/
V i - ' }
sanat
liHMilliyet
P a zar
18 Ş ub at 200117
' ' t —
Arif Mardin'in, dünya müzik üretimine katkısı Grammy Ödülü ile taçlandırılıyor.
YASEMİN ÇONGAR
New YorkK
endi deyimiyle “sanatçılara beşiz doğurtm ayı seven” bir p ro d ü k tö r A rif Mardin. Birlikte “Wind Beneath My Wings” gibi nice unutulmaz albüme im za attığı şarkıcı Bette M iddler’a göre “bu gezegendeki son centilm enlerden.” iyi bir ses ve güzel bir şarkı peşindeki yolculuğunun en keyifli duraklarından birinde şimdi. 69 yaşında, mesleğinin zirvesinde. Yaratıcı ailesinin her üyesi bugünlerde ayrı bir projenin heyecanım yaşarken, o da 1942’de İstanbul’da he nüz on yaşındayken Duke Ellington’ı keşfetmesi ile başla yıp, 1956’da Dizzy Gillespie tarafından keşfedilmesiyle ro tası çizilen bol ödüllü müzik macerasmm bir kez daha taç- landınlmasına hazırlanıyor. 21 Şubat’ta yeni bir Grammy ödü lü 'n ü n sahibi olacak. Bu kez yapımcılığını ya da aran- jörlüğünü üstlendiği bir albüme değil, hayatına verili yor Grammy; “Öm ür Boyu Başarı ö d ü lü ” alıyor A rif Mardin.
Mardin ile “en alt düzey den” başlayıp başkan yardım cılığına kadar yükseldiği “At lantic Records” şirketinde, Manhattan trafiğine 28’inci kattan bakan, duvarları pla tin plaklarla kaplı ofisinde konuşurken anlıyorum ki, hep gönlünün çektiği yöne yürüyenlerden biri o; aynı yolda “bir ömür boyu daha” yürümeye de hazır.
Aretha Franklin, Bee
Gees, Phil Collins, Bette
Midler, Jewel, Willie
Nelson gibi devlere
besteler veren,
prodüktörlük yapan
dünya müziğinin usta ismi
Arif Mardin 21 Şubat'ta
"Ömür Boyu Başarı"
Gramnny'si alıyor
eE3anB5.-;CTsaaa
İşin temeli şarkı!
■ Sizi, İstanbul’da Duke
Ellington’ın plağıyla büyülenen 10 yaşındaki Arif Mar din'den, 2001’de New York’ta, müzik üretimine hayat boyu katkısının ödülünü alacak olan Arif Mardin'e getiren yolcu lukta önemli kavşaklar nelerdi?
Dizzy Gillespie’nin 1956’da İstanbul’a konsere gelmişken, • bir provada benim bir parçamı çalması. O sırada orkestranın ’ aranjörü olan Quincy Jones ile arkadaşlık kurmam. O yıl üç beste yapıp Dizzy Gillespie’ye göndermem. Dizzy’nin caz yıl dızlarından oluşmuş bir orkestrayla benim bestelerimi kay detmesi. Sonra Quincy Jones’un bu teybi Berklee Müzik O- kulu’na gönderip “Hani benim burs namzetimi soruyordu nuz. Ben o adamı buldum, işte budur” demesi. O zaman 1957’de eşim Latife ile yeni evlenmişiz. Babama “Boston’a Müzik Okulu’na gidip, Big Band aranjörü olacağım” diyo rum. Sanki Mars'a gidiyormuşum gibi bakıyor bana. Haklı ta bii, çünkü bir rüya. Babamın itirazlarına rağmen eşimle bir likte lüks bir hayattan Boston’da kiralık, tuvaleti başkalarıyla paylaştığımız bir odaya geliyoruz. Okulu bitirince eşimin Bir leşmiş Milletler’de iş bulması. New York’a taşınmamız ve
‘Aslolan
şarkıdır
4 . "M
Arif Mardin'in, Amerika’ya gitmesiyle rüya başlamış.
Sanatla iç içe olan bu aileye dikkat!
Mardin ailesinin New York kolu bugünlerde çok meşgul. Julie Mardin, Manhattan’daki "The Marmara Oteli"nde 1 Mart'ta açacağı avangard fotoğraf sergisine hazırlanıyor. Kardeşi Joe Mardin, tekno besteler yaptı bu sergi için. Joe ayrıca, mayısta Türkiye yolcusu. Mardin ve çevre kentlerde bir açıkhava konserine
hazırlanıyor. Anneleri Latife'nin, 1968 Amerikası'nda kürtaj tartışması çevresinde dönen oyunu "The 'A' Word " Greenwich Street Theater'da oynanmaya başladı. Latife Mardin'in, Kırım Savaşı yıllarında İstanbul'da yaşanan bir aşkı anlattığı romanı "East is East Doğu Doğudur" ise nisanda Türkiye'de yayımlanacak.
1963’te Nesuhi Ertegün’ün bana Atlantic’te iş teklif etmesi. En alt düzeyden aranjörlüğe, prodüktörlüğe yükselmem.
■ Neredeyse yarım yüzyıllık bu maceranız sırasında ha yat değişti, müzik değişti. Arif Mardin’in değişenleri ne, de ğişmeyenleri ne?
Değişmeyen beste, melodi ve sözler. İşin temeli şarkıdır.
Bu değişmez. Elinizde sağlam bir beste ve sözler olmazsa ti cari başarıya ulaşmanız mümkün değildir. Değişen ise tekno loji ve sürat. 50’Ii yıllardaki gibi bütün sanatçıların bir odaya doluşup albüm çıkarması benim için nostalji artık. Bugün di jital kayıt sisteminde müziğe istediğinizi ilave edebilirsiniz sonradan, ki bu bir kazançtır.
■ Aretha Franklin, Bee Gees, Phil Collins, Herbie
Mann, Average White Band... Diskodan caza, country’ye ka dar çok farklı ekollerdeki sanatçılarla çalıştınız. Sizi bir a- raya getiren ortak bir duygu var mıydı?
Sanatçının müziğinde samimi ve dürüst olması benim i- çin çok önemli. Bir Willie Nelson ile çalışmam, bir Aretha Franklin kadar değer taşır. Çünkü her ikisi de kendi müzik lerinde dürüsttürler.
■ Nedir müzikte dürüstlük?
Kendi inançlarınıza bağlı kalmak. İlle ticaret yapacağım diye inançlarınızı terk etmemek. Sanatçı kendi inançlarını ta kip ederse zaten ticari olarak da başarılı olabilir. Dinleyiciler hemen sezerler, işin içinde sahtelik varsa.
Sezen Aksu, milli hazine
■ Nereye gidiyor müzik? Yeni keşifleriniz, favorileriniz var mı?
Amerika’da biraz üzülüyorum doğrusu, çünkü müzisyen lik dediğimiz şey. mesela iyi bir ses sahibi olanlar azalıyor. Herkes Pavarotti ya da Callas olacak değil tabii ama özel bir sesi olmayan çok kişi albüm yapmaya başladı. Mesela ben rap dinleyemiyorum artık, dişçiye gitmişiniz gibi bir burgu beyninizin içinde. Sözleri, kadınlara ve azınlıklara karşı kü fürleri de rahatsız ediyor. Aretha Franklin, Roberta Flack gi bi sanatçılar anyorum bugün ama bulamıyorum. Bunun bir istisnası Jewel. Onunla 1999’da bir Noel albümü yaptık. “A- ve Maria”yı bir söylüyor, melek gibi hiç vibrattosuz. Derken bir gospel söylüyor rock şarkıcısı gibi. Çok çok iftihar ettiğim bir albüm oldu, büyüklerin arasına koyarım onu.
■ Bizden “özel sesler” tanıyor musunuz?
Sezen Aksu tabii, ona “milli hazine” derim ben. Bir de gençlerden Şebnem Ferah var. Gerçekten çok yetenekli, du ru bir ses, iyi beste, iyi sözler. Onunla, oğlum Joe ile birlikte üç şarkı yapacağız yakında.
■ Türk şarkıcıların dünya klasmanına çıkması mümkün mü?
Çok zor, buralarda meşhur olabilmek için burada büyü mek, buranın dilini konuşmak, buranın kulüplerinden yetiş mek gerek. Ama bazen Tarkan gibi sürprizler olabiliyor tabii. O bir “Şımarık” dedi, özellikle Latin kökenlilere hitap eden istasyonlar bayıldı.
■ Türkiye’de popüler müzik, çoksesliliğe, sağlam aranj manlara, orkestrasyona alışmakta niye bunca zorlandı?
Çok ses-tek ses meselesi suni olarak yaratıldı da ondan. Türk müziğinin güzelliği inkâr edilemez, bir derya gibidir, bir ney taksiminde kendinizi kaybedersiniz. Fakat ille de Türk müziğini çok seslendirmeye lüzum yok. Bununla uğraşmak bence vakit kaybı. Bırakın o bir sanat türü olarak yerinde kal sın. Dünya müziği yapın siz.
■ Siz eğitiminiz, yaşadığınız yer ve işiniz nedeniyle, er ken globalleşmiş bir kişisiniz, gerçek bir dünyalısınız. Tür kiye’nin dünyalıiıkla bir alıp veremediği var ını dersiniz?
Giderek açılıyoruz. Dünyalılık konusunda daha iyiyiz şimdi. Ama bizim tutkularımız yolu tıkıyor bazen. Bu aşırı tutkululuktan kurtulmak lazım. “Eurovision” şarkı yarışma sını milli mesele yapmak gibi tutkulardan bahsediyorum.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi