanımı, görüşmek istiverek kendisine bir ranvedu verir. Yalnız değildir, iki refikası ile gelecek ve buluşmalar şehrin
L o ti’ nln R o ş fo r ’ d a k i e v in d e c a m i ( I )
muhtelif yerlerinde, bazan da İstanbulun eski bir evinde tekerrür edecektir. Üç ka
dın ilk önce fakir ve ihtiyar olduklarını
söyliyecekler ve pek mükemmel bir fran- sızca ile Türk haremlerinde kadınların ne derece bedbaht olduklarım anlatarak müda faaları için bir eser yazmasını Loti’den rica edecekler, onu buna razı edeceklerdir, içle rinden Canan isimlisi ile Loti arasında itiraf edilmemiş bir aşk başlangıcı da olacaktır.
Loti 1905 te müddeti biterek Fransa’ya döndükten sonra hanımlar mektuplar yazıp Türk haremlerinde geçen hayat hakkında
malûmat vermekte devam edeceklerdir. Bir müddet sonra da, Loti Cânan’m kendisine şiddetle â-
şık olup bu aşkla
eski kocasına - genç ve pek yakışıklı, lâ kin kendisine ihanet etmiş kocasına - i- rade mucibince ye niden varmıya razı
olamıyarak intihar ettiğini - son satır ları zehir içildikten sonra yazılmış mek- tubiyle - öğrenecek tir. İşte romanda bü tün bunlar anlatıl makta ve Loti hiç bir zaman tezli ro
man yazmamışken
bu eserinde bir tez
müdafaa etmekte,
haremlerdeki istib dada tahammül ede-
miyen münevver Türk kadınlarının hürriyetleri tezini müdafaa etmekte dir. Bu izahat, roma nın neden dolayı ya zılmış olduğunu ay
dınlatan ikinci bir hikâye veya romandır. Fakat bunun yanında, buna muvazi ola rak bir de nasıl ve kimler tarafından yaz- dırıldığına ait. bir hikâye veya roman var. Şimdi de onu, ve yerin müsaadesizliğinden dolayı kısaca, anlatalım:
isviçreli bir Fransız, Abdülmecit zama nında Osmanlı hizmetine girip ihtida etmiş, onun oğlu hariciye nezaretinde büyük bir mevki sahibi olmuştur. Evlâdından ve he nüz evli bulunmıyan iki kız o tarihte Is- tapbukla yaşıyan ve şuraya buraya yazılar yazan bir Fransız kadını ile birleşerek Lo-
ti’ye bu oyunu oynar, “Bezgin Kadınlar”
komedyasını temsil ederler. Grupun asıl mü him rolünü deruhte edecek, âşık görünecek
ve nihayet aşk ve ıstırap yüzünden nefsi ne kıydığı Loti’ye bildirecek olan Fransız kadınının ismi, Madam Lera’dır ve Marc Helys imzasiyle dikkat ve alâka uyandır mamış bir romanla kadın hakları dâvasına dair -gene alâka uyandırmamış- bâzı ma kalelerin muharriridir.
Dedeleri ihtida etmiş ve kendileri Müs lüman doğmuş iki hanıma gelince, bunlar az sonra harem hayatına dayanamayıp Pa ris’e kaçmışlardır ve gerek bu kaçıştan ve gerek Loti’nin romanı münasebetiyle îstan- bulda söylenmiş sözlerden - o zaman küçük bir çocuk olmaklı ğıma rağmen - hâ- fızamda kalmış bir hayli şey hâlâ mev cuttur. Loti’nin romanın da anlattığı hareme gelince, bunda mü balâğa muhakkak olmakla beraber, e- ser Aziyade gibi bir deli saçması değil,
yer yer hakikate
tam bir sadakatle
yazılmış ve ciddî
bir tetkike müstenit bir kitaptır ve İs tanbulun eşsiz gü zelliklerini müstes na bir kudretle tas vir eden sayfalan da pek çoktur ki Fatih’te yatsı na mazı ve Beykoz Ça yırı sahneleri bun- lann en mûtenala- rmdandır.
ilâve edelim ki,
Loti’yi iplere bağla yıp oynatmış olan bu üç kadın, bu ro manın içyüzünü giz li bırakmıya - Her
halde yaptıklannı
bir şan bulup bu şandan kendilerine bir
şöhret sağlamak istiyerek - razı olmamış ve bilâhare her şeyi anlatmışlardır. Müh- tedînin hafideleri Paris’e gidince gazetecile re izahat vermişlerdir ve nihayet başrolü oy- myan Fransız kadını 1930 da çıkan "L’en- vers d’un roman - Le secret des désenchan tées révélé par celle qui fut Djénane” , ya ni “Bir romanın iç yüzü = Bezgin Kadın lardaki sırrın Cânan rolünü oymyan ka dın tarafından ifşası” suretinde mufassal başlıklı bir eserinde her şeyi uzun uzun an latmış ve kendini Loti sayesinde edebiyat tarihine mal etmiye çalışmıştır.
Bu üç kadının Türk kadınlığının hürri yeti tarihine de bu komedya sayesinde
g!r-L o ti’ nin esk i ş a irle rim izd e n g!r-Leylâ H a n ım 'a h e d iy e e t tiğ i '^ tn frrafisi
dikleri pekâlâ, iddia edilebilir. Çünkü eser Loti’nin en çok okunmuş ve en çok alâka çekmiş romanlarından biridir ve Cânan’ın ölürken yazmış olduğu mektup, hakikaten Madam Lera cenaplarının kaleminden çık mış olup Loti’nin ancak tashih ve tâdil et tiği mektup, bunun benim gibi tamamiyle tasni edilmiş olduğunu pek iyi bilenlerin de gözlerinden yaş getirtecek kadar mües sirdir: Bunu tercüme ederken ve matbaa tashihlerini gözden geçirirken gözlerim ya şardığı için katiyetle iddiaya nefsimde hak görürüm.
Şunu da ilâve edeyim ki, Loti nasıl alda
tıldığını Marc Helys’in kitabı çıkmadan
yıllarca evvel, Istanbuldan kaçan küçük
hanımların gazetelerdeki ifadeleriyle öğ
renmiş, fakat bu hikâyelere asla karışma mış ve eserinde Cânan diye adlandırdığı genç ve güzel - ziyadesiyle de asil ve
muhteşem, yarı prenses ve milyoner! -
Türk kadınının kendisine ellisini geçkin
bulunduğu sıralarda âşık olup taze ömrü nün kitabını kapadığına, mütevazı cariye Aziyade gibi onun da aşkından öldüğüne daima kani görünmüştür.
Bu da sadece kendi hayaline ve eseri ne hürmetinin neticesi, bu eserden, sanat eserinden başka hiçbir ehemmiyet ve alâka ya lâyık görmiyen büyük sanatkâr guru runun bir tezahürü olsa gerektir.
Şu kadar ki, “ Aziyade” nin de, “Bezgin
Kadınlar” ın da müelliflerini her şeyin
üstüne çıkaran ve her mecburiyetten
vares-A z«yarieynîn m u h a yy el m eza rı h a k k ın d a L o ti’ nin N â şâ d ’ lara y o lla d ığ ı plân
te bırakan kıymet ve ehemmiyette birer
sanat eseri olduklarını da teslim etmek i- cabeder.
★ ★ ★
* Tarih; insanların muhakemesini kuv
vetlendirir ve tecrübelerini arttırır.
■ * Bir askerî harekâtın, bir politik hâ
disenin tarihte muhakkak bir benzeri vardır. Bunları birbirinden ve neticeleri mukayese etmeden baslıyan kumandan ve diplomatlar ya iyi netice almaz veya za man kaybederler
le
★ ★
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi